Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
İstanbul İtfaiye Başkanlığı'nın bir yıl önce hazırladığı bir raporla muhtemel bir yangına karşı Galatasaray Üniversitesi'ni uyardığı ortaya çıktı
Habertürk TV'nin haberine göre, Bir yıl önce hazırlanan 30 sayfalık raporda muhtemel yangın ile ilgili riskler, üç gün önce gerçek oldu. 15 Ocak 2012 tarihinde hazırlanan ve bir tutanakla üniversite yönetimine teslim edilen raporda çarpıcı tespitler bulunuyor... Raporda 'muhtemel bir yangına karşı tedbirleri alın' deniliyor. 20 kişilik bir ekibinin yaklaşık bir haftalık incelemesinden sonra hazırlanan raporda tarihi binanın elektrik tesisatının ve kablolarının tehlike arz edebileceği yazılı.
Özellikle kabloların durumuna dikkat çekilen raporda elektrik kablolarının yangına karşı dayanaksız olduğu, bu kabloların ya yanmaz kablolarla değiştirilmesi ya da çelik borular içerisinden geçmesi gerektiği belirtiliyor.
Yine elektrik kablolarında gangının, bir bölgeden diğer yangın bölgesine geçişini önleyecek yastık, panel ve harç gibi koruyucuların bulunmadığı ifade ediliyor.
Raporda yangın söndürme sistemleri ile ilgili de hayati uyarılarda bulunuyor. Üniversitede otomatik sprintler sisteminin bulunmadığı bunun da olası bir yangında büyük hasarlara yol açabileceği hatırlatılıyor.
Yangınları söndürmek ve gelişen yangınları itfaiye gelinceye kadar sınırlamak amacıyla kurulan ve su püskürtmesi yapan otomatik sistemlerin bulunmadığının altı çiziliyor. Yine üniversitede gazlı söndürme sistemiyle yangın pompalarının da bulunmadığı ifade ediliyor. (Habertürk TV)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İstanbul İtfaiye Başkanlığı'nın bir yıl önce hazırladığı bir raporla muhtemel bir yangına karşı Galatasaray Üniversitesi'ni uyardığı ortaya çıktı
Habertürk TV'nin haberine göre, Bir yıl önce hazırlanan 30 sayfalık raporda muhtemel yangın ile ilgili riskler, üç gün önce gerçek oldu. 15 Ocak 2012 tarihinde hazırlanan ve bir tutanakla üniversite yönetimine teslim edilen raporda çarpıcı tespitler bulunuyor... Raporda 'muhtemel bir yangına karşı tedbirleri alın' deniliyor. 20 kişilik bir ekibinin yaklaşık bir haftalık incelemesinden sonra hazırlanan raporda tarihi binanın elektrik tesisatının ve kablolarının tehlike arz edebileceği yazılı.
Özellikle kabloların durumuna dikkat çekilen raporda elektrik kablolarının yangına karşı dayanaksız olduğu, bu kabloların ya yanmaz kablolarla değiştirilmesi ya da çelik borular içerisinden geçmesi gerektiği belirtiliyor.
Yine elektrik kablolarında gangının, bir bölgeden diğer yangın bölgesine geçişini önleyecek yastık, panel ve harç gibi koruyucuların bulunmadığı ifade ediliyor.
Raporda yangın söndürme sistemleri ile ilgili de hayati uyarılarda bulunuyor. Üniversitede otomatik sprintler sisteminin bulunmadığı bunun da olası bir yangında büyük hasarlara yol açabileceği hatırlatılıyor.
Yangınları söndürmek ve gelişen yangınları itfaiye gelinceye kadar sınırlamak amacıyla kurulan ve su püskürtmesi yapan otomatik sistemlerin bulunmadığının altı çiziliyor. Yine üniversitede gazlı söndürme sistemiyle yangın pompalarının da bulunmadığı ifade ediliyor. (Habertürk TV)
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ocak 2013 15:40
Gösterim: 1559
Danıştay, Türkiye Barolar Birliği'nin meslek kurallarında yer alan avukatların ''başları açık'' görev yapacaklarına ilişkin düzenlemenin yürütmesini durdurdu.
Danıştay 8. Dairesi, Türkiye Barolar Birliği'nin meslek kurallarında yer alan avukatların 'başları açık' görev yapacaklarına ilişkin düzenlemenin yürütmesini durdurdu.
Avukat kimliğinin yenilenmesi istemiyle yaptığı başvuru, başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği'nce reddedilen başörtülü bir avukat, Türkiye Barolar Birliği meslek kurallarının 20. maddesinin iptali istemiyle Danıştay'da dava açtı.
Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki ''Avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar'' düzenlemesindeki ''başları açık'' ibaresinin yürütmesini oy çokluğu ile durdurdu.
Dairenin gerekçesinde, meslek kuralları içinde yer alan 20. maddede belirtilen mahkeme kavramından sadece mahkemelerin değil göreve bağlı işlerin yapıldığı mahkeme kalemi, icra müdürlükleri, cumhuriyet savcılıkları gibi tüm resmi kurum ve kuruluşlarının anlaşılması gerektiği belirtildi.
Gerekçede dava konusu madde ile avukatlık mesleğinin bir serbest meslek olduğu konusu değerlendirmeksizin, sadece yürütülen hizmetin kamu hizmeti olduğundan bahisle kamu görevlilerinin uymakla yükümlü olduğu yürürlükteki mevzuat hükümleriyle getirilen kurallara benzer nitelikte bir uygulama yapılarak bu kuralların serbest meslek icra eden avukatlar açısından da geçerli hale getirildiği kaydedildi.
Avukatlığın, sunulan hizmet açısından bir kamu hizmeti, mesleki faaliyet olarak ise serbest meslek olduğu ifade edilen gerekçede, ''Bu bakımdan mesleğin kendine özgü kuralları bulunduğundan avukatlık mesleği anayasada yapılan kamu görevlisi tanımı içinde de değerlendirilmemektedir. Aksine bir yaklaşımla sadece yürütülen hizmetin kamu hizmeti olmasından hareketle kamu görevlilerinin tabi olduğu kurallara tabi kılınması mesleğin niteliği ve gerekleriyle örtüşmeyecektir'' denildi.
Danıştay 8. Dairesi'nin gerekçesinde, ''Dayanağı üst hukuk normunda bu konuda herhangi bir kısıtlama ya da engelleme bulunmadığı halde söz konusu maddede yer alan bu belirlemenin, Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan çalışma hak ve özgürlüğünün ve yine bu düzenlemelerle güvence altına alınmış olan din ve vicdan özgürlüğüne bağlantılı olarak ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı açıktır'' denildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Danıştay, Türkiye Barolar Birliği'nin meslek kurallarında yer alan avukatların ''başları açık'' görev yapacaklarına ilişkin düzenlemenin yürütmesini durdurdu.
Danıştay 8. Dairesi, Türkiye Barolar Birliği'nin meslek kurallarında yer alan avukatların 'başları açık' görev yapacaklarına ilişkin düzenlemenin yürütmesini durdurdu.
Avukat kimliğinin yenilenmesi istemiyle yaptığı başvuru, başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği'nce reddedilen başörtülü bir avukat, Türkiye Barolar Birliği meslek kurallarının 20. maddesinin iptali istemiyle Danıştay'da dava açtı.
Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki ''Avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar'' düzenlemesindeki ''başları açık'' ibaresinin yürütmesini oy çokluğu ile durdurdu.
Dairenin gerekçesinde, meslek kuralları içinde yer alan 20. maddede belirtilen mahkeme kavramından sadece mahkemelerin değil göreve bağlı işlerin yapıldığı mahkeme kalemi, icra müdürlükleri, cumhuriyet savcılıkları gibi tüm resmi kurum ve kuruluşlarının anlaşılması gerektiği belirtildi.
Gerekçede dava konusu madde ile avukatlık mesleğinin bir serbest meslek olduğu konusu değerlendirmeksizin, sadece yürütülen hizmetin kamu hizmeti olduğundan bahisle kamu görevlilerinin uymakla yükümlü olduğu yürürlükteki mevzuat hükümleriyle getirilen kurallara benzer nitelikte bir uygulama yapılarak bu kuralların serbest meslek icra eden avukatlar açısından da geçerli hale getirildiği kaydedildi.
Avukatlığın, sunulan hizmet açısından bir kamu hizmeti, mesleki faaliyet olarak ise serbest meslek olduğu ifade edilen gerekçede, ''Bu bakımdan mesleğin kendine özgü kuralları bulunduğundan avukatlık mesleği anayasada yapılan kamu görevlisi tanımı içinde de değerlendirilmemektedir. Aksine bir yaklaşımla sadece yürütülen hizmetin kamu hizmeti olmasından hareketle kamu görevlilerinin tabi olduğu kurallara tabi kılınması mesleğin niteliği ve gerekleriyle örtüşmeyecektir'' denildi.
Danıştay 8. Dairesi'nin gerekçesinde, ''Dayanağı üst hukuk normunda bu konuda herhangi bir kısıtlama ya da engelleme bulunmadığı halde söz konusu maddede yer alan bu belirlemenin, Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan çalışma hak ve özgürlüğünün ve yine bu düzenlemelerle güvence altına alınmış olan din ve vicdan özgürlüğüne bağlantılı olarak ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı açıktır'' denildi.
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ocak 2013 13:06
Gösterim: 1657
Milli Eğitim Bakanlığı, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran yeni eğitim sisteminin ardından "Takdir ve teşekkür" belgelerinin artık 5. sınıftan itibaren verileceğini açıkladı
Eğitimde 4+4+4 sisteminde yapılan değişikliklerden birisi de ilköğretim 4. Sınıfta verilen ‘Takdir’ ve ‘Teşekkür’ belgelerinin kalkması oldu.
İlköğretimde 4. Sınıftan itibaren verilmeye başlayan belgeler, 4+4+4 eğitim sistemiyle geride kaldı. 4. Sınıfların ilkokul sayılmasıyla, ‘takdir’ ve ‘teşekkür’ belgeleri artık 5. Sınıftan itibaren verilecek.
trthaber
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran yeni eğitim sisteminin ardından "Takdir ve teşekkür" belgelerinin artık 5. sınıftan itibaren verileceğini açıkladı
Eğitimde 4+4+4 sisteminde yapılan değişikliklerden birisi de ilköğretim 4. Sınıfta verilen ‘Takdir’ ve ‘Teşekkür’ belgelerinin kalkması oldu.
İlköğretimde 4. Sınıftan itibaren verilmeye başlayan belgeler, 4+4+4 eğitim sistemiyle geride kaldı. 4. Sınıfların ilkokul sayılmasıyla, ‘takdir’ ve ‘teşekkür’ belgeleri artık 5. Sınıftan itibaren verilecek.
trthaber
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ocak 2013 11:35
Gösterim: 1624
Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Şahin Bodur, yarın verilecek ara karnelerle ilgili ailelere ''olumsuz davranışlardan kaçınmaları' uyarısında bulundu.
Dr. Bodur, ''İlgili bir anne-babanın karneye ihtiyacı yoktur, zaten karnede olup bitenlerden haberi vardır'' dedi.
Çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Şahin Bodur, karnesinde düşük ya da zayıf notu bulunan çocuklarla ilgili ailelerin yargılayıcı ve suçlayıcı olmaması gerektiğini bildirdi.
Ailelerden çocuklara yönelik, ''Tembelsin, geri zekalısın, işe yaramazsın'' gibi rencide edici, olumsuzluğa itici tavırlardan kaçınmalarını isteyen Bodur, şunları kaydetti:
''Anne-babalar karnedeki zayıflar karşısında böyle bir tutum izliyorsa, çocuğunu tanımıyor demektir. Çünkü ilgili anne-babalar çocuğun okul yaşamında neler olup bittiğini az çok bilir. O yüzden bunları dile getiren ebeveyn çocuğuyla ilgilenmiyor demektir. Zayıf bulunan bir karne karşısında 'nerede yanlış yaptık' diye ilk önce anne-baba olarak kendimizi sorgulamalıyız. 'Acaba çocuğumuzun depresyonu, anksiyete bozukluğu, dikkat eksikliği ya da öğrenme güçlüğü mü vardı da bunları gözden kaçırdık-' İlk önce bunlar sorgulanmalı. İlgili bir anne-babanın karneye ihtiyacı yoktur, zaten karnede olup bitenlerden haberi vardır.''
Ne yapmalı
Uzman Dr. Bodur, ''Zayıf karne karşısında çocukla nasıl iletişime geçilmeli'' sorusu üzerine, ilgili ailelerin çocukta neler olup bittiğini bildiklerini belirtti.
Zayıf notlu karne karşısında sorunu büyütmeden çözüm odaklı şeyler üzerinde durulması gerektiğini vurgulayan Bodur, ''İlk önce aileler kendini sorgulayacak. 'Anne babalığımızı yaptık mı' diye sorgulayacak. Ondan sonra çocuğa değinecekler. 'Biz neyi kaçırdık, çocuğumuz mutsuz mu, kaygılı mı, öğrenemiyor mu, dikkati mi eksik-' Bunlar üzerinde durulmalı'' diye konuştu.
''Ödül abartılmamalı''
Başarılı öğrencilerin ödüllendirilmesinin doğal olduğunu, ancak bunda da aşırıya kaçılmaması gerektiğini belirten Bodur, ''Tabii ki bir ödüllendirme olmalı ama aşırıya kaçmamamalı. Çocuğun faydalanacağı hediyeler olmasında bir sakınca yok'' dedi.
''Ara tatil iyi değerlendirilmeli''
Ara tatilin aile ve çocuk ilişkisinin geliştirilmesi açısından iyi değerlendirilmesi gerektiğini bildiren Bodur, şu önerileri dile getirdi:
''Ara tatil döneminde çocuğa vakit ayrılmalı. Sonuçta bu çocuğumuzun sevgi deposunu dolduracak uygun bir zaman. Çocuk tatilde iyi ve kaliteli zaman geçirmeli, mümkün olduğunca enerji ve mutluluk depolamalı. İkinci döneme yönelik motive edici davranışlar üzerinde durulabilir.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Şahin Bodur, yarın verilecek ara karnelerle ilgili ailelere ''olumsuz davranışlardan kaçınmaları' uyarısında bulundu.
Dr. Bodur, ''İlgili bir anne-babanın karneye ihtiyacı yoktur, zaten karnede olup bitenlerden haberi vardır'' dedi.
Çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Şahin Bodur, karnesinde düşük ya da zayıf notu bulunan çocuklarla ilgili ailelerin yargılayıcı ve suçlayıcı olmaması gerektiğini bildirdi.
Ailelerden çocuklara yönelik, ''Tembelsin, geri zekalısın, işe yaramazsın'' gibi rencide edici, olumsuzluğa itici tavırlardan kaçınmalarını isteyen Bodur, şunları kaydetti:
''Anne-babalar karnedeki zayıflar karşısında böyle bir tutum izliyorsa, çocuğunu tanımıyor demektir. Çünkü ilgili anne-babalar çocuğun okul yaşamında neler olup bittiğini az çok bilir. O yüzden bunları dile getiren ebeveyn çocuğuyla ilgilenmiyor demektir. Zayıf bulunan bir karne karşısında 'nerede yanlış yaptık' diye ilk önce anne-baba olarak kendimizi sorgulamalıyız. 'Acaba çocuğumuzun depresyonu, anksiyete bozukluğu, dikkat eksikliği ya da öğrenme güçlüğü mü vardı da bunları gözden kaçırdık-' İlk önce bunlar sorgulanmalı. İlgili bir anne-babanın karneye ihtiyacı yoktur, zaten karnede olup bitenlerden haberi vardır.''
Ne yapmalı
Uzman Dr. Bodur, ''Zayıf karne karşısında çocukla nasıl iletişime geçilmeli'' sorusu üzerine, ilgili ailelerin çocukta neler olup bittiğini bildiklerini belirtti.
Zayıf notlu karne karşısında sorunu büyütmeden çözüm odaklı şeyler üzerinde durulması gerektiğini vurgulayan Bodur, ''İlk önce aileler kendini sorgulayacak. 'Anne babalığımızı yaptık mı' diye sorgulayacak. Ondan sonra çocuğa değinecekler. 'Biz neyi kaçırdık, çocuğumuz mutsuz mu, kaygılı mı, öğrenemiyor mu, dikkati mi eksik-' Bunlar üzerinde durulmalı'' diye konuştu.
''Ödül abartılmamalı''
Başarılı öğrencilerin ödüllendirilmesinin doğal olduğunu, ancak bunda da aşırıya kaçılmaması gerektiğini belirten Bodur, ''Tabii ki bir ödüllendirme olmalı ama aşırıya kaçmamamalı. Çocuğun faydalanacağı hediyeler olmasında bir sakınca yok'' dedi.
''Ara tatil iyi değerlendirilmeli''
Ara tatilin aile ve çocuk ilişkisinin geliştirilmesi açısından iyi değerlendirilmesi gerektiğini bildiren Bodur, şu önerileri dile getirdi:
''Ara tatil döneminde çocuğa vakit ayrılmalı. Sonuçta bu çocuğumuzun sevgi deposunu dolduracak uygun bir zaman. Çocuk tatilde iyi ve kaliteli zaman geçirmeli, mümkün olduğunca enerji ve mutluluk depolamalı. İkinci döneme yönelik motive edici davranışlar üzerinde durulabilir.''
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ocak 2013 11:52
Gösterim: 1439
ÇOCUK VAKFI'ndan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde yayımladığı, üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik çalışmaları kapsayan, “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı”na eleştiri geldi.
ÇOCUK VAKFI’ndan yapılan açıklamaya göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı”nın zekâ ve yetenekli bireyi etiketleyici bir anlayışa göre hazırlandığı 1960 model bir belge olduğu belirtildi. Ayrıca Çocuk Vakfı, Stratejik Plan özelliği taşıyan bu belgenin ülke ölçekli politika ve stratejik düşünceden yoksun olduğunu, üstün yetenekli bireylerin eğitimini MEB ile sınırlı tutan ve uygulanabilir olmayan bir belge özelliği taşıdığını ifade etti.
Çocuk Vakfı’ndan yapılan açıklama şöyle;
“Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı 2013-2017 Belgesi” ile ÇOCUK VAKFI’nın 2004 yılından bu yana sürdürdüğü çalışmalarla ilgisi yoktur
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlığında 15 Ocak 2013 tarihinde toplanan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nca kabul edilen “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017 Belgesi” Millî Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanmış ve sonuçlandırılmıştır. Bu belge, MEB, Marmara Üniversitesi, Çocuk Vakfı’nın TUBİTAK-TÜSSİDE’nin danışmanlığında 2004 yılından bu yana sürdürülen ve 29 Eylül 2011 tarihinde sonuçlandırılan I. Türkiye Yeteneklerin Geliştirilmesi Stratejisi ve Uygulama Planı 2012-2016 Belgesi ile gerekçesi, amacı ve işlevi bakımından farklı yaklaşımı içermektedir.
Kabul edilen Strateji Belgesi, zekâ ve yetenekli bireyi etiketleyici bir anlayışa göre hazırlanmış 1960 model bir belgedir. Stratejik Plan özelliği taşıyan bu belge ülke ölçekli politika ve stratejik düşünceden yoksun olduğu gibi, üstün yetenekli bireylerin eğitimini MEB ile sınırlı tutan ve uygulanabilir olmayan bir belge özelliği taşımaktadır. Bu çerçevede gerekli açıklamalar ayrıca yapılacaktır.
Türkiye, yetenekleri öldüren bir ülke olmaya devam etmektedir. Yeteneklerin gelişmesine yönelebilmek Devlet-Hükümet, Üniversite ve Toplum’dan oluşan üç uyurların uyanması ile mümkün olabilir. BTYK’nın kabul ettiği Strateji Belgesi’nin, başuyutucu vasat eğitim bürokrasisi ve yönetiminin Ankara boyasına boyadığı bir belge olmaktan öte bir anlamı da yoktur.
Çocuk Vakfı, yetenekleri geliştiren bir ülke hayali için aynı kararlılıkla çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
Saygı ile kamuoyuna duyurulur…
ÇOCUK VAKFI
Erişim İçin:
- 1.MEB Yetenekli Bireylerin Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017 ( 15 Ocak 2013 ) ( www.tubitak.gov.tr )
- 2.MEB, Çocuk Vakfı, TÜBİTAK-TÜSSİDE’nin 29 Eylül 2011 tarihinde sonuçlandırdığı I. Türkiye Yeteneklerin Geliştirilmesi Stratejisi ve Uygulama Planı 2012-2016( www.cocukvakfi.org.tr ; Üstün Yetenekli Çocuklar Araştırma Merkezi Bölümü )
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
ÇOCUK VAKFI'ndan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde yayımladığı, üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik çalışmaları kapsayan, “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı”na eleştiri geldi.
ÇOCUK VAKFI’ndan yapılan açıklamaya göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı”nın zekâ ve yetenekli bireyi etiketleyici bir anlayışa göre hazırlandığı 1960 model bir belge olduğu belirtildi. Ayrıca Çocuk Vakfı, Stratejik Plan özelliği taşıyan bu belgenin ülke ölçekli politika ve stratejik düşünceden yoksun olduğunu, üstün yetenekli bireylerin eğitimini MEB ile sınırlı tutan ve uygulanabilir olmayan bir belge özelliği taşıdığını ifade etti.
Çocuk Vakfı’ndan yapılan açıklama şöyle;
“Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı 2013-2017 Belgesi” ile ÇOCUK VAKFI’nın 2004 yılından bu yana sürdürdüğü çalışmalarla ilgisi yoktur
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlığında 15 Ocak 2013 tarihinde toplanan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nca kabul edilen “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017 Belgesi” Millî Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanmış ve sonuçlandırılmıştır. Bu belge, MEB, Marmara Üniversitesi, Çocuk Vakfı’nın TUBİTAK-TÜSSİDE’nin danışmanlığında 2004 yılından bu yana sürdürülen ve 29 Eylül 2011 tarihinde sonuçlandırılan I. Türkiye Yeteneklerin Geliştirilmesi Stratejisi ve Uygulama Planı 2012-2016 Belgesi ile gerekçesi, amacı ve işlevi bakımından farklı yaklaşımı içermektedir.
Kabul edilen Strateji Belgesi, zekâ ve yetenekli bireyi etiketleyici bir anlayışa göre hazırlanmış 1960 model bir belgedir. Stratejik Plan özelliği taşıyan bu belge ülke ölçekli politika ve stratejik düşünceden yoksun olduğu gibi, üstün yetenekli bireylerin eğitimini MEB ile sınırlı tutan ve uygulanabilir olmayan bir belge özelliği taşımaktadır. Bu çerçevede gerekli açıklamalar ayrıca yapılacaktır.
Türkiye, yetenekleri öldüren bir ülke olmaya devam etmektedir. Yeteneklerin gelişmesine yönelebilmek Devlet-Hükümet, Üniversite ve Toplum’dan oluşan üç uyurların uyanması ile mümkün olabilir. BTYK’nın kabul ettiği Strateji Belgesi’nin, başuyutucu vasat eğitim bürokrasisi ve yönetiminin Ankara boyasına boyadığı bir belge olmaktan öte bir anlamı da yoktur.
Çocuk Vakfı, yetenekleri geliştiren bir ülke hayali için aynı kararlılıkla çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
Saygı ile kamuoyuna duyurulur…
ÇOCUK VAKFI
Erişim İçin:
- 1.MEB Yetenekli Bireylerin Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017 ( 15 Ocak 2013 ) ( www.tubitak.gov.tr )
- 2.MEB, Çocuk Vakfı, TÜBİTAK-TÜSSİDE’nin 29 Eylül 2011 tarihinde sonuçlandırdığı I. Türkiye Yeteneklerin Geliştirilmesi Stratejisi ve Uygulama Planı 2012-2016( www.cocukvakfi.org.tr ; Üstün Yetenekli Çocuklar Araştırma Merkezi Bölümü )
Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ocak 2013 11:00
Gösterim: 2238

