Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Peki ebeveynler çocuklarıyla oyun oynarken nelere dikkat etmeli? Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay Eğitimtercihi için yazdı.
Oyun oynamanın çocuk gelişimindeki rolü ebeveynler tarafından maalesef ki atlanabiliyor. Oyun çocuklara kim olduğunu, neler yapabildiğini ve etrafındaki dünya ile nasıl etkileşime geçeceğini öğretme fırsatı sunduğundan çocuklar için çok faydalıdır.
Ebeveynler genelde oyunun çocuklar için içgüdüsel bir şey olduğuna inanırlar yani bir yetişkinin yardımı olmadan da çocuğun kendi kendine oyun oluşturabileceğini düşünürler. Çok küçük çocukların kendi kendilerine spontan oyunlar başlattıkları doğrudur ama şunu bilmeliyiz ki: bir çocuğun oyun yaratma konusundaki içgüdüsü eğer ebeveyn çocuğun oyun yaratma sürecini stimüle etmeye yönelik katkılarda bulunmuyorsa yavaş yavaş yok olmaktadır. O nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla oyun oynamaları çok önemlidir.
• Oyunla çocuğunuzun günlük problemleri çözmesine, düşünceleri test etmesine ve hayal gücünü keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.
• Yetişkinlerle oyun çocuğun düşüncelerini, duygularını ve ihtiyaçlarını anlatabilmesine yarayacak şekilde bir kelime hazinesi geliştirmesini teşvik eder.
• Oyun sıra beklemeyi, paylaşmayı ve başkalarının hislerine özen göstermeyi öğreterek çocukların sosyal becerilerini arttırır.
• Oyun oynarken çocuğunuzda özgüven ve yeterlilik hissini teşvik etmiş olursunuz.
• Oyun, çocuğunuzla aranızda sıcak ilişkiler ve güçlü bağlar kurmak için çok faydalıdır.
• Araştırmalar, küçükken ebeveyni ile rol yapma ve hayal gücüne dayalı oyunlar oynayan çocukların ileride daha yaratıcı olduklarını ve daha az davranış problemi sergilediklerini göstermektedir.
Peki ebeveynler çocuklarıyla oyun oynarken nelere dikkat etmeli?
Çocuğunuzun liderliğini izleyin
Çocuğunuzla oyun oynamanın ilk adımı kendi fikrinizi empoze etmek yerine çocuğunuzun liderliğini, fikirlerini ve hayal gücünü takip etmektir. Komutlar ve yönergeler vererek aktiviteleri organize etmeye çalışmayın. Çocuğunuza herhangi bir şey öğretmeye çalışmayın. Onun yerine, çocuğunuzun hareketlerini taklit edin ve onun size söylediklerini yapın. Kısa zaman sonra göreceksiniz ki siz arkanıza yaslanıp ona kendi hayal gücünü deneyimleme fırsatı verdiğinizde çocuğunuz oyunla daha çok ilgilenmeye ve daha yaratıcı olmaya başlayacak. Bu yaklaşım çocuğunuzun kendi başına oyun oynama ve düşünme becerisinin gelişimini de destekleyecektir.
Oyunun hızını çocuğunuza uydurun
Küçük çocuklar oyun oynarken, aynı aktiviteyi tekrar tekrar yapma eğilimindedirler. Çünkü çocuklar kendi becerilerine güvenmeyi başarabilmek için aynı şeyi pek çok kez tekrarlamaya ihtiyaç duyarlar. Eğer henüz hazır değilken yeni bir şeyi denemeye itilirlerse kendilerini yetersiz hissedebilirler ya da hayal kırıklığına uğrayıp ebeveynle oynamaktan vazgeçebilirler. O nedenle, oyunun hızını çocuğunuzun temposuna uygun hale getirdiğinizden emin olun. Hayal gücünü kullanabilmesi için ona bolca vakit verin. Sadece sıkıldığınız için onu zorlamayın. Oyunun temposunu çocuğunuza uydurmak çocuğunuzun dikkat süresini genişletecektir ve tek bir aktiviteye belli bir süreliğine odaklanmasını teşvik edecektir.
Çocuğunuzun ipuçlarına duyarlı olun
Çocuğunuzla oynarken size verdiği ipuçlarını takip edin. Eğer yapboz yapmakla ya da her hangi başka bir oyunla ilgilenmiyorsa çocuğunuzun yapmayı istediği bir aktiviteye geçin. Ona periyodik olarak yeni aktiviteler sunabilirsiniz ve ilgi gösterdiğinde destekleyici şekilde ona karşılık verebilirsiniz. Eğer oynadınız kart oyunu sinema bileti satmak, fırlatma oyunu gibi tamamen başka bir şeye dönüşürse sakın endişelenmeyin.
Güç mücadelesine girmeyin
Pek çok ebeveyn farkında bile olmadan çocuklarıyla bir rekabet ilişkisi kurar. Oyun oynarken çocuklarına oyunu kuralına göre oynamayı ya da kaybetmeyi öğretme gereği duyarlar ya da oyunda kendilerine düşen kısmı o kadar iyi yaparlar ki çocuğun kendini yeterli hissedebilmesine fırsat vermezler. Oyunun temel amacı çocuğun kendini yeterli ve bağımsız hissetme duygusuna katkı sağlamak ve çocuğa kontrol ve gücü ele almak için uygun fırsatı vermektir. Çocuklar yetişkinlerle etkileşimlerinde bu şanslara çok az sahip olurlar. Oyun, kontrolü çocuğa vermenin ve kendi kurallarını uygulamasının güvenli olduğu tek zamandır.
Çocuğunuzun fikirlerini ve yaratıcılığını övün ve cesaretlendirin
Çocuğunuzla oyun oynarken onu yargılamayın, düzeltmeyin ya da onunla zıt gitmeyin. Önemli olan şey çıkan ürünün ne olduğu değil çocuğunuzun yaratıcılığı ve deniyor olmasıdır. Çocuğunuzun fikirlerini, düşüncelerini ve davranışlarını övmenin yollarını bulmaya çalışın. Odaklanma, kararlılık, problemi çözmek için çabalama, yaratıcılık, duygularını ifade etme, işbirliği yapma, motivasyon ve özgüven gibi bir çok beceriyi övebilirsiniz. Çocuğunuzu övme yöntemlerini öğrenirken bir egzersiz olarak her 2 ya da 3 dakikada bir çocuğunuzun yaptığı bir şeyi övmeyi deneyebilirsiniz.
Hayal gücü ya da taklide dayalı oyunlar oynayarak duyguları anlamayı öğrenmesini teşvik edin
Çocukların taklit oyunlarını teşvik etmek sadece çocukların hayal dünyasını, yaratıcı düşünce ve hikaye anlatma becerisini geliştirdiği için değil çocuklara duyguları düzenlemeyi ve paylaşmayı öğrettiği için de faydalıdır. Pek çok sağlıklı çocuk taklit oyunlarını 3 yaş civarı yapmaya başlar ve bazıları 18 aylık kadar erken bir zamanda bile yapabilir. Hayali arkadaşlar 4 yaş çocuklarında yaygındır. Bu tarz oyunları teşvik etmeniz önemlidir. Çünkü bu oyunlar çocuğunuz pek çok duygusal, zihinsel ve sosyal beceriyi kazanmasına katkı sağlar. Kutuların ve sandalyelerin ev ve saray olmasına izin verin, oyuncaklar akrabalara, arkadaşlara ve favori çizgi film karakterlerine dönüşsün. Taklit, hayal gücü oyunları çocukların neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğunu anlamalarına yardımcı olur. Rol oyunları bir başkası olma hissini deneyimlemelerine yardım eder ki bu da başkalarının hislerini anlama ve onlara duyarlı olmayı öğretir.
Açıklayıcı yorumlar yapın
Genelde ebeveynler oyun oynarken arka arkaya sorular sorarlar: “Bu hayvan ne?”, “Kaç tane beneği var?” , “Nereye gidiyor?”, “Ne yapıyorsun onunla?”. Sorular sorarak ebeveynler çocuğun öğrenmesine yardımcı olduklarını düşünürler ama bu yaklaşım genelde tam tersi etki yaratır: çocuklar daha kapalı, sessiz ve özgürce konuşma konusunda çekingen hale gelirler.
Çocuğunuzun oyunuyla ilgili olduğunu göstermek için çocuğunuzun ne yaptığı hakkında destekleyici yorumlar ve açıklamalar yapmalısınız. Bu yaklaşım dil gelişimini de aktif şekilde stimüle etmektedir. Örneğin, “Arabayı garaja koyuyorsun. Şimdi araba benzin alıyor.” vb. Kısa zamanda çocuğunuzun kendiliğinden sizin yorumlarınızı taklit etmeye başladığını göreceksiniz. Eğer açıklayıcı yorumlar sunmak konusunda kararlı olursanız çocuğunuzun bu tarz bir ilgiden çok hoşlandığını ve bu iletişim şeklinin çocuğunuzun kelime hazinesine katkıda bulunduğunu görürsünüz.
Eğer soru soruyorsanız, sayısını kısıtlı tutmaya ve aldığınız cevaptan sonra çocuğunuza olumlu geribildirim vermeye mutlaka dikkat edin. Örneğin, “Bu hayvan nedir?” diye sordunuz ve çocuğunuz “Zürafa” diye cevap verdi, bu durumda “Evet zürafa. Sen hayvanları tanıyorsun. Hem de bu zürafa sarı.” diye bir ekleme yapabilirsiniz.
Çocuğunuzun problemi tek başına çözme becerisini teşvik edin
Bazen ebeveynler yardımcı olmaya çalışırken, çocukların nasıl problem çözüleceğini ve kendi başına oyun oynanacağını öğrenmesini zorlaştırırlar. Ebeveynin çok fazla yardım etmesi ya da işin tamamını üstlenmesi çocuğun başarı, kendine güven hissini azaltmakta ve yetişkine bağımlılığı teşvik etmektedir. Çocuğunuza onun için yapbozun tamamını yapacağınızı söylemek yerine birlikte yapmayı önerin. Sadece ihtiyacı olan kadar destek verin ve yapboz üzerinde çalışmaya devam etmesi için onu övün. Bir başarı hissi yaşamasına imkan vermeyecek kadar çok yardım asla vermeyin.
Oyuna ilgi gösterin
Çocuklar sessizce oyun oynarken pek çok ebeveyn doğal olarak bu durumu kendi işlerini tamamlamak için bir fırsat olarak görür- yemek yapmak ya da gazete okumak gibi. Bunu yaparak, çocuğa sessizce oyun oynamasını ne kadar takdir ettiğinizi gösterememiş olursunuz. Sonuç olarak çocuğunuz tek başına, düzgün bir şekilde oyun oynadığında kendini görmezden geliniyor hisseder ve sadece gürültü çıkardığında ya da dikkat çekmek için bilinçli bir şeyler yaptığında ilgi toplayabildiğini düşünür.
Çocuğunuzun düzgünce oyun oynamasını takdir etmeli ve oyununa aktif olarak katılmalısınız. Eğer oyuna ilgi gösterirseniz, sizin dikkatinizi çekmek için uygunsuz yollar bulmaya daha az ihtiyaç duyacaktır. Aslında, pek çok anne baba çocuklarına düzenli olarak günde yarım saatlik oyun vakti ayırdıklarında, daha sonra kendilerine özel vakit ayırmaya daha çok fırsat bulduklarını söylemektedir. Eğer çocuklar her gün düzenli olarak ebeveynden belli bir ilgi görecekleri konusunda emin olurlarsa, ilgi çekmeye yarayacak uygunsuz davranışlar icat etmek zorunda kalmıyorlar.
Oyunla ilgili birkaç uyarı
• Oyun sırasında çocuğunuzun uygunsuz şeyler yapacağı ya da bağırarak, huysuzlanarak, oyuncakları atarak yıkıcı davranışlar sergileyeceği zamanlar olabilir. Eğer davranışı görmezden gelmeniz mümkünse, kafanızı çevirin ve çok çekiciymişçesine başka bir oyuncakla oynamaya başlayın. Çocuğunuz uygun bir şekilde davranmaya başlayınca ona yeniden ilgi göstermeye başlayabilirsiniz. Eğer davranış görmezden gelemeyeceğiniz kadar kötüyse “Oyuncaklarını atacaksan, oyunu durdurmamız gerekir” gibi bir cümleyle oyunu bitirin.
•Bazen ebeveynler çocuklarıyla oyun oynamaya direnç gösterirler çünkü oyunu bitirmek istediklerinde büyük bir mızmızlanma yaşanacağından emindirler. Bunun çözümü, çocuğunuzu oyunun bitişine önceden hazırlamaktır. Oyun zamanının bitmesinden 5 dakika önce şöyle diyebilirsiniz: “5 dakika sonra ben oyunu bırakacağım”. İtiraz ya da protestoları görmezden gelmeniz ve başka bir şeye odaklanarak çocuğunuzun ilgisini kaydırmanız önemlidir. 5 dakika geçtikten sonra “Şimdi benim oyunu bitirme zamanım. Seninle oyun oynamak çok hoşuma gitti.” demeli ve odadan ayrılıp itirazları görmezden gelmelisiniz. Çocuğunuz daha uzun süre oynamak için sizi manipüle edemediğini bir kez öğrendi mi itirazlar yok olacaktır. Ayrıca, her gün düzenli olarak oyun vaktiniz olduğunu fark edince yarın yine sizinle oyun fırsatı yakalayacağını bildiğinden itiraz etmeye daha az ihtiyaç duyacaktır.
İstanbul Parenting Class
Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Peki ebeveynler çocuklarıyla oyun oynarken nelere dikkat etmeli? Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay Eğitimtercihi için yazdı.
Oyun oynamanın çocuk gelişimindeki rolü ebeveynler tarafından maalesef ki atlanabiliyor. Oyun çocuklara kim olduğunu, neler yapabildiğini ve etrafındaki dünya ile nasıl etkileşime geçeceğini öğretme fırsatı sunduğundan çocuklar için çok faydalıdır.
Ebeveynler genelde oyunun çocuklar için içgüdüsel bir şey olduğuna inanırlar yani bir yetişkinin yardımı olmadan da çocuğun kendi kendine oyun oluşturabileceğini düşünürler. Çok küçük çocukların kendi kendilerine spontan oyunlar başlattıkları doğrudur ama şunu bilmeliyiz ki: bir çocuğun oyun yaratma konusundaki içgüdüsü eğer ebeveyn çocuğun oyun yaratma sürecini stimüle etmeye yönelik katkılarda bulunmuyorsa yavaş yavaş yok olmaktadır. O nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla oyun oynamaları çok önemlidir.
• Oyunla çocuğunuzun günlük problemleri çözmesine, düşünceleri test etmesine ve hayal gücünü keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.
• Yetişkinlerle oyun çocuğun düşüncelerini, duygularını ve ihtiyaçlarını anlatabilmesine yarayacak şekilde bir kelime hazinesi geliştirmesini teşvik eder.
• Oyun sıra beklemeyi, paylaşmayı ve başkalarının hislerine özen göstermeyi öğreterek çocukların sosyal becerilerini arttırır.
• Oyun oynarken çocuğunuzda özgüven ve yeterlilik hissini teşvik etmiş olursunuz.
• Oyun, çocuğunuzla aranızda sıcak ilişkiler ve güçlü bağlar kurmak için çok faydalıdır.
• Araştırmalar, küçükken ebeveyni ile rol yapma ve hayal gücüne dayalı oyunlar oynayan çocukların ileride daha yaratıcı olduklarını ve daha az davranış problemi sergilediklerini göstermektedir.
Peki ebeveynler çocuklarıyla oyun oynarken nelere dikkat etmeli?
Çocuğunuzun liderliğini izleyin
Çocuğunuzla oyun oynamanın ilk adımı kendi fikrinizi empoze etmek yerine çocuğunuzun liderliğini, fikirlerini ve hayal gücünü takip etmektir. Komutlar ve yönergeler vererek aktiviteleri organize etmeye çalışmayın. Çocuğunuza herhangi bir şey öğretmeye çalışmayın. Onun yerine, çocuğunuzun hareketlerini taklit edin ve onun size söylediklerini yapın. Kısa zaman sonra göreceksiniz ki siz arkanıza yaslanıp ona kendi hayal gücünü deneyimleme fırsatı verdiğinizde çocuğunuz oyunla daha çok ilgilenmeye ve daha yaratıcı olmaya başlayacak. Bu yaklaşım çocuğunuzun kendi başına oyun oynama ve düşünme becerisinin gelişimini de destekleyecektir.
Oyunun hızını çocuğunuza uydurun
Küçük çocuklar oyun oynarken, aynı aktiviteyi tekrar tekrar yapma eğilimindedirler. Çünkü çocuklar kendi becerilerine güvenmeyi başarabilmek için aynı şeyi pek çok kez tekrarlamaya ihtiyaç duyarlar. Eğer henüz hazır değilken yeni bir şeyi denemeye itilirlerse kendilerini yetersiz hissedebilirler ya da hayal kırıklığına uğrayıp ebeveynle oynamaktan vazgeçebilirler. O nedenle, oyunun hızını çocuğunuzun temposuna uygun hale getirdiğinizden emin olun. Hayal gücünü kullanabilmesi için ona bolca vakit verin. Sadece sıkıldığınız için onu zorlamayın. Oyunun temposunu çocuğunuza uydurmak çocuğunuzun dikkat süresini genişletecektir ve tek bir aktiviteye belli bir süreliğine odaklanmasını teşvik edecektir.
Çocuğunuzun ipuçlarına duyarlı olun
Çocuğunuzla oynarken size verdiği ipuçlarını takip edin. Eğer yapboz yapmakla ya da her hangi başka bir oyunla ilgilenmiyorsa çocuğunuzun yapmayı istediği bir aktiviteye geçin. Ona periyodik olarak yeni aktiviteler sunabilirsiniz ve ilgi gösterdiğinde destekleyici şekilde ona karşılık verebilirsiniz. Eğer oynadınız kart oyunu sinema bileti satmak, fırlatma oyunu gibi tamamen başka bir şeye dönüşürse sakın endişelenmeyin.
Güç mücadelesine girmeyin
Pek çok ebeveyn farkında bile olmadan çocuklarıyla bir rekabet ilişkisi kurar. Oyun oynarken çocuklarına oyunu kuralına göre oynamayı ya da kaybetmeyi öğretme gereği duyarlar ya da oyunda kendilerine düşen kısmı o kadar iyi yaparlar ki çocuğun kendini yeterli hissedebilmesine fırsat vermezler. Oyunun temel amacı çocuğun kendini yeterli ve bağımsız hissetme duygusuna katkı sağlamak ve çocuğa kontrol ve gücü ele almak için uygun fırsatı vermektir. Çocuklar yetişkinlerle etkileşimlerinde bu şanslara çok az sahip olurlar. Oyun, kontrolü çocuğa vermenin ve kendi kurallarını uygulamasının güvenli olduğu tek zamandır.
Çocuğunuzun fikirlerini ve yaratıcılığını övün ve cesaretlendirin
Çocuğunuzla oyun oynarken onu yargılamayın, düzeltmeyin ya da onunla zıt gitmeyin. Önemli olan şey çıkan ürünün ne olduğu değil çocuğunuzun yaratıcılığı ve deniyor olmasıdır. Çocuğunuzun fikirlerini, düşüncelerini ve davranışlarını övmenin yollarını bulmaya çalışın. Odaklanma, kararlılık, problemi çözmek için çabalama, yaratıcılık, duygularını ifade etme, işbirliği yapma, motivasyon ve özgüven gibi bir çok beceriyi övebilirsiniz. Çocuğunuzu övme yöntemlerini öğrenirken bir egzersiz olarak her 2 ya da 3 dakikada bir çocuğunuzun yaptığı bir şeyi övmeyi deneyebilirsiniz.
Hayal gücü ya da taklide dayalı oyunlar oynayarak duyguları anlamayı öğrenmesini teşvik edin
Çocukların taklit oyunlarını teşvik etmek sadece çocukların hayal dünyasını, yaratıcı düşünce ve hikaye anlatma becerisini geliştirdiği için değil çocuklara duyguları düzenlemeyi ve paylaşmayı öğrettiği için de faydalıdır. Pek çok sağlıklı çocuk taklit oyunlarını 3 yaş civarı yapmaya başlar ve bazıları 18 aylık kadar erken bir zamanda bile yapabilir. Hayali arkadaşlar 4 yaş çocuklarında yaygındır. Bu tarz oyunları teşvik etmeniz önemlidir. Çünkü bu oyunlar çocuğunuz pek çok duygusal, zihinsel ve sosyal beceriyi kazanmasına katkı sağlar. Kutuların ve sandalyelerin ev ve saray olmasına izin verin, oyuncaklar akrabalara, arkadaşlara ve favori çizgi film karakterlerine dönüşsün. Taklit, hayal gücü oyunları çocukların neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğunu anlamalarına yardımcı olur. Rol oyunları bir başkası olma hissini deneyimlemelerine yardım eder ki bu da başkalarının hislerini anlama ve onlara duyarlı olmayı öğretir.
Açıklayıcı yorumlar yapın
Genelde ebeveynler oyun oynarken arka arkaya sorular sorarlar: “Bu hayvan ne?”, “Kaç tane beneği var?” , “Nereye gidiyor?”, “Ne yapıyorsun onunla?”. Sorular sorarak ebeveynler çocuğun öğrenmesine yardımcı olduklarını düşünürler ama bu yaklaşım genelde tam tersi etki yaratır: çocuklar daha kapalı, sessiz ve özgürce konuşma konusunda çekingen hale gelirler.
Çocuğunuzun oyunuyla ilgili olduğunu göstermek için çocuğunuzun ne yaptığı hakkında destekleyici yorumlar ve açıklamalar yapmalısınız. Bu yaklaşım dil gelişimini de aktif şekilde stimüle etmektedir. Örneğin, “Arabayı garaja koyuyorsun. Şimdi araba benzin alıyor.” vb. Kısa zamanda çocuğunuzun kendiliğinden sizin yorumlarınızı taklit etmeye başladığını göreceksiniz. Eğer açıklayıcı yorumlar sunmak konusunda kararlı olursanız çocuğunuzun bu tarz bir ilgiden çok hoşlandığını ve bu iletişim şeklinin çocuğunuzun kelime hazinesine katkıda bulunduğunu görürsünüz.
Eğer soru soruyorsanız, sayısını kısıtlı tutmaya ve aldığınız cevaptan sonra çocuğunuza olumlu geribildirim vermeye mutlaka dikkat edin. Örneğin, “Bu hayvan nedir?” diye sordunuz ve çocuğunuz “Zürafa” diye cevap verdi, bu durumda “Evet zürafa. Sen hayvanları tanıyorsun. Hem de bu zürafa sarı.” diye bir ekleme yapabilirsiniz.
Çocuğunuzun problemi tek başına çözme becerisini teşvik edin
Bazen ebeveynler yardımcı olmaya çalışırken, çocukların nasıl problem çözüleceğini ve kendi başına oyun oynanacağını öğrenmesini zorlaştırırlar. Ebeveynin çok fazla yardım etmesi ya da işin tamamını üstlenmesi çocuğun başarı, kendine güven hissini azaltmakta ve yetişkine bağımlılığı teşvik etmektedir. Çocuğunuza onun için yapbozun tamamını yapacağınızı söylemek yerine birlikte yapmayı önerin. Sadece ihtiyacı olan kadar destek verin ve yapboz üzerinde çalışmaya devam etmesi için onu övün. Bir başarı hissi yaşamasına imkan vermeyecek kadar çok yardım asla vermeyin.
Oyuna ilgi gösterin
Çocuklar sessizce oyun oynarken pek çok ebeveyn doğal olarak bu durumu kendi işlerini tamamlamak için bir fırsat olarak görür- yemek yapmak ya da gazete okumak gibi. Bunu yaparak, çocuğa sessizce oyun oynamasını ne kadar takdir ettiğinizi gösterememiş olursunuz. Sonuç olarak çocuğunuz tek başına, düzgün bir şekilde oyun oynadığında kendini görmezden geliniyor hisseder ve sadece gürültü çıkardığında ya da dikkat çekmek için bilinçli bir şeyler yaptığında ilgi toplayabildiğini düşünür.
Çocuğunuzun düzgünce oyun oynamasını takdir etmeli ve oyununa aktif olarak katılmalısınız. Eğer oyuna ilgi gösterirseniz, sizin dikkatinizi çekmek için uygunsuz yollar bulmaya daha az ihtiyaç duyacaktır. Aslında, pek çok anne baba çocuklarına düzenli olarak günde yarım saatlik oyun vakti ayırdıklarında, daha sonra kendilerine özel vakit ayırmaya daha çok fırsat bulduklarını söylemektedir. Eğer çocuklar her gün düzenli olarak ebeveynden belli bir ilgi görecekleri konusunda emin olurlarsa, ilgi çekmeye yarayacak uygunsuz davranışlar icat etmek zorunda kalmıyorlar.
Oyunla ilgili birkaç uyarı
• Oyun sırasında çocuğunuzun uygunsuz şeyler yapacağı ya da bağırarak, huysuzlanarak, oyuncakları atarak yıkıcı davranışlar sergileyeceği zamanlar olabilir. Eğer davranışı görmezden gelmeniz mümkünse, kafanızı çevirin ve çok çekiciymişçesine başka bir oyuncakla oynamaya başlayın. Çocuğunuz uygun bir şekilde davranmaya başlayınca ona yeniden ilgi göstermeye başlayabilirsiniz. Eğer davranış görmezden gelemeyeceğiniz kadar kötüyse “Oyuncaklarını atacaksan, oyunu durdurmamız gerekir” gibi bir cümleyle oyunu bitirin.
•Bazen ebeveynler çocuklarıyla oyun oynamaya direnç gösterirler çünkü oyunu bitirmek istediklerinde büyük bir mızmızlanma yaşanacağından emindirler. Bunun çözümü, çocuğunuzu oyunun bitişine önceden hazırlamaktır. Oyun zamanının bitmesinden 5 dakika önce şöyle diyebilirsiniz: “5 dakika sonra ben oyunu bırakacağım”. İtiraz ya da protestoları görmezden gelmeniz ve başka bir şeye odaklanarak çocuğunuzun ilgisini kaydırmanız önemlidir. 5 dakika geçtikten sonra “Şimdi benim oyunu bitirme zamanım. Seninle oyun oynamak çok hoşuma gitti.” demeli ve odadan ayrılıp itirazları görmezden gelmelisiniz. Çocuğunuz daha uzun süre oynamak için sizi manipüle edemediğini bir kez öğrendi mi itirazlar yok olacaktır. Ayrıca, her gün düzenli olarak oyun vaktiniz olduğunu fark edince yarın yine sizinle oyun fırsatı yakalayacağını bildiğinden itiraz etmeye daha az ihtiyaç duyacaktır.
İstanbul Parenting Class
Psikolog, Gelişim Uzmanı Sinem Olcay
Son Güncelleme: Pazar, 26 May 2013 23:06
Gösterim: 2921
Yaz tatilinin ortalarına geldiğimiz bugünlerde birçok aileyi tatlı bir endişe sarmış durumda. Liseye devam edecek öğrenciler için SBS sonuçları büyük ölçüde belirleyici olsa da okul seçiminde aileler şu hususları da göz önüne almaktadır:
Farika Teymur Artır Uzman Psikolog
Eğitim kurumunun yeri, oturulan muhite yakınlığı, özel veya devlet okulu olup olmaması, çocuğun sınav sonucundan bağımsız akademik başarısı, zekâsı ve yetenekleri, meslekî ilgisi, cinsiyeti, milli manevî değerlerine uygun yaşama şekli.
Aileler bu aşamada meseleye ne kadar çok yönlü bakarlarsa o kadar doğru yaklaşır. Okul seçiminde sadece anne-baba değil öğretmenler, yakın akrabalar, arkadaşlar, yaşça büyük kuzenler ve aile dostları ile çocukları etkili olmakta, öğrenci bazen örnek aldığı bir kişinin mezun olduğu okulda eğitim hayatına devam etmeyi istemektedir. Bu bazen anne-babanın bakış açısıyla paralelken bazen de aksi yönde olmaktadır. Sınavla okullara girecek öğrenciler için seçimi büyük ölçüde sınav sonuçları belirlese de öğrenci kendi durumuna uygun bulduğu ya da idealindeki mesleklere uygun alternatifler hakkında birçok kaynaktan bilgi edinmiş olarak tercih aşamasına gelmektedir.
Büyük şehirlerde alternatifler daha çok görünse de avantaj ve dezavantajları açısından anne-babalar birçok yönden tercihte sıkıntı yaşamaktadır.
Okul seçiminde nasıl bir yol izlemeli?
Aile, kararı olayların akışına bırakmamalı, sadece akademik veya meslekî başarının değil kişisel gelişim ve karakter oluşumunun da önemli olduğunu göz önüne almalıdır. Ergenin bilhassa ortaöğretim döneminde gideceği okul, kişiliğinin yeniden yapılandığı bu dönemde, onun gelişiminde çok etkili olacak olan akranlarıyla bir arada olma fırsatı da verecek okuldur. Yine karakter gelişiminde akranlar kadar öğretmenler de çok etkili olacaktır. Lise dönemi kişinin hayatında akran ve öğretmen etkisinin en yoğun yaşandığı ve hayat boyu sürecek arkadaşlıkların ve ideallerin temelinin atıldığı bir dönemdir.
Sosyo-ekonomik ve manevî değerler önemli mi?
Öğrencinin lisedeki arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sosyo-ekonomik kültürel durumları ile milli ve manevi değerleri kendisininki ile çok büyük bir farklılık içinde değilse lisedeki uyumu daha kolay olmaktadır. Diğer taraftan ergen kendisi ve ailesiyle okuldaki yakın arkadaşları arasında davranış ve alışkanlıklar açısından ne kadar çok farklılık varsa o kadar bocalama geçirmekte ve kişiliğin yeniden yapılanma dönemi olan bu dönemde psikolojik problemlerle karşılaşılmaktadır. Ergen ya ikilemden kurtulmak için arkadaşlarından uzaklaşarak yalnızlığa itilmekte ya da okul arkadaşlarına uyum sağlamak için kendi kişilik özelliklerinden ödün vermektedir. Bu stres bazen ergenin ders başarısını da olumsuz şekilde etkilemektedir.
Anne-babayı neler bekliyor?
Lise dönemi yetişkinliğe geçiş dönemi olduğu için ergen kendi özgün karakterini oluşturabilmek için anne-babayı sürekli yanında istemeyecektir. Onu biraz daha uzaktan takip etmek gerekecektir. Bununla beraber ergen her ne kadar biraz daha uzak ve zaman zaman yalnız kalmayı ve arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirmeyi tercih etse de anne-babasının arkadaşlığına ve sorumluluklarını yerine getirdikçe haklar kazanacağı disiplinine ihtiyaç duyar. Bu disiplinde ergenin kuralları kendisini baskı altında hissetmeden benimsemesi esastır. Aile ergenin uyum sıkıntılarını hafifletmek için okul dışı arkadaşlıklara ve kendisine rehberlik edecek yaşça büyük kuzenler, aile dostlarının gençleri, derslerine okul dışından yardımcı olacak yakın çevreden öğretmenler gibi kişilerin desteğine de önem vermelidir.
Arkadaşlık, disipline engel olmamalı
Anne-babanın ergenle arkadaşlığı disiplinde kararlılığa engel olmamalıdır. Anne-baba, ergen kuralları benimseyemediğinde net olarak açıklayarak kararlı olmalı. Anne-baba bazen kendi görüş ve alışkanlıklarında yanlış yönler olduğunu sonradan fark edip buna bağlı olarak koydukları kurallarda değişikliğe gidebilir. Bu durumun belirsizliğe ve karışıklığa yol açmaması için nedenlerini gençle paylaşmak genellikle yararlı olmaktadır. Bu gibi paylaşımlar ergenin esnek, değişime açık ve hoşgörülü bir kişilik kazanmasına da yardımcı olacaktır.
(zaman)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Yaz tatilinin ortalarına geldiğimiz bugünlerde birçok aileyi tatlı bir endişe sarmış durumda. Liseye devam edecek öğrenciler için SBS sonuçları büyük ölçüde belirleyici olsa da okul seçiminde aileler şu hususları da göz önüne almaktadır:
Farika Teymur Artır Uzman Psikolog
Eğitim kurumunun yeri, oturulan muhite yakınlığı, özel veya devlet okulu olup olmaması, çocuğun sınav sonucundan bağımsız akademik başarısı, zekâsı ve yetenekleri, meslekî ilgisi, cinsiyeti, milli manevî değerlerine uygun yaşama şekli.
Aileler bu aşamada meseleye ne kadar çok yönlü bakarlarsa o kadar doğru yaklaşır. Okul seçiminde sadece anne-baba değil öğretmenler, yakın akrabalar, arkadaşlar, yaşça büyük kuzenler ve aile dostları ile çocukları etkili olmakta, öğrenci bazen örnek aldığı bir kişinin mezun olduğu okulda eğitim hayatına devam etmeyi istemektedir. Bu bazen anne-babanın bakış açısıyla paralelken bazen de aksi yönde olmaktadır. Sınavla okullara girecek öğrenciler için seçimi büyük ölçüde sınav sonuçları belirlese de öğrenci kendi durumuna uygun bulduğu ya da idealindeki mesleklere uygun alternatifler hakkında birçok kaynaktan bilgi edinmiş olarak tercih aşamasına gelmektedir.
Büyük şehirlerde alternatifler daha çok görünse de avantaj ve dezavantajları açısından anne-babalar birçok yönden tercihte sıkıntı yaşamaktadır.
Okul seçiminde nasıl bir yol izlemeli?
Aile, kararı olayların akışına bırakmamalı, sadece akademik veya meslekî başarının değil kişisel gelişim ve karakter oluşumunun da önemli olduğunu göz önüne almalıdır. Ergenin bilhassa ortaöğretim döneminde gideceği okul, kişiliğinin yeniden yapılandığı bu dönemde, onun gelişiminde çok etkili olacak olan akranlarıyla bir arada olma fırsatı da verecek okuldur. Yine karakter gelişiminde akranlar kadar öğretmenler de çok etkili olacaktır. Lise dönemi kişinin hayatında akran ve öğretmen etkisinin en yoğun yaşandığı ve hayat boyu sürecek arkadaşlıkların ve ideallerin temelinin atıldığı bir dönemdir.
Sosyo-ekonomik ve manevî değerler önemli mi?
Öğrencinin lisedeki arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sosyo-ekonomik kültürel durumları ile milli ve manevi değerleri kendisininki ile çok büyük bir farklılık içinde değilse lisedeki uyumu daha kolay olmaktadır. Diğer taraftan ergen kendisi ve ailesiyle okuldaki yakın arkadaşları arasında davranış ve alışkanlıklar açısından ne kadar çok farklılık varsa o kadar bocalama geçirmekte ve kişiliğin yeniden yapılanma dönemi olan bu dönemde psikolojik problemlerle karşılaşılmaktadır. Ergen ya ikilemden kurtulmak için arkadaşlarından uzaklaşarak yalnızlığa itilmekte ya da okul arkadaşlarına uyum sağlamak için kendi kişilik özelliklerinden ödün vermektedir. Bu stres bazen ergenin ders başarısını da olumsuz şekilde etkilemektedir.
Anne-babayı neler bekliyor?
Lise dönemi yetişkinliğe geçiş dönemi olduğu için ergen kendi özgün karakterini oluşturabilmek için anne-babayı sürekli yanında istemeyecektir. Onu biraz daha uzaktan takip etmek gerekecektir. Bununla beraber ergen her ne kadar biraz daha uzak ve zaman zaman yalnız kalmayı ve arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirmeyi tercih etse de anne-babasının arkadaşlığına ve sorumluluklarını yerine getirdikçe haklar kazanacağı disiplinine ihtiyaç duyar. Bu disiplinde ergenin kuralları kendisini baskı altında hissetmeden benimsemesi esastır. Aile ergenin uyum sıkıntılarını hafifletmek için okul dışı arkadaşlıklara ve kendisine rehberlik edecek yaşça büyük kuzenler, aile dostlarının gençleri, derslerine okul dışından yardımcı olacak yakın çevreden öğretmenler gibi kişilerin desteğine de önem vermelidir.
Arkadaşlık, disipline engel olmamalı
Anne-babanın ergenle arkadaşlığı disiplinde kararlılığa engel olmamalıdır. Anne-baba, ergen kuralları benimseyemediğinde net olarak açıklayarak kararlı olmalı. Anne-baba bazen kendi görüş ve alışkanlıklarında yanlış yönler olduğunu sonradan fark edip buna bağlı olarak koydukları kurallarda değişikliğe gidebilir. Bu durumun belirsizliğe ve karışıklığa yol açmaması için nedenlerini gençle paylaşmak genellikle yararlı olmaktadır. Bu gibi paylaşımlar ergenin esnek, değişime açık ve hoşgörülü bir kişilik kazanmasına da yardımcı olacaktır.
(zaman)
Son Güncelleme: Pazar, 15 Temmuz 2012 12:36
Gösterim: 1478
Psikolog Ayşen Evliçoğlu Şimşek - Agape Danışmanlık Merkezi
Bazen kendimizi sanki çepeçevre şiddet ve zulümle çevrilmiş bir dünyada yaşıyor gibi algılayabiliriz. Şiddet ve zalimliğin çok sık görüldüğü ve hatta neredeyse kabul edildiği bir dünyada çocukların daha duyarlı, vicdanlı, farklılıkları kabul edebilen insanlar olarak gelişebilmeleri için neler yapılmalı, onlara nasıl davranılmalı?
Bu sorular pek çok anne ve babanın merak ettiği sorulardır. Duyarlı çocuklar yetiştirmenin dünyadaki şiddeti azaltmada tek çözüm olmadığı açıktır yine de hepimiz gerek televizyonda, gerek caddelerde şiddete maruz kalmalarının çocukların daha katı yürekli olmalarına yol açıp açmadığını düşünmekteyiz...
Kuşkusuz anne babalar çocuklarının yaşamını etkileyen her şeyi kontrol edemezler. Çocukların doğuştan getirdikleri kendilerine özgü kişilik özelliklerini, içinde yaşadıkları gerçek dünyanın kimi zaman sert ve acımasız yüzü ile karşılaşmalarını ve bu karşılaşmalar sonucu yaşayacakları hayal kırıklıklarını kontrol etmek, onları bu yaşantılardan koruyabilmek pek mümkün değildir. Yaşam boyunca edinecekleri tüm bu deneyimlerle birlikte, çocuklarımızın daha sevecen, daha adil ve daha duyarlı bireyler olarak yetişmeleri için, öncelikle onların “empati yetilerini geliştirmemiz gerekir.
EMPATİ NEDİR?
Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati” adı verilir. Kişinin empati kurabilmesi için gerekli olan öğeleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Her insan gerek kendisini, gerekse çevresini kendine özgü bir biçimde algılar; bu algısal yaşantı özneldir (subjektiftir); kişiye özgüdür. Yani her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış açısıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız.
Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Bir kızılderili atasözü “Bir insanı anlamak istiyorsan, gökte üç ay eskiyene kadar onun ayakkabılarıyla dolaşmalısın” der. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra bu rolden çıkarak kendi yerimize geçebilmeliyiz. Aksi halde empati kurmuş sayılmayız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak (ona benzemek) veya ona sempati duymak, empatiden farklı şeylerdir.
2. Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gerekir.
3. Empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi beklenir. Karşımızdaki kişinin duyguları ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade edemezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız.
ÇOCUKLARDA EMPATİK ÖZELLİKLER NE ZAMAN GELİŞMEYE BAŞLAR?
Yapılan araştırmalar sonucunda birçok uzman çocukların çok küçük yaştan itibaren empati kurabildiğini söylüyor ve bu durumun çocuklarda içgüdüsel olarak ortaya çıktığını belirtiyorlar.
Çocuğun empati kurmak konusunda oluşturacağı beceri, onun ahlak gelişimini geliştireceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır. Bu nedenle ona empati kurma konusunda yardımcı olacak çeşitli eğitimler vermek ailenin en önemli görevlerinden biridir.
Anne-babaları ve çevrelerindeki yetişkinler tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, duygular arasındaki farkları hissedebilmesi önemlidir.
ÇOCUK YAŞAMINDA EMPATİK DÜŞÜNCE NEDEN ÖNEMLİDİR?
Çocuk sosyal yaşam içinde yer alırken, kabul etmeyi, uyum sağlamayı, nerede nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Bu aşamaların ardından diğerleri tarafından kabul görmeye başlar. Çocuk ancak sosyal olarak kabul gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en önemli koşullarından biri de empatidir, yani kendi ihtiyaçları ve duyguları kadar grup içindeki diğer bireylerin de duygu ve ihtiyaçlarını fark edebilmektir. Başkalarının davranışlarının altında yatan duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu anlayabilmek uyum için çok önemlidir.
Empatik düşünebilen çocuklar çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilir, başkalarının problemlerini daha kolay anlayabilir ve ilişkileri içindeki problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğerleri tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar.
ANNE-BABALAR BU ÖZELLİKLERİN GELİŞMESİNE NASIL YARDIMCI OLABİLİRLER?
Tüm ilişkilerde olduğu gibi anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde de empatinin önemi büyüktür. Özellikle disiplin uygulamalarında çocuktan ne istendiği ve ne istenmediği dile getirilirken anne babanın kendi duygularını ifade edebilmesi çok önemlidir. Hangi davranışın rahatsız edici olduğu ve anne baba için hangi duyguyu yarattığı uygun bir dille ifade edildiğinde, çocukta istenen davranışları görme olasılığı artar. Aynı şekilde hoşa giden ve anne babayı memnun eden davranışların da ifade edilmesi çocuğun olumlu davranışlarının pekişmesini sağlar.
Çocuklar herhangi bir sıkıntı yaşadıklarında ve yaşattıklarında, bu durum anne babaları tarafından sadece bir disiplin ve davranış problemi olarak ele alınmamalıdır. Aynı zamanda çocukların içinde bulundukları yaşantıyı anlayabilmek, onların duygularını fark edebilmek ve bu duyguları onlara yansıtabilmek için de çaba gösterilmelidir. Bu çaba çocukla anne-baba arasındaki temel güven duygusunun gelişimi için çok önemlidir. Anne-babaları tarafından duyguları anlaşılan çocukların davranış problemleri de azalacaktır.
Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden fark edilebilir ve bu problemlere müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çocuklar yaşadıkları sıkıntılı durumları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade ederler. Eğer anne ve babalar empatik yaklaşımı benimseyip çocukların duygularına karşı duyarlı olabilirlerse, onlardaki değişimlerin kaynağını ve değişime neden olan temel duyguları kısa sürede fark edebilir ve bu sayede birçok problemi hafif düzeydeyken çözüme ulaştırma şansı yakalayabilirler.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Psikolog Ayşen Evliçoğlu Şimşek - Agape Danışmanlık Merkezi
Bazen kendimizi sanki çepeçevre şiddet ve zulümle çevrilmiş bir dünyada yaşıyor gibi algılayabiliriz. Şiddet ve zalimliğin çok sık görüldüğü ve hatta neredeyse kabul edildiği bir dünyada çocukların daha duyarlı, vicdanlı, farklılıkları kabul edebilen insanlar olarak gelişebilmeleri için neler yapılmalı, onlara nasıl davranılmalı?
Bu sorular pek çok anne ve babanın merak ettiği sorulardır. Duyarlı çocuklar yetiştirmenin dünyadaki şiddeti azaltmada tek çözüm olmadığı açıktır yine de hepimiz gerek televizyonda, gerek caddelerde şiddete maruz kalmalarının çocukların daha katı yürekli olmalarına yol açıp açmadığını düşünmekteyiz...
Kuşkusuz anne babalar çocuklarının yaşamını etkileyen her şeyi kontrol edemezler. Çocukların doğuştan getirdikleri kendilerine özgü kişilik özelliklerini, içinde yaşadıkları gerçek dünyanın kimi zaman sert ve acımasız yüzü ile karşılaşmalarını ve bu karşılaşmalar sonucu yaşayacakları hayal kırıklıklarını kontrol etmek, onları bu yaşantılardan koruyabilmek pek mümkün değildir. Yaşam boyunca edinecekleri tüm bu deneyimlerle birlikte, çocuklarımızın daha sevecen, daha adil ve daha duyarlı bireyler olarak yetişmeleri için, öncelikle onların “empati yetilerini geliştirmemiz gerekir.
EMPATİ NEDİR?
Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati” adı verilir. Kişinin empati kurabilmesi için gerekli olan öğeleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Her insan gerek kendisini, gerekse çevresini kendine özgü bir biçimde algılar; bu algısal yaşantı özneldir (subjektiftir); kişiye özgüdür. Yani her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış açısıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız.
Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Bir kızılderili atasözü “Bir insanı anlamak istiyorsan, gökte üç ay eskiyene kadar onun ayakkabılarıyla dolaşmalısın” der. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra bu rolden çıkarak kendi yerimize geçebilmeliyiz. Aksi halde empati kurmuş sayılmayız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak (ona benzemek) veya ona sempati duymak, empatiden farklı şeylerdir.
2. Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gerekir.
3. Empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi beklenir. Karşımızdaki kişinin duyguları ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade edemezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız.
ÇOCUKLARDA EMPATİK ÖZELLİKLER NE ZAMAN GELİŞMEYE BAŞLAR?
Yapılan araştırmalar sonucunda birçok uzman çocukların çok küçük yaştan itibaren empati kurabildiğini söylüyor ve bu durumun çocuklarda içgüdüsel olarak ortaya çıktığını belirtiyorlar.
Çocuğun empati kurmak konusunda oluşturacağı beceri, onun ahlak gelişimini geliştireceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır. Bu nedenle ona empati kurma konusunda yardımcı olacak çeşitli eğitimler vermek ailenin en önemli görevlerinden biridir.
Anne-babaları ve çevrelerindeki yetişkinler tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, duygular arasındaki farkları hissedebilmesi önemlidir.
ÇOCUK YAŞAMINDA EMPATİK DÜŞÜNCE NEDEN ÖNEMLİDİR?
Çocuk sosyal yaşam içinde yer alırken, kabul etmeyi, uyum sağlamayı, nerede nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Bu aşamaların ardından diğerleri tarafından kabul görmeye başlar. Çocuk ancak sosyal olarak kabul gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en önemli koşullarından biri de empatidir, yani kendi ihtiyaçları ve duyguları kadar grup içindeki diğer bireylerin de duygu ve ihtiyaçlarını fark edebilmektir. Başkalarının davranışlarının altında yatan duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu anlayabilmek uyum için çok önemlidir.
Empatik düşünebilen çocuklar çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilir, başkalarının problemlerini daha kolay anlayabilir ve ilişkileri içindeki problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğerleri tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar.
ANNE-BABALAR BU ÖZELLİKLERİN GELİŞMESİNE NASIL YARDIMCI OLABİLİRLER?
Tüm ilişkilerde olduğu gibi anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde de empatinin önemi büyüktür. Özellikle disiplin uygulamalarında çocuktan ne istendiği ve ne istenmediği dile getirilirken anne babanın kendi duygularını ifade edebilmesi çok önemlidir. Hangi davranışın rahatsız edici olduğu ve anne baba için hangi duyguyu yarattığı uygun bir dille ifade edildiğinde, çocukta istenen davranışları görme olasılığı artar. Aynı şekilde hoşa giden ve anne babayı memnun eden davranışların da ifade edilmesi çocuğun olumlu davranışlarının pekişmesini sağlar.
Çocuklar herhangi bir sıkıntı yaşadıklarında ve yaşattıklarında, bu durum anne babaları tarafından sadece bir disiplin ve davranış problemi olarak ele alınmamalıdır. Aynı zamanda çocukların içinde bulundukları yaşantıyı anlayabilmek, onların duygularını fark edebilmek ve bu duyguları onlara yansıtabilmek için de çaba gösterilmelidir. Bu çaba çocukla anne-baba arasındaki temel güven duygusunun gelişimi için çok önemlidir. Anne-babaları tarafından duyguları anlaşılan çocukların davranış problemleri de azalacaktır.
Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden fark edilebilir ve bu problemlere müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çocuklar yaşadıkları sıkıntılı durumları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade ederler. Eğer anne ve babalar empatik yaklaşımı benimseyip çocukların duygularına karşı duyarlı olabilirlerse, onlardaki değişimlerin kaynağını ve değişime neden olan temel duyguları kısa sürede fark edebilir ve bu sayede birçok problemi hafif düzeydeyken çözüme ulaştırma şansı yakalayabilirler.
Son Güncelleme: Pazar, 08 Temmuz 2012 15:07
Gösterim: 5113
Doç. Dr. Aynur Bütün Ayhan ve Uzm. Tevhide Nur Tellioğlu - Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü
ÖZET
Günümüzde sıklıkla vurgulan kavramlardan birisi olan empati, kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını doğru olarak anlayabilmesi ve duygularını anladığını ifade etmesi olarak tanımlanmaktadır. Kişilerarası iletişimde son derece önemli olan empatinin bebeklik döneminden itibaren gelişmeye başladığı, çocuklarda empatinin diğer gelişim alanlarında olduğu gibi birdenbire gelişmediği ifade edilmektedir.
ÇOCUKLARDA EMPATİNİN GELİŞİMİ
Kendini karşısındakinin yerine koyarak onun duygularını doğru olarak anlama ve hissetme yeteneği olarak tanımlanan empatinin (Dökmen, 2000; Woolfolk, 1993), sadece diğer kişinin duygularını anlama becerisi değil aynı zamanda karşısındakinin duygularını anladığını ifade etme ve duygularını paylaşma olduğu da ifade edilmektedir (Vasta vd., 1992). Bireylerin sağlıklı iletişim kurabilmesi için gerekli koşullardan birisinin empati becerisi olduğu, empatinin kişinin çevresiyle uyumunu etkilediği belirtilmektedir ( Warner 1984, Miler and Ellis 1988 ).
Kişiler arası ilişkilerde önemli bir role sahip olan empati, etkileşimin sağlıklı yürümesi açısından önem taşıyan bir özelliktir. İnsanlar yaşamlarının hemen her evresinde diğer insanlarla iletişim kurmaktadır. Kişilerarası iletişimdeki başarı bireyin yaşamındaki mutluluğun temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı insan ilişkilerinin temelinde empatik duyarlılık olduğu söylenmektedir (Ünal 2007). Günlük yaşamda empati, iletişimi kolaylaştırıcı ve insanları birbirine yakınlaştırıcı özelliğe sahiptir. İnsanlar kendileriyle empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissetmektedirler (Dökmen 1998, Karabağ 2003, Uçmaz 2004). Çocuklarda da empati gelişiminin diğer gelişim alanlarında olduğu gibi birdenbire olmadığı, süreç içinde geliştiği vurgulanmaktadır (Eisenberg, 1982; Köksal Akyol, 2005).
Empatinin ortaya çıkışı ve gelişimi ile ilgili yapılan çalışmalarda, bebeklerin başkalarının duygularına karşı ilgisiz olmadığı ve onları anlama yeteneğinden yoksun olmadıkları ifade edilmektedir (Thompson 1990). Doğumdan birkaç hafta sonra bebeklerin yanlarında birisi ağladığında kendilerinin de ağladığı (Köksal Akyol, 2005), bebeklerin diğer kişilerin üzüntülerine tepki verdikleri ama o kişinin üzüldüğünün farkında olduklarını belli etmedikleri, bir-iki yaş civarında, diğer bir üzüntülü olduğunu anlayabildikleri ancak diğer kişinin kendisinden farklı gereksinimlerinin olabileceğinin farkında olmadıklarından dolayı uygun olmayan tepkiler gösterebildikleri vurgulanmaktadır (Ünal 2007). Bu dönemde bebeklerin acı çekerken gördükleri birisi karşısında kendilerinin de rahatlatılmak istedikleri gözlenmiştir (Köksal Akyol, 2005). Goleman (1995), bir yaşındaki bir çocuğun diğerinin sıkıntısını belki de onun ne hissettiğini daha iyi anlayabilmek için taklit ettiğini ifade etmiştir. Örneğin, bir bebeğin parmakları acıdığında bir yaşındaki başka bir çocuk kendi parmaklarını ağzına götürüp acıyıp acımadığına bakmıştır. İki üç yaş civarındaki çocukların diğer insanların duygularının kendi duygularından farklı olduğunu anlamaya başladıkları ifade edilmektedir (Köksal Akyol, 2005). Altı yaşından itibaren çocukların kendisini karşısındaki kişinin yerine koyabildiği ancak, empatinin gelişmesinde somut düşüncenin sınırlılıklarına sahip oldukları söylenmektedir (Gander and Gardiner, 2001). Erken ve orta ergenlik dönemi çocuklarının soyut düşünebilme yetisi geliştirdiklerinde önceki dönemlere kıyasla ilişkilere, duygulara ve inançlara odaklaşmaya, empati-iletişim kurmaya daha fazla önem verdikleri izlenmektedir. Artan yaşla birlikte soyut düşünme gelişmekte, empati ve başkalarının bakış açısını görebilme yeteneklerinde de artış olmaktadır (Kumru vd 2004; Güvenç ve Aktaş 2006 ).
Çocuklarda empatinin yaşla beraber gelişmekle birlikte, empati gelişiminde anne-baba tutum ve davranışlarının da etkili olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Çocukların içinde bulundukları ailenin sosyokültürel düzeyi, ailedeki ilişki biçimi ve anne babaların çocuk yetiştirme tutumları çocukların gelişimlerinde belirleyici rol oynamaktadır (Ünal 2007, Önder ve Gülay 2007). Anne- babaların çocuklarına ve çocukların yanında diğer bireylere karşı gösterdikleri empatik davranışların özellikle çocukların empatik davranış gelişimleri ile ilgili olduğu ifade edilmektedir (Vasta vd. 1992; Eisenberg vd. 1994, Vonder ve Moller, 2000; Ünal 2003, Halıcıoğlu 2004) Araştırmalarda çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilen, kabul edici, şiddet uygulamayan, ihmal etmeyen, reddetmeyen, koruyucu olan annelerin çocuklarındaki empati düzeyinin, çocuklarını reddeden, ihmal eden, çocuklarıyla ilgilenmeyen annelerin çocuklarına göre daha yüksek olduğunun da altını çizmektedir (Lipsitt 1993,Eroğlu1995 ).
Çocuklarda empatik becerinin geliştirilebileceği vurgulanmaktadır. Çocukların farklı durum ve olaylara dikkati çekilerek duygularını ifade etmesine olanak sağlanması, kendi yaşadığı çeşitli durumlarda hissettiği duyguların hatırlatılması çocuklarda empatinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu doğrultuda, çocuklara öncelikle duygularını tanıma ve duygularını tanımlama çalışmalarının yaptırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
ÖNERİLER
Empati, kişilerarası iletişimlerinin başarılı olmasında, çevreye ve diğer insanlara karşı duyarlı olmaya katkı sağlamaktadır. Empatik becerinin yaşla birlikte geliştiği, özellikle anne babanın tutum ve davranışlarının çocuklarda empatik beceriyi etkilediği ve empatik becerinin eğitimle desteklenebileceği göz önüne alındığında çocuklarda empatik becerinin geliştirmesi yönelik bir takım öneriler sunulabilir.
- Ebeveynlerin, çocuklarla kuracakları iletişim biçimleri ve empatik anlayış hakkında bilgilendirilmesine yönelik kurumsal çalışmalar yapılabilir.
- Anne babaların empatik becerilerinin gelişiminin desteklenmesi sonucunda çocuklar da anne babalarını model alarak empatik davranmayı öğrenebilirler, bu nedenle anne babalara yönelik eğitim programları düzenlenebilir.
- Anne babalar, çocuklarını duyguları anlama ve ifade etme konusunda cesaretlendirmelidir indigenerics.com.
- Aileden sonra birey üzerinde etkili bir kurum olan okulda da, çocukların ve ergenlerin gelişim dönemleri göz önüne alınarak kişisel, sosyal yönden uyumlu, etkili iletişim becerilerine sahip, bağımsız bireyler olarak yetiştirilmesine önem verilmeli ve okullarda yürütülen çalışmalarda da çocuklarda empati gelişimi desteklenmelidir.
- Özellikle eğitimde drama çalışmalarının çocuklarda empati gelişimine katkı sağlayacağı dikkate alındığında drama çalışmaları ile çocuklarda empati gelişimine katkı sağlayacak çalışmalar yapılabilir.
- Empatik gelişime, müzik dinleme, hikaye dinleme gibi etkinliklerin de katkı sağladığı söylenmektedir. Bu nedenle çocuklarla sık sık hikaye okuma ve müzik dinleme etkinlikleri yapılabilir.
KAYNAKLAR
Eisenberg, N.I.1982. Social development.The child development in social context.(Editors: C. B. Koop and J. B. Krakow). Addision Publishing Company, 223-281 p., London.
Gander, M. J.and Gardiner, H. W. 2001. Çocuk ve ergen gelişimi. (çev:B.Onur).2.Baskı.,İmge Kitapevi, 544 s.,Ankara.
Güvenç. ve Aktaş, V.2006. Ergenlik döneminde yaş, toplumsal cinsiyet, bireysel ve ilişkisel tutumlar, benlik değeri ve yaşam becerilerine ilişkin algı arasındaki ilişkiler. Türk Psikoloji Dergisi,21(57),45-62.
Goleman, D. 1995. Duygusal zeka (Çeviri:.S.Yüksel),Varlık Yayınları, 447s.,İstanbul.
Köksal Akyol, A. 2005. Erken çocukluk döneminde empati gelişimi. Çoluk Çocuk Aylık anne Baba Eğitimci Dergisi, 51; 12-13.
Kumru, A., Carlo, G. Ve Edwards C .P. 2004. Olumlu sosyal davranışların ilişkisel,kültürel,bilişsel ve duyuşsal bazı değişkenlerle ilişkisi.Türk Psikoloji Dergisi, 19(54),109-125.
Lipsitt, N. 1993. Development of empathy in children: the contribution of maternal empathy and communication style. PHD, Ohaio.
Önder, A.ve Gülay, H. 2007. Annelerin kabul red düzeyi ile çocuklarının empati becerisi arasındaki ilişkinin incelenmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 22(2), 23-30.
Thompson, R.A.1987. Empathy and emotional understanding: The early development of empathy.Empathy and Its Development. (Eds, N. Eisenberg, ve J. Strayer) Cambridge University Press: 119-145,Cambridge, England.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
Doç. Dr. Aynur Bütün Ayhan ve Uzm. Tevhide Nur Tellioğlu - Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü
ÖZET
Günümüzde sıklıkla vurgulan kavramlardan birisi olan empati, kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını doğru olarak anlayabilmesi ve duygularını anladığını ifade etmesi olarak tanımlanmaktadır. Kişilerarası iletişimde son derece önemli olan empatinin bebeklik döneminden itibaren gelişmeye başladığı, çocuklarda empatinin diğer gelişim alanlarında olduğu gibi birdenbire gelişmediği ifade edilmektedir.
ÇOCUKLARDA EMPATİNİN GELİŞİMİ
Kendini karşısındakinin yerine koyarak onun duygularını doğru olarak anlama ve hissetme yeteneği olarak tanımlanan empatinin (Dökmen, 2000; Woolfolk, 1993), sadece diğer kişinin duygularını anlama becerisi değil aynı zamanda karşısındakinin duygularını anladığını ifade etme ve duygularını paylaşma olduğu da ifade edilmektedir (Vasta vd., 1992). Bireylerin sağlıklı iletişim kurabilmesi için gerekli koşullardan birisinin empati becerisi olduğu, empatinin kişinin çevresiyle uyumunu etkilediği belirtilmektedir ( Warner 1984, Miler and Ellis 1988 ).
Kişiler arası ilişkilerde önemli bir role sahip olan empati, etkileşimin sağlıklı yürümesi açısından önem taşıyan bir özelliktir. İnsanlar yaşamlarının hemen her evresinde diğer insanlarla iletişim kurmaktadır. Kişilerarası iletişimdeki başarı bireyin yaşamındaki mutluluğun temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı insan ilişkilerinin temelinde empatik duyarlılık olduğu söylenmektedir (Ünal 2007). Günlük yaşamda empati, iletişimi kolaylaştırıcı ve insanları birbirine yakınlaştırıcı özelliğe sahiptir. İnsanlar kendileriyle empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissetmektedirler (Dökmen 1998, Karabağ 2003, Uçmaz 2004). Çocuklarda da empati gelişiminin diğer gelişim alanlarında olduğu gibi birdenbire olmadığı, süreç içinde geliştiği vurgulanmaktadır (Eisenberg, 1982; Köksal Akyol, 2005).
Empatinin ortaya çıkışı ve gelişimi ile ilgili yapılan çalışmalarda, bebeklerin başkalarının duygularına karşı ilgisiz olmadığı ve onları anlama yeteneğinden yoksun olmadıkları ifade edilmektedir (Thompson 1990). Doğumdan birkaç hafta sonra bebeklerin yanlarında birisi ağladığında kendilerinin de ağladığı (Köksal Akyol, 2005), bebeklerin diğer kişilerin üzüntülerine tepki verdikleri ama o kişinin üzüldüğünün farkında olduklarını belli etmedikleri, bir-iki yaş civarında, diğer bir üzüntülü olduğunu anlayabildikleri ancak diğer kişinin kendisinden farklı gereksinimlerinin olabileceğinin farkında olmadıklarından dolayı uygun olmayan tepkiler gösterebildikleri vurgulanmaktadır (Ünal 2007). Bu dönemde bebeklerin acı çekerken gördükleri birisi karşısında kendilerinin de rahatlatılmak istedikleri gözlenmiştir (Köksal Akyol, 2005). Goleman (1995), bir yaşındaki bir çocuğun diğerinin sıkıntısını belki de onun ne hissettiğini daha iyi anlayabilmek için taklit ettiğini ifade etmiştir. Örneğin, bir bebeğin parmakları acıdığında bir yaşındaki başka bir çocuk kendi parmaklarını ağzına götürüp acıyıp acımadığına bakmıştır. İki üç yaş civarındaki çocukların diğer insanların duygularının kendi duygularından farklı olduğunu anlamaya başladıkları ifade edilmektedir (Köksal Akyol, 2005). Altı yaşından itibaren çocukların kendisini karşısındaki kişinin yerine koyabildiği ancak, empatinin gelişmesinde somut düşüncenin sınırlılıklarına sahip oldukları söylenmektedir (Gander and Gardiner, 2001). Erken ve orta ergenlik dönemi çocuklarının soyut düşünebilme yetisi geliştirdiklerinde önceki dönemlere kıyasla ilişkilere, duygulara ve inançlara odaklaşmaya, empati-iletişim kurmaya daha fazla önem verdikleri izlenmektedir. Artan yaşla birlikte soyut düşünme gelişmekte, empati ve başkalarının bakış açısını görebilme yeteneklerinde de artış olmaktadır (Kumru vd 2004; Güvenç ve Aktaş 2006 ).
Çocuklarda empatinin yaşla beraber gelişmekle birlikte, empati gelişiminde anne-baba tutum ve davranışlarının da etkili olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Çocukların içinde bulundukları ailenin sosyokültürel düzeyi, ailedeki ilişki biçimi ve anne babaların çocuk yetiştirme tutumları çocukların gelişimlerinde belirleyici rol oynamaktadır (Ünal 2007, Önder ve Gülay 2007). Anne- babaların çocuklarına ve çocukların yanında diğer bireylere karşı gösterdikleri empatik davranışların özellikle çocukların empatik davranış gelişimleri ile ilgili olduğu ifade edilmektedir (Vasta vd. 1992; Eisenberg vd. 1994, Vonder ve Moller, 2000; Ünal 2003, Halıcıoğlu 2004) Araştırmalarda çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilen, kabul edici, şiddet uygulamayan, ihmal etmeyen, reddetmeyen, koruyucu olan annelerin çocuklarındaki empati düzeyinin, çocuklarını reddeden, ihmal eden, çocuklarıyla ilgilenmeyen annelerin çocuklarına göre daha yüksek olduğunun da altını çizmektedir (Lipsitt 1993,Eroğlu1995 ).
Çocuklarda empatik becerinin geliştirilebileceği vurgulanmaktadır. Çocukların farklı durum ve olaylara dikkati çekilerek duygularını ifade etmesine olanak sağlanması, kendi yaşadığı çeşitli durumlarda hissettiği duyguların hatırlatılması çocuklarda empatinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu doğrultuda, çocuklara öncelikle duygularını tanıma ve duygularını tanımlama çalışmalarının yaptırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
ÖNERİLER
Empati, kişilerarası iletişimlerinin başarılı olmasında, çevreye ve diğer insanlara karşı duyarlı olmaya katkı sağlamaktadır. Empatik becerinin yaşla birlikte geliştiği, özellikle anne babanın tutum ve davranışlarının çocuklarda empatik beceriyi etkilediği ve empatik becerinin eğitimle desteklenebileceği göz önüne alındığında çocuklarda empatik becerinin geliştirmesi yönelik bir takım öneriler sunulabilir.
- Ebeveynlerin, çocuklarla kuracakları iletişim biçimleri ve empatik anlayış hakkında bilgilendirilmesine yönelik kurumsal çalışmalar yapılabilir.
- Anne babaların empatik becerilerinin gelişiminin desteklenmesi sonucunda çocuklar da anne babalarını model alarak empatik davranmayı öğrenebilirler, bu nedenle anne babalara yönelik eğitim programları düzenlenebilir.
- Anne babalar, çocuklarını duyguları anlama ve ifade etme konusunda cesaretlendirmelidir indigenerics.com.
- Aileden sonra birey üzerinde etkili bir kurum olan okulda da, çocukların ve ergenlerin gelişim dönemleri göz önüne alınarak kişisel, sosyal yönden uyumlu, etkili iletişim becerilerine sahip, bağımsız bireyler olarak yetiştirilmesine önem verilmeli ve okullarda yürütülen çalışmalarda da çocuklarda empati gelişimi desteklenmelidir.
- Özellikle eğitimde drama çalışmalarının çocuklarda empati gelişimine katkı sağlayacağı dikkate alındığında drama çalışmaları ile çocuklarda empati gelişimine katkı sağlayacak çalışmalar yapılabilir.
- Empatik gelişime, müzik dinleme, hikaye dinleme gibi etkinliklerin de katkı sağladığı söylenmektedir. Bu nedenle çocuklarla sık sık hikaye okuma ve müzik dinleme etkinlikleri yapılabilir.
KAYNAKLAR
Eisenberg, N.I.1982. Social development.The child development in social context.(Editors: C. B. Koop and J. B. Krakow). Addision Publishing Company, 223-281 p., London.
Gander, M. J.and Gardiner, H. W. 2001. Çocuk ve ergen gelişimi. (çev:B.Onur).2.Baskı.,İmge Kitapevi, 544 s.,Ankara.
Güvenç. ve Aktaş, V.2006. Ergenlik döneminde yaş, toplumsal cinsiyet, bireysel ve ilişkisel tutumlar, benlik değeri ve yaşam becerilerine ilişkin algı arasındaki ilişkiler. Türk Psikoloji Dergisi,21(57),45-62.
Goleman, D. 1995. Duygusal zeka (Çeviri:.S.Yüksel),Varlık Yayınları, 447s.,İstanbul.
Köksal Akyol, A. 2005. Erken çocukluk döneminde empati gelişimi. Çoluk Çocuk Aylık anne Baba Eğitimci Dergisi, 51; 12-13.
Kumru, A., Carlo, G. Ve Edwards C .P. 2004. Olumlu sosyal davranışların ilişkisel,kültürel,bilişsel ve duyuşsal bazı değişkenlerle ilişkisi.Türk Psikoloji Dergisi, 19(54),109-125.
Lipsitt, N. 1993. Development of empathy in children: the contribution of maternal empathy and communication style. PHD, Ohaio.
Önder, A.ve Gülay, H. 2007. Annelerin kabul red düzeyi ile çocuklarının empati becerisi arasındaki ilişkinin incelenmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 22(2), 23-30.
Thompson, R.A.1987. Empathy and emotional understanding: The early development of empathy.Empathy and Its Development. (Eds, N. Eisenberg, ve J. Strayer) Cambridge University Press: 119-145,Cambridge, England.
Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Temmuz 2012 13:16
Gösterim: 7852
SBS’nin ardından 8. Sınıf öğrencileri puanlarına göre okumak istedikleri liseler arasından tercihte bulunacaklar, şart olmasa da artık herkes biliyor ki iyi bir üniversiteye yerleşebilmenin en önemli basamaklarından biri aynı zamanda iyi bir lise eğitimi almaktan geçiyor.
Türk eğitim sisteminde pek çok da lise türü var, bu lise türleri içerisinde öğrencilerden beklenen ileride seçmek istediği meslekle, gitmek istediği lise türü arasında paralel bağlar kurmasıdır. Mevcut sistem maalesef liseye geçişi öğrencinin okul başarısına ya da bir sınav başarısına endekslemiştir. Bu nedenle öğrencinin ileride seçmek istediği meslekle öğrencinin gideceği lise türü arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur.
Öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istiyor ise doğal olarak akademik eğitim veren ve bir üst öğretim kurumuna hazırlayan Anadolu, fen, sosyal bilimler ya da genel liselerden birisine devam etmelidir.
Eğer öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istemiyor ve bir an önce iş hayatına atılarak çalışmayı arzuluyorsa da mesleki ve teknik liselerden birisine kayıt yaptırmalıdır.
Ortaöğretim kurumlarına öğrenci alımına bakıldığında merkezi sınavlarla öğrenci alımı yapılan okullar arasında Anadolu Liseleri, Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Anadolu Öğretmen Liseleri, Anadolu Meslek Liseleri ya da Anadolu İmam Hatip Liseleri gibi liseler bulunmaktadır.
Yazılı sınav ve Mülâkat ve Yetenek Sınavı ile öğrenci alan okullar arasında Askeri Liseler, Polis Koleji, Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri ya da Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri gibi okullar yer almaktadır.
Mezun olunan okulun diploma notuna göre öğrenci alan okullar içerisinde ise Endüstri Meslek Liseleri ve Kız Meslek Liseleri bulunmaktadır. Genel liseler ise herhangi bir koşula bağlı olmaksızın öğrencileri kabul eden lise türlerinden birisidir.
Okul türlerine bakıldığında her bir okul türünün öğrenciye sunduğu ayrıcalıklı durumlar vardır.
Fen Liseleri
Matematik ve fen dersleri ağırlıklı eğitim veren bu liselerde okuyan öğrencilerin mesleki tercihleri genel olarak sağlık bilimleri alanında ya da mühendislik bilimleri alanında oluşmaktadır. Bu okullara girebilmek için SBS sınavlarında çok iyi dereceler elde etmek gerekmektedir.
Sosyal Bilimler Liseleri
Edebiyat ve sosyal bilimler alanlarındaki ilgi ve yetenekleri üst düzeyde olan öğrencileri bu alanlarda yükseköğretime hazırlamak amacıyla kurulan sosyal bilimler liselerinde sözel ve eşit ağırlık alanlarında eğitim görmek isteyen öğrenciler için uygun eğitim olanakları sunmaktadır. Son yıllarda üniversiteye yerleştirmede sosyal bilimler lisesi ilk sıralarda yer almaktadır.
Anadolu Öğretmen Liseleri
Öğrencilere mezun olduklarında en fazla avantaj sağlayan okullar arasında ilk sırada Anadolu öğretmen liseleri gelmektedir. Anadolu öğretmen liseleri öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına öğrenci hazırlayan kurumlar olmakla birlikte mezun olan öğrenciler istedikleri takdirde öğretmenlik dışındaki alan ve bölümleri de hiçbir kısıtlama olmadan rahatlıkla kazanabilmektedirler.
Anadolu Liseleri
Anadolu liseleri ise öğrencileri ilgi, yetenek ve başarılarına göre yükseköğretim programlarına hazırlayan ve yabancı dili belirli seviyede öğrencilere öğretmeyi amaçlayan okullardır. Bu okullardan mezun olan öğrenciler, sınavı kazanmaları halinde alanları ile ilgili istedikleri yükseköğretim programlarına devam edebilmektedirler.
Meslek Liseleri
Bir öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istemiyor ve bir an önce iş hayatına atılarak çalışmayı arzuluyorsa da mesleki ve teknik liselerden birisine gidebilmek önemli bir avantajdır.
Milli Eğitim Bakanlığı son dönemdeki çalışmalarıyla meslek ve teknik liselere talebin artması için çalışmalar sürdürüyor. Örneğin; 2010-2014 stratejik planlarında MEB Meslek Liseleri mezunlarının girişimciliğini özendiriyor ve istihdama yönelik olarak ilgili kurumlarla iş birliği içerisinde kendi işini kurmak isteyen mezun öğrencilere kredi bularak kısa zamanda birer iş yeri sahibi olmalarını ve üretime katılmalarını teşvik etmeye çalışıyor.
Bakanlığın bir diğer önemli çalışması da Meslek yüksekokullarının mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarıyla entegrasyonunu güçlendirmek ve meslek yüksekokullarını daha cazip hale getirmek.
Rehberlik Hizmeti
Öğrencilerin yukarıda belirtilen farklı Lise türleri arasından tercih yapabilmesi için iyi bir rehberlik hizmeti almasını şart görünüyor. Kendi ilgi ve yetenekleri konusunda farkındalığı artmış bir öğrencinin kendisine geleceği ile ilgili hedef belirlemesi bir o kadar kolay olabilecektir. Tabi ki öğrencinin belirlediği bu hedefin de ulaşılabilir, gerçekçi ve kendi gelecek beklentileri ile örtüşen bir hedef olması çok önemlidir.
Kendini ve Meslekleri Tanı
Genel olarak, “bireyin geçimini sağlamak için yürüttüğü etkinlikler bütünü” olarak tanımlanan meslek; kişinin potansiyelini en üst seviyede kullanarak, ilgi ve yeteneklerini kullanabileceği sosyal ve psikolojik doyum sağlayabileceği hayata dair önemli bir seçimdir. Bu seçimin doğru ve isabetli olarak yapılabilmesi, bireyin kendisini tanıması, meslekleri tanıması ve kendi özelliklerine uygun mesleklere yönelme kararı ile mümkün olur.
Meslek seçimi konusunda verilecek karar, dayanağını kişinin özünden almalıdır. Kişilik gelişimleri sağlıklı olan, özlerini tanıyan ve onu gerçekleştirme çabasında olan kimseler gerek kendileri gerekse çevre olanaklarına ilişkin doğru, ayrıntılı ve gerçekçi bilgilere sahip olduklarından, doğru karar vermekte güçlük çekmemektedirler.
Yaşam boyunca süren kariyer planlamasında lise yıllarında atılan adımlar, yaşanan deneyimler ve yapılan seçimler önemli rol oynar. Seçilen okul gencin;
• İlgi ve yetenekleri doğrultusunda bir eğitim alabilmesinin yolunu açmışsa
• Kendisini tanımasına olanak sunuyorsa,
• Bilgiye ulaşma kaynaklarını yeterince sunabiliyorsa,
• Kendine güven duygusunu aşılayabiliyorsa
• Önündeki seçenekleri değerlendirme fırsatını veriyorsa,
• İletişim becerilerini geliştirip kendini ifade edebilmesine olanak sunuyorsa,
• Seçeceği mesleğe ilişkin uygun dersleri almasını sağlıyorsa
• Uygun bir rehberlik hizmeti sunuyorsa
Kendisine uygun bir okulu seçmiş demektir.
Okul Araştırırken
Biliyoruz ki her çocuğun ilgi ve yetenekleri birbirinden farklı. Kimi daha akademik ağırlıklı bir eğitim almak isterken kimi özel yetenekleri ile doğru orantılı farklı bir eğitim almak ister. O nedenle çocukların kendi özelliklerini ortaya koyabileceği, akademik olarak gelişimine katkı sağlayacağı sosyal ve duygusal alanda da gelişebileceği okul ortamları aranmalıdır. Okul seçimi ve tercihler aşaması sırasında ailelerin çocuklarıyla beraber tanıma amaçlı okul ziyaretleri yapmaları önemlidir.
Fiziki yapı eğitim kalitesini ve öğrencinin sosyal gelişimini etkileyen önemli faktörlerdendir. Dersliklerin büyüklüğünün öğrenci sayısı ile orantılı olması, öğrencilerin sosyal özelliklerini geliştirebileceği ve bağımsız bir birey olmasını sağlayacak sosyal etkinliklerin çeşitliliği, spor alanlarının genişliği, öğrendiklerini kullanmasını ve pekiştirmesini sağlayacak laboratuarların yeterli sayıda ve donanımda olması, bilişim teknolojilerinden sınıf ortamlarında olabildiğince yararlanılması iyi bir lise eğitimi için gerekli fiziksel donanımı ifade eder.
Öğretmen kadrosunun niteliği, okulun akademik alanlardaki başarısı, okul içi ve dışı proje çalışmalarında gelişmiş olması ve sosyal sorumluluklar üstlenmesi, okulun eğitim-öğretim düzeyi hakkında fikir verir. Yabancı dil eğitimi gençlerin çağı yakalaması için önemlidir.
Okulun rehberlik servisinin çalışmaları öğrencinin sosyal ve zihinsel gelişimi için önemlidir. Özellikle mesleki rehberlik çalışmalarının yapılması, öğrencinin bundan sonraki eğitim yaşamını sağlıklı bir şekilde yönlendirebilmesini sağlar. Okul yönetimi ve psikolojik danışmanların velilerle iletişimi, eğitimin desteklenmesi için önemli kriterlerden biridir.
Öğrencinin sosyal becerilerinin gelişmesini sağlayacak olan kulüp çalışmalarının ve eğitsel etkinliklerin aktif olarak sürdürülmesi önemlidir. Bu tür etkinlikler kişinin sorumluluk alma, takım çalışmasına uyum sağlama, kendi güçlü ve zayıf yanlarını tanımasına fırsat verir. Eğitim programının içinde sistemli bir şekilde yer verilen bu tür faaliyetler eğitimi destekler.
Okulun Dil Eğitimi İle İlgili Nelere Dikkat Edilmeli?
Günümüzde yabancı dil eğitiminin önemi gittikçe artmaktadır. Dünyada İngilizce dilini 2. dil olarak konuşanların sayısı anadil olarak konuşanları geçmektedir. Dünyada bilim dilinin %70’i, haberleşme dilinin %80’i ve Internet dilinin %90’ı İngilizce olarak yapılmaktadır.
Doğal olarak bir eğitim kurumunun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği en önemli özelliklerden birisi de okuma ve yazma düzeyinde iyi bir yabancı dil becerisi olmalıdır. Anne baba olarak tercih edilecek okulun yabancı dile eğitimine bakışını iyi incelemeli ve değerlendirmelerini ona göre yapmalıdırlar.
Buna göre okul ; Dinlediğini ve okuduğunu anlamada, karşılıklı konuşma becerilerinde, sözlü ve yazılı anlatımda iyi bir dil becerisi verebilmelidir. Bu konuda araştırdığınız okulların mezunlarının Orta Öğretimde ya da Üniversite düzeyinde hazırlık sınıflarını atlama yüzdeleri sorgulanmalıdır.
Ailelere Düşen Sorumluluklar
Aileler, Lise seçimine daha geniş bir pencereden bakmalı, çocuğunu her yönüyle hayata hazırlayan okulları araştırıp bulmalı ve Üniversiteye en çok öğrenci yerleştiren okullar iyi okul değerlendirmesinde tek ölçüt değildir bunu bilmelidirler.
Sosyal yönü güçlü bir çocuk daha yaratıcı ve daha özgürdür, duygusal yönü gelişmiş sosyal sorumluluklar yüklenmiş çocuk kendisine ve çevresine karşı duyarlı empatik biri olarak yetişmektedir. Akademik desteği yeterince alabilmiş öğrenciden beklenen karşılaşabileceği engelleri aşabilme becerisidir. Bu nedenle veliler çocukları için akan suyun peşinden koşmak yerine akan suyun yönünü değiştirecek güçte ve olanaklarda eğitim veren okulları arayıp bulabilmelidirler.
Burada önemli olan öncelikle mesleki seçim sürecine duygusal yaklaşmamak eldeki bilgileri (çocuğuyla ilgili) objektif olarak değerlendireceğimiz bilimsel bir veri olarak görüp sürece bu doğrultuda bakmaktır.
Alpaslan DARTAN
Terakki Vakfı Okulları
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi Koordinatörü
Üst Kategori: ROOT Kategori: Rehberlik Haberleri
SBS’nin ardından 8. Sınıf öğrencileri puanlarına göre okumak istedikleri liseler arasından tercihte bulunacaklar, şart olmasa da artık herkes biliyor ki iyi bir üniversiteye yerleşebilmenin en önemli basamaklarından biri aynı zamanda iyi bir lise eğitimi almaktan geçiyor.
Türk eğitim sisteminde pek çok da lise türü var, bu lise türleri içerisinde öğrencilerden beklenen ileride seçmek istediği meslekle, gitmek istediği lise türü arasında paralel bağlar kurmasıdır. Mevcut sistem maalesef liseye geçişi öğrencinin okul başarısına ya da bir sınav başarısına endekslemiştir. Bu nedenle öğrencinin ileride seçmek istediği meslekle öğrencinin gideceği lise türü arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur.
Öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istiyor ise doğal olarak akademik eğitim veren ve bir üst öğretim kurumuna hazırlayan Anadolu, fen, sosyal bilimler ya da genel liselerden birisine devam etmelidir.
Eğer öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istemiyor ve bir an önce iş hayatına atılarak çalışmayı arzuluyorsa da mesleki ve teknik liselerden birisine kayıt yaptırmalıdır.
Ortaöğretim kurumlarına öğrenci alımına bakıldığında merkezi sınavlarla öğrenci alımı yapılan okullar arasında Anadolu Liseleri, Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Anadolu Öğretmen Liseleri, Anadolu Meslek Liseleri ya da Anadolu İmam Hatip Liseleri gibi liseler bulunmaktadır.
Yazılı sınav ve Mülâkat ve Yetenek Sınavı ile öğrenci alan okullar arasında Askeri Liseler, Polis Koleji, Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri ya da Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri gibi okullar yer almaktadır.
Mezun olunan okulun diploma notuna göre öğrenci alan okullar içerisinde ise Endüstri Meslek Liseleri ve Kız Meslek Liseleri bulunmaktadır. Genel liseler ise herhangi bir koşula bağlı olmaksızın öğrencileri kabul eden lise türlerinden birisidir.
Okul türlerine bakıldığında her bir okul türünün öğrenciye sunduğu ayrıcalıklı durumlar vardır.
Fen Liseleri
Matematik ve fen dersleri ağırlıklı eğitim veren bu liselerde okuyan öğrencilerin mesleki tercihleri genel olarak sağlık bilimleri alanında ya da mühendislik bilimleri alanında oluşmaktadır. Bu okullara girebilmek için SBS sınavlarında çok iyi dereceler elde etmek gerekmektedir.
Sosyal Bilimler Liseleri
Edebiyat ve sosyal bilimler alanlarındaki ilgi ve yetenekleri üst düzeyde olan öğrencileri bu alanlarda yükseköğretime hazırlamak amacıyla kurulan sosyal bilimler liselerinde sözel ve eşit ağırlık alanlarında eğitim görmek isteyen öğrenciler için uygun eğitim olanakları sunmaktadır. Son yıllarda üniversiteye yerleştirmede sosyal bilimler lisesi ilk sıralarda yer almaktadır.
Anadolu Öğretmen Liseleri
Öğrencilere mezun olduklarında en fazla avantaj sağlayan okullar arasında ilk sırada Anadolu öğretmen liseleri gelmektedir. Anadolu öğretmen liseleri öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına öğrenci hazırlayan kurumlar olmakla birlikte mezun olan öğrenciler istedikleri takdirde öğretmenlik dışındaki alan ve bölümleri de hiçbir kısıtlama olmadan rahatlıkla kazanabilmektedirler.
Anadolu Liseleri
Anadolu liseleri ise öğrencileri ilgi, yetenek ve başarılarına göre yükseköğretim programlarına hazırlayan ve yabancı dili belirli seviyede öğrencilere öğretmeyi amaçlayan okullardır. Bu okullardan mezun olan öğrenciler, sınavı kazanmaları halinde alanları ile ilgili istedikleri yükseköğretim programlarına devam edebilmektedirler.
Meslek Liseleri
Bir öğrenci, liseden sonra üniversite ile akademik eğitimine devam etmek istemiyor ve bir an önce iş hayatına atılarak çalışmayı arzuluyorsa da mesleki ve teknik liselerden birisine gidebilmek önemli bir avantajdır.
Milli Eğitim Bakanlığı son dönemdeki çalışmalarıyla meslek ve teknik liselere talebin artması için çalışmalar sürdürüyor. Örneğin; 2010-2014 stratejik planlarında MEB Meslek Liseleri mezunlarının girişimciliğini özendiriyor ve istihdama yönelik olarak ilgili kurumlarla iş birliği içerisinde kendi işini kurmak isteyen mezun öğrencilere kredi bularak kısa zamanda birer iş yeri sahibi olmalarını ve üretime katılmalarını teşvik etmeye çalışıyor.
Bakanlığın bir diğer önemli çalışması da Meslek yüksekokullarının mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarıyla entegrasyonunu güçlendirmek ve meslek yüksekokullarını daha cazip hale getirmek.
Rehberlik Hizmeti
Öğrencilerin yukarıda belirtilen farklı Lise türleri arasından tercih yapabilmesi için iyi bir rehberlik hizmeti almasını şart görünüyor. Kendi ilgi ve yetenekleri konusunda farkındalığı artmış bir öğrencinin kendisine geleceği ile ilgili hedef belirlemesi bir o kadar kolay olabilecektir. Tabi ki öğrencinin belirlediği bu hedefin de ulaşılabilir, gerçekçi ve kendi gelecek beklentileri ile örtüşen bir hedef olması çok önemlidir.
Kendini ve Meslekleri Tanı
Genel olarak, “bireyin geçimini sağlamak için yürüttüğü etkinlikler bütünü” olarak tanımlanan meslek; kişinin potansiyelini en üst seviyede kullanarak, ilgi ve yeteneklerini kullanabileceği sosyal ve psikolojik doyum sağlayabileceği hayata dair önemli bir seçimdir. Bu seçimin doğru ve isabetli olarak yapılabilmesi, bireyin kendisini tanıması, meslekleri tanıması ve kendi özelliklerine uygun mesleklere yönelme kararı ile mümkün olur.
Meslek seçimi konusunda verilecek karar, dayanağını kişinin özünden almalıdır. Kişilik gelişimleri sağlıklı olan, özlerini tanıyan ve onu gerçekleştirme çabasında olan kimseler gerek kendileri gerekse çevre olanaklarına ilişkin doğru, ayrıntılı ve gerçekçi bilgilere sahip olduklarından, doğru karar vermekte güçlük çekmemektedirler.
Yaşam boyunca süren kariyer planlamasında lise yıllarında atılan adımlar, yaşanan deneyimler ve yapılan seçimler önemli rol oynar. Seçilen okul gencin;
• İlgi ve yetenekleri doğrultusunda bir eğitim alabilmesinin yolunu açmışsa
• Kendisini tanımasına olanak sunuyorsa,
• Bilgiye ulaşma kaynaklarını yeterince sunabiliyorsa,
• Kendine güven duygusunu aşılayabiliyorsa
• Önündeki seçenekleri değerlendirme fırsatını veriyorsa,
• İletişim becerilerini geliştirip kendini ifade edebilmesine olanak sunuyorsa,
• Seçeceği mesleğe ilişkin uygun dersleri almasını sağlıyorsa
• Uygun bir rehberlik hizmeti sunuyorsa
Kendisine uygun bir okulu seçmiş demektir.
Okul Araştırırken
Biliyoruz ki her çocuğun ilgi ve yetenekleri birbirinden farklı. Kimi daha akademik ağırlıklı bir eğitim almak isterken kimi özel yetenekleri ile doğru orantılı farklı bir eğitim almak ister. O nedenle çocukların kendi özelliklerini ortaya koyabileceği, akademik olarak gelişimine katkı sağlayacağı sosyal ve duygusal alanda da gelişebileceği okul ortamları aranmalıdır. Okul seçimi ve tercihler aşaması sırasında ailelerin çocuklarıyla beraber tanıma amaçlı okul ziyaretleri yapmaları önemlidir.
Fiziki yapı eğitim kalitesini ve öğrencinin sosyal gelişimini etkileyen önemli faktörlerdendir. Dersliklerin büyüklüğünün öğrenci sayısı ile orantılı olması, öğrencilerin sosyal özelliklerini geliştirebileceği ve bağımsız bir birey olmasını sağlayacak sosyal etkinliklerin çeşitliliği, spor alanlarının genişliği, öğrendiklerini kullanmasını ve pekiştirmesini sağlayacak laboratuarların yeterli sayıda ve donanımda olması, bilişim teknolojilerinden sınıf ortamlarında olabildiğince yararlanılması iyi bir lise eğitimi için gerekli fiziksel donanımı ifade eder.
Öğretmen kadrosunun niteliği, okulun akademik alanlardaki başarısı, okul içi ve dışı proje çalışmalarında gelişmiş olması ve sosyal sorumluluklar üstlenmesi, okulun eğitim-öğretim düzeyi hakkında fikir verir. Yabancı dil eğitimi gençlerin çağı yakalaması için önemlidir.
Okulun rehberlik servisinin çalışmaları öğrencinin sosyal ve zihinsel gelişimi için önemlidir. Özellikle mesleki rehberlik çalışmalarının yapılması, öğrencinin bundan sonraki eğitim yaşamını sağlıklı bir şekilde yönlendirebilmesini sağlar. Okul yönetimi ve psikolojik danışmanların velilerle iletişimi, eğitimin desteklenmesi için önemli kriterlerden biridir.
Öğrencinin sosyal becerilerinin gelişmesini sağlayacak olan kulüp çalışmalarının ve eğitsel etkinliklerin aktif olarak sürdürülmesi önemlidir. Bu tür etkinlikler kişinin sorumluluk alma, takım çalışmasına uyum sağlama, kendi güçlü ve zayıf yanlarını tanımasına fırsat verir. Eğitim programının içinde sistemli bir şekilde yer verilen bu tür faaliyetler eğitimi destekler.
Okulun Dil Eğitimi İle İlgili Nelere Dikkat Edilmeli?
Günümüzde yabancı dil eğitiminin önemi gittikçe artmaktadır. Dünyada İngilizce dilini 2. dil olarak konuşanların sayısı anadil olarak konuşanları geçmektedir. Dünyada bilim dilinin %70’i, haberleşme dilinin %80’i ve Internet dilinin %90’ı İngilizce olarak yapılmaktadır.
Doğal olarak bir eğitim kurumunun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği en önemli özelliklerden birisi de okuma ve yazma düzeyinde iyi bir yabancı dil becerisi olmalıdır. Anne baba olarak tercih edilecek okulun yabancı dile eğitimine bakışını iyi incelemeli ve değerlendirmelerini ona göre yapmalıdırlar.
Buna göre okul ; Dinlediğini ve okuduğunu anlamada, karşılıklı konuşma becerilerinde, sözlü ve yazılı anlatımda iyi bir dil becerisi verebilmelidir. Bu konuda araştırdığınız okulların mezunlarının Orta Öğretimde ya da Üniversite düzeyinde hazırlık sınıflarını atlama yüzdeleri sorgulanmalıdır.
Ailelere Düşen Sorumluluklar
Aileler, Lise seçimine daha geniş bir pencereden bakmalı, çocuğunu her yönüyle hayata hazırlayan okulları araştırıp bulmalı ve Üniversiteye en çok öğrenci yerleştiren okullar iyi okul değerlendirmesinde tek ölçüt değildir bunu bilmelidirler.
Sosyal yönü güçlü bir çocuk daha yaratıcı ve daha özgürdür, duygusal yönü gelişmiş sosyal sorumluluklar yüklenmiş çocuk kendisine ve çevresine karşı duyarlı empatik biri olarak yetişmektedir. Akademik desteği yeterince alabilmiş öğrenciden beklenen karşılaşabileceği engelleri aşabilme becerisidir. Bu nedenle veliler çocukları için akan suyun peşinden koşmak yerine akan suyun yönünü değiştirecek güçte ve olanaklarda eğitim veren okulları arayıp bulabilmelidirler.
Burada önemli olan öncelikle mesleki seçim sürecine duygusal yaklaşmamak eldeki bilgileri (çocuğuyla ilgili) objektif olarak değerlendireceğimiz bilimsel bir veri olarak görüp sürece bu doğrultuda bakmaktır.
Alpaslan DARTAN
Terakki Vakfı Okulları
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi Koordinatörü
Son Güncelleme: Çarşamba, 30 May 2012 14:11
Gösterim: 69858

