Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
TBMM İnternet Komisyonu'na sunulan rapora göre, haftada 8 ila 40 saat arasında internete giren kişiler, bağımlı olarak nitelendiriliyor. İnternet bağımlılarının yüzde 50'sinde ise başka bir psikiyatrik rahatsızlık bulunuyor.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Doç. Dr. Tuncer Okay'ın, TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu'na sunduğu “İnternet Bağımlılığı” başlıklı raporunda, “internet bağımlılığı” tanısı konulan kişilerin madde bağımlılığına olan yatkınlığının psikiyatri kliniklerinde başlıca araştırma konusu olduğu kaydedildi.
Ruh bilimci Kimberly Young'un, bilimsel literatürde kabul gören “internet bağımlılığı kriterleri”ne yer verilen raporda, internet bağımlılığının en yaygın türleri arasında pornografi tutkusunun ilk sıralarda yer aldığı görülürken, onu coşkun ve mantık dışı oyun tutkusu, sosyal medya aktiviteleri ve internet üzerinden sürekli alışveriş yapma ve kumar tutkusu izliyor.
Young'un PİK kriterleri
Raporda, Young'un “patolojik internet kullanımı” kriterlerini belirlerken, “başka yerde sınıflandırılmamış dürtü kontrol bozuklukları” başlığı altında yer alan “patolojik kumar oynama” kriterlerini temel aldığı vurgulanarak, “patolojik internet kullanımında Young;un PİK Kriterleri” şöyle sıralandı:
-İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş. (Sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme vb.)
-İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma.
-İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması.
-İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük ya da kızgınlık hissedilmesi.
-Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma.
-Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim ve kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme.
-Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist vb.) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme.
-İnterneti problemlerden kaçmak veya olumsuz duygulardan (çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma.
Ergenlerde internet kullanımı
2000'li yıllardan başlayarak ABD, Güney Kore ve bazı Avrupa ülkelerinde yataklı kliniklerde tedavi edilmeye çalışılan internet bağımlılığının, madde bağımlılığı tedavi yöntemleri kullanılarak tedavi edildiği ve internet bağımlılarının yüzde 38'inin zararlı madde bağımlısı da olduğu belirtildi.
Raporda, ergenlerde internet kullanımı oranlarına bakıldığında, Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelerin ABD gibi gelişmiş ülkelerin önünde olduğunun görüldüğü belirtildi. Buna göre; örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde 6-19 yaş arası kitle haftada ortama 16.7 saat internette zaman geçirirken, aynı yaş gurubu İngiltere'de haftada 20 saat, Güney Kore'de ise haftada 23 saat internette zaman geçiriyor.
Rapordaki istatistiki bilgilere göre, Avustralya'da ailelerin yüzde 91'inde internet kullanılırken, İngiltere'de 12–17 yaş arası ergenlerin yüzde 100'ünün evinde internet bağlantısı bulunuyor.
Raporda, internet bağımlıların yüzde 50'sinde başka bir psikiyatrik bozukluğun bulunduğunun saptandığı belirtilirken, internet bağımlısı olarak nitelendirilebilecek hastaların oranının toplam kullanıcıların yüzde 1.98 ile 3.5'i kadar olduğu, internet bağımlılığı açısından risk altında olabileceği düşünülen kullanıcıların oranının ise yüzde 8.68 ile 18.4 aralığında bulunduğu kaydedildi.
Gerçek hayatın asosyali, sanal alemin aranan yıldızı
Raporda, gerçek hayatta göz teması bile kurmaktan imtina eden asosyal kişiliklerin internet ortamında sosyal iletişimlerini maksimum düzeye çıkarttıkları ve bunun karşılığında ödüllendirildikleri vurgulanarak, kişiye yarattığı “sanal imkanlar” şöyle özetlendi:
“Kim olmak istiyorsanız o olabilirsiniz (anonimite) ve uzak olmanın verdiği rahatlık. Bir grubun parçası olabilir ve 'gerçek hayat'ta olamayacak bir rolünüz olabilir. Diğer oyuncularla sosyal iletişiminiz oldukça ödüllendiricidir, 'iletişiminiz' artar. Gerçek dünyada olmayacak ilişkiler kurabilirsiniz. Göz kontağı kurmanıza gerek yoktur.”
Raporda, ortalama bir kullanıcının yaklaşık olarak haftada 2.5-3 saat internete bağlı kaldığı, PİK durumunda ise bu sürenin yaklaşık 8-40 saat arasında olduğu belirtildi ve haftada 8-40 saati bilgisayar başında geçiren kişinin hiç aralıksız 20 saate kadar bilgisayar başından kalkmayabileceği; patolojik kabul edilen bu durumda ise hastaya klinik tedavi yöntemlerinin uygulanması gerektiği anlatıldı.
Erkekler daha bağımlı
“İnternet bağımlılığı, görece daha geç yaşlarda başlayan psikoaktif madde, alkol ve kumar bağımlılığının aksine daha erken yaşlarda başlıyor gibi gözükmektedir” denilen raporda, bağımlılığın iki cinsiyette de mevcut olduğu, ancak erkeklerde görülme sıklığının kızlardan 2 veya 3 kat daha fazla olduğunun tespit edildiği vurgulandı.
Raporda, internet bağımlılarının yüzde 38'inde aynı zamanda madde bağımlılığının tespit edildiği, yüzde 33'ünde duygu durum bozukluğu, yüzde 25'inde ise depresyon ve distimi görüldüğü belirtildi.
Bağımlılığın davranışsal olarak kendini en sık kompulsif alışveriş, kompulsif seks, patolojik kumar ve piromani olarak gösterdiği kaydedildi.
İnternet bağımlılığının sadece psikolojik değil, fiziksel rahatsızlıklara da yol açtığı bildirilirken, sıklıkla görülen fiziksel rahatsızlıklar arasında; obezite, karpal tünel sendromu, sırt ağrısı, postür bozuklukları, uzun süre bilgisayar başında kalmaya bağlı epileptik nöbet sayıldı.
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TBMM İnternet Komisyonu'na sunulan rapora göre, haftada 8 ila 40 saat arasında internete giren kişiler, bağımlı olarak nitelendiriliyor. İnternet bağımlılarının yüzde 50'sinde ise başka bir psikiyatrik rahatsızlık bulunuyor.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Doç. Dr. Tuncer Okay'ın, TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu'na sunduğu “İnternet Bağımlılığı” başlıklı raporunda, “internet bağımlılığı” tanısı konulan kişilerin madde bağımlılığına olan yatkınlığının psikiyatri kliniklerinde başlıca araştırma konusu olduğu kaydedildi.
Ruh bilimci Kimberly Young'un, bilimsel literatürde kabul gören “internet bağımlılığı kriterleri”ne yer verilen raporda, internet bağımlılığının en yaygın türleri arasında pornografi tutkusunun ilk sıralarda yer aldığı görülürken, onu coşkun ve mantık dışı oyun tutkusu, sosyal medya aktiviteleri ve internet üzerinden sürekli alışveriş yapma ve kumar tutkusu izliyor.
Young'un PİK kriterleri
Raporda, Young'un “patolojik internet kullanımı” kriterlerini belirlerken, “başka yerde sınıflandırılmamış dürtü kontrol bozuklukları” başlığı altında yer alan “patolojik kumar oynama” kriterlerini temel aldığı vurgulanarak, “patolojik internet kullanımında Young;un PİK Kriterleri” şöyle sıralandı:
-İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş. (Sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme vb.)
-İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma.
-İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması.
-İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük ya da kızgınlık hissedilmesi.
-Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma.
-Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim ve kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme.
-Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist vb.) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme.
-İnterneti problemlerden kaçmak veya olumsuz duygulardan (çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma.
Ergenlerde internet kullanımı
2000'li yıllardan başlayarak ABD, Güney Kore ve bazı Avrupa ülkelerinde yataklı kliniklerde tedavi edilmeye çalışılan internet bağımlılığının, madde bağımlılığı tedavi yöntemleri kullanılarak tedavi edildiği ve internet bağımlılarının yüzde 38'inin zararlı madde bağımlısı da olduğu belirtildi.
Raporda, ergenlerde internet kullanımı oranlarına bakıldığında, Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelerin ABD gibi gelişmiş ülkelerin önünde olduğunun görüldüğü belirtildi. Buna göre; örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde 6-19 yaş arası kitle haftada ortama 16.7 saat internette zaman geçirirken, aynı yaş gurubu İngiltere'de haftada 20 saat, Güney Kore'de ise haftada 23 saat internette zaman geçiriyor.
Rapordaki istatistiki bilgilere göre, Avustralya'da ailelerin yüzde 91'inde internet kullanılırken, İngiltere'de 12–17 yaş arası ergenlerin yüzde 100'ünün evinde internet bağlantısı bulunuyor.
Raporda, internet bağımlıların yüzde 50'sinde başka bir psikiyatrik bozukluğun bulunduğunun saptandığı belirtilirken, internet bağımlısı olarak nitelendirilebilecek hastaların oranının toplam kullanıcıların yüzde 1.98 ile 3.5'i kadar olduğu, internet bağımlılığı açısından risk altında olabileceği düşünülen kullanıcıların oranının ise yüzde 8.68 ile 18.4 aralığında bulunduğu kaydedildi.
Gerçek hayatın asosyali, sanal alemin aranan yıldızı
Raporda, gerçek hayatta göz teması bile kurmaktan imtina eden asosyal kişiliklerin internet ortamında sosyal iletişimlerini maksimum düzeye çıkarttıkları ve bunun karşılığında ödüllendirildikleri vurgulanarak, kişiye yarattığı “sanal imkanlar” şöyle özetlendi:
“Kim olmak istiyorsanız o olabilirsiniz (anonimite) ve uzak olmanın verdiği rahatlık. Bir grubun parçası olabilir ve 'gerçek hayat'ta olamayacak bir rolünüz olabilir. Diğer oyuncularla sosyal iletişiminiz oldukça ödüllendiricidir, 'iletişiminiz' artar. Gerçek dünyada olmayacak ilişkiler kurabilirsiniz. Göz kontağı kurmanıza gerek yoktur.”
Raporda, ortalama bir kullanıcının yaklaşık olarak haftada 2.5-3 saat internete bağlı kaldığı, PİK durumunda ise bu sürenin yaklaşık 8-40 saat arasında olduğu belirtildi ve haftada 8-40 saati bilgisayar başında geçiren kişinin hiç aralıksız 20 saate kadar bilgisayar başından kalkmayabileceği; patolojik kabul edilen bu durumda ise hastaya klinik tedavi yöntemlerinin uygulanması gerektiği anlatıldı.
Erkekler daha bağımlı
“İnternet bağımlılığı, görece daha geç yaşlarda başlayan psikoaktif madde, alkol ve kumar bağımlılığının aksine daha erken yaşlarda başlıyor gibi gözükmektedir” denilen raporda, bağımlılığın iki cinsiyette de mevcut olduğu, ancak erkeklerde görülme sıklığının kızlardan 2 veya 3 kat daha fazla olduğunun tespit edildiği vurgulandı.
Raporda, internet bağımlılarının yüzde 38'inde aynı zamanda madde bağımlılığının tespit edildiği, yüzde 33'ünde duygu durum bozukluğu, yüzde 25'inde ise depresyon ve distimi görüldüğü belirtildi.
Bağımlılığın davranışsal olarak kendini en sık kompulsif alışveriş, kompulsif seks, patolojik kumar ve piromani olarak gösterdiği kaydedildi.
İnternet bağımlılığının sadece psikolojik değil, fiziksel rahatsızlıklara da yol açtığı bildirilirken, sıklıkla görülen fiziksel rahatsızlıklar arasında; obezite, karpal tünel sendromu, sırt ağrısı, postür bozuklukları, uzun süre bilgisayar başında kalmaya bağlı epileptik nöbet sayıldı.
(radikal)
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 22:47
Gösterim: 2393
Son yıllarda okullarda kazalar sonucu ölen öğrenciler ve öğretmenlerden gelen tepkiler üzerine CHP TBMM’de okul kazalarını araştırmak için komisyon kurulmasını talep etti. Son 2 yılda 15 çocuğun okul kazalarında hayatını kaybettiği biliniyor.
CHP, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve okul yönetimlerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin ölmesine neden olan okul kazalarının araştırılması, önlenmesi ve sorumlularının belirlenerek cezalandırılması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını talep etti. Genel Kurul’da oylanıp kabul edilmesi halinde kurulacak komisyon, okullardaki güvenlik risklerini araştıracak. Komisyonda, foseptik çukuruna düşerek can veren Umut Balık ile kırılan lavabonun parçasının boynunu kesmesi ile yaşamını yitiren Efe Boz’un ölümleri gündeme gelecek. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile 24 CHP milletvekilinin imzasını taşıyan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Okul kazalarına karşın önlem alınmaması durumunda yaşanları “okul cinayetleri” olarak değerlendirebileceklerini kaydeden Serter, “Milli Eğitim Bakanlığı’nı, göreve çağırıyoruz. Kusuru bulunan yönetici ve öğretmenler derhal açığa alınmalı, soruşturma yapılmalı, suçlular meslekten çıkarılmalı” dedi.
Önergenin gerekçesinde, okul yöneticilerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin hayatlarını kaybetmelerine karşılık Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretici ve kazaları önleyici bir yaklaşım sergilemediği savunuldu.
Kamuoyunda günlerce tartışıldı
Önergeye göre, yaşamlarını okul kazalarında yitiren bazı öğrenciler şöyle:
- Umut Balık: Uşak Eşme’de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki düştüğü foseptik çukurunda boğularak yaşamını yitirdi.
- Efe Boz: 6 yaşındaki Efe, İstanbul Maltepe’deki anaokulunda, tuvalete gitmek istedi. Tuvalette ayağı kayan Efe, tutunduğu lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesi ile hayatını kaybetti.
- Mehmet Ali Yavuz: Okulundaki 23 Nisan provalarını izlemek isteyen Mehmet Ali’nin üzerine okulun bozuk olan demir kapısı düştü. Mehmet Ali, hastanede hayatını kaybetti.
- Onur Akgün: Okulda yapılan yangın tatbikatında ateşe tinerin dökülmesi sonucu ateş Onur’a sıçradı. Onur, 5 ay tedavi gördüğü hastanede can verdi.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Son yıllarda okullarda kazalar sonucu ölen öğrenciler ve öğretmenlerden gelen tepkiler üzerine CHP TBMM’de okul kazalarını araştırmak için komisyon kurulmasını talep etti. Son 2 yılda 15 çocuğun okul kazalarında hayatını kaybettiği biliniyor.
CHP, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve okul yönetimlerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin ölmesine neden olan okul kazalarının araştırılması, önlenmesi ve sorumlularının belirlenerek cezalandırılması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını talep etti. Genel Kurul’da oylanıp kabul edilmesi halinde kurulacak komisyon, okullardaki güvenlik risklerini araştıracak. Komisyonda, foseptik çukuruna düşerek can veren Umut Balık ile kırılan lavabonun parçasının boynunu kesmesi ile yaşamını yitiren Efe Boz’un ölümleri gündeme gelecek. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile 24 CHP milletvekilinin imzasını taşıyan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Okul kazalarına karşın önlem alınmaması durumunda yaşanları “okul cinayetleri” olarak değerlendirebileceklerini kaydeden Serter, “Milli Eğitim Bakanlığı’nı, göreve çağırıyoruz. Kusuru bulunan yönetici ve öğretmenler derhal açığa alınmalı, soruşturma yapılmalı, suçlular meslekten çıkarılmalı” dedi.
Önergenin gerekçesinde, okul yöneticilerinin ihmalleri nedeniyle öğrencilerin hayatlarını kaybetmelerine karşılık Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretici ve kazaları önleyici bir yaklaşım sergilemediği savunuldu.
Kamuoyunda günlerce tartışıldı
Önergeye göre, yaşamlarını okul kazalarında yitiren bazı öğrenciler şöyle:
- Umut Balık: Uşak Eşme’de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki düştüğü foseptik çukurunda boğularak yaşamını yitirdi.
- Efe Boz: 6 yaşındaki Efe, İstanbul Maltepe’deki anaokulunda, tuvalete gitmek istedi. Tuvalette ayağı kayan Efe, tutunduğu lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesi ile hayatını kaybetti.
- Mehmet Ali Yavuz: Okulundaki 23 Nisan provalarını izlemek isteyen Mehmet Ali’nin üzerine okulun bozuk olan demir kapısı düştü. Mehmet Ali, hastanede hayatını kaybetti.
- Onur Akgün: Okulda yapılan yangın tatbikatında ateşe tinerin dökülmesi sonucu ateş Onur’a sıçradı. Onur, 5 ay tedavi gördüğü hastanede can verdi.
(milliyet)
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 16:31
Gösterim: 1549
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem: Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.
Erdem, Türkiye İmam-Hatipliler Vakfı'nın (TİMAV) Konya'da düzenlediği ''Türkiye'de Din Öğretimi Forumu''ndaki konuşmasında, Türkiye'nin demokrasileşme adına önemli bir süreçten geçtiğini belirtti.
Her ailenin çocuğunun dinini bilmesini istediğini dile getiren Erdem, şöyle devam etti: ''İhtilal kalıntılarından, son dönemde yaşadığımız 28 Şubat utanç hareketlerinden hızla kurtuluyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi ve bunun içerisinde Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının da seçmeli ders olarak kanunla belirlenmesiyle belki hayal bile edemeyeceğimiz eğitim dönemine geçiyoruz. Her aile çocuğunun dinini bilmesini istiyor, bundan doğal bir şey yoktur. Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.''
TİMAV Genel Başkanı Abdullah Ecevit Öksüz ise Türkiye'de eğitim öğretim hayatına dair bir çok güzelliğe şahit olduklarını söyledi. Bu güzellikler arasında Cumhuriyet tarihinin en önemli inkılapları arasında yer alabilecek gelişmelerin de olduğunu ve bunları memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Öksüz, şunları kaydetti: ''Özellikle 28 Şubat döneminden başlayarak neredeyse bugünlere kadar gelen hatta 28 Şubat sürecine gelmeden önceki dönemlerde de Türkiye'de özellikle inanan insanlar olarak başörtüsü problemine dair, dinin ve inançların yaşanması adına zor zamanlar yaşadık ama bu zulümler baki olmadı.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem: Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.
Erdem, Türkiye İmam-Hatipliler Vakfı'nın (TİMAV) Konya'da düzenlediği ''Türkiye'de Din Öğretimi Forumu''ndaki konuşmasında, Türkiye'nin demokrasileşme adına önemli bir süreçten geçtiğini belirtti.
Her ailenin çocuğunun dinini bilmesini istediğini dile getiren Erdem, şöyle devam etti: ''İhtilal kalıntılarından, son dönemde yaşadığımız 28 Şubat utanç hareketlerinden hızla kurtuluyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi ve bunun içerisinde Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının da seçmeli ders olarak kanunla belirlenmesiyle belki hayal bile edemeyeceğimiz eğitim dönemine geçiyoruz. Her aile çocuğunun dinini bilmesini istiyor, bundan doğal bir şey yoktur. Aileler çocuğunun, Kur'an-ı, Peygamberimizin hayatını ve ahlaklı bir yaşamı bilmesini istiyor. Bu bir toplumun talebiydi ve bu talebi bu günün TBMM'si gerçekleştirdi.''
TİMAV Genel Başkanı Abdullah Ecevit Öksüz ise Türkiye'de eğitim öğretim hayatına dair bir çok güzelliğe şahit olduklarını söyledi. Bu güzellikler arasında Cumhuriyet tarihinin en önemli inkılapları arasında yer alabilecek gelişmelerin de olduğunu ve bunları memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Öksüz, şunları kaydetti: ''Özellikle 28 Şubat döneminden başlayarak neredeyse bugünlere kadar gelen hatta 28 Şubat sürecine gelmeden önceki dönemlerde de Türkiye'de özellikle inanan insanlar olarak başörtüsü problemine dair, dinin ve inançların yaşanması adına zor zamanlar yaşadık ama bu zulümler baki olmadı.''
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 15:05
Gösterim: 2186
Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü tarafından düzenlenen 3. Liderlik Forumu'na katılan Bakan Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz'' dedi.
''Değişim ve Liderlik'' ile ilgili bir konuşma yapacağını ifade eden Dinçer, Türk kamu yönetiminin en önemli özelliğinin, yönetimi bugün için yapması olduğunu ifade ederek, bu anlayış tarzının ancak değişmeyen çevre içinde uygulanabileceğini söyledi.
Yönetim kurgulanırken, gelecekteki 5-10 yılın düşünülerek vizyon belirlenmesinin önemine işaret eden Dinçer, gelecek yönelimli bürokrasinin, üretilen projeleri takdir edeceğini söyledi
‘Evrimsel değişim, devrimsel değişim şart’
4+4+4 meselesini kamuoyuyla paylaşırken, dünya ile Türkiye arasında stratejik bir açıklık oluştuğunu, bu açıklığı kapatmanın yolunun da bu sistemden geçtiğini izah etmeye çalıştığını kaydeden Dinçer, ''Dış dünya değişiyor ama siz değişmiyorsanız aranızda çok ciddi mesafeler oluşmaya başlar. O mesafeyi kapatmanın çaresi nedir diye bakıldığında iki yöntem var, birincisi evrimsel değişimdir, ikincisi devrimsel değişimdir'' diye konuştu.
Temel stratejilerde değişimin, devrimsel değişiklikle sağlanacağına dikkati çeken Dinçer, ''Teknik olarak devrimsel değişim demek mevcut denge durumunda olan bir yapıyı yeni, sizin tanımladığınız ideal bir denge durumuna getirecek değişimi başarmaktır. Değişimi planlı bir şekilde yapmaktır'' diye konuştu.
‘Değişimin yönetilmesi için yönetimin değişimi şart’
Yeni kamu yönetiminde vatandaşla, onun hak ve özgürlüklerinin esas olduğunu belirten Dinçer, kamu yararının vatandaşların haklarını korumak üzerine kurgulandığını anlattı. Dinçer, ''Kamu idaresinin amacı ekonomik refahı artırmak, huzur ve güveni sağlamak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini geliştirmek ve temel insan hak ve özgürlüklerini kullanması önündeki engelleri kaldırmaktır'' dedi.
Milli eğitim sisteminde paradigma değişikliğine gidildiğini ifade eden Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz. Bu yapı içerisinde bizim ortaya koyduğumuzu çabanın nasıl eleştirildiğini ve nasıl ciddi bir direnişle karşılaştığını hatırlamanızda yarar var'' diye konuştu.
Dinçer, değişimin yönetilmesi için ''yönetimin değişmesinin şart olduğunu'' dile getirdi.
Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin de öğrencilere bilgi verdi.
‘Eğitim sistemi yaratıcılığı teşvik etmiyor’
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar da Türkiye'deki eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak yaratıcılığı teşvik etmediğini belirterek, ''Bütün okullar aynı şeyleri okutuyor. Biraz farklılık olunca eğitim müfettişleri bozuk atıyor'' dedi.
Yaratıcılık için çeşitliliğin gerekli olduğunu ifade eden Atalar, ''Gençlerin değişik şeyleri deneyip başarısız olmaları için fırsatlar yaratmalıyız ki bazıları da başarılı olsun. Siz gençlerden cesaretle yenilikler yapmanızı, başarısız olmaktan korkmamanızı bekliyoruz'' diye konuştu.
Konuşmaların ardından, Milli Eğitim Bakanı Dinçer ile Bilkent Üniversitesi Rektörü Atalar'a plaket takdim edildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü tarafından düzenlenen 3. Liderlik Forumu'na katılan Bakan Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz'' dedi.
''Değişim ve Liderlik'' ile ilgili bir konuşma yapacağını ifade eden Dinçer, Türk kamu yönetiminin en önemli özelliğinin, yönetimi bugün için yapması olduğunu ifade ederek, bu anlayış tarzının ancak değişmeyen çevre içinde uygulanabileceğini söyledi.
Yönetim kurgulanırken, gelecekteki 5-10 yılın düşünülerek vizyon belirlenmesinin önemine işaret eden Dinçer, gelecek yönelimli bürokrasinin, üretilen projeleri takdir edeceğini söyledi
‘Evrimsel değişim, devrimsel değişim şart’
4+4+4 meselesini kamuoyuyla paylaşırken, dünya ile Türkiye arasında stratejik bir açıklık oluştuğunu, bu açıklığı kapatmanın yolunun da bu sistemden geçtiğini izah etmeye çalıştığını kaydeden Dinçer, ''Dış dünya değişiyor ama siz değişmiyorsanız aranızda çok ciddi mesafeler oluşmaya başlar. O mesafeyi kapatmanın çaresi nedir diye bakıldığında iki yöntem var, birincisi evrimsel değişimdir, ikincisi devrimsel değişimdir'' diye konuştu.
Temel stratejilerde değişimin, devrimsel değişiklikle sağlanacağına dikkati çeken Dinçer, ''Teknik olarak devrimsel değişim demek mevcut denge durumunda olan bir yapıyı yeni, sizin tanımladığınız ideal bir denge durumuna getirecek değişimi başarmaktır. Değişimi planlı bir şekilde yapmaktır'' diye konuştu.
‘Değişimin yönetilmesi için yönetimin değişimi şart’
Yeni kamu yönetiminde vatandaşla, onun hak ve özgürlüklerinin esas olduğunu belirten Dinçer, kamu yararının vatandaşların haklarını korumak üzerine kurgulandığını anlattı. Dinçer, ''Kamu idaresinin amacı ekonomik refahı artırmak, huzur ve güveni sağlamak, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini geliştirmek ve temel insan hak ve özgürlüklerini kullanması önündeki engelleri kaldırmaktır'' dedi.
Milli eğitim sisteminde paradigma değişikliğine gidildiğini ifade eden Dinçer, ''Artık şimdiye kadar devletin çocuklarımıza neyi vermemiz gerektiğini öngördüğü yaklaşım tarzından, bundan sonra çocuklarımızın hangi tür bilgi ve yetenek potansiyeline sahip olduğu ve bunu nasıl açığa çıkaracağımıza ilişkin bir eğitim anlayışını kurgulamaya başlıyoruz. Bu yapı içerisinde bizim ortaya koyduğumuzu çabanın nasıl eleştirildiğini ve nasıl ciddi bir direnişle karşılaştığını hatırlamanızda yarar var'' diye konuştu.
Dinçer, değişimin yönetilmesi için ''yönetimin değişmesinin şart olduğunu'' dile getirdi.
Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin de öğrencilere bilgi verdi.
‘Eğitim sistemi yaratıcılığı teşvik etmiyor’
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar da Türkiye'deki eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak yaratıcılığı teşvik etmediğini belirterek, ''Bütün okullar aynı şeyleri okutuyor. Biraz farklılık olunca eğitim müfettişleri bozuk atıyor'' dedi.
Yaratıcılık için çeşitliliğin gerekli olduğunu ifade eden Atalar, ''Gençlerin değişik şeyleri deneyip başarısız olmaları için fırsatlar yaratmalıyız ki bazıları da başarılı olsun. Siz gençlerden cesaretle yenilikler yapmanızı, başarısız olmaktan korkmamanızı bekliyoruz'' diye konuştu.
Konuşmaların ardından, Milli Eğitim Bakanı Dinçer ile Bilkent Üniversitesi Rektörü Atalar'a plaket takdim edildi.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 15:44
Gösterim: 1773
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Bilkent Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile ilgili müjde verdi. Artık SBS ile öğrenci seçilmeyecek dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Seviye Belirleme Sınavı'nı (SBS) kaldırmak istediklerini belirterek, ''Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Bakan Dinçer, Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü'nün düzenlediği ''3. Liderlik Forumu''na katıldı.
Konuşmasının ardından, foruma katılan üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Bakan Dinçer, bir öğrencinin ''Konuşmanızda değişimden bahsettiniz, sizin siyasi hayatınızda en önemli değişim nedir? Siyasi hayatınızda da olabilir, Milli Görüş hareketiyle ilgili de olabilir'' demesi üzerine, kendisinin Milli Görüş hareketinde hiç olmadığını, doğrudan doğruya siyasete AK Parti'de atıldığını söyledi.
Dinçer, hayatında çok değişiklik yaşadığını belirterek, bir üniversitede sıradan, kendi halinde bir hocayken Başbakanlık Müsteşarı, milletvekili, Çalışma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı görevlerine getirildiğini anımsattı. Dinçer, ''Bundan daha büyük değişiklik olur mu insanın hayatında'' dedi.
"Randevu sistemi getireceğiz''
Dinçer, ''YGS'nin yıl içinde 3 kere yapılacağına ilişkin bir açıklamanız oldu. Bu konudaki çalışmalar ne yönde'' sorusuna, Türkiye'de öğrenciyi seçmek için sınav yapıldığını ancak dünyada esas amacın bu olmadığını ifade etti.
SBS ve YGS'nin öğrenciyi seçmek için yapıldığını, bunun nedeninin de eğitim sistemindeki kalite farklılıklarından kaynaklandığını belirten Dinçer, ''SBS'nin önümüzdeki iki, üç yıllık süre içerisinde kaldırmayı planlıyoruz diye sıklıkla açıklama yapıyorum. Evet, biz SBS'yi kaldırmak istiyoruz. Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Türkiye'de dershaneye gitmenin ve sınava girmenin toplumsal bir harekete dönüştüğünü dile getiren Dinçer, tüm dünyada da çeşitli sınavlar yapıldığını söyledi. Dinçer, ''Tüm dünyada TOEFL diye yabancı dil sınavı yapılıyor. Hiç bu sınavların toplumda büyük bir gerginliğe sebebiyet verdiğini, birilerinin bu sınav için kriz geçirdiğini gördünüz mü hiç?'' diye konuştu.
Bakan Dinçer, şöyle devam etti:
''Bütün toplumu bir günde birkaç saatlik bir sınava almayı düşünmüyorum. YGS'de biz öğrenciyi birden çok sınava almayacağız, sınavı birden çok yapacağız. İsteyen öğrenci istediği sınava girecek. Tıpkı TOEFL'da olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Öğrenci gidecek, birbirine eşdeğer olan bu sınavlara katılacak. Diyelim haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek. Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek. Bu bizim toplumumuzu bir güne endekslemekten uzaklaştıracak diye bakıyorum. Çocuklarımızın üzerindeki stresi azaltacak, dershanelere olan talebi de azaltacak. Kabul sistemiyle öğrenci almak için bizim mevcut altyapımız henüz yeterli değil. Zaman içinde inşallah.''
4 + 4 + 4 sistemiyle ilgili soru
Bakan Dinçer, bir başka öğrencinin '4 + 4 + 4 gibi yeni bir sisteme geçilecek. Bu sistem içinde son 4 sene boyunca öğrencilere trafik eğitimi vermek mümkün mü?'' sorusu üzerine, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını kapsayan 4 4 4 düzenlemesine ilişkin bilgi verdi.
Dünya ile Türkiye arasında eğitim açısından bir karşılaştırma yapıldığında farklılıklar olduğunu belirten Dinçer, gelişmiş ülkelerde ortalama eğitimin 11-12 yıl olduğunu kaydetti. Türkiye'de ise bu sürenin 6-6.5 yıl olduğunu dile getiren Dinçer, Türkiye'de ortaokul 2'den terklerin söz konusu olduğunu söyledi.
AB'nin 2020'ye kadar nüfusunun en az yüzde 80'inin lise mezunu olması için çabaladığını bildiren Dinçer, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 28 olduğunu, çağ nüfusunun yüzde 33'ünün üniversitede okuduğunu belirtti.
Türkiye'de eğitimin zorunlu olarak 12 yıla çıkarılarak çocukların 18 yaşına kadar eğitileceğini anlatan Dinçer, böylesine hedefler ortaya konulurken kamuoyunda kız çocuklarının okumayacağına ilişkin propagandalar yapıldığını dile getirdi.
Bu sistemin kız çocuklarının okullaşmasının önünde bir engel teşkil etmeyeceğini vurgulayan Dinçer, kız çocuklarının okullaşmasına ilişkin en iyi performansın AK Parti tarafından ortaya konulduğuna dikkati çekti.
Kesintisiz eğitimin dünyayla uyumlu olmadığını savunan Dinçer, eğitimin kademeleştirilmesinde ülke şartlarının çocukların özelliklerinin ve müfredatın içeriğinin önemli olduğunu işaret etti.
Dinçer, mevcut sistemde seçimlik derslerin uygulandığını, bunun 5'inci sınıftan itibaren yapıldığını, bundan sonra da seçimlik derslerin olacağını, ortaokulda öğrencinin tercihine, lisede ise yeteneğine göre ders seçimi yapılmasını tercih ettiklerini söyledi.
Seçimlik dersleri artıracaklarını ve daha sistematik hale getireceklerini anlatan Dinçer, mevcut eğitim sisteminde trafik dersinin zorunlu olarak verildiğini hatırlattı. Türkiye'de ehliyetin çok kolay verildiğini düşünmediğini belirten Dinçer, önemli olanın ehliyetin kolay verilmesi değil, bunun ölçülmesi olduğunu kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Bilkent Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile ilgili müjde verdi. Artık SBS ile öğrenci seçilmeyecek dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Seviye Belirleme Sınavı'nı (SBS) kaldırmak istediklerini belirterek, ''Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Bakan Dinçer, Bilkent Üniversitesi Marka Kulübü'nün düzenlediği ''3. Liderlik Forumu''na katıldı.
Konuşmasının ardından, foruma katılan üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Bakan Dinçer, bir öğrencinin ''Konuşmanızda değişimden bahsettiniz, sizin siyasi hayatınızda en önemli değişim nedir? Siyasi hayatınızda da olabilir, Milli Görüş hareketiyle ilgili de olabilir'' demesi üzerine, kendisinin Milli Görüş hareketinde hiç olmadığını, doğrudan doğruya siyasete AK Parti'de atıldığını söyledi.
Dinçer, hayatında çok değişiklik yaşadığını belirterek, bir üniversitede sıradan, kendi halinde bir hocayken Başbakanlık Müsteşarı, milletvekili, Çalışma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı görevlerine getirildiğini anımsattı. Dinçer, ''Bundan daha büyük değişiklik olur mu insanın hayatında'' dedi.
"Randevu sistemi getireceğiz''
Dinçer, ''YGS'nin yıl içinde 3 kere yapılacağına ilişkin bir açıklamanız oldu. Bu konudaki çalışmalar ne yönde'' sorusuna, Türkiye'de öğrenciyi seçmek için sınav yapıldığını ancak dünyada esas amacın bu olmadığını ifade etti.
SBS ve YGS'nin öğrenciyi seçmek için yapıldığını, bunun nedeninin de eğitim sistemindeki kalite farklılıklarından kaynaklandığını belirten Dinçer, ''SBS'nin önümüzdeki iki, üç yıllık süre içerisinde kaldırmayı planlıyoruz diye sıklıkla açıklama yapıyorum. Evet, biz SBS'yi kaldırmak istiyoruz. Daha doğrusu SBS'yi seçme esaslı yapmak istemiyoruz. SBS'yi öğrencinin bilgi ve becerilerini ölçmek için ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın niteliğini değerlendirmek için yapmak istiyoruz'' dedi.
Türkiye'de dershaneye gitmenin ve sınava girmenin toplumsal bir harekete dönüştüğünü dile getiren Dinçer, tüm dünyada da çeşitli sınavlar yapıldığını söyledi. Dinçer, ''Tüm dünyada TOEFL diye yabancı dil sınavı yapılıyor. Hiç bu sınavların toplumda büyük bir gerginliğe sebebiyet verdiğini, birilerinin bu sınav için kriz geçirdiğini gördünüz mü hiç?'' diye konuştu.
Bakan Dinçer, şöyle devam etti:
''Bütün toplumu bir günde birkaç saatlik bir sınava almayı düşünmüyorum. YGS'de biz öğrenciyi birden çok sınava almayacağız, sınavı birden çok yapacağız. İsteyen öğrenci istediği sınava girecek. Tıpkı TOEFL'da olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Öğrenci gidecek, birbirine eşdeğer olan bu sınavlara katılacak. Diyelim haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek. Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek. Bu bizim toplumumuzu bir güne endekslemekten uzaklaştıracak diye bakıyorum. Çocuklarımızın üzerindeki stresi azaltacak, dershanelere olan talebi de azaltacak. Kabul sistemiyle öğrenci almak için bizim mevcut altyapımız henüz yeterli değil. Zaman içinde inşallah.''
4 + 4 + 4 sistemiyle ilgili soru
Bakan Dinçer, bir başka öğrencinin '4 + 4 + 4 gibi yeni bir sisteme geçilecek. Bu sistem içinde son 4 sene boyunca öğrencilere trafik eğitimi vermek mümkün mü?'' sorusu üzerine, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını kapsayan 4 4 4 düzenlemesine ilişkin bilgi verdi.
Dünya ile Türkiye arasında eğitim açısından bir karşılaştırma yapıldığında farklılıklar olduğunu belirten Dinçer, gelişmiş ülkelerde ortalama eğitimin 11-12 yıl olduğunu kaydetti. Türkiye'de ise bu sürenin 6-6.5 yıl olduğunu dile getiren Dinçer, Türkiye'de ortaokul 2'den terklerin söz konusu olduğunu söyledi.
AB'nin 2020'ye kadar nüfusunun en az yüzde 80'inin lise mezunu olması için çabaladığını bildiren Dinçer, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 28 olduğunu, çağ nüfusunun yüzde 33'ünün üniversitede okuduğunu belirtti.
Türkiye'de eğitimin zorunlu olarak 12 yıla çıkarılarak çocukların 18 yaşına kadar eğitileceğini anlatan Dinçer, böylesine hedefler ortaya konulurken kamuoyunda kız çocuklarının okumayacağına ilişkin propagandalar yapıldığını dile getirdi.
Bu sistemin kız çocuklarının okullaşmasının önünde bir engel teşkil etmeyeceğini vurgulayan Dinçer, kız çocuklarının okullaşmasına ilişkin en iyi performansın AK Parti tarafından ortaya konulduğuna dikkati çekti.
Kesintisiz eğitimin dünyayla uyumlu olmadığını savunan Dinçer, eğitimin kademeleştirilmesinde ülke şartlarının çocukların özelliklerinin ve müfredatın içeriğinin önemli olduğunu işaret etti.
Dinçer, mevcut sistemde seçimlik derslerin uygulandığını, bunun 5'inci sınıftan itibaren yapıldığını, bundan sonra da seçimlik derslerin olacağını, ortaokulda öğrencinin tercihine, lisede ise yeteneğine göre ders seçimi yapılmasını tercih ettiklerini söyledi.
Seçimlik dersleri artıracaklarını ve daha sistematik hale getireceklerini anlatan Dinçer, mevcut eğitim sisteminde trafik dersinin zorunlu olarak verildiğini hatırlattı. Türkiye'de ehliyetin çok kolay verildiğini düşünmediğini belirten Dinçer, önemli olanın ehliyetin kolay verilmesi değil, bunun ölçülmesi olduğunu kaydetti.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Nisan 2012 16:50
Gösterim: 2085

