Türkiye’nin en ünlü üstün yeteneklileri
- Ayrıntılar
- Kategori: EĞİTİM Dosyası
- Salı, 16 Aralık 2014 09:47 tarihinde oluşturuldu
İşadamından müzisyene, ressamdan şarkıcıya… Türkiye’nin en ünlü ‘altın çocukları’
Ünlü Yunan filozofu Eflatun tarafından “Altın Çocuklar” olarak nitelendirilen, geleceğin bilim adamları, liderleri, filozofları, yazarları, sanatçıları ve dünyayı değiştirecek icatları yapacak mucitleri olma potansiyeli taşıyan üstün zekalı ve üstün yeteneklilerin sayısı Türkiye’de de azımsanacak ölçüde değil.
İşte Türkiye’nin en ünlü ‘altın çocukları’…
SUNA KAN
İLK RESİTALİNDE KEMANIYLA HERKESİ BÜYÜLEDİ
Babası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Viyola sanatçısı Nuri Kan olan Suna Kan, 1936 yılında Adana’da doğdu. Beş yaşında iken babasından keman öğrenmeye başladı; daha sonra aile dostları Hulusi Karsel’den keman dersleri aldı. Ankara Devlet Konservatuarı’nın sınavlarını kazanan Kan, bu okulda Avusturyalı eğitimci Walter Gerhardt ile başladığı temel keman öğrenimini İzzet Nezih Albayrak ve Gilbert Back ile sürdürdü. İlk resitalini 18 Nisan 1946 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın konser salonunda veren Kan, Mozart’ın 5. Keman Konçertosu’nu seslendirdiği bu resital nedeniyle “Harika Çocuk” olarak anıldı ve eğitimine Avrupa’da devam etmesi gerekliliği gündeme geldi. 1948’te çıkan Harika Çocuk Yasası ile ailesiyle birlikte önce Roma’ya giden Kan, birlikte çalışacağı eğitimcinin hayatını kaybettiğini öğrenince Paris Konservatuarı’na gönderildi. Paris’te Gabriel Bouillon ile çalışan Suna Kan, 1952 yılında konservatuarı birincilikle bitirdi. Kemancı, okulu bitirdikten sonra da Gabriel Bouillon ile repertuvar çalışmalarına devam etti ve uluslararası yarışmalara katılarak ödüller kazandı. 1957’de yurda döndü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solist sanatçılığına atandı. 1960 yılında Türkiye’nin ilk konser piyanisti Ferhunda Erkin’le kurduğu keman-piyano ikilisi ile yurdun pek çok yerinde oda müziği konserleri ve resitaller verdi. Daha sonra Almanya’da öğrenimini tamamlamış Gülay Uğurata ile bir ikili oluşturdu. Tam 29 yıl birlikte çaldılar. Suna Kan, 1970’li yılların başında orkestra şefi Gürer Aykal ve eşi Faruk Güvenç ile Ankara Oda Orkestrası’nın kuruluşunda yer aldı. Orkestra, yurt dışında yüzün üzerinde konser verdi; çeşitli plaklar yaptı. Türk sanatına katkı ve hizmetlerinden ötürü 1971’de Devlet Sanatçısı unvanına layık görüldü.
İDİL BİRET
ADINI TAŞIYAN KANUNLA MÜZİĞİNİ DÜNYAYA DUYURDU
Dünyada eşine ender rastlanır bir belleğe ve absolut bir kulağa sahip olan, henüz altı aylıkken ninnileri tekrarlayabilen, iki yaşındayken de iki parmakla piyano çalabilen İdil Biret, 1942 yılında Ankara’da doğdu. Biret’in müziğe karşı yoğun ilgisi müzikle iç içe olan ailesi ve yakın çevresi tarafından henüz yürümeye ve konuşmaya başlamadan önce fark edildi. Beş yaşında iken Ankara Devlet Konservatuarında Piyano Bölümü Başkanlığı yapan Mithat Fenmen’den piyano dersi almaya başladı. 1948 yılında, “İdil Biret-Suna Kan Kanunu” olarak bilinen özel çıkarılmış bir kanunla devlet tarafından Paris’e gönderilen Biret, Paris Konservatuarında Nadia Boulanger’in öğrencisi oldu. Dünyaca ünlü piyanistler ile çalışan sanatçı, 11 yaşında, Wilhelm Kempff ile Paris’te Mozart’ın iki piyano için konçertosunu seslendirdi. 15 yaşında, Paris Ulusal Konservatuarı’nı yüksek piyano, eşlikçilik ve oda müziği dallarında birinci olarak bitiren sanatçı, dünya çapında konser kariyerine 16 yaşında başladı. 1971 yılında “T.C. Devlet Sanatçısı” unvanı verilen Biret, “Hafızam sayesinde lisanları kolaylıkla öğrenirim. Matematik problemlerinin doğru sonucunu hızla bulurum. Yazı yazmak, kelimelerle oynamayı, değişik anlamlarını araştırmaktan çok hoşlanıyorum” diyor.
BEDRİ BAYKAM
2 YAŞINDA RESME BAŞLADI, 6 YAŞINDA SERGİ AÇTI
Bugün Türkiye’nin en başarılı ressamları arasında yer alan Bedri Baykam’ın kariyer yolculuğu da oldukça dikkat çekici. Devletin “Harika Çocuklar Kanunu” ile burslu olarak Paris’e gönderdiği sayılı isimden biri olan Baykam, 2 yaşında resim yapmaya başladı. 6 yaşında da Ankara, Bern ve Cenevre’de ilk eserlerini sergiledi. Bedri Baykam 1960’lı yıllarda Avrupa ve Amerika’nın birçok sanat merkezinde sürekli olarak sergiler açtı, büyük ilgi gördü. İstanbul Fransız Lisesi’ne devam eden Baykam 1975 yılında Paris’e taşındı. Sorbonne Üniversitesi’nde işletme ve ekonomi tahsili yapan Baykam, bu fakülteden mastır aldı. Paris’te aynı süreç içinde L’Actorat isimli özel okulda aktörlük tahsili de yaptı. 1980 yılında Amerika’ya taşınan sanatçı, 1984’e kadar California College of Arts and Crafts’de resim ve sinema eğitimi gördü. 1987’de atölyesini İstanbul’a taşıyan Baykam, bugüne kadar 70’den fazla kişisel sergi açtı. Yeteneğini ilk kez mimar annesinin fark ettiğini her fırsatta vurgulayan Baykam, dergimize verdiği röportajda hikayesini şu sözlerle anlatıyor: “Teyzem Şükran Yalçın, bir eğitmen olduğu için elime ilk kağıt kalemi verdiği zaman resim yapmamı istedi. Durmadan yüzlerce binlerce resim yapmaya başladım. Daha sonra resimlerim Ankara’da ressam ve eğitmen Kayıhan Keskinok’a gösterildi ve o bu resimleri görünce şok geçirdi. Bunun olağanüstü bir dünya vakası olduğunu anneme anlatmış. Annem ve babam İsviçre’ye uluslararası bir kongreye giderken bu resimleri götürdüler. Oradaki profesörler, bu resimleri o kadar inanılmaz buldular ki, ilk sergimi Cenevre’de açtırdılar ve ondan sonra bütün dünya merkezlerinden davetler almaya başladım. Çünkü Cenevre’deki ilk sergim Amerika’nın en büyük gazetesinin birinci sayfasında yer aldı.
Resimde harika çocuk dünyada da pek yoktu. Picasso’nun en erken resimleri 12-13 yaşında başlıyordu. Dünyada 2 yaşından beri yaptığı her çizgi saklanmış ya da satılmış tek profesyonel sanatçı benim.”
FAZIL SAY
ÜSTÜN YETENEĞİNİ PİYANO TUŞLARINA TAŞIDI
1970 yılında Ankara’da doğan ve müzik eleştirmeni Ahmet Say’ın oğlu olan Fazıl Say henüz üç yaşındayken flüt çalmaya başlayınca dikkatleri üzerine çekti. Fazıl Say’ın çok iyi işitebilen bir kulağa, 4 haneli rakamları çarpacak üstün zekâya, duyduğu tüm ezgileri kaydeden güçlü bir hafızaya, olağanüstü müzik yeteneğine sahip olduğu, müzik otoriteleri tarafından belirlendi. Dört yaşında iken Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölüm Başkanlığı yapan Mithat Fenmen’den piyano dersleri almaya başladı. Okuma yazma bilmeden takvim yapraklarına çizdiği renk ve şekillerle çalacağı eserlerin adlarını tanıyan Say, ilkokula başladığı dönemde Mozart ve Haydn sonatlarını ezbere çalıyordu.
12 yaşına geldiğinde 1982 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın Piyano Bölümü giriş sınavına girdi. Kulak sınavında 7-8 sesli çağdaş müzik akorlarını bildi. Olağanüstü müzik yeteneğine sahip olduğu sınav komisyonundaki eğitimciler tarafından anlaşıldı. Say 1982 yılında ise Ankara Devlet Konservatuar’ında uygulanmaya başlanan olağanüstü yetenekli çocukların eğitimi için “Özel Statü” olarak nitelendirilen üstün yeteneklilerin hızlandırılmış yoğun müzik eğitimi programı çerçevesinde piyano bölümüne kabul edilerek eğitimine başladı. Dokuz yıllık konservatuar eğitimini beş yılda tamamlayan Say, 1987 tarihinde vermiş olduğu başarılı konserle Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan üstün başarıyla mezun oldu. Almanya’nın DAAD bursuyla yurtdışı eğitimi almak için Dusseldorf Müzik Akademisi Yüksek Okulu’na girdi. Fazıl Say 1991 yılında “Konser Piyanisti” diploması alarak mezun oldu. Bu dönemden sonra başarılarıyla sıkça adından söz ettiren Say, kısa sürede bir çok projeye imzasını attı.
YAŞAR GÜNAÇGÜN
ÖZEL EĞİTİMİ REDDETTİ, KARİYER İÇİN MÜZİĞİ SEÇTİ
Türk pop müziğinin başarılı ismi Yaşar Günaçgün, üstün zekalı olmasına rağmen sınıf arkadaşlarını terk etmeyen, müziğe aşk ile bağlanmış bir isim. “Üstün zekalıları özel bir sınıfa alıyorlardı ve ben gitmedim, anaokulu arkadaşlarımdan ve sokakta top oynadığım yaşıtlarımdan ayrılmak istemedim” diyen Yaşar, bugün hayatının anlamı olan müziği küçük yaşlarda pek de sevmediğini şu sözlerle itiraf ediyor: “Müzik dersini hiç sevmezdim. Çünkü ben ilkokuldayken, 1. sınıftı galiba, müzik derslerinde çaldığımız flüt ve melodika vardı. Öğretmenimiz çalamadığımız yerde melodikayı eline alıp nasıl çalacağımızı gösterirdi ve ağızlık değiştirilemeyen enstrümanlardı bunlar. Öğretmen onu kendi ağzına sürdüğü için biraz nefret etim dersten. O yüzden müzik dersinden yıllarca uzak kaldım.” Derslerden bunaldığında şiirin sığındığı liman olduğunu, gitarın da müziğe tekrar geri dönmesinde önemli rol oynadığını vurgulayan Yaşar, “Müziğe lise 1’de gitarla başladım diyebiliriz, ona dudak değmiyor çünkü. Sonrasında çok sevdim, aslında müziğe sevmenin de ötesinde aşık olduğumu söylemem yanlış olmaz” diyor.
ALPHAN MANAS
ÇILGIN GİRİŞİMCİNİN ÇOCUĞU DA ÜSTÜN ZEKALI
Deniztaksi, iddia gibi ilginç ve karlı fikirlerin yaratıcısı olan ve fütürizmin en önemli temsilcilerinden sayılan işadamı Alphan Manas’ın üstün zekalı olduğu ilk kez 1979’da üniversiteye girerken tespit edilmiş. Ailesinin o zamana kadar IQ’sunun yüksek olduğunu bilmediğini söyleyen Manas, “Bende dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu var. Bunu da 35 yaşında öğrendim ve iş hayatımda bundan sonra başarılı oldum. O zamandan önce herkes maymun iştahlı olduğumu söylüyordu. Halbuki ben maymun iştahlı değil de aynı anda 10 işi birden yapma yeteneğime sahipmişim. O yaşa kadar kompleks içinde yaşarken, aynı anda beş şirket kurup satmaya başladım. İddia projesi de bundan sonra çıktı. Çok iyi bir başlatıcı olduğumu ama iyi bir yönetici olmadığımı kabul ettim. Eksikliğim olduğunu öğrenmek onunla beraber yaşamamı kolaylaştırdı” diye konuşuyor.
Kendisini ‘çılgın girişimci’ olarak tanımlayan Alphan Manas, fikir ve proje üreten aynı zamanda ufak ölçekli şirketler kurarak yatırım yapan bir işadamı. Kendi gibi bir çocuğu da üstün zekalı ve yetenekli olan Manas, çocukluğunun yaratıcılığa çok yatkın olarak geçtiğini aktarıyor. Manas zaman içinde tecrübeleri çoğaldıkça yaratıcılığın arttığını şu sözlerle anlatıyor: “Dünyanın en büyük beyaz eşya üreticisi firmasının patent başkanına, şu ana kadar buzdolabı için 16 tane patent yolladım. Patentlerinden para kazanmayı mı düşünüyorum? Hayır asla, ama dünyayı değiştirebilecek bir şeyler yaptığıma inanıyorum. Yaklaşık 50 tane patentim var. Boş zamanlarında herkes teknesiyle gezerken ben patent alıyorum. Yaratarak kendimi eğlendirdiğimi ve tatmin ettiğimi düşünüyorum.”
Üstün zekalı biri olarak bu alanda sosyal sorumluluk projeleri üretmekten de geri kalmadığını anlatan Manas, üstün zekalıları bir araya getiren Mensa Vakfı’nın Türkiye şubesini kurduklarını iletiyor.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
İLGİLİ HABERLER
-
Oyuncakların Eğitsel Değeri: Oyun ve Öğrenme Arasındaki Bağlantı
-
Ana kucağından Anaokuluna
-
Dilek Yetkin Akademi’nin mottosu hem geleneksel hem modern eğitim
-
AÇEV’den İLK İŞ BABALIK kampanyası
-
21. Yüzyılın İhtiyacı: Maker Çocuklar
-
MEB’de okullaşma rekoru okul öncesinde
-
Okul öncesi okullaşmada yüzde 300 artış oldu
-
Bin anaokulunda satranç eğitimi verilecek
-
Okul öncesine gidemeyen çocuklara yaz okulu