Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Doç.Dr. Coşkun KÜÇÜKTEPE
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi

coskun_kucuktepeÖğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı mı?
Öğretmenlerin uzaktan eğitimi imtihanı mı?

Dünya, tarihin en önemli küresel sorunlarından birini yaşıyor. İnsanlık bu çapta bir pandemiyi en son, yaklaşık yüz yıl önce İspanyol Gribi ile yaşamıştı. Şu an hayatta olan insanlar, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, böylesine korkutucu ve tehlikeli bir deneyimi ilk defa yaşıyorlar. Malum, Covid-19 salgını bütün dünyayı alarma geçirdi, normal hayatın işleyişi her alanda önemli ölçüde kesintiye uğradı. Ülkeler, sosyal ve ekonomik alanlarda son yüzyılda hiç görülmemiş ya da nadiren başvurulmuş uygulamalar ve önlemlerle, pandeminin olumsuz etkilerini azaltmaya ya da yok etmeye çalışıyorlar. Günlük yaşamda ki bazı rutinler ötelenerek, değiştirilerek ya da ortadan kaldırılarak, insanların sağlığı korunmaya çalışılıyor. Bu önlemler ve uygulamalar insanların iş ve sosyal yaşamlarında birçok zorunlu kısıtlamalarla birlikte köklü değişimleri de içeriyor. En temel insan haklarından biri olan seyahat özgürlüğü sınırlandırılıyor, sosyal ilişkilerin ve iletişimin en temel kurallarını “sosyal mesafe” kavramı belirliyor.
Birçok insanın evi artık aynı zamanda işyeri de olmaya başlıyor. İnsan yaşamının normalleri değişiyor, artık “yeni normal” kavramından bahsediliyor. İnsan sağlığını korumaya yönelik önlemler ve uygulamalar başta ekonomi olmak üzere hukuk, sağlık, eğitim, spor, sanat gibi bütün toplumsal alanlarda ciddi değişimleri, dönüşümleri ya da yeni uygulamaları beraberinde getiriyor. Bu kapsamda birçok ülke üretim ve istihdamı korumaya yönelik yeni önlemler ve uygulamalarla küresel salgının ekonomideki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışırken, insanların toplu olarak bir arada bulunmasının söz konusu olduğu spor karşılaşmaları, mahkemelerde dava duruşmaları, sanatsal etkinlikler ertelendi ya da ertelenemeyecek olanlar iptal edildi. Eğitimde ise;. nisan ayından bu yana 193 ülke yüz yüz eğitime ara vererek okullarını kapattı. UNESCO’nun verilerine göre dünya genelinde 1 milyar 724 milyondan fazla öğrenci bu süreçten etkilendi. Bu ani gelişen pandemi durumuna hazırlıksız yakalanan ülkeler, acilen aldıkları önlemlerle eğitimde ortaya çıkan bu durumun, yıkıcı etkileri hafifletilmeye çalıştılar. İşte tam da bu noktada tüm dünyada uzaktan eğitim uygulamaları zorunlu olarak daha önce hiç kullanılmadığı ölçülerde kullanılmaya başlandı. Şüphesiz ki, uzaktan eğitim, bu süreçte eğitim paydaşlarının üzerinde en çok konuştuğu kavram oldu. Başta öğretmenler ve eğitim yöneticileri olmak üzere, bilim insanları, ebeveynler ve öğrenciler tarafından uzaktan eğitimle ilgili çok söz söylendi. Herkes bu “yeni” uygulama ile ilgili kendi perspektifinden değerlendirmeler yaptı. Uzaktan eğitimde kullanılan araç ve yolları etkili ve verimli bulanlar olduğu gibi, verimsiz ve etkisiz bulanlar oldu. Eğitimin geleceği geldi, diyenler olduğu gibi, eğitimin geleceği uzaktan eğitime indirgenemez, diye karşı çıkanlar da oldu. Öğretmenlerin uzaktan eğitimdeki bazı uygulamalarını bilişim teknolojilerinin ruhuna aykırı ve ilkel bulup eleştirenler olduğu gibi, söz konusu uygulamaları yaratıcı bularak öğretmenleri destekleyenler de oldu.

Peki uzaktan eğitim nedir?
Uzaktan Eğitim, öğrenci ve öğretmenin (ya da eğiticinin) yüz yüze olmadığı, zamanın imkanları çerçevesinde, çeşitli teknolojik araç ve yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen, zaman ve mekândan kaynaklı bazı sınırlamaları ortadan kaldırarak, eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütülmesini sağlayan bir eğitim yaklaşımıdır. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi, uzaktan eğitim yaklaşımı, zamandan ve mekândan bağımsız bir eğitim ortamı sunarken, fırsat eşitsizliğini de, bir düzeyde ortadan kaldırarak daha esnek ve dinamik bir eğitim olanağı sağlayabilmektedir. Uzaktan eğitimin çeşitli model ve uygulamaları, yüz yüze eğitime ara verilmesiyle birlikte öğrencilerin okula gitmeden, eğitimlerine devam etmeleri sağlamak amacıyla bu süreçte bir tercih olmaktan öte, zorunluluktan yoğun bir şekilde kullanılmaya ve konuşulmaya başlandı. Uzaktan eğitimin, bu denli çok konuşulması yeni olsa da, aslında kavram yeni değildir. İlk olarak 1700’lü yılların başlarında Boston Gazetesi’nde ”Steno Dersleri”nin uzaktan verilmesiyle ortaya çıkmış, 1800’lü yılların ortalarına doğru da İngiltere’de, mektupla uzaktan eğitim uygulamaları kullanılmaya başlanmıştır. Dünyada da mektupla uzaktan öğretim uygulamaları ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya başta olmak üzere bir çok ülkede gelişerek yaygınlaşmış, hatta 1800’lü yılların son çeyreğinde mektupla öğretim yapan üniversiteler, enstitüler ve çeşitli merkezler kurulmuştur. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinden sonra radyonun yaygınlaşmasıyla beraber, mektubun yanı sıra uzaktan eğitim aracı olarak radyoda kullanılmaya başlanmış, çeşitli üniversiteler radyo istasyonları kurarak uzaktan eğitim yapmaya başlamışlardır. 1960’lı yılların sonunda, ağırlıkla mektup olmak üzere radyonun da kullanıldığı uzaktan eğitim araçlarına televizyonda eklenerek, bütün dünyada hızla yaygınlaşmıştır. 1990 yılların başlarından itibaren uzaktan eğitimde televizyonun yanı sıra internet ve web teknolojileri de kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise; bilişim teknolojilerinin sağladığı imkanlarla daha da gelişen uzaktan eğitim araç ve yolları, öğrencilere ses, video, grafik, iki ve üç boyutlu animasyonlar ile yapay zekanın da etkin bir şekilde kullanılmasıyla anında geri bildirim sağlayarak, kişiye özel öğretim olanakları sunmaktadır. Bilişim teknolojileriyle zenginleştirilmiş materyaller içeren bir uzaktan eğitim ortamı, öğrenciye daha etkili, verimli ve zevkli öğrenme yaşantıları sağlamaktadır. Uzaktan eğitimin tarihi gelişim sürecini kısaca irdelediğimiz de görüyoruz ki, uzaktan eğitim kavramı yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Yaklaşık 300 yıl önce ortaya çıkmış ve zamanın teknolojik koşul ve imkanları ölçüsünde gelişerek her geçen gün yeni uygulama, araç ve yöntemleri de bünyesine katarak günümüze gelmiş ve bu serüvenini geleceğe de aktaracak şekilde devam ettirmektedir. Uzaktan eğitim her dönem teknoloji ile doğru orantılı gelişmiş ve aslında eğitimde günün teknolojilerinin kullanılmasıyla şekillenmiştir. Peki günümüzde, yoğun bir şekilde kullanılan uzaktan eğitim uygulamaları, gelecekte yüz yüze eğitimin yerini alabilir mi? Eğitim ve öğretim faaliyetleri bütünüyle uzaktan eğitim teknolojileriyle gerçekleştirilebilir mi? Uzaktan eğitim teknolojileri öğretmenlik mesleğini ortadan kaldırabilir mi? Dünyanın en zeki insanlarından biri kabul edilen, fizikçi ve fütürist Prof. Dr. Michio Kaku yakın gelecekte teknolojinin eğitimde çok daha yoğun ve farklı özellikleriyle kullanılacağını söylüyor. Ona göre, gelecekte bilgiye ulaşmak daha kolay olacak. Ders kitapları ve tabletler ortadan kalkacak, Google gözlükleri gibi kontak lensler öğrencinin bir göz kırpmasıyla bilgiye ulaşmasını sağlayacak. Ezber ortadan kalkacak, öğrencilerin dersi kaçırdım bahanesi kalmayacak, öğrenci istediği zamanda ve yerde bilgiye ulaşabilecek. Bu söylemlerden anlıyoruz ki; gelecekte uzaktan eğitim uygulama ve teknolojileri eğitimde çok daha fazla kullanılacak hatta robot öğretmenler olacak. Peki okullar ve yüz yüze eğitim ortam ve uygulamaları ortadan kalkacak mı? Prof. Kaku bütün bu teknolojilerin okulun ve öğretmenlerin yerini alamayacağını söylüyor. Evet gelecekte de okullar ve öğretmenler olacak, yapı, rol ve görevleri değişse de hiçbir uzaktan eğitim teknolojisi bunların yerini alamayacak. İnsanoğlu her zaman gerçek öğretmenlerin rehberliğine ve mentorluğuna ihtiyaç duyacak. Öğrencilerin sosyal beceriler kazanacakları okullar ve sınıflar her zaman olacak. Zaten uzaktan eğitim uygulamalarının tarihsel süreci de bu söylemleri desteklemekte; uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin bir alternatifi değil; yüz yüze eğitimin verimini ve kalitesini arttıracak destekleyici bir uygulama olduğunu göstermektedir. Aksi olsaydı, zaten şimdiye kadar yüz yüze eğitim uygulamalarının yok olması beklenirdi. Unutulmamalıdır ki, eğitimde teknoloji, öğrenciye istenilen nitelikleri kazandırabilmek için bir araçtır, amaç olamaz. Araçla amacı yer değiştirdiğimizde; eğitimin zeminini gerçeklikten uzaklaştırmış ve sığlaştırmış, okulun ve öğretmenin anlam ve önemini küçümsemiş oluruz. Böyle olunca da, uzaktan eğitim teknolojilerini, öğretmenin yerine geçen ve onu sınayan araçlar gibi algılar; “öğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı” başlıklı yazılar yazarak, söyleşiler yaparak, uzaktan eğitim teknolojilerini kullanmaktaki eksikleri üzerinde konuşabiliriz. Ama bu durum, uzaktan eğitim teknolojilerinin öğrenme süreçlerindeki etkililik ve verimliliğini yükseltmez, öğretmene alternatif olabileceğini göstermez. Halbuki, bu süreci değerlendirmede, öğretmenlerin uzaktan eğitim teknolojilerini kullanmadaki eksiklerini ortaya koymak ne kadar önemli ise; uzaktan eğitimin yetersiz ve eksik kaldığı noktaları da ortaya koymak o kadar önemlidir. Yani “öğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı”, demek yerine “Öğretmenlerin uzaktan eğitimi imtihanı” demek, eğitimin ruhuna daha uygun bir söylemdir. Her şeye rağmen; pandemi sürecinde zorunlu olarak uygulanan uzaktan eğitim, tüm eğitim paydaşlarına yeni bilgi ve farkındalıklar kazandırırken, eğitime ilişkin yeni sonuçlar çıkarmalarını da sağladı. Bu süreç;

Okulların; bilişim alt yapılarını güçlendirmeleri gerekliliğini;
- Uzaktan eğitimin bundan sonraki süreçte, yüz yüze eğitim başladıktan sonra da öğrencilerin eksik ve yanlışlarının tamamlamada, öğrendiklerini pekiştirme ve farklı alanlara transfer etmelerini sağlamak amacıyla daha etkin kullanılması gerektiğini ortaya koydu.
- Öğrencilerin sosyo-duygusal gelişimleri açısından okulların ne kadar önemli olduğunun tekrar algılanmasını sağladı.
Öğretmenler açısından; teknolojiyi kullanma becerilerindeki eksikleri gidermeleri, yeni teknolojileri kullanma becerileri geliştirmeleri gerektiğini;
- Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir dünyada, öğrenciye rehberlik yapmanın sürekli öğrenme ve kendini geliştirmelerine bağlı olduğunu, tekrar hatırlamalarını sağladı.
- Koşullar ne olursa olsun, öğretmenlerin bir yemek masasını, bir mutfak dolabını bile uzaktan eğitimde bir araç olarak kullanarak, her koşulda bir cana dokunmayı başarabilecek yaratıcılıkta olduğunu, bir kez daha gösterdi.
Öğrencilerin; bazen çok keyifli bulmasalar da okulun sosyalleşme ve iletişim açısından ne kadar önemli olduğunu;
- Bilgiye ulaşmak için okul ve öğretmenlerin dışında da çok farklı araç ve yolların olduğunu, bilgiye ulaşmanın geçmişe göre artık çok daha kolay olduğunu fark etmelerini,
- Bilişim teknolojilerinin oyun ve eğlencenin dışında eğitsel amaçla da, etkin bir şekilde kullanabileceklerini görmelerini sağladı.
- Ayrıca öğrenciler, öğrenmede senkron ve asenkron uzaktan eğitim uygulamalarını, planlı bir şekilde takip etmenin uzaktan eğitimde verimliliği arttırdığını yaşayarak öğrendiler.
Ebeveynlerin; okulun, çocuklarına sadece bilgi sunan bir yer olmanın çok ötesinde anlamlar taşıdığının farkına varmalarını sağladı.
- Çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmenin ne kadar önemli olduğunu,
- Geçmişte okulu ve öğretmenleri eleştirirken, bazı noktalarda haksızlık yapmış olabileceklerini,
- Okul ve öğretmenlerden beklentilerini tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini,
- Dijital ebeveyn olmanın uzaktan eğitim açısından ne kadar önemli olduğunu görmelerini,
- Çocuklarının ilgi ve gizil yeteneklerini fark etmelerini sağladı.
Sonuç olarak; yeterli teknolojik alt yapıya sahip olunsa bile; uzaktan eğitimin bazı yaş gruplarında, seviyelerde ve derslerde yetersiz kaldığını, yüz yüze eğitimin uzaktan eğitimden çok daha etkili ve verimli olduğunu; uzaktan eğitimde, teknolojinin çok şey olduğunu, ama her şey olmadığını, bütün eğitim paydaşların gördüğü, yaşadığı, hissettiği bir dönemi yaşıyoruz.

> Öğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı mı?

Doç.Dr. Coşkun KÜÇÜKTEPE
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi

coskun_kucuktepeÖğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı mı?
Öğretmenlerin uzaktan eğitimi imtihanı mı?

Dünya, tarihin en önemli küresel sorunlarından birini yaşıyor. İnsanlık bu çapta bir pandemiyi en son, yaklaşık yüz yıl önce İspanyol Gribi ile yaşamıştı. Şu an hayatta olan insanlar, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, böylesine korkutucu ve tehlikeli bir deneyimi ilk defa yaşıyorlar. Malum, Covid-19 salgını bütün dünyayı alarma geçirdi, normal hayatın işleyişi her alanda önemli ölçüde kesintiye uğradı. Ülkeler, sosyal ve ekonomik alanlarda son yüzyılda hiç görülmemiş ya da nadiren başvurulmuş uygulamalar ve önlemlerle, pandeminin olumsuz etkilerini azaltmaya ya da yok etmeye çalışıyorlar. Günlük yaşamda ki bazı rutinler ötelenerek, değiştirilerek ya da ortadan kaldırılarak, insanların sağlığı korunmaya çalışılıyor. Bu önlemler ve uygulamalar insanların iş ve sosyal yaşamlarında birçok zorunlu kısıtlamalarla birlikte köklü değişimleri de içeriyor. En temel insan haklarından biri olan seyahat özgürlüğü sınırlandırılıyor, sosyal ilişkilerin ve iletişimin en temel kurallarını “sosyal mesafe” kavramı belirliyor.
Birçok insanın evi artık aynı zamanda işyeri de olmaya başlıyor. İnsan yaşamının normalleri değişiyor, artık “yeni normal” kavramından bahsediliyor. İnsan sağlığını korumaya yönelik önlemler ve uygulamalar başta ekonomi olmak üzere hukuk, sağlık, eğitim, spor, sanat gibi bütün toplumsal alanlarda ciddi değişimleri, dönüşümleri ya da yeni uygulamaları beraberinde getiriyor. Bu kapsamda birçok ülke üretim ve istihdamı korumaya yönelik yeni önlemler ve uygulamalarla küresel salgının ekonomideki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışırken, insanların toplu olarak bir arada bulunmasının söz konusu olduğu spor karşılaşmaları, mahkemelerde dava duruşmaları, sanatsal etkinlikler ertelendi ya da ertelenemeyecek olanlar iptal edildi. Eğitimde ise;. nisan ayından bu yana 193 ülke yüz yüz eğitime ara vererek okullarını kapattı. UNESCO’nun verilerine göre dünya genelinde 1 milyar 724 milyondan fazla öğrenci bu süreçten etkilendi. Bu ani gelişen pandemi durumuna hazırlıksız yakalanan ülkeler, acilen aldıkları önlemlerle eğitimde ortaya çıkan bu durumun, yıkıcı etkileri hafifletilmeye çalıştılar. İşte tam da bu noktada tüm dünyada uzaktan eğitim uygulamaları zorunlu olarak daha önce hiç kullanılmadığı ölçülerde kullanılmaya başlandı. Şüphesiz ki, uzaktan eğitim, bu süreçte eğitim paydaşlarının üzerinde en çok konuştuğu kavram oldu. Başta öğretmenler ve eğitim yöneticileri olmak üzere, bilim insanları, ebeveynler ve öğrenciler tarafından uzaktan eğitimle ilgili çok söz söylendi. Herkes bu “yeni” uygulama ile ilgili kendi perspektifinden değerlendirmeler yaptı. Uzaktan eğitimde kullanılan araç ve yolları etkili ve verimli bulanlar olduğu gibi, verimsiz ve etkisiz bulanlar oldu. Eğitimin geleceği geldi, diyenler olduğu gibi, eğitimin geleceği uzaktan eğitime indirgenemez, diye karşı çıkanlar da oldu. Öğretmenlerin uzaktan eğitimdeki bazı uygulamalarını bilişim teknolojilerinin ruhuna aykırı ve ilkel bulup eleştirenler olduğu gibi, söz konusu uygulamaları yaratıcı bularak öğretmenleri destekleyenler de oldu.

Peki uzaktan eğitim nedir?
Uzaktan Eğitim, öğrenci ve öğretmenin (ya da eğiticinin) yüz yüze olmadığı, zamanın imkanları çerçevesinde, çeşitli teknolojik araç ve yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen, zaman ve mekândan kaynaklı bazı sınırlamaları ortadan kaldırarak, eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütülmesini sağlayan bir eğitim yaklaşımıdır. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi, uzaktan eğitim yaklaşımı, zamandan ve mekândan bağımsız bir eğitim ortamı sunarken, fırsat eşitsizliğini de, bir düzeyde ortadan kaldırarak daha esnek ve dinamik bir eğitim olanağı sağlayabilmektedir. Uzaktan eğitimin çeşitli model ve uygulamaları, yüz yüze eğitime ara verilmesiyle birlikte öğrencilerin okula gitmeden, eğitimlerine devam etmeleri sağlamak amacıyla bu süreçte bir tercih olmaktan öte, zorunluluktan yoğun bir şekilde kullanılmaya ve konuşulmaya başlandı. Uzaktan eğitimin, bu denli çok konuşulması yeni olsa da, aslında kavram yeni değildir. İlk olarak 1700’lü yılların başlarında Boston Gazetesi’nde ”Steno Dersleri”nin uzaktan verilmesiyle ortaya çıkmış, 1800’lü yılların ortalarına doğru da İngiltere’de, mektupla uzaktan eğitim uygulamaları kullanılmaya başlanmıştır. Dünyada da mektupla uzaktan öğretim uygulamaları ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya başta olmak üzere bir çok ülkede gelişerek yaygınlaşmış, hatta 1800’lü yılların son çeyreğinde mektupla öğretim yapan üniversiteler, enstitüler ve çeşitli merkezler kurulmuştur. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinden sonra radyonun yaygınlaşmasıyla beraber, mektubun yanı sıra uzaktan eğitim aracı olarak radyoda kullanılmaya başlanmış, çeşitli üniversiteler radyo istasyonları kurarak uzaktan eğitim yapmaya başlamışlardır. 1960’lı yılların sonunda, ağırlıkla mektup olmak üzere radyonun da kullanıldığı uzaktan eğitim araçlarına televizyonda eklenerek, bütün dünyada hızla yaygınlaşmıştır. 1990 yılların başlarından itibaren uzaktan eğitimde televizyonun yanı sıra internet ve web teknolojileri de kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise; bilişim teknolojilerinin sağladığı imkanlarla daha da gelişen uzaktan eğitim araç ve yolları, öğrencilere ses, video, grafik, iki ve üç boyutlu animasyonlar ile yapay zekanın da etkin bir şekilde kullanılmasıyla anında geri bildirim sağlayarak, kişiye özel öğretim olanakları sunmaktadır. Bilişim teknolojileriyle zenginleştirilmiş materyaller içeren bir uzaktan eğitim ortamı, öğrenciye daha etkili, verimli ve zevkli öğrenme yaşantıları sağlamaktadır. Uzaktan eğitimin tarihi gelişim sürecini kısaca irdelediğimiz de görüyoruz ki, uzaktan eğitim kavramı yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Yaklaşık 300 yıl önce ortaya çıkmış ve zamanın teknolojik koşul ve imkanları ölçüsünde gelişerek her geçen gün yeni uygulama, araç ve yöntemleri de bünyesine katarak günümüze gelmiş ve bu serüvenini geleceğe de aktaracak şekilde devam ettirmektedir. Uzaktan eğitim her dönem teknoloji ile doğru orantılı gelişmiş ve aslında eğitimde günün teknolojilerinin kullanılmasıyla şekillenmiştir. Peki günümüzde, yoğun bir şekilde kullanılan uzaktan eğitim uygulamaları, gelecekte yüz yüze eğitimin yerini alabilir mi? Eğitim ve öğretim faaliyetleri bütünüyle uzaktan eğitim teknolojileriyle gerçekleştirilebilir mi? Uzaktan eğitim teknolojileri öğretmenlik mesleğini ortadan kaldırabilir mi? Dünyanın en zeki insanlarından biri kabul edilen, fizikçi ve fütürist Prof. Dr. Michio Kaku yakın gelecekte teknolojinin eğitimde çok daha yoğun ve farklı özellikleriyle kullanılacağını söylüyor. Ona göre, gelecekte bilgiye ulaşmak daha kolay olacak. Ders kitapları ve tabletler ortadan kalkacak, Google gözlükleri gibi kontak lensler öğrencinin bir göz kırpmasıyla bilgiye ulaşmasını sağlayacak. Ezber ortadan kalkacak, öğrencilerin dersi kaçırdım bahanesi kalmayacak, öğrenci istediği zamanda ve yerde bilgiye ulaşabilecek. Bu söylemlerden anlıyoruz ki; gelecekte uzaktan eğitim uygulama ve teknolojileri eğitimde çok daha fazla kullanılacak hatta robot öğretmenler olacak. Peki okullar ve yüz yüze eğitim ortam ve uygulamaları ortadan kalkacak mı? Prof. Kaku bütün bu teknolojilerin okulun ve öğretmenlerin yerini alamayacağını söylüyor. Evet gelecekte de okullar ve öğretmenler olacak, yapı, rol ve görevleri değişse de hiçbir uzaktan eğitim teknolojisi bunların yerini alamayacak. İnsanoğlu her zaman gerçek öğretmenlerin rehberliğine ve mentorluğuna ihtiyaç duyacak. Öğrencilerin sosyal beceriler kazanacakları okullar ve sınıflar her zaman olacak. Zaten uzaktan eğitim uygulamalarının tarihsel süreci de bu söylemleri desteklemekte; uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin bir alternatifi değil; yüz yüze eğitimin verimini ve kalitesini arttıracak destekleyici bir uygulama olduğunu göstermektedir. Aksi olsaydı, zaten şimdiye kadar yüz yüze eğitim uygulamalarının yok olması beklenirdi. Unutulmamalıdır ki, eğitimde teknoloji, öğrenciye istenilen nitelikleri kazandırabilmek için bir araçtır, amaç olamaz. Araçla amacı yer değiştirdiğimizde; eğitimin zeminini gerçeklikten uzaklaştırmış ve sığlaştırmış, okulun ve öğretmenin anlam ve önemini küçümsemiş oluruz. Böyle olunca da, uzaktan eğitim teknolojilerini, öğretmenin yerine geçen ve onu sınayan araçlar gibi algılar; “öğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı” başlıklı yazılar yazarak, söyleşiler yaparak, uzaktan eğitim teknolojilerini kullanmaktaki eksikleri üzerinde konuşabiliriz. Ama bu durum, uzaktan eğitim teknolojilerinin öğrenme süreçlerindeki etkililik ve verimliliğini yükseltmez, öğretmene alternatif olabileceğini göstermez. Halbuki, bu süreci değerlendirmede, öğretmenlerin uzaktan eğitim teknolojilerini kullanmadaki eksiklerini ortaya koymak ne kadar önemli ise; uzaktan eğitimin yetersiz ve eksik kaldığı noktaları da ortaya koymak o kadar önemlidir. Yani “öğretmenlerin uzaktan eğitimle imtihanı”, demek yerine “Öğretmenlerin uzaktan eğitimi imtihanı” demek, eğitimin ruhuna daha uygun bir söylemdir. Her şeye rağmen; pandemi sürecinde zorunlu olarak uygulanan uzaktan eğitim, tüm eğitim paydaşlarına yeni bilgi ve farkındalıklar kazandırırken, eğitime ilişkin yeni sonuçlar çıkarmalarını da sağladı. Bu süreç;

Okulların; bilişim alt yapılarını güçlendirmeleri gerekliliğini;
- Uzaktan eğitimin bundan sonraki süreçte, yüz yüze eğitim başladıktan sonra da öğrencilerin eksik ve yanlışlarının tamamlamada, öğrendiklerini pekiştirme ve farklı alanlara transfer etmelerini sağlamak amacıyla daha etkin kullanılması gerektiğini ortaya koydu.
- Öğrencilerin sosyo-duygusal gelişimleri açısından okulların ne kadar önemli olduğunun tekrar algılanmasını sağladı.
Öğretmenler açısından; teknolojiyi kullanma becerilerindeki eksikleri gidermeleri, yeni teknolojileri kullanma becerileri geliştirmeleri gerektiğini;
- Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir dünyada, öğrenciye rehberlik yapmanın sürekli öğrenme ve kendini geliştirmelerine bağlı olduğunu, tekrar hatırlamalarını sağladı.
- Koşullar ne olursa olsun, öğretmenlerin bir yemek masasını, bir mutfak dolabını bile uzaktan eğitimde bir araç olarak kullanarak, her koşulda bir cana dokunmayı başarabilecek yaratıcılıkta olduğunu, bir kez daha gösterdi.
Öğrencilerin; bazen çok keyifli bulmasalar da okulun sosyalleşme ve iletişim açısından ne kadar önemli olduğunu;
- Bilgiye ulaşmak için okul ve öğretmenlerin dışında da çok farklı araç ve yolların olduğunu, bilgiye ulaşmanın geçmişe göre artık çok daha kolay olduğunu fark etmelerini,
- Bilişim teknolojilerinin oyun ve eğlencenin dışında eğitsel amaçla da, etkin bir şekilde kullanabileceklerini görmelerini sağladı.
- Ayrıca öğrenciler, öğrenmede senkron ve asenkron uzaktan eğitim uygulamalarını, planlı bir şekilde takip etmenin uzaktan eğitimde verimliliği arttırdığını yaşayarak öğrendiler.
Ebeveynlerin; okulun, çocuklarına sadece bilgi sunan bir yer olmanın çok ötesinde anlamlar taşıdığının farkına varmalarını sağladı.
- Çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmenin ne kadar önemli olduğunu,
- Geçmişte okulu ve öğretmenleri eleştirirken, bazı noktalarda haksızlık yapmış olabileceklerini,
- Okul ve öğretmenlerden beklentilerini tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini,
- Dijital ebeveyn olmanın uzaktan eğitim açısından ne kadar önemli olduğunu görmelerini,
- Çocuklarının ilgi ve gizil yeteneklerini fark etmelerini sağladı.
Sonuç olarak; yeterli teknolojik alt yapıya sahip olunsa bile; uzaktan eğitimin bazı yaş gruplarında, seviyelerde ve derslerde yetersiz kaldığını, yüz yüze eğitimin uzaktan eğitimden çok daha etkili ve verimli olduğunu; uzaktan eğitimde, teknolojinin çok şey olduğunu, ama her şey olmadığını, bütün eğitim paydaşların gördüğü, yaşadığı, hissettiği bir dönemi yaşıyoruz.

Son Güncelleme: Pazartesi, 01 Haziran 2020 11:32

Gösterim: 11661

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD


cem_balcikanli"Bir çocuğun küçüklüğünde aldığı ilk intibalarbütün ömrünce devam eder."

Heinrich Schlimann

(İlk çocuklarının anaokulu seçimi konusunda son derece dikkatli olan genç bir çift müdürün odasındadır.)

Anne: Hocam, bizim çocuğumuzun yabancı dile karşı yeteneği var. Bunu biliyoruz. Hem babamız üç dil birden konuşuyor hem de ben hamileliğim esnasında pek çok İngilizce set tamamladım. Kızımızın İngilizce eğitimini çok önemsiyoruz.

Okul yöneticisi:Siz hiç merak etmeyin Ceylin Hanım. Okulumuzun en güçlü taraflarından biri yabancı dil eğitimi. Çift dilli bir sistemle çocuklarımızın hedef dile maruz kalma oranını artıyoruz bunu yaparken de çeşitli oyunlarla, eğlenceli etkinliklerle, el işi malzemeleriyle yapılan boyamalarla çocuğumuzun yabancı dile karşı olumlu duygu geliştirmesini sağlıyoruz.

Baba:Hocam, bu söyledikleriniz son derece önemli elbette. Ancak bizim aradığımız okul kızımızın ilkokul eğitimine başladığında İngilizce açısından bir probleminin kalmadığı bir okul. Yani yurtdışı seyahatine çıktığımızda kendi yemeğinin siparişini verebilirsin istiyoruz.

Yukarıdaki diyalog yaşanmadı. Ancak yaşanma ihtimali son derece yüksek. Herhangi bir okul yöneticisinin dijital çağın etkisiyle kısa sürede sonuca ulaşmak isteyen velilere yönelik yaptığı açıklamalar- bizim örneğimizdeki okul yöneticisi son derece tatmin edici açıklamalar yaptı- bu yazının ana temasını oluşturan okul öncesi dönemde yabancı dil eğitiminin temel amacını ve bu amaca ulaşmak için nelerin yapılması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Ancak isterseniz okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimiyle ilgili kısa süreli bir yolculuğa çıkacağımız bu yazıda bazı kavramların net olarak anlaşılması için biraz bilimsel yaklaşımlardan yardım alalım.

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

İngilizcede “young learners” olarak isimlendirilen kavram doğumdan 13 yaşına kadar olan tüm öğrencileri kapsamaktadır. İlkokula başlama yaşının 69 aya çıkarılmasına yönelik düzenleme çerçevesinde okul öncesi dönemde eğitim alan tüm öğrencileri yabancı dil eğitimi literatüründe kullanıldığı haliyle “very young learners” olarak kabul ediliriz. Diğer bir deyişle; 0-6 yaş arasındaki dil öğrencileri “very young learners (çok küçük dil öğrencileri)” olarak kabul edilirken, 6 ile 13 yaş arasındaki çocukları “young learners” şeklinde yorumlanmaktadır.

Türkiye’de çocukların okul öncesi eğitime genellikle 3 yaştan sonra başlamasından dolayı bu döneme denk gelen dil öğrencilerimizin bilişsel, duyuşsal ve fiziksel özellikleri nelerdir? Bu konuda pek çok araştırma ve yayın bize genellikle şunu göstermektedir. Bilişsel gelişim açısından yönergeleri anlayıp uygulayabilirler. Dikkatlerini ilgilendikleri konuların ilginçliğine göre 5-15 dakika arasında yoğunlaştırabilirler. Sembolik düşünce sürecinin başlamasıyla birlikte problem çözme becerilerinde de bir gelişme göze çarpar. Sosyal-duygusal bağlamında incelediğimizde ise; paylaşma kavramını yeni yeni öğrendiklerinden dolayı oyun oynamaktan, akranları ile vakit geçirmekten keyif alırlar. Birlikte yaşadıkları kişilerin duygularını anlamaya ve buna uygun davranırlar. Kuralları anlamaya ve kurallara göre davranmaya istekli olurlar. Yine daha bağımsız hareket etmeye başladığı dönemin içindedirler. Motor gelişimlerine bakacak olursak; düz bir çizgide yürümekten tutun da çift ayak zıplamaya kadar topu istediği hedefe doğru atmaktan tutun da merdivenlerden yardımsız inip çıkmaya kadar pek çok hareketi yapabilirler. Çocuklar arasında farklılık göstermekle birlikte genel olarak okul öncesi eğitimde yabancı dil öğrenmeye çalışan öğrencilerin temel özelliklerini inceledikten sonra asıl odağımız olan dil gelişim süreçlerini mercek altına alalım.

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DİL GELİŞİMİ

Çocuklarda dil gelişimi literatürünü incelediğimizde bu dönemdeki çocukların cümle dönemine (32 aylık ve sonrası) denk geldiğini görmekteyiz. Bu dönemde artık önceki dönemlerde pek de önemsenmeyen dilbilgisi kuralları artık önemli hale gelmiştir. Çocuklar bu dönemde yetişkinlerin kurduğu cümleleri kurma yolunda bir yolculuğa çıkarlar. Ergenlik sürecine kadar gerek kelime gerekse dilbilgisi anlamında büyük gelişmeler gösterirlerken temel anlamda iletişim kurma noktasında herhangi bir sıkıntı yaşamazlar. Kendilerini son derece rahat ifade ederler. Zaman kavramının iyice oturmaya başladığı bu dönemde çocuklar geçmiş, şimdiki ve geniş zaman eklerini kullanırlar. 3 yaş civarında ne, kim türü soruları sormaya başlarken, 4 ve 5 yaşlarından itibaren dili daha doğru bir şekilde kullanmaya özen gösterirler. Kelime hazineleri sürekli gelişme gösterdiği dil oyunlarını da daha sık yapmaya başlarlar. 5/6 yaşlarına geldiklerinde ise birçok açıdan yetişkinlerin dil kullanımına benzerler. Olayları sırasıyla anlatmaktan tutun da aynı cümleyi farklı zamanlarda da ifade edebilirler. Çocuklar 6-7 yaşlarında birlikte yaşadıkları yetişkin gibi konuşurlar.

ÇOCUKLARA YABANCI DİL EĞİTİMİ

Bilişsel, sosyal ve duygusal, motor ve dil gelişimlerini dikkate alarak okul öncesi dönemde bulunan çocukların yabancı dil öğrenme süreçlerini yukarıda belirlenen ilkeler ışığında yürütmek gereklidir. Giriş kısmındaki diyalogda da görüldüğü gibi bu dönemde çocukların yabancı dile karşı olumlu duygu geliştirmesi en temel hedef olmalıdır. Pek çok ebeveynin düşündüğü gibi bu dönemlerde dilde çok büyük bir ilerleme beklemektense çocuğun hayatında veya daha dar anlamıyla etrafında olup bitenleri içselleştireceği bir yabancı dil eğitim süreci bu dönemin en önemli çıktılarından biridir. Kendisini ifade ederken kullandığı renkler, sayılar, hayvan isimleri, aylar, günler vb. yapıların çocuklara gelişimlerine uygun bir şekilde eğlenceli etkinliklerle bütüncül bir bakış açısıyla sunulması çocuklarda arzulanan olumlu duygunun gelişimini tetikler nitelikteki yaklaşımlardandır. Henüz soyut kavramlarının gelişmemiş olmasından dolayı dili oluşturan unsurları (dilbilgisi, kelime gibi) tek tek ayrıştırarak vermek yerine gündelik hayatta kullanabilecek dil parçacıklarının sunulması her zaman daha anlamlı sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, what is your name? ifadesindeki her bir kelimenin ne anlama geldiğini öğrencilere sunmaktansa bu ifadenin geçtiği bir şarkıyı anlamlı tekrarlarla dinlemek daha uygun olacaktır. Çocuklar gelişim özellikleri gereği sevdikleri şarkıları pek çok kez dinleyerek bu dönemin en önemli unsurlarından biri olan “kaliteli dil girdisine maruz” kalacaklardır. Yabancı dil eğitiminde “input” olarak ifade edilen bu kavram, öğrenim sürecinde hedef dilde öğrencilerin duydukları herşey olarak tanımlanmaktadır. Bu yaş grubundaki çocukların şarkılarla, oyunlarla, el işi etkinlikleriyle, boyalamalarla, drama etkinlikleriyle ve yarışmalarla bol miktarda girdiye maruz kalması altyapının sağlam bir zemine dayanmasını sağlayacaktır. Bu dönemlerde çocuklardan hemen cümle kurması, tanımadığı insanlarla İngilizce iletişim kurması, izlediği bir çizgi filmdeki İngilizce bir kelimeyi söylemesini beklemek hiç gerçekçi değildir. Çocukların bu tür isteklere cevap vermiyor/veremiyor olmasının altında tahmin ettiğimizden çok daha fazla neden olabilir. Ancak en bilineni dil öğrenme sürecinin okul öncesi dönemde bol miktarda girdiye maruz kalınarak yoğun bir havuz oluşturulması ve bu havuzun ancak uygun şartlar sağlandığında çıktıya dönüşeceği gerçeğidir. Sabır, bu dönemde çocuklarından hızlı bir şekilde dil üretimi bekleyen dijital çağın velileri için anahtar kelimedir.

ÇOCUKLARLA NE TÜR ETKİNLİKLER YAPILMALI?

Oyunlar: Çocukların dünyayı keşfetme aracı olan oyunlar okul öncesi dönemde sıklıkla başvurulması gereken araçlardır. Oyunun kullanıldığı ortamlarda öğrenme için her zaman umudun olması gerekliliğine inanılan oyun felsefesine göre, çocukların yaş gruplarına göre planlanmış oyunlar hem eğlenceli hem de öğretici öğrenme deneyimleri sunar

Şarkılar: Bu dönemdeki çocukların bol miktarda dil girdisini alacağı yegâne araçlardan olan şarkıların etkili bir şekilde kullanıldığı takdirde mucizevi sonuçlar ürettiği iyi bilinmektedir. Çocukların sadece şarkı dinlemekle kalmayıp aynı zamanda şarkılardaki sözel girdiye fiziksel tepki vereceği etkinliklerle bu süreci yürütmek çocukların olumlu duyguları daha bu yaşlarda geliştirmelerini sağlar.

El işi etkinlikleri: Çocukların motor gelişimleriyle uyumlu bir şekilde planlanması gereken ve çocukların makas, uhu gibi araçları kullanarak maske, kukla gibi yabancı dil öğrenim sürecini eğlenceli ve anlamlı hale getirecek malzemeleri oluşturması beklenen bu tür etkinlikler bu dönemdeki çocukların son derece keyif aldığı anlar yaratır.

Boyama etkinlikleri: Çocukların her zaman yapmaktan keyif aldıkları boyama etkinliklerini küçük dil parçacıklarıyla ilişkilendirerek etkinlikler yürütmek de bu dönemdeki çocukların yabancı dil öğrenim sürecini desteklemektedir.

Drama etkinlikleri: Okul öncesi dönemdeki çocukların sınıf arkadaşlarıyla birlikte gerçek malzemeleri kullanarak rol oynama etkinliklerini yürütmesi ve bunları yaparken de risk alma konusunda desteklenmesi dil çıktısının oluşmasını mümkün kılmaktadır.

Hikâye anlatma: Okul öncesi dönemdeki çocukların hayatlarında son derece önemli bir yere sahip olan hikayeler yabancı dil öğrenim sürecinde etkili bir araçtır. Öğretmenlerle birlikte tekrarlar üzerine kurgulanarak yapılan bu etkinliklerde çocuklar hem öğrenme sürecine aktif katılım gösterirler hem de eğlenceli dakikalarla olumlu bir tutum geliştirirler.

Tekerlemeler: Özellikle kelimelerin doğru bir şekilde telaffuz edilmesini sağlama anlamında çok faydalı olan tekerlemeler ritim duygusuyla birlikte okul öncesi dönemdeki çocuklarda dilde otomatiklik kazandırması açısından çok kıymetlidir.

ÖĞRETMENLER, VELİLER VE OKUL YÖNETİCİLERİNE ÖNERİLER

Çocukların örgün eğitime hazırlandığı okul öncesi dönemde eğitimin ana bileşenleri olan okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve belki de eğitimin bir ekosistem olmasından dolayı da velilerin bu sürece bilimsel kuramlar ışığında yaklaşması gerekir.

Yabancı dil öğretmenleri; oyun sadece öğrencilerin boş zamanlarını doldurdukları keyifli bir etkinlik değildir. Oyunu bir öğretim yöntemi olarak değerlendirmeniz ve bu minvalde hareket etmeniz son derece elzemdir. Bu anlamda öğretmenin neyi, ne kadarını ne sürede kazandıracağınızı çok iyi belirlemeniz gerekir. Bu sayede alınan geri bildirimler öğrencileri başarıya götürür. Oyun her zaman öğrenmeyi desteklemeye ve bizi güdülemeye yönelik uygun fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Çünkü oyun hayatın her aşamasında vardır ve var olacaktır. Oyunlarla, şarkılarla, eğlenceli yarışmalarla, boyama etkinlikleriyle ve öğrencilerin bol miktarda girdiye maruz bırakılacağı etkinlikleri uygulamaya çalışmalısınız. Bir deneyin buna benzer etkinlikler ile yabancı dil sınıfları öğrenciler için Charlie’nin Çikolata Fabrikası veya Alice’nin Harikalar Diyarına dönüşecektir.

Veliler;her ne kadar kendi öğrenme süreçlerinizi çocuklarınızla paylaşıp onların da benzer şeyleri yaşamasını isteseniz de unutmayın sizler farklı kuşakların temsilcilerisiniz. Sizin dönemde geçerli olan pek çok uygulama yıllar içinde değişip yerine yeni yaklaşımlar gelmiş olabilir. Çocuğunuz da farklı öğrenme stillerine sahip olduğunu düşünüp onun kendi öğrenme stratejilerini keşfetmesine yardımcı olmalısınız. Yabancı dil öğrenme sürecindeki bu keşif her zaman hızlı sonuçlar vermeyebilir. Sabırlı olmak zorundasınız. Çocuğunuzun okul öncesi dönemde doğru bir yönlendirilmeyle gerekli miktarda girdi alacağını aklınızdan çıkarmayın. Bu süreci desteklemek için de İngilizce şarkı, oyun, dinleme etkinlikleri ve ilgisi paralelindeki her türlü kaynağa erişimini sağlayınız/ İnternetteki kaliteli ve eğlenceli İngilizce öğretim kaynaklarını keşfetmek için öğretmeninize danışınız. Eğer eğlence yoksa öğrenme de yoktur.

Okul yöneticileri;okul öncesi dönemde yabancı dil öğrenme sürecini geçiren çocukların velilerini yönlendirmek son derece önemlidir. Her birinin kendi öğrenme deneyimlerinden yapacağı çıkarımlarını ve zaman zaman pek de gerçekçi olmayan beklentilerini sizlere aktarabilirler. Okul öncesi dönemde yabancı dil anlamındaki en büyük hedefin dile karşı olumlu tutum geliştirme olduğunu velilere söyleyerek velilerin bu süreci daha sakin ve ulaşılabilir hedeflerle geçirmelerine yardımcı olmanız eğitimin bütüncül bir biçimde ele alınması gerekliliği açısından elzemdir.

> Okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimi

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD


cem_balcikanli"Bir çocuğun küçüklüğünde aldığı ilk intibalarbütün ömrünce devam eder."

Heinrich Schlimann

(İlk çocuklarının anaokulu seçimi konusunda son derece dikkatli olan genç bir çift müdürün odasındadır.)

Anne: Hocam, bizim çocuğumuzun yabancı dile karşı yeteneği var. Bunu biliyoruz. Hem babamız üç dil birden konuşuyor hem de ben hamileliğim esnasında pek çok İngilizce set tamamladım. Kızımızın İngilizce eğitimini çok önemsiyoruz.

Okul yöneticisi:Siz hiç merak etmeyin Ceylin Hanım. Okulumuzun en güçlü taraflarından biri yabancı dil eğitimi. Çift dilli bir sistemle çocuklarımızın hedef dile maruz kalma oranını artıyoruz bunu yaparken de çeşitli oyunlarla, eğlenceli etkinliklerle, el işi malzemeleriyle yapılan boyamalarla çocuğumuzun yabancı dile karşı olumlu duygu geliştirmesini sağlıyoruz.

Baba:Hocam, bu söyledikleriniz son derece önemli elbette. Ancak bizim aradığımız okul kızımızın ilkokul eğitimine başladığında İngilizce açısından bir probleminin kalmadığı bir okul. Yani yurtdışı seyahatine çıktığımızda kendi yemeğinin siparişini verebilirsin istiyoruz.

Yukarıdaki diyalog yaşanmadı. Ancak yaşanma ihtimali son derece yüksek. Herhangi bir okul yöneticisinin dijital çağın etkisiyle kısa sürede sonuca ulaşmak isteyen velilere yönelik yaptığı açıklamalar- bizim örneğimizdeki okul yöneticisi son derece tatmin edici açıklamalar yaptı- bu yazının ana temasını oluşturan okul öncesi dönemde yabancı dil eğitiminin temel amacını ve bu amaca ulaşmak için nelerin yapılması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Ancak isterseniz okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimiyle ilgili kısa süreli bir yolculuğa çıkacağımız bu yazıda bazı kavramların net olarak anlaşılması için biraz bilimsel yaklaşımlardan yardım alalım.

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

İngilizcede “young learners” olarak isimlendirilen kavram doğumdan 13 yaşına kadar olan tüm öğrencileri kapsamaktadır. İlkokula başlama yaşının 69 aya çıkarılmasına yönelik düzenleme çerçevesinde okul öncesi dönemde eğitim alan tüm öğrencileri yabancı dil eğitimi literatüründe kullanıldığı haliyle “very young learners” olarak kabul ediliriz. Diğer bir deyişle; 0-6 yaş arasındaki dil öğrencileri “very young learners (çok küçük dil öğrencileri)” olarak kabul edilirken, 6 ile 13 yaş arasındaki çocukları “young learners” şeklinde yorumlanmaktadır.

Türkiye’de çocukların okul öncesi eğitime genellikle 3 yaştan sonra başlamasından dolayı bu döneme denk gelen dil öğrencilerimizin bilişsel, duyuşsal ve fiziksel özellikleri nelerdir? Bu konuda pek çok araştırma ve yayın bize genellikle şunu göstermektedir. Bilişsel gelişim açısından yönergeleri anlayıp uygulayabilirler. Dikkatlerini ilgilendikleri konuların ilginçliğine göre 5-15 dakika arasında yoğunlaştırabilirler. Sembolik düşünce sürecinin başlamasıyla birlikte problem çözme becerilerinde de bir gelişme göze çarpar. Sosyal-duygusal bağlamında incelediğimizde ise; paylaşma kavramını yeni yeni öğrendiklerinden dolayı oyun oynamaktan, akranları ile vakit geçirmekten keyif alırlar. Birlikte yaşadıkları kişilerin duygularını anlamaya ve buna uygun davranırlar. Kuralları anlamaya ve kurallara göre davranmaya istekli olurlar. Yine daha bağımsız hareket etmeye başladığı dönemin içindedirler. Motor gelişimlerine bakacak olursak; düz bir çizgide yürümekten tutun da çift ayak zıplamaya kadar topu istediği hedefe doğru atmaktan tutun da merdivenlerden yardımsız inip çıkmaya kadar pek çok hareketi yapabilirler. Çocuklar arasında farklılık göstermekle birlikte genel olarak okul öncesi eğitimde yabancı dil öğrenmeye çalışan öğrencilerin temel özelliklerini inceledikten sonra asıl odağımız olan dil gelişim süreçlerini mercek altına alalım.

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DİL GELİŞİMİ

Çocuklarda dil gelişimi literatürünü incelediğimizde bu dönemdeki çocukların cümle dönemine (32 aylık ve sonrası) denk geldiğini görmekteyiz. Bu dönemde artık önceki dönemlerde pek de önemsenmeyen dilbilgisi kuralları artık önemli hale gelmiştir. Çocuklar bu dönemde yetişkinlerin kurduğu cümleleri kurma yolunda bir yolculuğa çıkarlar. Ergenlik sürecine kadar gerek kelime gerekse dilbilgisi anlamında büyük gelişmeler gösterirlerken temel anlamda iletişim kurma noktasında herhangi bir sıkıntı yaşamazlar. Kendilerini son derece rahat ifade ederler. Zaman kavramının iyice oturmaya başladığı bu dönemde çocuklar geçmiş, şimdiki ve geniş zaman eklerini kullanırlar. 3 yaş civarında ne, kim türü soruları sormaya başlarken, 4 ve 5 yaşlarından itibaren dili daha doğru bir şekilde kullanmaya özen gösterirler. Kelime hazineleri sürekli gelişme gösterdiği dil oyunlarını da daha sık yapmaya başlarlar. 5/6 yaşlarına geldiklerinde ise birçok açıdan yetişkinlerin dil kullanımına benzerler. Olayları sırasıyla anlatmaktan tutun da aynı cümleyi farklı zamanlarda da ifade edebilirler. Çocuklar 6-7 yaşlarında birlikte yaşadıkları yetişkin gibi konuşurlar.

ÇOCUKLARA YABANCI DİL EĞİTİMİ

Bilişsel, sosyal ve duygusal, motor ve dil gelişimlerini dikkate alarak okul öncesi dönemde bulunan çocukların yabancı dil öğrenme süreçlerini yukarıda belirlenen ilkeler ışığında yürütmek gereklidir. Giriş kısmındaki diyalogda da görüldüğü gibi bu dönemde çocukların yabancı dile karşı olumlu duygu geliştirmesi en temel hedef olmalıdır. Pek çok ebeveynin düşündüğü gibi bu dönemlerde dilde çok büyük bir ilerleme beklemektense çocuğun hayatında veya daha dar anlamıyla etrafında olup bitenleri içselleştireceği bir yabancı dil eğitim süreci bu dönemin en önemli çıktılarından biridir. Kendisini ifade ederken kullandığı renkler, sayılar, hayvan isimleri, aylar, günler vb. yapıların çocuklara gelişimlerine uygun bir şekilde eğlenceli etkinliklerle bütüncül bir bakış açısıyla sunulması çocuklarda arzulanan olumlu duygunun gelişimini tetikler nitelikteki yaklaşımlardandır. Henüz soyut kavramlarının gelişmemiş olmasından dolayı dili oluşturan unsurları (dilbilgisi, kelime gibi) tek tek ayrıştırarak vermek yerine gündelik hayatta kullanabilecek dil parçacıklarının sunulması her zaman daha anlamlı sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, what is your name? ifadesindeki her bir kelimenin ne anlama geldiğini öğrencilere sunmaktansa bu ifadenin geçtiği bir şarkıyı anlamlı tekrarlarla dinlemek daha uygun olacaktır. Çocuklar gelişim özellikleri gereği sevdikleri şarkıları pek çok kez dinleyerek bu dönemin en önemli unsurlarından biri olan “kaliteli dil girdisine maruz” kalacaklardır. Yabancı dil eğitiminde “input” olarak ifade edilen bu kavram, öğrenim sürecinde hedef dilde öğrencilerin duydukları herşey olarak tanımlanmaktadır. Bu yaş grubundaki çocukların şarkılarla, oyunlarla, el işi etkinlikleriyle, boyalamalarla, drama etkinlikleriyle ve yarışmalarla bol miktarda girdiye maruz kalması altyapının sağlam bir zemine dayanmasını sağlayacaktır. Bu dönemlerde çocuklardan hemen cümle kurması, tanımadığı insanlarla İngilizce iletişim kurması, izlediği bir çizgi filmdeki İngilizce bir kelimeyi söylemesini beklemek hiç gerçekçi değildir. Çocukların bu tür isteklere cevap vermiyor/veremiyor olmasının altında tahmin ettiğimizden çok daha fazla neden olabilir. Ancak en bilineni dil öğrenme sürecinin okul öncesi dönemde bol miktarda girdiye maruz kalınarak yoğun bir havuz oluşturulması ve bu havuzun ancak uygun şartlar sağlandığında çıktıya dönüşeceği gerçeğidir. Sabır, bu dönemde çocuklarından hızlı bir şekilde dil üretimi bekleyen dijital çağın velileri için anahtar kelimedir.

ÇOCUKLARLA NE TÜR ETKİNLİKLER YAPILMALI?

Oyunlar: Çocukların dünyayı keşfetme aracı olan oyunlar okul öncesi dönemde sıklıkla başvurulması gereken araçlardır. Oyunun kullanıldığı ortamlarda öğrenme için her zaman umudun olması gerekliliğine inanılan oyun felsefesine göre, çocukların yaş gruplarına göre planlanmış oyunlar hem eğlenceli hem de öğretici öğrenme deneyimleri sunar

Şarkılar: Bu dönemdeki çocukların bol miktarda dil girdisini alacağı yegâne araçlardan olan şarkıların etkili bir şekilde kullanıldığı takdirde mucizevi sonuçlar ürettiği iyi bilinmektedir. Çocukların sadece şarkı dinlemekle kalmayıp aynı zamanda şarkılardaki sözel girdiye fiziksel tepki vereceği etkinliklerle bu süreci yürütmek çocukların olumlu duyguları daha bu yaşlarda geliştirmelerini sağlar.

El işi etkinlikleri: Çocukların motor gelişimleriyle uyumlu bir şekilde planlanması gereken ve çocukların makas, uhu gibi araçları kullanarak maske, kukla gibi yabancı dil öğrenim sürecini eğlenceli ve anlamlı hale getirecek malzemeleri oluşturması beklenen bu tür etkinlikler bu dönemdeki çocukların son derece keyif aldığı anlar yaratır.

Boyama etkinlikleri: Çocukların her zaman yapmaktan keyif aldıkları boyama etkinliklerini küçük dil parçacıklarıyla ilişkilendirerek etkinlikler yürütmek de bu dönemdeki çocukların yabancı dil öğrenim sürecini desteklemektedir.

Drama etkinlikleri: Okul öncesi dönemdeki çocukların sınıf arkadaşlarıyla birlikte gerçek malzemeleri kullanarak rol oynama etkinliklerini yürütmesi ve bunları yaparken de risk alma konusunda desteklenmesi dil çıktısının oluşmasını mümkün kılmaktadır.

Hikâye anlatma: Okul öncesi dönemdeki çocukların hayatlarında son derece önemli bir yere sahip olan hikayeler yabancı dil öğrenim sürecinde etkili bir araçtır. Öğretmenlerle birlikte tekrarlar üzerine kurgulanarak yapılan bu etkinliklerde çocuklar hem öğrenme sürecine aktif katılım gösterirler hem de eğlenceli dakikalarla olumlu bir tutum geliştirirler.

Tekerlemeler: Özellikle kelimelerin doğru bir şekilde telaffuz edilmesini sağlama anlamında çok faydalı olan tekerlemeler ritim duygusuyla birlikte okul öncesi dönemdeki çocuklarda dilde otomatiklik kazandırması açısından çok kıymetlidir.

ÖĞRETMENLER, VELİLER VE OKUL YÖNETİCİLERİNE ÖNERİLER

Çocukların örgün eğitime hazırlandığı okul öncesi dönemde eğitimin ana bileşenleri olan okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve belki de eğitimin bir ekosistem olmasından dolayı da velilerin bu sürece bilimsel kuramlar ışığında yaklaşması gerekir.

Yabancı dil öğretmenleri; oyun sadece öğrencilerin boş zamanlarını doldurdukları keyifli bir etkinlik değildir. Oyunu bir öğretim yöntemi olarak değerlendirmeniz ve bu minvalde hareket etmeniz son derece elzemdir. Bu anlamda öğretmenin neyi, ne kadarını ne sürede kazandıracağınızı çok iyi belirlemeniz gerekir. Bu sayede alınan geri bildirimler öğrencileri başarıya götürür. Oyun her zaman öğrenmeyi desteklemeye ve bizi güdülemeye yönelik uygun fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Çünkü oyun hayatın her aşamasında vardır ve var olacaktır. Oyunlarla, şarkılarla, eğlenceli yarışmalarla, boyama etkinlikleriyle ve öğrencilerin bol miktarda girdiye maruz bırakılacağı etkinlikleri uygulamaya çalışmalısınız. Bir deneyin buna benzer etkinlikler ile yabancı dil sınıfları öğrenciler için Charlie’nin Çikolata Fabrikası veya Alice’nin Harikalar Diyarına dönüşecektir.

Veliler;her ne kadar kendi öğrenme süreçlerinizi çocuklarınızla paylaşıp onların da benzer şeyleri yaşamasını isteseniz de unutmayın sizler farklı kuşakların temsilcilerisiniz. Sizin dönemde geçerli olan pek çok uygulama yıllar içinde değişip yerine yeni yaklaşımlar gelmiş olabilir. Çocuğunuz da farklı öğrenme stillerine sahip olduğunu düşünüp onun kendi öğrenme stratejilerini keşfetmesine yardımcı olmalısınız. Yabancı dil öğrenme sürecindeki bu keşif her zaman hızlı sonuçlar vermeyebilir. Sabırlı olmak zorundasınız. Çocuğunuzun okul öncesi dönemde doğru bir yönlendirilmeyle gerekli miktarda girdi alacağını aklınızdan çıkarmayın. Bu süreci desteklemek için de İngilizce şarkı, oyun, dinleme etkinlikleri ve ilgisi paralelindeki her türlü kaynağa erişimini sağlayınız/ İnternetteki kaliteli ve eğlenceli İngilizce öğretim kaynaklarını keşfetmek için öğretmeninize danışınız. Eğer eğlence yoksa öğrenme de yoktur.

Okul yöneticileri;okul öncesi dönemde yabancı dil öğrenme sürecini geçiren çocukların velilerini yönlendirmek son derece önemlidir. Her birinin kendi öğrenme deneyimlerinden yapacağı çıkarımlarını ve zaman zaman pek de gerçekçi olmayan beklentilerini sizlere aktarabilirler. Okul öncesi dönemde yabancı dil anlamındaki en büyük hedefin dile karşı olumlu tutum geliştirme olduğunu velilere söyleyerek velilerin bu süreci daha sakin ve ulaşılabilir hedeflerle geçirmelerine yardımcı olmanız eğitimin bütüncül bir biçimde ele alınması gerekliliği açısından elzemdir.

Son Güncelleme: Perşembe, 28 May 2020 11:51

Gösterim: 12058

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD 

cem_balcikanliYıllar önce bir devlet üniversitesinin Yabancı Diller Yüksekokulunda o zamanki adıyla okutman olarak görev yapıyordum. İngilizce Öğretmenliği ve İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin bulunduğu hazırlık programında yaptığımız üçüncü vizenin sonuçları açıklandıktan sonra bir öğrencim ofisime geldi. Bu tür ziyaretlerin konusu çoğunlukla açıklanan vize notunu beğenmemek ve kâğıtları bir daha inceleme talebi olur. Ancak bu seferki öyle değildi. Girdiği sınavdan aldığı notun 56 olduğunu söyleyen öğrencimin sormak istediği başka bir şeydi:

‘Hocam, üniversite sınavında 80 soru üzerinden 72 net yaptım. Yani İngilizcem iyi. Vizelerden önce işlediğimiz kitabı detaylıca çalışıyorum. Kelimelere bakıp bunları biliyorum diyorum, dil bilgisi konularını inceliyorum hepsinden eminim. Ancak bütün bunlara rağmen vizelerde istediğim başarıyı gösteremiyorum. Sizce ne yapmalıyım hocam?’

Aslında bu ne yapmalıyım sorusunun altında o kadar çok boyut vardı ki nasıl cevap vereceğim üzerine sayısız senaryo geçti zihnimden. En akla yatkın olanı, dil bilmenin sadece kelime ve dil bilgisinden ibaret olmadığı, dört dil becerisine odaklanmak gerektiğini söylemekti. Ben de öyle yaptım. İngilizce Öğretmenliği ve yabancı dille ilgili benzer bölümlerde okumak için hazırlanan öğrenciler doğal olarak Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından uygulanan Yabancı Dil Testinde (YDT) hangi tür sorular bulunuyorsa ona yönelik bir planlama yapıyorlardı. Pekâlâ ya YDT’de bulunan sorular dil bilmenin ana ölçütleri olan dört temel dil becerisi (okuma, dinleme, konuşma, yazma) üzerinden yapılsa bu ve benzeri sahneleri yaşar mıydık? Bu yazıda, üniversitelerin yabancı dille ilgili eğitim veren bölümlerinde okumak için öğrencilerin girmek zorunda olduğu YDT’nin yabancı dil bilme kavramıyla ne kadar örtüştüğünü ele alıp dört temel dil becerisini ölçen sınav modellerinin üzerinde duracağım. Belki de bu adımla herkesin diline pelesenk olan ‘Hocam biz niye yabancı dil öğrenemiyoruz?’ sorusuna da bir nebze de olsa bir çözüm önermiş oluruz.

Yabancı Dil Bilmek Ne Demektir?

İnsanlar dili iletişim kurmak, hayatlarını idame ettirmek için kullanırlar. Benzer şekilde yabancı dili de bir görevi yerine getirmek, var olan ilişkilerini sürdürmek, yeni ilişkiler kurmak ve belki de en önemlisi dilde var olmak/kendilerini ifade etmek amacıyla kullanırlar. Dört temel dil becerisi ışığında değerlendirdiğimizde ise, insanların o dilin etkin kullanıcısı olarak sayılabilmeleri için yabancı dilde okumaları, okuduklarını anlamaları, yazmaları, konuşmaları ve dinlediklerini anlayıp yorumlamaları gerekir. Diğer bir deyişle, kullanıcısı olduğu yabancı dilde, bir internet haberini okuyup haberin genel hatlarını anlamaları, en sevdikleri müzik grubunun turne programını bir epostayla grubun çevrim içi forumuna sormaları, kendilerini sosyal ortamda ifade etmeleri ve havaalanında bineceği uçağın kapısının değiştiğini duyuruda anlayıp ona göre hareket etmeleri beklenir. Bunları yerine getirebilen insanlar o yabancı dilde etkin dil kullanıcıları olarak anılırlar. Pekâlâ, o halde yanıtlamamız gereken soru şu: Biz üniversite sınavında yabancı dil sorularını yanıtlayarak yabancı dille ilgili bölümlere yerleştirilen öğrencileri belirlerken dört yıl boyunca eğitim görecekleri dili ne kadar bildiğini hangi yöntemle seçmeliyiz? Bu soruyu cevaplamadan önce isterseniz hali hazırda ÖSYM tarafından hazırlanan yabancı dil testindeki soru dağılımını inceleyelim.

Tablo 1: Yabancı Dil Testi (YDT) Soru Dağılımı

 

 

Soru Sayısı

1.

Dilbilgisi

10

2.

Cloze Test

5

3.

Cümle Tamamlama

8

4.

İngilizce-Türkçe Çeviri

6

5.

Türkçe-İngilizce Çeviri

6

6.

Anlamca Yakın Cümleyi Bulma

5

7.

Anlam Bütünlüğünü Sağlayacak Cümleyi Bulma

5

8.

Verilen Durumda Söylenecek İfadeyi Bulma

5

9.

Diyalog Tamamlama

5

10.

Anlam Bütünlüğünü Bozan Cümleyi Bulma

5

11.

Paragraf

15

 

2019 yılında yapılan YDT’de sorulan soruların dağılımına baktığımızda yukarıda değindiğim dil bilmek kavramını oluşturan dört dil becerisinden sadece okuma becerisinin ölçüldüğünü görebiliriz. Bu yabancı dil ölçme ve değerlendirme alan yazınındaki en temel kavramlardan biri olan kapsam geçerliliği anlamında testin son derece zayıf bir görüntüye sahip olduğuna işaret etmektedir. Zira diğer üç dil becerisinin ölçülmediği, sadece tek bir dil becerisiyle dil bilmenin eş değer düşünüldüğü böyle bir sınav dil bilen adayları ayırt etmede eksik kalmaktadır.

ÖSYM tarafından paylaşılan sayısal verilere göre 2019 yılında İngilizce YDT’ye toplam 106.363 aday katılmıştır. 24.619 standart sapma oranıyla ortalama puan 29.755 olmuştur. 80 puan üzerinden alınan bu ortalama puan arzulanandan uzaktır. Sınavın sadece okuma becerisini ölçmesinden hareketle diğer üç becerinin değerlendirilmeden bu kadar düşük bir ortalamaya sahip olan sınavın sonucuna göre üniversitelerin yabancı dille ilgili bölümlerinde eğitimlerine başlayacak öğrencilerin dil yeterliklerinin pek de istenen düzeyde olmadığı sonucuna ulaşabiliriz.

O halde ne yapmalıyız?

Yaklaşık olarak 100 ülkenin İngilizce yeterlik seviyelerini sıralayan İngilizce Yeterlik Endeksinde 2019 yılı sonuçlarına göre 79. sırada bulunan ülkemizin yabancı dil açısından durumu tatmin edici bir görüntü sergilememektedir. Buna ek olarak kamuoyunda herkesin “yabancı dil öğrenemiyoruz” algısına da sahip olduğundan hareketle bu olumsuz tabloları olumluya çevirmek için radikal adımlar atılmalıdır. Ülke olarak etkili bir yabancı dil eğitim politikamızın oluşturmaktan tutun da öğrencilerin örgün eğitim süresinde ve sonrasında dört dil becerisiyle ölçülmesine ve bu ölçmenin sonunda Diller İçin Avrupa Ortak Başvuru Metni (CEFR) ışığında uygulanacak bir sertifikasyon sistemine kadar çeşitli hamlelerle olumlu bir hava oluşturmak pekâlâ mümkün. Birçok başka nedenin de rol oynadığına inandığım Finlandiya, Kanada, Güney Kore, Singapur ve Hong Kong gibi eğitimde yüksek performans gösteren tüm okul sistemleri öğretmen seçimine ve eğitimine çok fazla yatırım yapıyor. Dolayısıyla öğretmen seçimi ve eğitimine yönelik atılacak adımlar istenen değişikliğe neden olabilir. Aşağıda önereceğim üç model, üniversite eğitimlerinde İngilizce ile ilgili bir bölümde eğitim görmek isteyen öğrencilerin dil bilmek kavramına uygun bir şekilde belirlenmesi sağlanabilir. Şimdi bu modellerin ne olduğuna bakalım.

Model 1:

Ana hatları (sınavın seviyesi, soru türleri, uygulanış biçimi, vb) MEB, ÖSYM ve YÖK (Yükseköğretim Kurulu) tarafından oluşturulacak bir kurul tarafından belirlenecek ve dört dil becerisini (okuma, dinleme, konuşma, yazma) ölçecek sınav, tüm adaylara uygulanır. Aday sayısının çok olması bu modelin uygulanmasını zorlayacak etkenlerin başında gelmektedir. ÖSYM tarafından yapılan tarihlendirme ışığında Cumartesi günü adaylar, okuma ve dinleme ile ilgili soruları yanıtlarken, Pazar günü de oluşturulacak komisyonlar marifetiyle yazma ve konuşma sınavları uygulanır. Her bir dil becerisinin ağırlığı %25 olacaktır.

Model 2:

Arzu edilen sınav her ne kadar sınava girecek tüm adayların birer gün arayla yabancı dil yeterliliklerini dört dil becerisine göre hazırlanmış sınavlarla (okuma, dinleme, yazma, konuşma) ölçmek olsa da, bu kadar çok sayıdaki adayın (2019 yılında 106.363 aday YDT’ye girdi.) özellikle konuşma ve yazma becerilerini ölçmek teknik nedenlerden dolayı pek mümkün olamayabilir. Bu noktada da sadece uygulama kolaylığı açısından ikinci bir model önerilmektedir. Bu modele göre, YDT’ye girecek adayların dil becerilerini ölçmek için iki aşamalı bir dil yeterlilik sınavı uygulamak mümkün olabilir.

Aşama 1:  İlgili uzmanların oluşturduğu kurulun belirleyeceği iki anlama becerisini (okuma ve dinleme) ölçecek sınav tüm adaylara uygulanır. İlk olarak adayların iki anlama becerisinin ölçülmesinin temel nedeni, aday sayısı fazla olduğu için, ölçmenin en pratik şekilde sürdürülmesi gerekliliğidir. Sınava giren tüm adaylar, ülke genelinde yapılan bu sınavdan belirli bir puan alırlarsa sınavın ikinci aşamasına girmeyi elde ederler.

Aşama 2: İlk aşamadan belirli bir puan alan adaylar, temel noktaları (sınavın seviyesi, soru türleri, uygulanış biçimi, değerlendirme vb) Aşama 1’de ifade edilen aynı kurulun belirlediği anlatma becerilerinden olan konuşma ve yazma sınavına girerler. Bu iki anlatma becerilerinin hangi yöntemlerle ölçüleceği, hangi değerlendirme ölçütlerinin kullanılacağı, sınavı değerlendirecek komisyonların tutarlı bir değerlendirme yapması için nasıl bir yol izleneceği gibi detaylar komisyon tarafından netleştirilir.

Bu iki beceriden oluşan sınavlardan belirli bir puan alan öğrenciler hem anlama becerileri (okuma ve dinleme) hem de anlatma becerilerinden (konuşma ve yazma) aldıkları puan ortalamalarının toplamıyla YDT’den aldıkları puanları belirlenmiş olur.

Model 3:

Yukarıdaki iki modelin uygulanması özellikle teknik nedenlerden dolayı mümkün olamayabilir. Bu noktada da arzu edilen birinci veya ikinci modele geçiş aşamasında kullanılabilecek üçüncü model uygulanabilir. Üçüncü model, dil bilmenin ölçütü olan dört temel dil becerisinden sadece okuma ve dinleme becerisine odaklanmaktadır. İfade ettiğim gibi sadece çok sayıdaki adayın okuma ve dinleme becerilerini ölçmek nispeten daha kolay olabileceği için, ÖSYM tarafından belirlenen tarihte adayların hepsi okuma ve dinleme becerilerinin değerlendirilmesine yönelik soruları yanıtlaması gerekmektedir.

Ne değişir?

Anadolu Liselerinde uygulanan etkili yabancı dil öğretimi süreçlerinin sonlandırılmasından bu yana yabancı dil öğretimi ve başarı ne yazık ki pek yan yana gelen kavramlar olmamıştır. Bu konuda ilgili alan yazında çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Öğrenci motivasyonu, yönetici algısı, fiziksel yetersizlikler, ölçme ve değerlendirmedeki tutarsızlıklar, ders kitapları ve benzeri tüm etkenler bir yana, araştırmalar bize öğretmen yeterliliklerinin bu tablonun oluşmasında en önemli etken olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde yabancı dil öğretmenlerinin mesleki ihtiyaçları anlamındaki çalışmaların genel bir analizi yapıldığında da öğretmenlerin en çok dil yeterlilikleri bağlamında desteğe ihtiyaç duydukları görülmüştür. Bu genel çerçeveden hareketle şu anda uygulanmakta olan YDT’nin sadece okuma becerisine odaklanması ve diğer üç dil becerisiyle ilgili herhangi bir değerlendirme yapmaması yukarıda çizdiğim manzaranın oluşmasındaki nedenlerden biridir. O halde önerilen üç modelin de dayanak noktasını oluşturan dil becerileri temelli bir sınav, bize sadece okuduğunu anlayan değil aynı zamanda okuduğu üzerine yorum yapan, dinlediğini yorumlayan, yazabilen ve en önemlisi de kendini rahatlıkla ifade edebilen öğrencilerin öğretmen olma sürecinde etkin bir şekilde belirlenmesine olanak tanıyabilir. Bu değişiklik önerisinin İngiliz Dili Eğitimi alanında çalışan bilim insanları, MEB’de görev yapan İngilizce öğretmenleri, İngilizce ile ilgili bölümlerde okuyan üniversite öğrencileri, MEB, ÖSYM ve YÖK yetkilileri tarafından tartışılmasının son derece önemli olduğuna inanıyorum.

KAYNAKLAR

Yükseköğretim Kurumları Sınavı, Yabancı Dil Testi Soru Dağılımı https://osym.gov.tr/ykspdf/ydt_ingilizce_yks_2019_web.pdf adresinden 14.02.2020 tarihinde erişim sağlanmıştır.

2019 Yükseköğretim Kurumları Sınavı, Yabancı Dil Testi Sayısal Verileri https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2019/YKS/sayisalbilgiler18072019.pdf adresinden 14.02.2020 tarihinde erişim sağlanmıştır.

> Yabancı dil bilmek ne demek?

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD 

cem_balcikanliYıllar önce bir devlet üniversitesinin Yabancı Diller Yüksekokulunda o zamanki adıyla okutman olarak görev yapıyordum. İngilizce Öğretmenliği ve İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin bulunduğu hazırlık programında yaptığımız üçüncü vizenin sonuçları açıklandıktan sonra bir öğrencim ofisime geldi. Bu tür ziyaretlerin konusu çoğunlukla açıklanan vize notunu beğenmemek ve kâğıtları bir daha inceleme talebi olur. Ancak bu seferki öyle değildi. Girdiği sınavdan aldığı notun 56 olduğunu söyleyen öğrencimin sormak istediği başka bir şeydi:

‘Hocam, üniversite sınavında 80 soru üzerinden 72 net yaptım. Yani İngilizcem iyi. Vizelerden önce işlediğimiz kitabı detaylıca çalışıyorum. Kelimelere bakıp bunları biliyorum diyorum, dil bilgisi konularını inceliyorum hepsinden eminim. Ancak bütün bunlara rağmen vizelerde istediğim başarıyı gösteremiyorum. Sizce ne yapmalıyım hocam?’

Aslında bu ne yapmalıyım sorusunun altında o kadar çok boyut vardı ki nasıl cevap vereceğim üzerine sayısız senaryo geçti zihnimden. En akla yatkın olanı, dil bilmenin sadece kelime ve dil bilgisinden ibaret olmadığı, dört dil becerisine odaklanmak gerektiğini söylemekti. Ben de öyle yaptım. İngilizce Öğretmenliği ve yabancı dille ilgili benzer bölümlerde okumak için hazırlanan öğrenciler doğal olarak Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından uygulanan Yabancı Dil Testinde (YDT) hangi tür sorular bulunuyorsa ona yönelik bir planlama yapıyorlardı. Pekâlâ ya YDT’de bulunan sorular dil bilmenin ana ölçütleri olan dört temel dil becerisi (okuma, dinleme, konuşma, yazma) üzerinden yapılsa bu ve benzeri sahneleri yaşar mıydık? Bu yazıda, üniversitelerin yabancı dille ilgili eğitim veren bölümlerinde okumak için öğrencilerin girmek zorunda olduğu YDT’nin yabancı dil bilme kavramıyla ne kadar örtüştüğünü ele alıp dört temel dil becerisini ölçen sınav modellerinin üzerinde duracağım. Belki de bu adımla herkesin diline pelesenk olan ‘Hocam biz niye yabancı dil öğrenemiyoruz?’ sorusuna da bir nebze de olsa bir çözüm önermiş oluruz.

Yabancı Dil Bilmek Ne Demektir?

İnsanlar dili iletişim kurmak, hayatlarını idame ettirmek için kullanırlar. Benzer şekilde yabancı dili de bir görevi yerine getirmek, var olan ilişkilerini sürdürmek, yeni ilişkiler kurmak ve belki de en önemlisi dilde var olmak/kendilerini ifade etmek amacıyla kullanırlar. Dört temel dil becerisi ışığında değerlendirdiğimizde ise, insanların o dilin etkin kullanıcısı olarak sayılabilmeleri için yabancı dilde okumaları, okuduklarını anlamaları, yazmaları, konuşmaları ve dinlediklerini anlayıp yorumlamaları gerekir. Diğer bir deyişle, kullanıcısı olduğu yabancı dilde, bir internet haberini okuyup haberin genel hatlarını anlamaları, en sevdikleri müzik grubunun turne programını bir epostayla grubun çevrim içi forumuna sormaları, kendilerini sosyal ortamda ifade etmeleri ve havaalanında bineceği uçağın kapısının değiştiğini duyuruda anlayıp ona göre hareket etmeleri beklenir. Bunları yerine getirebilen insanlar o yabancı dilde etkin dil kullanıcıları olarak anılırlar. Pekâlâ, o halde yanıtlamamız gereken soru şu: Biz üniversite sınavında yabancı dil sorularını yanıtlayarak yabancı dille ilgili bölümlere yerleştirilen öğrencileri belirlerken dört yıl boyunca eğitim görecekleri dili ne kadar bildiğini hangi yöntemle seçmeliyiz? Bu soruyu cevaplamadan önce isterseniz hali hazırda ÖSYM tarafından hazırlanan yabancı dil testindeki soru dağılımını inceleyelim.

Tablo 1: Yabancı Dil Testi (YDT) Soru Dağılımı

 

 

Soru Sayısı

1.

Dilbilgisi

10

2.

Cloze Test

5

3.

Cümle Tamamlama

8

4.

İngilizce-Türkçe Çeviri

6

5.

Türkçe-İngilizce Çeviri

6

6.

Anlamca Yakın Cümleyi Bulma

5

7.

Anlam Bütünlüğünü Sağlayacak Cümleyi Bulma

5

8.

Verilen Durumda Söylenecek İfadeyi Bulma

5

9.

Diyalog Tamamlama

5

10.

Anlam Bütünlüğünü Bozan Cümleyi Bulma

5

11.

Paragraf

15

 

2019 yılında yapılan YDT’de sorulan soruların dağılımına baktığımızda yukarıda değindiğim dil bilmek kavramını oluşturan dört dil becerisinden sadece okuma becerisinin ölçüldüğünü görebiliriz. Bu yabancı dil ölçme ve değerlendirme alan yazınındaki en temel kavramlardan biri olan kapsam geçerliliği anlamında testin son derece zayıf bir görüntüye sahip olduğuna işaret etmektedir. Zira diğer üç dil becerisinin ölçülmediği, sadece tek bir dil becerisiyle dil bilmenin eş değer düşünüldüğü böyle bir sınav dil bilen adayları ayırt etmede eksik kalmaktadır.

ÖSYM tarafından paylaşılan sayısal verilere göre 2019 yılında İngilizce YDT’ye toplam 106.363 aday katılmıştır. 24.619 standart sapma oranıyla ortalama puan 29.755 olmuştur. 80 puan üzerinden alınan bu ortalama puan arzulanandan uzaktır. Sınavın sadece okuma becerisini ölçmesinden hareketle diğer üç becerinin değerlendirilmeden bu kadar düşük bir ortalamaya sahip olan sınavın sonucuna göre üniversitelerin yabancı dille ilgili bölümlerinde eğitimlerine başlayacak öğrencilerin dil yeterliklerinin pek de istenen düzeyde olmadığı sonucuna ulaşabiliriz.

O halde ne yapmalıyız?

Yaklaşık olarak 100 ülkenin İngilizce yeterlik seviyelerini sıralayan İngilizce Yeterlik Endeksinde 2019 yılı sonuçlarına göre 79. sırada bulunan ülkemizin yabancı dil açısından durumu tatmin edici bir görüntü sergilememektedir. Buna ek olarak kamuoyunda herkesin “yabancı dil öğrenemiyoruz” algısına da sahip olduğundan hareketle bu olumsuz tabloları olumluya çevirmek için radikal adımlar atılmalıdır. Ülke olarak etkili bir yabancı dil eğitim politikamızın oluşturmaktan tutun da öğrencilerin örgün eğitim süresinde ve sonrasında dört dil becerisiyle ölçülmesine ve bu ölçmenin sonunda Diller İçin Avrupa Ortak Başvuru Metni (CEFR) ışığında uygulanacak bir sertifikasyon sistemine kadar çeşitli hamlelerle olumlu bir hava oluşturmak pekâlâ mümkün. Birçok başka nedenin de rol oynadığına inandığım Finlandiya, Kanada, Güney Kore, Singapur ve Hong Kong gibi eğitimde yüksek performans gösteren tüm okul sistemleri öğretmen seçimine ve eğitimine çok fazla yatırım yapıyor. Dolayısıyla öğretmen seçimi ve eğitimine yönelik atılacak adımlar istenen değişikliğe neden olabilir. Aşağıda önereceğim üç model, üniversite eğitimlerinde İngilizce ile ilgili bir bölümde eğitim görmek isteyen öğrencilerin dil bilmek kavramına uygun bir şekilde belirlenmesi sağlanabilir. Şimdi bu modellerin ne olduğuna bakalım.

Model 1:

Ana hatları (sınavın seviyesi, soru türleri, uygulanış biçimi, vb) MEB, ÖSYM ve YÖK (Yükseköğretim Kurulu) tarafından oluşturulacak bir kurul tarafından belirlenecek ve dört dil becerisini (okuma, dinleme, konuşma, yazma) ölçecek sınav, tüm adaylara uygulanır. Aday sayısının çok olması bu modelin uygulanmasını zorlayacak etkenlerin başında gelmektedir. ÖSYM tarafından yapılan tarihlendirme ışığında Cumartesi günü adaylar, okuma ve dinleme ile ilgili soruları yanıtlarken, Pazar günü de oluşturulacak komisyonlar marifetiyle yazma ve konuşma sınavları uygulanır. Her bir dil becerisinin ağırlığı %25 olacaktır.

Model 2:

Arzu edilen sınav her ne kadar sınava girecek tüm adayların birer gün arayla yabancı dil yeterliliklerini dört dil becerisine göre hazırlanmış sınavlarla (okuma, dinleme, yazma, konuşma) ölçmek olsa da, bu kadar çok sayıdaki adayın (2019 yılında 106.363 aday YDT’ye girdi.) özellikle konuşma ve yazma becerilerini ölçmek teknik nedenlerden dolayı pek mümkün olamayabilir. Bu noktada da sadece uygulama kolaylığı açısından ikinci bir model önerilmektedir. Bu modele göre, YDT’ye girecek adayların dil becerilerini ölçmek için iki aşamalı bir dil yeterlilik sınavı uygulamak mümkün olabilir.

Aşama 1:  İlgili uzmanların oluşturduğu kurulun belirleyeceği iki anlama becerisini (okuma ve dinleme) ölçecek sınav tüm adaylara uygulanır. İlk olarak adayların iki anlama becerisinin ölçülmesinin temel nedeni, aday sayısı fazla olduğu için, ölçmenin en pratik şekilde sürdürülmesi gerekliliğidir. Sınava giren tüm adaylar, ülke genelinde yapılan bu sınavdan belirli bir puan alırlarsa sınavın ikinci aşamasına girmeyi elde ederler.

Aşama 2: İlk aşamadan belirli bir puan alan adaylar, temel noktaları (sınavın seviyesi, soru türleri, uygulanış biçimi, değerlendirme vb) Aşama 1’de ifade edilen aynı kurulun belirlediği anlatma becerilerinden olan konuşma ve yazma sınavına girerler. Bu iki anlatma becerilerinin hangi yöntemlerle ölçüleceği, hangi değerlendirme ölçütlerinin kullanılacağı, sınavı değerlendirecek komisyonların tutarlı bir değerlendirme yapması için nasıl bir yol izleneceği gibi detaylar komisyon tarafından netleştirilir.

Bu iki beceriden oluşan sınavlardan belirli bir puan alan öğrenciler hem anlama becerileri (okuma ve dinleme) hem de anlatma becerilerinden (konuşma ve yazma) aldıkları puan ortalamalarının toplamıyla YDT’den aldıkları puanları belirlenmiş olur.

Model 3:

Yukarıdaki iki modelin uygulanması özellikle teknik nedenlerden dolayı mümkün olamayabilir. Bu noktada da arzu edilen birinci veya ikinci modele geçiş aşamasında kullanılabilecek üçüncü model uygulanabilir. Üçüncü model, dil bilmenin ölçütü olan dört temel dil becerisinden sadece okuma ve dinleme becerisine odaklanmaktadır. İfade ettiğim gibi sadece çok sayıdaki adayın okuma ve dinleme becerilerini ölçmek nispeten daha kolay olabileceği için, ÖSYM tarafından belirlenen tarihte adayların hepsi okuma ve dinleme becerilerinin değerlendirilmesine yönelik soruları yanıtlaması gerekmektedir.

Ne değişir?

Anadolu Liselerinde uygulanan etkili yabancı dil öğretimi süreçlerinin sonlandırılmasından bu yana yabancı dil öğretimi ve başarı ne yazık ki pek yan yana gelen kavramlar olmamıştır. Bu konuda ilgili alan yazında çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Öğrenci motivasyonu, yönetici algısı, fiziksel yetersizlikler, ölçme ve değerlendirmedeki tutarsızlıklar, ders kitapları ve benzeri tüm etkenler bir yana, araştırmalar bize öğretmen yeterliliklerinin bu tablonun oluşmasında en önemli etken olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde yabancı dil öğretmenlerinin mesleki ihtiyaçları anlamındaki çalışmaların genel bir analizi yapıldığında da öğretmenlerin en çok dil yeterlilikleri bağlamında desteğe ihtiyaç duydukları görülmüştür. Bu genel çerçeveden hareketle şu anda uygulanmakta olan YDT’nin sadece okuma becerisine odaklanması ve diğer üç dil becerisiyle ilgili herhangi bir değerlendirme yapmaması yukarıda çizdiğim manzaranın oluşmasındaki nedenlerden biridir. O halde önerilen üç modelin de dayanak noktasını oluşturan dil becerileri temelli bir sınav, bize sadece okuduğunu anlayan değil aynı zamanda okuduğu üzerine yorum yapan, dinlediğini yorumlayan, yazabilen ve en önemlisi de kendini rahatlıkla ifade edebilen öğrencilerin öğretmen olma sürecinde etkin bir şekilde belirlenmesine olanak tanıyabilir. Bu değişiklik önerisinin İngiliz Dili Eğitimi alanında çalışan bilim insanları, MEB’de görev yapan İngilizce öğretmenleri, İngilizce ile ilgili bölümlerde okuyan üniversite öğrencileri, MEB, ÖSYM ve YÖK yetkilileri tarafından tartışılmasının son derece önemli olduğuna inanıyorum.

KAYNAKLAR

Yükseköğretim Kurumları Sınavı, Yabancı Dil Testi Soru Dağılımı https://osym.gov.tr/ykspdf/ydt_ingilizce_yks_2019_web.pdf adresinden 14.02.2020 tarihinde erişim sağlanmıştır.

2019 Yükseköğretim Kurumları Sınavı, Yabancı Dil Testi Sayısal Verileri https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2019/YKS/sayisalbilgiler18072019.pdf adresinden 14.02.2020 tarihinde erişim sağlanmıştır.

Son Güncelleme: Cuma, 20 Mart 2020 12:03

Gösterim: 13092

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD

cem_balcikanli“Zorlu değişim zamanlarında, bilginler kendilerini artık var olmayan bir dünyada donanımlı görürken, geleceği miras alanlar öğrenenlerdir.” Eric Hoffer

Şimdi sizlerle geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım. Sene 1985. Henüz ilkokula bile başlamış değilim. Ama yine de çok iyi hatırladığım sahnelerden birinde benden üç yaş büyük ablamla televizyon başına kurulmuşuz, üzerlerimizde hala pijamalarımız var ve pek de anlamadığımız ama bir o kadar da ilginç gelen bir dilde (!) bir televizyon programı izliyoruz. Aslında o andaki ana odağımız o bilmediğimiz dildeki programdan ziyade o programdan sonra başlayacak olan Voltran isimli çizgi filmde. Aradaki Hikmet Şimşek’in klasik müzik programını da çok keyif almasak da zaruriyetten dolayı izliyoruz işte. Neyse biz tekrar dönelim o pek anlamadığımız dildeki programa. O zamanlar pek da anlamadığım o programda sonradan bizzat tanımaktan mutluluk duyduğum Prof. Dr. Zülal Balpınar ve Michael Smith, ülkemizin yabancı dil eğitimi anlamındaki ilk uzaktan eğitim uygulamalarının örnekleri sunuyorlarmış. “Mış” diyorum çünkü o zamanlar bu kavram ülkemizde pek de bilinmiyordu. Ben bu yazıda içinde bulunduğumuz koşullardan dolayı herkesin öğrenmek durumunda kaldığı uzaktan eğitim kavramını yabancı dil eğitimi bağlamında ele alacağım. Başlayalım mı?

Salgın bize eğitimde neyi hatırlattı?

2019 yılının son ayında Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan ve yayılırken de arkasında pek çok can kaybı ve acıklı hikâye bırakan Covid 19 diye bilinen Koronavirüs’ün 11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde de görülmesinden hemen sonra tüm okulların 16 Mart 2020 tarihinde tatil edilmesi ve 21 Mart tarihinden itibaren de uzaktan eğitime geçilmesi bize tekrar uzaktan eğitim kavramını hatırlattı. Yabancı dil eğitimi alanında çalışmalar yapan bizlere de girişte değindiğim o İngilizce programını anımsattı. Son zamanlarda eğitimin dönüşümü üzerine neredeyse tüm eğitimcilerin kafa yorduğu bu dönemde, Apple’ın kurucusu Steve Wozniak’ın önsözüyle katkıda bulunduğu ve John D. Couch ile Jason Towne tarafından yazılan “Dönüştüren Eğitim” isimli kitap eğitimin nasıl dönüştürülmesi gerektiğiyle ilgili önemli çıkarımlar yapıyor. Yanıtlanması gereken sorunun teknolojiden yana veya teknolojiye karşı olmakla ilgili olmadığının üzerinde duran yazarlar, on beş bölüm halinde kurguladıkları kitaplarında; erişim, kodlama, teknoloji, dönüştürücü ve fütürist gibi başlıklar altında özellikle teknolojinin dönüştürücü işlevinin üzerinde duruyor.

Şu sıralar her eğitimcinin birkaç kere duyduğuna ve en azından bir kere de denediğine emin olduğum Zoom.us birden fazla kişinin görüşmesine imkân sunan çevrimiçi bir uygulama. Koronavirüs salgınından önce dünyada sadece 10 milyon kullanıcısı olan bu uygulamanın salgından sonra en az 200 milyon kullanıcıya ulaştığı söyleniyor. Zoom’un kurucusu Eric Yuan twitter üzerinden yaptığı bir açıklamayla oluşan güvenlik açığı sorunlarından dolayı özür dileyerek çok çarpıcı şu cümleyi kullandı:

-          Biz bu sistemi (zoom) birkaç hafta içinde bu kadar çok kişinin tüm işlerini evden yapacaklarını düşünerek kurgulamadık.

Görüldüğü gibi biz eğitimin dönüştürülmesi üzerine bilimsel toplantılarda veya öğretmen eğitimlerinde zaman harcarken gereklilik öyle hızlı bir şekilde başımızda bitti ki biz buna uygun olarak elimizdekileri tekrar gözden geçirmek durumunda kaldık. İşte bu yüzdendir ki pek çok özel okul başta olmak üzere eğitim kurumları uzaktan eğitim konusunda hem bu zamana kadar yaptıklarının üzerinde duruyor hem de bu süreci nasıl başarılı bir şekilde atlattıklarını anlatıyor. Peki uzaktan eğitim tam olarak nedir? Yüz yüze eğitimde kullandığımız her şeyin sadece bilgisayar ekranı karşısında yapılması mıdır? Dilerseniz biraz bunu ele alalım.

Uzaktan eğitim nedir?

Friedman’ın (2005) ifade ettiği şekliyle “düzleşen dünyamızdaki” köklü değişiklikler bireyin içinde bulunduğu çağa ayak uydurmasını zorunlu kılmaktadır. Hemen her alanda kendini fazlasıyla hissettiren bu değişiklikler, bilgi ve iletişim çağı gibi çeşitli isimlerle anılan günümüzde, hayatın birçok boyutunda ortaya çıkmaktadır. İstenilen her türlü bilgiye anında ulaşma imkânı sağlayan çeşitli web sayfaları, alışveriş merkezlerine gidilmeden yapılan alışverişler, sinema keyfi yapmamıza olanak tanıyan uygulamalar en temel anlamıyla “düzleşen dünyamızın” belirgin özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kütüphane derlemelerinin 14 yılda bir yapıldığı çağlardan, her gün milyarlarca e-postanın gönderildiği, her saniye ortalama 6.000 tivitin atıldığı, 14 saniyede ABD Kongre Kütüphanesine ulaşılabildiği ve erişilebilen yüzeysel verilerin katlanarak arttığı bir çağa geçilmiştir. Dünya yapay zekanın pek çok mesleğin yerini alıp alamayacağını tartışadursun, içinde bulunduğumuz çağın teknolojileri, bireylerin iletişim kurma, alışveriş yapma, haber alma, bilgi edinme, öğrenme ve öğretme şekillerini, daha geniş bir bakış açısıyla yaşam standartlarını yeniden şekillendirmiş ve şekillendirmeye de devam etmektedir. Bu önemli teknolojik gelişmelerden eğitim dünyası da kendi payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Çeşitli isimlerle anılan bu teknolojilerin günümüzde en çok bilineni de uzaktan eğitimdir. Peki nedir uzaktan eğitim? Ne zamandan beri kullanılmaktadır?

Mektupla öğretim (correspondence education) adı altında 1700lü yıllarda ilk kez uygulanmaya başlanan “uzaktan eğitim” zaman içinde çeşitli biçimler alarak günümüze kadar geldi. 1728 yılında Boston gazetesinde steno derslerinin uzaktan eğitim yoluyla verileceğine ilişkin bir ilanın bu konudaki en önemli gelişmelerden biri olduğuna inanılır. 1840 yılında ise İngiltere’de Isaac Pitman tarafından mektupla uzaktan eğitim uygulamalarının başladığı belirtilmektedir. Pitman, mektuplar aracılığıyla öğrencilerine İncil eğitimi vermiştir. 1892 yılında Wisconsin Üniversitesi’nin kataloğunda da rastlanılan kavram o zamanlar öğretmenin ve öğrencinin farklı yerlerde olduğu ve eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesi gerekliliğine dayanmaktaydı. Öğretmenlerin ders materyallerini öğrencilerine göndermesi ve öğrencilerin de cevaplarını öğretmenlerine ulaştırmak şeklinde gerçekleştirilen ilk uygulamaların herkese eşit miktarda eğitim fırsatı sunma amacı güttüğü de bilinmektedir. Ülkemizde ise ilk kez dönemin Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin de katıldığı ve eğitim sorunlarının görüşüldüğü bir toplantıda ele alındığı fakat sadece fikir bazında kaldığı ve uygulamaya geçmediği bilinmektedir. Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda radyonun, 1950li yıllarda da televizyonun gelişmesiyle birlikte uzaktan eğitim kavramı da geleneksel sınıf dışında yeni bilgi aktarım kanalları buldu. Önceleri mektup ve ardından radyo, TV gibi iletişim araçlarıyla yürütülen uzaktan eğitim, günümüzde bilgisayar ve internet tabanlı teknolojiler aracılığıyla giderek yaygınlaşmaktadır.

Bu zamana kadar yapılan pek çok araştırma, yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitim uygulamalarının öğrenme çıktılarını değerlendirmiş ve birçok noktada uzaktan eğitiminin yüz yüze eğitimden daha anlamlı sonuçlar sağladığını ileri sürmüştür. Halbuki ne uzaktan eğitimi yüz yüze eğitimin bir alternatifi olarak sunmak anlamlı olacaktır ne de yüz yüze eğitimin artık gereksizleştiğini söylemek. Literatürdeki araştırmalar, uzaktan eğitimin, fırsat eşitliği sağladığını, büyük kitlelere eğitim imkânı sunduğunu, yaşam boyu öğrenmeyi desteklediğini, zengin, gelişmiş ve etkileşimli araçlarla ders işleme imkânı sağladığını göstermektedir. Uygulama aşamasında da çeşitli çevrimiçi kanallar yoluyla sürdürülen eğitimin uzaktan eğitim olarak adlandırıldığı günümüzde pek çok kurum bu değişikliğe ayak uydurmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Yabancı dil eğitimi ve uzaktan eğitim

Pek çok isimle anılan günümüzün öğrencileri birçok işi aynı anda yapabilen, kendilerini teknoloji yoluyla ifade eden, görsel olarak öğrenen ve en önemlisi teknolojik anlamda oldukça yeterli bireylerdir. 21. yüzyılın öğrencileri, öğretmenlerinden çok daha yüksek seviyede olan dijital okuryazarlığıyla kendi öğrenme süreçlerine büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Bu duruma cevap verebilmek için, 21. yüzyıl eğitim dünyasının en önemli aktörlerinden olan eğitimciler, içinde bulundukları çağa uyum sağlayarak kendi teknolojik yeterliklerini geliştirmek zorundadır. Dil öğretimi söz konusu olduğunda, bu ihtiyaç, çok daha büyük önem arz etmektedir. Zira Cross’un (1981) da belirttiği gibi, dil öğrenimi “sınıf deneyiminin çok daha ötesinde” bir durumdur. Bu bilinçle hareket eden pek çok okul hem dünyada hem de ülkemizde yabancı dil eğitimini uzaktan eğitimle sürdürme konusunda çeşitli çalışmalar yürüttü/yürütmektedir.

1850li yıllarda Almanya’da Charles Toussaint ve Gustav Langenscheidt tarafından uzaktan eğitim yoluyla dil öğretme konusunda çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. Günümüze kadar ise İngiltere’de Fransızca öğretmek için kullanılan radyo ve televizyon programlarından tutun da Kanada’da bulunan bireylere İngilizceyi ikinci dil olarak öğretmek amacıyla kullanılan çeşitli programlar bulunmaktadır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde standart kablo TV tekniğiyle sürdürülen ve öğrenci etkileşimini sağlamaya çalışan pek çok uygulama vardır. Bunun dışında yine ABD’de İngilizce dışındaki derslere yönelik gerek televizyon gerekse diğer kanallar yoluyla sürdürülen uzaktan eğitim uygulamaları kullanılmaktadır. Ayrıca Güney Afrika, İsrail, Avusturalya, İngiltere gibi pek çok ülkede de sadece İngilizce değil diğer pek çok dilde uzaktan eğitimle yabancı dil eğitimi faaliyetleri sürdürülmektedir. Dünya çapında uzaktan eğitim uygulamalarının yabancı dil eğitiminde kullanılmasına ilişkin yapılan pek çok araştırma, uzaktan eğitim platformlarının öğrencilerin kendi öğrenme planlarını oluşturmalarına olanak tanıdığını, esnek ve çeşitlilik sağladığını, anında geribildirim imkânı sunduğunu, eğer derslerin kaydedilme imkânı varsa dersleri sonradan izleme fırsatı olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde; uzaktan eğitim uygulamalarının yabancı dil öğrenme sürecine pek çok anlamda olumlu katkıda bulunduğu, öğrencilerin kendilerini değerlendirmeleri için olanak tanıdığı da tespit edilen diğer yararlardandır. Diğer yandan, uzaktan eğitimin de eksik tarafları yok değil elbette. Uzaktan eğitimde yüz yüze bir iletişimin olmaması eğitimin duygusal boyutunun hep eksik kaldığı şeklinde değerlendirilmektedir. Öğrencilerin gözleriyle kurulan iletişimin eksikliği şeklinde yorumlanabilecek bu durumun yanı sıra, teknik engellerden dolayı sıkıntı yaşanabilir.

Türkiye’de uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi

Söz konusu olan alan yabancı dil olunca Türkiye’de herkesin şu soruyu sorduğunu duyuyorum:

“Yakından öğretemediğimiz yabancı dili uzaktan nasıl öğreteceğiz?”

Dünyadaki uygulamalara baktığımızda aslında bu sorunun cevabı çok basit.

Doğru yöntem ve öğretmen niteliğiyle rahatlıkla öğreneceğiz.

Zira uzaktan eğitim uygulamaları yabancı dil eğitiminin etkili bir şekilde öğretilmesi için pek çok fırsat sunmaktadır. Dilerseniz bu bölümde Türkiye’de geçmişten günümüze yabancı dil eğitimi bağlamında kullanılan uzaktan eğitim uygulamalarını ele alalım. Temel olarak Millî Eğitim Bakanlığı Açıköğretim Lisesi ile Açık İlköğretim Okulu, Anadolu Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Limasollu Naci Yayınları sayılabilir. Önceleri film şeridi, ders slaytları, kartlar, radyo ve televizyon programları hazırlayarak, yaygın ve örgün eğitime uzaktan eğitim materyali desteği sağlayan Millî Eğitim Bakanlığının teşebbüslerinin yanı sıra 1992 yılında FRTEM bünyesinde Açıköğretim Lisesi (AÖL) kurulmuştur. Ağırlıklı olarak bireysel öğrenmeye odaklanan bu program, öğretim materyali olarak radyo ve televizyon programları ile kitap, broşür, ders notu ve bülten gibi basılı materyalleri kullanmıştır. 1998 yılında ise yine Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde “Uzaktan Eğitim Yoluyla Yabancı Dil Öğretimi Projesi” gerçekleştirmeyi planlanmış olup her seviyede dil öğrenmek isteyenlere dilediği her yerde ulaşmayı hedeflemiştir. Kendisinden önceki uygulamalardan daha yenilikçi araçları da kullanan bu proje internetin yanı sıra basılı materyal (ders kitabı/notları, ses/görüntü kasetleri, kullanım kitapçığı, alıştırma kitapları vb.), radyo/televizyon programları, CD, vb. çoklu ortam ürünlerinin kullanmayı da hedeflemiştir. Öte yandan 1982 yılında açılan Anadolu Üniversitesi (AÜ) Açık Öğretim Fakültesi, temel derslerin yanı sıra yabancı dil derslerini de uzaktan eğitim yöntemiyle hazırlanmış kitaplar ve televizyon programları ile sürdürmektedir. Bunun yanı sıra, ODTÜ Uzaktan Etkileşimli Yabancı Dil Öğrenme Projesi ulusal ve uluslararası sınavlara hazırlanmak isteyen veya sadece İngilizce dilini geliştirmeyi arzu eden herkese kendi evleri, okulları ya da iş yerlerinde hizmet götürmek amacıyla hazırlanmıştır. Son olarak ise yabancı dille haşır neşir olan herkesin yakından bildiği aracılığıyla Yabancı Dil Öğretimi FONO gibi mektupla yabancı dil öğretmeye başlamış olan, bugün hizmetini internet üzerinden etkileşimli olarak sürdüren Limasollu Naci Öğretim Yayınları, uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil öğreten en eski kurumlardandır. Yukarıda bahsettiği uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi uygulamaların yanında çok sayıda vakıf üniversitesi, özel kurumlar ve bazı devlet kurumları da fiziksel olarak aynı yerde bulunamayan öğrenciler için esnek programlar sunuyor. Bugün arama motorlarında yapacağınız hızlı bir tarama ile bu tür programlara ulaşmanız pekâlâ mümkün.

Salgın günlerinde uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi

İçinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar biz eğitimcilerin uzun süredir tartıştığı eğitimi dönüştürme kavramını hızlı bir şekilde hayata geçirmemizi zorunlu kıldı. Bunun bir sonucu olarak da MEB başta olmak üzere pek çok özel kurum bu konuda hızlı bir şekilde harekete geçmek zorunda kaldı. Bazı kurumların uzaktan eğitim uygulamalarının özellikle nitelik açısından sorgulandığı bu dönemde diğer kurumların ise bu gerekliliği önceden görüp gerekli düzenlemeleri yaptığını ve öncü adımlar attığına tanıklık ediyoruz. Biz biliyoruz ki teknoloji gelişmeye devam ettikçe eğitim onunla ilerlemek için hazırlanmalı ve bizler teknoloji ile yapabileceklerimize dair beklentilerimizi sürekli artırmalıyız. Bu artırma durumu şu an olduğu gibi doğal akışından hızlı bir duruma da dönüşebilir.

Peki bu durumda uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi nasıl sağlanır? Kurumların sağladıkları çevrim içi uygulamaların dışında zoom, cisco webex, classmaster, adobe connect (90 gün deneme sunuyor), age of learning, bloomz, cirqlive gibi çeşitli web sayfaları da öğretmenlerin öğrencilerle bilgisayar üzerinden bir arada olmasını sağlıyor. Pek çok uygulamada olduğu gibi video konferans başlatabiliyorsunuz, görüşme yapmak istediğiniz kişileri eposta yoluyla davet edebiliyorsunuz, katılımcıları kameraları varsa görebiliyorsunuz, ekran paylaşımı yapabiliyorsunuz ve eğer powerpoint sununuz var ise onu da diğer katılımcılarla paylaşabiliyorsunuz. Etkileşimin, iletişimin ve konuşma temelli etkinliklerin ağırlıklı olarak kullanılması gereken dil sınıfları yukarıda söz edilen özellikler sayesinde kısmen de olsa uzaktan eğitim uygulamaları ile yürütülebilir. Öğrencilerin derste aldıkları girdiler öğretmenin yönlendirmesiyle uzaktan eğitim dışındaki zamana aktarmak da pekâlâ mümkün olabilir. Ancak buradaki en önemli nokta bu uzaktan eğitim uygulamasını yürütecek öğretmenin diğer web teknolojilerine ne kadar hâkim olduğudur. Eğer kısıtlı olan zamanda sağlanan girdinin öğrenciler tarafından üretime dönüştürülmesine olanak tanıyacak web sayfaları veya uygulamaları öğrencilerle paylaşılırsa öğrencilerin aldıkları girdiyle çıktı anlamına gelen dil üretimlerine dönüştürmeleri daha kolay olacaktır. Bunun için de yaş gruplarına göre değişiklik göstermekle birlikte çevrim için poster hazır lama siteleri (glogster), kısa animasyon filmleri hazırlama siteleri (xtranormal), karikatür hazırlama siteleri (makebeliefscomix), hikâye yazma siteleri (storybird), öğrenciler için eğitsel oyun siteleri (toytheater) gibi ek kaynakları kullanmak öğrencilerin dil üretimlerine olumlu katkılar sunabilir.

Sanal dünyalar bir alternatif olabilir mi?

Sanal dünyaların eğitim dünyasında kullanılması üzerine araştırmalar yürüten Kock (2008) tarafından “gerçek dünyada bulunan çeşitli unsurların sanal olarak temsillerini içeren teknoloji tarafından oluşturulan ortamlar” olarak tanımlanan sanal dünyalar Web 2.0 teknolojilerinin en bilinen örneklerindendir. Gerçek hayatta var olan her şeyin sanal dünyaya aktarıldığı ve kendilerine yeni bir kimlik oluşturarak sanal dünyada var olan kişileri bünyesinde barındıran sanal dünyalar yabancı dil eğitiminde de etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle 2003 yılında Linden Lab tarafından geliştirilen Second Life uygulamasının kullanıldığı yabancı dil eğitimine ilişkin bağlamlar, sosyal topluluk içinde dil etkileşimini sağlayacak pek çok özellik sunmaktadır. Daha bireysel bir yapıya sahip olmasından dolayı araştırmacılar ve uygulamacılar tarafından daha çok tercih edilen sanal dünyalar, yabancı dil eğitiminde etkileşimi ve iletişimi desteklediği için sıklıkla kullanılmaktadır. Herkesin bir avatar ile temsil edildiği ve sürekli olarak iletişim kurmasına olanak tanıyan sanal dünyalar, son zamanlarda gerginlikten uzak öğrenme deneyimleri sunmaktadır. Bu noktada, yapılan araştırmaların da ortaya koyduğu gibi sanal dünyalar hem gerçek dünyayla sınıf arasında bir köprü vazifesi gördüğü için hem de öğrencilerin çok eğlenceli olarak yorumladığı bir uygulama olduğu için yabancı dil öğrenme sürecinde uzaktan eğitimin bir alternatifi olarak düşünülebilir.

Uzaktan eğitimle yabancı dil eğitimi verecek öğretmenler nelere dikkat etmeli?

İçinde bulunduğumuz dönemden dolayı pek çok branştaki öğretmenimizin derslerini uzaktan eğitim yoluyla veya MEB’in uyguladığı gibi eba tv aracılığıyla sürdürmeye çalıştığını biliyoruz. Özellikle uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil derslerini sürdüren öğretmenlere yönelik çeşitli öneriler bu yazının en önemli noktasını oluşturmaktadır. Uzaktan eğitim alanında araştırma yürüten çeşitli araştırmacıların önerilerini aşağıda toplamak isterim.

1)Dil sınıflarının vazgeçilmezi olan soru sormayı sık sık kullanabilirsiniz.

2)Öğrencilerinizin seviyesi ne olursa hedef dili kullanma Çok gerekli olan durumlarda ana dilinizi de kullanabilirsiniz.

3)Etkileşimi artırmak adına eğer kullandığınız sistem buna izin veriyorsa küçük grup çalışmaları yapabilirsiniz.

4)Öğrencilerinizin öğrendiği konulara ilişkin küçük quizler hazırlayarak onları sürekli aktif tutabilirsiniz.

5)Yüz yüze eğitimde önemli olan geri bildirimin uzaktan eğitimde de anlamlı olduğunu bilerek öğrencilerinize geri bildirimde bulunabilirsiniz.

6)Dil öğrenmenin sınıf dışında sürdüğü mantığından hareketle yukarıda önerdiğim site ve uygulamaları öğrencilerinizin ders bitiminde de kullanabileceği projeler/ödevler/etkinlikler verebilirsiniz.

7)Dil sınıflarının vazgeçilmezi olan girdiyi artırmak için video vb. türü kaynaklardan yararlanabilirsiniz.

Uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimini ele aldığım bu yazıda çoğunluğu ücretsiz olarak kullanılabilecek web sayfaları ve/veya uygulamaları öğrenme/öğretme sürecine entegre ederek öğrencilerin dil öğrenme deneyimlerini keyifli ve kalıcı hale getirmek mümkün.

Kaynaklar

Adıyaman, Z. (2002). Uzaktan Eğitim Yoluyla Yabancı Dil Öğretimi. The Turkish Online Journal of Educational Technology. 1 (1) 92-97.

Couch, J. D., & Towne, J. (2018). Dönüştüren Eğitim. Sola Unitas. İstanbul

Cross, K. P. (1981). Adults as Learners. San FranciscoJossey-Bass.

Demiray, U., & İşman, A. (2003). History of distance education. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (1).

Friedmann, T. (2006). Dünya Düzdür. Boyner Yayınları. İstanbul

 

 

> Uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil öğretimi

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı / Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD

cem_balcikanli“Zorlu değişim zamanlarında, bilginler kendilerini artık var olmayan bir dünyada donanımlı görürken, geleceği miras alanlar öğrenenlerdir.” Eric Hoffer

Şimdi sizlerle geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım. Sene 1985. Henüz ilkokula bile başlamış değilim. Ama yine de çok iyi hatırladığım sahnelerden birinde benden üç yaş büyük ablamla televizyon başına kurulmuşuz, üzerlerimizde hala pijamalarımız var ve pek de anlamadığımız ama bir o kadar da ilginç gelen bir dilde (!) bir televizyon programı izliyoruz. Aslında o andaki ana odağımız o bilmediğimiz dildeki programdan ziyade o programdan sonra başlayacak olan Voltran isimli çizgi filmde. Aradaki Hikmet Şimşek’in klasik müzik programını da çok keyif almasak da zaruriyetten dolayı izliyoruz işte. Neyse biz tekrar dönelim o pek anlamadığımız dildeki programa. O zamanlar pek da anlamadığım o programda sonradan bizzat tanımaktan mutluluk duyduğum Prof. Dr. Zülal Balpınar ve Michael Smith, ülkemizin yabancı dil eğitimi anlamındaki ilk uzaktan eğitim uygulamalarının örnekleri sunuyorlarmış. “Mış” diyorum çünkü o zamanlar bu kavram ülkemizde pek de bilinmiyordu. Ben bu yazıda içinde bulunduğumuz koşullardan dolayı herkesin öğrenmek durumunda kaldığı uzaktan eğitim kavramını yabancı dil eğitimi bağlamında ele alacağım. Başlayalım mı?

Salgın bize eğitimde neyi hatırlattı?

2019 yılının son ayında Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan ve yayılırken de arkasında pek çok can kaybı ve acıklı hikâye bırakan Covid 19 diye bilinen Koronavirüs’ün 11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde de görülmesinden hemen sonra tüm okulların 16 Mart 2020 tarihinde tatil edilmesi ve 21 Mart tarihinden itibaren de uzaktan eğitime geçilmesi bize tekrar uzaktan eğitim kavramını hatırlattı. Yabancı dil eğitimi alanında çalışmalar yapan bizlere de girişte değindiğim o İngilizce programını anımsattı. Son zamanlarda eğitimin dönüşümü üzerine neredeyse tüm eğitimcilerin kafa yorduğu bu dönemde, Apple’ın kurucusu Steve Wozniak’ın önsözüyle katkıda bulunduğu ve John D. Couch ile Jason Towne tarafından yazılan “Dönüştüren Eğitim” isimli kitap eğitimin nasıl dönüştürülmesi gerektiğiyle ilgili önemli çıkarımlar yapıyor. Yanıtlanması gereken sorunun teknolojiden yana veya teknolojiye karşı olmakla ilgili olmadığının üzerinde duran yazarlar, on beş bölüm halinde kurguladıkları kitaplarında; erişim, kodlama, teknoloji, dönüştürücü ve fütürist gibi başlıklar altında özellikle teknolojinin dönüştürücü işlevinin üzerinde duruyor.

Şu sıralar her eğitimcinin birkaç kere duyduğuna ve en azından bir kere de denediğine emin olduğum Zoom.us birden fazla kişinin görüşmesine imkân sunan çevrimiçi bir uygulama. Koronavirüs salgınından önce dünyada sadece 10 milyon kullanıcısı olan bu uygulamanın salgından sonra en az 200 milyon kullanıcıya ulaştığı söyleniyor. Zoom’un kurucusu Eric Yuan twitter üzerinden yaptığı bir açıklamayla oluşan güvenlik açığı sorunlarından dolayı özür dileyerek çok çarpıcı şu cümleyi kullandı:

-          Biz bu sistemi (zoom) birkaç hafta içinde bu kadar çok kişinin tüm işlerini evden yapacaklarını düşünerek kurgulamadık.

Görüldüğü gibi biz eğitimin dönüştürülmesi üzerine bilimsel toplantılarda veya öğretmen eğitimlerinde zaman harcarken gereklilik öyle hızlı bir şekilde başımızda bitti ki biz buna uygun olarak elimizdekileri tekrar gözden geçirmek durumunda kaldık. İşte bu yüzdendir ki pek çok özel okul başta olmak üzere eğitim kurumları uzaktan eğitim konusunda hem bu zamana kadar yaptıklarının üzerinde duruyor hem de bu süreci nasıl başarılı bir şekilde atlattıklarını anlatıyor. Peki uzaktan eğitim tam olarak nedir? Yüz yüze eğitimde kullandığımız her şeyin sadece bilgisayar ekranı karşısında yapılması mıdır? Dilerseniz biraz bunu ele alalım.

Uzaktan eğitim nedir?

Friedman’ın (2005) ifade ettiği şekliyle “düzleşen dünyamızdaki” köklü değişiklikler bireyin içinde bulunduğu çağa ayak uydurmasını zorunlu kılmaktadır. Hemen her alanda kendini fazlasıyla hissettiren bu değişiklikler, bilgi ve iletişim çağı gibi çeşitli isimlerle anılan günümüzde, hayatın birçok boyutunda ortaya çıkmaktadır. İstenilen her türlü bilgiye anında ulaşma imkânı sağlayan çeşitli web sayfaları, alışveriş merkezlerine gidilmeden yapılan alışverişler, sinema keyfi yapmamıza olanak tanıyan uygulamalar en temel anlamıyla “düzleşen dünyamızın” belirgin özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kütüphane derlemelerinin 14 yılda bir yapıldığı çağlardan, her gün milyarlarca e-postanın gönderildiği, her saniye ortalama 6.000 tivitin atıldığı, 14 saniyede ABD Kongre Kütüphanesine ulaşılabildiği ve erişilebilen yüzeysel verilerin katlanarak arttığı bir çağa geçilmiştir. Dünya yapay zekanın pek çok mesleğin yerini alıp alamayacağını tartışadursun, içinde bulunduğumuz çağın teknolojileri, bireylerin iletişim kurma, alışveriş yapma, haber alma, bilgi edinme, öğrenme ve öğretme şekillerini, daha geniş bir bakış açısıyla yaşam standartlarını yeniden şekillendirmiş ve şekillendirmeye de devam etmektedir. Bu önemli teknolojik gelişmelerden eğitim dünyası da kendi payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Çeşitli isimlerle anılan bu teknolojilerin günümüzde en çok bilineni de uzaktan eğitimdir. Peki nedir uzaktan eğitim? Ne zamandan beri kullanılmaktadır?

Mektupla öğretim (correspondence education) adı altında 1700lü yıllarda ilk kez uygulanmaya başlanan “uzaktan eğitim” zaman içinde çeşitli biçimler alarak günümüze kadar geldi. 1728 yılında Boston gazetesinde steno derslerinin uzaktan eğitim yoluyla verileceğine ilişkin bir ilanın bu konudaki en önemli gelişmelerden biri olduğuna inanılır. 1840 yılında ise İngiltere’de Isaac Pitman tarafından mektupla uzaktan eğitim uygulamalarının başladığı belirtilmektedir. Pitman, mektuplar aracılığıyla öğrencilerine İncil eğitimi vermiştir. 1892 yılında Wisconsin Üniversitesi’nin kataloğunda da rastlanılan kavram o zamanlar öğretmenin ve öğrencinin farklı yerlerde olduğu ve eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesi gerekliliğine dayanmaktaydı. Öğretmenlerin ders materyallerini öğrencilerine göndermesi ve öğrencilerin de cevaplarını öğretmenlerine ulaştırmak şeklinde gerçekleştirilen ilk uygulamaların herkese eşit miktarda eğitim fırsatı sunma amacı güttüğü de bilinmektedir. Ülkemizde ise ilk kez dönemin Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin de katıldığı ve eğitim sorunlarının görüşüldüğü bir toplantıda ele alındığı fakat sadece fikir bazında kaldığı ve uygulamaya geçmediği bilinmektedir. Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda radyonun, 1950li yıllarda da televizyonun gelişmesiyle birlikte uzaktan eğitim kavramı da geleneksel sınıf dışında yeni bilgi aktarım kanalları buldu. Önceleri mektup ve ardından radyo, TV gibi iletişim araçlarıyla yürütülen uzaktan eğitim, günümüzde bilgisayar ve internet tabanlı teknolojiler aracılığıyla giderek yaygınlaşmaktadır.

Bu zamana kadar yapılan pek çok araştırma, yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitim uygulamalarının öğrenme çıktılarını değerlendirmiş ve birçok noktada uzaktan eğitiminin yüz yüze eğitimden daha anlamlı sonuçlar sağladığını ileri sürmüştür. Halbuki ne uzaktan eğitimi yüz yüze eğitimin bir alternatifi olarak sunmak anlamlı olacaktır ne de yüz yüze eğitimin artık gereksizleştiğini söylemek. Literatürdeki araştırmalar, uzaktan eğitimin, fırsat eşitliği sağladığını, büyük kitlelere eğitim imkânı sunduğunu, yaşam boyu öğrenmeyi desteklediğini, zengin, gelişmiş ve etkileşimli araçlarla ders işleme imkânı sağladığını göstermektedir. Uygulama aşamasında da çeşitli çevrimiçi kanallar yoluyla sürdürülen eğitimin uzaktan eğitim olarak adlandırıldığı günümüzde pek çok kurum bu değişikliğe ayak uydurmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Yabancı dil eğitimi ve uzaktan eğitim

Pek çok isimle anılan günümüzün öğrencileri birçok işi aynı anda yapabilen, kendilerini teknoloji yoluyla ifade eden, görsel olarak öğrenen ve en önemlisi teknolojik anlamda oldukça yeterli bireylerdir. 21. yüzyılın öğrencileri, öğretmenlerinden çok daha yüksek seviyede olan dijital okuryazarlığıyla kendi öğrenme süreçlerine büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Bu duruma cevap verebilmek için, 21. yüzyıl eğitim dünyasının en önemli aktörlerinden olan eğitimciler, içinde bulundukları çağa uyum sağlayarak kendi teknolojik yeterliklerini geliştirmek zorundadır. Dil öğretimi söz konusu olduğunda, bu ihtiyaç, çok daha büyük önem arz etmektedir. Zira Cross’un (1981) da belirttiği gibi, dil öğrenimi “sınıf deneyiminin çok daha ötesinde” bir durumdur. Bu bilinçle hareket eden pek çok okul hem dünyada hem de ülkemizde yabancı dil eğitimini uzaktan eğitimle sürdürme konusunda çeşitli çalışmalar yürüttü/yürütmektedir.

1850li yıllarda Almanya’da Charles Toussaint ve Gustav Langenscheidt tarafından uzaktan eğitim yoluyla dil öğretme konusunda çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. Günümüze kadar ise İngiltere’de Fransızca öğretmek için kullanılan radyo ve televizyon programlarından tutun da Kanada’da bulunan bireylere İngilizceyi ikinci dil olarak öğretmek amacıyla kullanılan çeşitli programlar bulunmaktadır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde standart kablo TV tekniğiyle sürdürülen ve öğrenci etkileşimini sağlamaya çalışan pek çok uygulama vardır. Bunun dışında yine ABD’de İngilizce dışındaki derslere yönelik gerek televizyon gerekse diğer kanallar yoluyla sürdürülen uzaktan eğitim uygulamaları kullanılmaktadır. Ayrıca Güney Afrika, İsrail, Avusturalya, İngiltere gibi pek çok ülkede de sadece İngilizce değil diğer pek çok dilde uzaktan eğitimle yabancı dil eğitimi faaliyetleri sürdürülmektedir. Dünya çapında uzaktan eğitim uygulamalarının yabancı dil eğitiminde kullanılmasına ilişkin yapılan pek çok araştırma, uzaktan eğitim platformlarının öğrencilerin kendi öğrenme planlarını oluşturmalarına olanak tanıdığını, esnek ve çeşitlilik sağladığını, anında geribildirim imkânı sunduğunu, eğer derslerin kaydedilme imkânı varsa dersleri sonradan izleme fırsatı olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde; uzaktan eğitim uygulamalarının yabancı dil öğrenme sürecine pek çok anlamda olumlu katkıda bulunduğu, öğrencilerin kendilerini değerlendirmeleri için olanak tanıdığı da tespit edilen diğer yararlardandır. Diğer yandan, uzaktan eğitimin de eksik tarafları yok değil elbette. Uzaktan eğitimde yüz yüze bir iletişimin olmaması eğitimin duygusal boyutunun hep eksik kaldığı şeklinde değerlendirilmektedir. Öğrencilerin gözleriyle kurulan iletişimin eksikliği şeklinde yorumlanabilecek bu durumun yanı sıra, teknik engellerden dolayı sıkıntı yaşanabilir.

Türkiye’de uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi

Söz konusu olan alan yabancı dil olunca Türkiye’de herkesin şu soruyu sorduğunu duyuyorum:

“Yakından öğretemediğimiz yabancı dili uzaktan nasıl öğreteceğiz?”

Dünyadaki uygulamalara baktığımızda aslında bu sorunun cevabı çok basit.

Doğru yöntem ve öğretmen niteliğiyle rahatlıkla öğreneceğiz.

Zira uzaktan eğitim uygulamaları yabancı dil eğitiminin etkili bir şekilde öğretilmesi için pek çok fırsat sunmaktadır. Dilerseniz bu bölümde Türkiye’de geçmişten günümüze yabancı dil eğitimi bağlamında kullanılan uzaktan eğitim uygulamalarını ele alalım. Temel olarak Millî Eğitim Bakanlığı Açıköğretim Lisesi ile Açık İlköğretim Okulu, Anadolu Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Limasollu Naci Yayınları sayılabilir. Önceleri film şeridi, ders slaytları, kartlar, radyo ve televizyon programları hazırlayarak, yaygın ve örgün eğitime uzaktan eğitim materyali desteği sağlayan Millî Eğitim Bakanlığının teşebbüslerinin yanı sıra 1992 yılında FRTEM bünyesinde Açıköğretim Lisesi (AÖL) kurulmuştur. Ağırlıklı olarak bireysel öğrenmeye odaklanan bu program, öğretim materyali olarak radyo ve televizyon programları ile kitap, broşür, ders notu ve bülten gibi basılı materyalleri kullanmıştır. 1998 yılında ise yine Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde “Uzaktan Eğitim Yoluyla Yabancı Dil Öğretimi Projesi” gerçekleştirmeyi planlanmış olup her seviyede dil öğrenmek isteyenlere dilediği her yerde ulaşmayı hedeflemiştir. Kendisinden önceki uygulamalardan daha yenilikçi araçları da kullanan bu proje internetin yanı sıra basılı materyal (ders kitabı/notları, ses/görüntü kasetleri, kullanım kitapçığı, alıştırma kitapları vb.), radyo/televizyon programları, CD, vb. çoklu ortam ürünlerinin kullanmayı da hedeflemiştir. Öte yandan 1982 yılında açılan Anadolu Üniversitesi (AÜ) Açık Öğretim Fakültesi, temel derslerin yanı sıra yabancı dil derslerini de uzaktan eğitim yöntemiyle hazırlanmış kitaplar ve televizyon programları ile sürdürmektedir. Bunun yanı sıra, ODTÜ Uzaktan Etkileşimli Yabancı Dil Öğrenme Projesi ulusal ve uluslararası sınavlara hazırlanmak isteyen veya sadece İngilizce dilini geliştirmeyi arzu eden herkese kendi evleri, okulları ya da iş yerlerinde hizmet götürmek amacıyla hazırlanmıştır. Son olarak ise yabancı dille haşır neşir olan herkesin yakından bildiği aracılığıyla Yabancı Dil Öğretimi FONO gibi mektupla yabancı dil öğretmeye başlamış olan, bugün hizmetini internet üzerinden etkileşimli olarak sürdüren Limasollu Naci Öğretim Yayınları, uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil öğreten en eski kurumlardandır. Yukarıda bahsettiği uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi uygulamaların yanında çok sayıda vakıf üniversitesi, özel kurumlar ve bazı devlet kurumları da fiziksel olarak aynı yerde bulunamayan öğrenciler için esnek programlar sunuyor. Bugün arama motorlarında yapacağınız hızlı bir tarama ile bu tür programlara ulaşmanız pekâlâ mümkün.

Salgın günlerinde uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi

İçinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar biz eğitimcilerin uzun süredir tartıştığı eğitimi dönüştürme kavramını hızlı bir şekilde hayata geçirmemizi zorunlu kıldı. Bunun bir sonucu olarak da MEB başta olmak üzere pek çok özel kurum bu konuda hızlı bir şekilde harekete geçmek zorunda kaldı. Bazı kurumların uzaktan eğitim uygulamalarının özellikle nitelik açısından sorgulandığı bu dönemde diğer kurumların ise bu gerekliliği önceden görüp gerekli düzenlemeleri yaptığını ve öncü adımlar attığına tanıklık ediyoruz. Biz biliyoruz ki teknoloji gelişmeye devam ettikçe eğitim onunla ilerlemek için hazırlanmalı ve bizler teknoloji ile yapabileceklerimize dair beklentilerimizi sürekli artırmalıyız. Bu artırma durumu şu an olduğu gibi doğal akışından hızlı bir duruma da dönüşebilir.

Peki bu durumda uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimi nasıl sağlanır? Kurumların sağladıkları çevrim içi uygulamaların dışında zoom, cisco webex, classmaster, adobe connect (90 gün deneme sunuyor), age of learning, bloomz, cirqlive gibi çeşitli web sayfaları da öğretmenlerin öğrencilerle bilgisayar üzerinden bir arada olmasını sağlıyor. Pek çok uygulamada olduğu gibi video konferans başlatabiliyorsunuz, görüşme yapmak istediğiniz kişileri eposta yoluyla davet edebiliyorsunuz, katılımcıları kameraları varsa görebiliyorsunuz, ekran paylaşımı yapabiliyorsunuz ve eğer powerpoint sununuz var ise onu da diğer katılımcılarla paylaşabiliyorsunuz. Etkileşimin, iletişimin ve konuşma temelli etkinliklerin ağırlıklı olarak kullanılması gereken dil sınıfları yukarıda söz edilen özellikler sayesinde kısmen de olsa uzaktan eğitim uygulamaları ile yürütülebilir. Öğrencilerin derste aldıkları girdiler öğretmenin yönlendirmesiyle uzaktan eğitim dışındaki zamana aktarmak da pekâlâ mümkün olabilir. Ancak buradaki en önemli nokta bu uzaktan eğitim uygulamasını yürütecek öğretmenin diğer web teknolojilerine ne kadar hâkim olduğudur. Eğer kısıtlı olan zamanda sağlanan girdinin öğrenciler tarafından üretime dönüştürülmesine olanak tanıyacak web sayfaları veya uygulamaları öğrencilerle paylaşılırsa öğrencilerin aldıkları girdiyle çıktı anlamına gelen dil üretimlerine dönüştürmeleri daha kolay olacaktır. Bunun için de yaş gruplarına göre değişiklik göstermekle birlikte çevrim için poster hazır lama siteleri (glogster), kısa animasyon filmleri hazırlama siteleri (xtranormal), karikatür hazırlama siteleri (makebeliefscomix), hikâye yazma siteleri (storybird), öğrenciler için eğitsel oyun siteleri (toytheater) gibi ek kaynakları kullanmak öğrencilerin dil üretimlerine olumlu katkılar sunabilir.

Sanal dünyalar bir alternatif olabilir mi?

Sanal dünyaların eğitim dünyasında kullanılması üzerine araştırmalar yürüten Kock (2008) tarafından “gerçek dünyada bulunan çeşitli unsurların sanal olarak temsillerini içeren teknoloji tarafından oluşturulan ortamlar” olarak tanımlanan sanal dünyalar Web 2.0 teknolojilerinin en bilinen örneklerindendir. Gerçek hayatta var olan her şeyin sanal dünyaya aktarıldığı ve kendilerine yeni bir kimlik oluşturarak sanal dünyada var olan kişileri bünyesinde barındıran sanal dünyalar yabancı dil eğitiminde de etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle 2003 yılında Linden Lab tarafından geliştirilen Second Life uygulamasının kullanıldığı yabancı dil eğitimine ilişkin bağlamlar, sosyal topluluk içinde dil etkileşimini sağlayacak pek çok özellik sunmaktadır. Daha bireysel bir yapıya sahip olmasından dolayı araştırmacılar ve uygulamacılar tarafından daha çok tercih edilen sanal dünyalar, yabancı dil eğitiminde etkileşimi ve iletişimi desteklediği için sıklıkla kullanılmaktadır. Herkesin bir avatar ile temsil edildiği ve sürekli olarak iletişim kurmasına olanak tanıyan sanal dünyalar, son zamanlarda gerginlikten uzak öğrenme deneyimleri sunmaktadır. Bu noktada, yapılan araştırmaların da ortaya koyduğu gibi sanal dünyalar hem gerçek dünyayla sınıf arasında bir köprü vazifesi gördüğü için hem de öğrencilerin çok eğlenceli olarak yorumladığı bir uygulama olduğu için yabancı dil öğrenme sürecinde uzaktan eğitimin bir alternatifi olarak düşünülebilir.

Uzaktan eğitimle yabancı dil eğitimi verecek öğretmenler nelere dikkat etmeli?

İçinde bulunduğumuz dönemden dolayı pek çok branştaki öğretmenimizin derslerini uzaktan eğitim yoluyla veya MEB’in uyguladığı gibi eba tv aracılığıyla sürdürmeye çalıştığını biliyoruz. Özellikle uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil derslerini sürdüren öğretmenlere yönelik çeşitli öneriler bu yazının en önemli noktasını oluşturmaktadır. Uzaktan eğitim alanında araştırma yürüten çeşitli araştırmacıların önerilerini aşağıda toplamak isterim.

1)Dil sınıflarının vazgeçilmezi olan soru sormayı sık sık kullanabilirsiniz.

2)Öğrencilerinizin seviyesi ne olursa hedef dili kullanma Çok gerekli olan durumlarda ana dilinizi de kullanabilirsiniz.

3)Etkileşimi artırmak adına eğer kullandığınız sistem buna izin veriyorsa küçük grup çalışmaları yapabilirsiniz.

4)Öğrencilerinizin öğrendiği konulara ilişkin küçük quizler hazırlayarak onları sürekli aktif tutabilirsiniz.

5)Yüz yüze eğitimde önemli olan geri bildirimin uzaktan eğitimde de anlamlı olduğunu bilerek öğrencilerinize geri bildirimde bulunabilirsiniz.

6)Dil öğrenmenin sınıf dışında sürdüğü mantığından hareketle yukarıda önerdiğim site ve uygulamaları öğrencilerinizin ders bitiminde de kullanabileceği projeler/ödevler/etkinlikler verebilirsiniz.

7)Dil sınıflarının vazgeçilmezi olan girdiyi artırmak için video vb. türü kaynaklardan yararlanabilirsiniz.

Uzaktan eğitim yoluyla yabancı dil eğitimini ele aldığım bu yazıda çoğunluğu ücretsiz olarak kullanılabilecek web sayfaları ve/veya uygulamaları öğrenme/öğretme sürecine entegre ederek öğrencilerin dil öğrenme deneyimlerini keyifli ve kalıcı hale getirmek mümkün.

Kaynaklar

Adıyaman, Z. (2002). Uzaktan Eğitim Yoluyla Yabancı Dil Öğretimi. The Turkish Online Journal of Educational Technology. 1 (1) 92-97.

Couch, J. D., & Towne, J. (2018). Dönüştüren Eğitim. Sola Unitas. İstanbul

Cross, K. P. (1981). Adults as Learners. San FranciscoJossey-Bass.

Demiray, U., & İşman, A. (2003). History of distance education. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (1).

Friedmann, T. (2006). Dünya Düzdür. Boyner Yayınları. İstanbul

 

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 25 Nisan 2020 13:44

Gösterim: 13800

Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Koordinatörü Hatice Yılmaz: "Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim ve dijitalleşmeyle birlikte dünyamız her alanda büyük bir değişim sürecine girdi. Gençlerin bu değişime uyum sağlayabilmeleri için yaşanan değişimi iyi okumaları, hedeflerini çağın gereklerine göre güncellemeleri ve yeni öğrenme alanlarına açık olmaları ile mümkün olacak."

hatice_yilmaz_oguzkaanGENÇLER, ÇAĞIN GEREKLERİNE GÖRE KENDİLERİNİ GÜNCELLEMELİ
Daha düne kadar "başarılı öğrenci" dendiğinde aklımıza akademik alanda yüksek notlar alan, merkezi sınavda istediği alanda üniversiteye giren öğrenci geliyordu. Hele birde sosyal, sportif veya kültürel alanlardan birinde çalışma yapmışsa öğrenciyi çok başarılı olarak görüyorduk.
Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim ve dijitalleşmeyle birlikte dünyamız her alanda büyük bir değişim sürecine girdi. Bilim insanları önümüzdeki on yıl içinde mesleklerin bir bölümünün yok olacağını ve bugün var olmayan yeni yeni mesleklerin ortaya çıkacağını belirtiyorlar. Yaşamakta olduğumuz hızlı değişim okulda öğrenilen bilgilerin geçerlilik süresini her yıl daha da kısaltıyor. Bilgi değil, yeni bilgileri nasıl öğreneceğini bilmek çok daha önemli hale geldi. İnsanların özellikle gençlerin bu değişime uyum sağlayabilmeleri için yaşanan değişimi iyi okumaları, hedeflerini çağın gereklerine göre güncellemeleri ve yeni öğrenme alanlarına açık olmaları ile mümkün olacak
Günümüzde "başarı"ya yüklenen anlam hızla değişip genişlemeye başladı.
Her geçen gün yetişmiş insandan ve öğrencilerden beklenen beceriler değişiyor ve onlardan farklı alanlara yönelik çoklu başarı bekliyor.
Eğitim 4.0'a göre başarı deyince aklımıza gelmesi gereken beceriler;

* Bütünsel akademik donanım ve merkezi sınavlarda iyi sonuçlar almak.
* En azından bir yabancı dili etkin kullanabilmek.
* Başarı motivasyonu yüksek, sabırlı olmak ve pes etmemek ve odaklanma becerisine sahip olmak.
* Bilen değil, yapabilen, problem çözme yetisi gelişmiş.
* Bilişsel beceriye sahip, öğrenmek için çalışan ve edindiği bilgileri güncelleyip kullanabilen.
* Yaptığı çalışmaları değerlendirebilen, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını fark eden, çözümü düşünen, tasarlayan ve çözüm üretebilme becerisine sahip bireyler geliyor.

Kısaca endüstri 4.0'ın gerektirdiği her alanda tasarlayacak, geliştirerek, üretecek ve üretilen teknolojiyi kullanabilecek üst düzey düşünme becerilerine sahip bireyler yetiştirmemiz gerekiyor.
Her geçen gün artan beceri beklentileri ile ilgili iyi haber, geliştirilmesi gereken becerilere yönelik yeni öğretim yöntemleri de birlikte gelişiyor. Önemli olan okulların öğrencilerini hangi alanlarda ve nasıl geliştirebileceklerine odaklanmaları ve çözüm üretebilmeleridir.

Oğuzkaan Koleji olarak eğitim 4.0 uygulamaları yapmaya başladık.
Bütünsel öğretim uygulaması ile ayrı ayrı akademik derslerde işlenen konuları birbirleri ile ilişkilendirdiğimiz bir öğretim sistemine geçtik. Yaptığımız uygulamayla hem öğrenmenin ilginç hale geldiğini, hem bir derste öğrenilen bilgilerin farklı derslerde tekrarlanarak kalıcı hale geldiğini hem de öğrencilerin öğrendikleri bilgileri diğer derslerle ilişkilendirmek için düşünce üretmeye başladıklarını gördük.
STEM ve Kodlama-Robotik atölyelerinde öğrenciler bütünsel öğretimle öğrendikleri bilgileri de kullanarak fark ettikleri sorunlara çözüm üretmeye yönelik projeler ve farklı tasarımlar yapmaya başladılar.
Yeni uygulamaya başladığımız Sosyal-Duygusal Öğrenme Becerileri ile temel hedefimiz; her öğrencimizin bilişsel becerilerini, öz yeterlilik algılarını ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirerek dünyada yaşanacak her türlü değişime dayanaklı hale getirmektir. Bu yolda başarılı olabilmek için eğitim dünyasında yaşanan tüm gelişmeleri yakından izliyoruz.
Okul yöneticilerimizin öğrencilerinin gelişimi için gerekli çalışmaları başlatması ve gelişim adımlarını izlemesi bile fark yaratmaya yetecektir. 

 

> Hatice Yılmaz: Başarının formülü değişti!

Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Koordinatörü Hatice Yılmaz: "Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim ve dijitalleşmeyle birlikte dünyamız her alanda büyük bir değişim sürecine girdi. Gençlerin bu değişime uyum sağlayabilmeleri için yaşanan değişimi iyi okumaları, hedeflerini çağın gereklerine göre güncellemeleri ve yeni öğrenme alanlarına açık olmaları ile mümkün olacak."

hatice_yilmaz_oguzkaanGENÇLER, ÇAĞIN GEREKLERİNE GÖRE KENDİLERİNİ GÜNCELLEMELİ
Daha düne kadar "başarılı öğrenci" dendiğinde aklımıza akademik alanda yüksek notlar alan, merkezi sınavda istediği alanda üniversiteye giren öğrenci geliyordu. Hele birde sosyal, sportif veya kültürel alanlardan birinde çalışma yapmışsa öğrenciyi çok başarılı olarak görüyorduk.
Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim ve dijitalleşmeyle birlikte dünyamız her alanda büyük bir değişim sürecine girdi. Bilim insanları önümüzdeki on yıl içinde mesleklerin bir bölümünün yok olacağını ve bugün var olmayan yeni yeni mesleklerin ortaya çıkacağını belirtiyorlar. Yaşamakta olduğumuz hızlı değişim okulda öğrenilen bilgilerin geçerlilik süresini her yıl daha da kısaltıyor. Bilgi değil, yeni bilgileri nasıl öğreneceğini bilmek çok daha önemli hale geldi. İnsanların özellikle gençlerin bu değişime uyum sağlayabilmeleri için yaşanan değişimi iyi okumaları, hedeflerini çağın gereklerine göre güncellemeleri ve yeni öğrenme alanlarına açık olmaları ile mümkün olacak
Günümüzde "başarı"ya yüklenen anlam hızla değişip genişlemeye başladı.
Her geçen gün yetişmiş insandan ve öğrencilerden beklenen beceriler değişiyor ve onlardan farklı alanlara yönelik çoklu başarı bekliyor.
Eğitim 4.0'a göre başarı deyince aklımıza gelmesi gereken beceriler;

* Bütünsel akademik donanım ve merkezi sınavlarda iyi sonuçlar almak.
* En azından bir yabancı dili etkin kullanabilmek.
* Başarı motivasyonu yüksek, sabırlı olmak ve pes etmemek ve odaklanma becerisine sahip olmak.
* Bilen değil, yapabilen, problem çözme yetisi gelişmiş.
* Bilişsel beceriye sahip, öğrenmek için çalışan ve edindiği bilgileri güncelleyip kullanabilen.
* Yaptığı çalışmaları değerlendirebilen, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını fark eden, çözümü düşünen, tasarlayan ve çözüm üretebilme becerisine sahip bireyler geliyor.

Kısaca endüstri 4.0'ın gerektirdiği her alanda tasarlayacak, geliştirerek, üretecek ve üretilen teknolojiyi kullanabilecek üst düzey düşünme becerilerine sahip bireyler yetiştirmemiz gerekiyor.
Her geçen gün artan beceri beklentileri ile ilgili iyi haber, geliştirilmesi gereken becerilere yönelik yeni öğretim yöntemleri de birlikte gelişiyor. Önemli olan okulların öğrencilerini hangi alanlarda ve nasıl geliştirebileceklerine odaklanmaları ve çözüm üretebilmeleridir.

Oğuzkaan Koleji olarak eğitim 4.0 uygulamaları yapmaya başladık.
Bütünsel öğretim uygulaması ile ayrı ayrı akademik derslerde işlenen konuları birbirleri ile ilişkilendirdiğimiz bir öğretim sistemine geçtik. Yaptığımız uygulamayla hem öğrenmenin ilginç hale geldiğini, hem bir derste öğrenilen bilgilerin farklı derslerde tekrarlanarak kalıcı hale geldiğini hem de öğrencilerin öğrendikleri bilgileri diğer derslerle ilişkilendirmek için düşünce üretmeye başladıklarını gördük.
STEM ve Kodlama-Robotik atölyelerinde öğrenciler bütünsel öğretimle öğrendikleri bilgileri de kullanarak fark ettikleri sorunlara çözüm üretmeye yönelik projeler ve farklı tasarımlar yapmaya başladılar.
Yeni uygulamaya başladığımız Sosyal-Duygusal Öğrenme Becerileri ile temel hedefimiz; her öğrencimizin bilişsel becerilerini, öz yeterlilik algılarını ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirerek dünyada yaşanacak her türlü değişime dayanaklı hale getirmektir. Bu yolda başarılı olabilmek için eğitim dünyasında yaşanan tüm gelişmeleri yakından izliyoruz.
Okul yöneticilerimizin öğrencilerinin gelişimi için gerekli çalışmaları başlatması ve gelişim adımlarını izlemesi bile fark yaratmaya yetecektir. 

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 01 Şubat 2020 12:52

Gösterim: 13815


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.