Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Eğitimde 63 yılı geride bırakmaya hazırlanan Tarhan Koleji’nin yönetici ve öğretmenleri günümüzün öğretmenlerini ve mesleğin geleceğini artı eğitim dergisinde anlattılar. 

tarhan_koleji_ekipYavuz Kara - Tarhan Koleji Akademik Direktörü:
* 21. yy özgürleştirilmiş öğretmen çağıdır. Öğretmenin her işine karışılmadan kendi başına iş yapma yeteneği teşvik edilmelidir.

* Okul Yöneticilerinin mevzuatın uygulayıcısı değil, işlerin kolaylaştırıcısı; öğretmenlerin ise müfredatı yerine getirmekle sorumlu memurlar değil, sınıfın lideri olması, eğitimde niteliğin vazgeçilmez şartı olduğu gerçeğini unutmamalıyız. 

21.yüzyılda öğretmenlerin sahip olması gereken nitelikler nelerdir?
Yavuz Kara - Tarhan Koleji Akademik Direktörü:21. yüzyıl öğrencileri yaparak, yaşayarak öğrenen bireylerdir. Bu dönemde öğretmenin bir rehber niteliği taşıması ve onlara ışık tutması ardından öğrencilerin de istedikleri alanda ilerlemesine yardımcı olacaktır. İyi öğretmen aslını bozmayan, var olan olanakları geliştiren, değiştiren, mevcut durumu yeni durumlara uyarlayandır. Ayrıca olası riskleri karşılamaya hazır bir durumdadır. Öğretmenin yeni rolü, öğretimin hedeflerine göre öğrenme ortamını düzenleyen olmalıdır. Öğretmenler sadece eğitim programının uygulayıcıları değil, programın etkililiği için eğitim programının yenilenmesi ve değiştirilmesi çalışmalarına etkili olarak katılan kişiler olmalıdır. 21. yüzyılda öğretmenin kazanması gereken beceriler ise eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim, işbirliği, yaratıcılık, liderlik, rehberlik, karakter gelişimi ve meslek etiği olarak belirtilebilir. 

Kurumlar öğretmen seçerken nelere dikkat etmelidirler?
Yavuz Kara:Öğretmenin alanında yetkin biri olması, bildiklerini aktarabilmeli, iletişim becerisi yüksek olmalı, diksiyonu düzgün, konuşması akıcı olmalı, kuralları olmalı ama sıkı sıkıya kurala bağlı eğitim vermemeli, dengeyi kurabilmeli, İşini sevmeli, insanları sevmeli. Ayrıca öğretmenin öğrenciyi anlayabilmesi için bir frekans tutturulması gerekir. Aksi halde öğretmen anlatır ve çocuk dinler ama anlayamaz. Bu frekansı oluşturan şeyler de şunlardır:
* Çocuğun neye ihtiyacı olduğunun tespiti ve bunun sonucunda çözüm haritası belirlenmesi.
* Düzenli olarak irtibat gerçekleştirilmesi ve bu irtibatın pozitif olarak korunması.
* Anlam verme sürecinde yardımcı olunması.
* Öğrencinin ne tür bir zekaya sahip olduğunun tespiti (kinestetik-işitsel-görsel-matematiksel). 

Bir eğitim kurumunun öğretmenlere verdiği değeri neler belirliyor?
Yavuz Kara:Eğitimin öneminin arttığı ve eğitim olanaklarının hızla geliştiği günümüzde, öğretmenin değeri bir kat daha artmıştır. Öğretmen, çocukların zekasını açan, ufkunu geliştiren ve onların ruhuna ışık tutan bir kişi olduğu kadar, içinde yaşadığı toplumu da aydınlatma ve geliştirme görevi yapmaktadır. Bütün öğretmenlere maddi ve manevi değer verilmeli, saygınlık kazandırmalıyız. Gerektiğinde öğretmene görevi ile ilgili alanlarda dokunulmazlık verilmelidir. Okullar öğretmenlerin kendilerini güvende hissettikleri, sadece eğitimle uğraşıldığı yerler olmalıdır. 

ÖĞRETMENLER HÜMANİST OLMALI
Öğrencilerin, küresel ölçekte düşünebilmeleri ve global becerilerini geliştirmek adına öğretmenlere düşen sorumluluklar nelerdir?
Gonca Gül Köseoğlu - Tarhan Koleji Yabancı Diller Koordinatörü:
Öğrencilerin küresel ölçekte düşünebilmesini sağlayabilmek için öncelikle öğretmenlerin farklı kültürler hakkında bilgi daha da önemlisi tecrübe sahibi olması, tecrübe şansı elde edemediyse iyi bir gözlemci olarak kültürlerarası farklılıkları karşılaştırmış ve bu farkları özümsemiş olması gerekmektedir. Bu bağlamda, öğretmenlerin din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmayan hümanist bir yaklaşımda olması ve bu yaklaşımı, farklı kültürleri işleyen ve küresel konuların ele alındığı derslerinde veya öğrenme ortamlarında öğrencilere rol model olarak yansıtması önemlidir. Yabancı dil öğretiminde geliştirilebilecek global beceriler, birbirine bağlı beş ana başlıkta ele alınır: iletişim ve işbirliği, yaratıcı ve eleştirel düşünme, kültürlerarası yeterlilik ve evrensel vatandaşlık, duygusal otokontrol ve esenlik, dijital okur yazarlık. 

ÖĞRETMENLER ÖĞRENCİLERLE EMPATİ KURMALI
Günümüzde değişen öğrenci profili çerçevesinde yeni dönemin pedagojisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kübra Yakıcı Tuncer - Tarhan Koleji PDR Koordinatörü:Dünyada hızlı gerçekleşen iletişim ve kültürel bağlantılar öğrencilerde bilgi okuryazarlığı yanında dijital araçları etkin kullanma, eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcılık, yeni durumlara uyum sağlama, evrensel değerleri benimseme, farklılıklara saygı, ürünler ve tasarımlar gerçekleştirme, birden fazla uyarana aynı anda odaklanabilme ve takım çalışmasına uygun roller üstlenme gibi becerilerin geliştirilmesini mecbur kılmıştır.
Öğrencilerin motivasyonlarını kaybetmeden çalışmaları, zamanı etkili kullanmaları, kendi iç disiplinlerini oluşturmaları, yenilikleri ve gelişmeleri takip edip buna uygun görev ve sorumlulukları üstlenmeleri için onlara rehberlik etmek biz öğretmenlerin en önemli sorumluluklarından biridir. Burada önemli olan, öğretmenlerin öğrencilerin gerçek dünyalarını anlamaları onlarla empati kurarak organik bağlar oluşturmaları, öğrenme sürecinde eğitim sistemini kurgularken okulda eğitim öğretim çalışmalarına odaklanmanın yanında, yapılacak faaliyetleri tüm yaşam alanlarına senkronize olacak şekilde planlamak son derece önemlidir.

Öğrencilerin, proje tabanlı çalışmalarla yönlendirilmesi ve aynı zamanda ulusal sınavlarda başarı gösterebilmeleri için öğretmenlere ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
Umut Sarı - Tarhan Koleji Ortaokul Lise Koordinatörü:Öğrencilerin anlamlı öğrenim deneyimleriyle sonuçlanan projeler oluşturmalarını desteklemek sadece başarıya ulaşmayı değil, ulaşılan başarının kalıcılığını da sağlar. Biz eğitimciler hitap ettiğimiz neslin özelliklerine hakim olmadan, onları anlayıp ihtiyaçlarının farkına varmadan idealize ettiğimiz öğrenme hedeflerine ulaşmaktan bahsedemeyiz. Değişimin bu denli hızlı olduğu bir nesil için gerçek başarı, öğrenmenin sürdürülebilirliği ve yaşam boyu öğrenmenin gerçekleşmesi ile elde edilir. Ne yazık ki zaman zaman öğrencilerimizi ulusal sınavlara sadece çoktan seçmeli testlere hazırlayabileceğimize inanıyoruz. Halbuki öğretmenlerimizin özenerek hazırladığı her proje çalışması onların düşünme ve yorumlama becerilerini geliştirmeye katkı sağlayacaktır. Artık ulusal sınavların ölçümü kazanımdan çok düşünme ve yorumlama yetenekleri üzerine kurgulanmaktadır. Ancak bu farkındalığı yakalamış öğretmenler, öğrencilerin eğitim yolculuğunda yol göstericiler olmayı başarabileceklerdir. 

ÖĞRETMENLER ÖĞRENCİLER YENİ FİKİRLER KAZANDIRMALI
Öğrenciler bir öğretmenden ne bekler?
Mesut Özbudak - Tarhan Koleji Okul öncesi ve İlkokul Koordinatörü:Öğrenciler öğretmenlerinden en fazla neşeli ve eğlenceli olmalarını, espriler yapıp öğrencilerle zaman zaman şakalaşmalarını isterken; bu isteklerinden sonra ise en fazla öğretmenlerin “disiplini sağlama” rollerine dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamışlardır. Bu sonuç aynı zamanda onların ne kadar dengeli düşündüklerini de göstermektedir. Derslerin sıkıcı geçmemesi, öğretmenin güler yüzlü oluşu, öğretmenin her öğrenciye adaletli bir şekilde yaklaşması, samimiyet, öğretmenin teknolojiye hakim olması, öğrencilerin derste aktif olması ve öğretmenin öğrencisini anlaması gibi etkenler öğrencilerin öğretmenlerden bekledikleri arasında yer almaktadır. Öğretmenin hitap ettiği kuşağın özelliklerini bilmesi, onların anlayacağı dilden konuşabilmesi aradaki iletişimin sağlıklı olması açısından çok önemlidir. 

Öğretmenler öğrencilerin yaşamsal becerilerini geliştirmek adına neler yapmalıdırlar?
Seda Akkaya - Tarhan Koleji Uygulamalı Dersler Koordinatörü:Spor çocuğun sosyal, duygusal, motor beceri gelişimlerine, öz bakım becerilerinin gelişmesine, sorumluluk alma bilincinin oluşmasına ve empati duygusunun gelişmesine yönelik büyük önem taşır. Bu bilinci oluşturacak kazanımlar çocuklarımızın fiziksel gelişimleri ve yeterliliklerinin artması, birçok branşta başarılı olmaları onların öz güvenlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Müzik eğitiminde enstrüman çalmak, gerektirdiği çaba nedeniyle, beyindeki sinir hücrelerini uyararak algıların açılmasını sağlarken aynı zamanda analiz ve sentez yapabilmeye olanak sağlar. Çocuklar çevresinde olup biten olayları ve duygularını ifade etme noktasında yetersiz kaldıklarında, görsel sanatlar ile ilgili faaliyetler onlar için çok önemli bir kendini ifade ediş biçimidir. Görsel sanatlar eğitimi alan çocukların el-göz koordinasyonları ve yaratıcı becerileri sağlıklı bir şekilde gelişirken, çocuklar aynı zamanda estetik duyarlılığa sahip bireyler olarak yetişirler.

> Yenilikçi öğretmenler ve vizyoner yöneticiler bir okulu başarıya taşır

Eğitimde 63 yılı geride bırakmaya hazırlanan Tarhan Koleji’nin yönetici ve öğretmenleri günümüzün öğretmenlerini ve mesleğin geleceğini artı eğitim dergisinde anlattılar. 

tarhan_koleji_ekipYavuz Kara - Tarhan Koleji Akademik Direktörü:
* 21. yy özgürleştirilmiş öğretmen çağıdır. Öğretmenin her işine karışılmadan kendi başına iş yapma yeteneği teşvik edilmelidir.

* Okul Yöneticilerinin mevzuatın uygulayıcısı değil, işlerin kolaylaştırıcısı; öğretmenlerin ise müfredatı yerine getirmekle sorumlu memurlar değil, sınıfın lideri olması, eğitimde niteliğin vazgeçilmez şartı olduğu gerçeğini unutmamalıyız. 

21.yüzyılda öğretmenlerin sahip olması gereken nitelikler nelerdir?
Yavuz Kara - Tarhan Koleji Akademik Direktörü:21. yüzyıl öğrencileri yaparak, yaşayarak öğrenen bireylerdir. Bu dönemde öğretmenin bir rehber niteliği taşıması ve onlara ışık tutması ardından öğrencilerin de istedikleri alanda ilerlemesine yardımcı olacaktır. İyi öğretmen aslını bozmayan, var olan olanakları geliştiren, değiştiren, mevcut durumu yeni durumlara uyarlayandır. Ayrıca olası riskleri karşılamaya hazır bir durumdadır. Öğretmenin yeni rolü, öğretimin hedeflerine göre öğrenme ortamını düzenleyen olmalıdır. Öğretmenler sadece eğitim programının uygulayıcıları değil, programın etkililiği için eğitim programının yenilenmesi ve değiştirilmesi çalışmalarına etkili olarak katılan kişiler olmalıdır. 21. yüzyılda öğretmenin kazanması gereken beceriler ise eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim, işbirliği, yaratıcılık, liderlik, rehberlik, karakter gelişimi ve meslek etiği olarak belirtilebilir. 

Kurumlar öğretmen seçerken nelere dikkat etmelidirler?
Yavuz Kara:Öğretmenin alanında yetkin biri olması, bildiklerini aktarabilmeli, iletişim becerisi yüksek olmalı, diksiyonu düzgün, konuşması akıcı olmalı, kuralları olmalı ama sıkı sıkıya kurala bağlı eğitim vermemeli, dengeyi kurabilmeli, İşini sevmeli, insanları sevmeli. Ayrıca öğretmenin öğrenciyi anlayabilmesi için bir frekans tutturulması gerekir. Aksi halde öğretmen anlatır ve çocuk dinler ama anlayamaz. Bu frekansı oluşturan şeyler de şunlardır:
* Çocuğun neye ihtiyacı olduğunun tespiti ve bunun sonucunda çözüm haritası belirlenmesi.
* Düzenli olarak irtibat gerçekleştirilmesi ve bu irtibatın pozitif olarak korunması.
* Anlam verme sürecinde yardımcı olunması.
* Öğrencinin ne tür bir zekaya sahip olduğunun tespiti (kinestetik-işitsel-görsel-matematiksel). 

Bir eğitim kurumunun öğretmenlere verdiği değeri neler belirliyor?
Yavuz Kara:Eğitimin öneminin arttığı ve eğitim olanaklarının hızla geliştiği günümüzde, öğretmenin değeri bir kat daha artmıştır. Öğretmen, çocukların zekasını açan, ufkunu geliştiren ve onların ruhuna ışık tutan bir kişi olduğu kadar, içinde yaşadığı toplumu da aydınlatma ve geliştirme görevi yapmaktadır. Bütün öğretmenlere maddi ve manevi değer verilmeli, saygınlık kazandırmalıyız. Gerektiğinde öğretmene görevi ile ilgili alanlarda dokunulmazlık verilmelidir. Okullar öğretmenlerin kendilerini güvende hissettikleri, sadece eğitimle uğraşıldığı yerler olmalıdır. 

ÖĞRETMENLER HÜMANİST OLMALI
Öğrencilerin, küresel ölçekte düşünebilmeleri ve global becerilerini geliştirmek adına öğretmenlere düşen sorumluluklar nelerdir?
Gonca Gül Köseoğlu - Tarhan Koleji Yabancı Diller Koordinatörü:
Öğrencilerin küresel ölçekte düşünebilmesini sağlayabilmek için öncelikle öğretmenlerin farklı kültürler hakkında bilgi daha da önemlisi tecrübe sahibi olması, tecrübe şansı elde edemediyse iyi bir gözlemci olarak kültürlerarası farklılıkları karşılaştırmış ve bu farkları özümsemiş olması gerekmektedir. Bu bağlamda, öğretmenlerin din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmayan hümanist bir yaklaşımda olması ve bu yaklaşımı, farklı kültürleri işleyen ve küresel konuların ele alındığı derslerinde veya öğrenme ortamlarında öğrencilere rol model olarak yansıtması önemlidir. Yabancı dil öğretiminde geliştirilebilecek global beceriler, birbirine bağlı beş ana başlıkta ele alınır: iletişim ve işbirliği, yaratıcı ve eleştirel düşünme, kültürlerarası yeterlilik ve evrensel vatandaşlık, duygusal otokontrol ve esenlik, dijital okur yazarlık. 

ÖĞRETMENLER ÖĞRENCİLERLE EMPATİ KURMALI
Günümüzde değişen öğrenci profili çerçevesinde yeni dönemin pedagojisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kübra Yakıcı Tuncer - Tarhan Koleji PDR Koordinatörü:Dünyada hızlı gerçekleşen iletişim ve kültürel bağlantılar öğrencilerde bilgi okuryazarlığı yanında dijital araçları etkin kullanma, eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcılık, yeni durumlara uyum sağlama, evrensel değerleri benimseme, farklılıklara saygı, ürünler ve tasarımlar gerçekleştirme, birden fazla uyarana aynı anda odaklanabilme ve takım çalışmasına uygun roller üstlenme gibi becerilerin geliştirilmesini mecbur kılmıştır.
Öğrencilerin motivasyonlarını kaybetmeden çalışmaları, zamanı etkili kullanmaları, kendi iç disiplinlerini oluşturmaları, yenilikleri ve gelişmeleri takip edip buna uygun görev ve sorumlulukları üstlenmeleri için onlara rehberlik etmek biz öğretmenlerin en önemli sorumluluklarından biridir. Burada önemli olan, öğretmenlerin öğrencilerin gerçek dünyalarını anlamaları onlarla empati kurarak organik bağlar oluşturmaları, öğrenme sürecinde eğitim sistemini kurgularken okulda eğitim öğretim çalışmalarına odaklanmanın yanında, yapılacak faaliyetleri tüm yaşam alanlarına senkronize olacak şekilde planlamak son derece önemlidir.

Öğrencilerin, proje tabanlı çalışmalarla yönlendirilmesi ve aynı zamanda ulusal sınavlarda başarı gösterebilmeleri için öğretmenlere ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
Umut Sarı - Tarhan Koleji Ortaokul Lise Koordinatörü:Öğrencilerin anlamlı öğrenim deneyimleriyle sonuçlanan projeler oluşturmalarını desteklemek sadece başarıya ulaşmayı değil, ulaşılan başarının kalıcılığını da sağlar. Biz eğitimciler hitap ettiğimiz neslin özelliklerine hakim olmadan, onları anlayıp ihtiyaçlarının farkına varmadan idealize ettiğimiz öğrenme hedeflerine ulaşmaktan bahsedemeyiz. Değişimin bu denli hızlı olduğu bir nesil için gerçek başarı, öğrenmenin sürdürülebilirliği ve yaşam boyu öğrenmenin gerçekleşmesi ile elde edilir. Ne yazık ki zaman zaman öğrencilerimizi ulusal sınavlara sadece çoktan seçmeli testlere hazırlayabileceğimize inanıyoruz. Halbuki öğretmenlerimizin özenerek hazırladığı her proje çalışması onların düşünme ve yorumlama becerilerini geliştirmeye katkı sağlayacaktır. Artık ulusal sınavların ölçümü kazanımdan çok düşünme ve yorumlama yetenekleri üzerine kurgulanmaktadır. Ancak bu farkındalığı yakalamış öğretmenler, öğrencilerin eğitim yolculuğunda yol göstericiler olmayı başarabileceklerdir. 

ÖĞRETMENLER ÖĞRENCİLER YENİ FİKİRLER KAZANDIRMALI
Öğrenciler bir öğretmenden ne bekler?
Mesut Özbudak - Tarhan Koleji Okul öncesi ve İlkokul Koordinatörü:Öğrenciler öğretmenlerinden en fazla neşeli ve eğlenceli olmalarını, espriler yapıp öğrencilerle zaman zaman şakalaşmalarını isterken; bu isteklerinden sonra ise en fazla öğretmenlerin “disiplini sağlama” rollerine dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamışlardır. Bu sonuç aynı zamanda onların ne kadar dengeli düşündüklerini de göstermektedir. Derslerin sıkıcı geçmemesi, öğretmenin güler yüzlü oluşu, öğretmenin her öğrenciye adaletli bir şekilde yaklaşması, samimiyet, öğretmenin teknolojiye hakim olması, öğrencilerin derste aktif olması ve öğretmenin öğrencisini anlaması gibi etkenler öğrencilerin öğretmenlerden bekledikleri arasında yer almaktadır. Öğretmenin hitap ettiği kuşağın özelliklerini bilmesi, onların anlayacağı dilden konuşabilmesi aradaki iletişimin sağlıklı olması açısından çok önemlidir. 

Öğretmenler öğrencilerin yaşamsal becerilerini geliştirmek adına neler yapmalıdırlar?
Seda Akkaya - Tarhan Koleji Uygulamalı Dersler Koordinatörü:Spor çocuğun sosyal, duygusal, motor beceri gelişimlerine, öz bakım becerilerinin gelişmesine, sorumluluk alma bilincinin oluşmasına ve empati duygusunun gelişmesine yönelik büyük önem taşır. Bu bilinci oluşturacak kazanımlar çocuklarımızın fiziksel gelişimleri ve yeterliliklerinin artması, birçok branşta başarılı olmaları onların öz güvenlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Müzik eğitiminde enstrüman çalmak, gerektirdiği çaba nedeniyle, beyindeki sinir hücrelerini uyararak algıların açılmasını sağlarken aynı zamanda analiz ve sentez yapabilmeye olanak sağlar. Çocuklar çevresinde olup biten olayları ve duygularını ifade etme noktasında yetersiz kaldıklarında, görsel sanatlar ile ilgili faaliyetler onlar için çok önemli bir kendini ifade ediş biçimidir. Görsel sanatlar eğitimi alan çocukların el-göz koordinasyonları ve yaratıcı becerileri sağlıklı bir şekilde gelişirken, çocuklar aynı zamanda estetik duyarlılığa sahip bireyler olarak yetişirler.

Son Güncelleme: Salı, 22 Kasım 2022 11:21

Gösterim: 1913

2018 yılından bu yana ÖRAV genel müdürlüğünü sürdüren Füsun Çüruksu görevini Tuba Köseoğlu Okçu’ya devrederken, Vakıf’a 13 yıldır uzman eğitimci ve eğitim direktörü olarak katkı sunan Arzu Atasoy genel müdür vekilliğine getirildi.

 

tugba_koseoglu_arzu_atasoyÖRAV’ın genel müdürlük bayrağını Tuba Köseoğlu Okçu’ya devreden Çüruksu; “Üç buçuk yıl önce bu yola çıkarken kendime koyduğum hedefleri, değerli çalışma arkadaşlarımın ve tüm paydaşlarımızın desteğiyle gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Tam da bu sebeple artık görevimi yeni bir lidere, Vakfımızı yeni bir vizyonla daha da ileriye taşıyacak bir arkadaşımıza devrediyorum.” dedi.

 

2020 yılından bu yana Garanti BBVA’nın eğitim direktörlüğü görevini sürdüren Tuba Köseoğlu Okçu ise, bu sorumluluğunun yanı sıra üstlendiği ÖRAV genel müdürlüğü için duyduğu heyecanı şu sözlerle dile getirdi: “Sahip olduğum kurumsal bilgi ve deneyimi, eğitim alanında ÖRAV gibi öncü bir kurumda, toplum yararına kullanacağım için fevkalade heyecanlıyım. Bu manevi anlamı çok büyük olan göreve layık olabilmek için var gücümle çalışacağım. Uzman ekibimizle birlikte Vakfın sosyal etkisini yurt içinde ve yurt dışında daha da artıracak yeni projeler üretmeye ve eğitimin toplumsal kalkınmanın en önemli unsuru olduğu bilinci ve sorumluluğuyla çalışmaya şevkle ve inançla devam edeceğiz.”   

 

ÖRAV’a uzun yıllardır uzman eğitimci ve eğitim direktörü olarak emek veren Arzu Atasoy da terfisi ile ilgili duygularını şöyle ifade etti: “Kuruluşundan beri bir parçası olmaktan son derece gurur duyduğum ÖRAV bünyesinde atandığım bu yeni görev dolayısıyla çok mutluyum.  Dünyadaki ve eğitim sistemindeki değişim ve dönüşümü yakından takip ederek, öğretmenlerin ihtiyaç duydukları içeriklerde programlar oluşturmak üzere belirlediğimiz stratejilerle, ÖRAV’ı dünyada başka benzeri olmayan bir kurum olarak yapılandırdık. Bundan sonra da aynı yaklaşımla, ÖRAV’ın sosyal etkisini daha da artırmak ve tüm çocukların nitelikli eğitime ulaşabilmeleri için gereken ortamı yaratmak adına var gücümüzle çalışacağız.” 

 

Tuba Köseoğlu Okçu Özgeçmiş

 

1971 yılında İstanbul’da doğan Tuba Köseoğlu Okçu, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’ni takiben 1994 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nden mezun oldu. Okçu, çalışma hayatına 1994 yılında simültane konferans tercümanı olarak başladı ve Tercüme Konseyi’nde görev aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Tuba Köseoğlu Okçu, 1997-2008 yılları arasında Doğuş Grubu bünyesinde görev yaptı ve sırasıyla Garanti Bankası Eğitim Müdürlüğü’nde Performans Danışmanı, Humanitas Doğuş İnsangücü Yönetimi’nde Üst Düzey Yönetici Geliştirme Müdürü, Doğuş Holding’de İnsan Kaynakları Bölüm Başkanı ve Doğuş Otomotiv’de İnsan Kaynakları Koordinatörü olarak görev aldı. 2008-2012 arası Easpharma Deva Holding İnsan Kaynakları Organizasyonel Gelişim Direktörü, 2012-2019 yılları arasında ise Hürriyet İnsan Kaynakları Direktörü ve İcra Kurulu Üyesi olarak çalışan Tuba Köseoğlu Okçu, 1 Mart 2020’den bu yana yürüttüğü Garanti BBVA Eğitim Direktörlüğü görevine ek olarak, 1 Şubat 2022 itibariyle Öğretmen Akademisi Vakfı ÖRAV Genel Müdürlüğü görevini de üstlenmiştir. Tuba Köseoğlu Okçu’nun ayrıca seyahat yazıları yazdığı paullende.blogspot.com ve kitap tanıtımları yazdığı paullendereads.blogspot.com isimli blogları ve “Aklımda Deli Sorular” ve “Bu da Nereden Çıktı?” isimli yayınlanmış iki kitabı bulunmaktadır.

> ÖRAV'a yeni genel müdür atandı

2018 yılından bu yana ÖRAV genel müdürlüğünü sürdüren Füsun Çüruksu görevini Tuba Köseoğlu Okçu’ya devrederken, Vakıf’a 13 yıldır uzman eğitimci ve eğitim direktörü olarak katkı sunan Arzu Atasoy genel müdür vekilliğine getirildi.

 

tugba_koseoglu_arzu_atasoyÖRAV’ın genel müdürlük bayrağını Tuba Köseoğlu Okçu’ya devreden Çüruksu; “Üç buçuk yıl önce bu yola çıkarken kendime koyduğum hedefleri, değerli çalışma arkadaşlarımın ve tüm paydaşlarımızın desteğiyle gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Tam da bu sebeple artık görevimi yeni bir lidere, Vakfımızı yeni bir vizyonla daha da ileriye taşıyacak bir arkadaşımıza devrediyorum.” dedi.

 

2020 yılından bu yana Garanti BBVA’nın eğitim direktörlüğü görevini sürdüren Tuba Köseoğlu Okçu ise, bu sorumluluğunun yanı sıra üstlendiği ÖRAV genel müdürlüğü için duyduğu heyecanı şu sözlerle dile getirdi: “Sahip olduğum kurumsal bilgi ve deneyimi, eğitim alanında ÖRAV gibi öncü bir kurumda, toplum yararına kullanacağım için fevkalade heyecanlıyım. Bu manevi anlamı çok büyük olan göreve layık olabilmek için var gücümle çalışacağım. Uzman ekibimizle birlikte Vakfın sosyal etkisini yurt içinde ve yurt dışında daha da artıracak yeni projeler üretmeye ve eğitimin toplumsal kalkınmanın en önemli unsuru olduğu bilinci ve sorumluluğuyla çalışmaya şevkle ve inançla devam edeceğiz.”   

 

ÖRAV’a uzun yıllardır uzman eğitimci ve eğitim direktörü olarak emek veren Arzu Atasoy da terfisi ile ilgili duygularını şöyle ifade etti: “Kuruluşundan beri bir parçası olmaktan son derece gurur duyduğum ÖRAV bünyesinde atandığım bu yeni görev dolayısıyla çok mutluyum.  Dünyadaki ve eğitim sistemindeki değişim ve dönüşümü yakından takip ederek, öğretmenlerin ihtiyaç duydukları içeriklerde programlar oluşturmak üzere belirlediğimiz stratejilerle, ÖRAV’ı dünyada başka benzeri olmayan bir kurum olarak yapılandırdık. Bundan sonra da aynı yaklaşımla, ÖRAV’ın sosyal etkisini daha da artırmak ve tüm çocukların nitelikli eğitime ulaşabilmeleri için gereken ortamı yaratmak adına var gücümüzle çalışacağız.” 

 

Tuba Köseoğlu Okçu Özgeçmiş

 

1971 yılında İstanbul’da doğan Tuba Köseoğlu Okçu, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’ni takiben 1994 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nden mezun oldu. Okçu, çalışma hayatına 1994 yılında simültane konferans tercümanı olarak başladı ve Tercüme Konseyi’nde görev aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Tuba Köseoğlu Okçu, 1997-2008 yılları arasında Doğuş Grubu bünyesinde görev yaptı ve sırasıyla Garanti Bankası Eğitim Müdürlüğü’nde Performans Danışmanı, Humanitas Doğuş İnsangücü Yönetimi’nde Üst Düzey Yönetici Geliştirme Müdürü, Doğuş Holding’de İnsan Kaynakları Bölüm Başkanı ve Doğuş Otomotiv’de İnsan Kaynakları Koordinatörü olarak görev aldı. 2008-2012 arası Easpharma Deva Holding İnsan Kaynakları Organizasyonel Gelişim Direktörü, 2012-2019 yılları arasında ise Hürriyet İnsan Kaynakları Direktörü ve İcra Kurulu Üyesi olarak çalışan Tuba Köseoğlu Okçu, 1 Mart 2020’den bu yana yürüttüğü Garanti BBVA Eğitim Direktörlüğü görevine ek olarak, 1 Şubat 2022 itibariyle Öğretmen Akademisi Vakfı ÖRAV Genel Müdürlüğü görevini de üstlenmiştir. Tuba Köseoğlu Okçu’nun ayrıca seyahat yazıları yazdığı paullende.blogspot.com ve kitap tanıtımları yazdığı paullendereads.blogspot.com isimli blogları ve “Aklımda Deli Sorular” ve “Bu da Nereden Çıktı?” isimli yayınlanmış iki kitabı bulunmaktadır.

Son Güncelleme: Pazartesi, 14 Şubat 2022 14:45

Gösterim: 1771

İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

iez_oturum_3Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR: KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.    

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE: EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI: EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi. 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı.  

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

Eğitim krizinden çıkışın anahtarı: Yeni Öğretmenler

 

İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

 

Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

 

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR
KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.       

 

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

 

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE
EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

 

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI
EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi.

 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı. 

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

> Eğitim krizinden çıkışın anahtarı: Yeni Öğretmenler

İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

iez_oturum_3Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR: KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.    

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE: EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI: EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi. 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı.  

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

Eğitim krizinden çıkışın anahtarı: Yeni Öğretmenler

 

İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

 

Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

 

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR
KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.       

 

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

 

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE
EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

 

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI
EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi.

 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı. 

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 23 Kasım 2020 11:16

Gösterim: 4011

Girne Koleji, öğretmenlerinin mesleki ve kişisel gelişimi için Girne Amerikan Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile birlikte Öğretmen Akademileri projesini hayata geçirdi. Öğretmenlerden gelen taleplere ve çağın gerekliliklerine göre Girne Amerikan Üniversitesi Öğretmen Akademilerinde modüller halinde eğitim programları düzenlediklerini belirten Girne Koleji Eğitim Direktörü Emre Orhan, “Bu programlar sayesinde öğretmenlerimizin bilgilerini sürekli güncel tutmakta ve eğitimsel alandaki gelişimlerini desteklemekteyiz.” diye konuştu.

emre_orhan_kasim_2021Girne Koleji’nde öğretmenlerin yerini ve önemini belirleyen unsurlar nelerdir?
Değişen dünya koşulları ve eğitim anlayışı öğretmen tanımında da değişikliğe gitmeyi zorunlu kılacaktır düşüncesindeyim. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde öğretmen, “mesleği bilgi öğretmek olan kimse, hoca, muallim, muallime” olarak tanımlanmaktadır. Ancak günümüzde öğretmen artık bilgi öğreten kişiden çok bilgiyi uygulatan, o bilginin beceriye dönüşmesi için geliştirici ve destekleyici çalışmaları planlayan, öğrencileri ile birlikte öğrenen, onlara öğrenme yoldaşı olan kişidir.
Girne Koleji’nde çalışan öğretmenlerimiz için bir tanımlama yapmam gerekirse, öğrenmenin hayat boyu devam eden bir süreç olduğu gerçeğiyle onlar için “yaşam boyu öğrenen” kavramını kullanabilirim. Yirmi birinci yüzyıl insanı ile ilgili olarak hemen herkesin uzlaşı halinde olduğu nokta özgürleşen ve güçlenen insana olan vurgulamalardır. Bir yandan yaratıcı, eleştiren, düşünen, sorgulayan, araştıran, öte yandan öğrenmeyi öğrenen, iletişim kurabilen, teknolojiye hakim, bilgiyle dost, topluma ve çevresine duyarlı bireyler yetiştirme çabası öğretmenlerin de eğitim adına nerede konumlanmaları gerektiğini göstermektedir. Eğitimin, bilgi toplumu beklentilerine uygun olarak bireylerin özgürleşme ve güçlenmesini sağlayacak ortamları düzenleme ve bunları hayata döndürme görevi bulunmaktadır. Bu görevin beklenilen düzeyde yerine getirilmesi için öğretmenlerin mesleki ve kişisel gelişimi çok önemlidir.

Uzaktan ve Hibrit Eğitim sürecinde öğretmenlerinize hangi olanakları sağladınız?
Uzaktan ve Hibrit eğitim sürecinde eğitim öğretim faaliyetlerimizin aksamaması adına öncelikli hedefimiz öğrenci, öğretmen, yönetici ve velilerimizin teknolojik yeterliliklerini ve yetkinliklerini artırmaktı. Bu konuda Girne Amerikan Üniversitesi Bilişim Öğretmenliği öğretim üyeleri ve Bilişim Öğretmenlerimiz ile bir eğitim teknolojileri kurulu kurup, hem öğretmenlerimizin taleplerini hem de çağın gerekliklerini dikkate alan bir eğitim programı hazırladık. Eğitim programında yer alan tüm başlıklar video kayıt altına alınarak öğretmenlerimizin istedikleri zaman ulaşabilmeleri için sisteme yüklendi. Bu eğitim programının içinde öğretmenlerimiz Girne Koleji dijital alt yapısını kullanarak öncelikle birbirlerine anlatımda bulundukları ders tasarımları gerçekleştirdiler. Tüm bölümler yaptıkları çalışmaları birbirleri ile paylaşarak ortak bir etkinlik havuzu oluşturuldu.
Uzaktan ve Hibrit Eğitim sürecinde önemli noktalardan biri öğrencilerin sosyal duygusal becerilerinin gelişimiydi. Bu noktada Girne Koleji Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretmenleri ve Girne Amerikan Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretim üyeleri iş birliği ile hazırlanan rehberlik programı ile Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğretmenlerimiz başta olmak üzere tüm öğretmenlerimize eğitim verilerek süreci doğru yönetmeleri desteklendi.
Bu süreçte bir diğer önemli nokta da hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin psikolojik açından kendilerini iyi hissetmeleriydi. Öğretmen ve öğrencilerimizin “iyi olma hallerini” destekleyici ders programları oluşturuldu. Bununla birlikte öğrencilerimizde öğrenme kayıpları oluşmasını en aza indirmek adına kazanımlarda sadeleştirmeye gidilerek kazanımların önem sırasına göre yeniden bir müfredat tasarımı yapılarak çalışmalar yürütüldü.

ÖĞRETMENLER DERSLERİ SENARYOLAŞTIRIYOR
Yeni dönemde öğretmenleri bekleyen dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni dönemde öğretmenler eski döneme oranla daha fazla rehberlik çalışmaları içerisinde yer alacaklar. Çünkü pandemi sürecinde öğrencilerin okuldan uzak kalma süreçlerinde sosyal -duygusal becerilerden oluşan kayıpları okulların Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nün tek başına takip ve kontrol etmesi pek mümkün değildir.
Pandemi sürecinde hepimiz sağlıklı olmanın önemini bir kez daha kavradık. Yeni dönem öğretmenlerin ‘Sağlık Okuryazarı’ olmak konusunda da gelişimlerini ve dönüşümlerini sağladı. Bununla birlikte eğitimin online ortamda yapılması ihtimali tüm öğretmenleri anlatacakları dersler ile ilgili nokta atışı kazanım sadeleştirmesi yoluna götürdü. Öğretmenler yeni dönemde derslerini teknoloji ile entegre ederek, bir film senaristi gibi adım adım hikayeleştirerek planlamaya başladılar. Bu dönüşüm sınıf ortamına ve öğrencilerin öğrenme süreçlerine olumlu yansıdı.

Bu dönüşüm için hangi program ve uygulamaları hayata geçirdiniz?
Bu dönüşümün hızlıca hayata geçmesi için öncelikle Girne Amerikan Üniversitesi iş birliği ile yürüttüğümüz Öğretmen Akademileri eğitimlerini başlattık. Ardından veli, öğrenci ve yönetici akademileri eğitimlerini de hayata geçirerek süreci destekledik. Süreçte herkesin ihtiyaç duyduğu konularda yetkin ve etkin hale gelmesini sağladık. Özellikle dijital dönüşümü tüm kurumlarımızda tam anlamıyla sağladık.
Covid-19 süreci ile birlikte eğitimde dijital dönüşüm hız kazanmış ve eğitimin en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Artık eğitimin 19. yüzyıldan kalma alışkanlıklarla, 21. yüzyılda başarılı olamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle bizler 21.yüzyıl Türkiye’sinde eğitimde yeni bir şeyler söylemek mottosu ile yola çıktık. Hem akademik, hem kurumsal anlamda eğitimin her açıdan yeniden tasarlandığı bir dönemdeyiz.
Eğitimde dijitalleşme ve eğitimde dijital dönüşüm ile STEM Eğitim sistemi, eğitim en önemli bileşenlerinden. Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) konularında görselleştirmeler yapan, araştırma ve proje tabanlı etkinlikler geliştirerek bu alanlardaki ilgi ve merakı canlı tutan STEM eğitimini hızlıca özetleyecek olursak; yeni değer yaratmak için, insanların; kritik düşünme, yaratıcılık, iletişim ve iş birliği gibi becerileri kazandırmayı STEM eğitimi amaçlar. Girne Koleji olarak bizler eğitim sistemimizde yarattığımız STEAM sistemi ile öğrencilerimize tüm branşları birbirine entegre edebilmeleri ve içerisine sanatı da dahil ederek ortaya bir ürün veya bir sunum çıkarabilmelerini hedeflemekteyiz. Eğitimde dijitalleşmeye bakış açımız öğrenciyi eğitim sürecinde etkilenen olmaktan çıkarıp bir bileşen haline getirmek üzerine kurgulanmıştır.
Eğitimde dijital dönüşüm kısa sürede gerçekleşecek bir devrim olarak algılanmamalı, uzun vadeli bir evrim olarak görülmelidir ve bu süreç profesyonel/akademik çevreler tarafından yönetilmeli ve yönlendirilmelidir. Girne Amerikan Üniversitesi’nin vizyonu ile biz bu dönüşümü global bir ölçek ile ele alıyoruz. Her geçen gün ilerlemeye devam ediyor, gelişmeleri takip ediyoruz.

Uzaktan ve hibrit eğitim öğrencilerinizle iletişimlerinizi nasıl etkiledi? Hangi değişimleri gözlemlediniz?
Pandemi, eğitimcileri, ebeveynleri ve öğrencileri eleştirel düşünmeye, problem çözmeye, yaratıcı olmaya, iletişim kurmaya, işbirliği yapmaya ve aktif olmaya zorlamaktadır. (Anderson, 2020).
Pandemi nedeniyle pek çok ülkede sürekli öğrenme için internete bağlı çevrim içi platformların kullanıldığını, bazı ülkelerde öğrenme içeriklerinin televizyon ve diğer medya yardımıyla sunulduğunu, ancak bazı ülkelerde ise öğretmenler ile öğrenciler arasındaki iletişimi sürdürmek için mevcut uygulamaların kullanıldığı belirtilmektedir. Pandemi sonrası yapılan araştırmaların sonuçlarına ve gözlemlerimize dayanarak şunu söyleyebilirim ki öğrencilerin akranlarıyla da öğretmenleriyle de iletişim dilleri bozulmuş. Öğrenciler akran ilişkilerini, empati kurmayı, ders çalışmayı, okul kurallarını, öğretmenleriyle iletişimlerinin nasıl olması gerektiğini fazla derecede unutmuşlar.

Teknolojinin pedagojik süreçlere etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çocuk ve ergenlerin internet, bilgisayar ve televizyon karşısında uzun zaman geçirmeleri sosyal, duygusal ve fiziksel açıdan sorunlar doğurmaktadır. Özellikle iletişim kurmalarına engel olması açısından çocukların sosyal izolasyon yaşamalarına sebep olmaktadır. Ayrıca teknolojini bilinçsiz kullanımı
sonrasında 
dikkat eksikliği, konuşamama, görme bozukluğu, duruş bozukluğu, odaklanamama gibi problemler ortaya çıkarabilir. 
Tabii teknolojinin çocuk gelişiminde olumlu yanları da bulunduğunu inkar edemeyiz. Öğrenmeyi ve bilgiye ulaşımı kolaylaştırıyor. Hatta
İnternet üzerinden çocuğunuza kişisel gelişime katkı sunacak eğitici videolar bulabiliyor ve etkinlik, çalışmalar ve bulmaca videolarıyla zihinsel süreçleri geliştiriyor. Yani teknoloji süresini kısıtlı hale getirir, zararlı sitelerden çok yararlı sitelerin kullanımına yönlendirirseniz zararından çok gelişiminde faydası olduğunu göreceksiniz.

ÖĞRETMENDE OLMASI GEREKEN TEMEL NİTELİKLER NELER?
Mesleki gelişim, öğretmenler için sınıflarında öğrenci öğrenimini desteklemek adına donanım sağlamada önemli bir stratejidir. Günümüz okullarında öğrenci çıktılarının iyileştirilebilmesi için alanında yeterli donanıma sahip bir öğretmende olması gereken temel niteliklerin şunlar olması beklenmektedir:

* Yaşam boyu öğrenci olmalı
* Değişikliklere ve yeniliklere kolay uyum sağlamalı
* Dünyayı ve teknolojiyi takip etmeli, uygun olan teknolojileri derslerinde hayata geçirmeli
* Eğitimin tüm paydaşları ile iyi iletişim kurabilmeli
* Derslerini tasarlarken farklı özelliklerdeki öğrencileri dikkate almalı
* İnovatif olmalı

 

> Girne Koleji’nde öğretmenlerin yanında Girne Amerikan Üniversitesi vizyonu var

Girne Koleji, öğretmenlerinin mesleki ve kişisel gelişimi için Girne Amerikan Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile birlikte Öğretmen Akademileri projesini hayata geçirdi. Öğretmenlerden gelen taleplere ve çağın gerekliliklerine göre Girne Amerikan Üniversitesi Öğretmen Akademilerinde modüller halinde eğitim programları düzenlediklerini belirten Girne Koleji Eğitim Direktörü Emre Orhan, “Bu programlar sayesinde öğretmenlerimizin bilgilerini sürekli güncel tutmakta ve eğitimsel alandaki gelişimlerini desteklemekteyiz.” diye konuştu.

emre_orhan_kasim_2021Girne Koleji’nde öğretmenlerin yerini ve önemini belirleyen unsurlar nelerdir?
Değişen dünya koşulları ve eğitim anlayışı öğretmen tanımında da değişikliğe gitmeyi zorunlu kılacaktır düşüncesindeyim. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde öğretmen, “mesleği bilgi öğretmek olan kimse, hoca, muallim, muallime” olarak tanımlanmaktadır. Ancak günümüzde öğretmen artık bilgi öğreten kişiden çok bilgiyi uygulatan, o bilginin beceriye dönüşmesi için geliştirici ve destekleyici çalışmaları planlayan, öğrencileri ile birlikte öğrenen, onlara öğrenme yoldaşı olan kişidir.
Girne Koleji’nde çalışan öğretmenlerimiz için bir tanımlama yapmam gerekirse, öğrenmenin hayat boyu devam eden bir süreç olduğu gerçeğiyle onlar için “yaşam boyu öğrenen” kavramını kullanabilirim. Yirmi birinci yüzyıl insanı ile ilgili olarak hemen herkesin uzlaşı halinde olduğu nokta özgürleşen ve güçlenen insana olan vurgulamalardır. Bir yandan yaratıcı, eleştiren, düşünen, sorgulayan, araştıran, öte yandan öğrenmeyi öğrenen, iletişim kurabilen, teknolojiye hakim, bilgiyle dost, topluma ve çevresine duyarlı bireyler yetiştirme çabası öğretmenlerin de eğitim adına nerede konumlanmaları gerektiğini göstermektedir. Eğitimin, bilgi toplumu beklentilerine uygun olarak bireylerin özgürleşme ve güçlenmesini sağlayacak ortamları düzenleme ve bunları hayata döndürme görevi bulunmaktadır. Bu görevin beklenilen düzeyde yerine getirilmesi için öğretmenlerin mesleki ve kişisel gelişimi çok önemlidir.

Uzaktan ve Hibrit Eğitim sürecinde öğretmenlerinize hangi olanakları sağladınız?
Uzaktan ve Hibrit eğitim sürecinde eğitim öğretim faaliyetlerimizin aksamaması adına öncelikli hedefimiz öğrenci, öğretmen, yönetici ve velilerimizin teknolojik yeterliliklerini ve yetkinliklerini artırmaktı. Bu konuda Girne Amerikan Üniversitesi Bilişim Öğretmenliği öğretim üyeleri ve Bilişim Öğretmenlerimiz ile bir eğitim teknolojileri kurulu kurup, hem öğretmenlerimizin taleplerini hem de çağın gerekliklerini dikkate alan bir eğitim programı hazırladık. Eğitim programında yer alan tüm başlıklar video kayıt altına alınarak öğretmenlerimizin istedikleri zaman ulaşabilmeleri için sisteme yüklendi. Bu eğitim programının içinde öğretmenlerimiz Girne Koleji dijital alt yapısını kullanarak öncelikle birbirlerine anlatımda bulundukları ders tasarımları gerçekleştirdiler. Tüm bölümler yaptıkları çalışmaları birbirleri ile paylaşarak ortak bir etkinlik havuzu oluşturuldu.
Uzaktan ve Hibrit Eğitim sürecinde önemli noktalardan biri öğrencilerin sosyal duygusal becerilerinin gelişimiydi. Bu noktada Girne Koleji Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretmenleri ve Girne Amerikan Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretim üyeleri iş birliği ile hazırlanan rehberlik programı ile Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğretmenlerimiz başta olmak üzere tüm öğretmenlerimize eğitim verilerek süreci doğru yönetmeleri desteklendi.
Bu süreçte bir diğer önemli nokta da hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin psikolojik açından kendilerini iyi hissetmeleriydi. Öğretmen ve öğrencilerimizin “iyi olma hallerini” destekleyici ders programları oluşturuldu. Bununla birlikte öğrencilerimizde öğrenme kayıpları oluşmasını en aza indirmek adına kazanımlarda sadeleştirmeye gidilerek kazanımların önem sırasına göre yeniden bir müfredat tasarımı yapılarak çalışmalar yürütüldü.

ÖĞRETMENLER DERSLERİ SENARYOLAŞTIRIYOR
Yeni dönemde öğretmenleri bekleyen dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni dönemde öğretmenler eski döneme oranla daha fazla rehberlik çalışmaları içerisinde yer alacaklar. Çünkü pandemi sürecinde öğrencilerin okuldan uzak kalma süreçlerinde sosyal -duygusal becerilerden oluşan kayıpları okulların Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nün tek başına takip ve kontrol etmesi pek mümkün değildir.
Pandemi sürecinde hepimiz sağlıklı olmanın önemini bir kez daha kavradık. Yeni dönem öğretmenlerin ‘Sağlık Okuryazarı’ olmak konusunda da gelişimlerini ve dönüşümlerini sağladı. Bununla birlikte eğitimin online ortamda yapılması ihtimali tüm öğretmenleri anlatacakları dersler ile ilgili nokta atışı kazanım sadeleştirmesi yoluna götürdü. Öğretmenler yeni dönemde derslerini teknoloji ile entegre ederek, bir film senaristi gibi adım adım hikayeleştirerek planlamaya başladılar. Bu dönüşüm sınıf ortamına ve öğrencilerin öğrenme süreçlerine olumlu yansıdı.

Bu dönüşüm için hangi program ve uygulamaları hayata geçirdiniz?
Bu dönüşümün hızlıca hayata geçmesi için öncelikle Girne Amerikan Üniversitesi iş birliği ile yürüttüğümüz Öğretmen Akademileri eğitimlerini başlattık. Ardından veli, öğrenci ve yönetici akademileri eğitimlerini de hayata geçirerek süreci destekledik. Süreçte herkesin ihtiyaç duyduğu konularda yetkin ve etkin hale gelmesini sağladık. Özellikle dijital dönüşümü tüm kurumlarımızda tam anlamıyla sağladık.
Covid-19 süreci ile birlikte eğitimde dijital dönüşüm hız kazanmış ve eğitimin en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Artık eğitimin 19. yüzyıldan kalma alışkanlıklarla, 21. yüzyılda başarılı olamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle bizler 21.yüzyıl Türkiye’sinde eğitimde yeni bir şeyler söylemek mottosu ile yola çıktık. Hem akademik, hem kurumsal anlamda eğitimin her açıdan yeniden tasarlandığı bir dönemdeyiz.
Eğitimde dijitalleşme ve eğitimde dijital dönüşüm ile STEM Eğitim sistemi, eğitim en önemli bileşenlerinden. Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) konularında görselleştirmeler yapan, araştırma ve proje tabanlı etkinlikler geliştirerek bu alanlardaki ilgi ve merakı canlı tutan STEM eğitimini hızlıca özetleyecek olursak; yeni değer yaratmak için, insanların; kritik düşünme, yaratıcılık, iletişim ve iş birliği gibi becerileri kazandırmayı STEM eğitimi amaçlar. Girne Koleji olarak bizler eğitim sistemimizde yarattığımız STEAM sistemi ile öğrencilerimize tüm branşları birbirine entegre edebilmeleri ve içerisine sanatı da dahil ederek ortaya bir ürün veya bir sunum çıkarabilmelerini hedeflemekteyiz. Eğitimde dijitalleşmeye bakış açımız öğrenciyi eğitim sürecinde etkilenen olmaktan çıkarıp bir bileşen haline getirmek üzerine kurgulanmıştır.
Eğitimde dijital dönüşüm kısa sürede gerçekleşecek bir devrim olarak algılanmamalı, uzun vadeli bir evrim olarak görülmelidir ve bu süreç profesyonel/akademik çevreler tarafından yönetilmeli ve yönlendirilmelidir. Girne Amerikan Üniversitesi’nin vizyonu ile biz bu dönüşümü global bir ölçek ile ele alıyoruz. Her geçen gün ilerlemeye devam ediyor, gelişmeleri takip ediyoruz.

Uzaktan ve hibrit eğitim öğrencilerinizle iletişimlerinizi nasıl etkiledi? Hangi değişimleri gözlemlediniz?
Pandemi, eğitimcileri, ebeveynleri ve öğrencileri eleştirel düşünmeye, problem çözmeye, yaratıcı olmaya, iletişim kurmaya, işbirliği yapmaya ve aktif olmaya zorlamaktadır. (Anderson, 2020).
Pandemi nedeniyle pek çok ülkede sürekli öğrenme için internete bağlı çevrim içi platformların kullanıldığını, bazı ülkelerde öğrenme içeriklerinin televizyon ve diğer medya yardımıyla sunulduğunu, ancak bazı ülkelerde ise öğretmenler ile öğrenciler arasındaki iletişimi sürdürmek için mevcut uygulamaların kullanıldığı belirtilmektedir. Pandemi sonrası yapılan araştırmaların sonuçlarına ve gözlemlerimize dayanarak şunu söyleyebilirim ki öğrencilerin akranlarıyla da öğretmenleriyle de iletişim dilleri bozulmuş. Öğrenciler akran ilişkilerini, empati kurmayı, ders çalışmayı, okul kurallarını, öğretmenleriyle iletişimlerinin nasıl olması gerektiğini fazla derecede unutmuşlar.

Teknolojinin pedagojik süreçlere etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çocuk ve ergenlerin internet, bilgisayar ve televizyon karşısında uzun zaman geçirmeleri sosyal, duygusal ve fiziksel açıdan sorunlar doğurmaktadır. Özellikle iletişim kurmalarına engel olması açısından çocukların sosyal izolasyon yaşamalarına sebep olmaktadır. Ayrıca teknolojini bilinçsiz kullanımı
sonrasında 
dikkat eksikliği, konuşamama, görme bozukluğu, duruş bozukluğu, odaklanamama gibi problemler ortaya çıkarabilir. 
Tabii teknolojinin çocuk gelişiminde olumlu yanları da bulunduğunu inkar edemeyiz. Öğrenmeyi ve bilgiye ulaşımı kolaylaştırıyor. Hatta
İnternet üzerinden çocuğunuza kişisel gelişime katkı sunacak eğitici videolar bulabiliyor ve etkinlik, çalışmalar ve bulmaca videolarıyla zihinsel süreçleri geliştiriyor. Yani teknoloji süresini kısıtlı hale getirir, zararlı sitelerden çok yararlı sitelerin kullanımına yönlendirirseniz zararından çok gelişiminde faydası olduğunu göreceksiniz.

ÖĞRETMENDE OLMASI GEREKEN TEMEL NİTELİKLER NELER?
Mesleki gelişim, öğretmenler için sınıflarında öğrenci öğrenimini desteklemek adına donanım sağlamada önemli bir stratejidir. Günümüz okullarında öğrenci çıktılarının iyileştirilebilmesi için alanında yeterli donanıma sahip bir öğretmende olması gereken temel niteliklerin şunlar olması beklenmektedir:

* Yaşam boyu öğrenci olmalı
* Değişikliklere ve yeniliklere kolay uyum sağlamalı
* Dünyayı ve teknolojiyi takip etmeli, uygun olan teknolojileri derslerinde hayata geçirmeli
* Eğitimin tüm paydaşları ile iyi iletişim kurabilmeli
* Derslerini tasarlarken farklı özelliklerdeki öğrencileri dikkate almalı
* İnovatif olmalı

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 24 Kasım 2021 10:07

Gösterim: 1592

Maltepe Üniversitesi, 24 Kasım Öğretmenler Gününde Türkiye’nin dört bir yanında pes etmeyen öğretmenleri buldu, ilham veren hikâyelerini ekrana taşıdı.

hasan_kartalTürkiye’nin kahraman öğretmenleri, bir kara tahtadan ibaret köy okulunu baştan inşa ediyor, hızına hız katıp Avrupa şampiyonluğuna taşıyor, “konuşamaz” denilen öğrencisini opera sanatçısı olarak dünya birincisi yapıyor... Öğrencilerinin kaderini değiştiren öğretmenler Türkiye’nin geleceğini alın teriyle, sevgiyle ve emekle çiziyor… Maltepe Üniversitesi, 24 Kasım Öğretmenler Gününde pes etmeyen kahraman öğretmenlerin hikâyelerini ölümsüzleştirmeyi sürdürüyor.

Millî Eğitim Bakanlığının desteği, Vanilla Media’nın yapımcılığında gerçekleşen 24 Kasım Öğretmenler Günü kısa film projesi için Şırnak’tan Konya’ya, Muş’tan Antalya’ya Anadolu’nun dört bir yanında görev yapan örnek öğretmenlerin peşine düşüldü. Zorluklara ve yokluklara rağmen asla pes etmeyen öğretmenlerin ilham veren hikâyeleri ekrana taşındı.

İzmir, İstanbul ve Diyarbakır’da günler süren çekimlerde kameranın karşısına geçenler ise öğrenciler oldu. “Kendi Hikâyeni Yaz” sloganıyla hayata geçirilen filmlerde bu yıl;

- Diyarbakır’ın Kumrucuk Köyü’nde yaşayan Azra Tosun, kara tahta ve sıralardan oluşan bir sınıftan ibaret okulu bir yaşam, bilim ve sanat merkezine çeviren köy öğretmeni Hasan Kartal’ı,

- İzmir’de otizmli opera bölümü öğrencisi Recep Ege Altıncıoğlu, kendisini konservatuvara ve dünya birinciliğine taşıyan Müzik Öğretmeni Orçun Berrakçay’ı,

- İstanbul’da 20 yaş altı genç atletler 4x400 koşusunda Türkiye’ye ilk kez Avrupa şampiyonluğunu getiren milli sporcu Oğuzhan Kaya, kendisini keşfeden ve yetiştiren beden öğretmeni Samet Eğribel’i anlatıyor…

“Türkiye’nin fedakâr öğretmenlerine teşekkür ediyoruz”

Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şahin Karasar, 2018’den bu yana ilham veren öğretmen hikâyelerinin ekrana taşındığını hatırlatarak, “Başta Atatürk olmak üzere Türkiye’nin tüm fedakâr öğretmenlerine teşekkür etmek amacıyla çıktığımız yolda yeni hikâyelerle güç bulmaya devam ediyoruz. 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun” dedi.

Pes etmeyen kahramanların hikâyelerine küresel salgın koşullarına rağmen ara verilmediğini anlatan Karasar, şöyle konuştu: “Dünya çapında çok zor, travmatik günlerden geçiyoruz. Koronavirüsle mücadele sürecinde çocuklarımızın elini bırakmayan, eğitimin gücüyle bizleri ayakta tutan öğretmenlerimize ne kadar teşekkür etsek az. Tüm kahraman öğretmenlerimizi temsilen seçtiğimiz üç eğitimcinin hikâyesi Türkiye’ye armağan olsun.”

İşte o öğretmenler ve hayatları değişen öğrencilerin hikâyeleri…

Sınıfta robotik, bahçede tarım, avluda yoga

Diyarbakır'ın Sur ilçesine bağlı Kumrucuk Köyü'nde öğretmenlik yapan Hasan Kartal, 31 öğrencili köy okulunun birleştirilmiş sınıfında mucizeler yaratıyor. Kartal, baştan aşağı yenilediği okulu âdeta bir bilim, sanat ve yaşam merkezine çevirdi. Öğretmen Kartal’ı filmde 10 yaşındaki öğrencisi Azra Tosun anlattı. Tosun, “Öğretmenim bize mutlu olmayı öğretiyor. Ben de öğretmen olacağım, köy çocuklarının hayallerini gerçekleştireceğim. Çünkü çocukların hayalleri gerçek olmalı.” dedi.

Kartal, altı yıl önce atandığı köy okulunun fiziki yapısını; bilimi, sanatı, tiyatroyu, edebiyatı, matematiği, Atatürk’ü düşünerek baştan tasarladı. Kartal, bu süreci “Sınıf olarak adlandırılan çevrenin soğuk dört duvardan ibaret veya sadece sıra masa ve kara tahtadan oluşan bir yer olmaması gerektiğini hep düşünüyordum. Bu düşüncemi canlandıran masum bakışlar ve eğitime aç olan bu minikler oldu. Sınıftaki malzemeleri köy şartlarında topladık. Çocukların hayal kurabilecekleri, yaratıcı düşünmelerine yardımcı olacak ve kendilerini mutlu hissedecekleri alanlar yaratıyorum” diye anlatıyor.

Bilim, sanat, fen, teknoloji, kültür, spor, akıl oyunları, tarım, kodlama, yaratıcı drama derslerini müfredatına ekleyen Kartal, köy okulunda jimnastik, yoga dersleri veriyor. Okulun bahçesine öğrencileriyle birlikte 81 ili temsilen 81 ağaç diken Kartal, bahçeye kurduğu projeksiyonla film günleri düzenliyor. Okul bahçesine sebze tarlası, kümes kuran, çocuklarla birlikte konserve, turşu, reçel hazırlayan, bilgisayar, robotik ve kodlama eğitimi de veren Kartal, hayatında köyün dışına çıkmamış öğrencilerini her yıl Çanakkale Şehitliğine, Bandırma Vapuruna, Anıtkabir’e götürüyor.

Kartal, “Çocukluk yıllarından beri öğretmen olmak istiyordum. Mesleğimin 10. yılında hâlâ büyük bir aşkla görevimi yapıyorum.” diyor.

“Konuşamaz” denilen çocuğa şan ders verdi: Opera sanatçısı ve dünya birincisi oldu

Bir diğer pes etmeyen öğretmen ise İzmir Otizm Orkestrası ve Korosu Kurucu Şefi, Müzik Öğretmeni Orçun Berrakçay.

Yıllardır otizmli çocuklara gönüllü şan ve enstrüman dersleri veren müzik öğretmeni Berrakçay, İzmir'de 1,5 yaşındayken otizm teşhisi konan, ağır seyredeceği için konuşamayacağı da söylenen otizmli Recep Ege Altıncıoğlu’nın hayatını değiştirdi. Altıncıoğlu bugün 23 yaşında, yüksek lisans öğrencisi bir opera sanatçısı.

Berrakçay, İzmir Otizm Orkestrası ve Korosu’nu kurduğunda otizmi çocukların kendi kabuğundan çıkmasını hedefliyordu. Dört çocukla çıktığı yolda bugün sayısız otizmli çocuk, bir müzik aleti çalmayı ve sahnede şarkı söylemeyi öğreniyor. Bu öğrencilerden biri de Recep Ege Altıncıoğlu... Öğrencisine küçük yaşlardan itibaren şan dersleri veren, yıllarca eğitimi ve kişisel gelişimiyle birebir ilgilenen Berrakçay, Kanada’da düzenlenen Vanka Otizm Festivalindeki Müzik Yarışmasına hazırladığı öğrencisinin Şan Bölümünde Dünya Birincisi olmasını sağladı. Bu başarının ardından hız kesmeyen ve lisans eğitimine başlayan Altıncıoğlu’yu konservatuvar ve yüksek lisans sınavlarına hazırlayan yine öğretmeni Orçun Berrakçay oldu. Opera ve Şan Bölümünü başarıyla tamamlayan Altıncıoğlu, yıllardır sayısız ulusal ve uluslararası konsere katılıyor, dev organizasyonlarda öğretmeninin desteğiyle sahne alıyor, otizmli bir opera sanatçısı olarak harikalar yaratıyor.

Berrakçay’ın şimdiki hayali, gönüllü korosuyla kurduğu oluşumu bir müzik akademisine dönüştürmek. Berrakçay gibi öğretmen olmayı seçen otizmli Altıncıoğlu da “Ben de öğretmenimin izinden giderek otizmli küçük çocuklara ders veriyorum. Eğitimim bitince hem operaya devam edeceğim hem de engelli kardeşlerime öğretmenlik yapacağım” diyor.

Hızlı koştuğunu fark etti, yetiştirdi: O şimdi Avrupa şampiyonu

İstanbul’da beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaparken hızlı koştuğunu fark ettiği öğrencisinin hayatını değiştiren kahraman öğretmenin adı ise Samet Eğribel…

Eğribel, Beden Eğitimi ve Spor Bölümünde lisansını, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Hareket ve Antrenman Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra çocukluk hayalini gerçekleştirmek için Millî Eğitim Bakanlığna öğretmenlik başvurusunda bulundu. İlk görev yeri ise Esenler’deki Örfi Çetinkaya Ortaokulu oldu. Okul futbol takımını çalıştırmaya başlayan Eğribel, hızı ve atletik performansı nedeniyle Oğuzhan Kaya ile özel olarak ilgilenmeye başladı. Kaya şimdi 19 yaşında, milli sporcu. Spor Akademisi öğrencisi. Üstelik adı Türkiye spor tarihine altın harflerle geçti; 2019’da İsveç’te düzenlenen U20 Avrupa Şampiyonasında Türkiye’ye ilk kez altın madalya getiren takımın ilk koşucusuydu.

Kaya’nın bu başarıları öğretmeni Eğribel’in kendisindeki ışığı keşfettiği güne bağlı. Öğretmeni Kaya’yı ilçe ve ilde düzenlenen koşu yarışlarına hazırladı. Kaya aslında katıldığı ilk yarışta elendi çünkü tüm yarışmacılar çivili ayakkabılar ve özel giysilerle koşarken, onun ayağında günlük spor ayakkabılar, normal spor giysileri vardı. Yarış kurallarını bile bilmiyordu. Eğribel o günü “Kendi imkânlarımızla başardık, okulun ve ailesinin iznini bile zor alıyorduk. İlk yarışında kaybettiğinde çok ağladı. Ama ben ilk koşuda söyledim: ‘Sen şampiyon olacaksın’ dedim. O gün bizi izleyen Galasataray Spor Kulübü, Oğuzhan’ı takımına çağırdı” diye anlatıyor.

Kaya halen lisanslı sporcusu olduğu Galatasaray Spor Kulübünde sayısız yarışa katıldı, birçok ulusal ve uluslararası başarısı, madalyaları var. O günden bu yana da öğretmeniyle hiç ayrılmadılar. Kaya’nın şimdiki hedefi 2022 dünya şampiyonasını kazanmak. Hayali ise, antrenörlük ve beden eğitimi öğretmenliği yapmak. “Ben bir mucizeyim. Beden eğitimi öğretmenim beni gördü, onun sayesinde ben buralardayım. Koşabildiğim kadar koşmak ve kazanmak, sonra başkalarının mucizesi olmak istiyorum” diyor.

> Pes etmeyen 3 öğretmenin özel hikayesi

Maltepe Üniversitesi, 24 Kasım Öğretmenler Gününde Türkiye’nin dört bir yanında pes etmeyen öğretmenleri buldu, ilham veren hikâyelerini ekrana taşıdı.

hasan_kartalTürkiye’nin kahraman öğretmenleri, bir kara tahtadan ibaret köy okulunu baştan inşa ediyor, hızına hız katıp Avrupa şampiyonluğuna taşıyor, “konuşamaz” denilen öğrencisini opera sanatçısı olarak dünya birincisi yapıyor... Öğrencilerinin kaderini değiştiren öğretmenler Türkiye’nin geleceğini alın teriyle, sevgiyle ve emekle çiziyor… Maltepe Üniversitesi, 24 Kasım Öğretmenler Gününde pes etmeyen kahraman öğretmenlerin hikâyelerini ölümsüzleştirmeyi sürdürüyor.

Millî Eğitim Bakanlığının desteği, Vanilla Media’nın yapımcılığında gerçekleşen 24 Kasım Öğretmenler Günü kısa film projesi için Şırnak’tan Konya’ya, Muş’tan Antalya’ya Anadolu’nun dört bir yanında görev yapan örnek öğretmenlerin peşine düşüldü. Zorluklara ve yokluklara rağmen asla pes etmeyen öğretmenlerin ilham veren hikâyeleri ekrana taşındı.

İzmir, İstanbul ve Diyarbakır’da günler süren çekimlerde kameranın karşısına geçenler ise öğrenciler oldu. “Kendi Hikâyeni Yaz” sloganıyla hayata geçirilen filmlerde bu yıl;

- Diyarbakır’ın Kumrucuk Köyü’nde yaşayan Azra Tosun, kara tahta ve sıralardan oluşan bir sınıftan ibaret okulu bir yaşam, bilim ve sanat merkezine çeviren köy öğretmeni Hasan Kartal’ı,

- İzmir’de otizmli opera bölümü öğrencisi Recep Ege Altıncıoğlu, kendisini konservatuvara ve dünya birinciliğine taşıyan Müzik Öğretmeni Orçun Berrakçay’ı,

- İstanbul’da 20 yaş altı genç atletler 4x400 koşusunda Türkiye’ye ilk kez Avrupa şampiyonluğunu getiren milli sporcu Oğuzhan Kaya, kendisini keşfeden ve yetiştiren beden öğretmeni Samet Eğribel’i anlatıyor…

“Türkiye’nin fedakâr öğretmenlerine teşekkür ediyoruz”

Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şahin Karasar, 2018’den bu yana ilham veren öğretmen hikâyelerinin ekrana taşındığını hatırlatarak, “Başta Atatürk olmak üzere Türkiye’nin tüm fedakâr öğretmenlerine teşekkür etmek amacıyla çıktığımız yolda yeni hikâyelerle güç bulmaya devam ediyoruz. 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun” dedi.

Pes etmeyen kahramanların hikâyelerine küresel salgın koşullarına rağmen ara verilmediğini anlatan Karasar, şöyle konuştu: “Dünya çapında çok zor, travmatik günlerden geçiyoruz. Koronavirüsle mücadele sürecinde çocuklarımızın elini bırakmayan, eğitimin gücüyle bizleri ayakta tutan öğretmenlerimize ne kadar teşekkür etsek az. Tüm kahraman öğretmenlerimizi temsilen seçtiğimiz üç eğitimcinin hikâyesi Türkiye’ye armağan olsun.”

İşte o öğretmenler ve hayatları değişen öğrencilerin hikâyeleri…

Sınıfta robotik, bahçede tarım, avluda yoga

Diyarbakır'ın Sur ilçesine bağlı Kumrucuk Köyü'nde öğretmenlik yapan Hasan Kartal, 31 öğrencili köy okulunun birleştirilmiş sınıfında mucizeler yaratıyor. Kartal, baştan aşağı yenilediği okulu âdeta bir bilim, sanat ve yaşam merkezine çevirdi. Öğretmen Kartal’ı filmde 10 yaşındaki öğrencisi Azra Tosun anlattı. Tosun, “Öğretmenim bize mutlu olmayı öğretiyor. Ben de öğretmen olacağım, köy çocuklarının hayallerini gerçekleştireceğim. Çünkü çocukların hayalleri gerçek olmalı.” dedi.

Kartal, altı yıl önce atandığı köy okulunun fiziki yapısını; bilimi, sanatı, tiyatroyu, edebiyatı, matematiği, Atatürk’ü düşünerek baştan tasarladı. Kartal, bu süreci “Sınıf olarak adlandırılan çevrenin soğuk dört duvardan ibaret veya sadece sıra masa ve kara tahtadan oluşan bir yer olmaması gerektiğini hep düşünüyordum. Bu düşüncemi canlandıran masum bakışlar ve eğitime aç olan bu minikler oldu. Sınıftaki malzemeleri köy şartlarında topladık. Çocukların hayal kurabilecekleri, yaratıcı düşünmelerine yardımcı olacak ve kendilerini mutlu hissedecekleri alanlar yaratıyorum” diye anlatıyor.

Bilim, sanat, fen, teknoloji, kültür, spor, akıl oyunları, tarım, kodlama, yaratıcı drama derslerini müfredatına ekleyen Kartal, köy okulunda jimnastik, yoga dersleri veriyor. Okulun bahçesine öğrencileriyle birlikte 81 ili temsilen 81 ağaç diken Kartal, bahçeye kurduğu projeksiyonla film günleri düzenliyor. Okul bahçesine sebze tarlası, kümes kuran, çocuklarla birlikte konserve, turşu, reçel hazırlayan, bilgisayar, robotik ve kodlama eğitimi de veren Kartal, hayatında köyün dışına çıkmamış öğrencilerini her yıl Çanakkale Şehitliğine, Bandırma Vapuruna, Anıtkabir’e götürüyor.

Kartal, “Çocukluk yıllarından beri öğretmen olmak istiyordum. Mesleğimin 10. yılında hâlâ büyük bir aşkla görevimi yapıyorum.” diyor.

“Konuşamaz” denilen çocuğa şan ders verdi: Opera sanatçısı ve dünya birincisi oldu

Bir diğer pes etmeyen öğretmen ise İzmir Otizm Orkestrası ve Korosu Kurucu Şefi, Müzik Öğretmeni Orçun Berrakçay.

Yıllardır otizmli çocuklara gönüllü şan ve enstrüman dersleri veren müzik öğretmeni Berrakçay, İzmir'de 1,5 yaşındayken otizm teşhisi konan, ağır seyredeceği için konuşamayacağı da söylenen otizmli Recep Ege Altıncıoğlu’nın hayatını değiştirdi. Altıncıoğlu bugün 23 yaşında, yüksek lisans öğrencisi bir opera sanatçısı.

Berrakçay, İzmir Otizm Orkestrası ve Korosu’nu kurduğunda otizmi çocukların kendi kabuğundan çıkmasını hedefliyordu. Dört çocukla çıktığı yolda bugün sayısız otizmli çocuk, bir müzik aleti çalmayı ve sahnede şarkı söylemeyi öğreniyor. Bu öğrencilerden biri de Recep Ege Altıncıoğlu... Öğrencisine küçük yaşlardan itibaren şan dersleri veren, yıllarca eğitimi ve kişisel gelişimiyle birebir ilgilenen Berrakçay, Kanada’da düzenlenen Vanka Otizm Festivalindeki Müzik Yarışmasına hazırladığı öğrencisinin Şan Bölümünde Dünya Birincisi olmasını sağladı. Bu başarının ardından hız kesmeyen ve lisans eğitimine başlayan Altıncıoğlu’yu konservatuvar ve yüksek lisans sınavlarına hazırlayan yine öğretmeni Orçun Berrakçay oldu. Opera ve Şan Bölümünü başarıyla tamamlayan Altıncıoğlu, yıllardır sayısız ulusal ve uluslararası konsere katılıyor, dev organizasyonlarda öğretmeninin desteğiyle sahne alıyor, otizmli bir opera sanatçısı olarak harikalar yaratıyor.

Berrakçay’ın şimdiki hayali, gönüllü korosuyla kurduğu oluşumu bir müzik akademisine dönüştürmek. Berrakçay gibi öğretmen olmayı seçen otizmli Altıncıoğlu da “Ben de öğretmenimin izinden giderek otizmli küçük çocuklara ders veriyorum. Eğitimim bitince hem operaya devam edeceğim hem de engelli kardeşlerime öğretmenlik yapacağım” diyor.

Hızlı koştuğunu fark etti, yetiştirdi: O şimdi Avrupa şampiyonu

İstanbul’da beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaparken hızlı koştuğunu fark ettiği öğrencisinin hayatını değiştiren kahraman öğretmenin adı ise Samet Eğribel…

Eğribel, Beden Eğitimi ve Spor Bölümünde lisansını, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Hareket ve Antrenman Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra çocukluk hayalini gerçekleştirmek için Millî Eğitim Bakanlığna öğretmenlik başvurusunda bulundu. İlk görev yeri ise Esenler’deki Örfi Çetinkaya Ortaokulu oldu. Okul futbol takımını çalıştırmaya başlayan Eğribel, hızı ve atletik performansı nedeniyle Oğuzhan Kaya ile özel olarak ilgilenmeye başladı. Kaya şimdi 19 yaşında, milli sporcu. Spor Akademisi öğrencisi. Üstelik adı Türkiye spor tarihine altın harflerle geçti; 2019’da İsveç’te düzenlenen U20 Avrupa Şampiyonasında Türkiye’ye ilk kez altın madalya getiren takımın ilk koşucusuydu.

Kaya’nın bu başarıları öğretmeni Eğribel’in kendisindeki ışığı keşfettiği güne bağlı. Öğretmeni Kaya’yı ilçe ve ilde düzenlenen koşu yarışlarına hazırladı. Kaya aslında katıldığı ilk yarışta elendi çünkü tüm yarışmacılar çivili ayakkabılar ve özel giysilerle koşarken, onun ayağında günlük spor ayakkabılar, normal spor giysileri vardı. Yarış kurallarını bile bilmiyordu. Eğribel o günü “Kendi imkânlarımızla başardık, okulun ve ailesinin iznini bile zor alıyorduk. İlk yarışında kaybettiğinde çok ağladı. Ama ben ilk koşuda söyledim: ‘Sen şampiyon olacaksın’ dedim. O gün bizi izleyen Galasataray Spor Kulübü, Oğuzhan’ı takımına çağırdı” diye anlatıyor.

Kaya halen lisanslı sporcusu olduğu Galatasaray Spor Kulübünde sayısız yarışa katıldı, birçok ulusal ve uluslararası başarısı, madalyaları var. O günden bu yana da öğretmeniyle hiç ayrılmadılar. Kaya’nın şimdiki hedefi 2022 dünya şampiyonasını kazanmak. Hayali ise, antrenörlük ve beden eğitimi öğretmenliği yapmak. “Ben bir mucizeyim. Beden eğitimi öğretmenim beni gördü, onun sayesinde ben buralardayım. Koşabildiğim kadar koşmak ve kazanmak, sonra başkalarının mucizesi olmak istiyorum” diyor.

Son Güncelleme: Cuma, 20 Kasım 2020 12:01

Gösterim: 4422


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.