banner

Eğitim krizinden çıkışın anahtarı: Yeni Öğretmenler




İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

iez_oturum_3Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR: KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.    

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE: EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI: EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi. 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı.  

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

Eğitim krizinden çıkışın anahtarı: Yeni Öğretmenler

 

İstanbul Eğitim Zirvesi'nde TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uzaktan Eğitim ve Öğretmen Yeterlilikleri” oturumunda Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı görüşlerini paylaştılar.

 

Zirvenin önceki iki oturumda okullarda ve uygulanan programlardaki değişim ve dönüşümün ele alındığını belirten TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi ve Vatan Okulları Kurucusu Dr. Turay Kesler, “Bu oturumun konuşmacıları arasında eğitimcinin eğitimiyle ilgili asli görevi olan çok kıymetli akademisyenler var. Kendilerinden hem yetiştirdikleri öğretmenler ve yeterlilikleri hem de ortamlarıyla ilgili bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacaklar. Ben de doktora eğitimini eğitimde teknoloji kullanımı üzerine yapmış biri ve aynı zamanda bir eğitim girişimcisi olarak böyle bir oturumu yönetmekten büyük memnuniyet duyuyorum. 2001 yılında “coğrafya eğitiminde teknoloji kullanımı” konulu doktora tezimi danışman hocama sunduğum zaman bana çok ilginç gelmişti. Artık bütün eğitim alanlarında dijital eğitimin ne kadar önemli hale geldiği noktasında sanırım burada bulunan herkes aynı düşüncede” diye konuştu.

 

PROF. DR. SELÇUK ÖZDEMİR
KLASİK EĞİTİM KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Oturumda ilk konuşmayı yapan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Garajı Kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, eğitimde yaşanan sorunların pandemiden kaynaklanmadığını ve uzaktan eğitim sorunu olmadığını vurguladı. Türkiye gibi eğitimde sorun yaşayan ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde, emeğin dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bilgi-beceri setlerinin öğrencilere nasıl kazandırılacağı konusunda kafa karışıklığı sorununun yaşandığını belirten Özdemir, “Aslında durum sınıfların kapalı kapıları ardında zaten yaşanmakta olan büyük krizin, kapılar açıldıktan sonra dışarıya taşması ve herkesin bunu fark etmesidir. Ama benim gördüğüm, Türkiye’de karar vericiler de, veliler de ve öğretmenler de ‘tekrar şu kapıyı kapatalım da bu sorun görünmez olsun’ derdi içerisinde. Bu tutum gelecekte bize çok pahalıya patlar. Ülkemizin üzerinde durması gereken en acil konusu yeni nesillere kazandırılması gereken bilgi-beceri setlerinin neler olması ve bunların nasıl verilmesi gerektiği olmalıydı. Ancak bizler yüz yüze eğitimde verilen sabitlenmiş bilginin uzaktan eğitimle bilgisayar ekranlarından empoze edildiğini, sınıftaki aynı modelin verildiğini gözlemledik. Sonrasında da uzaktan eğitimin çalışmadığını ve teknolojinin iyi bir şey olmadığı eleştirileri geldi. Halbuki aynı şey sınıfta da çalışmıyordu. Aslında biz klasik eğitim kriziyle karşı karşıyayız” diye konuştu.       

 

ÖĞRETMENİ YENİDEN TANIMLAMALIYIZ

Bu krizle baş etmek için ilk olarak öğretmen kavramının yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çeken Profesör Selçuk Özdemir, “Öğretmeni tanımlamadan öğretmeni hangi yönde değiştireceğinizin kararını veremezsiniz. Türkiye bu açıdan öğretmen tanımını acilen ele almak zorundadır. Öğretmeni teknik konularda becerili hale getirerek bu sorunu çözemezsiniz hatta sorunu daha da derinleştirirsiniz. Bunun yanı sıra öğrenci ve okul tanımlarını baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Çünkü bu kavramlar şu anda zorlayarak kullandığımız pedagojiye ait bütün bileşenler sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre sosyalist ve kapitalist ülkelerde tanımlanmış ve bugüne kadar işe yaramıştır. Bunlara kötü demiyorum ama sözünü ettiğim modelde çocuklara kazandırılan bilgi ve becerilerin yeni çıkan teknolojiler yüzünden artık günümüz çocuklarının geleceklerinde hiçbir anlamı kalmadı. Onlara yanlış bilgi ve beceri setleri yüklüyoruz. Yani at arabasına dizel motoru takmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız bütün konuşmalar da at arabasına motor takmaktan farklı değil. Radikal söylemlerden kaçınmamamız gereken bir sürecin göbeğindeyiz. Var olan durumu devam ettirmeye çalışan toplumların eğitimcileri o ülkenin toplumuna en büyük zararı veren kesimi oluşturur. Dolayısıyla eğitimin en radikal şekilde değişmesi gerektiği bir dönemin içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

 

DOÇ. DR. COŞKUN KÜÇÜKTEPE
EĞİTİMDE EZBERLERİN BOZULMASININ VAKTİ GELDİ

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Coşkun Küçüktepe, eğitimde ezberlerin bozulması gerektiğini ve ‘kral çıplak’ demenin vaktinin geldiğini söyledi. Covid-19 pandemisinin öğretmen yeterlilikleriyle ilgili tüm konuşmaları sadece 3-4 yıl öne çektiğini anlatan Küçüktepe, “Dünya zaten ciddi şekilde bir yere gidiyor ve biz dünyanın gittiği yeri çok doğru biçimde okuyarak buna uygun aksiyon geliştirmeliyiz. Fakat bunu yapamıyoruz” şeklinde konuştu.

21. yüzyılda birçok alanda olduğu gibi eğitimde de bütün ezberlerin bozulduğunu kaydeden Küçüktepe, “Örneğin bir araştırmaya göre 2000 yılından itibaren dünyadaki teknik alandaki bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyormuş. Biz bunu gördük mü hayır, üstelik pandemi de yoktu. Pandemi sadece bununla yüzleşme konusunda hızlandırıcı bir etki yaptı. Bu araştırmanın bir benzeri 2 yıl önce açıklandı. Yale Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki teknik bilgiler her iki yılda bir 2 kat artıyor, üstelik mevcut iki yıl önceki bilgilerin de yüzde 84’ü güvenilirliğini kaybediyor ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin mühendislik fakültesinde okuyan bir çocuğu düşünün. Birinci sınıfta çocuğa bir şeyler öğretiyorsunuz ama üçüncü sınıfta aynı çocuğa ‘pardon sana öğrettiklerimiz değişti’ diyorsunuz. Birinci ve ikinci sınıfta öğrettiklerinizi üçte ve dörtte düzeltebiliyorsunuz peki üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrettikleriniz ne olacak? Çocuk üniversiteden eksik bilgilerle mezun oluyor. Dolayısıyla diplomaya yoğunlaşmanın bir anlamı da kalmadı. Dünyada diploma sadece bir mesleğe başlamak için başlatıcı görevi görüyor. Artık dünyada akreditasyon dediğimiz bir gerçek var ve siz isteseniz de istemeseniz de buraya gelmek zorundasınız. İnsanların meslekleriyle ilgili aldıkları sertifikalar uluslararası alanda en önemli akademik sermaye durumuna geldi. Bu yüzden dünyanın önde gelen üniversiteleri yeni enstitüler ve laboratuvarlar açmaktan çok uzaktan eğitim merkezleri ve sürekli eğitim merkezleri açıyor. Çünkü oralar sertifika veriyor. Yani kafamızı kuma gömemeyiz” diye konuştu.

 

PROF. DR. CEM BALÇIKANLI
EĞİTİM FAKÜLTELERİ UZMANLAŞMALI

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngiliz Dili Eğitimi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı ise, eğitimi dönüştürmek için yapılan konuşmalara harcanan zamanın yerine sahaya inilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar elde edilebileceğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlere eğitimlerini içselleştirme ve onları doğru zamanda kullanma şansı tanınmadığını açıklayan Balçıkanlı, “Devlet ve özel okul ayrımı yapmaksızın bunu söylüyorum. Kaldı ki son 3 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dillerle ilgili eğitim politikalarında danışman olarak bunu söylüyorum. O zaman şu soruyu sormakta büyük yarar görüyorum. Sayıları 90’ları bulan eğitim fakülteleri sözünü ettiğimiz öğretmen yeterliliklerini ne kadar hazırlıyor? Şunu net olarak ifade edebilirim ki eğitim fakültelerinin sayısı çok fazla ve bu yüzden biz öğretmen yeterliliklerini tartışır hale geliyoruz. Belki de her ilde eğitim fakültesi açmak yerine, bu fakültelerin uzmanlaşmalarını sağlayacak adımları atmamız gerekiyor” dedi.

 

3 GRUP ÖĞRETMEN VAR

Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının “biz en iyi zekaya sahip bireylerimizi öğretmenliğe yönlendiriyoruz” sözünü hatırlatan Cem Balçıkanlı, “Alanım yabancı dil olduğu için dünyanın pek çok ülkesinden meslektaşlarımla konuştuğumda onlara “Türkiye’de hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun diye bir anlayış var. Siz de böyle bir şey var mı?’ diye soruyorum. Bana hayır cevabını veriyorlar. Öğretmen statüsünün yüksek olduğu ülkelerin PISA’da da başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitime bütünsel anlamda bakmak gerekiyor. Buradan hareketle Güney Kore’nin eğitim bakan yardımcısının sözlerini tartışmalı ve öğretmenlerin statüsünü yukarı çıkarmalıyız. Bu konuda YÖK tarafından atılan adımlar var ama daha fazlasını yapmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    

Türkiye’de öğretmenlerin 3 kategoride değerlendirebileceğini anlatan Cem Balçıkanlı, “Bunlardan birincisi yıldız öğretmenler. Bu kişiler küresel öğretmen ödülü alıyorlar, sizin okullarınızı ve öğrencilerini adeta uçuruyorlar. İnstagramda 100 binlerce takipçileri var ve kendi youtube videolarını hazırlayıp diğer insanlara da öğretiyorlar. İkinci grupta arada olan öğretmenler var. Onları kaybedebiliriz ya da yıldız öğretmenler seviyesine çekebiliriz. Üçüncü grup ise maalesef problemli olan öğretmenler. Dolayısıyla öğretmenlik bağlamında baktığımızda o üçüncü grubu öğrenen özerkliğinden öğreten özerkliğine doğru dönüştürmemiz gerekiyor. O yüzden bizim İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi bu ülkeye eğitim felsefesi anlamında çok büyük katkılarda bulunmuş doğru eğitimcilerin izinden yürüyecek ve bu çapta hizmet verecek eğitimcileri doğru biçimde planlamamız çok önemli” ifadelerini kullandı. 

 

 

            

 

 

 

 

 

 

 

     

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.