Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Bakan Ömer Dinçer, SBS ile ilgili eleştirilerde çok ciddi bir metodolojik hata yapıldığını belirterek, "Sınav sistemi, Türk eğitim sisteminin niteliğini ölçmüyor" dedi.

ömer dinçerMilli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Suudi Arabistan Eğitim Bakanı Prens Faysal Bin Abdullah Bin Mohammed Al Saud ile yaptığı görüşmenin ardından Dolmabahçe Sarayı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

SBS'ye ilişkin kamuoyundan yöneltilen eleştirilerle ilgili soruya karşılık Dinçer, ''SBS ile ilgili eleştirilerde çok ciddi bir metodolojik hata yapılıyor. Kendi kendimize ve çocuklarımıza haksızlık etmemeliyiz. Bugünkü yapılan sınav sistemi, Türk eğitim sisteminin niteliğini ölçmüyor.

Çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerini de ölçmüyor. Bu sınav, çocuklarımızı elemek ve sıralamak için yapılan bir sınavdır'' diye konuştu. 

Dinçer, SBS'de 500 tam puan alan öğrenciler arasında uluslararası yarışmalarda derece alanların öne çıkarıldığı yönündeki soruya karşılık da şu yanıtı verdi:

''Spor yapmayı, güzel sanatlarla ilgilenmeyi, müzikle, bedenle meşgul olmayı, kitap okumayı ve hayata dair gerçeklerin peşinden koşmayı bir eğitim alanı olarak değerlendiriyoruz. Bunlar da eğitimse, bu insanlara avantaj sağlamadıkça bunları teşvik etmiş olmazsınız. Bunun örneklerini seçimlik derslerimizde görebilirsiniz.''

> Bakan Dinçer 'SBS eğitimin niteliğini ölçmüyor'

Bakan Ömer Dinçer, SBS ile ilgili eleştirilerde çok ciddi bir metodolojik hata yapıldığını belirterek, "Sınav sistemi, Türk eğitim sisteminin niteliğini ölçmüyor" dedi.

ömer dinçerMilli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Suudi Arabistan Eğitim Bakanı Prens Faysal Bin Abdullah Bin Mohammed Al Saud ile yaptığı görüşmenin ardından Dolmabahçe Sarayı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

SBS'ye ilişkin kamuoyundan yöneltilen eleştirilerle ilgili soruya karşılık Dinçer, ''SBS ile ilgili eleştirilerde çok ciddi bir metodolojik hata yapılıyor. Kendi kendimize ve çocuklarımıza haksızlık etmemeliyiz. Bugünkü yapılan sınav sistemi, Türk eğitim sisteminin niteliğini ölçmüyor.

Çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerini de ölçmüyor. Bu sınav, çocuklarımızı elemek ve sıralamak için yapılan bir sınavdır'' diye konuştu. 

Dinçer, SBS'de 500 tam puan alan öğrenciler arasında uluslararası yarışmalarda derece alanların öne çıkarıldığı yönündeki soruya karşılık da şu yanıtı verdi:

''Spor yapmayı, güzel sanatlarla ilgilenmeyi, müzikle, bedenle meşgul olmayı, kitap okumayı ve hayata dair gerçeklerin peşinden koşmayı bir eğitim alanı olarak değerlendiriyoruz. Bunlar da eğitimse, bu insanlara avantaj sağlamadıkça bunları teşvik etmiş olmazsınız. Bunun örneklerini seçimlik derslerimizde görebilirsiniz.''

Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Temmuz 2012 10:15

Gösterim: 1540

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, ''Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretime yönelik talebini makul şekilde karşılamamız için gereken kritik bir 10 yıla girmiş bulunuyoruz'' dedi.

gökhan çetinsaya yökBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK'ın katkılarıyla bu yıl ilk kez düzenlenen ve çeşitli ülkelerden yaklaşık 100 bilim insanını bir araya getiren ''Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı'', The Marmara Oteli'ndeki kapanış programıyla sona erdi.

Burada konuşan Çetinsaya, Türkiye'deki üniversite sisteminin son 30 yıllık hikayesine bakıldığında, dramatik bir değişimin içinden geçtiklerini belirterek, ''1982'de sadece 27 devlet üniversitemiz varken, 2012 yılı itibarıyla 103 devlet, 63 vakıf olmak üzere 166 üniversite sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Sadece 10 yılda niceliksel olarak yaklaşık 2,5 katlık bir artış yaşadık'' dedi.

Çetinsaya, bu büyümenin hala devam ettiğini kaydederek, 75 milyonluk ve büyük bir genç nüfusa sahip bir ülkede bu sayıların bile yetersiz olduğunu aktardı.

Yüz yüze ve açıköğretim programlarında 4 milyon öğrencinin okuduğunu vurgulayan Çetinsaya, şunları kaydetti:

''Son 4 yıldır kontenjan kapasitemizi büyük ölçüde artırmamıza rağmen bu konuda hala katetmemiz gereken mesafeler var. Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretime yönelik talebini makul şekilde karşılamamız için gereken kritik bir 10 yıla girmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki yıllar boyunca üniversite idarecilerinin, öğretim elemanlarının, sivil toplum kuruluşlarının, sanayinin ve öğrencilerin katılımcı ve yapıcı biçimde birlikte çalışacağı Türk üniversitelerini dünya ölçeğinde başarıya taşıyacağı bir ortamı hazırlamaya çalışıyoruz.''

Türkiye'nin 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olmasının hedeflendiğini anımsatan Çetinsaya, ''Herkes 2023 hedeflerini tutturabilmek için eğitimin niteliğinin, araştırma altyapısının geliştirilmesinde hem fikir. Son yıllarda yükseköğretime erişim sorununun azaldığını görüyoruz. Bu yeni girilen dönemde artık hedef, niceliksel büyümeyi niteliksel bir büyüme haline dönüştürmek ve bunu kaliteyle taçlandırmaktır'' diye konuştu.

Çetinsaya, yükseköğretimin misyonu, vizyonu ve hedefleri bağlamında yeniden yapılandırılmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

''YÖK'ün ve YÖK kanununun değişmesi yönünde artık bir toplumsal beklenti var. Yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılması konusunda tam bir uzlaşı var. İşte bu süreçte katılımcı bir yöntemle bütün paydaşlarımızı arkamıza alarak çağdaş bir yükseköğretim sistemi kurulması için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Yükseköğretime talep küresel olarak artmakta. Bütün dünyada bu alan sürekli genişlemekte. Daha çok vatandaşın yükseköğretim alanına girmesi için daha çok politikalar geliştirilmekte. Bu, küresel rekabetin kaçınılmaz bir gerekliliği. Türkiye'nin hem küresel rekabeti anlamında hem de artan genç nüfusu bağlamında bu talebi karşılamaya yönelik politikalar geliştirilmesi zorunlu. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması ile birlikte zaten bu talep daha da büyüyecek.''

''Lisans eğitimi vizyon edindirmeli''

Çetinsaya, yükseköğretim alanında nitelikli bir eğitim öğretim sisteminin yaratılması gerektiğine işaret ederek, ''Bu çerçevede yükseköğretimin bütün kademeleri için tek bir politika yerine, ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora kademeleri için farklı çeşitlendirilmiş politikalar üretmeyi planlıyoruz'' dedi.

Bu kapsamda üniversitelerin sanayiyle olan ilişkilerini geliştirmeye özen gösterdiklerini aktaran Çetinsaya, şöyle devam etti:

''Lisans eğitimi söz konusu olduğunda atacağımız ilk adım, sistem içerisinde yüz yüze eğitimin ya da örgün eğitimin payını artırmak olacaktır. Lisans programlarının öncelikle meslek değil vizyon edindirmesi gerektiğini, bu vizyon ve birikimle bir mesleğe mahkum olmadan, farklı mesleklere açık bir şekilde hayatını idame ettiren mezunlar üretmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yüksek lisans programlarının çeşitlendirilmesi ve akademik alana yönelecek mezunlar ile iş dünyasına yönelecek mezunlar için farklı modeller geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede önümüzdeki günlerde tezsiz yüksek lisans ve tezli yüksek lisans programlarını ayrıştırmayı planlıyoruz.''

Çetinsaya, Türkiye'de her yıl 4 bin civarında doktora yapıldığını belirterek, 2023 hedefleri bağlamındaki projeksiyonda bu rakamın 12 bin civarına çıkması gerektiğini vurguladı.

Bu bağlamda YÖK'ün bütün paydaşlarıyla hedeflerini öğretim üyesi yetiştirme programlarına yoğunlaştırması gerektiğini kaydeden Çetinsaya, ''Kaliteli bir yükseköğretim alanına sahip olmak için planlama anlayışı ile uzun vadede atılması gereken adımları tespit etmek zorundayız'' dedi.

Çetinsaya, büyüyen ve genişleyen Türkiye yükseköğretiminin akademik iş gücü planlamasına ihtiyacı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

''Öğretim, ileri araştırmalarda bulunabilme ve üniversitelerimizin topluma hizmet imkanlarını artırabilmek için birinci adım, 2023'e kadar hangi alanlarda ne kadar öğretim elemanına ihtiyaç duyduğumuzun planlamasıdır. Akademisyen planlaması ise öğrenci başına akademisyen oranına göre, bir yandan da bilim alanının ihtiyaçları gözetilerek yapılacaktır. Böylelikle belirli alanlardaki yığılmaların önüne geçilebilecek, akademik yükselme süreçlerinde yaşanan tıkanmalar aşılabilecektir. Türkiye'de şu anda 110 bin civarında öğretim elemanı var. Doktoralı öğretim elemanı ise 45 bin civarında. 2023 hedefleri bağlamında baktığımızda ise bu rakamın 140 binlerde olması gerekiyor. Bizim şu andaki doktora sayılarımızla ancak 80 binleri tutturabiliyoruz. Demek ki daha çok yürümemiz gereken mesafe var.''

Yükseköğretim vizyonlarının bir başka önceliğinin de uluslararasılaşma olduğunu vurgulayan Çetinsaya, bu çerçevede ihtiyaçlarının çok boyutlu bir uluslararasılaşma olduğunu, Türkiye'nin bölgesinin yükseköğretim ve bilim merkezi haline gelebilmesi için farklı bölgelerden öğrenci ve araştırmacı çekmesi gerektiğini söyledi.

Toplantının kapanış programına, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Davut Kavranoğlu, TÜBİTAK Başkanı Yücel Altunbaşak ve bilim adamları katıldı.

> YÖK Başkanı Çetinsaya: Kritik bir 10 yıla girdik

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, ''Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretime yönelik talebini makul şekilde karşılamamız için gereken kritik bir 10 yıla girmiş bulunuyoruz'' dedi.

gökhan çetinsaya yökBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK'ın katkılarıyla bu yıl ilk kez düzenlenen ve çeşitli ülkelerden yaklaşık 100 bilim insanını bir araya getiren ''Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı'', The Marmara Oteli'ndeki kapanış programıyla sona erdi.

Burada konuşan Çetinsaya, Türkiye'deki üniversite sisteminin son 30 yıllık hikayesine bakıldığında, dramatik bir değişimin içinden geçtiklerini belirterek, ''1982'de sadece 27 devlet üniversitemiz varken, 2012 yılı itibarıyla 103 devlet, 63 vakıf olmak üzere 166 üniversite sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Sadece 10 yılda niceliksel olarak yaklaşık 2,5 katlık bir artış yaşadık'' dedi.

Çetinsaya, bu büyümenin hala devam ettiğini kaydederek, 75 milyonluk ve büyük bir genç nüfusa sahip bir ülkede bu sayıların bile yetersiz olduğunu aktardı.

Yüz yüze ve açıköğretim programlarında 4 milyon öğrencinin okuduğunu vurgulayan Çetinsaya, şunları kaydetti:

''Son 4 yıldır kontenjan kapasitemizi büyük ölçüde artırmamıza rağmen bu konuda hala katetmemiz gereken mesafeler var. Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretime yönelik talebini makul şekilde karşılamamız için gereken kritik bir 10 yıla girmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki yıllar boyunca üniversite idarecilerinin, öğretim elemanlarının, sivil toplum kuruluşlarının, sanayinin ve öğrencilerin katılımcı ve yapıcı biçimde birlikte çalışacağı Türk üniversitelerini dünya ölçeğinde başarıya taşıyacağı bir ortamı hazırlamaya çalışıyoruz.''

Türkiye'nin 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olmasının hedeflendiğini anımsatan Çetinsaya, ''Herkes 2023 hedeflerini tutturabilmek için eğitimin niteliğinin, araştırma altyapısının geliştirilmesinde hem fikir. Son yıllarda yükseköğretime erişim sorununun azaldığını görüyoruz. Bu yeni girilen dönemde artık hedef, niceliksel büyümeyi niteliksel bir büyüme haline dönüştürmek ve bunu kaliteyle taçlandırmaktır'' diye konuştu.

Çetinsaya, yükseköğretimin misyonu, vizyonu ve hedefleri bağlamında yeniden yapılandırılmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

''YÖK'ün ve YÖK kanununun değişmesi yönünde artık bir toplumsal beklenti var. Yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılması konusunda tam bir uzlaşı var. İşte bu süreçte katılımcı bir yöntemle bütün paydaşlarımızı arkamıza alarak çağdaş bir yükseköğretim sistemi kurulması için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Yükseköğretime talep küresel olarak artmakta. Bütün dünyada bu alan sürekli genişlemekte. Daha çok vatandaşın yükseköğretim alanına girmesi için daha çok politikalar geliştirilmekte. Bu, küresel rekabetin kaçınılmaz bir gerekliliği. Türkiye'nin hem küresel rekabeti anlamında hem de artan genç nüfusu bağlamında bu talebi karşılamaya yönelik politikalar geliştirilmesi zorunlu. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması ile birlikte zaten bu talep daha da büyüyecek.''

''Lisans eğitimi vizyon edindirmeli''

Çetinsaya, yükseköğretim alanında nitelikli bir eğitim öğretim sisteminin yaratılması gerektiğine işaret ederek, ''Bu çerçevede yükseköğretimin bütün kademeleri için tek bir politika yerine, ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora kademeleri için farklı çeşitlendirilmiş politikalar üretmeyi planlıyoruz'' dedi.

Bu kapsamda üniversitelerin sanayiyle olan ilişkilerini geliştirmeye özen gösterdiklerini aktaran Çetinsaya, şöyle devam etti:

''Lisans eğitimi söz konusu olduğunda atacağımız ilk adım, sistem içerisinde yüz yüze eğitimin ya da örgün eğitimin payını artırmak olacaktır. Lisans programlarının öncelikle meslek değil vizyon edindirmesi gerektiğini, bu vizyon ve birikimle bir mesleğe mahkum olmadan, farklı mesleklere açık bir şekilde hayatını idame ettiren mezunlar üretmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yüksek lisans programlarının çeşitlendirilmesi ve akademik alana yönelecek mezunlar ile iş dünyasına yönelecek mezunlar için farklı modeller geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede önümüzdeki günlerde tezsiz yüksek lisans ve tezli yüksek lisans programlarını ayrıştırmayı planlıyoruz.''

Çetinsaya, Türkiye'de her yıl 4 bin civarında doktora yapıldığını belirterek, 2023 hedefleri bağlamındaki projeksiyonda bu rakamın 12 bin civarına çıkması gerektiğini vurguladı.

Bu bağlamda YÖK'ün bütün paydaşlarıyla hedeflerini öğretim üyesi yetiştirme programlarına yoğunlaştırması gerektiğini kaydeden Çetinsaya, ''Kaliteli bir yükseköğretim alanına sahip olmak için planlama anlayışı ile uzun vadede atılması gereken adımları tespit etmek zorundayız'' dedi.

Çetinsaya, büyüyen ve genişleyen Türkiye yükseköğretiminin akademik iş gücü planlamasına ihtiyacı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

''Öğretim, ileri araştırmalarda bulunabilme ve üniversitelerimizin topluma hizmet imkanlarını artırabilmek için birinci adım, 2023'e kadar hangi alanlarda ne kadar öğretim elemanına ihtiyaç duyduğumuzun planlamasıdır. Akademisyen planlaması ise öğrenci başına akademisyen oranına göre, bir yandan da bilim alanının ihtiyaçları gözetilerek yapılacaktır. Böylelikle belirli alanlardaki yığılmaların önüne geçilebilecek, akademik yükselme süreçlerinde yaşanan tıkanmalar aşılabilecektir. Türkiye'de şu anda 110 bin civarında öğretim elemanı var. Doktoralı öğretim elemanı ise 45 bin civarında. 2023 hedefleri bağlamında baktığımızda ise bu rakamın 140 binlerde olması gerekiyor. Bizim şu andaki doktora sayılarımızla ancak 80 binleri tutturabiliyoruz. Demek ki daha çok yürümemiz gereken mesafe var.''

Yükseköğretim vizyonlarının bir başka önceliğinin de uluslararasılaşma olduğunu vurgulayan Çetinsaya, bu çerçevede ihtiyaçlarının çok boyutlu bir uluslararasılaşma olduğunu, Türkiye'nin bölgesinin yükseköğretim ve bilim merkezi haline gelebilmesi için farklı bölgelerden öğrenci ve araştırmacı çekmesi gerektiğini söyledi.

Toplantının kapanış programına, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Davut Kavranoğlu, TÜBİTAK Başkanı Yücel Altunbaşak ve bilim adamları katıldı.

Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Temmuz 2012 09:53

Gösterim: 2499

Konya'nın Seydişehir ilçesinde taşımalı sistemle okuluna devam eden Hasan Alper Koyuncuoğlu, Seviye Belirleme Sınavı'nda aldığı 500 tam puan ile köyünün gururu oldu.

test çözen öğrenciSeydişehir ilçesine bağlı Kuran Köyü'nde yaşayan ve taşımalı sistemle Kesecik Belde İlköğretim Okulu'nda eğitim gören Koyuncuoğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, başarısını düzenli kitap okumaya borçlu olduğunu söyledi.

Koyuncuoğlu, okulunu aksatmadan derslerine düzenli bir şekilde devam ettiğini belirtti.

Sınav sonuçları açıklandığında büyük şaşkınlık yaşadığını aktaran Koyuncuoğlu, şunları kaydetti:

''Sınavdan sonra bir iki yanlışım olur diye bekliyordum. Soruların hepsini doğru cevapladığımı öğrendiğimde çok büyük sevinç yaşadım. Sınavlara 4 ay gibi kısa bir süre kalmıştı. Ben günlük 200 soru çözüyordum. Öğretmenlerim sürekli yanımda oldu. Başarım düştüğü an bana gerekli desteği verdiler. Ailem de bana inandı ve güvendi. Onların güvenini boşa çıkarmadım.''

Anne Ayşe Koyuncuoğlu ise oğlundan böyle bir başarıyı beklediklerini dile getirdi.

''Oğlum testle yatıp, testle kalktı. Okula çok zor şartlarda gidip geldi'' diyen anne Koyuncuoğlu, ''Sonuçlar açıklanmadan önce kalbim çıkacak gibi oldu ama büyük bir sevinç yaşadık'' dedi.

2 kardeşi olan Koyuncuoğlu'nun babasının mesleğinin çobanlık olduğu öğrenildi.

> Zor koşullarda okudu 500 tam puan aldı

Konya'nın Seydişehir ilçesinde taşımalı sistemle okuluna devam eden Hasan Alper Koyuncuoğlu, Seviye Belirleme Sınavı'nda aldığı 500 tam puan ile köyünün gururu oldu.

test çözen öğrenciSeydişehir ilçesine bağlı Kuran Köyü'nde yaşayan ve taşımalı sistemle Kesecik Belde İlköğretim Okulu'nda eğitim gören Koyuncuoğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, başarısını düzenli kitap okumaya borçlu olduğunu söyledi.

Koyuncuoğlu, okulunu aksatmadan derslerine düzenli bir şekilde devam ettiğini belirtti.

Sınav sonuçları açıklandığında büyük şaşkınlık yaşadığını aktaran Koyuncuoğlu, şunları kaydetti:

''Sınavdan sonra bir iki yanlışım olur diye bekliyordum. Soruların hepsini doğru cevapladığımı öğrendiğimde çok büyük sevinç yaşadım. Sınavlara 4 ay gibi kısa bir süre kalmıştı. Ben günlük 200 soru çözüyordum. Öğretmenlerim sürekli yanımda oldu. Başarım düştüğü an bana gerekli desteği verdiler. Ailem de bana inandı ve güvendi. Onların güvenini boşa çıkarmadım.''

Anne Ayşe Koyuncuoğlu ise oğlundan böyle bir başarıyı beklediklerini dile getirdi.

''Oğlum testle yatıp, testle kalktı. Okula çok zor şartlarda gidip geldi'' diyen anne Koyuncuoğlu, ''Sonuçlar açıklanmadan önce kalbim çıkacak gibi oldu ama büyük bir sevinç yaşadık'' dedi.

2 kardeşi olan Koyuncuoğlu'nun babasının mesleğinin çobanlık olduğu öğrenildi.

Son Güncelleme: Cuma, 13 Temmuz 2012 17:39

Gösterim: 4431

Kamu Personeli Seçme Sınavı'nın (KPSS) ardından ortaya atılan iddiaların araştırılmasına yönelik istemler, TBMM Dilekçe Komisyonu'na ulaşıyor.

tbmm7 Temmuz 2012 tarihinde yapılan KPSS'nin ardından ortaya atılan ''kopya ve soruların sızdırıldığı'' iddiaları kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor.

KPSS'ye girenlerden bazıları, TBMM Dilekçe Komisyonu'na da başvuruda bulunuyor.

Dilekçeler, sınavla ilgili şüphelerin ortadan kaldırılması için araştırma yapılması istemlerini içeriyor.

Benzer taleplere yer verilen dilekçelerde, şu ifadeler kullanılıyor:

''7 Temmuz tarihinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonrasında çıkan kopya iddialarının ve itirafçılarının çoğalmasıyla birlikte kamuoyunda oluşan şüphenin, gerek internet gerek basında gerekse bazı illerde sınava giren adayların söylemlerinden ötürü artmış olduğu kanısındayız. Aynı zamanda bu sınava emek vermiş tüm adayların ÖSYM'ye olan güveninin zedelendiğini düşünmekteyiz. Bu konuda yapılan kapsamlı araştırmanın bu sınavın üzerindeki tüm şüpheleri kaldıracağına inanıyoruz.''

> KPSS iddiaları TBMM gündeminde

Kamu Personeli Seçme Sınavı'nın (KPSS) ardından ortaya atılan iddiaların araştırılmasına yönelik istemler, TBMM Dilekçe Komisyonu'na ulaşıyor.

tbmm7 Temmuz 2012 tarihinde yapılan KPSS'nin ardından ortaya atılan ''kopya ve soruların sızdırıldığı'' iddiaları kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor.

KPSS'ye girenlerden bazıları, TBMM Dilekçe Komisyonu'na da başvuruda bulunuyor.

Dilekçeler, sınavla ilgili şüphelerin ortadan kaldırılması için araştırma yapılması istemlerini içeriyor.

Benzer taleplere yer verilen dilekçelerde, şu ifadeler kullanılıyor:

''7 Temmuz tarihinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonrasında çıkan kopya iddialarının ve itirafçılarının çoğalmasıyla birlikte kamuoyunda oluşan şüphenin, gerek internet gerek basında gerekse bazı illerde sınava giren adayların söylemlerinden ötürü artmış olduğu kanısındayız. Aynı zamanda bu sınava emek vermiş tüm adayların ÖSYM'ye olan güveninin zedelendiğini düşünmekteyiz. Bu konuda yapılan kapsamlı araştırmanın bu sınavın üzerindeki tüm şüpheleri kaldıracağına inanıyoruz.''

Son Güncelleme: Cuma, 13 Temmuz 2012 17:49

Gösterim: 1790

SBS sonuçları açıklandı ama her şey daha bir açıklığa kavuşacağına, tam tersi Arap saçına döndü.

sbs kılavuz 2012Şampiyonlar konusunda bile bir kaos var.Gerçek sınav şampiyonları, adeta hayal kırıklığına uğratıldılar.Ama görünen o ki tercih ve kayıt süreçlerinde de çok büyük sıkıntılar yaşanacak.

Tercihleri 1 Ağustos’a kadar erteleyip, kayıtları çok kısa süreye sıkıştırmanın mantığını anlamak ise mümkün değil.

İşte konuyu enine boyuna inceleyen bir velimizin tespitleri:

5 milyon kişiyi ilgilendiriyor

Size, bu yıl SBS sınavına girmiş olan bir çocuğun babası olarak yazıyorum.

Bildiğiniz gibi SBS sınavları açıklandı ve tercih kılavuzu da yayınlandı. Ancak yayınlanan kılavuzda yer alan konuların geçmiş/geçen yıla göre oldukça eşitilikten uzak ve belirsizliklerle dolu olduğu görüldü. Bu konu sınava giren 1 milyon öğrenciyi ve ailesini ilgilendirmektedir. Ailelerin de ortalama 5 kişi olduğunu düşünürsek , yaklaşık 5 milyon kişi geçen yılarda sınava girmiş kişi ve ailelerine göre haksızlığa uğramaktadır.

Kayıt süresi kısaltıldı

Bunlara örnekleri aşağıda vereceğim. Eğitimde olan şu anki reel belirsizliğin, SBS yerleştirmesinde de olduğu aşikar. Ne yazık ki bu belirsizlikler ve değişkenlikler geleceğin büyükleri, karar vericileri olacak bu kişileri psikolojik olarak etkilemekte. Her yıl değişen bir uygulamaya alışan bir bireyin geleceğinde neler düşüneceği ve uygulayacağı psikolojinin bir konusu bile olabilir !!

Gelelim değişen uygulama ve eşitsiliklere; Kılavuzdan alınan bilgilere göre, geçen yıl tercihlerin yapılması için verilen 2 haftalık süre bu yıl 1 haftaya indirilmiş durumda. Aynı durum kazanılan asıl okulun kayıt süresi için de geçerli. Geçen yıl 2 hafta olan kayıt süresi, bu yıl 1 haftaya indirilmiş durumda. Kontenjanı 270 olan bir okulda yapılacak kayıt işlemi sadece 5 günde yapılacak. Bu durumda günde ortalama 54 öğrenci kayıt olmak zorunda -ki bu oldukça zor- ve bürokrasinin çok olmasından kayıt yetişmemesi bile gerçekleşebilir. Bu tempoda olan kayıtlarda hata yapma şansı da olup, bir çok öğrencinin kayıt hakları yanabilir. Kayıtların neden bu kadar kısa süreye indirildiği ivedilikle sorulması gereken bir soru değil midir ?

Yedek kayıtları tam bir muamma!

Bir de yedek konusu var ve bu yedek konusu başlı başına bir muamma. Kılvazda "1.4. Yerleştirme İşlemleri - b bendi"nin paragrafında birbiriyle çelişen ve anlamsız olan cümleler ardı ardına yer almakta. Şöyle ki;

"Herhangi bir tercihine yerleşen öğrencilerin yerleştikleri tercihten daha üstteki tercihleri ile herhangi bir

tercihine yerleşemeyen öğrencilerin tüm tercihleri dikkate alınarak yedek yerleştirme yapılır. Yedek yerleştirme sonucunda öğrenciler en fazla 3 tercihine yedek olabilirler."

Bu cümlelerin ne anlama geldiğini anlamak için çok çabaladım ancak bunu başaramadım !! Çünkü, söz konusu açıklamanın ilk cümlesinde "10 tercih yapma hakkı olan bir öğrencinin 8. tercihine asıl olarak girip, daha üstteki tercihlerinin hepsine yedek olabileceği belirtilmekte iken, bir sonraki cümlede "sadece 3 yedek olabilir" cümlesi ne anlama gelmekte ??? Bu soruyu Alo 147'ye açıp sorduğumda da, belirsizliği onlar da farkettiler ve "talep soru" olarak alıp net bilgiyle bana döneceklerini belirttiler !!!

Bunların yanında; geçen yıl toplam 4 adet yedek "tam haftası" varken, bu yıl sadece 3-12 eylül tarihlerinde yedekler belirlenecek. Bu durumda sistemi her dakika takip etmek zorunluluğu var. Velilerin asıl kayıt süresi için 1 hafta harcamasından sonra, 2 hafta daha yedek takibine birebir ilgi göstermeleri ve hatta her tür işlerini bırakıp sadece sistemi takip etmeleri gerekmekte. Bu durumda 1 milyon kişinin velisi/ailesi bu dönemde tatilde olmalı ki bunu yapabilsin. Söz konusu kayıt ve yedek tarihleri 27 Ağustos - 14 Eylül arası, diğer sınıf öğrencilerinin de en sıkı dönemi bu tarihler olduğundan dolayı bu tarihlerde Türkiye'de tuhaf bir durum ortaya çıkacak !!!

Kontenjanlar boş kalacak

Ayrıca; yedek sistemi çok belirsiz olduğundan ve netleşmediğinden dolayı, bir çok okulda büyük sayıda boşluğun olması kaçınılmaz olacak. 9. sınıf kontenjanı 240 kişi olan bir okulda 30 kişilik sınıftan 8 adet olduğu ve bu sayıdaki sınıfa göre öğretmen bulunduğu halde, belki de bu okul 5 sınıfta öğrenim yapacak ve bir çok öğretmen okullarda boş oturacak. Bunun yanında o boş kalan sınıflarda yer alabilecekken, yedek sistemin anlamsızlığından dolayı bir çok başarılı öğrenci açıkta kalmış ve normal liselerde eğitim alıyor olacak. (Bu durumda normal liselerin de sayı olarak şişeceği ve yetersiz kalacağı belli olmakta)

Türkiye ve Dünya için kaybedilmiş değil, kazanılmış bireyler önemli. Uygar ve gelişmiş devlet olmak öncelikle eğitimden geçtiğine göre, bir bireyin yetişmesinde buna yön verecek ve imkanlarıyla bunu yaratacak olan da ilk olarak devlet olmalıdır. Yukarıda bahsedilen sorun ve karmaşıklıkların dikkate alınması ve sonuca ulaşması belki de bir başlangıç olacaktır.

(personelmeb)

> SBS Kılavuzundaki Tutarsızlıklar ve Haksızlıklar

SBS sonuçları açıklandı ama her şey daha bir açıklığa kavuşacağına, tam tersi Arap saçına döndü.

sbs kılavuz 2012Şampiyonlar konusunda bile bir kaos var.Gerçek sınav şampiyonları, adeta hayal kırıklığına uğratıldılar.Ama görünen o ki tercih ve kayıt süreçlerinde de çok büyük sıkıntılar yaşanacak.

Tercihleri 1 Ağustos’a kadar erteleyip, kayıtları çok kısa süreye sıkıştırmanın mantığını anlamak ise mümkün değil.

İşte konuyu enine boyuna inceleyen bir velimizin tespitleri:

5 milyon kişiyi ilgilendiriyor

Size, bu yıl SBS sınavına girmiş olan bir çocuğun babası olarak yazıyorum.

Bildiğiniz gibi SBS sınavları açıklandı ve tercih kılavuzu da yayınlandı. Ancak yayınlanan kılavuzda yer alan konuların geçmiş/geçen yıla göre oldukça eşitilikten uzak ve belirsizliklerle dolu olduğu görüldü. Bu konu sınava giren 1 milyon öğrenciyi ve ailesini ilgilendirmektedir. Ailelerin de ortalama 5 kişi olduğunu düşünürsek , yaklaşık 5 milyon kişi geçen yılarda sınava girmiş kişi ve ailelerine göre haksızlığa uğramaktadır.

Kayıt süresi kısaltıldı

Bunlara örnekleri aşağıda vereceğim. Eğitimde olan şu anki reel belirsizliğin, SBS yerleştirmesinde de olduğu aşikar. Ne yazık ki bu belirsizlikler ve değişkenlikler geleceğin büyükleri, karar vericileri olacak bu kişileri psikolojik olarak etkilemekte. Her yıl değişen bir uygulamaya alışan bir bireyin geleceğinde neler düşüneceği ve uygulayacağı psikolojinin bir konusu bile olabilir !!

Gelelim değişen uygulama ve eşitsiliklere; Kılavuzdan alınan bilgilere göre, geçen yıl tercihlerin yapılması için verilen 2 haftalık süre bu yıl 1 haftaya indirilmiş durumda. Aynı durum kazanılan asıl okulun kayıt süresi için de geçerli. Geçen yıl 2 hafta olan kayıt süresi, bu yıl 1 haftaya indirilmiş durumda. Kontenjanı 270 olan bir okulda yapılacak kayıt işlemi sadece 5 günde yapılacak. Bu durumda günde ortalama 54 öğrenci kayıt olmak zorunda -ki bu oldukça zor- ve bürokrasinin çok olmasından kayıt yetişmemesi bile gerçekleşebilir. Bu tempoda olan kayıtlarda hata yapma şansı da olup, bir çok öğrencinin kayıt hakları yanabilir. Kayıtların neden bu kadar kısa süreye indirildiği ivedilikle sorulması gereken bir soru değil midir ?

Yedek kayıtları tam bir muamma!

Bir de yedek konusu var ve bu yedek konusu başlı başına bir muamma. Kılvazda "1.4. Yerleştirme İşlemleri - b bendi"nin paragrafında birbiriyle çelişen ve anlamsız olan cümleler ardı ardına yer almakta. Şöyle ki;

"Herhangi bir tercihine yerleşen öğrencilerin yerleştikleri tercihten daha üstteki tercihleri ile herhangi bir

tercihine yerleşemeyen öğrencilerin tüm tercihleri dikkate alınarak yedek yerleştirme yapılır. Yedek yerleştirme sonucunda öğrenciler en fazla 3 tercihine yedek olabilirler."

Bu cümlelerin ne anlama geldiğini anlamak için çok çabaladım ancak bunu başaramadım !! Çünkü, söz konusu açıklamanın ilk cümlesinde "10 tercih yapma hakkı olan bir öğrencinin 8. tercihine asıl olarak girip, daha üstteki tercihlerinin hepsine yedek olabileceği belirtilmekte iken, bir sonraki cümlede "sadece 3 yedek olabilir" cümlesi ne anlama gelmekte ??? Bu soruyu Alo 147'ye açıp sorduğumda da, belirsizliği onlar da farkettiler ve "talep soru" olarak alıp net bilgiyle bana döneceklerini belirttiler !!!

Bunların yanında; geçen yıl toplam 4 adet yedek "tam haftası" varken, bu yıl sadece 3-12 eylül tarihlerinde yedekler belirlenecek. Bu durumda sistemi her dakika takip etmek zorunluluğu var. Velilerin asıl kayıt süresi için 1 hafta harcamasından sonra, 2 hafta daha yedek takibine birebir ilgi göstermeleri ve hatta her tür işlerini bırakıp sadece sistemi takip etmeleri gerekmekte. Bu durumda 1 milyon kişinin velisi/ailesi bu dönemde tatilde olmalı ki bunu yapabilsin. Söz konusu kayıt ve yedek tarihleri 27 Ağustos - 14 Eylül arası, diğer sınıf öğrencilerinin de en sıkı dönemi bu tarihler olduğundan dolayı bu tarihlerde Türkiye'de tuhaf bir durum ortaya çıkacak !!!

Kontenjanlar boş kalacak

Ayrıca; yedek sistemi çok belirsiz olduğundan ve netleşmediğinden dolayı, bir çok okulda büyük sayıda boşluğun olması kaçınılmaz olacak. 9. sınıf kontenjanı 240 kişi olan bir okulda 30 kişilik sınıftan 8 adet olduğu ve bu sayıdaki sınıfa göre öğretmen bulunduğu halde, belki de bu okul 5 sınıfta öğrenim yapacak ve bir çok öğretmen okullarda boş oturacak. Bunun yanında o boş kalan sınıflarda yer alabilecekken, yedek sistemin anlamsızlığından dolayı bir çok başarılı öğrenci açıkta kalmış ve normal liselerde eğitim alıyor olacak. (Bu durumda normal liselerin de sayı olarak şişeceği ve yetersiz kalacağı belli olmakta)

Türkiye ve Dünya için kaybedilmiş değil, kazanılmış bireyler önemli. Uygar ve gelişmiş devlet olmak öncelikle eğitimden geçtiğine göre, bir bireyin yetişmesinde buna yön verecek ve imkanlarıyla bunu yaratacak olan da ilk olarak devlet olmalıdır. Yukarıda bahsedilen sorun ve karmaşıklıkların dikkate alınması ve sonuca ulaşması belki de bir başlangıç olacaktır.

(personelmeb)

Son Güncelleme: Cuma, 13 Temmuz 2012 17:24

Gösterim: 3808


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.