Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Kayhan Karlı yazdı: Dönüşümlü düşünmenin sınıflandırılması
Donald Finkel Mesleki gelişime ve öğretimin olan temeli yaklaşımında, öğretimin “deneyim kazandırmak ve düşünmeye sevk etmek” olduğunu belirtir. Finkel şöyle devam eder: “...dönüşümlü düşünerek deneyim kazanmak soruna ait detaylar arasında bağlantılar kurmak, ona kuramsal ya da soyut bir gözle bakmak, kişinin sorun hakkında kendi sorularını oluşturması ve anlayış üzerindeki kontrolün daha aktif ve bilinçli bir hal almasıdır. ~ Teaching With Your Mouth Shut (Ağzınız Kapalıyken Öğretmek’ten)
Son yıllarda, öğretme ve öğrenme üzerine meslektaşlarım arasındaki etkileşimi geliştirmeyi amaçlayan öğrenme yoldaşı olarak yaptığım sınıf, okul ziyaretleri esnasında pek çok öğretmene ve yöneticiye yoldaşlık ettim. Öğrenme yoldaşlığı sohbetleri gezici Sokratik görüşmeler gibi dönüşümlü düşünmede katalizör işlevi görürler. Bu ne yazık ki okulda geliştirilen bir şey değil, genelde başka biri size nasıl yapacağınızı söyler! En iyi ihtimalle öğrenciler yaptıklarını anlatma becerisini edinirler fakat öğrenimleri hakkında soyut biçimde düşünmede sıkıntı yaşarlar-örnekler, bağlantılar ve ilerleme. Aynı şekilde öğretmen ve yöneticiler de yaptıkları iş üzerine daha fazla düşünmek için teşvik edilmeli ve imkân sağlanmalıdır. Ülkemizde özellikle üst düzey düşünme becerilerinin okullarımızda öğretilmediğini veya odak noktası olmadığını söyleyebilirim. Peter Pappas bu konuda Okulları dönüşümlü düşünmenin daha yaygın olduğu ortamlara dönüştürmek için Bloom’un yaklaşımına dayanarak “Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması” modelini geliştirdi. Model 4 bölümden meydana gelmektedir:
1. Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması
2. Dönüşümlü Düşünen Öğrenci
3. Dönüşümlü Düşünen Öğretmen
4. Dönüşümlü Düşünen Yönetici
Eğitimci Larry Ferlazzo şöyle diyor: “Peter Pappas’ın Öğrencinin Dönüşümlü Düşünmesinin Sınıflandırılması modeli üst düzey düşünme becerileri geliştirmeye yeni bir bakış açısı ile oldukça başarılı bir yaklaşım kazandırmıştır. Bununla birlikte Bloom’a ait Sınıflandırma öğrenciler için hali hazırdaki pek çok Bloom stratejisinden çok daha uygun hale gelmiştir. Aynı zamanda model süreç değerlendirmesi için oldukça değerli ve kolay bir araçtır, her öğretmenin sınıfında düzenli olarak kullanabileceği sadece bir kaç dakika alan bir araç. Ben ve öğrencilerim son 3 yıldır kullanıyoruz ve iki kitabımda da şiddetle tavsiye ediyorum, özellikle de bloğumda Peter’ın yaptığı işlerin altını çiziyorum.” A Taxonomy of Lower to Higher Order Reflection (Düşükten Yükseğe Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması)
Farz edelim ki kişi bir görevi tamamladı. Yaşadıkları deneyim üzerine düşünürken ne tip sorular sorabilirler? Bu sorular Bloom’un sınıflandırması ile nasıl paralellik gösterebilir?
• Bloom’un Hatırlaması: Edinme, tanıma ve uzun ya da kısa dönem hafızadan ilgili bilgilerin hatırlanması
o Dönüşümlü Düşünme: Ne yaptım?
• Bloom’un Anlaması: Sözlü, yazılı ya da görsel mesajlardan anlamın inşa edilmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Önemli noktalar nelerdi? Amaçlarıma ulaştım mı?
• Bloom’un Uygulaması: Uygulama ya da yerine getirme aracılığıyla prosedürün tamamlanması ya da kullanılması. Prosedürü yeni bir konuma taşımak.
o Dönüşümlü Düşünme: Bunu daha önce ne zaman yaptım? Bunu tekrar nerede kullanabilirim?
• Bloom’un Analizi: Materyali bileşenlerine ayrılması, birbirleri ile olan ilişkilerin ve bileşenlerin yapının tümüyle ya da amacıyla olan ilişkilerinin belirlenmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Yaptıklarımda herhangi bir kalıba rastladım mı?
• Bloom’un Değerlendirmesi: Kriter ve standartlara dayanarak yargıya varılması
o Dönüşümlü Düşünme: Ne kadar iyi yaptım? Neler işe yaradı? Neleri geliştirmem gerekiyor?
• Bloom’un Yaratması: Ögelerin yeni bir kalıp ya da yapı oluşturacak şekilde bir araya getirilmesi ya da yeniden düzenlenmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Daha sonra ne yapmam gerekiyor? Planım nedir?
Dönüşümlü Düşünen Öğretmen ne yapar?
Dönüşümlü düşünmenin her aşaması Bloom’un Sınıflandırmasına paralel olarak yapılandırılmıştır. Farz edelim ki az önce işlediği ders ya da proje, ünite, kurs vb. öğretmenin aklına geliyor. Düşük seviyeden üst düzey dönüşümlü düşünmeye ilerlerken kendilerine hangi örnek soruları sorabilirler?
• Bloom’un Hatırlaması: Ne yaptım?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Ders neydi? Derste bütün içeriği anlatabildim mi? Zamanında bitti mi? Öğrenciler değerlendirme sonucunda kaç “puan” aldılar?
• Bloom’un Anlaması: Önemli noktalar nelerdi? Amaçlarıma ulaştım mı?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Dersin temel bileşenlerini açıklayabilir miyim? Öğrencilerin bir sonraki/bir önceki ünite ile nasıl bağlantı kurabileceğini anlıyor muyum? Bu müfredatın hangi kısmında bulunuyor? Hangi eğitimsel stratejileri kullandım? En iyi uygulamaları ve stratejileri yürütebildim mi?
• Bloom’un Uygulaması: Bunu daha önce ne zaman yaptım? Bunu tekrar nerede kullanabilirim?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Önceki derslerdeki içerik, ürün ya da sürecin üstüne bir şeyler koyabildim mi? Bu ders sonraki ders için nasıl dayanak oluşturur? Eğitimsel yaklaşımımı bir diğer derse nasıl adapte edebilirim? Aynı ders üzerinde farklı öğrenenler için nasıl değişiklikler yapılabilir?
• Bloom’un Analizi: Yaptıklarımda herhangi bir kalıba ya da ilişkiye rastladım mı?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Öğrencilerin sahip olduğunu düşündüğüm ön bilgiler nelerdi? Bu ödev için kullandığım eğitimsel stratejiler doğru muydu? Derse olan yaklaşımımda hızlandırma, gruplama gibi örneklere rastladım mı? Öğretim stilimde çeşitli kalıplara rastladım mı?- örneğin cevap veren her öğrenci için yorumda bulundum mu? Yararlandığım yaklaşımın sonuçları nelerdi-etkin miydi, yoksa çıkarabileceğim ya da yeniden düzenleyebileceğim adımlar var mıydı?
• Bloom’un Değerlendirmesi: Ne kadar iyi yaptım? Neler işe yaradı? Neleri geliştirmem gerekiyor?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Ne öğreniyoruz ve önemli olan nedir? Öğrencilerin ön bilgi ve becerileri ile ilgili varsayımlarım doğru muydu? Derste diğerlerinden daha etkin olan unsurlar var mıydı? Geliştirilmesi gereken taraflar var mı? Bütün öğrenen ihtiyaçları karşılandı mı? Öğrenciler bilme seviyelerini ne kadar artırdılar? Geliştirilmesi gereken alanlarım ve güçlü yönlerim hakkında neler öğrendim? Öğretmen olarak nasıl bir ilerleme sergiliyorum?
• Bloom’un Yaratması: Daha sonra ne yapmam gerekiyor? Planım nedir?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Bu dersin en iyi yanlarını ileride nasıl birleştirebilirim? Geliştirilmesi gereken alanlarda düzeltmeler yapabilmek için neleri değiştirebilirdim? Gelişmek için güçlü yönlerimi en iyi nasıl kullanabilirim https://indigenerics.com? Zorlukları aşabilmek için hangi adımları atmam ya da hangi kaynakları kullanmam gerekir? Mesleki hedeflerime ulaşabilmeme yardım edecek herhangi bir ağ yada eğitim bulabilir miyim? Öğrenme ortamımızı geliştirmek için yöneticilere ya da meslektaşlarıma ne gibi önerilerde bulunabilirim?
Bu modeli kullanarak mesleğimizi icra ederken aynı zamanda dönüşümlü düşünerek öğrencilerimize ve meslektaşlarımıza model olduğumuz gibi sürekli mesleki gelişimimizi de sürdürebiliriz.
Kayhan Karlı
Yenilikçi Öğrenme Merkezi Kurucusu
Twitter @kayhankarli
Üst Kategori: ROOT Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Kayhan Karlı yazdı: Dönüşümlü düşünmenin sınıflandırılması
Donald Finkel Mesleki gelişime ve öğretimin olan temeli yaklaşımında, öğretimin “deneyim kazandırmak ve düşünmeye sevk etmek” olduğunu belirtir. Finkel şöyle devam eder: “...dönüşümlü düşünerek deneyim kazanmak soruna ait detaylar arasında bağlantılar kurmak, ona kuramsal ya da soyut bir gözle bakmak, kişinin sorun hakkında kendi sorularını oluşturması ve anlayış üzerindeki kontrolün daha aktif ve bilinçli bir hal almasıdır. ~ Teaching With Your Mouth Shut (Ağzınız Kapalıyken Öğretmek’ten)
Son yıllarda, öğretme ve öğrenme üzerine meslektaşlarım arasındaki etkileşimi geliştirmeyi amaçlayan öğrenme yoldaşı olarak yaptığım sınıf, okul ziyaretleri esnasında pek çok öğretmene ve yöneticiye yoldaşlık ettim. Öğrenme yoldaşlığı sohbetleri gezici Sokratik görüşmeler gibi dönüşümlü düşünmede katalizör işlevi görürler. Bu ne yazık ki okulda geliştirilen bir şey değil, genelde başka biri size nasıl yapacağınızı söyler! En iyi ihtimalle öğrenciler yaptıklarını anlatma becerisini edinirler fakat öğrenimleri hakkında soyut biçimde düşünmede sıkıntı yaşarlar-örnekler, bağlantılar ve ilerleme. Aynı şekilde öğretmen ve yöneticiler de yaptıkları iş üzerine daha fazla düşünmek için teşvik edilmeli ve imkân sağlanmalıdır. Ülkemizde özellikle üst düzey düşünme becerilerinin okullarımızda öğretilmediğini veya odak noktası olmadığını söyleyebilirim. Peter Pappas bu konuda Okulları dönüşümlü düşünmenin daha yaygın olduğu ortamlara dönüştürmek için Bloom’un yaklaşımına dayanarak “Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması” modelini geliştirdi. Model 4 bölümden meydana gelmektedir:
1. Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması
2. Dönüşümlü Düşünen Öğrenci
3. Dönüşümlü Düşünen Öğretmen
4. Dönüşümlü Düşünen Yönetici
Eğitimci Larry Ferlazzo şöyle diyor: “Peter Pappas’ın Öğrencinin Dönüşümlü Düşünmesinin Sınıflandırılması modeli üst düzey düşünme becerileri geliştirmeye yeni bir bakış açısı ile oldukça başarılı bir yaklaşım kazandırmıştır. Bununla birlikte Bloom’a ait Sınıflandırma öğrenciler için hali hazırdaki pek çok Bloom stratejisinden çok daha uygun hale gelmiştir. Aynı zamanda model süreç değerlendirmesi için oldukça değerli ve kolay bir araçtır, her öğretmenin sınıfında düzenli olarak kullanabileceği sadece bir kaç dakika alan bir araç. Ben ve öğrencilerim son 3 yıldır kullanıyoruz ve iki kitabımda da şiddetle tavsiye ediyorum, özellikle de bloğumda Peter’ın yaptığı işlerin altını çiziyorum.” A Taxonomy of Lower to Higher Order Reflection (Düşükten Yükseğe Dönüşümlü Düşünmenin Sınıflandırılması)
Farz edelim ki kişi bir görevi tamamladı. Yaşadıkları deneyim üzerine düşünürken ne tip sorular sorabilirler? Bu sorular Bloom’un sınıflandırması ile nasıl paralellik gösterebilir?
• Bloom’un Hatırlaması: Edinme, tanıma ve uzun ya da kısa dönem hafızadan ilgili bilgilerin hatırlanması
o Dönüşümlü Düşünme: Ne yaptım?
• Bloom’un Anlaması: Sözlü, yazılı ya da görsel mesajlardan anlamın inşa edilmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Önemli noktalar nelerdi? Amaçlarıma ulaştım mı?
• Bloom’un Uygulaması: Uygulama ya da yerine getirme aracılığıyla prosedürün tamamlanması ya da kullanılması. Prosedürü yeni bir konuma taşımak.
o Dönüşümlü Düşünme: Bunu daha önce ne zaman yaptım? Bunu tekrar nerede kullanabilirim?
• Bloom’un Analizi: Materyali bileşenlerine ayrılması, birbirleri ile olan ilişkilerin ve bileşenlerin yapının tümüyle ya da amacıyla olan ilişkilerinin belirlenmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Yaptıklarımda herhangi bir kalıba rastladım mı?
• Bloom’un Değerlendirmesi: Kriter ve standartlara dayanarak yargıya varılması
o Dönüşümlü Düşünme: Ne kadar iyi yaptım? Neler işe yaradı? Neleri geliştirmem gerekiyor?
• Bloom’un Yaratması: Ögelerin yeni bir kalıp ya da yapı oluşturacak şekilde bir araya getirilmesi ya da yeniden düzenlenmesi
o Dönüşümlü Düşünme: Daha sonra ne yapmam gerekiyor? Planım nedir?
Dönüşümlü Düşünen Öğretmen ne yapar?
Dönüşümlü düşünmenin her aşaması Bloom’un Sınıflandırmasına paralel olarak yapılandırılmıştır. Farz edelim ki az önce işlediği ders ya da proje, ünite, kurs vb. öğretmenin aklına geliyor. Düşük seviyeden üst düzey dönüşümlü düşünmeye ilerlerken kendilerine hangi örnek soruları sorabilirler?
• Bloom’un Hatırlaması: Ne yaptım?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Ders neydi? Derste bütün içeriği anlatabildim mi? Zamanında bitti mi? Öğrenciler değerlendirme sonucunda kaç “puan” aldılar?
• Bloom’un Anlaması: Önemli noktalar nelerdi? Amaçlarıma ulaştım mı?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Dersin temel bileşenlerini açıklayabilir miyim? Öğrencilerin bir sonraki/bir önceki ünite ile nasıl bağlantı kurabileceğini anlıyor muyum? Bu müfredatın hangi kısmında bulunuyor? Hangi eğitimsel stratejileri kullandım? En iyi uygulamaları ve stratejileri yürütebildim mi?
• Bloom’un Uygulaması: Bunu daha önce ne zaman yaptım? Bunu tekrar nerede kullanabilirim?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Önceki derslerdeki içerik, ürün ya da sürecin üstüne bir şeyler koyabildim mi? Bu ders sonraki ders için nasıl dayanak oluşturur? Eğitimsel yaklaşımımı bir diğer derse nasıl adapte edebilirim? Aynı ders üzerinde farklı öğrenenler için nasıl değişiklikler yapılabilir?
• Bloom’un Analizi: Yaptıklarımda herhangi bir kalıba ya da ilişkiye rastladım mı?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Öğrencilerin sahip olduğunu düşündüğüm ön bilgiler nelerdi? Bu ödev için kullandığım eğitimsel stratejiler doğru muydu? Derse olan yaklaşımımda hızlandırma, gruplama gibi örneklere rastladım mı? Öğretim stilimde çeşitli kalıplara rastladım mı?- örneğin cevap veren her öğrenci için yorumda bulundum mu? Yararlandığım yaklaşımın sonuçları nelerdi-etkin miydi, yoksa çıkarabileceğim ya da yeniden düzenleyebileceğim adımlar var mıydı?
• Bloom’un Değerlendirmesi: Ne kadar iyi yaptım? Neler işe yaradı? Neleri geliştirmem gerekiyor?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Ne öğreniyoruz ve önemli olan nedir? Öğrencilerin ön bilgi ve becerileri ile ilgili varsayımlarım doğru muydu? Derste diğerlerinden daha etkin olan unsurlar var mıydı? Geliştirilmesi gereken taraflar var mı? Bütün öğrenen ihtiyaçları karşılandı mı? Öğrenciler bilme seviyelerini ne kadar artırdılar? Geliştirilmesi gereken alanlarım ve güçlü yönlerim hakkında neler öğrendim? Öğretmen olarak nasıl bir ilerleme sergiliyorum?
• Bloom’un Yaratması: Daha sonra ne yapmam gerekiyor? Planım nedir?
o Öğretmenin Dönüşümlü Düşünmesi: Bu dersin en iyi yanlarını ileride nasıl birleştirebilirim? Geliştirilmesi gereken alanlarda düzeltmeler yapabilmek için neleri değiştirebilirdim? Gelişmek için güçlü yönlerimi en iyi nasıl kullanabilirim https://indigenerics.com? Zorlukları aşabilmek için hangi adımları atmam ya da hangi kaynakları kullanmam gerekir? Mesleki hedeflerime ulaşabilmeme yardım edecek herhangi bir ağ yada eğitim bulabilir miyim? Öğrenme ortamımızı geliştirmek için yöneticilere ya da meslektaşlarıma ne gibi önerilerde bulunabilirim?
Bu modeli kullanarak mesleğimizi icra ederken aynı zamanda dönüşümlü düşünerek öğrencilerimize ve meslektaşlarımıza model olduğumuz gibi sürekli mesleki gelişimimizi de sürdürebiliriz.
Kayhan Karlı
Yenilikçi Öğrenme Merkezi Kurucusu
Twitter @kayhankarli
Son Güncelleme: Perşembe, 06 Kasım 2014 11:27
Gösterim: 5837
Öğretmenlik mesleğinde deneyimin önemi, gerçekten çok tartışılan bir konu. Üstelik büyük bir hızla değişen dünyamızda, tecrübenin de hızla eskidiği önemli bir gerçek. ABD, İngiltere gibi bazı ülkelerde, genç öğretmenlerin meslekte kalma oranları oldukça düşük ve meslekten ayrılma oranı %50'ye kadar çıkıyor. Mesleki dönüşümün ve öğretmen yetiştirme sisteminin esnek olduğu ülkelerde, gençler artık bu meslekte kalmak istemiyor. Ülkemizde ise hem mesleki açıdan devlet sektörünün kalıcı ve garanti iş olarak görülmesi, hem de öğretmen yetiştirme sistemi nedeniyle, eğitim fakültesi mezunlarının başka alanlara yatkınlığının azlığı faktörüyle, meslekten ayrılma oranı az olmakla birlikte, mesleki tatmin oranları çok düşük. Ülkemizde, meslekteki ilk yıllarını yaşayan öğretmenlerin sorunları saymakla bitmez, Ancak belki de en temel sorunları, iş başında mesleki öğrenme fırsatının hiç olmaması.
Araştırmalar, stajyer öğretmenlerin temel kaygılarının sınıf içi yönetim, kırtasiye işleri ve kişisel zaman yönetimi olduğunu göstermiştir (Robertson, Hancock, & Allen, 2006; Watson, 2006). Zaman zaman başlangıç beklentileri ve sınıfların gerçekliği arasındaki fark, çok stresli ve cesaret kırıcıdır (Johnson, 2007). Birçok hizmet içi eğitimci, meslektaş koçluğu/öğrenme yoldaşlığını bu ihtiyaçları karşılamak için temel olarak görüyor (Barkley & Bianco, 2005; Andrews, Gilbert, & Martin, 2007).
Branham’ın imzasını taşıyan ''Çalışanların Ayrılmasının 7 Gizli Sebebi’' kitabında, yetersiz koçluk ve geri bildirimin, çalışanların cesaretini kıran ve ayrılmalarına neden olan en önemli faktörlerden biri olarak gösteriliyor. Yazar, koçların olumlu değişim için nasıl etkin geri bildirim verecekleri konusunda yeterli eğitim almalarının önemini vurguluyor.
Oysa sistemik bir şekilde öğretilmesi gereken geri bildirim verme becerisi, bizim sistemimizde neredeyse kimseye öğretilmiyor. Bu hem öğrenmenin hem de öğretimin kalitesini veya kalitesizliğini belirleyen en önemli unsurdur. Meslekte yeni olan stajyer öğretmenlere, okulda yeni olan deneyimli öğretmene ve hatta o sınıf düzeyinde ilk kez ders verecek deneyimli öğretmenlere, yaptığı işi daha iyi yapabilmesi için kim geribildirim verecek?
Mesleki gelişim programları işe yarıyor mu?
Her tür meslek içi gelişim çabasının nihai hedefi, yeni öğrenilenlerin profesyonel eğitimcinin repertuarına transferidir (Knight, 2007; Joyce & Showers, 2002). Johnson ve Kardos (2002) yeni öğretmenlerin hazırlık programlarında istediklerinin “günlük sorunlarını ciddiye alacak, onları ders yaparken gözlemleyecek ve geri bildirim verecek, öğretim stratejileri geliştirmelerine yardım edecek, iyi öğretmenliğe örnek olacak ve öğrenci çalışmaları hakkındaki görüşlerini paylaşacak deneyimli meslektaşlar” olduğunu belirtiyor.
Araştırmalar, en geleneksel hizmet içi gelişim uygulamalarının genellikle okul uygulamalarında değişimi etkilemek için sadece marjinal boyutta etkin olduklarını gösteriyor (Knight, 2007; Lowden, 2006). Öğrenmenin bu tür programlardan günlük uygulamalara transferi, son derece sınırlıdır. Sınıf içinde değişime ulaşılabilse bile zaman içinde mesleği terk edebilmektedir (Roelogs, Kaemaekers & Veenman, 1991). Sürekli değişimin oluşması için, eğitimcilerin mevcut davranışların altında yatan varsayımları incelemeye istekli olmaları gerekir (Silverman & Casazza, 2000).
Okullarımızda, üniversitelerden teorik anlamda her türlü bilgiyi alarak mezun olan gençlerimizin öğretmen olmalarını sağlayacak okul kültürü ve destekleyici programlar var mı? 2012 yılında yaptığımız bir araştırmada, genç öğretmen adaylarının, üniversitelerimizden teorik olarak oldukça donanımlı mezun olduklarını gördük.
Araştırmalar, hizmet içi gelişim çabalarının bir meslektaşlık ve deneysellik normu mevcut olduğu zaman başarıya ulaşmasının olası olduğunu gösteriyor (Coburn, 2005). Başarılı okul değişimi için etkin hizmet içi gelişimde uygun zaman ve eğitim temeldir (Johnson, 2007; Neufeld & Roper, 2003). Eğitimciler, hizmet içi gelişim programlarının ancak idari destek ve izleme olduğunda başarıya ulaşacağına inanıyor (McBride vd., 1994). Tutarlı ve etkin izleme etkinlikleri olmadan, hizmet içi gelişim etkinliklerinin süreli etkisi çok azdır (Hess, 2008; Neufeld & Roper, 2003).
Sürekli gelişim ve mesleki tatmin için yeni bir pozisyon…
Sınıflarımızda kaliteli öğretmenler istiyorsak, meslekte, okulda ve o düzeyde yeni öğretmenlerin mesleki gelişim eğitimini, onlara desteği ve okulda kalmalarını en birincil önceliğimiz olarak görmeliyiz. Öğretmen gelişim programlarını uygulayan okullar, öğretmenlere okulun onlara değer verdiği, onların mükemmel olmalarını istediği ve onların kalacaklarını umduğu mesajını veriyor. Bu şekilde çalışan okularda, öncelik yeni bir okul ekosistemi oluşturmak olursa, bu sayede bir sürekli gelişim iklimi oluşturulabilir. Uyum programlarını, mesleki gelişim programlarını ve yıl boyu okul gelişim programlarını birbirinden ayrı ayrı değil, felsefesi olan bir bütün olarak tasarlamak, uygulamak ve değerlendirmek için bir sisteme sahip olmak gerekliliği ise çok açıktır.
YÖM olarak her okulun mesleki gelişim programlarını kendi içinde ihtiyaç tespiti ve geliştirmesi yoluyla düzenli ve bütünsel bir model ile yürütebilmesi için okul içi öğretmen eğitimcileri yetiştirmesi gerektiğinin altını çizerek bu programı geliştirdik. Bu program yolu ile okul içinden seçilmiş olan eğitimciler toplamda dokuz günlük üç yüz yüze eğitim modülü ve bu modüllerin arasında online dersler ile ödevlerinden oluşan bir eğitim programı sonrası aday öğretmen eğitimcisi sertifikası alırlar. İlk üç modülü ve online dersleri tamamlayan adaylar son modül ile sertifikasyona hazırlanırlar. Her adaya bir mentor atanır ve program süresince onun yetişmesinden sorumlu olur. Bu sertifika Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından akredite edilir ve katılımcı öğretmen eğitimcisi havuzuna dahil edilir. Bu sertikasyonu tamamlamış olan öğretmen eğitimcileri YÖM projeleri ve başka platformlarda öğretmen eğitimcisi kimliği ile eğitim yapabilirler.
Programın ana hatları ise;
- Öğrenme ve Öğretme süreçlerinde ustalaşmak, pedagoji ve androgoji ayrımını yapabilmek
- Yetişkin eğitimi programları geliştirme becerisi kazanmak,
- Mesleki gelişim programları için Ölçme ve Değerlendirme araçları geliştirme becerisi kazanmak,
- Öğretim yöntem ve stratejileri repertuarı oluşturmak,
- Eğitim teknolojilerini programa gömme becerisi kazanmak,
- Her düzeyde eğitimi verebilme; kavramları ve uygulama becerilerini etkin olarak aktarabilme;
- Yetişkin eğitimine yönelik metodları kullanabilme;
- Grup çalışmasını teşvik edip, iç eğitimlerde etkin kullanabilme;
- Kolaylaştırıcılık ve eğitimlerde oyunlardan faydalanabilme;
- Etkin sunum becerilerini geliştirip kullanabilme;
- Çatışma yönetebilme bilgi ve becerisini geliştirme;
- Veri toplama ve yorumlayarak program geliştirme becerisi kazanmak şeklinde sıralayabiliriz.
Kayhan Karlı
Twitter.com/kayhankarli
Üst Kategori: ROOT Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Öğretmenlik mesleğinde deneyimin önemi, gerçekten çok tartışılan bir konu. Üstelik büyük bir hızla değişen dünyamızda, tecrübenin de hızla eskidiği önemli bir gerçek. ABD, İngiltere gibi bazı ülkelerde, genç öğretmenlerin meslekte kalma oranları oldukça düşük ve meslekten ayrılma oranı %50'ye kadar çıkıyor. Mesleki dönüşümün ve öğretmen yetiştirme sisteminin esnek olduğu ülkelerde, gençler artık bu meslekte kalmak istemiyor. Ülkemizde ise hem mesleki açıdan devlet sektörünün kalıcı ve garanti iş olarak görülmesi, hem de öğretmen yetiştirme sistemi nedeniyle, eğitim fakültesi mezunlarının başka alanlara yatkınlığının azlığı faktörüyle, meslekten ayrılma oranı az olmakla birlikte, mesleki tatmin oranları çok düşük. Ülkemizde, meslekteki ilk yıllarını yaşayan öğretmenlerin sorunları saymakla bitmez, Ancak belki de en temel sorunları, iş başında mesleki öğrenme fırsatının hiç olmaması.
Araştırmalar, stajyer öğretmenlerin temel kaygılarının sınıf içi yönetim, kırtasiye işleri ve kişisel zaman yönetimi olduğunu göstermiştir (Robertson, Hancock, & Allen, 2006; Watson, 2006). Zaman zaman başlangıç beklentileri ve sınıfların gerçekliği arasındaki fark, çok stresli ve cesaret kırıcıdır (Johnson, 2007). Birçok hizmet içi eğitimci, meslektaş koçluğu/öğrenme yoldaşlığını bu ihtiyaçları karşılamak için temel olarak görüyor (Barkley & Bianco, 2005; Andrews, Gilbert, & Martin, 2007).
Branham’ın imzasını taşıyan ''Çalışanların Ayrılmasının 7 Gizli Sebebi’' kitabında, yetersiz koçluk ve geri bildirimin, çalışanların cesaretini kıran ve ayrılmalarına neden olan en önemli faktörlerden biri olarak gösteriliyor. Yazar, koçların olumlu değişim için nasıl etkin geri bildirim verecekleri konusunda yeterli eğitim almalarının önemini vurguluyor.
Oysa sistemik bir şekilde öğretilmesi gereken geri bildirim verme becerisi, bizim sistemimizde neredeyse kimseye öğretilmiyor. Bu hem öğrenmenin hem de öğretimin kalitesini veya kalitesizliğini belirleyen en önemli unsurdur. Meslekte yeni olan stajyer öğretmenlere, okulda yeni olan deneyimli öğretmene ve hatta o sınıf düzeyinde ilk kez ders verecek deneyimli öğretmenlere, yaptığı işi daha iyi yapabilmesi için kim geribildirim verecek?
Mesleki gelişim programları işe yarıyor mu?
Her tür meslek içi gelişim çabasının nihai hedefi, yeni öğrenilenlerin profesyonel eğitimcinin repertuarına transferidir (Knight, 2007; Joyce & Showers, 2002). Johnson ve Kardos (2002) yeni öğretmenlerin hazırlık programlarında istediklerinin “günlük sorunlarını ciddiye alacak, onları ders yaparken gözlemleyecek ve geri bildirim verecek, öğretim stratejileri geliştirmelerine yardım edecek, iyi öğretmenliğe örnek olacak ve öğrenci çalışmaları hakkındaki görüşlerini paylaşacak deneyimli meslektaşlar” olduğunu belirtiyor.
Araştırmalar, en geleneksel hizmet içi gelişim uygulamalarının genellikle okul uygulamalarında değişimi etkilemek için sadece marjinal boyutta etkin olduklarını gösteriyor (Knight, 2007; Lowden, 2006). Öğrenmenin bu tür programlardan günlük uygulamalara transferi, son derece sınırlıdır. Sınıf içinde değişime ulaşılabilse bile zaman içinde mesleği terk edebilmektedir (Roelogs, Kaemaekers & Veenman, 1991). Sürekli değişimin oluşması için, eğitimcilerin mevcut davranışların altında yatan varsayımları incelemeye istekli olmaları gerekir (Silverman & Casazza, 2000).
Okullarımızda, üniversitelerden teorik anlamda her türlü bilgiyi alarak mezun olan gençlerimizin öğretmen olmalarını sağlayacak okul kültürü ve destekleyici programlar var mı? 2012 yılında yaptığımız bir araştırmada, genç öğretmen adaylarının, üniversitelerimizden teorik olarak oldukça donanımlı mezun olduklarını gördük.
Araştırmalar, hizmet içi gelişim çabalarının bir meslektaşlık ve deneysellik normu mevcut olduğu zaman başarıya ulaşmasının olası olduğunu gösteriyor (Coburn, 2005). Başarılı okul değişimi için etkin hizmet içi gelişimde uygun zaman ve eğitim temeldir (Johnson, 2007; Neufeld & Roper, 2003). Eğitimciler, hizmet içi gelişim programlarının ancak idari destek ve izleme olduğunda başarıya ulaşacağına inanıyor (McBride vd., 1994). Tutarlı ve etkin izleme etkinlikleri olmadan, hizmet içi gelişim etkinliklerinin süreli etkisi çok azdır (Hess, 2008; Neufeld & Roper, 2003).
Sürekli gelişim ve mesleki tatmin için yeni bir pozisyon…
Sınıflarımızda kaliteli öğretmenler istiyorsak, meslekte, okulda ve o düzeyde yeni öğretmenlerin mesleki gelişim eğitimini, onlara desteği ve okulda kalmalarını en birincil önceliğimiz olarak görmeliyiz. Öğretmen gelişim programlarını uygulayan okullar, öğretmenlere okulun onlara değer verdiği, onların mükemmel olmalarını istediği ve onların kalacaklarını umduğu mesajını veriyor. Bu şekilde çalışan okularda, öncelik yeni bir okul ekosistemi oluşturmak olursa, bu sayede bir sürekli gelişim iklimi oluşturulabilir. Uyum programlarını, mesleki gelişim programlarını ve yıl boyu okul gelişim programlarını birbirinden ayrı ayrı değil, felsefesi olan bir bütün olarak tasarlamak, uygulamak ve değerlendirmek için bir sisteme sahip olmak gerekliliği ise çok açıktır.
YÖM olarak her okulun mesleki gelişim programlarını kendi içinde ihtiyaç tespiti ve geliştirmesi yoluyla düzenli ve bütünsel bir model ile yürütebilmesi için okul içi öğretmen eğitimcileri yetiştirmesi gerektiğinin altını çizerek bu programı geliştirdik. Bu program yolu ile okul içinden seçilmiş olan eğitimciler toplamda dokuz günlük üç yüz yüze eğitim modülü ve bu modüllerin arasında online dersler ile ödevlerinden oluşan bir eğitim programı sonrası aday öğretmen eğitimcisi sertifikası alırlar. İlk üç modülü ve online dersleri tamamlayan adaylar son modül ile sertifikasyona hazırlanırlar. Her adaya bir mentor atanır ve program süresince onun yetişmesinden sorumlu olur. Bu sertifika Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından akredite edilir ve katılımcı öğretmen eğitimcisi havuzuna dahil edilir. Bu sertikasyonu tamamlamış olan öğretmen eğitimcileri YÖM projeleri ve başka platformlarda öğretmen eğitimcisi kimliği ile eğitim yapabilirler.
Programın ana hatları ise;
- Öğrenme ve Öğretme süreçlerinde ustalaşmak, pedagoji ve androgoji ayrımını yapabilmek
- Yetişkin eğitimi programları geliştirme becerisi kazanmak,
- Mesleki gelişim programları için Ölçme ve Değerlendirme araçları geliştirme becerisi kazanmak,
- Öğretim yöntem ve stratejileri repertuarı oluşturmak,
- Eğitim teknolojilerini programa gömme becerisi kazanmak,
- Her düzeyde eğitimi verebilme; kavramları ve uygulama becerilerini etkin olarak aktarabilme;
- Yetişkin eğitimine yönelik metodları kullanabilme;
- Grup çalışmasını teşvik edip, iç eğitimlerde etkin kullanabilme;
- Kolaylaştırıcılık ve eğitimlerde oyunlardan faydalanabilme;
- Etkin sunum becerilerini geliştirip kullanabilme;
- Çatışma yönetebilme bilgi ve becerisini geliştirme;
- Veri toplama ve yorumlayarak program geliştirme becerisi kazanmak şeklinde sıralayabiliriz.
Kayhan Karlı
Twitter.com/kayhankarli
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 Temmuz 2014 09:03
Gösterim: 3421
Geçtiğimiz günlerde edsurge sitesinde bir yazıyı okurken rastladığım bir posteri incelerken gördüm ki aslında bir süredir Meslektaş çemberleri olarak kavramsallaştırmaya çalıştığım yaklaşımı onlarda öğretmenler için mesleki gelişim kılavuzu görselinde kullanmışlar. Artık ne kadar söylemek gerekli bilmiyorum ama bu yüzyılın değişim hızı bizi daha fazla okumaya ve paylaşmaya zorunlu kılıyor. Diğer yandan dijital araçlar bize bu süreci oldukça kolaylaştırılmış olarak sunuyor. Ülkemize baktığımızda ise çoğunlukla gündelik sorunlar içinde en az yer bulabilen eğitim sistemimiz neredeyse artık umutsuz bir vakıa haline gelmiş durumda. Oysa bugün içinde yaşadığımız pek çok sorunun ve ekonomik kalkınmanın temelinde olan eğitimi daha çok gündemde tutmalı, ulusal bir kalkınma aracı haline getirmeliyiz.
Haziran-Eylül dönemi çalışmaları...
Bir eğitim yılının daha sonuna doğru geliyoruz. Bu dönem eğitimcilerin aslında yenilenme çalışmaları yapabilecekleri Haziran ve Eylül olmak üzere iki önemli süreci kapsıyor. Bu konuda bakanlığın nasıl bir hazırlık içinde olduğunu açıkçası çok bilmiyorum. Malum, bakanlıkta herkes neredeyse nerede çalışacak, pozisyonu ne olacak ve kimlerle çalışacak gibi kaygılar içinde. Özellikle taşra teşkilatında başta okul müdürleri olmak üzere yöneticiler nasıl bir planlama yapacakları konusunda doğal olarak kararsızlık ve belirsizlik içindeler.
Aslında bu dönemi her okul müdürünün kendi okulu içinde oluşturduğu meslektaş çemberiyle ihtiyaçlarını analiz edip en verimli şekilde yenilenerek gelecek yıla hazırlanarak geçirmeleri gerekir. Acaba kaç okul müdürü bunu şu anda yapabiliyor.... Haksızlık yapmamalıyım, en azından bazı okul müdürlerimizden Yenilikçi Öğrenme Merkezine yapılan başvurular bize bazılarının bu kaygıyı taşıdığını gösteriyor.Ancak hem resmi okullar hemde özel okullar için en önemli sorun belkide bu konuda yeterli bütçeye sahip değiller. Resmi okullar açısından devletin onlara bütçe vermemesi bir mazaret olarak görülebilir. Peki özel okullar? Özel okulların çalışanlarını mesleki gelişimini yıllık bütçelerinde bir kalem haline getirmedikleri sürece kaliteli bir öğrenme ekosistemi oluşturmaları mümkün değil...
Diğer bir önemli konuda yine Haziran ve Eylül dönemi mesleki gelişim çalışmalarının planlanması süreci. Okulların bu süreci yıl boyunca okulun tüm paydaşlarından topladıkları bir veriye dayalı olarak yetkinlik geliştirmek için kullanması beklenen durumdur. Böyle olduğunu iddia edebilirmiyiz? Tanıdığımız hocalar, konferans, seminer tarzı çalışmalar ve bütünsel olarak bir felsefesi olmayan programlar ile bu dönem geçirelecek.Sonrasında da biz hep eğitim alıyoruz ama sınıfa yansımıyor denilecek. Elbette böyle olacak... Yetkinlik geliştirmeye odaklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış ve takip ve ölçümü yapılmayan mesleki gelişim çalışmalarının zaman ve para kaybından başka bir işe yaramadığı artık açıkça görülüyor.
Reklam bütçesi mi? Mesleki gelişim bütçesi mi?
Kaç tane özel okulun mesleki gelişim bütçesi reklam bütçesinden daha büyüktür? Oysa ülkemizde herhangi bir özel okulla aynı büyüklükte yatırım ve ciroya sahip olan şirketlere baktığımızda insan kaynaklarının eğitimine ayırdıkları bütçeler okullar ile karşılaştırıldığın aklımıza hemen şu soru geliyor; Eğitim diğer sektörlerden dah mı az değerli veya öğretmenlerimiz mükemmel düzeydeler gelişime ihtiyaç yok mu?
Eğitimciler için mesleki gelişim ödeneği olmalı....
Hem Bakanlığın hem de özel okulların mesleki gelişim için eğitimcilere kendi yönetebilecekleri bir fon tahsis etmesi bu yüzyılda artık bir zorunluluktur. MEB her eğitim yılı başında yaptığı hazırlık ödeneği gibi eğitim yılı sonunda da mesleki gelişim adına bir ödenek ayırmalı. Bu ödeneği kupon şeklinde eğitimcilere sunarak, MEB tarafından akredite edilmiş kurumlarda eğitimcilerin kendilerini geliştirmek istediği alanlarda kullanabilmeleri için fırsat ve performans noktası oluşturmalıdır. Mesleki gelişimin yarısı kurumlar tarafından tespit edilmiş ihtiyaca yönelik kurumlar tarafından sağlanırken diğer yarısı da eğitimcinin tercihine bırakılabilmelidir. Böylelikle sürekli gelişime yol açılabilir ve bu yolla öğrencilerimize rol model olabiliriz. Bunu yapabilen sınırlı sayıda özel okulun dışında ne yazık ki böyle bir fon eğitimcilere kurumlar tarafından sağlanmıyor. Hatta eğitim sendikaları, üyelerinin mesleki gelişimi için ne kadar sorumluluk alıyorlar? Oysa sendikaların en önemli görevlerinden birisi de üyelerinin performasını ve mesleki kalitesini artırmak değilmidir? Belki benim haberim yoktur ama sormak isterim; hangi sendikalar yaz aylarında mesleki gelişim kampları yaparak üyelerine katkıda bulunuyorlar? Bence MEB sendikalardan bunu talep etmeli. Üyelerinin performansına bağlı olarak geliştirilmesi gereken alanlarının bir kısmından sendikalar bir kısmından da MEB sorumlu olmalı ki mesleğin kalitesini yükseltmek için ortak sorumluluk üstlenilsin.
Özetle, okullarınn mesleki gelişimi bir süreç olarak ele almalı. Bu sebeple okulun kendi iç dinamiklerini yani meslektaş öğrenmesi süreçlerini harekete geçiren, yıl içinde devamlılığı olan programlarla okulun bir kimliğe sahip olması için çalışmalı. Teknolojinin etkili kullanılması durumunda eğitimcilerin mesleki gelişinin sürekliliği sağlanırken, bu sürecin sınıflara yansıması da değerlendirilebilir.
Bu yaz okulunuzda bir meslektaş çemberi oluşturmak için başlangıç olsun...
Üst Kategori: ROOT Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Geçtiğimiz günlerde edsurge sitesinde bir yazıyı okurken rastladığım bir posteri incelerken gördüm ki aslında bir süredir Meslektaş çemberleri olarak kavramsallaştırmaya çalıştığım yaklaşımı onlarda öğretmenler için mesleki gelişim kılavuzu görselinde kullanmışlar. Artık ne kadar söylemek gerekli bilmiyorum ama bu yüzyılın değişim hızı bizi daha fazla okumaya ve paylaşmaya zorunlu kılıyor. Diğer yandan dijital araçlar bize bu süreci oldukça kolaylaştırılmış olarak sunuyor. Ülkemize baktığımızda ise çoğunlukla gündelik sorunlar içinde en az yer bulabilen eğitim sistemimiz neredeyse artık umutsuz bir vakıa haline gelmiş durumda. Oysa bugün içinde yaşadığımız pek çok sorunun ve ekonomik kalkınmanın temelinde olan eğitimi daha çok gündemde tutmalı, ulusal bir kalkınma aracı haline getirmeliyiz.
Haziran-Eylül dönemi çalışmaları...
Bir eğitim yılının daha sonuna doğru geliyoruz. Bu dönem eğitimcilerin aslında yenilenme çalışmaları yapabilecekleri Haziran ve Eylül olmak üzere iki önemli süreci kapsıyor. Bu konuda bakanlığın nasıl bir hazırlık içinde olduğunu açıkçası çok bilmiyorum. Malum, bakanlıkta herkes neredeyse nerede çalışacak, pozisyonu ne olacak ve kimlerle çalışacak gibi kaygılar içinde. Özellikle taşra teşkilatında başta okul müdürleri olmak üzere yöneticiler nasıl bir planlama yapacakları konusunda doğal olarak kararsızlık ve belirsizlik içindeler.
Aslında bu dönemi her okul müdürünün kendi okulu içinde oluşturduğu meslektaş çemberiyle ihtiyaçlarını analiz edip en verimli şekilde yenilenerek gelecek yıla hazırlanarak geçirmeleri gerekir. Acaba kaç okul müdürü bunu şu anda yapabiliyor.... Haksızlık yapmamalıyım, en azından bazı okul müdürlerimizden Yenilikçi Öğrenme Merkezine yapılan başvurular bize bazılarının bu kaygıyı taşıdığını gösteriyor.Ancak hem resmi okullar hemde özel okullar için en önemli sorun belkide bu konuda yeterli bütçeye sahip değiller. Resmi okullar açısından devletin onlara bütçe vermemesi bir mazaret olarak görülebilir. Peki özel okullar? Özel okulların çalışanlarını mesleki gelişimini yıllık bütçelerinde bir kalem haline getirmedikleri sürece kaliteli bir öğrenme ekosistemi oluşturmaları mümkün değil...
Diğer bir önemli konuda yine Haziran ve Eylül dönemi mesleki gelişim çalışmalarının planlanması süreci. Okulların bu süreci yıl boyunca okulun tüm paydaşlarından topladıkları bir veriye dayalı olarak yetkinlik geliştirmek için kullanması beklenen durumdur. Böyle olduğunu iddia edebilirmiyiz? Tanıdığımız hocalar, konferans, seminer tarzı çalışmalar ve bütünsel olarak bir felsefesi olmayan programlar ile bu dönem geçirelecek.Sonrasında da biz hep eğitim alıyoruz ama sınıfa yansımıyor denilecek. Elbette böyle olacak... Yetkinlik geliştirmeye odaklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış ve takip ve ölçümü yapılmayan mesleki gelişim çalışmalarının zaman ve para kaybından başka bir işe yaramadığı artık açıkça görülüyor.
Reklam bütçesi mi? Mesleki gelişim bütçesi mi?
Kaç tane özel okulun mesleki gelişim bütçesi reklam bütçesinden daha büyüktür? Oysa ülkemizde herhangi bir özel okulla aynı büyüklükte yatırım ve ciroya sahip olan şirketlere baktığımızda insan kaynaklarının eğitimine ayırdıkları bütçeler okullar ile karşılaştırıldığın aklımıza hemen şu soru geliyor; Eğitim diğer sektörlerden dah mı az değerli veya öğretmenlerimiz mükemmel düzeydeler gelişime ihtiyaç yok mu?
Eğitimciler için mesleki gelişim ödeneği olmalı....
Hem Bakanlığın hem de özel okulların mesleki gelişim için eğitimcilere kendi yönetebilecekleri bir fon tahsis etmesi bu yüzyılda artık bir zorunluluktur. MEB her eğitim yılı başında yaptığı hazırlık ödeneği gibi eğitim yılı sonunda da mesleki gelişim adına bir ödenek ayırmalı. Bu ödeneği kupon şeklinde eğitimcilere sunarak, MEB tarafından akredite edilmiş kurumlarda eğitimcilerin kendilerini geliştirmek istediği alanlarda kullanabilmeleri için fırsat ve performans noktası oluşturmalıdır. Mesleki gelişimin yarısı kurumlar tarafından tespit edilmiş ihtiyaca yönelik kurumlar tarafından sağlanırken diğer yarısı da eğitimcinin tercihine bırakılabilmelidir. Böylelikle sürekli gelişime yol açılabilir ve bu yolla öğrencilerimize rol model olabiliriz. Bunu yapabilen sınırlı sayıda özel okulun dışında ne yazık ki böyle bir fon eğitimcilere kurumlar tarafından sağlanmıyor. Hatta eğitim sendikaları, üyelerinin mesleki gelişimi için ne kadar sorumluluk alıyorlar? Oysa sendikaların en önemli görevlerinden birisi de üyelerinin performasını ve mesleki kalitesini artırmak değilmidir? Belki benim haberim yoktur ama sormak isterim; hangi sendikalar yaz aylarında mesleki gelişim kampları yaparak üyelerine katkıda bulunuyorlar? Bence MEB sendikalardan bunu talep etmeli. Üyelerinin performansına bağlı olarak geliştirilmesi gereken alanlarının bir kısmından sendikalar bir kısmından da MEB sorumlu olmalı ki mesleğin kalitesini yükseltmek için ortak sorumluluk üstlenilsin.
Özetle, okullarınn mesleki gelişimi bir süreç olarak ele almalı. Bu sebeple okulun kendi iç dinamiklerini yani meslektaş öğrenmesi süreçlerini harekete geçiren, yıl içinde devamlılığı olan programlarla okulun bir kimliğe sahip olması için çalışmalı. Teknolojinin etkili kullanılması durumunda eğitimcilerin mesleki gelişinin sürekliliği sağlanırken, bu sürecin sınıflara yansıması da değerlendirilebilir.
Bu yaz okulunuzda bir meslektaş çemberi oluşturmak için başlangıç olsun...
Son Güncelleme: Salı, 20 May 2014 08:31
Gösterim: 2881
Artı eğitim’in onuncu yılına ulaşmış olmak gerçekten gururlanacak bir aşama. Yıllar önce Türkiye Özel Okullar Birliği Derneğinin geleneksel Antalya sempozyumunda 10 yıl önce yayınlanan ilk sayıyı dün gibi hatırlıyorum. Tabloid basılmıştı ve Cem Kaçmaz eğitimcilere dergiyi ve yapmak istediklerini anlatmaya çalışıyordu. Benim gibi pek çok eğitimci Cem´in bu çabasını takdir etmekle birlikte derginin ömrünün çok uzun olacağına inanmıyordu… Bugünleri görmek gerçekten eğitim dünyamız için bir hafıza oluşturan kazanç oldu. Bu yolun önemli bir kısmında bu köşeyi yazarak geçirdiğim için 10. Yıl benim için ayrıca çok değerli.
Bu on yılda neler oldu;
Hep aynı iktidar olmasına rağmen tam dört Milli Eğitim Bakanı gördük. Neredeyse her yeni gelen bakanla birlikte yeni kadrolar ve yeni uygulamalar geldi…
Sayamayacak kadar çok sınav sistemleri değiştirdik. Örneğin oğlum üç yıl üst üste bir sınava girerek liseye yerleştirilen tek kuşağın çocuklarından birisi… OKS, SBS, TEOG acaba sonraki kısaltma ne olacak! Aynı şekilde üniversite yerleştirmede yapılan sınavlarda da benzeri sürekli değişimi yaşadık. Tek sınav, iki sınav, çok sınav ve şimdi soru tipi değişiklikleri ile yeni bir tarz.
Bu dönemin belki de en olumlu değişikliği üniversite yerleştirmede katsayı uygulamasının kaldırılmasıydı. Adil olmayan bu uygulama ayrımcılığı derinleştiriyordu.
Sekiz yıllık zorunlu eğitim süresi on iki yıl oldu ama 4+4+4 uygulaması büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Okula başlama yaşı tartışmaları 72,60, rapor alsınlar ve en sonunda 66 ayda karar kılındı. Öte yandan bu sistemin etkileri hakkında halen yeterli bilimsel araştırmamız yok…
Mesleki ve teknik eğitim kan kaybetmeye devam ederken sosyal katmanların en altındaki ailelerin çocuklarının gittiği okullar haline geldi. Öte yandan organize sanayi bölgeleri içinde açılan bu tip okullara devlet katkısı sağlanması bir fark yaratma ihtimalini ortaya çıkardı.
Özel okulların sayısal olarak artışına tanık olduk ancak halen kapasitelerin tam kullanılamadığı da bir gerçek. Ülkenin her yanında her tür özel okula rastlamak mümkün artık. Bu gelişim zincir özel okulları ortaya çıkardı ve yatırım fonlarının sektöre girmesi ise gelecek yıllarda daha çok değişim olacağının da adeta habercisi oldu.
2005 yılında eğitim programlarında gerçekleştirilen değişim büyük umutlarla başladı. Hayatımıza bu yıllarda PISA sınavları girdi. Artık bizde uluslararası karşılaştırmalar içinde yer aldık ancak halen son sıralardan kurtulmaya çalışıyoruz.
Öğretmen sayımız hızla arttı ama özlük haklarıyla ilgili tartışmalar hiç bitmedi. Gelirlerinde iyileşme olurken sistem içinde güvensizlik duygusu artmaya devam ediyor. Öte yandan plansız açılan eğitim fakültelerinden mezunların yüksek sayıları bir yandan öğretmen yetiştirme sitemimizdeki kalite sorununu ortaya çıkarırken bir yandan da yüz binlerce atanamayan öğretmen sorunu karşımıza çıktı…
Hızla değişen dünyaya ayak uydurabilmek ve daha da önemlisi değişen eğitim programlarına ayak uydurabilmek için öğretmenlerin yeterince mesleki gelişimi sağlanamadı. Ülke tarihinin en büyük ve yaygın, ilk öğretmen mesleki gelişim projesi olan ¨Öğretmenin Sınırı Yok¨ sadece öğretmenlerin gelişimi için kurulan ÖRAV-Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından uygulanarak yaklaşık 100 bin öğretmene ulaştı. Bu yolla ülke gündemine öğretmenlerin mesleki gelişimi girmiş oldu.
Eğitim sisteminin en büyük parçalarından birisi haline gelen dershanelerin kapatılması veya dönüştürülmesi kararı alındı. Bu karar büyük tartışmaların yanında özel okula dönüştürülmesi çalışmaları da kalitenin aşağıya çekilmesi riskini içinde barındırıyor. Bu konuda çıkarılan yasanın içinde ülke tarihinin en büyük insan kaynağı değişimi kararını da içeriyor. Binlerce eğitim yöneticisinin görevleri son buluyor ve beraberinde atama kriterleri de radikal bir şekilde değişiyor.
Liseler dönüştürüldü, hatta birkaç kez dönüştürüldü. En son gelinen noktada yapılan değişikliğin sonucunda öğrencilerin acaba bazı okul tiplerine gitmek zorunda kalması söz konusu durumda. Lisede alan sistemi değişti ancak pek çok okula halen alan varmış gibi eğitim yapmaya devam ediyor.
Eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirme sistemi büyük sorunlarıyla devam ediyorken formasyon tartışmaları sürekli değişen kararlarla devam ediyor…
Fatih projesi bir donanım projesi olarak başladı ve evrilmeye devam ediyor. Ancak halen yeterince öğretmen mesleki gelişim çalışması yapılmıyor. Örneğin öğrencilere tablet dağıtılmadan bir yıl önce öğretmenlere tablet dağıtılmış olsaydı belki uyumları sağlanabilirdi. Okulların internet erişiminin sağlandığı bu dönemde belki de internetin eğitime uyumlandırılması için çalışılmadan cihazlara geçilmesi temel yaklaşım sorunuydu.
Özetle, yazmaya devam edersek sıralanacak o kadar çok değişim ve yeniden değişim var ki kamuoyunda belki de en fazla güven kaybına uğrayan alanlarımızdan birisi ne yazık ki eğitim sistemimiz oldu. Umarım dergimizin ikinci on yılında benzeri bir yazıyı kaleme alırken veri temelli eğitim politikaları yoluyla gençlerimizi küresel becerilerle yetiştiren bir eğitim sistemini yazarım…
Kayhan Karlı
@kayhankarli
Üst Kategori: ROOT Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Artı eğitim’in onuncu yılına ulaşmış olmak gerçekten gururlanacak bir aşama. Yıllar önce Türkiye Özel Okullar Birliği Derneğinin geleneksel Antalya sempozyumunda 10 yıl önce yayınlanan ilk sayıyı dün gibi hatırlıyorum. Tabloid basılmıştı ve Cem Kaçmaz eğitimcilere dergiyi ve yapmak istediklerini anlatmaya çalışıyordu. Benim gibi pek çok eğitimci Cem´in bu çabasını takdir etmekle birlikte derginin ömrünün çok uzun olacağına inanmıyordu… Bugünleri görmek gerçekten eğitim dünyamız için bir hafıza oluşturan kazanç oldu. Bu yolun önemli bir kısmında bu köşeyi yazarak geçirdiğim için 10. Yıl benim için ayrıca çok değerli.
Bu on yılda neler oldu;
Hep aynı iktidar olmasına rağmen tam dört Milli Eğitim Bakanı gördük. Neredeyse her yeni gelen bakanla birlikte yeni kadrolar ve yeni uygulamalar geldi…
Sayamayacak kadar çok sınav sistemleri değiştirdik. Örneğin oğlum üç yıl üst üste bir sınava girerek liseye yerleştirilen tek kuşağın çocuklarından birisi… OKS, SBS, TEOG acaba sonraki kısaltma ne olacak! Aynı şekilde üniversite yerleştirmede yapılan sınavlarda da benzeri sürekli değişimi yaşadık. Tek sınav, iki sınav, çok sınav ve şimdi soru tipi değişiklikleri ile yeni bir tarz.
Bu dönemin belki de en olumlu değişikliği üniversite yerleştirmede katsayı uygulamasının kaldırılmasıydı. Adil olmayan bu uygulama ayrımcılığı derinleştiriyordu.
Sekiz yıllık zorunlu eğitim süresi on iki yıl oldu ama 4+4+4 uygulaması büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Okula başlama yaşı tartışmaları 72,60, rapor alsınlar ve en sonunda 66 ayda karar kılındı. Öte yandan bu sistemin etkileri hakkında halen yeterli bilimsel araştırmamız yok…
Mesleki ve teknik eğitim kan kaybetmeye devam ederken sosyal katmanların en altındaki ailelerin çocuklarının gittiği okullar haline geldi. Öte yandan organize sanayi bölgeleri içinde açılan bu tip okullara devlet katkısı sağlanması bir fark yaratma ihtimalini ortaya çıkardı.
Özel okulların sayısal olarak artışına tanık olduk ancak halen kapasitelerin tam kullanılamadığı da bir gerçek. Ülkenin her yanında her tür özel okula rastlamak mümkün artık. Bu gelişim zincir özel okulları ortaya çıkardı ve yatırım fonlarının sektöre girmesi ise gelecek yıllarda daha çok değişim olacağının da adeta habercisi oldu.
2005 yılında eğitim programlarında gerçekleştirilen değişim büyük umutlarla başladı. Hayatımıza bu yıllarda PISA sınavları girdi. Artık bizde uluslararası karşılaştırmalar içinde yer aldık ancak halen son sıralardan kurtulmaya çalışıyoruz.
Öğretmen sayımız hızla arttı ama özlük haklarıyla ilgili tartışmalar hiç bitmedi. Gelirlerinde iyileşme olurken sistem içinde güvensizlik duygusu artmaya devam ediyor. Öte yandan plansız açılan eğitim fakültelerinden mezunların yüksek sayıları bir yandan öğretmen yetiştirme sitemimizdeki kalite sorununu ortaya çıkarırken bir yandan da yüz binlerce atanamayan öğretmen sorunu karşımıza çıktı…
Hızla değişen dünyaya ayak uydurabilmek ve daha da önemlisi değişen eğitim programlarına ayak uydurabilmek için öğretmenlerin yeterince mesleki gelişimi sağlanamadı. Ülke tarihinin en büyük ve yaygın, ilk öğretmen mesleki gelişim projesi olan ¨Öğretmenin Sınırı Yok¨ sadece öğretmenlerin gelişimi için kurulan ÖRAV-Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından uygulanarak yaklaşık 100 bin öğretmene ulaştı. Bu yolla ülke gündemine öğretmenlerin mesleki gelişimi girmiş oldu.
Eğitim sisteminin en büyük parçalarından birisi haline gelen dershanelerin kapatılması veya dönüştürülmesi kararı alındı. Bu karar büyük tartışmaların yanında özel okula dönüştürülmesi çalışmaları da kalitenin aşağıya çekilmesi riskini içinde barındırıyor. Bu konuda çıkarılan yasanın içinde ülke tarihinin en büyük insan kaynağı değişimi kararını da içeriyor. Binlerce eğitim yöneticisinin görevleri son buluyor ve beraberinde atama kriterleri de radikal bir şekilde değişiyor.
Liseler dönüştürüldü, hatta birkaç kez dönüştürüldü. En son gelinen noktada yapılan değişikliğin sonucunda öğrencilerin acaba bazı okul tiplerine gitmek zorunda kalması söz konusu durumda. Lisede alan sistemi değişti ancak pek çok okula halen alan varmış gibi eğitim yapmaya devam ediyor.
Eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirme sistemi büyük sorunlarıyla devam ediyorken formasyon tartışmaları sürekli değişen kararlarla devam ediyor…
Fatih projesi bir donanım projesi olarak başladı ve evrilmeye devam ediyor. Ancak halen yeterince öğretmen mesleki gelişim çalışması yapılmıyor. Örneğin öğrencilere tablet dağıtılmadan bir yıl önce öğretmenlere tablet dağıtılmış olsaydı belki uyumları sağlanabilirdi. Okulların internet erişiminin sağlandığı bu dönemde belki de internetin eğitime uyumlandırılması için çalışılmadan cihazlara geçilmesi temel yaklaşım sorunuydu.
Özetle, yazmaya devam edersek sıralanacak o kadar çok değişim ve yeniden değişim var ki kamuoyunda belki de en fazla güven kaybına uğrayan alanlarımızdan birisi ne yazık ki eğitim sistemimiz oldu. Umarım dergimizin ikinci on yılında benzeri bir yazıyı kaleme alırken veri temelli eğitim politikaları yoluyla gençlerimizi küresel becerilerle yetiştiren bir eğitim sistemini yazarım…
Kayhan Karlı
@kayhankarli
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Haziran 2014 15:24
Gösterim: 3571
Son yıllarda inovasyon hakkında neredeyse tüm sektörler araştırıyor ve çalışıyor. Tüm sektörlerde olduğu gibi eğitim sisteminde inovasyon ihtiyacı olduğu konusu da çok açık bir durum. 20. yüzyılın sonuna doğru gelirken özellikle küreselleşmenin sosyal bir boyutu olan "göç" eğitim sistemleri üzerinde tüm dünyada müthiş bir baskı oluşturmakta. Özellikle 2010 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yarıdan fazlasının kentli hale geldiğini düşününce bu yeni kentli nüfusun çocukları için iyi bir eğitimin iyi bir gelecek ile eşdeğer olduğunu tahmin etmek yada anlamamak mümkün değil. Bu nedenle de resmi ve özel tüm eğitim kurumları üzerinde velilerin iyi eğitim baskısı ve beklentisi her gün daha fazlalaşıyor.
Diğer yandan sanayi devrimi sonrası insanlık tarihinin en önemli kırılımlarından birisi olan dijital devrim dönemini de yaşıyoruz. Dijital araçların büyük bir hızla gelişimi ve değişimi toplumları ve yaşam biçimlerini büyük bir hızla dönüştürüyor. Beraberinde yaşanan en büyük değişim ise dijital teknolojiler ile birlikte insan gücüne dayalı işler hızla yok oluyor ve insan gücünün yerini teknolojik araçlar,robotlar alıyor… Bu durum doğal olarak daha fazla eğitimli insanların iş bulabilmelerini kolaylaştırdığı için daha fazla yani daha uzun süre daha iyi eğitim almak isteyenlerin sayısı hızla artıyor. Gelecek yıllarda daha çok eğitimli insana ihtiyaç artacak fakat diğer yandan da bu eğitim sisteminin gerçekten toplumun gelecekte ihtiyacı olacak ve hatta hayal bile edilmemiş mesleklere gençleri hazırlaması gerekiyor…
Bir başka önemli noktada dünyamızın doğal kaynakları hızla tükeniyor ve belkide insanlık tarihinde ilk kez bu kadar yaşamsal sorunlarla karşı karşıyayız. Meslekler hızla değişirken öte yandan da insanlığın devamı ve geleceği için yeni meslekler işler de bulmak gerekiyor. Enerji, içilebilir temiz su kaynakları, küresel ısınma, insanlığa yetecek gıda vb. Güncel sorunları düşününce gençleri nasıl yetiştirmemiz gerektiğini görebiliriz.
Özetle, eğitim sisteminde inovasyona ve girişimciliğe tartışılmaz derecede açık bir ihtiyaç var… Bu inovasyon ihtiyacını hazırlamakta olduğum kitabımda dört alanda sınıflandırarak ele almak gerektiğini düşünüyorum.
Eğitim ortamları;
Fiziksel ve sanal ortamların artık harmanlanmış bir şekilde kullanılması kaçınılmaz hale geldi. Bu kapsamda okulların fiziksel olarak tüm tasarımlarını gözden geçirmek ve sanal öğrenme ortamları zenginleştirmek gerekir. Öte yandan eskiden her türlü öğrenme ve eğitim formal ortamlarda gerçekleşmekte iken bugünlerde büyük bir çoğunluğu informal ortamlarda gerçekleşmektedir. Özellikle öğrencilerimizin okula geldikleri hazırbulunuşlukları informal sanal ortamlarda öğrendiklerinden oluşmakta. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Öğrenme, Öğretme ve Değerlendirme Süreçleri;
Okullarda öğrenme, öğretme ve değerlendirme süreçlerini geçmişten kalan yöntemler yerine yeni çağın dijital öğrenenlerine uygun yenilikçi yaklaşımlar yeniden ele almalıyız. Özellikle değerlendirme süreçleri tümüyle yeni bakış açılarına kavuşturulmalıdır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinde yenilikçi uygulamaları ve fikirleri cesaretlendiren bir ekosistem oluşturmalıyız. Öğrenmenin yaşamsal bir kimlik haline gelebilmesi için örgün eğitim yıllarında kendi kendine öğrenebilen nesiller yetiştirilmelidir. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Liderlik ve İnovasyon Kültürü;
Okul ekosistemlerinin en belirleyici karakteri liderliktir. ¨ Eski köye yeni adet çıkarma veya başımıza icat çıkarma¨ diyen okul liderlerinin bulunduğu ortamlarda inovasyon fikirlerinin gelişmesini bekleyemeyiz. Okul liderliğini yeni bir alan olarak ele alıp liderlik geliştirme programları yolu ile vizyoner ve yenilikçi okul liderleri geliştirilmelidir. Bu liderler aracılığı ile okul ekosistemi yenilikçi fikirlere yataklık eden bir inovasyon makinası olabilmelidir. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Sürekli Mesleki Gelişim;
Eğitimcilerin de özellikle herkes için olduğu gibi sürekli öğrenen bireylere dönüşebilmesini teşvik eden, okul merkezli sürekli mesleki gelişim uygulamaları geliştirilmelidir. Bu yolla okullarda oluşturulacak olan meslektaş çemberleri aracılığı ile okul ekosistemi sürekli öğrenenlerin oluşturduğu öğrenme odaklı bir yapı haline gelecektir. Her insanın gelişimi ve yaptığı işin gelişimi ve onu tatmin etmesi için geribildirime ihtiyacı vardır. Sürekli mesleki gelişim için tüm eğitimcilerinin öğrenme yoldaşları olduğu bir ekosisteme ihtiyacımız var.Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Tüm bu açılarından eğitim sistemine katkı koyabilmek için Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezini kurduk. Şimdi de bilgi teknolojilerini yenilikçi kullanabilmek için bir araç olması için egitinovasyon.org kurduk. Böylelikle isteyen herkese kendi bulutta okulunu kurma fırsatı oluşturduğumuz gibi kurumlaraımıza da binlerce kişiye erişebilecekleri bulutta okul kurma fırsatı veriyoruz.
Kayhan Karlı
Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Twitter.com/kayhankarli
Üst Kategori: ROOT Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Son yıllarda inovasyon hakkında neredeyse tüm sektörler araştırıyor ve çalışıyor. Tüm sektörlerde olduğu gibi eğitim sisteminde inovasyon ihtiyacı olduğu konusu da çok açık bir durum. 20. yüzyılın sonuna doğru gelirken özellikle küreselleşmenin sosyal bir boyutu olan "göç" eğitim sistemleri üzerinde tüm dünyada müthiş bir baskı oluşturmakta. Özellikle 2010 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yarıdan fazlasının kentli hale geldiğini düşününce bu yeni kentli nüfusun çocukları için iyi bir eğitimin iyi bir gelecek ile eşdeğer olduğunu tahmin etmek yada anlamamak mümkün değil. Bu nedenle de resmi ve özel tüm eğitim kurumları üzerinde velilerin iyi eğitim baskısı ve beklentisi her gün daha fazlalaşıyor.
Diğer yandan sanayi devrimi sonrası insanlık tarihinin en önemli kırılımlarından birisi olan dijital devrim dönemini de yaşıyoruz. Dijital araçların büyük bir hızla gelişimi ve değişimi toplumları ve yaşam biçimlerini büyük bir hızla dönüştürüyor. Beraberinde yaşanan en büyük değişim ise dijital teknolojiler ile birlikte insan gücüne dayalı işler hızla yok oluyor ve insan gücünün yerini teknolojik araçlar,robotlar alıyor… Bu durum doğal olarak daha fazla eğitimli insanların iş bulabilmelerini kolaylaştırdığı için daha fazla yani daha uzun süre daha iyi eğitim almak isteyenlerin sayısı hızla artıyor. Gelecek yıllarda daha çok eğitimli insana ihtiyaç artacak fakat diğer yandan da bu eğitim sisteminin gerçekten toplumun gelecekte ihtiyacı olacak ve hatta hayal bile edilmemiş mesleklere gençleri hazırlaması gerekiyor…
Bir başka önemli noktada dünyamızın doğal kaynakları hızla tükeniyor ve belkide insanlık tarihinde ilk kez bu kadar yaşamsal sorunlarla karşı karşıyayız. Meslekler hızla değişirken öte yandan da insanlığın devamı ve geleceği için yeni meslekler işler de bulmak gerekiyor. Enerji, içilebilir temiz su kaynakları, küresel ısınma, insanlığa yetecek gıda vb. Güncel sorunları düşününce gençleri nasıl yetiştirmemiz gerektiğini görebiliriz.
Özetle, eğitim sisteminde inovasyona ve girişimciliğe tartışılmaz derecede açık bir ihtiyaç var… Bu inovasyon ihtiyacını hazırlamakta olduğum kitabımda dört alanda sınıflandırarak ele almak gerektiğini düşünüyorum.
Eğitim ortamları;
Fiziksel ve sanal ortamların artık harmanlanmış bir şekilde kullanılması kaçınılmaz hale geldi. Bu kapsamda okulların fiziksel olarak tüm tasarımlarını gözden geçirmek ve sanal öğrenme ortamları zenginleştirmek gerekir. Öte yandan eskiden her türlü öğrenme ve eğitim formal ortamlarda gerçekleşmekte iken bugünlerde büyük bir çoğunluğu informal ortamlarda gerçekleşmektedir. Özellikle öğrencilerimizin okula geldikleri hazırbulunuşlukları informal sanal ortamlarda öğrendiklerinden oluşmakta. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Öğrenme, Öğretme ve Değerlendirme Süreçleri;
Okullarda öğrenme, öğretme ve değerlendirme süreçlerini geçmişten kalan yöntemler yerine yeni çağın dijital öğrenenlerine uygun yenilikçi yaklaşımlar yeniden ele almalıyız. Özellikle değerlendirme süreçleri tümüyle yeni bakış açılarına kavuşturulmalıdır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinde yenilikçi uygulamaları ve fikirleri cesaretlendiren bir ekosistem oluşturmalıyız. Öğrenmenin yaşamsal bir kimlik haline gelebilmesi için örgün eğitim yıllarında kendi kendine öğrenebilen nesiller yetiştirilmelidir. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Liderlik ve İnovasyon Kültürü;
Okul ekosistemlerinin en belirleyici karakteri liderliktir. ¨ Eski köye yeni adet çıkarma veya başımıza icat çıkarma¨ diyen okul liderlerinin bulunduğu ortamlarda inovasyon fikirlerinin gelişmesini bekleyemeyiz. Okul liderliğini yeni bir alan olarak ele alıp liderlik geliştirme programları yolu ile vizyoner ve yenilikçi okul liderleri geliştirilmelidir. Bu liderler aracılığı ile okul ekosistemi yenilikçi fikirlere yataklık eden bir inovasyon makinası olabilmelidir. Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Sürekli Mesleki Gelişim;
Eğitimcilerin de özellikle herkes için olduğu gibi sürekli öğrenen bireylere dönüşebilmesini teşvik eden, okul merkezli sürekli mesleki gelişim uygulamaları geliştirilmelidir. Bu yolla okullarda oluşturulacak olan meslektaş çemberleri aracılığı ile okul ekosistemi sürekli öğrenenlerin oluşturduğu öğrenme odaklı bir yapı haline gelecektir. Her insanın gelişimi ve yaptığı işin gelişimi ve onu tatmin etmesi için geribildirime ihtiyacı vardır. Sürekli mesleki gelişim için tüm eğitimcilerinin öğrenme yoldaşları olduğu bir ekosisteme ihtiyacımız var.Bu amaçla da bilişim teknolojileri ve dijital araçları yenilikçi kullanmalıyız.
Tüm bu açılarından eğitim sistemine katkı koyabilmek için Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezini kurduk. Şimdi de bilgi teknolojilerini yenilikçi kullanabilmek için bir araç olması için egitinovasyon.org kurduk. Böylelikle isteyen herkese kendi bulutta okulunu kurma fırsatı oluşturduğumuz gibi kurumlaraımıza da binlerce kişiye erişebilecekleri bulutta okul kurma fırsatı veriyoruz.
Kayhan Karlı
Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Twitter.com/kayhankarli
Son Güncelleme: Perşembe, 10 Nisan 2014 01:21
Gösterim: 6059