Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla birlikte ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının haziranda giderileceği iddialarını Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer yalanladı.

23 Nisan resepsiyonuna katılan Bakan Dinçer, öğretmen adaylarının temmuz ayında yapılacak KPSS öncesi atama yapılacağına yönelik beklentilerinin sorulması üzerine "Atamalar daha önce de belirttiğimiz üzere ağustosta yapılacak. Haziranda atama yapma şansımız yok. Atama yapabilmek için kadro olması lazım. Maliye'nin kadro vermesi lazım. Bunun için de hükümet kararı gerekir." dedi. Atama miktarının henüz belirlenmediğini belirten Bakan Dinçer, buna Maliye Bakanlığı ile birlikte karar verileceğini kaydederek, "Yapılacak atama ve atama sayısı, çıkacak kanunla belirlenecek. Aynı zamanda bizim mücadelemiz bunu belirleyecek. Daha fazla kadro için elimden geleni yapacağım, savaşacağım." ifadelerini kulandı.

Atama bekleyen çok sayıda öğretmen adayı, bu yılki atamalarda daha önceki KPSS puanını değerlendirmek istiyordu. Ancak atamalar ağustosta, sınav ise temmuz ayında yapılacak. KPSS sonucuna göre şu an toplam 264 bin 277 potansiyel öğretmen adayı var. Ancak MEB'in ihtiyacı bu rakamın çok altında. Bu adayların birçoğu da bakanlığın ihtiyaç duyduğu alanların dışından mezun. Bazı alanlarda ise bakanlığın ihtiyaç duyduğunun çok üzerinde mezun var. Türkiye'de şu an 660 bin kadrolu öğretmen görev yapıyor.

> Dinçer Atama Tarihini Açıkladı

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla birlikte ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının haziranda giderileceği iddialarını Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer yalanladı.

23 Nisan resepsiyonuna katılan Bakan Dinçer, öğretmen adaylarının temmuz ayında yapılacak KPSS öncesi atama yapılacağına yönelik beklentilerinin sorulması üzerine "Atamalar daha önce de belirttiğimiz üzere ağustosta yapılacak. Haziranda atama yapma şansımız yok. Atama yapabilmek için kadro olması lazım. Maliye'nin kadro vermesi lazım. Bunun için de hükümet kararı gerekir." dedi. Atama miktarının henüz belirlenmediğini belirten Bakan Dinçer, buna Maliye Bakanlığı ile birlikte karar verileceğini kaydederek, "Yapılacak atama ve atama sayısı, çıkacak kanunla belirlenecek. Aynı zamanda bizim mücadelemiz bunu belirleyecek. Daha fazla kadro için elimden geleni yapacağım, savaşacağım." ifadelerini kulandı.

Atama bekleyen çok sayıda öğretmen adayı, bu yılki atamalarda daha önceki KPSS puanını değerlendirmek istiyordu. Ancak atamalar ağustosta, sınav ise temmuz ayında yapılacak. KPSS sonucuna göre şu an toplam 264 bin 277 potansiyel öğretmen adayı var. Ancak MEB'in ihtiyacı bu rakamın çok altında. Bu adayların birçoğu da bakanlığın ihtiyaç duyduğu alanların dışından mezun. Bazı alanlarda ise bakanlığın ihtiyaç duyduğunun çok üzerinde mezun var. Türkiye'de şu an 660 bin kadrolu öğretmen görev yapıyor.

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 12:26

Gösterim: 3369

TÜBİTAK, yurtıdışındaki akademisyenler için 'Eve Dönüş' programını başlatıyor. İlk başvurular mayıs ayında alınacak. Araştırmacılara aylık net 2.600 euro maaş verilecek. Bilim adamları yıllık 7.200 euro da araştırma desteği alacak. İlk etapta programa 100 bilim adamı alınacak.

Bilim ve araştırma konusunda atağa kalkan Türkiye, yurtdışındaki beyin gücünü ülkede değerlendirmek için farklı formülleri devreye sokuyor. Son olarak nisan ayı başında ABD'deki dört ayrı üniversitede Türk araştırmacılarla beyin fırtınası yaparak Türkiye'deki imkanları anlatan TÜBİTAK, mayıs ayından itibaren yeni bir program için düğmeye basacak. 'Deneyimli Araştırmacı Dolaşım Programı' çerçevesinde, doktoralarını tamamlayarak yıllardır yurtdışında araştırma yaparak çok sayıda buluşa da imza atan bilim adamlarına sağlanacak desteklerle Türkiye kapısı açılacak. Bu çerçevede TÜBİTAK, aylık 2.600 euroyuk desteğin yanı sıra, yıllık 7.200 euro da araştırma desteği sağlanacak. İşte, bilimin ordinaryüslerine dönüş kapısı aralayacak programın detayları:

BAŞVURULAR MAYISTA ALINACAK

TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Daire Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen program, ABD'de Türk araştırmacılara verilen brifinglerin ardından devreye sokuluyor. Mayıs ayından itibaren ilk başvuruları alınmaya başlayacak programın hedefi doktoralarını tamamlayarak bilimsel araştırmalarıyla öne çıkan bilim adamları. Bu çerçevede, 100 doktora sonrası deneyimli Türk ya da yabancı araştırmacının 20-24 ay desteklenmesi planlanıyor.

YILLIK 7.200 EURO ARAŞTIRMA DESTEĞİ

ÇOK deneyimli araştırmacılara yönelik sağlanacak destekler de şöyle sıralandı: Brüt aylık 4 bin 792 euro, deneyimli araştırmacılara aylık brüt 4 bin 167 euro destek verilecek. Bu da sırasıyla yaklaşık net 2 bin 600 ve 2 bin 300 Euro anlamına geliyor. Program kapsamında ayrıca yıllık 7 bin 200 Euro da araştırma desteği sağlanacak. Araştırmacıların, Türkiye'de anlaşacakları üniversite veya sanayi kuruluşlarından alacakları ücretler de onların Türkiye'de rahat etmeleri için önemli bir kaynak oluşturacak. Programın ilk başvuru dönemi Mayıs 2012'de açılacak. TÜBİTAK'ın ABD'ye yaptığı çıkarmada çok sayıda üniversite ile birlikte bilim kuruluşu ve şirket temsilcisi de hazır bulunmuş ve sunum yapmıştı.

Türkiye'de 12 ay kalan başvuramaz

Türkiye'deki akademi ya da sanayi kuruluşlarında kadrolu olarak istihdam edilerek araştırma yapmalarına olanak sağlanacak olan araştırmacılar için şartlar ise şöyle:

Başvurular için son üç yıldır 12 aydan fazla Türkiye'de bulunmamış olmak

Doktora derecesine veya yüksek lisans derecesinden sonra dört yıl tam zamanlı araştırma deneyimine sahip olmak.

(Milliyet)

> TÜBİTAK’tan 2.600 Euro'yla geri dönün çağrısı

TÜBİTAK, yurtıdışındaki akademisyenler için 'Eve Dönüş' programını başlatıyor. İlk başvurular mayıs ayında alınacak. Araştırmacılara aylık net 2.600 euro maaş verilecek. Bilim adamları yıllık 7.200 euro da araştırma desteği alacak. İlk etapta programa 100 bilim adamı alınacak.

Bilim ve araştırma konusunda atağa kalkan Türkiye, yurtdışındaki beyin gücünü ülkede değerlendirmek için farklı formülleri devreye sokuyor. Son olarak nisan ayı başında ABD'deki dört ayrı üniversitede Türk araştırmacılarla beyin fırtınası yaparak Türkiye'deki imkanları anlatan TÜBİTAK, mayıs ayından itibaren yeni bir program için düğmeye basacak. 'Deneyimli Araştırmacı Dolaşım Programı' çerçevesinde, doktoralarını tamamlayarak yıllardır yurtdışında araştırma yaparak çok sayıda buluşa da imza atan bilim adamlarına sağlanacak desteklerle Türkiye kapısı açılacak. Bu çerçevede TÜBİTAK, aylık 2.600 euroyuk desteğin yanı sıra, yıllık 7.200 euro da araştırma desteği sağlanacak. İşte, bilimin ordinaryüslerine dönüş kapısı aralayacak programın detayları:

BAŞVURULAR MAYISTA ALINACAK

TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Daire Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen program, ABD'de Türk araştırmacılara verilen brifinglerin ardından devreye sokuluyor. Mayıs ayından itibaren ilk başvuruları alınmaya başlayacak programın hedefi doktoralarını tamamlayarak bilimsel araştırmalarıyla öne çıkan bilim adamları. Bu çerçevede, 100 doktora sonrası deneyimli Türk ya da yabancı araştırmacının 20-24 ay desteklenmesi planlanıyor.

YILLIK 7.200 EURO ARAŞTIRMA DESTEĞİ

ÇOK deneyimli araştırmacılara yönelik sağlanacak destekler de şöyle sıralandı: Brüt aylık 4 bin 792 euro, deneyimli araştırmacılara aylık brüt 4 bin 167 euro destek verilecek. Bu da sırasıyla yaklaşık net 2 bin 600 ve 2 bin 300 Euro anlamına geliyor. Program kapsamında ayrıca yıllık 7 bin 200 Euro da araştırma desteği sağlanacak. Araştırmacıların, Türkiye'de anlaşacakları üniversite veya sanayi kuruluşlarından alacakları ücretler de onların Türkiye'de rahat etmeleri için önemli bir kaynak oluşturacak. Programın ilk başvuru dönemi Mayıs 2012'de açılacak. TÜBİTAK'ın ABD'ye yaptığı çıkarmada çok sayıda üniversite ile birlikte bilim kuruluşu ve şirket temsilcisi de hazır bulunmuş ve sunum yapmıştı.

Türkiye'de 12 ay kalan başvuramaz

Türkiye'deki akademi ya da sanayi kuruluşlarında kadrolu olarak istihdam edilerek araştırma yapmalarına olanak sağlanacak olan araştırmacılar için şartlar ise şöyle:

Başvurular için son üç yıldır 12 aydan fazla Türkiye'de bulunmamış olmak

Doktora derecesine veya yüksek lisans derecesinden sonra dört yıl tam zamanlı araştırma deneyimine sahip olmak.

(Milliyet)

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 09:17

Gösterim: 2033

Sabah Gazetesi Yazarı Haşmet Babaoğlu’nun bugünkü yazısı.

23 Nisan güzel ve anlamlı bir bayram, kuşku yok!

Ama o gün geldiğinde çocukları girmeye zorladığımız hallere her bakışımda…

Dostoyevski'nin Budala'sının şu sözü gelir aklıma: "Elimde olsaydı eğer, bu gülünç koşullarda var olmayı kesinlikle kabul etmezdim."

Çocukları çok seviyoruz. Tamam!

Ama onlarla empati kurabiliyor muyuz acaba? Hiç sanmıyorum.

"Bu sizin bayramınız" diyoruz…

Fakat tören düzeni içinde her şeyi başından sonuna biz yetişkinler idare ediyoruz.

Nasıl çocuk bayramıysa artık!

***

Geçen Pazartesi sabahı…

Annelerinin ellerinden tutup okulda yapılacak törene götürdüğü çocuklar yanlarından geçen arabalara öyle bir ifadeyle bakıyorlardı ki, anlatması zor.

Arabaların arka koltuğuna kurulmuş "gezmeye" giden arkadaşlarıyla göz göze gelince suratlarının aldığı ifadeyi görmenizi isterdim.

Az sonra, asker gibi "rahat/hazır ol" komutlarıyla okul bahçesinde toplanacaklar, günün "mana ve ehemmiyetini" anlatan konuşmaları ve arkadaşlarının ciğerlerini paralayarak okudukları şiirimsi şeyleri dinlemek için uzun süre ayakta dikileceklerdi.

Sonra birdenbire ve garip biçimde popüler kültür şamatası törene hakim olacaktı. Mesela Sertab Erener ya da Hadise'nin bir şarkısı eşliğinde özel kıyafetler giymiş bir grup çocuk "yeteneksizsiniz" yarışmasına katılmış gibi danslar edecekti.

Neşeli mi olacaktı? Ne gezer!

Yine de bu sefer şanslıydı çocuklar. Çünkü en sıkıcı törenleri bile güzelleştirecek kadar ılık bir hava ve parlak bir güneş vardı.

***

Bir de siyasi ve mülki makam sahiplerinin koltuklarına çocukları oturtmaları geleneği var ki, artık son bulsa ne iyi olur!

Biliyorum, bu kez Başbakanlık'taki devir teslimde farklı bir şey oldu.

Başbakan koltuğunu devrettiği çocuğun iyi çalışılmış ezberini bozdu ve sahici bir iletişim kurdu. Tören havası yerini bir anda aile ortamına bıraktı.

Ancak gerçek şu ki…

Biz yetişkinlerin "ah ne cici, nasıl da zeki!" veya "bak şu kerataya!" şeklindeki tavrımızın ardında onların yetersizliklerini ve güçsüzlüklerini (yani çocukluklarını) inceden horlayan bir yan var.

Olay sembolik bir oyun olmaktan çıkıyor ve yetişkinlere özgü iktidar aygıtının doğrudan çocuklara güç gösterisi yaptığı bir sahneye dönüşüyor.

Uzun sözün kısası, 23 Nisan'ları çocuklarla kutlamanın resmi ve militer formdan uzak ve aynı zamanda yapmacıksız bir yolunu bulmalıyız!

(Haşmet Babaoğlu-sabah)

> Yetişkinlerin istediği gibi kutlanan çocuk bayramı!

Sabah Gazetesi Yazarı Haşmet Babaoğlu’nun bugünkü yazısı.

23 Nisan güzel ve anlamlı bir bayram, kuşku yok!

Ama o gün geldiğinde çocukları girmeye zorladığımız hallere her bakışımda…

Dostoyevski'nin Budala'sının şu sözü gelir aklıma: "Elimde olsaydı eğer, bu gülünç koşullarda var olmayı kesinlikle kabul etmezdim."

Çocukları çok seviyoruz. Tamam!

Ama onlarla empati kurabiliyor muyuz acaba? Hiç sanmıyorum.

"Bu sizin bayramınız" diyoruz…

Fakat tören düzeni içinde her şeyi başından sonuna biz yetişkinler idare ediyoruz.

Nasıl çocuk bayramıysa artık!

***

Geçen Pazartesi sabahı…

Annelerinin ellerinden tutup okulda yapılacak törene götürdüğü çocuklar yanlarından geçen arabalara öyle bir ifadeyle bakıyorlardı ki, anlatması zor.

Arabaların arka koltuğuna kurulmuş "gezmeye" giden arkadaşlarıyla göz göze gelince suratlarının aldığı ifadeyi görmenizi isterdim.

Az sonra, asker gibi "rahat/hazır ol" komutlarıyla okul bahçesinde toplanacaklar, günün "mana ve ehemmiyetini" anlatan konuşmaları ve arkadaşlarının ciğerlerini paralayarak okudukları şiirimsi şeyleri dinlemek için uzun süre ayakta dikileceklerdi.

Sonra birdenbire ve garip biçimde popüler kültür şamatası törene hakim olacaktı. Mesela Sertab Erener ya da Hadise'nin bir şarkısı eşliğinde özel kıyafetler giymiş bir grup çocuk "yeteneksizsiniz" yarışmasına katılmış gibi danslar edecekti.

Neşeli mi olacaktı? Ne gezer!

Yine de bu sefer şanslıydı çocuklar. Çünkü en sıkıcı törenleri bile güzelleştirecek kadar ılık bir hava ve parlak bir güneş vardı.

***

Bir de siyasi ve mülki makam sahiplerinin koltuklarına çocukları oturtmaları geleneği var ki, artık son bulsa ne iyi olur!

Biliyorum, bu kez Başbakanlık'taki devir teslimde farklı bir şey oldu.

Başbakan koltuğunu devrettiği çocuğun iyi çalışılmış ezberini bozdu ve sahici bir iletişim kurdu. Tören havası yerini bir anda aile ortamına bıraktı.

Ancak gerçek şu ki…

Biz yetişkinlerin "ah ne cici, nasıl da zeki!" veya "bak şu kerataya!" şeklindeki tavrımızın ardında onların yetersizliklerini ve güçsüzlüklerini (yani çocukluklarını) inceden horlayan bir yan var.

Olay sembolik bir oyun olmaktan çıkıyor ve yetişkinlere özgü iktidar aygıtının doğrudan çocuklara güç gösterisi yaptığı bir sahneye dönüşüyor.

Uzun sözün kısası, 23 Nisan'ları çocuklarla kutlamanın resmi ve militer formdan uzak ve aynı zamanda yapmacıksız bir yolunu bulmalıyız!

(Haşmet Babaoğlu-sabah)

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 08:57

Gösterim: 2318

Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy’un bugünkü yazısı.

Kamuoyu, Başbakan Erdoğan'ın, "üniversiteye giriş sistemi değişecek ve dershaneler kapanacak" açıklamasına odaklanmış durumda.

Gelişmiş ülkelerde öğrencinin geleceği, tek sınavla şekillendirilmiyor. Bunun yerine okul sürecinde, öğrencileri sıkmayan, "bu sınav kötü geçerse geleceğim kararacak" kaygısına yol açmadan uygulanan ölçme değerlendirme teknikleri var. Örneğin olgunluk sınavı gibi.

Edindiğim bilgilere göre, MEB artık bir öğrencinin, tek sınavla geleceğini şekillendirecek uygulamaya son vermek istiyor. Sayın Başbakanımız da bunu açıkladı.

Okulu eğitim sisteminin merkezine aldığımız takdirde, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlık belli bir sürede artık ikinci plana düşecek. Bunun sağlanmasının şartı, okulun gerçekten adaletli ölçme ve değerlendirme merkezi olabilmesi. Zamanla ülkemizde ölçme ve değerlendirmenin çoktan seçmeli sınav sisteminden kurtarılıp, gerçekten öğrencinin bilgisini, yeteneğini ve kapasitesini ölçen sınavlara dönüşeceğine inanıyorum.

Dershaneler kapanmayacak

Dershanelere bu kadar yoğun talebin nedeni, çoktan seçmeli sınav sistemiyle öğrenci seçme ve yerleştirme sistemimiz. Bence, şu an en adaletli sistem bu. Ancak klasik yazılı sınavını, öğrencinin seviyesini belirlemede, öğrenci seçme ve yerleştirmede bir ana unsur olarak kullanmalıyız. Ölçme değerlendirmede çoktan seçmeli sınavın ağırlığı % 25'in üzerine geçmemeli.

Şimdi Fatih Projesi kapsamında, öğrencinin elektronik ortamda yazılı sınava alınabilmesi çalışması yürütülüyor. Eğer yeterli programlar yazılabilirse, öğrenci elektronik ortamda yazılı sınav olabilecek. Sınavı hiç tanımadığı bir öğretmence elektronik ortamda okunacak ve her aşamasına puan verilecek. O aradaki süreci öğrencinin ne kadar algıladığı da ölçülecek. Bu, başarıyla uygulanabilirse, çoktan seçmeli sınavın ağırlığı azalacak. Böylece, dershaneye talep de kendiliğinden azalacak.

Bir kanunla dershaneler kapatılamaz. Bence, bunun kısa vadede gerçekleşmesi çok zor. Hakça bir yerleştirmenin egemen olacağı yeni bir sistem oluşturulmalı.

(Sait Gürsoy-sabah)

> Üniversiteye giriş sistemi değişmeli

Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy’un bugünkü yazısı.

Kamuoyu, Başbakan Erdoğan'ın, "üniversiteye giriş sistemi değişecek ve dershaneler kapanacak" açıklamasına odaklanmış durumda.

Gelişmiş ülkelerde öğrencinin geleceği, tek sınavla şekillendirilmiyor. Bunun yerine okul sürecinde, öğrencileri sıkmayan, "bu sınav kötü geçerse geleceğim kararacak" kaygısına yol açmadan uygulanan ölçme değerlendirme teknikleri var. Örneğin olgunluk sınavı gibi.

Edindiğim bilgilere göre, MEB artık bir öğrencinin, tek sınavla geleceğini şekillendirecek uygulamaya son vermek istiyor. Sayın Başbakanımız da bunu açıkladı.

Okulu eğitim sisteminin merkezine aldığımız takdirde, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlık belli bir sürede artık ikinci plana düşecek. Bunun sağlanmasının şartı, okulun gerçekten adaletli ölçme ve değerlendirme merkezi olabilmesi. Zamanla ülkemizde ölçme ve değerlendirmenin çoktan seçmeli sınav sisteminden kurtarılıp, gerçekten öğrencinin bilgisini, yeteneğini ve kapasitesini ölçen sınavlara dönüşeceğine inanıyorum.

Dershaneler kapanmayacak

Dershanelere bu kadar yoğun talebin nedeni, çoktan seçmeli sınav sistemiyle öğrenci seçme ve yerleştirme sistemimiz. Bence, şu an en adaletli sistem bu. Ancak klasik yazılı sınavını, öğrencinin seviyesini belirlemede, öğrenci seçme ve yerleştirmede bir ana unsur olarak kullanmalıyız. Ölçme değerlendirmede çoktan seçmeli sınavın ağırlığı % 25'in üzerine geçmemeli.

Şimdi Fatih Projesi kapsamında, öğrencinin elektronik ortamda yazılı sınava alınabilmesi çalışması yürütülüyor. Eğer yeterli programlar yazılabilirse, öğrenci elektronik ortamda yazılı sınav olabilecek. Sınavı hiç tanımadığı bir öğretmence elektronik ortamda okunacak ve her aşamasına puan verilecek. O aradaki süreci öğrencinin ne kadar algıladığı da ölçülecek. Bu, başarıyla uygulanabilirse, çoktan seçmeli sınavın ağırlığı azalacak. Böylece, dershaneye talep de kendiliğinden azalacak.

Bir kanunla dershaneler kapatılamaz. Bence, bunun kısa vadede gerçekleşmesi çok zor. Hakça bir yerleştirmenin egemen olacağı yeni bir sistem oluşturulmalı.

(Sait Gürsoy-sabah)

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 09:01

Gösterim: 1928

Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin’in bugünkü eğitim yazısı.

Bu yılki Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nın (YGS) düşündürücü sonuçlarından biri, eğitim sistemine hem okul türleri hem de bölgeler itibarıyla hâkim olan eşitsizlikler olarak gösterilebilir.

ÖSYM’nin sınav sonuçlarına ilişkin olarak yayımladığı “Okul Türüne Göre Sınav Başarı Sıralaması”, lise düzeyindeki okullarda üçlü bir ayrışmaya işaret ediyor.

SOSYAL BİLİM LİSELERİNİN BAŞARISI

Bu sıralamayı geçen yılki listeyle karşılaştırdığımızda yapmamız gereken ilk saptama, sosyal bilimler liselerinin birinciliği kaptırmamış olmasıdır.

Büyük ölçüde 2003 yılından itibaren Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde fen liselerine paralel bir anlayışla kurulan bu okulların sayısı bugün 32’ye çıkmış bulunuyor. YGS’de toplam 500 üzerinden 180 ve üstünde puan alan bu okullardaki öğrencilerin oranı yüzde 100’dür.

Diğer çarpıcı bir sonuç, sıralamada geçen yıl 5’inci gelen askeri liselerin bu yıl 2’nciliğe yükselip, fen liselerini 2’ncilikten 3’üncülüğe, Anadolu liselerini de 3’üncülükten 4’üncülüğe itmiş olmasıdır. Askeri liselerde 180 ve üstünde puan alan adayların oranı da sosyal bilim liselerinde olduğu gibi yüzde 100’dür.

Tepedeki bu değişiklik dışında okul türlerinin başarı sıralamasında ciddi bir değişikliğin olduğu söylenemez.

İMAM HATİPLER YERİNDE SAYIYOR

Başarı sıralaması bize liselerimizde üçlü bir yapının artık kökleştiğini gösteriyor. Bu sıralamada en üstteki grupta YGS’de 180 ve üstünde puan alma ölçütü uygulandığında öğrencilerin başarı oranı yüzde 90’ın altına inmeyen ilk 8 okul türü yer alıyor.

Bir alttaki ikinci grupta öğrencilerin başarı oranı 90-75 puan aralığında yer alan 4 okul var. Özel liseler ve düz devlet liseleri de bu grupta.

Ve nihayet üçüncü grupta aynı ölçütte öğrencilerin başarı yüzdesinin 75 ve altına düştüğü okullar bulunuyor. Bu bölümde 11 okul var ve bunların hepsi de güzel sanatlar ya da imam hatipler de dahil olmak üzere meslek lisesi kategorisinde.

Bu çerçevede imam hatip okullarının durumu özellikle ele alınabilir. Geçen yıl sıralamada 15’inci olan, bu yıl da aynı yeri işgal eden bu okullarda 180 ve üstünde puan alan adayların oranı yüzde 72.6 dolayında. Bu oran düz liselerde 79.57 ile biraz daha fazla.

Meslek liselerinde kaygı verici bir yöneliş, geçen yılla kıyaslandığında ortalama başarı performanslarında ciddi gerilemelerin kaydedilmiş olmasıdır. Oysa sıralamanın tepesindeki başarılı lise türlerine baktığımızda, bu okullara giden öğrencilerin zaten yüksek olan başarı puanlarını daha da yukarı çektiklerini görüyoruz.

BÖLGESEL EŞİTSİZLİK ÜZÜCÜ BOYUTLARDA

Anadolu liseleri, sosyal liseler, fen liseleri gibi türlerde pekâlâ tatmin edici bir başarı çizgisi yakalayabilen devletin, düz liseler söz konusu olduğunda başarı grafiğini bu kadar aşağı düşürebilmiş olması, Türkiye’deki eğitim sisteminin en can alıcı sorunlarından biridir.

Bir diğer üzücü tablo, YGS’de güneydoğu ve doğu illeri ile bu bölgelerin batısında kalan iller arasında vahim boyutlarda bir eşitsizliğin yaşanmasıdır. Sınavda en başarısız iller Van, Şırnak, Hakkâri’dir. Buna karşılık Burdur, Karabük, Aydın, Kırşehir, Kilis, Kayseri gibi en büyükler arasında yer almayan Anadolu’nun mütevazı ölçekteki illeri yüksek performanslarıyla dikkat çekiyor. Ankara da listede 2’ncidir.

Neresinden bakılırsa bakılsın, lise düzeyindeki eğitim sisteminin 4+4+4 yasasında ön plana gelen din eğitimi gibi önceliklerin de üstüne çıkan çok ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğu aşikârdır. Ayrıca, yerleştirme sınavının kendisi de bu ihtiyacın dışında değildir. Bunu ayrıca ele almamız gerekecek.

Okul türüne göre sınav başarı sıralaması: 1. Sosyal Bilimler Liseleri, 2. Askeri Liseler, 3. Fen Liseleri, 4. Anadolu Liseleri, 5. Özel Fen Liseleri, 6. Öğretmen Liseleri, 7. Polis Kolejleri, 8. Yabancı Dille Eğitim Yapan Özel Liseler, 9. Yabancı Dil Ağırlıklı Liseler, 10. Astsubay Hazırlık Okulları, 11. Sağlık Meslek Liseleri, 12. Özel Liseler, 13. (Düz) Liseler, 14. Güzel Sanatlar Liseleri, 15. İmam Hatip Liseleri, 16. Teknik Liseler, 17. Sekreterlik Meslek Liseleri, 18. Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri, 19. Spor Liseleri, 20. Kız Meslek Liseleri, 21. Özel Akşam Liseleri, 22. Ticaret Meslek Liseleri, 23. Endüstri Meslek Liseleri, 24. Akşam Liseleri.

(Sedat Ergin-hürriyet)

> Eğitim sistemi bu eşitsizliği taşıyabilir mi?

Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin’in bugünkü eğitim yazısı.

Bu yılki Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nın (YGS) düşündürücü sonuçlarından biri, eğitim sistemine hem okul türleri hem de bölgeler itibarıyla hâkim olan eşitsizlikler olarak gösterilebilir.

ÖSYM’nin sınav sonuçlarına ilişkin olarak yayımladığı “Okul Türüne Göre Sınav Başarı Sıralaması”, lise düzeyindeki okullarda üçlü bir ayrışmaya işaret ediyor.

SOSYAL BİLİM LİSELERİNİN BAŞARISI

Bu sıralamayı geçen yılki listeyle karşılaştırdığımızda yapmamız gereken ilk saptama, sosyal bilimler liselerinin birinciliği kaptırmamış olmasıdır.

Büyük ölçüde 2003 yılından itibaren Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde fen liselerine paralel bir anlayışla kurulan bu okulların sayısı bugün 32’ye çıkmış bulunuyor. YGS’de toplam 500 üzerinden 180 ve üstünde puan alan bu okullardaki öğrencilerin oranı yüzde 100’dür.

Diğer çarpıcı bir sonuç, sıralamada geçen yıl 5’inci gelen askeri liselerin bu yıl 2’nciliğe yükselip, fen liselerini 2’ncilikten 3’üncülüğe, Anadolu liselerini de 3’üncülükten 4’üncülüğe itmiş olmasıdır. Askeri liselerde 180 ve üstünde puan alan adayların oranı da sosyal bilim liselerinde olduğu gibi yüzde 100’dür.

Tepedeki bu değişiklik dışında okul türlerinin başarı sıralamasında ciddi bir değişikliğin olduğu söylenemez.

İMAM HATİPLER YERİNDE SAYIYOR

Başarı sıralaması bize liselerimizde üçlü bir yapının artık kökleştiğini gösteriyor. Bu sıralamada en üstteki grupta YGS’de 180 ve üstünde puan alma ölçütü uygulandığında öğrencilerin başarı oranı yüzde 90’ın altına inmeyen ilk 8 okul türü yer alıyor.

Bir alttaki ikinci grupta öğrencilerin başarı oranı 90-75 puan aralığında yer alan 4 okul var. Özel liseler ve düz devlet liseleri de bu grupta.

Ve nihayet üçüncü grupta aynı ölçütte öğrencilerin başarı yüzdesinin 75 ve altına düştüğü okullar bulunuyor. Bu bölümde 11 okul var ve bunların hepsi de güzel sanatlar ya da imam hatipler de dahil olmak üzere meslek lisesi kategorisinde.

Bu çerçevede imam hatip okullarının durumu özellikle ele alınabilir. Geçen yıl sıralamada 15’inci olan, bu yıl da aynı yeri işgal eden bu okullarda 180 ve üstünde puan alan adayların oranı yüzde 72.6 dolayında. Bu oran düz liselerde 79.57 ile biraz daha fazla.

Meslek liselerinde kaygı verici bir yöneliş, geçen yılla kıyaslandığında ortalama başarı performanslarında ciddi gerilemelerin kaydedilmiş olmasıdır. Oysa sıralamanın tepesindeki başarılı lise türlerine baktığımızda, bu okullara giden öğrencilerin zaten yüksek olan başarı puanlarını daha da yukarı çektiklerini görüyoruz.

BÖLGESEL EŞİTSİZLİK ÜZÜCÜ BOYUTLARDA

Anadolu liseleri, sosyal liseler, fen liseleri gibi türlerde pekâlâ tatmin edici bir başarı çizgisi yakalayabilen devletin, düz liseler söz konusu olduğunda başarı grafiğini bu kadar aşağı düşürebilmiş olması, Türkiye’deki eğitim sisteminin en can alıcı sorunlarından biridir.

Bir diğer üzücü tablo, YGS’de güneydoğu ve doğu illeri ile bu bölgelerin batısında kalan iller arasında vahim boyutlarda bir eşitsizliğin yaşanmasıdır. Sınavda en başarısız iller Van, Şırnak, Hakkâri’dir. Buna karşılık Burdur, Karabük, Aydın, Kırşehir, Kilis, Kayseri gibi en büyükler arasında yer almayan Anadolu’nun mütevazı ölçekteki illeri yüksek performanslarıyla dikkat çekiyor. Ankara da listede 2’ncidir.

Neresinden bakılırsa bakılsın, lise düzeyindeki eğitim sisteminin 4+4+4 yasasında ön plana gelen din eğitimi gibi önceliklerin de üstüne çıkan çok ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğu aşikârdır. Ayrıca, yerleştirme sınavının kendisi de bu ihtiyacın dışında değildir. Bunu ayrıca ele almamız gerekecek.

Okul türüne göre sınav başarı sıralaması: 1. Sosyal Bilimler Liseleri, 2. Askeri Liseler, 3. Fen Liseleri, 4. Anadolu Liseleri, 5. Özel Fen Liseleri, 6. Öğretmen Liseleri, 7. Polis Kolejleri, 8. Yabancı Dille Eğitim Yapan Özel Liseler, 9. Yabancı Dil Ağırlıklı Liseler, 10. Astsubay Hazırlık Okulları, 11. Sağlık Meslek Liseleri, 12. Özel Liseler, 13. (Düz) Liseler, 14. Güzel Sanatlar Liseleri, 15. İmam Hatip Liseleri, 16. Teknik Liseler, 17. Sekreterlik Meslek Liseleri, 18. Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri, 19. Spor Liseleri, 20. Kız Meslek Liseleri, 21. Özel Akşam Liseleri, 22. Ticaret Meslek Liseleri, 23. Endüstri Meslek Liseleri, 24. Akşam Liseleri.

(Sedat Ergin-hürriyet)

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 08:41

Gösterim: 2207


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.