Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB), 2014 yılı öğretmenlerin il içi isteğe bağlı yer değiştirme esasları açıklandı. Öğretmenlerin il içi yer değiştirme başvuruları, 12-16 Mayıs tarihlerinde alınacak, atamalar 20-21 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılacak
İl içi yer değiştirme işlemleri, 6 Mayıs 2010 tarihli MEB Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yapılacak.
Öğretmenlerin il içi yer değiştirme başvuruları, 12-16 Mayıs tarihlerinde alınacak, atamalar 20-21 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılacak. Ataması yapılanların ilişik kesme işlemleri ise 16 Haziran'dan itibaren başlatılacak.
Zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlayan, böyle bir yükümlülüğü olmayan veya bundan muaf tutulanlar ile sağlık ve eş durumu mazereti sebebiyle zorunlu çalışma yükümlülüğü ertelenecek öğretmenlerden, 30 Eylül itibarıyla bulundukları eğitim kurumunda en az üç yıllık çalışma süresini tamamlayacaklar il içinde yer değişikliği isteyebilecek.
Dördüncü, beşinci ve altıncı hizmet alanlarında görev yapan zorunlu çalışma yükümlüsü öğretmenlerden bulunduğu eğitim kurumunda üç yıllık çalışma süresini tamamlayanlar, istemeleri halinde il içinde zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülen eğitim kurumlarına yer değiştirme isteğinde bulunabilecek.
İl içi yer değişikliğine başvuracak öğretmenlerin hizmet puanlarının hesabında, yer değiştirme başvurularının son günü esas alınacak.
Norm kadro fazlası öğretmenler ile 2012-2013 ve 2013-2014 eğitim ve öğretim yılından itibaren görevli olduğu okulun dönüştürülmesi, kapatılması ya da norm kadro uygulaması nedeniyle görev yerleri istekleri dışında değiştirilen öğretmenlerden, bulundukları eğitim kurumunda en az üç yıllık çalışma şartı aranmayacak.
Üç yıllık sürenin hesabında öğretmenin, kadrosunun bulunduğu eğitim kurumunda sözleşmeli öğretmen veya asker öğretmen olarak geçirdiği süreler dahil, fiilen öğretmen olarak geçirdiği ile diğer eğitim kurumlarında ders okutmak üzere ya da eğitim kurumu yöneticisi olarak görevlendirildiği süreler, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında il içinde veya iller arasında yer değişikliği yapıldıktan sonra farklı sebeplerle eski görev yerine iade edilenlerin eski ve yeni görev yerlerindeki hizmet süreleri birlikte değerlendirilecek.
Başvuru için görevlendirmelerin sona ermesi gerekecek
Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilen öğretmenler, görevlendirmeleri sona erdirilmedikçe yer değiştirme isteğinde bulunamayacak. Ancak kadrolarının bulunduğu eğitim kurumuna dönen öğretmenlerden burada en az üç yıllık çalışma süresini tamamlayanlar, il içi yer değişikliği isteğinde bulunabilecek.
Elektronik ortamda alınacak başvurular, sırasıyla eğitim kurumu müdürlüğü, ilçe ve il milli eğitim müdürlüklerince onaylandıktan sonra geçerlilik kazanacak ve bu birimlerin herhangi biri tarafından kabul edilmeyen müracaatlar geçersiz sayılacak.
İl içinde isteğe bağlı yer değiştiren öğretmenler, aynı dönemde iller arasında isteğe bağlı yer değiştirme başvurusunda bulunamayacak. Ancak bunlardan il içinde yer değişikliği yapıldıktan sonra özürleri oluşanlar, yer değişikliği isteyebilecek.
Yurt dışında görevlendirilenler ile aylıksız izinli olan öğretmenlerden yurt dışı görev süresi veya aylıksız izinlerinin 15 Eylül tarihine kadar sona ereceğini belgelendirenler, diğer şartları da taşımaları kaydıyla yer değiştirme başvurusunda bulunabilecek. Yer değişikliği gerçekleştirilen öğretmenlerden en geç 15 Eylül itibarıyla görevine başlamayanların atamaları il milli eğitim müdürlüklerince iptal edilecek.
En çok 25 tercih yapılacak
Öğretmenler, il içi yer değişikliği başvurularında en çok 25 eğitim kurumunu tercih edebilecek. İl içi yer değiştirmeler, hizmet puanı fazla olandan başlamak üzere öğretmenlerin tercihleri de dikkate alınarak valiliklerce yapılacak. Hizmet puanlarının eşitliği halinde öncelik, öğretmenlikteki hizmet süresi fazla olana verilecek, eşitliğin devamı halinde ise bilgisayar kurasına başvurulacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB), 2014 yılı öğretmenlerin il içi isteğe bağlı yer değiştirme esasları açıklandı. Öğretmenlerin il içi yer değiştirme başvuruları, 12-16 Mayıs tarihlerinde alınacak, atamalar 20-21 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılacak
İl içi yer değiştirme işlemleri, 6 Mayıs 2010 tarihli MEB Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yapılacak.
Öğretmenlerin il içi yer değiştirme başvuruları, 12-16 Mayıs tarihlerinde alınacak, atamalar 20-21 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılacak. Ataması yapılanların ilişik kesme işlemleri ise 16 Haziran'dan itibaren başlatılacak.
Zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlayan, böyle bir yükümlülüğü olmayan veya bundan muaf tutulanlar ile sağlık ve eş durumu mazereti sebebiyle zorunlu çalışma yükümlülüğü ertelenecek öğretmenlerden, 30 Eylül itibarıyla bulundukları eğitim kurumunda en az üç yıllık çalışma süresini tamamlayacaklar il içinde yer değişikliği isteyebilecek.
Dördüncü, beşinci ve altıncı hizmet alanlarında görev yapan zorunlu çalışma yükümlüsü öğretmenlerden bulunduğu eğitim kurumunda üç yıllık çalışma süresini tamamlayanlar, istemeleri halinde il içinde zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülen eğitim kurumlarına yer değiştirme isteğinde bulunabilecek.
İl içi yer değişikliğine başvuracak öğretmenlerin hizmet puanlarının hesabında, yer değiştirme başvurularının son günü esas alınacak.
Norm kadro fazlası öğretmenler ile 2012-2013 ve 2013-2014 eğitim ve öğretim yılından itibaren görevli olduğu okulun dönüştürülmesi, kapatılması ya da norm kadro uygulaması nedeniyle görev yerleri istekleri dışında değiştirilen öğretmenlerden, bulundukları eğitim kurumunda en az üç yıllık çalışma şartı aranmayacak.
Üç yıllık sürenin hesabında öğretmenin, kadrosunun bulunduğu eğitim kurumunda sözleşmeli öğretmen veya asker öğretmen olarak geçirdiği süreler dahil, fiilen öğretmen olarak geçirdiği ile diğer eğitim kurumlarında ders okutmak üzere ya da eğitim kurumu yöneticisi olarak görevlendirildiği süreler, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında il içinde veya iller arasında yer değişikliği yapıldıktan sonra farklı sebeplerle eski görev yerine iade edilenlerin eski ve yeni görev yerlerindeki hizmet süreleri birlikte değerlendirilecek.
Başvuru için görevlendirmelerin sona ermesi gerekecek
Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilen öğretmenler, görevlendirmeleri sona erdirilmedikçe yer değiştirme isteğinde bulunamayacak. Ancak kadrolarının bulunduğu eğitim kurumuna dönen öğretmenlerden burada en az üç yıllık çalışma süresini tamamlayanlar, il içi yer değişikliği isteğinde bulunabilecek.
Elektronik ortamda alınacak başvurular, sırasıyla eğitim kurumu müdürlüğü, ilçe ve il milli eğitim müdürlüklerince onaylandıktan sonra geçerlilik kazanacak ve bu birimlerin herhangi biri tarafından kabul edilmeyen müracaatlar geçersiz sayılacak.
İl içinde isteğe bağlı yer değiştiren öğretmenler, aynı dönemde iller arasında isteğe bağlı yer değiştirme başvurusunda bulunamayacak. Ancak bunlardan il içinde yer değişikliği yapıldıktan sonra özürleri oluşanlar, yer değişikliği isteyebilecek.
Yurt dışında görevlendirilenler ile aylıksız izinli olan öğretmenlerden yurt dışı görev süresi veya aylıksız izinlerinin 15 Eylül tarihine kadar sona ereceğini belgelendirenler, diğer şartları da taşımaları kaydıyla yer değiştirme başvurusunda bulunabilecek. Yer değişikliği gerçekleştirilen öğretmenlerden en geç 15 Eylül itibarıyla görevine başlamayanların atamaları il milli eğitim müdürlüklerince iptal edilecek.
En çok 25 tercih yapılacak
Öğretmenler, il içi yer değişikliği başvurularında en çok 25 eğitim kurumunu tercih edebilecek. İl içi yer değiştirmeler, hizmet puanı fazla olandan başlamak üzere öğretmenlerin tercihleri de dikkate alınarak valiliklerce yapılacak. Hizmet puanlarının eşitliği halinde öncelik, öğretmenlikteki hizmet süresi fazla olana verilecek, eşitliğin devamı halinde ise bilgisayar kurasına başvurulacak.
Son Güncelleme: Cuma, 09 May 2014 09:58
Gösterim: 1901
AK Parti İstanbul Milletvekili İncekara, , çocuk cinayetleri ve tecavüzlerine ilişkin "Üniversitelerimiz, özellikle çocukların mağduriyeti ile ilgili bizim önümüzü açacak, hareket kabiliyetimizi geliştirecek, gündem yaratacak. Televizyoncu haber yaparsa toplumun problemlerinden haberdar oluyoruz. Halbuki üniversitelerin görevidir gündem oluşturmak.” dedi.
AA muhabirinin, çocuk cinayetleri ve tecavüzlerine ilişkin sorularını yanıtlayan AK Parti İstanbul Milletvekili ve eski kayıp çocuklara ilişkin Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, çocuk istismarının önlenmesine ilişkin hazırladığı tasarı taslağına değindi.
İncekara, bu konunun aslında kayıp çocuklara ilişkin komisyonun çalıştığı dönemde ele alındığını ve 2 yıl boyunca bütün teknik teferruatları ile çalışıldığını anımsattı. Hazırlanan kanun teklifinin komisyondan da geçtiğini belirten İncekara, ancak yasama döneminin bitmesi ve araya seçimlerin girmesi nedeniyle teklifin kadük olduğunu ifade etti. İncekara, "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bu çalışması, sanki olaylar ortaya çıkınca yeni başlamış bir çalışma olarak değerlendirildi. Oysa hükümetin bu konudaki hassasiyeti 4-5 yıldır devam ediyor" dedi.
Taslaktaki düzenlemelerin önemli olduğunu belirten İncekara, şöyle devam etti:
"Bu ne getirecek bize? Katillin katilliğini giderir mi? Ama vicdan azabıydı, kusura bakmasın. Yani dehşet saçan, çocuğa tecavüz etmiş, çocuğun katili olmuş adam gelip de iyi hal... Ne iyi hali olacak bu adamın? İyi halden indirimlere muhatap oluyor. Yargıtay'da çocukların dosyaları yıllarca bekliyordu. O kız çocukları tecavüzcüsü ile birlikte aynı arabada Adli Tıp Kurumu'na, mahkemelere götürülüp sersefil edilip yeni travmalar yaşatılıyordu.
Şimdi bu düzenlemeler inşallah onları azaltacak. Ama esas olan şudur: Suçluyu, suç işlemekten caydıracak politikalarımızın olması lazım. Yani suç işledikten sonra, ne verirsen ver. Ama önemli olan çocuk bu tehlikeyle karşılaşmadan önce neler yapabiliriz kısmı."
Pedofili tehlikesi
Halide İncekara, pedofili tehlikesine dikkati çekerek, "Bunlar, etrafımızda hiç ummadığımız kişiler de olabilir. Kravatlı, çok önemli makam ve mevkilerde gördüğümüz, belki kamuda en güvenilir makamlarda gördüğümüz insanlar da olabilir. Bunlar zaten her gün suç işlemezler. Bunlar mutlaka davranışlarında bir iz bırakırlar çevrelerine. O sırada uyarmak gerekiyor" dedi.
Pedofilinin bir hastalık olduğunu belirten İncekara, bu konuda sağlık kontrolünün önemine işaret etti. Avrupa'da, kendinde bu rahatsızlığı hissederek, kendisine müdahale edilmesi için sağlık kuruluşlarına başvuranların olduğunu anlatan İncekara, "Ayıp değil ki bu. Çünkü pedofili bir rahatsızlık. Tedavi olursa kendi de çocuk da kurtuluyor" diye konuştu.
"Suçlunun da hikayesini anlatın"
Halide İncekara, çocuk cinayetleri ve tecavüzlerinin ardından oluşan idam tartışmalarına da değindi. "Herkes canını yakanın canı yansın istiyor" diyen İncekara, ancak çocuk tecavüzcüsü ya da katili için idamın bir kurtuluş olacağına dikkati çekti. İncekara, bu suçlardan dolayı ceza alanların bir kısmının zaten cezaevlerinde yaşatılmadığını, hayatlarının zindan olduğunu ifade etti.
İncekara, caydırıcı olunması için basın organlarına da önemli görevler düştüğünü söyledi. Yayın organlarının kadın ve çocukların yaşadığı şiddeti çok fazla anlattığını belirten İncekara, bunun aslında bazı insanları daha fazla cesaretlendirdiğini, tahrik ettiğini ifade etti.
Suçu işleyen kişilerin yakalandıktan sonra neler yaşadığının, başlarına nelerin geldiğinin de anlatılmasının caydırıcı olabileceğini belirten İncekara, "Bu hikayeleri de zaman zaman hatırlatırsak suçu işleyecek adamın cesaretini kırmış oluruz. Yani suçu işleyen kişilerin daha sonra nelerle karşılaştığını anlatmak lazım topluma. Bu suç işleyecek kişi için caydırıcı olabilir" dedi.
"Üniversiteler yüksek lise değildir"
İncekara, bu konuda üniversitelere de önemli görevler düştüğüne dikkati çekerek, "Üniversiteler yüksek lise değildir. Bir şehirde, bir bölgede üniversite varsa, bütün birimlerini o yaşadığı sosyal çevrenin problemlerini çözmeye odaklar. Akademisyenlerini, sivil toplum örgütlerini, yerel yönetimlerini iş birliğine çağırır ve bir çözüm paketi sorar" diye konuştu.
İncekara, şöyle devam etti:
"Üniversitelerimiz, özellikle çocukların mağduriyeti ile ilgili bizim önümüzü açacak, hareket kabiliyetimizi geliştirecek, gündem yaratacak. Televizyoncu haber yaparsa toplumun problemlerinden haberdar oluyoruz. Halbuki üniversitelerin görevidir gündem oluşturmak.
Üniversiteler çözüm merkezleridir, yüksek lise değildir. Öğrencisi ile birlikte o alanın sosyal kontrolünü yaratacak ve çözüm üretecek merkezlerdir.
Yapanların tabii ki alnından öpelim ama kusura bakmayın, yapmayanlar da oturdukları koltuklarda vicdan azabından ve Allah'a hesap vermekten kurtulamazlar."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
AK Parti İstanbul Milletvekili İncekara, , çocuk cinayetleri ve tecavüzlerine ilişkin "Üniversitelerimiz, özellikle çocukların mağduriyeti ile ilgili bizim önümüzü açacak, hareket kabiliyetimizi geliştirecek, gündem yaratacak. Televizyoncu haber yaparsa toplumun problemlerinden haberdar oluyoruz. Halbuki üniversitelerin görevidir gündem oluşturmak.” dedi.
AA muhabirinin, çocuk cinayetleri ve tecavüzlerine ilişkin sorularını yanıtlayan AK Parti İstanbul Milletvekili ve eski kayıp çocuklara ilişkin Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, çocuk istismarının önlenmesine ilişkin hazırladığı tasarı taslağına değindi.
İncekara, bu konunun aslında kayıp çocuklara ilişkin komisyonun çalıştığı dönemde ele alındığını ve 2 yıl boyunca bütün teknik teferruatları ile çalışıldığını anımsattı. Hazırlanan kanun teklifinin komisyondan da geçtiğini belirten İncekara, ancak yasama döneminin bitmesi ve araya seçimlerin girmesi nedeniyle teklifin kadük olduğunu ifade etti. İncekara, "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bu çalışması, sanki olaylar ortaya çıkınca yeni başlamış bir çalışma olarak değerlendirildi. Oysa hükümetin bu konudaki hassasiyeti 4-5 yıldır devam ediyor" dedi.
Taslaktaki düzenlemelerin önemli olduğunu belirten İncekara, şöyle devam etti:
"Bu ne getirecek bize? Katillin katilliğini giderir mi? Ama vicdan azabıydı, kusura bakmasın. Yani dehşet saçan, çocuğa tecavüz etmiş, çocuğun katili olmuş adam gelip de iyi hal... Ne iyi hali olacak bu adamın? İyi halden indirimlere muhatap oluyor. Yargıtay'da çocukların dosyaları yıllarca bekliyordu. O kız çocukları tecavüzcüsü ile birlikte aynı arabada Adli Tıp Kurumu'na, mahkemelere götürülüp sersefil edilip yeni travmalar yaşatılıyordu.
Şimdi bu düzenlemeler inşallah onları azaltacak. Ama esas olan şudur: Suçluyu, suç işlemekten caydıracak politikalarımızın olması lazım. Yani suç işledikten sonra, ne verirsen ver. Ama önemli olan çocuk bu tehlikeyle karşılaşmadan önce neler yapabiliriz kısmı."
Pedofili tehlikesi
Halide İncekara, pedofili tehlikesine dikkati çekerek, "Bunlar, etrafımızda hiç ummadığımız kişiler de olabilir. Kravatlı, çok önemli makam ve mevkilerde gördüğümüz, belki kamuda en güvenilir makamlarda gördüğümüz insanlar da olabilir. Bunlar zaten her gün suç işlemezler. Bunlar mutlaka davranışlarında bir iz bırakırlar çevrelerine. O sırada uyarmak gerekiyor" dedi.
Pedofilinin bir hastalık olduğunu belirten İncekara, bu konuda sağlık kontrolünün önemine işaret etti. Avrupa'da, kendinde bu rahatsızlığı hissederek, kendisine müdahale edilmesi için sağlık kuruluşlarına başvuranların olduğunu anlatan İncekara, "Ayıp değil ki bu. Çünkü pedofili bir rahatsızlık. Tedavi olursa kendi de çocuk da kurtuluyor" diye konuştu.
"Suçlunun da hikayesini anlatın"
Halide İncekara, çocuk cinayetleri ve tecavüzlerinin ardından oluşan idam tartışmalarına da değindi. "Herkes canını yakanın canı yansın istiyor" diyen İncekara, ancak çocuk tecavüzcüsü ya da katili için idamın bir kurtuluş olacağına dikkati çekti. İncekara, bu suçlardan dolayı ceza alanların bir kısmının zaten cezaevlerinde yaşatılmadığını, hayatlarının zindan olduğunu ifade etti.
İncekara, caydırıcı olunması için basın organlarına da önemli görevler düştüğünü söyledi. Yayın organlarının kadın ve çocukların yaşadığı şiddeti çok fazla anlattığını belirten İncekara, bunun aslında bazı insanları daha fazla cesaretlendirdiğini, tahrik ettiğini ifade etti.
Suçu işleyen kişilerin yakalandıktan sonra neler yaşadığının, başlarına nelerin geldiğinin de anlatılmasının caydırıcı olabileceğini belirten İncekara, "Bu hikayeleri de zaman zaman hatırlatırsak suçu işleyecek adamın cesaretini kırmış oluruz. Yani suçu işleyen kişilerin daha sonra nelerle karşılaştığını anlatmak lazım topluma. Bu suç işleyecek kişi için caydırıcı olabilir" dedi.
"Üniversiteler yüksek lise değildir"
İncekara, bu konuda üniversitelere de önemli görevler düştüğüne dikkati çekerek, "Üniversiteler yüksek lise değildir. Bir şehirde, bir bölgede üniversite varsa, bütün birimlerini o yaşadığı sosyal çevrenin problemlerini çözmeye odaklar. Akademisyenlerini, sivil toplum örgütlerini, yerel yönetimlerini iş birliğine çağırır ve bir çözüm paketi sorar" diye konuştu.
İncekara, şöyle devam etti:
"Üniversitelerimiz, özellikle çocukların mağduriyeti ile ilgili bizim önümüzü açacak, hareket kabiliyetimizi geliştirecek, gündem yaratacak. Televizyoncu haber yaparsa toplumun problemlerinden haberdar oluyoruz. Halbuki üniversitelerin görevidir gündem oluşturmak.
Üniversiteler çözüm merkezleridir, yüksek lise değildir. Öğrencisi ile birlikte o alanın sosyal kontrolünü yaratacak ve çözüm üretecek merkezlerdir.
Yapanların tabii ki alnından öpelim ama kusura bakmayın, yapmayanlar da oturdukları koltuklarda vicdan azabından ve Allah'a hesap vermekten kurtulamazlar."
Son Güncelleme: Perşembe, 08 May 2014 14:16
Gösterim: 1134
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmelik taslağını Milli Eğitim Bakanlığı önünde protesto etti.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği (PDR) üyeleri ,Milli Eğitim Bakanlığı önünde Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmelik taslağını basın açıklamasıyla protesto etti.
Basın açıklamasında dernek adına konuşan Prof. Dr. Filiz Bilge, son yıllarda Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümlerine ilk yüzdelik dilimlerden öğrenci alındığını, mezun olan öğrencilerin başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere; Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve bağlı pek çok kurumda istihdam edildiğini belirterek şu açıklamayı yaptı; Üniversitelerimiz, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, öğrencilerini günün koşullarına, ihtiyaç duyulan alanlara uygun yeterlilikte yetiştirme gayreti içinde çalışmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, mezunlarımız ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan ve aranan eleman konumundadırlar.
Üniversitelerimizin PDR bölümlerini bitiren mezunlarımız; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her seviyedeki okullarımızda; başta öğrencilerimize koruyucu ruh sağlığı hizmeti sunarak çatışma ve problem çözme ile iletişim becerileri kazanmaları, eğitim ve öğretim sürecinden ilgi ve yetenekleri ölçüsünde en iyi şekilde yararlanmaları konularında çalışmalar yürütmektedirler. Mezunlarımız bu ve benzeri hizmetleri; öğretmenlerimiz ve öğrenci velilerimize de vermektedirler.
Meslektaşlarımızın verdiği bu değerli hizmetlere karşın unvan sorunumuz bir türlü çözülememektedir. Bugüne kadar mezunlarımızı en çok istihdam eden, Milli Eğitim Bakanlığı, 20 Şubat 2014 tarihine kadar mezunlarımızı “Rehber Öğretmen” unvanı ile istihdam etmekte iken; bu tarihten sonra alan adımızı “Rehberlik” olarak değiştirmiştir. Neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğu konusunda doğru, sağlıklı ve net bir bilgiye sahip değiliz. Okullarda çalışan mezunlarımız, fiili olarak öğretmenlik görevi yapmamalarına rağmen yıllarca “rehber öğretmen” ünvanı ile kimlik karmaşası içinde çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Mezunlarımızın yaptığı iş ile unvanımız arasındaki uyuşmazlığı gidermek konusunda yaptığımız tüm girişimler (TBMM’ye Meslek yasası teklifi, Devlet Personel Başkanlığı 190 sayılı cetvele “Psikolojik Danışman” unvanının eklenmesi vb.) sonuçsuz kalmıştır.
MEB’in yayınladığı taslakla ilgili şu önerilerde bulunuldu;
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri ile Özel Eğitim Hizmetleri ayrı iki disiplin ve çalışma alanıdır. Bundan dolayı Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetleri tüm öğrencilere açık bir hizmet alanıdır; oysa Özel Eğitim sadece özel eğitim gerektiren öğrencilere yönelik bir hizmet alanıdır. Bu nedenle Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri çok kapsamlı ve süreklilik arz eden bir hizmet alanıdır, bu nedenle; kendi yönetmeliği olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Özel Eğitim Hizmetlerinin içinde yürütülecek bir hizmet alanı değildir. Bu nedenle Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Ayrıca Yönetmelikte; görev tanımı ve ifadeler açık ve anlaşılır olmalıdır. Hazırlanan taslak bu konuda oldukça yetersiz ve karmaşıktır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmelik taslağını Milli Eğitim Bakanlığı önünde protesto etti.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği (PDR) üyeleri ,Milli Eğitim Bakanlığı önünde Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmelik taslağını basın açıklamasıyla protesto etti.
Basın açıklamasında dernek adına konuşan Prof. Dr. Filiz Bilge, son yıllarda Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümlerine ilk yüzdelik dilimlerden öğrenci alındığını, mezun olan öğrencilerin başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere; Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve bağlı pek çok kurumda istihdam edildiğini belirterek şu açıklamayı yaptı; Üniversitelerimiz, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, öğrencilerini günün koşullarına, ihtiyaç duyulan alanlara uygun yeterlilikte yetiştirme gayreti içinde çalışmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, mezunlarımız ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan ve aranan eleman konumundadırlar.
Üniversitelerimizin PDR bölümlerini bitiren mezunlarımız; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her seviyedeki okullarımızda; başta öğrencilerimize koruyucu ruh sağlığı hizmeti sunarak çatışma ve problem çözme ile iletişim becerileri kazanmaları, eğitim ve öğretim sürecinden ilgi ve yetenekleri ölçüsünde en iyi şekilde yararlanmaları konularında çalışmalar yürütmektedirler. Mezunlarımız bu ve benzeri hizmetleri; öğretmenlerimiz ve öğrenci velilerimize de vermektedirler.
Meslektaşlarımızın verdiği bu değerli hizmetlere karşın unvan sorunumuz bir türlü çözülememektedir. Bugüne kadar mezunlarımızı en çok istihdam eden, Milli Eğitim Bakanlığı, 20 Şubat 2014 tarihine kadar mezunlarımızı “Rehber Öğretmen” unvanı ile istihdam etmekte iken; bu tarihten sonra alan adımızı “Rehberlik” olarak değiştirmiştir. Neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğu konusunda doğru, sağlıklı ve net bir bilgiye sahip değiliz. Okullarda çalışan mezunlarımız, fiili olarak öğretmenlik görevi yapmamalarına rağmen yıllarca “rehber öğretmen” ünvanı ile kimlik karmaşası içinde çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Mezunlarımızın yaptığı iş ile unvanımız arasındaki uyuşmazlığı gidermek konusunda yaptığımız tüm girişimler (TBMM’ye Meslek yasası teklifi, Devlet Personel Başkanlığı 190 sayılı cetvele “Psikolojik Danışman” unvanının eklenmesi vb.) sonuçsuz kalmıştır.
MEB’in yayınladığı taslakla ilgili şu önerilerde bulunuldu;
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri ile Özel Eğitim Hizmetleri ayrı iki disiplin ve çalışma alanıdır. Bundan dolayı Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetleri tüm öğrencilere açık bir hizmet alanıdır; oysa Özel Eğitim sadece özel eğitim gerektiren öğrencilere yönelik bir hizmet alanıdır. Bu nedenle Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri çok kapsamlı ve süreklilik arz eden bir hizmet alanıdır, bu nedenle; kendi yönetmeliği olmalıdır.
-Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Özel Eğitim Hizmetlerinin içinde yürütülecek bir hizmet alanı değildir. Bu nedenle Yönetmelikleri de ayrı olmalıdır.
-Ayrıca Yönetmelikte; görev tanımı ve ifadeler açık ve anlaşılır olmalıdır. Hazırlanan taslak bu konuda oldukça yetersiz ve karmaşıktır.
Son Güncelleme: Çarşamba, 07 May 2014 16:04
Gösterim: 1700
ÖSYM okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezi açabilecek.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezi açabilecek.
ÖSYM Başkanlığı Sınav Koordinatörlükleri ve Başvuru Merkezlerinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yönetmeliğe göre,ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda devlet üniversiteleri, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları bünyesinde, sınav organizasyonu ve ÖSYM tarafından tevdi edilen hizmetleri yerine getirmek üzere yönetim kurulu kararı ile sınav koordinatörlükleri oluşturulabilecek ve kapatılabilecek.
Sınav koordinatörleri, yükseköğretim kurumu bulunan merkezlerde; öğretim elemanları, kamu veya özel kurum ve kuruluşlarının çalışanları ile ilgili ülkenin sosyal güvenlik mevzuatı uyarınca emeklilik hükümlerinden faydalananlar arasından Başkanlıkça görevlendirilecek.
Sınav koordinatörlükleri aynı zamanda başvuru merkezi olarak görev yapacak.
Aday sayısının fazla olduğu ve birden fazla sınav koordinatörlüğü oluşturulan birden fazla ili kapsayan bölgede veya büyükşehirlerde; ÖSYM, mülki idare birimleri, yerel yönetimler, kolluk birimleri ve diğer kurum ve kuruluşlar ile doğrudan iletişim sağlamak, il veya bölge genelinde sınavı koordine etmek ve yazışmaları yürütmek amacıyla Başkanlıkça bölge veya il Sınav Koordinatörlükleri oluşturulabilecek.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezlerinin oluşturulması, personel görevlendirilmesi ve gerektiğinde başvuru merkezlerinin kapatılması Başkanın onayı ile gerçekleştirilecek.
Sınav koordinatörleri, sınavın gizliliği ve güvenliğinin sağlanması için sinyal karıştırıcı, kamera ve benzeri cihazların kullanımı da olmak üzere kolluk kuvvetleri ile iş birliği yaparak gerekli önlemleri alacak.
Sınav koordinatör yardımcısı veya görevlendirme usulüyle çalıştırılacak personel; koordinatörün eşi, ikinci dereceye kadar (dahil) kan veya kayın hısımları arasından görevlendirilemeyecek.
Hizmet alımı yapılabilecek
Gerektiğinde sınav koordinatörlüğünde toplanan gelirlerden karşılanmak üzere Başkanlığın uygun görüşü alınarak hizmet alımı suretiyle personel çalıştırılabilecek.
Koordinatörlüklerinin personel ihtiyacı, Başkanlık bütçesinden hizmet alımı yapılarak tek merkezden de karşılanabilecek.
Başvuru merkezlerince yapılması öngörülen hizmetlerin hizmet alımı yoluyla özel kurum ve kuruluşlara yaptırılması halinde bulunulan yerlerdeki koordinatörlüklerde daimi personel çalıştırılamayacak.
Sınav koordinatörlüklerinde üniversite öğrencileri çalıştırılabilinecek
Sınav koordinatörlüklerinde Yükseköğretim kurumlarının önlisans, lisans ve lisansüstü diploma programlarına kayıtlı öğrencilerden Başkanlıkça hizmetlerine ihtiyaç duyulanlar başvuru, tercih, sınav evrakının tanzimi ve benzeri sınav hizmetlerine yönelik geçici işlerde kısmi zamanlı olarak çalıştırılabilinecek. Bu şekilde çalıştırılan öğrenciler, bu çalışmalarından dolayı işçi olarak kabul edilmeyecek.
Kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilere bir saatlik çalışma karşılığı ödenecek ücret, 4857 sayılı İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenmiş olan günlük brüt asgari ücreti geçemeyecek. Kısmi zamanlı çalışma karşılığı ücret ödenmesi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilmekte olan burs veya öğrenim kredisinin kesilmesi veya aynı Kuruma ait yurtlardan yararlanma hakkının kaldırılması sonucunu doğurmayacak.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlüklerinde her bir başvuru kaydı için adaylardan hizmet bedellerinin tahsili ile bu hizmet bedellerinin başvuru merkezlerinin ihtiyaçlarında kullanılmasına ilişkin esas ve usuller, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ilgili maddesi uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı ile ÖSYM arasında imzalanacak protokolle belirlenecek.
Başvuru merkezinde görevlendirilecek personel; başvuru merkezi yöneticisinin eşi, ikinci dereceye kadar (dahil) kan veya sıhrı hısımı olamayacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
ÖSYM okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezi açabilecek.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezi açabilecek.
ÖSYM Başkanlığı Sınav Koordinatörlükleri ve Başvuru Merkezlerinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yönetmeliğe göre,ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda devlet üniversiteleri, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları bünyesinde, sınav organizasyonu ve ÖSYM tarafından tevdi edilen hizmetleri yerine getirmek üzere yönetim kurulu kararı ile sınav koordinatörlükleri oluşturulabilecek ve kapatılabilecek.
Sınav koordinatörleri, yükseköğretim kurumu bulunan merkezlerde; öğretim elemanları, kamu veya özel kurum ve kuruluşlarının çalışanları ile ilgili ülkenin sosyal güvenlik mevzuatı uyarınca emeklilik hükümlerinden faydalananlar arasından Başkanlıkça görevlendirilecek.
Sınav koordinatörlükleri aynı zamanda başvuru merkezi olarak görev yapacak.
Aday sayısının fazla olduğu ve birden fazla sınav koordinatörlüğü oluşturulan birden fazla ili kapsayan bölgede veya büyükşehirlerde; ÖSYM, mülki idare birimleri, yerel yönetimler, kolluk birimleri ve diğer kurum ve kuruluşlar ile doğrudan iletişim sağlamak, il veya bölge genelinde sınavı koordine etmek ve yazışmaları yürütmek amacıyla Başkanlıkça bölge veya il Sınav Koordinatörlükleri oluşturulabilecek.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlükleri, üniversiteler, ihtiyaç duyulması halinde kamu veya özel kurum ve kuruluşları ile yurt dışı temsilcilikler bünyesinde başvuru merkezlerinin oluşturulması, personel görevlendirilmesi ve gerektiğinde başvuru merkezlerinin kapatılması Başkanın onayı ile gerçekleştirilecek.
Sınav koordinatörleri, sınavın gizliliği ve güvenliğinin sağlanması için sinyal karıştırıcı, kamera ve benzeri cihazların kullanımı da olmak üzere kolluk kuvvetleri ile iş birliği yaparak gerekli önlemleri alacak.
Sınav koordinatör yardımcısı veya görevlendirme usulüyle çalıştırılacak personel; koordinatörün eşi, ikinci dereceye kadar (dahil) kan veya kayın hısımları arasından görevlendirilemeyecek.
Hizmet alımı yapılabilecek
Gerektiğinde sınav koordinatörlüğünde toplanan gelirlerden karşılanmak üzere Başkanlığın uygun görüşü alınarak hizmet alımı suretiyle personel çalıştırılabilecek.
Koordinatörlüklerinin personel ihtiyacı, Başkanlık bütçesinden hizmet alımı yapılarak tek merkezden de karşılanabilecek.
Başvuru merkezlerince yapılması öngörülen hizmetlerin hizmet alımı yoluyla özel kurum ve kuruluşlara yaptırılması halinde bulunulan yerlerdeki koordinatörlüklerde daimi personel çalıştırılamayacak.
Sınav koordinatörlüklerinde üniversite öğrencileri çalıştırılabilinecek
Sınav koordinatörlüklerinde Yükseköğretim kurumlarının önlisans, lisans ve lisansüstü diploma programlarına kayıtlı öğrencilerden Başkanlıkça hizmetlerine ihtiyaç duyulanlar başvuru, tercih, sınav evrakının tanzimi ve benzeri sınav hizmetlerine yönelik geçici işlerde kısmi zamanlı olarak çalıştırılabilinecek. Bu şekilde çalıştırılan öğrenciler, bu çalışmalarından dolayı işçi olarak kabul edilmeyecek.
Kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilere bir saatlik çalışma karşılığı ödenecek ücret, 4857 sayılı İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenmiş olan günlük brüt asgari ücreti geçemeyecek. Kısmi zamanlı çalışma karşılığı ücret ödenmesi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilmekte olan burs veya öğrenim kredisinin kesilmesi veya aynı Kuruma ait yurtlardan yararlanma hakkının kaldırılması sonucunu doğurmayacak.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlüklerinde her bir başvuru kaydı için adaylardan hizmet bedellerinin tahsili ile bu hizmet bedellerinin başvuru merkezlerinin ihtiyaçlarında kullanılmasına ilişkin esas ve usuller, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ilgili maddesi uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı ile ÖSYM arasında imzalanacak protokolle belirlenecek.
Başvuru merkezinde görevlendirilecek personel; başvuru merkezi yöneticisinin eşi, ikinci dereceye kadar (dahil) kan veya sıhrı hısımı olamayacak.
Son Güncelleme: Çarşamba, 07 May 2014 16:47
Gösterim: 1364
Devlet okullarında İngilizce’nin neden öğretilemediğini British Council ve TEPAV teşhis etti ve hazırlanan rapor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'ya sunuldu. “Ezberci, test odaklı gramer eğitiminde ısrar, başarısızlığın önde gelen sebebi…”
Eğitimtercihi- British Council ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), devlet okullarında verilen İngilizce eğitiminin mevcut durumunu saptayan ve geleceğe yönelik öneriler getiren kapsamlı bir raporu Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya sundu. Türkiye’nin 2023 hedeflerine anlamlı bir katkı yapacak yabancı dil becerilerinin gençlere nasıl kazandırılabileceği sorusundan yola çıkan ve ekonomik analizleri TEPAV tarafından yapılan çalışma, Türkiye çapında 80 İngilizce dil sınıfında gerçekleştirilen gözlem çalışmalarına ve 20 bine yakın öğrenci, veli ve İngilizce öğretmeniyle gerçekleştirilen anket çalışmalarında elde edilen verilere dayanıyor.
British Council ve TEPAV proje ekibi temsilcileri, “Türkiye’deki Devlet Okullarında İngilizce Dilinin Öğretimine İlişkin Ulusal İhtiyaç Analizi” başlıklı çalışmayı, 13 Mart 2014 tarihinde yaptıkları ziyaretle Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya sundular. FATİH Projesi ile 12 yıllık zorunlu eğitimin başlatılmasının, Türk devlet okulları sisteminde yabancı dillerin, özellikle İngilizcenin öğretimini ve öğrenimini gözden geçirme ve yeniden düzenleme fırsatı sunduğuna vurgu yapan raporda, Bakanlığın bu fırsattan en iyi şekilde yararlanma çabalarına, ortaya konan ihtiyaç analiziyle destek olunmak istendiği belirtiliyor.
YABANCI DİL EĞİTİMİ 2. SINIFTA BAŞLATILMALI
Devlet okullarında halen 4’üncü sınıfta başlatılan yabancı dil eğitiminin 2’nci sınıfta başlatılmasının, yüksek öğrenim de dahil sonraki bütün eğitim aşamaları üzerinde olumlu etkiler yapacağına işaret eden raporda, yabancı dil eğitiminin geleceği hakkında iyimser olmak için yeterince sebep olduğu dile getiriliyor... “Okulların altyapısının genel olarak iyi durumda olduğu”, “öğrencilerin yenilikçi öğretim yöntemlerine olumlu karşılık verdiği ve hızlı kavrama becerileri gösterdikleri”, “öğretmenlerin ise mesleki gelişim olanaklarını kullanarak öğrencilerinin durumunu iyileştirmeye istekli oldukları”, raporda aktarılan dikkat çekici gözlemler arasında…
İngilizcenin, ana dili İngilizce olmayanlar arasında iletişim amacıyla en yaygın kullanılan ortak dil olduğuna, İngilizceyi yeterli şekilde kullanmanın hem makroekonomik, hem de bireysel kazanımlara kapı aralayacağına işaret eden British Council – TEPAV ortak çalışmasında, Türkiye’nin henüz İngilizce dil yeterliliği bakımından rakip ekonomileri yakalayamamış olduğuna dikkat çekilerek şu saptamaya yer veriliyor:
“Çeşitli İngilizce konuşma ölçütlerine göre Türkiye sürekli olarak çok düşük sıralarda yer almaktadır. Örneğin, English First tarafından geliştirilen 2013 İngilizce Yeterlilik Endeksi (EPI), Türkiye’yi 60 ülke arasında 41’inci sıraya yerleştirmektedir. 2012 yılında hem anadili Türkçe olanların, hem de Türkiye’de yerleşik olanların ortalama toplam ‘Test of English as a Foreign Language’ (TOEFL) puanı, Sudan ve Etiyopya gibi Latin alfabesi kullanmayan ülkelere benzer bir biçimde 120 üzerinden 75’tir.”
İngilizce öğretmenlerinin büyük bölümünün (%80’inin) etkin dil dersleri vermek için gereken niteliklere ve dil becerilerine sahip olduklarını, dolayısıyla Türkiye’deki öğrenci nüfusunun büyük bölümünün liseden en az “orta düzeyde” İngilizce dinleme, konuşma, okuma ve yazma yeterliliğiyle mezun olabileceklerini saptayan British Council – TEPAV ortak analizi, İngilizce dilinin öğretimi ve öğreniminin devlet okullarında görece düşük düzeylerde başarıya ulaşmasının nedenlerini şöyle özetliyor:
EZBERCİ YAKLAŞIM, BAŞI ÇEKEN OLUMSUZLUK
“Gözlemlenen öğretmenlerin %80’inden fazlası İngilizce öğretmeni olarak ihtiyaçları karşılayacak düzeyde mesleki yeterliliğe ve dil yeterliliğine sahiptir. Ancak, ziyaret edilen bütün okullarda İngilizce’nin bir iletişim dili olarak değil, herhangi (tarih, coğrafya gibi) bir ders olarak öğretildiği gözlemlenmiştir. Öğretmenlerin potansiyeline ve olumlu sınıf ortamına karşın, gramer tabanlı ezberci yaklaşım, Türk öğrencilerin büyük bölümünün (%90’dan fazlasının) yaklaşık 1000 saatten fazla sınıf içi ders almalarına karşın liseden mezun olurken İngilizce’yi konuşup anlamakta başarısız olmalarına neden olan beş temel faktörden birincisidir. Lise sona ermeden İngilizce’yi öğrenmede başarısız olmak, öğrencilerin yüksek öğrenimdeki dil performanslarını da etkilemekte ve öğretim dilinin İngilizce olduğu yüksek öğrenim kurumlarındaki öğretim maliyetini ve öğrenim kalitesini de olumsuz etkilemektedir.”
GRAMER TESTİNE ODAKLANMA YANLIŞI…
“Gözlemlenen bütün sınıflarda, öğrencilerin İngilizce olarak iletişim kurmayı ve dile işlevsellik kazandırmayı öğrenemedikleri saptanmıştır. Mevcut öğretmen odaklı sınıf uygulamalarının aksine öğrenciler, öğretmenlerin sorularını (ders kitabı tipinde, sadece bir tek “doğru” cevabı olan sorular) nasıl yanıtlayacaklarına, bir ders kitabındaki yazılı alıştırmaları nasıl tamamlayacaklarına ve gramer tabanlı bir testi nasıl geçeceklerine odaklanmaktadır. Dolayısıyla, doğru/yanlış cevap seçeneklerinin olduğu gramer tabanlı sınavlar/ gramer testleri, 4. sınıftan itibaren öğretim ve öğrenim sürecini yönlendirmektedir. Bu tür sınıf içi uygulamalar, bütün İngilizce derslerinde egemen durumda olup, öğrencilerin İngilizce’yi konuşup anlamada başarısız olmalarına neden olan ikinci faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, gözlemlenen sınıfların tamamına yakını öğrencilerin ikişer kişilik sıralarda oturduğu bir yapıdadır. Ancak, öğretmenler bu oturma düzenini öğrencileri günlük sınıf içi aktiviteler kapsamında bağımsız, iletişim kurmaya yönelik dil uygulamaları yapmaları amacıyla çiftler ya da gruplar halinde ayırarak kullanmada başarısız olmaktadırlar.”
KİTAPLAR VE MÜFREDAT, ÖĞRENCİYİ SOĞUTUYOR
“Resmi ders kitapları ve müfredat, öğrencilerin değişkenlik gösteren düzeylerini ve ihtiyaçlarını dikkate almamaktadır. Bu durum öğrencilerin, özellikle 6’ncı sınıftan sonra derse ilgi duymamasına ve yıldan yıla İngilizce dersinin içeriğinden kopmalarına neden olmuştur. Uç durumlarda, öğrencilerin öğretmeni tamamen görmezden geldiği gözlemlenmiştir. Daha genel bir ifadeyle, öğrenciler derste “bulunmakta”, ders kitabındaki alıştırmaları yapmakta ve hiçbir şey öğrenmemektedirler. Gözlemlenen bütün derslerde sonuç, İngilizce öğrenmede açıkça başarısız olunduğudur. Dolayısıyla, mevcut ders
kitaplarının ve müfredatın (ve dolayısıyla öğretmenlerin) öğrenci ihtiyaçlarına göre farklılık göstermemesi, başarısızlığa neden olan dördüncü kritik faktör olarak değerlendirilmektedir.”
TEFTİŞ SİSTEMİ SORUNLU…
“Kendileriyle görüşme yapılan öğretmenler İngilizce öğretme süreci ve uygulaması üzerinde çok az söz sahibi olduklarını belirtmişlerdir. Yapılan görüşmeler mevcut müfettişlerin İngilizce öğretiminde uzman olmadıklarını, genellikle İngilizce konuşamadıklarını ve okul ziyaretleri sırasında öğretmenlere tavsiye veya destek sağlayamadıklarını ortaya çıkarmıştır. Kendileriyle görüşme yapılan öğretmenlerin yüzde 80’inden fazlası müfettişlerin, örneğin müfredatın tam olarak uygulanmasını şart koşmak suretiyle, öğrencilerin ihtiyaçları ile örtüşsün ya da örtüşmesin kendilerini “ders kitabındaki bütün alıştırmaları tamamlamak” zorunda bırakarak, dil öğretimindeki ilerlemeyi engellediklerini belirtmişlerdir. Bu nedenle teftiş sistemi öğrencilerin İngilizce’yi öğrenmede başarısız olmalarına neden olan beşinci kritik öneme sahip faktör olarak tanımlanmaktadır.”
ÇOCUKLAR BÜYÜDÜKÇE GERİLİYOR…
“Sınıflar ilerledikçe aynı müfredatın tekrarlanmasının ve öğretmenlerin müfredatı takip etmeye zorunlu olmalarının bir sonucu olarak, öğrenciler eğitim sisteminde ilerledikçe kendi İngilizce düzeylerini daha düşük olarak değerlendirmektedirler. Genel lise öğrencilerinin %37’sine karşılık, ilkokul öğrencilerinin %24’ü İngilizce seviyelerinin başlangıç düzeyinde ya da daha düşük düzeyde olduğuna inanmaktadırlar. Lise öğrencilerinin %6’sına karşılık, ilkokul öğrencilerinin %10’u kendi İngilizce düzeylerini ileri olarak değerlendirmektedirler. İlkokuldan sonra İngilizce’ye ayrılan toplam saat sayısı arttığından, öğrencilerin İngilizce düzeylerine daha fazla güven duyduklarını belirtebilecekleri ve kendi İngilizce düzeylerini daha yüksek olarak değerlendirebilecekleri varsayılabilir. Ancak, sınıf içi gözlemler ve öğretmenlere yönelik anketler ile desteklenen araştırma bulguları, öğrencilerin okul yılları boyunca İngilizce düzeylerinde önemli bir ilerleme kaydedemediklerini göstermektedir. Sınıflar ilerledikçe aynı müfredatın tekrarlanması nedeniyle öğrenciler kendi öğrenim düzeylerinde ilerleme belirtisi görememektedirler. Sonuçta, yıllar içinde İngilizce düzeylerinin aslında gerilediğini düşünmeye başlamaktadırlar. Bu konuya ilişkin başka bir önemli bulgu da meslek lisesi öğrencilerinin kendi İngilizce düzeyleri algılarının genel lise öğrencilerine göre daha düşük olduğudur. Bu fark öğrencilerin gereksinimlerine ve başlangıçtaki İngilizce düzeylerine baştan itibaren uygun olan özelleştirilmiş bir İngilizce dil müfredatının olmadığı meslek liselerinin karşılanmamış gereksinimlerinden kaynaklanıyor olabilir.”
AKSAKLIKLAR NASIL GİDERİLEBİLİR?
Raporda İngilizce eğitimindeki aksaklıkları gidermek ve mesleki gelişim sürecinin çerçevesini belirlemek amacıyla bir dizi öneri de sunuluyor. Özetle;
a) İngilizce öğretmenleri için kapsamlı ve sürdürülebilir bir hizmet içi eğitim sistemi geliştirilmeli… Bu sistem çağdaş İngilizce dil öğretim metodolojilerine ve sonuçlarına ilişkin yeterlilikleri arttırmayı hedeflemelidir. Özellikle odaklanılması gereken unsurlar şunlardır:
• Gramer öğretmenin aksine, İngilizce’nin bir iletişim aracı olarak öğretilmesi,
• Farklı yaş ve beceri gruplarındaki öğrencilere ilgi ve motivasyon aşılamak için ders kitaplarının içeriğinin nasıl “kişiselleştirilebileceği”nin üzerinde durulması,
• Söz konusu eğitim bir çeşit sürekli mesleki gelişim çerçevesine dahil edilmeli ve eğitim kurslarının
akreditasyonu da dahil olmak üzere öğretmenlere yönelik bir teşvik planı ile bağlantılı olmalıdır.
• Ders materyallerinin Türkiye için uygunluğunun sağlanması amacıyla, bu eğitim kurslarının içeriği iyi eğitimli ders materyali hazırlayıcıları tarafından geliştirilebilir.
• Eğitimler Türkiye’deki öğretmen eğiticilerinden oluşan bir kadro tarafından verilebilir. Öğretim standartlarındaki gelişmenin tespit edilmesinin sağlanabilmesi için, eğitimin gerçek sınıf uygulamalarına olan etkisinin tamamıyla gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
b) Müfredat gözden geçirilmeli ve ders kitapları da dahil olmak üzere ilgili öğrenim materyalleri geliştirilmelidir. Geliştirilen yeni müfredat;
• öğretmenlerin öğrencilerle iletişim kurmak için çeşitli özgün ve öğrenci odaklı fırsatlar ve nedenler
sunabilmesine olanak tanıyacak içerik tabanlı ve işlevsel ilave hedefler içermeli,
• öğretmenlere öğrencilerin farklılık gösteren becerileriyle nasıl örtüşebileceklerini göstermek için
esnekliği teşvik etmelidir.
c) Yukarıda sözü edilen gözden geçirilmiş müfredat ve öğrenim materyalleri:
• 2. sınıftan 12. sınıfa kadar gerçekçi bir ilerleme sergilemeli,
• haftalık ders saatlerinin sayısının arttığı bir yapıda verilmeli,
• mesleki/teknik liselere özel önem verilerek, farklı gereksinimlere/becerilere sahip öğrencilere işe
yarar seçenekler sağlayan modüller eklenmesine izin verilmeli;
• sınıf öğretmenlerinin destek ve katılımıyla geliştirilmelidir.
d) İngilizce derslerini denetleyecek müfettişler konunun uzmanları olmalıdır. Bu nedenle, Bakanlığın bu gözden geçirilmiş görev için kadroları kıdemli ya da İngilizce öğretme becerileri kanıtlanmış İngilizce öğretmenleri arasından seçmesi önerilmektedir. Bu şekilde, teftiş kurulu yönetici ve uzman teftiş ekibi olarak ikiye ayrılabilir. Yönetici bölümü mevcut işlevini korurken, uzman bölümü öğretmenlerin konuya ilişkin mesleki gelişimlerini desteklemek için bir gözetim görevi üstlenebilir.”
EYLEM PLANI ÖNERİSİ…
Türkiye’nin, genelinde gözlemlenen dinamizm ve devlet okullarında okuyan genç nüfusun potansiyeli göz önüne alındığında, İngilizce alanında fark yaratacak eşsiz bir fırsata sahip bulunduğunu vurgulayan British Council - TEPAV ortak analizinde, bu fırsatı değerlendirmeye yönelecek muhtemel eylem planının aşamalarına ilişkin öneriler de şu şekilde sıralanmış:
AŞAMA 1- MÜFREDATIN YENİDEN YAZILMASI: Mevcut gramer tabanlı öğretim yaklaşımından iletişim kurmaya yönelik bir yaklaşıma olan geçişi yerleştirmek için müfredatın yeniden yazılması. Bu süreçte, İngilizce öğretmenlerinin mevcut sınıf içi yeterliliklerinin ve ilkokuldan sonraki düşük öğrenci motivasyonunun göz önüne alınması,
AŞAMA 2 – ÖĞRETMEN YETERLİLİKLERİNİN ARTIRILMASI: Öncelikle başarısız olan mevcut gramer tabanlı öğretim yaklaşımından iletişim kurmaya yönelik bir yaklaşıma geçiş için gerekli öğretim becerilerini elde etmelerine yardımcı olmak üzere İngilizce öğretmenlerinin yeterliliklerinin arttırılması. Ülkedeki her öğretmen için ulaşılabilir olan sürekli mesleki eğitim için, bu sürecin kapsamlı geçiş yollarına oturtulması,
AŞAMA 3: EĞİTİM İÇİN ELÇİ OKULLAR: İngilizce konusunda iyi performans gösteren ve çevre okullara destek olabilecek Eğitim İçin Elçi Okul (SAFE)’lar üzerine kurulu ve ulusal bir okul ağı geliştirmek için üniversitelerin eğitim fakülteleri ve Yabancı Diller Yüksek Okulları ile işbirliği halinde çalışılması,
AŞAMA 4: TEFTİŞ SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ: Mevcut yönetici teftiş grubunu korurken, teftiş kurulu sistemine mesleki gelişimin getirilmesi,
AŞAMA 5: ULUSAL KAMPANYA: İngilizce ve (diğer dillerde) iletişim kurmanın önemine ilişkin öğrenciler, veliler ve halkın genelinde farkındalık yaratmak için ulusal bir kampanya başlatılması gerekmektedir. Konularına ilişkin sağlam bir teorik bilgiyle donanmış, dil yeterliliğine sahip hazırda bulunan İngilizce öğretmeni kadrosu göz önüne alındığında, Türkiye’nin mevcut potansiyeli böyle bir eylem planını uygulamaya koymak için yeterlidir. Bu süreci desteklemek için Türkiye’nin çeşitli kurumlarında önemli bir uzmanlık ve deneyim birikimi de bulunmaktadır. Raporda ileri sürülen önerilerin uygulanması durumunda, İngilizce öğretmeye ve öğrenmeye ilişkin çok farklı bir tablo ortaya çıkabilecektir: İletişim amacına yönelik işlevsel bir İngilizce düzeyinin başarılı şekilde elde edilmesinin liseden mezun olan öğrenciler arasındaki istisnalar olmak yerine, asıl standart olarak belirlendiği bir tablo... Bu şekilde, becerileri gittikçe artan bir işgücünün Türkiye’nin ekonomik performansını geliştireceğini ve ülkenin 2023 hedeflerine ulaşmasında önemli bir adım olacağını söylemek mümkündür.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Devlet okullarında İngilizce’nin neden öğretilemediğini British Council ve TEPAV teşhis etti ve hazırlanan rapor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'ya sunuldu. “Ezberci, test odaklı gramer eğitiminde ısrar, başarısızlığın önde gelen sebebi…”
Eğitimtercihi- British Council ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), devlet okullarında verilen İngilizce eğitiminin mevcut durumunu saptayan ve geleceğe yönelik öneriler getiren kapsamlı bir raporu Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya sundu. Türkiye’nin 2023 hedeflerine anlamlı bir katkı yapacak yabancı dil becerilerinin gençlere nasıl kazandırılabileceği sorusundan yola çıkan ve ekonomik analizleri TEPAV tarafından yapılan çalışma, Türkiye çapında 80 İngilizce dil sınıfında gerçekleştirilen gözlem çalışmalarına ve 20 bine yakın öğrenci, veli ve İngilizce öğretmeniyle gerçekleştirilen anket çalışmalarında elde edilen verilere dayanıyor.
British Council ve TEPAV proje ekibi temsilcileri, “Türkiye’deki Devlet Okullarında İngilizce Dilinin Öğretimine İlişkin Ulusal İhtiyaç Analizi” başlıklı çalışmayı, 13 Mart 2014 tarihinde yaptıkları ziyaretle Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya sundular. FATİH Projesi ile 12 yıllık zorunlu eğitimin başlatılmasının, Türk devlet okulları sisteminde yabancı dillerin, özellikle İngilizcenin öğretimini ve öğrenimini gözden geçirme ve yeniden düzenleme fırsatı sunduğuna vurgu yapan raporda, Bakanlığın bu fırsattan en iyi şekilde yararlanma çabalarına, ortaya konan ihtiyaç analiziyle destek olunmak istendiği belirtiliyor.
YABANCI DİL EĞİTİMİ 2. SINIFTA BAŞLATILMALI
Devlet okullarında halen 4’üncü sınıfta başlatılan yabancı dil eğitiminin 2’nci sınıfta başlatılmasının, yüksek öğrenim de dahil sonraki bütün eğitim aşamaları üzerinde olumlu etkiler yapacağına işaret eden raporda, yabancı dil eğitiminin geleceği hakkında iyimser olmak için yeterince sebep olduğu dile getiriliyor... “Okulların altyapısının genel olarak iyi durumda olduğu”, “öğrencilerin yenilikçi öğretim yöntemlerine olumlu karşılık verdiği ve hızlı kavrama becerileri gösterdikleri”, “öğretmenlerin ise mesleki gelişim olanaklarını kullanarak öğrencilerinin durumunu iyileştirmeye istekli oldukları”, raporda aktarılan dikkat çekici gözlemler arasında…
İngilizcenin, ana dili İngilizce olmayanlar arasında iletişim amacıyla en yaygın kullanılan ortak dil olduğuna, İngilizceyi yeterli şekilde kullanmanın hem makroekonomik, hem de bireysel kazanımlara kapı aralayacağına işaret eden British Council – TEPAV ortak çalışmasında, Türkiye’nin henüz İngilizce dil yeterliliği bakımından rakip ekonomileri yakalayamamış olduğuna dikkat çekilerek şu saptamaya yer veriliyor:
“Çeşitli İngilizce konuşma ölçütlerine göre Türkiye sürekli olarak çok düşük sıralarda yer almaktadır. Örneğin, English First tarafından geliştirilen 2013 İngilizce Yeterlilik Endeksi (EPI), Türkiye’yi 60 ülke arasında 41’inci sıraya yerleştirmektedir. 2012 yılında hem anadili Türkçe olanların, hem de Türkiye’de yerleşik olanların ortalama toplam ‘Test of English as a Foreign Language’ (TOEFL) puanı, Sudan ve Etiyopya gibi Latin alfabesi kullanmayan ülkelere benzer bir biçimde 120 üzerinden 75’tir.”
İngilizce öğretmenlerinin büyük bölümünün (%80’inin) etkin dil dersleri vermek için gereken niteliklere ve dil becerilerine sahip olduklarını, dolayısıyla Türkiye’deki öğrenci nüfusunun büyük bölümünün liseden en az “orta düzeyde” İngilizce dinleme, konuşma, okuma ve yazma yeterliliğiyle mezun olabileceklerini saptayan British Council – TEPAV ortak analizi, İngilizce dilinin öğretimi ve öğreniminin devlet okullarında görece düşük düzeylerde başarıya ulaşmasının nedenlerini şöyle özetliyor:
EZBERCİ YAKLAŞIM, BAŞI ÇEKEN OLUMSUZLUK
“Gözlemlenen öğretmenlerin %80’inden fazlası İngilizce öğretmeni olarak ihtiyaçları karşılayacak düzeyde mesleki yeterliliğe ve dil yeterliliğine sahiptir. Ancak, ziyaret edilen bütün okullarda İngilizce’nin bir iletişim dili olarak değil, herhangi (tarih, coğrafya gibi) bir ders olarak öğretildiği gözlemlenmiştir. Öğretmenlerin potansiyeline ve olumlu sınıf ortamına karşın, gramer tabanlı ezberci yaklaşım, Türk öğrencilerin büyük bölümünün (%90’dan fazlasının) yaklaşık 1000 saatten fazla sınıf içi ders almalarına karşın liseden mezun olurken İngilizce’yi konuşup anlamakta başarısız olmalarına neden olan beş temel faktörden birincisidir. Lise sona ermeden İngilizce’yi öğrenmede başarısız olmak, öğrencilerin yüksek öğrenimdeki dil performanslarını da etkilemekte ve öğretim dilinin İngilizce olduğu yüksek öğrenim kurumlarındaki öğretim maliyetini ve öğrenim kalitesini de olumsuz etkilemektedir.”
GRAMER TESTİNE ODAKLANMA YANLIŞI…
“Gözlemlenen bütün sınıflarda, öğrencilerin İngilizce olarak iletişim kurmayı ve dile işlevsellik kazandırmayı öğrenemedikleri saptanmıştır. Mevcut öğretmen odaklı sınıf uygulamalarının aksine öğrenciler, öğretmenlerin sorularını (ders kitabı tipinde, sadece bir tek “doğru” cevabı olan sorular) nasıl yanıtlayacaklarına, bir ders kitabındaki yazılı alıştırmaları nasıl tamamlayacaklarına ve gramer tabanlı bir testi nasıl geçeceklerine odaklanmaktadır. Dolayısıyla, doğru/yanlış cevap seçeneklerinin olduğu gramer tabanlı sınavlar/ gramer testleri, 4. sınıftan itibaren öğretim ve öğrenim sürecini yönlendirmektedir. Bu tür sınıf içi uygulamalar, bütün İngilizce derslerinde egemen durumda olup, öğrencilerin İngilizce’yi konuşup anlamada başarısız olmalarına neden olan ikinci faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, gözlemlenen sınıfların tamamına yakını öğrencilerin ikişer kişilik sıralarda oturduğu bir yapıdadır. Ancak, öğretmenler bu oturma düzenini öğrencileri günlük sınıf içi aktiviteler kapsamında bağımsız, iletişim kurmaya yönelik dil uygulamaları yapmaları amacıyla çiftler ya da gruplar halinde ayırarak kullanmada başarısız olmaktadırlar.”
KİTAPLAR VE MÜFREDAT, ÖĞRENCİYİ SOĞUTUYOR
“Resmi ders kitapları ve müfredat, öğrencilerin değişkenlik gösteren düzeylerini ve ihtiyaçlarını dikkate almamaktadır. Bu durum öğrencilerin, özellikle 6’ncı sınıftan sonra derse ilgi duymamasına ve yıldan yıla İngilizce dersinin içeriğinden kopmalarına neden olmuştur. Uç durumlarda, öğrencilerin öğretmeni tamamen görmezden geldiği gözlemlenmiştir. Daha genel bir ifadeyle, öğrenciler derste “bulunmakta”, ders kitabındaki alıştırmaları yapmakta ve hiçbir şey öğrenmemektedirler. Gözlemlenen bütün derslerde sonuç, İngilizce öğrenmede açıkça başarısız olunduğudur. Dolayısıyla, mevcut ders
kitaplarının ve müfredatın (ve dolayısıyla öğretmenlerin) öğrenci ihtiyaçlarına göre farklılık göstermemesi, başarısızlığa neden olan dördüncü kritik faktör olarak değerlendirilmektedir.”
TEFTİŞ SİSTEMİ SORUNLU…
“Kendileriyle görüşme yapılan öğretmenler İngilizce öğretme süreci ve uygulaması üzerinde çok az söz sahibi olduklarını belirtmişlerdir. Yapılan görüşmeler mevcut müfettişlerin İngilizce öğretiminde uzman olmadıklarını, genellikle İngilizce konuşamadıklarını ve okul ziyaretleri sırasında öğretmenlere tavsiye veya destek sağlayamadıklarını ortaya çıkarmıştır. Kendileriyle görüşme yapılan öğretmenlerin yüzde 80’inden fazlası müfettişlerin, örneğin müfredatın tam olarak uygulanmasını şart koşmak suretiyle, öğrencilerin ihtiyaçları ile örtüşsün ya da örtüşmesin kendilerini “ders kitabındaki bütün alıştırmaları tamamlamak” zorunda bırakarak, dil öğretimindeki ilerlemeyi engellediklerini belirtmişlerdir. Bu nedenle teftiş sistemi öğrencilerin İngilizce’yi öğrenmede başarısız olmalarına neden olan beşinci kritik öneme sahip faktör olarak tanımlanmaktadır.”
ÇOCUKLAR BÜYÜDÜKÇE GERİLİYOR…
“Sınıflar ilerledikçe aynı müfredatın tekrarlanmasının ve öğretmenlerin müfredatı takip etmeye zorunlu olmalarının bir sonucu olarak, öğrenciler eğitim sisteminde ilerledikçe kendi İngilizce düzeylerini daha düşük olarak değerlendirmektedirler. Genel lise öğrencilerinin %37’sine karşılık, ilkokul öğrencilerinin %24’ü İngilizce seviyelerinin başlangıç düzeyinde ya da daha düşük düzeyde olduğuna inanmaktadırlar. Lise öğrencilerinin %6’sına karşılık, ilkokul öğrencilerinin %10’u kendi İngilizce düzeylerini ileri olarak değerlendirmektedirler. İlkokuldan sonra İngilizce’ye ayrılan toplam saat sayısı arttığından, öğrencilerin İngilizce düzeylerine daha fazla güven duyduklarını belirtebilecekleri ve kendi İngilizce düzeylerini daha yüksek olarak değerlendirebilecekleri varsayılabilir. Ancak, sınıf içi gözlemler ve öğretmenlere yönelik anketler ile desteklenen araştırma bulguları, öğrencilerin okul yılları boyunca İngilizce düzeylerinde önemli bir ilerleme kaydedemediklerini göstermektedir. Sınıflar ilerledikçe aynı müfredatın tekrarlanması nedeniyle öğrenciler kendi öğrenim düzeylerinde ilerleme belirtisi görememektedirler. Sonuçta, yıllar içinde İngilizce düzeylerinin aslında gerilediğini düşünmeye başlamaktadırlar. Bu konuya ilişkin başka bir önemli bulgu da meslek lisesi öğrencilerinin kendi İngilizce düzeyleri algılarının genel lise öğrencilerine göre daha düşük olduğudur. Bu fark öğrencilerin gereksinimlerine ve başlangıçtaki İngilizce düzeylerine baştan itibaren uygun olan özelleştirilmiş bir İngilizce dil müfredatının olmadığı meslek liselerinin karşılanmamış gereksinimlerinden kaynaklanıyor olabilir.”
AKSAKLIKLAR NASIL GİDERİLEBİLİR?
Raporda İngilizce eğitimindeki aksaklıkları gidermek ve mesleki gelişim sürecinin çerçevesini belirlemek amacıyla bir dizi öneri de sunuluyor. Özetle;
a) İngilizce öğretmenleri için kapsamlı ve sürdürülebilir bir hizmet içi eğitim sistemi geliştirilmeli… Bu sistem çağdaş İngilizce dil öğretim metodolojilerine ve sonuçlarına ilişkin yeterlilikleri arttırmayı hedeflemelidir. Özellikle odaklanılması gereken unsurlar şunlardır:
• Gramer öğretmenin aksine, İngilizce’nin bir iletişim aracı olarak öğretilmesi,
• Farklı yaş ve beceri gruplarındaki öğrencilere ilgi ve motivasyon aşılamak için ders kitaplarının içeriğinin nasıl “kişiselleştirilebileceği”nin üzerinde durulması,
• Söz konusu eğitim bir çeşit sürekli mesleki gelişim çerçevesine dahil edilmeli ve eğitim kurslarının
akreditasyonu da dahil olmak üzere öğretmenlere yönelik bir teşvik planı ile bağlantılı olmalıdır.
• Ders materyallerinin Türkiye için uygunluğunun sağlanması amacıyla, bu eğitim kurslarının içeriği iyi eğitimli ders materyali hazırlayıcıları tarafından geliştirilebilir.
• Eğitimler Türkiye’deki öğretmen eğiticilerinden oluşan bir kadro tarafından verilebilir. Öğretim standartlarındaki gelişmenin tespit edilmesinin sağlanabilmesi için, eğitimin gerçek sınıf uygulamalarına olan etkisinin tamamıyla gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
b) Müfredat gözden geçirilmeli ve ders kitapları da dahil olmak üzere ilgili öğrenim materyalleri geliştirilmelidir. Geliştirilen yeni müfredat;
• öğretmenlerin öğrencilerle iletişim kurmak için çeşitli özgün ve öğrenci odaklı fırsatlar ve nedenler
sunabilmesine olanak tanıyacak içerik tabanlı ve işlevsel ilave hedefler içermeli,
• öğretmenlere öğrencilerin farklılık gösteren becerileriyle nasıl örtüşebileceklerini göstermek için
esnekliği teşvik etmelidir.
c) Yukarıda sözü edilen gözden geçirilmiş müfredat ve öğrenim materyalleri:
• 2. sınıftan 12. sınıfa kadar gerçekçi bir ilerleme sergilemeli,
• haftalık ders saatlerinin sayısının arttığı bir yapıda verilmeli,
• mesleki/teknik liselere özel önem verilerek, farklı gereksinimlere/becerilere sahip öğrencilere işe
yarar seçenekler sağlayan modüller eklenmesine izin verilmeli;
• sınıf öğretmenlerinin destek ve katılımıyla geliştirilmelidir.
d) İngilizce derslerini denetleyecek müfettişler konunun uzmanları olmalıdır. Bu nedenle, Bakanlığın bu gözden geçirilmiş görev için kadroları kıdemli ya da İngilizce öğretme becerileri kanıtlanmış İngilizce öğretmenleri arasından seçmesi önerilmektedir. Bu şekilde, teftiş kurulu yönetici ve uzman teftiş ekibi olarak ikiye ayrılabilir. Yönetici bölümü mevcut işlevini korurken, uzman bölümü öğretmenlerin konuya ilişkin mesleki gelişimlerini desteklemek için bir gözetim görevi üstlenebilir.”
EYLEM PLANI ÖNERİSİ…
Türkiye’nin, genelinde gözlemlenen dinamizm ve devlet okullarında okuyan genç nüfusun potansiyeli göz önüne alındığında, İngilizce alanında fark yaratacak eşsiz bir fırsata sahip bulunduğunu vurgulayan British Council - TEPAV ortak analizinde, bu fırsatı değerlendirmeye yönelecek muhtemel eylem planının aşamalarına ilişkin öneriler de şu şekilde sıralanmış:
AŞAMA 1- MÜFREDATIN YENİDEN YAZILMASI: Mevcut gramer tabanlı öğretim yaklaşımından iletişim kurmaya yönelik bir yaklaşıma olan geçişi yerleştirmek için müfredatın yeniden yazılması. Bu süreçte, İngilizce öğretmenlerinin mevcut sınıf içi yeterliliklerinin ve ilkokuldan sonraki düşük öğrenci motivasyonunun göz önüne alınması,
AŞAMA 2 – ÖĞRETMEN YETERLİLİKLERİNİN ARTIRILMASI: Öncelikle başarısız olan mevcut gramer tabanlı öğretim yaklaşımından iletişim kurmaya yönelik bir yaklaşıma geçiş için gerekli öğretim becerilerini elde etmelerine yardımcı olmak üzere İngilizce öğretmenlerinin yeterliliklerinin arttırılması. Ülkedeki her öğretmen için ulaşılabilir olan sürekli mesleki eğitim için, bu sürecin kapsamlı geçiş yollarına oturtulması,
AŞAMA 3: EĞİTİM İÇİN ELÇİ OKULLAR: İngilizce konusunda iyi performans gösteren ve çevre okullara destek olabilecek Eğitim İçin Elçi Okul (SAFE)’lar üzerine kurulu ve ulusal bir okul ağı geliştirmek için üniversitelerin eğitim fakülteleri ve Yabancı Diller Yüksek Okulları ile işbirliği halinde çalışılması,
AŞAMA 4: TEFTİŞ SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ: Mevcut yönetici teftiş grubunu korurken, teftiş kurulu sistemine mesleki gelişimin getirilmesi,
AŞAMA 5: ULUSAL KAMPANYA: İngilizce ve (diğer dillerde) iletişim kurmanın önemine ilişkin öğrenciler, veliler ve halkın genelinde farkındalık yaratmak için ulusal bir kampanya başlatılması gerekmektedir. Konularına ilişkin sağlam bir teorik bilgiyle donanmış, dil yeterliliğine sahip hazırda bulunan İngilizce öğretmeni kadrosu göz önüne alındığında, Türkiye’nin mevcut potansiyeli böyle bir eylem planını uygulamaya koymak için yeterlidir. Bu süreci desteklemek için Türkiye’nin çeşitli kurumlarında önemli bir uzmanlık ve deneyim birikimi de bulunmaktadır. Raporda ileri sürülen önerilerin uygulanması durumunda, İngilizce öğretmeye ve öğrenmeye ilişkin çok farklı bir tablo ortaya çıkabilecektir: İletişim amacına yönelik işlevsel bir İngilizce düzeyinin başarılı şekilde elde edilmesinin liseden mezun olan öğrenciler arasındaki istisnalar olmak yerine, asıl standart olarak belirlendiği bir tablo... Bu şekilde, becerileri gittikçe artan bir işgücünün Türkiye’nin ekonomik performansını geliştireceğini ve ülkenin 2023 hedeflerine ulaşmasında önemli bir adım olacağını söylemek mümkündür.”
Son Güncelleme: Çarşamba, 07 May 2014 14:37
Gösterim: 3658

