Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Okul vakti yaklaşırken, küçük çocuklarını okula göndermek istemeyen veliler hastane hastane rapor peşinde koşuyor.
4+4+4 eğitim sistemiyle zorunlu olarak okula başlama yaşı 66 aya yani 5.5 yaşa indirildi. Aileler çocuklarını anasınıfına kaydettirme planları yaparken otomatik olarak 1. sınıfa kayıtları yapıldı bile. 66-72 ay arasında 600 bin çocuk okullu oldu. Ancak pek çok veli ‘5.5 çok erken’ diyor. 66 ay ve üstü çocuklarını okula başlatmak istemeyen kimi aileler ‘Okula başlamaya uygun değildir’ raporu almaya çalışıyor. Kimi ise raporla çocuğunu ‘damgalatmak’ istemediğini belirterek para cezası ödemeyi göze almış durumda. Ancak raporu olmayan 66 aylık ve üstü çocukların anasınıfına kayıtları yapılmıyor. Rapor alacak velileri ise çileli bir süreç bekliyor. Raporu önce aile hekiminden sonra çocuk doktoru, çocuk psikiyatrı ya da nörologdan alacakları duyurulan veliler bir süredir kapı kapı dolaşıyor. Psikiyatristler tarafından geri çevrilen aileler son açıklamayla raporu çocuk doktorlarından almaya çalışıyor. Burçak Denizeri yaz başından bu yana rapor koşuşturması içinde. 68 aylık oğlunu özel okula verecek olmasına karşın birinci sınıfa başlamasını istemiyor. Denizeri, sancılı rapor sürecini şöyle anlatıyor:
Üç hastane dolaştı
“Yaz başında anasınıfına yazdırdım. Sonra okuldan aradılar. 66 ay ve üstü için birinci sınıfa başlamayacaksa rapor alınacağını söylediler. Raporun nereden alınacağı net değildi. Milli Eğitim Bakanlığı ’nın ‘Alo 147’ hattının abonesi oldum. Bir ara ‘Rapor sağlık ocağından alınacak ‘ dediler. Şaşırdım, ne yetkinliği var ki sağlık ocağının. Sonra ‘Özel hastane de olur’ dediler. Kendi doktorundan bir rapor aldım. Bunun kabul edilmeyeceği açıklandı. Şişli Etfal Hastanesi’nde çocuk psikiyatrına gittim. Doktor, ‘Kendi aramızda karar aldık. Biz rapor vermeyeceğiz. 5.5 yaşındaki çocuğun okula başlamasını uygun bulmuyorum ama veremem’ dedi. Bu kez çocuk doktorundan alınacağı açıklanınca Yakacık Devlet Hastanesi’ne gittik. Çocuk doktoru, çocuk gelişim uzmanına yönlendirdi. Çocuk gelişim uzmanı, ‘Çocuğunuz 1. sınıfa başlayamaz, ince motor kasları gelişmemiş’ dedi. Oğlum 22 aylıktan beri anaokuluna gidiyor. Ona rağmen ince motor kasları tam gelişmemiş. Düşünün okulöncesi eğitimi olmayan çocukları, nasıl okula başlayacaklar.”
Rapor vermiyoruz
Adının verilmesinin istemeyen başka bir veli de 66 aylık oğlunun 1. sınıfa başlamaması için çocuğunun bir yıl geride olduğunu gösteren raporu da yanına alarak Ümraniye Devlet Hastanesi’nin yolunu tutmuş: “Önce kendi çocuk doktorundan ruhsal açıdan 1. sınıfa başlamasının uygun olmadığını gösteren bir rapor aldım. Muayenehane raporu olduğu için kabul olmadı. Ümraniye Devlet Hastanesi’ne gittim. Çocuk doktoru, ‘Biz bu raporu vermiyoruz’ dedi. Israr edince çocuk gelişim uzmanlarına yönledirdiler. Uzman, ‘Okulöncesi eğitime uygundur, okul olgunluğuna ulaşmamıştır’ raporu yazdı.
Başka bir veli Fatma Bal da rapor almaktan çekindiğini söylüyor. Aklında ‘Çocuğumun siciline işler mi, bir engeli varmış gibi durum olur mu’ gibi sorular var. 5.5 yaşındaki oğlunun “Anne sen olmazsan ben nasıl tuvalete gideceğim, beni bırakacak mısın” diye sorular sorduğunu anlatan Bal, “Kaydının yapıldığı okul kalabalık bir okul. Nasıl olacak? Çocuk, etrafta konuşulanlardan okula gitme ihtimalini biliyor. Bana daha çok yapıştı. Her gün sorular soruyor. O kaygılandıkça, ben daha çok korkuyorum. Okulöncesi eğitim de almadı. Uykularım kaçıyor ne yapacağımı düşünmekten. Önce okulöncesi eğitim alsın, hazırlansın istiyorum” diyor.
Veliler ‘O daha küçük’ diyor
5.5 yaşındaki çocukların okula başlamasının sakıncaları ile ilgili meslek örgütleri açıklamalar yaparken, pek çok veli grubu da sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalışıyor. Bunlardan biri de “Bari çocuğunuza bunu yapmayın! O daha küçük…” çalışmasını yürüten Türkiye Komünist Partili eğitimciler, sağlıkçılar ve hukukçular. “5.5 yaşında bir çocuğun okula gönderilmesi, okulda ders dinlemeye mecbur edilmesi reddedilmesi gereken bir pedagoji katliamıdır. Engel olabiliriz” diyerek yola çıkan grubun facebook sayfasını 10 günde 300 kişi ziyaret etti. Bu arada Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Özdemir Aktan, 600 bin çocuğa sembolik olarak ‘okula başlayamaz’ raporu verme kararı aldıklarını belirterek, 72 aydan önce çocukların okula başlamalarının, eğitimsel gelişimleri açısından hiçbir yarar sağlamayacağını vurguladı.(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Okul vakti yaklaşırken, küçük çocuklarını okula göndermek istemeyen veliler hastane hastane rapor peşinde koşuyor.
4+4+4 eğitim sistemiyle zorunlu olarak okula başlama yaşı 66 aya yani 5.5 yaşa indirildi. Aileler çocuklarını anasınıfına kaydettirme planları yaparken otomatik olarak 1. sınıfa kayıtları yapıldı bile. 66-72 ay arasında 600 bin çocuk okullu oldu. Ancak pek çok veli ‘5.5 çok erken’ diyor. 66 ay ve üstü çocuklarını okula başlatmak istemeyen kimi aileler ‘Okula başlamaya uygun değildir’ raporu almaya çalışıyor. Kimi ise raporla çocuğunu ‘damgalatmak’ istemediğini belirterek para cezası ödemeyi göze almış durumda. Ancak raporu olmayan 66 aylık ve üstü çocukların anasınıfına kayıtları yapılmıyor. Rapor alacak velileri ise çileli bir süreç bekliyor. Raporu önce aile hekiminden sonra çocuk doktoru, çocuk psikiyatrı ya da nörologdan alacakları duyurulan veliler bir süredir kapı kapı dolaşıyor. Psikiyatristler tarafından geri çevrilen aileler son açıklamayla raporu çocuk doktorlarından almaya çalışıyor. Burçak Denizeri yaz başından bu yana rapor koşuşturması içinde. 68 aylık oğlunu özel okula verecek olmasına karşın birinci sınıfa başlamasını istemiyor. Denizeri, sancılı rapor sürecini şöyle anlatıyor:
Üç hastane dolaştı
“Yaz başında anasınıfına yazdırdım. Sonra okuldan aradılar. 66 ay ve üstü için birinci sınıfa başlamayacaksa rapor alınacağını söylediler. Raporun nereden alınacağı net değildi. Milli Eğitim Bakanlığı ’nın ‘Alo 147’ hattının abonesi oldum. Bir ara ‘Rapor sağlık ocağından alınacak ‘ dediler. Şaşırdım, ne yetkinliği var ki sağlık ocağının. Sonra ‘Özel hastane de olur’ dediler. Kendi doktorundan bir rapor aldım. Bunun kabul edilmeyeceği açıklandı. Şişli Etfal Hastanesi’nde çocuk psikiyatrına gittim. Doktor, ‘Kendi aramızda karar aldık. Biz rapor vermeyeceğiz. 5.5 yaşındaki çocuğun okula başlamasını uygun bulmuyorum ama veremem’ dedi. Bu kez çocuk doktorundan alınacağı açıklanınca Yakacık Devlet Hastanesi’ne gittik. Çocuk doktoru, çocuk gelişim uzmanına yönlendirdi. Çocuk gelişim uzmanı, ‘Çocuğunuz 1. sınıfa başlayamaz, ince motor kasları gelişmemiş’ dedi. Oğlum 22 aylıktan beri anaokuluna gidiyor. Ona rağmen ince motor kasları tam gelişmemiş. Düşünün okulöncesi eğitimi olmayan çocukları, nasıl okula başlayacaklar.”
Rapor vermiyoruz
Adının verilmesinin istemeyen başka bir veli de 66 aylık oğlunun 1. sınıfa başlamaması için çocuğunun bir yıl geride olduğunu gösteren raporu da yanına alarak Ümraniye Devlet Hastanesi’nin yolunu tutmuş: “Önce kendi çocuk doktorundan ruhsal açıdan 1. sınıfa başlamasının uygun olmadığını gösteren bir rapor aldım. Muayenehane raporu olduğu için kabul olmadı. Ümraniye Devlet Hastanesi’ne gittim. Çocuk doktoru, ‘Biz bu raporu vermiyoruz’ dedi. Israr edince çocuk gelişim uzmanlarına yönledirdiler. Uzman, ‘Okulöncesi eğitime uygundur, okul olgunluğuna ulaşmamıştır’ raporu yazdı.
Başka bir veli Fatma Bal da rapor almaktan çekindiğini söylüyor. Aklında ‘Çocuğumun siciline işler mi, bir engeli varmış gibi durum olur mu’ gibi sorular var. 5.5 yaşındaki oğlunun “Anne sen olmazsan ben nasıl tuvalete gideceğim, beni bırakacak mısın” diye sorular sorduğunu anlatan Bal, “Kaydının yapıldığı okul kalabalık bir okul. Nasıl olacak? Çocuk, etrafta konuşulanlardan okula gitme ihtimalini biliyor. Bana daha çok yapıştı. Her gün sorular soruyor. O kaygılandıkça, ben daha çok korkuyorum. Okulöncesi eğitim de almadı. Uykularım kaçıyor ne yapacağımı düşünmekten. Önce okulöncesi eğitim alsın, hazırlansın istiyorum” diyor.
Veliler ‘O daha küçük’ diyor
5.5 yaşındaki çocukların okula başlamasının sakıncaları ile ilgili meslek örgütleri açıklamalar yaparken, pek çok veli grubu da sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalışıyor. Bunlardan biri de “Bari çocuğunuza bunu yapmayın! O daha küçük…” çalışmasını yürüten Türkiye Komünist Partili eğitimciler, sağlıkçılar ve hukukçular. “5.5 yaşında bir çocuğun okula gönderilmesi, okulda ders dinlemeye mecbur edilmesi reddedilmesi gereken bir pedagoji katliamıdır. Engel olabiliriz” diyerek yola çıkan grubun facebook sayfasını 10 günde 300 kişi ziyaret etti. Bu arada Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Özdemir Aktan, 600 bin çocuğa sembolik olarak ‘okula başlayamaz’ raporu verme kararı aldıklarını belirterek, 72 aydan önce çocukların okula başlamalarının, eğitimsel gelişimleri açısından hiçbir yarar sağlamayacağını vurguladı.(radikal)
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 12:09
Gösterim: 2267
Pek çok önemli filmin yönetmen Tony Scott, ABD'nin Los Angeles kentinde köprüden atlayarak intihar etti.
Ünlü İngiliz yönetmen Tony Scott 'un, ABD 'nin Los Angeles kentinde köprüden atlayarak yaşamına son verdiği bildirildi. Yetkililer, Top Gun, Crimson Tide (Denizde İsyan), Days of Thunder (Yıldırım Günleri) ve Beverly Hills Cop 2 gibi filmlere imza atan 68 yaşındaki yönetmenin San Pedro ve Terminal Island arasındaki Vincent Thomas köprüsünden atladığını ve cesedinin 3 saat sonra limanda bulunduğunu açıkladı.
Polis yetkilileri yönetmenin Pazar günü yerel saatle 12.30 civarında arabasını park ettikten sonra suya atlarken görüldüğünü, intihar dışında bir ihtimal üzerinde durulmadığını söyledi. Bir dizi aksiyon filmiyle 1980'lerde üne kavuşan Tony Scott , Alien (Yaratık) filminin yönetmeni Ridley Scott'un kardeşi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Pek çok önemli filmin yönetmen Tony Scott, ABD'nin Los Angeles kentinde köprüden atlayarak intihar etti.
Ünlü İngiliz yönetmen Tony Scott 'un, ABD 'nin Los Angeles kentinde köprüden atlayarak yaşamına son verdiği bildirildi. Yetkililer, Top Gun, Crimson Tide (Denizde İsyan), Days of Thunder (Yıldırım Günleri) ve Beverly Hills Cop 2 gibi filmlere imza atan 68 yaşındaki yönetmenin San Pedro ve Terminal Island arasındaki Vincent Thomas köprüsünden atladığını ve cesedinin 3 saat sonra limanda bulunduğunu açıkladı.
Polis yetkilileri yönetmenin Pazar günü yerel saatle 12.30 civarında arabasını park ettikten sonra suya atlarken görüldüğünü, intihar dışında bir ihtimal üzerinde durulmadığını söyledi. Bir dizi aksiyon filmiyle 1980'lerde üne kavuşan Tony Scott , Alien (Yaratık) filminin yönetmeni Ridley Scott'un kardeşi.
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 11:54
Gösterim: 1898
Sabah Gazetesi Yazarı Haşmet Babaoğlu’nun bugün yazısı
Bayram sabahına bağırtılarla uyandık. Gençten bir kadın "burada ne işiniz var, çabuk çıkın!" diye çığlık çığlığaydı.
Orta yaşlı bir adam "oğlum, bahçeye elinizi kolunuzu sallayarak nasıl girdiniz, kapıyı açık bırakmışsınız, köpek girecek" diye söyleniyordu.
Neden sonra gördüm ki, on iki yaşlarında dört oğlan yazlıkçıların evlerini dolaşıp açık teras kapılarından kafalarını uzatıyor; "iyi bayramlar" dileyip harçlık bekliyordu.
Adam kafasını iki yana sallayıp, "bu nasıl bayramlaşma yahu" dedi; "harçlık hazırlamıştım, vermeyeceğim, herkesi korkuttunuz."
***
Bayram harçlığı dedim de...
Yok! Hep ihtiyaçlarına para harcandığı için kuş kadar istek ve sevinçleri için para kalmayan çocukları sevindiren bayram harçlıklarını; içine konuldukları oyalı mendilleri falan hatırlatmayacağım.
Dün de, bugün de ve nasıl verilirse, verilsin bayram harçlığı çok sevindirir çocukları.
Ama zaman akıyor. Hallerimiz değişiyor. Yaşam tarzlarımız farklılaşıyor.
Ve işte tam o noktada bir âdetin şekil olarak tekrarlanması, anlamının aynı kalması anlamına gelmiyor, ne yazık ki!
Âdetler, görenekler, gelenekler de deforme oluyor, hatta içten içe çürüyorlar.
***
Sabahın kör saatinde neredeyse arsız bir iştahla evleri gezmeye çıkan o çocuklara baktım.
Gözlerinde ne bayram pırıltısı, ne tavırlarında bayram terbiyesi vardı.
Harçlık değil, haraç topluyor gibiydiler.
Ya onlara öfkeyle bağırıp "orada ne işleri olduğunu" soranlara ne demeli!
Güvenlik alanları ihlal edilmiş ve tatilcilere özgü konforları bozuluvermişti.
Belli ki, artık onlar da bayram deyince steril bir eş, dost, aile ortamında bayram kutlamanın ötesine; yani mahallenin, şehrin, bütün toplumun bayramına akıl erdiremiyorlardı!
İşin doğrusu şu ki...
Bayramın idraki ve terbiyesidir esas olan!
Bu idrak ve terbiye olmaksızın kimi eski adetleri sürdürmeye çalışmak insanın içini acıtacak kadar boş bir iş!
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Sabah Gazetesi Yazarı Haşmet Babaoğlu’nun bugün yazısı
Bayram sabahına bağırtılarla uyandık. Gençten bir kadın "burada ne işiniz var, çabuk çıkın!" diye çığlık çığlığaydı.
Orta yaşlı bir adam "oğlum, bahçeye elinizi kolunuzu sallayarak nasıl girdiniz, kapıyı açık bırakmışsınız, köpek girecek" diye söyleniyordu.
Neden sonra gördüm ki, on iki yaşlarında dört oğlan yazlıkçıların evlerini dolaşıp açık teras kapılarından kafalarını uzatıyor; "iyi bayramlar" dileyip harçlık bekliyordu.
Adam kafasını iki yana sallayıp, "bu nasıl bayramlaşma yahu" dedi; "harçlık hazırlamıştım, vermeyeceğim, herkesi korkuttunuz."
***
Bayram harçlığı dedim de...
Yok! Hep ihtiyaçlarına para harcandığı için kuş kadar istek ve sevinçleri için para kalmayan çocukları sevindiren bayram harçlıklarını; içine konuldukları oyalı mendilleri falan hatırlatmayacağım.
Dün de, bugün de ve nasıl verilirse, verilsin bayram harçlığı çok sevindirir çocukları.
Ama zaman akıyor. Hallerimiz değişiyor. Yaşam tarzlarımız farklılaşıyor.
Ve işte tam o noktada bir âdetin şekil olarak tekrarlanması, anlamının aynı kalması anlamına gelmiyor, ne yazık ki!
Âdetler, görenekler, gelenekler de deforme oluyor, hatta içten içe çürüyorlar.
***
Sabahın kör saatinde neredeyse arsız bir iştahla evleri gezmeye çıkan o çocuklara baktım.
Gözlerinde ne bayram pırıltısı, ne tavırlarında bayram terbiyesi vardı.
Harçlık değil, haraç topluyor gibiydiler.
Ya onlara öfkeyle bağırıp "orada ne işleri olduğunu" soranlara ne demeli!
Güvenlik alanları ihlal edilmiş ve tatilcilere özgü konforları bozuluvermişti.
Belli ki, artık onlar da bayram deyince steril bir eş, dost, aile ortamında bayram kutlamanın ötesine; yani mahallenin, şehrin, bütün toplumun bayramına akıl erdiremiyorlardı!
İşin doğrusu şu ki...
Bayramın idraki ve terbiyesidir esas olan!
Bu idrak ve terbiye olmaksızın kimi eski adetleri sürdürmeye çalışmak insanın içini acıtacak kadar boş bir iş!
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 10:46
Gösterim: 1553
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, etüt ve beslenme uygulaması yapılan okulların sayısının artırılmasının ülke şartlarıyla örtüşmediğini belirtti.
Dinçer, MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, İstanbul'da bulunan, etüt ve beslenme yapılan 19 okulda 13 bin 366 öğrenciye eğitim verildiğini ifade etti.
Bu okulların statüsünde kanunla değişiklik yapıldığını belirten Dinçer, şöyle devam etti:
''Bu okullarda öğrenim gören mevcut öğrenciler, ilkokul ve ortaokul statüsünde mezun oluncaya kadar öğrenimlerine devam edeceklerdir. İsteyen veli çocuğunu istediği zaman evine en yakın okula nakil aldırabilecektir. Tüm öğrencilerimizin eğitim hakkından faydalanmaları için ikametlerine en yakın okullarda öğrenimlerine devam etmeleri amaçlanmaktadır.
Velilerimizden büyük çoğunluğunun çalıştığı bilinen bir gerçek olup bu tür okulların bir bölgede yoğunlaşması ve sayısının oldukça fazla olmasından hareketle bu tür okulların sayısının artırılması ülke şartlarıyla örtüşmemektedir.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, etüt ve beslenme uygulaması yapılan okulların sayısının artırılmasının ülke şartlarıyla örtüşmediğini belirtti.
Dinçer, MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, İstanbul'da bulunan, etüt ve beslenme yapılan 19 okulda 13 bin 366 öğrenciye eğitim verildiğini ifade etti.
Bu okulların statüsünde kanunla değişiklik yapıldığını belirten Dinçer, şöyle devam etti:
''Bu okullarda öğrenim gören mevcut öğrenciler, ilkokul ve ortaokul statüsünde mezun oluncaya kadar öğrenimlerine devam edeceklerdir. İsteyen veli çocuğunu istediği zaman evine en yakın okula nakil aldırabilecektir. Tüm öğrencilerimizin eğitim hakkından faydalanmaları için ikametlerine en yakın okullarda öğrenimlerine devam etmeleri amaçlanmaktadır.
Velilerimizden büyük çoğunluğunun çalıştığı bilinen bir gerçek olup bu tür okulların bir bölgede yoğunlaşması ve sayısının oldukça fazla olmasından hareketle bu tür okulların sayısının artırılması ülke şartlarıyla örtüşmemektedir.''
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 11:27
Gösterim: 1466
Sakarya 2. İdare Mahkemesi, eşi, 'bankalar için kurulmuş özel emeklilik sandığına tabi' çalışan bir öğretmenin, yer değiştirme talebini reddeden bakanlığın işlemini iptal etti.
Sakarya 2. İdare Mahkemesi, eşi, ''bankalar için kurulmuş özel emeklilik sandığına tabi'' çalışan bir öğretmenin, ''eş durumundan'' yer değiştirme talebini reddeden Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) işlemini iptal etti.
Sakarya bir ilköğretim okulunda sınıf öğretmeni olan Melike Bıçakçı'nın, Kırklareli'de bankada çalışan eşinin yanına atamasının yapılması için 21 Aralık 2011'de yaptığı başvurunun, MEB'in ''eşin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 4. maddesinin (a) ve (b) bentlerinde sayılan sigortalılardan olmadığı'' gerekçesiyle reddetmesi üzerine Sakarya 2. İdare Mahkemesi'ne açtığı dava sonuçlandı.
Bıçakçı'nın açtığı davada, daha önce yürütmeyi durduran mahkeme, dava konusu işlemin iptaline karar verdi.
Öğretmenlerin isteğe ve özür durumuna bağlı atama planının, ilgili yönetmeliğe göre yapıldığı belirtilen kararda, öğretmenin, özür durumundan yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için, ''atanmak istediği yerde eşinin bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalıştığını belgelendirmesi gerektiği'' kaydedildi.
Davacı öğretmenin eşinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20. maddesine göre, ''bankalar için kurulan özel emeklilik sandığına tabi olarak çalışanlar'' arasında bulunduğu ifade edilen kararda, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre, bu tür sandıkların Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) devredileceği belirtildi.
Kararda, ''Bu tür sandıkların herhangi bir işleme gerek kalmaksızın belirli bir süre içerisinde SGK'ya devredileceğinin zorunlu olması karşısında, davacı eşinin SGK'ya bağlı sigortalı sayılmaması kanunun amacına aykırı olacaktır'' değerlendirmesi yer aldı.
MEB'in, 2011 için hazırlanan ''Öğretmenlerin özür durumuna bağlı yer değiştirme kılavuzu''nda, ''bankalar için kurulan özel emeklilik sandığına tabi çalışanların'' yer değiştirme talebinde bulunabileceğinin düzenlendiği belirtilen kararda, Aralık 2011'deki ''eş durumu özrü'' atamalarında, ''eşinin son 2 yılda, 360 gün sigortası bulunan ve sigortalılığı devam edenlerin başvuruda bulunabileceğinin'' belirtildiği kaydedildi.
Atama kılavuzu ile yer değiştirmenin kapsamının daraltılmasının hukuka aykırı olduğu savunulan kararda, dava konusu işlemin iptaline karar verildiği bildirildi.(sabah)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Sakarya 2. İdare Mahkemesi, eşi, 'bankalar için kurulmuş özel emeklilik sandığına tabi' çalışan bir öğretmenin, yer değiştirme talebini reddeden bakanlığın işlemini iptal etti.
Sakarya 2. İdare Mahkemesi, eşi, ''bankalar için kurulmuş özel emeklilik sandığına tabi'' çalışan bir öğretmenin, ''eş durumundan'' yer değiştirme talebini reddeden Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) işlemini iptal etti.
Sakarya bir ilköğretim okulunda sınıf öğretmeni olan Melike Bıçakçı'nın, Kırklareli'de bankada çalışan eşinin yanına atamasının yapılması için 21 Aralık 2011'de yaptığı başvurunun, MEB'in ''eşin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 4. maddesinin (a) ve (b) bentlerinde sayılan sigortalılardan olmadığı'' gerekçesiyle reddetmesi üzerine Sakarya 2. İdare Mahkemesi'ne açtığı dava sonuçlandı.
Bıçakçı'nın açtığı davada, daha önce yürütmeyi durduran mahkeme, dava konusu işlemin iptaline karar verdi.
Öğretmenlerin isteğe ve özür durumuna bağlı atama planının, ilgili yönetmeliğe göre yapıldığı belirtilen kararda, öğretmenin, özür durumundan yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için, ''atanmak istediği yerde eşinin bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalıştığını belgelendirmesi gerektiği'' kaydedildi.
Davacı öğretmenin eşinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20. maddesine göre, ''bankalar için kurulan özel emeklilik sandığına tabi olarak çalışanlar'' arasında bulunduğu ifade edilen kararda, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre, bu tür sandıkların Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) devredileceği belirtildi.
Kararda, ''Bu tür sandıkların herhangi bir işleme gerek kalmaksızın belirli bir süre içerisinde SGK'ya devredileceğinin zorunlu olması karşısında, davacı eşinin SGK'ya bağlı sigortalı sayılmaması kanunun amacına aykırı olacaktır'' değerlendirmesi yer aldı.
MEB'in, 2011 için hazırlanan ''Öğretmenlerin özür durumuna bağlı yer değiştirme kılavuzu''nda, ''bankalar için kurulan özel emeklilik sandığına tabi çalışanların'' yer değiştirme talebinde bulunabileceğinin düzenlendiği belirtilen kararda, Aralık 2011'deki ''eş durumu özrü'' atamalarında, ''eşinin son 2 yılda, 360 gün sigortası bulunan ve sigortalılığı devam edenlerin başvuruda bulunabileceğinin'' belirtildiği kaydedildi.
Atama kılavuzu ile yer değiştirmenin kapsamının daraltılmasının hukuka aykırı olduğu savunulan kararda, dava konusu işlemin iptaline karar verildiği bildirildi.(sabah)
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 09:31
Gösterim: 1756