Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Konya'da yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında şüpheli olarak ifadesine başvurulan örgütün 2014'e kadar sözde "büyük bölge imamı" Ü.Ç, FETÖ yapılanmasına ilişkin bütün bildiklerini anlattı.
Konya'da yürütülen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmasına ilişkin şüpheli olarak ifadesi alınan örgütün sözde"büyük bölge imamı" Ü.Ç, örgütün nasıl elaman kazandığını, himmet toplantılarını ve devletten nasıl vergi kaçırıldığını anlattı. "Etkin Pişmanlık Yasası"ndan faydalanmak isteyen Ü.Ç, polisteki ifadesinde FETÖ/PDY yapılanmasıyla ilgili bildiği bütün her şeyi anlatacağını bildirdi.
Üniversiteyi kazandığı 2004'te öğrenci evlerindeki sohbetlere katıldığını aktaran Ü.Ç, yurt görevlilerinin tavsiyesiyle cemaatin öğrenci evine çıktığını söyledi.
Bir süre sonra mütevelli grubu sohbet hocalığı yapmaya başladığını belirten Ü.Ç, "Selçuklu eyaleti küçük bölge mütevelli sohbet grubunda yer aldım. Mütevelliler telefonla aranarak gelip gelmeyecekleri tek tek sorulur, toplantının yapılacağı yer hatırlatılırdı. Bu sohbetler genellikle sohbete katılan kişilerin evlerinde sırayla yapılıyordu." dedi.
Grubun bir muhasebecisi olduğunu aktaran Ü.Ç, kendisinin üstündeki bir üst kişinin direktifleri doğrultusunda grubunun toplaması gereken kurban, burs ve himmet miktarlarını mütevellilere eşit miktarda dağıttığını söyledi.
"Daha fazla 'himmet' vermesi için zorlanırdı"
Ü.Ç, mütevelli grubundakilerin belirlenen sayıdaki kurban ve burs paralarını çevrelerindeki esnaf, eş ile dostlarından topladığını, eksik kalan parayı ise ceplerinden tamamladıklarını belirterek, şöyle devam etti: "Bu paraları bazen nakit, bazen de müşteri senetlerinden verirlerdi. Toplanan paraların nerede, nasıl kullanıldığını bölge eyalet sorumluları ve il sorumluları bilir. 2012'ye kadar Selçuklu eyaletinde küçük bölge mütevelli ve sohbet grubu imamlığı yaptım. 2012 başında büyük bölge imamı oldum. 2012 sonunda Meram eyaletine büyük bölge imamı olarak atandım. 2014 yılına kadar burada büyük bölge imamlığı yaptım. Bu sürede 6-7 ayrı mütevelli grup imamlığı, 15-20 tane de ayrı ayrı sohbet grup hocalığı yaptım. Her eyalet yılda bir bütün mütevellilerini ramazan ayından önce himmet toplantısına çağırır. Bu toplantılarda konuşmacı olarak İstanbul veya Ankara’dan sohbeti güzel, hitap gücü yüksek eski imamlar gelirler. Genelde konuşmacı olarak Fetullah Gülen'in yanında yetişen, talebesi olan 'molla' olarak isimlendirilen kişiler gelirdi. Burada mütevellilerden yıllık ne kadar himmet vereceği taahhüdü alınır. Mütevelliler yıllık verebilecekleri himmeti söylediklerinde, oradaki imamlar veya diğer şahıslar mütevellinin vermeyi taahhüt ettiği himmetin az olduğuna işaret ederek, miktarın iki katını vermesi için zorlanırdı. Bu zorlama herkesin içerisinde alenen yapıldığı için istenen miktarı sosyal bir baskı olduğundan dolayı vermek zorunda kalıyorlardı."
"Resmi kayıt tutulmazdı"
Örgütün yapısına da değinen Ü.Ç, şu bilgileri verdi: "Cemaat içerisindeki para alışverişlerinin hiçbirisinde makbuz veya belge verilmez. Devlete karşı resmi bir sorumluluk olmaması için resmi bir kayıt tutulmaz ve makbuz ya da belge verilmezdi. Gelir seviyesi yüksek doktor, mühendis gibi mütevelli gruplarına bazen sorumlu imam atanır. Ünite imamlarını, il imamı seçer. Bu şahıslar genelde hitap gücü yüksek, etkileme kabiliyeti olan kişilerden seçilir. Bildiğim kadarıyla ünitelerin toplantıları biraz daha gizli tutulur. İmamlar ortalama 2-3 yılda bir grupları canlı tutmak maksadıyla değiştirilir. Bazen de başarılı imamlar bir üst makama getirilmek için bir üst imamın tavsiyesiyle hiyerarşik bir şekilde bir üstteki imama söylenerek, il imamının kararıyla değiştirilir. Her imama bağlı öğrenci evleri vardır. İmamlar bu evlerde kalan üniversite mezunu öğrenciler arasından eli ayağı düzgün, konuşması düzgün olan para işinden anlayanlar arasından tasarrufuyla kendine bağlı muhasebeciyi seçer. Küçük bölge imamlarının her birine büyük bölge imamları tarafından belirlenen 5-6 öğrenci evi bağlanır. Bu imamlar evdeki öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarıyla ilgilenirler."
Ü.Ç, cemaatin ülke içinde 7 bölgeye ayrıldığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunlar Marmara, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu bölgeleridir. Bu imamlara bölgesindeki iller bağlanır. Her bölgede bir imam bulunur. Bunlara bölge imamı denir. İl imamı, ilden sorumlu olan kişidir. İlde cemaate ait bütün kurum ve yapılanmaların aksaklığa mahal vermeden işlemesi için ildeki bütün işleri denetleyen ve yönlendiren kişidir. İlçe imamı da ilçedeki cemaate ait bütün faaliyetleri takip eden, düzenleyen kişidir."
"Kakao" isimli programı gizlilik açısından kullandım"
Ü.Ç, 17-25 Aralık sürecinden sonra geçimini sağlamak için içerisinde yer aldığı Fetullah Gülen yapılanmasından kopmaya başladığını, 2014'ün Ağustos ayında cemaatle olan bütün bağlarını kestiğini öne sürdü.
Eyalet imamlarından gizlilik açısından iletişim için çeşitli programların kullanılmasının istendiğini dile getiren Ü.Ç, kendisinin de örgüt içerisinde kullanılan "kakao" isimli programı bir süre kullandığını kaydetti.
"Bu programı polisin takip ve tespit etmesinin mümkün olmadığını söyledikleri için gizlilik açısından kullandım." diyen Ü.Ç, şunları ifade etti: "Diğer birçok imamın çeşitli programları gizlilik açısından kullandıklarını biliyorum. Himmet, mütevelli ve sohbet toplantılarına girmeden önce imamlar ve sohbete katılan herkesin telefonları polis tarafından dinlenmesini ve teknik takip yapılmasını önlemek amacıyla sohbet odasının dışına bırakılırdı. Tespit edilen kurumların hiçbirisinde çalışmadım. Kurumların hepsi cemaate bağlı kurumlardır. 2011 ile 2014 yıllarında sigortalı gösterildim. Cemaatin imamlarının sigorta işlemleriyle eyalet muhasebecileri ilgilenmekteydi. Buralarda beni çalışmış gibi gösterenler de onlardır. Bugüne kadar ben cemaatin hiçbir kurumunda çalışmadım."
Ü.Ç, 2014 yerel seçimleri öncesi AK Parti'nin birinci olduğu illerde ikinci olan partiye, diğer illerde ise hangi parti birinci ise ona oy verilmesi talimatı geldiğini aktardı.
AK Parti'nin dershaneleri kapatma kararının cemaat tarafından "cemaati bitirme çalışması" olarak algılandığını belirten Ü.Ç, 2012 sonuna doğru "AK Parti'ye karşı tavır alınması", "sohbete gelen ve mütevelli grubundakilere bu konuların işlenmesi", "AK Parti'nin cemaate yanlış yaptığının söylenmesi"nin üstlerindeki imamlarca iletildiğini anlattı.
Ü.Ç. sosyal medya hesaplarından, "Cumhurbaşkanı ve AK Parti hükümetinin cemaat okullarını kapatmasının yanlış olduğu" şeklinde paylaşımların yapılmasının istendiğine işaret etti.
"İtaat et, kurtul"
Gülen'in cemaat içerisinde nasıl görüldüğüne ilişkin de bilgi veren Ü.Ç, şöyle devam etti: "Cemaat içerisinde Fetullah Gülen'in veli, alim bir zat olduğu, müçtehid yani fetva veren bir kişi olduğu kabul edilirdi. Cemaat içerisinde itaat ile ilgili genel görüş ve anlayış, 'itaat et, kurtul' anlayışıdır. Cemaat içerisinde çok fazla soru soran, söylenen şeylere itiraz edip muhalefet eden kişiler sevilmez. Cemaatten ayrılmak isteyenler 'cemaatten ayrılırsan şefkat tokadı yersin', 'manevi olarak sıkıntı yaşarsın' gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye, ikna edilmeye çalışılırdı."
"Bir dolar gönderme 3-4 yıldır devam eden bir olay"
Cemaate ait okul, öğrenci evi, yurt gibi yerlerde kalan ve okuyanların çevrelerindeki kişileri sohbetlere, yemeğe veya gezilere davet ederek eleman kazanmaya çalıştığına değinen Ü.Ç, şunları kaydetti: "Ayrıca sohbet ve mütevelli gruplarında yer alan kişiler de çevrelerindeki kişileri bu toplantılara çağırarak 'eleman kazanma çalışması' yapmaktadır. Eleman kazanma konusunda genellikle dini duygular istismar edilmektedir. Elemanlarda öncelik olarak aranan kriter itaatkar olmasıdır. Ayrıca Allah rızası için faaliyetlerde bulunacak kişilere öncelik verilir. Dini konular ve kavramlar, örnek şahsiyetler zaman zaman istismar edilmiştir ve tahrif edilerek yozlaştırılmıştır.
Benim düşünceme göre Fetullah Gülen'in diyalog, hoşgörü gibi söylemleri, son günlerde yaşanan olaylara bakıldığında tamamen maske olarak kullanılmıştır. Fetullah Gülen'in bu takiyyeci tutumunu cemaatin hangi düzeyindeki kişilerin bilip bilmediğini bilemiyorum. Yaşanan olaylar ve bugün gelinen noktada olaylar arasındaki tezatlıklardan dolayı cemaate bağlı olan, gönül verenlerin yaklaşık yüzde 80'i cemaatten ayrıldı. Yüzde 20'lik bir bölümün cemaatin talimatlarına ölümüne biat ettiklerini biliyorum. Fetullah Gülen Amerika'dan bir dolar gönderirdi. Hediye niyetiyle sembolik olarak gönderilen, manevi bir bağ oluşturmak için yapılan bir şeydi. Bir dolar gönderme konusu yaklaşık 3-4 yıldır devam eden bir olaydır."
Cemaatin "evlilik"lerdeki rolü
Ü.Ç, örgüt içindeki evliliklerin nasıl yapıldığına ilişkin ise şunları söyledi: "Cemaat içerisindeki bekar imamlara bir üstündeki bağlı olduğu imam gelerek, 'evlenme zamanının geldiğini, evlenmek isteyip istemediğini' sorar. Evlenmek istemeyenler, 'biraz daha bekleyeceğini' söyler. Evlenmek isteyenler evleneceği bayanda olmasını istediği özellikleri (boy, güzellik, kilo, çalışıp çalışmaması, memleketi gibi) bildirir. Onlar da cemaat içerisinden istenen özelliklere uyan bayanın fotoğrafını getirerek gösterir. Fotoğraftaki bayanı beğenmezsen, beğenene kadar farklı farklı bayanların fotoğraflarını gösterirler. Fotoğraftaki bayanı beğenirse fotoğrafı gösteren imamın evinde uygun bir şekilde görüştürülür. Her iki taraf da birbirini beğenirse evlilik sağlanır. Görüşme esnasında eğer taraflardan biri diğerini beğenmezse evlilik olmaz. Bu işlem uygun kişiyi bulana kadar devam eder. Buluşmadan önce erkek şahsın fotoğrafı bayana gösterilmez."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Konya'da yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında şüpheli olarak ifadesine başvurulan örgütün 2014'e kadar sözde "büyük bölge imamı" Ü.Ç, FETÖ yapılanmasına ilişkin bütün bildiklerini anlattı.
Konya'da yürütülen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmasına ilişkin şüpheli olarak ifadesi alınan örgütün sözde"büyük bölge imamı" Ü.Ç, örgütün nasıl elaman kazandığını, himmet toplantılarını ve devletten nasıl vergi kaçırıldığını anlattı. "Etkin Pişmanlık Yasası"ndan faydalanmak isteyen Ü.Ç, polisteki ifadesinde FETÖ/PDY yapılanmasıyla ilgili bildiği bütün her şeyi anlatacağını bildirdi.
Üniversiteyi kazandığı 2004'te öğrenci evlerindeki sohbetlere katıldığını aktaran Ü.Ç, yurt görevlilerinin tavsiyesiyle cemaatin öğrenci evine çıktığını söyledi.
Bir süre sonra mütevelli grubu sohbet hocalığı yapmaya başladığını belirten Ü.Ç, "Selçuklu eyaleti küçük bölge mütevelli sohbet grubunda yer aldım. Mütevelliler telefonla aranarak gelip gelmeyecekleri tek tek sorulur, toplantının yapılacağı yer hatırlatılırdı. Bu sohbetler genellikle sohbete katılan kişilerin evlerinde sırayla yapılıyordu." dedi.
Grubun bir muhasebecisi olduğunu aktaran Ü.Ç, kendisinin üstündeki bir üst kişinin direktifleri doğrultusunda grubunun toplaması gereken kurban, burs ve himmet miktarlarını mütevellilere eşit miktarda dağıttığını söyledi.
"Daha fazla 'himmet' vermesi için zorlanırdı"
Ü.Ç, mütevelli grubundakilerin belirlenen sayıdaki kurban ve burs paralarını çevrelerindeki esnaf, eş ile dostlarından topladığını, eksik kalan parayı ise ceplerinden tamamladıklarını belirterek, şöyle devam etti: "Bu paraları bazen nakit, bazen de müşteri senetlerinden verirlerdi. Toplanan paraların nerede, nasıl kullanıldığını bölge eyalet sorumluları ve il sorumluları bilir. 2012'ye kadar Selçuklu eyaletinde küçük bölge mütevelli ve sohbet grubu imamlığı yaptım. 2012 başında büyük bölge imamı oldum. 2012 sonunda Meram eyaletine büyük bölge imamı olarak atandım. 2014 yılına kadar burada büyük bölge imamlığı yaptım. Bu sürede 6-7 ayrı mütevelli grup imamlığı, 15-20 tane de ayrı ayrı sohbet grup hocalığı yaptım. Her eyalet yılda bir bütün mütevellilerini ramazan ayından önce himmet toplantısına çağırır. Bu toplantılarda konuşmacı olarak İstanbul veya Ankara’dan sohbeti güzel, hitap gücü yüksek eski imamlar gelirler. Genelde konuşmacı olarak Fetullah Gülen'in yanında yetişen, talebesi olan 'molla' olarak isimlendirilen kişiler gelirdi. Burada mütevellilerden yıllık ne kadar himmet vereceği taahhüdü alınır. Mütevelliler yıllık verebilecekleri himmeti söylediklerinde, oradaki imamlar veya diğer şahıslar mütevellinin vermeyi taahhüt ettiği himmetin az olduğuna işaret ederek, miktarın iki katını vermesi için zorlanırdı. Bu zorlama herkesin içerisinde alenen yapıldığı için istenen miktarı sosyal bir baskı olduğundan dolayı vermek zorunda kalıyorlardı."
"Resmi kayıt tutulmazdı"
Örgütün yapısına da değinen Ü.Ç, şu bilgileri verdi: "Cemaat içerisindeki para alışverişlerinin hiçbirisinde makbuz veya belge verilmez. Devlete karşı resmi bir sorumluluk olmaması için resmi bir kayıt tutulmaz ve makbuz ya da belge verilmezdi. Gelir seviyesi yüksek doktor, mühendis gibi mütevelli gruplarına bazen sorumlu imam atanır. Ünite imamlarını, il imamı seçer. Bu şahıslar genelde hitap gücü yüksek, etkileme kabiliyeti olan kişilerden seçilir. Bildiğim kadarıyla ünitelerin toplantıları biraz daha gizli tutulur. İmamlar ortalama 2-3 yılda bir grupları canlı tutmak maksadıyla değiştirilir. Bazen de başarılı imamlar bir üst makama getirilmek için bir üst imamın tavsiyesiyle hiyerarşik bir şekilde bir üstteki imama söylenerek, il imamının kararıyla değiştirilir. Her imama bağlı öğrenci evleri vardır. İmamlar bu evlerde kalan üniversite mezunu öğrenciler arasından eli ayağı düzgün, konuşması düzgün olan para işinden anlayanlar arasından tasarrufuyla kendine bağlı muhasebeciyi seçer. Küçük bölge imamlarının her birine büyük bölge imamları tarafından belirlenen 5-6 öğrenci evi bağlanır. Bu imamlar evdeki öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarıyla ilgilenirler."
Ü.Ç, cemaatin ülke içinde 7 bölgeye ayrıldığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunlar Marmara, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu bölgeleridir. Bu imamlara bölgesindeki iller bağlanır. Her bölgede bir imam bulunur. Bunlara bölge imamı denir. İl imamı, ilden sorumlu olan kişidir. İlde cemaate ait bütün kurum ve yapılanmaların aksaklığa mahal vermeden işlemesi için ildeki bütün işleri denetleyen ve yönlendiren kişidir. İlçe imamı da ilçedeki cemaate ait bütün faaliyetleri takip eden, düzenleyen kişidir."
"Kakao" isimli programı gizlilik açısından kullandım"
Ü.Ç, 17-25 Aralık sürecinden sonra geçimini sağlamak için içerisinde yer aldığı Fetullah Gülen yapılanmasından kopmaya başladığını, 2014'ün Ağustos ayında cemaatle olan bütün bağlarını kestiğini öne sürdü.
Eyalet imamlarından gizlilik açısından iletişim için çeşitli programların kullanılmasının istendiğini dile getiren Ü.Ç, kendisinin de örgüt içerisinde kullanılan "kakao" isimli programı bir süre kullandığını kaydetti.
"Bu programı polisin takip ve tespit etmesinin mümkün olmadığını söyledikleri için gizlilik açısından kullandım." diyen Ü.Ç, şunları ifade etti: "Diğer birçok imamın çeşitli programları gizlilik açısından kullandıklarını biliyorum. Himmet, mütevelli ve sohbet toplantılarına girmeden önce imamlar ve sohbete katılan herkesin telefonları polis tarafından dinlenmesini ve teknik takip yapılmasını önlemek amacıyla sohbet odasının dışına bırakılırdı. Tespit edilen kurumların hiçbirisinde çalışmadım. Kurumların hepsi cemaate bağlı kurumlardır. 2011 ile 2014 yıllarında sigortalı gösterildim. Cemaatin imamlarının sigorta işlemleriyle eyalet muhasebecileri ilgilenmekteydi. Buralarda beni çalışmış gibi gösterenler de onlardır. Bugüne kadar ben cemaatin hiçbir kurumunda çalışmadım."
Ü.Ç, 2014 yerel seçimleri öncesi AK Parti'nin birinci olduğu illerde ikinci olan partiye, diğer illerde ise hangi parti birinci ise ona oy verilmesi talimatı geldiğini aktardı.
AK Parti'nin dershaneleri kapatma kararının cemaat tarafından "cemaati bitirme çalışması" olarak algılandığını belirten Ü.Ç, 2012 sonuna doğru "AK Parti'ye karşı tavır alınması", "sohbete gelen ve mütevelli grubundakilere bu konuların işlenmesi", "AK Parti'nin cemaate yanlış yaptığının söylenmesi"nin üstlerindeki imamlarca iletildiğini anlattı.
Ü.Ç. sosyal medya hesaplarından, "Cumhurbaşkanı ve AK Parti hükümetinin cemaat okullarını kapatmasının yanlış olduğu" şeklinde paylaşımların yapılmasının istendiğine işaret etti.
"İtaat et, kurtul"
Gülen'in cemaat içerisinde nasıl görüldüğüne ilişkin de bilgi veren Ü.Ç, şöyle devam etti: "Cemaat içerisinde Fetullah Gülen'in veli, alim bir zat olduğu, müçtehid yani fetva veren bir kişi olduğu kabul edilirdi. Cemaat içerisinde itaat ile ilgili genel görüş ve anlayış, 'itaat et, kurtul' anlayışıdır. Cemaat içerisinde çok fazla soru soran, söylenen şeylere itiraz edip muhalefet eden kişiler sevilmez. Cemaatten ayrılmak isteyenler 'cemaatten ayrılırsan şefkat tokadı yersin', 'manevi olarak sıkıntı yaşarsın' gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye, ikna edilmeye çalışılırdı."
"Bir dolar gönderme 3-4 yıldır devam eden bir olay"
Cemaate ait okul, öğrenci evi, yurt gibi yerlerde kalan ve okuyanların çevrelerindeki kişileri sohbetlere, yemeğe veya gezilere davet ederek eleman kazanmaya çalıştığına değinen Ü.Ç, şunları kaydetti: "Ayrıca sohbet ve mütevelli gruplarında yer alan kişiler de çevrelerindeki kişileri bu toplantılara çağırarak 'eleman kazanma çalışması' yapmaktadır. Eleman kazanma konusunda genellikle dini duygular istismar edilmektedir. Elemanlarda öncelik olarak aranan kriter itaatkar olmasıdır. Ayrıca Allah rızası için faaliyetlerde bulunacak kişilere öncelik verilir. Dini konular ve kavramlar, örnek şahsiyetler zaman zaman istismar edilmiştir ve tahrif edilerek yozlaştırılmıştır.
Benim düşünceme göre Fetullah Gülen'in diyalog, hoşgörü gibi söylemleri, son günlerde yaşanan olaylara bakıldığında tamamen maske olarak kullanılmıştır. Fetullah Gülen'in bu takiyyeci tutumunu cemaatin hangi düzeyindeki kişilerin bilip bilmediğini bilemiyorum. Yaşanan olaylar ve bugün gelinen noktada olaylar arasındaki tezatlıklardan dolayı cemaate bağlı olan, gönül verenlerin yaklaşık yüzde 80'i cemaatten ayrıldı. Yüzde 20'lik bir bölümün cemaatin talimatlarına ölümüne biat ettiklerini biliyorum. Fetullah Gülen Amerika'dan bir dolar gönderirdi. Hediye niyetiyle sembolik olarak gönderilen, manevi bir bağ oluşturmak için yapılan bir şeydi. Bir dolar gönderme konusu yaklaşık 3-4 yıldır devam eden bir olaydır."
Cemaatin "evlilik"lerdeki rolü
Ü.Ç, örgüt içindeki evliliklerin nasıl yapıldığına ilişkin ise şunları söyledi: "Cemaat içerisindeki bekar imamlara bir üstündeki bağlı olduğu imam gelerek, 'evlenme zamanının geldiğini, evlenmek isteyip istemediğini' sorar. Evlenmek istemeyenler, 'biraz daha bekleyeceğini' söyler. Evlenmek isteyenler evleneceği bayanda olmasını istediği özellikleri (boy, güzellik, kilo, çalışıp çalışmaması, memleketi gibi) bildirir. Onlar da cemaat içerisinden istenen özelliklere uyan bayanın fotoğrafını getirerek gösterir. Fotoğraftaki bayanı beğenmezsen, beğenene kadar farklı farklı bayanların fotoğraflarını gösterirler. Fotoğraftaki bayanı beğenirse fotoğrafı gösteren imamın evinde uygun bir şekilde görüştürülür. Her iki taraf da birbirini beğenirse evlilik sağlanır. Görüşme esnasında eğer taraflardan biri diğerini beğenmezse evlilik olmaz. Bu işlem uygun kişiyi bulana kadar devam eder. Buluşmadan önce erkek şahsın fotoğrafı bayana gösterilmez."
Son Güncelleme: Cumartesi, 06 Ağustos 2016 13:20
Gösterim: 2141
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan, ziyaretin bilhassa 15 Temmuz Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsünün hemen ardından gerçekleşiyor olmasını da son derece anlamlı bulduğunu vurguladı.
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu darbe girişimi, Fetullahçı Terör Örgütü'nün karanlık yüzünü, sinsi planlarını ve asıl niyetini ifşa etmiştir. Bu terör örgütü, sadece milletimize değil, iyi niyetlerini istismar ettiği rahmetli Özal'a, rahmetli Demirel'e de ihanet etmiştir. Artık şunu net olarak biliyoruz, FETÖ sadece Türkiye'ye karşı değil, varlık gösterdiği tüm ülkelere tehdit teşkil ediyor, bunun da bilinmesini isterim. Açıkçası bizim yüreğimiz yanıyor, bizim yaşadığımız acıları, ihaneti, hayal kırıklığını kardeşlerimiz, dostlarımız yaşamasın istiyoruz. Örgütün ipliğini pazara çıkarmaya kararlıyız. Mücadelemizi hem yurt içinde hem de yurt dışında kararlı bir şekilde sürdüreceğiz."
"Türkiye, terörün her türlüsü ile mücadelesinde Kazakistan'ın yanındadır"
Kazakistan Aktöbe şehrindeki terör saldırısını kınayan Erdoğan, saldırıyı lanetlediğini ve şiddetle kınadığını belirterek, "Türkiye, terörün her türlüsü ile mücadelesinde Kazakistan'ın yanındadır ve olmaya da devam edecektir." dedi.
Kazakistan'ın bu yıl bağımsızlığının 25. yıl dönümünü kutladığını anımsatan Erdoğan, "Aradan geçen çeyrek asırda Kazakistan, Sayın Nazarbayev'in dirayetli ve vizyoner liderliğinde bölgesinin en istikrarlı ve ekonomik bakımdan bölgesinin en gelişmiş ülkelerinden biri haline geldi. Türkiye olarak Kazakistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Türkiye olarak yine Kazakistan'ın bağımsızlığının 25. yıl dönümü münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanını ve kardeş Kazak halkını şahsım ve milletim adına en kalbi duygularımla tebrik ediyorum." ifadelerini kullandı.
"Orta koridor girişimi ve ulaştırma lojistik projeleri"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve Kazakistan'ın tarihi İpek Yolu'nun yeniden canlandırılmasında merkezi konuma sahip iki ülke olduğuna işaret ederek, "Orta koridor girişimimiz ve ulaştırma lojistik projelerimizle Türkiye'nin Kazakistan'ın batıya açılan kapısı, Kazakistan'ın ise Türkiye'nin doğuya kapısı olmasını arzu ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ'nün Kazakistan'daki okulları
Gündemimizdeki bir diğer önemli konu da 15 Temmuz darbe girişimi ve terör örgütü FETÖ'nün bu süreçteki rolü. Malumunuz ülkemiz 15 Temmuz gecesi siyasi tarihimizin en alçak, en pervasız, en kanlı ihanetlerinden birine maruz kalmıştır. Yaklaşık 40 yıldır takiye ile, ikiyüzlülükle büyük bir gizlilik içinde silahlı kuvvetlerimiz içinde örgütlenen üniformalı teröristler, Pensilvanya'daki örgüt liderinin talimatı doğrultusunda meşru hükümeti, demokrasiyi ve şahsımı hedef alan bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu teşebbüse, yine bu yapıya mensup birtakım eski emniyet görevlileri, siviller, farklı kamu kurumlarında çalışan memurlar, adli ve idari personel de destek vermiştir."
"Şu anda Kazakistan'da 33 okulları var"
Kazakistan'daki FETÖ okullarıyla ilgili yaptığı görüşme konusunda da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nazarbayev'in "Türkiye'ye düşman olan bize de düşmandır" sözünü anımsatarak, şunları söyledi: "Bu Fetullahçı Terör Örgütü, ne yazık ki bize bu düşmanlığı yaptı, bu millete bu düşmanlığı yaptı, bu milleti parçalamaya yönelik bu adımı attı. Tabi bugün bize yarın bir başka yerde de aynı şeyi bunlar yapabilirler. Cibilliyetlerinin gereği bu, karakterlerinin gereği bu. Şu anda Kazakistan'da 33 okulları var. Tüm listeyi kendilerine takdim ettik ve Maarif Vakfımız ile Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığımızın müşterek çalışmasıyla inşallah Kazakistan'da bu adım atılmış olacak."
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev ise Kazakistan'daki FETÖ okullarıyla ilgili olarak, "Biz Türkiye'ye karşı iş yapan kimseyi desteklemeyeceğiz. Bu durum bizim çıkarlarımıza uygun değildir. Biz bunu istemiyoruz. Bu konuda anlaştık. İki tarafın eğitim bakanlıkları bir çalışma grubu oluşturarak okulları kontrolden geçirecek. Gerçekten ilişkileri olanlar tespit edilirse biz o öğretmenleri geri göndereceğiz ve Türkiye devletinden başka öğretmenler isteyeceğiz." açıklamasında bulundu.
Tüm Türkiye bunu izleyecek"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ve CHP Genel Başkanlarının "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"ne katılacaklarını açıklamasına ilişkin de "Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu'na bildiğiniz gibi daha önce yazılı olarak davetimi yapmıştım. Çünkü pazar günü yapılacak olan mitingi milletin demokrasi ve şehitlerimize sahip çıkma buluşmasını çok önemsediğimiz için ve cumhurun başı olarak da böyle bir buluşmayı Türkiye'nin en büyük meydanında gerçekleştirelim istedik." değerlendirmesinde bulundu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan, ziyaretin bilhassa 15 Temmuz Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsünün hemen ardından gerçekleşiyor olmasını da son derece anlamlı bulduğunu vurguladı.
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu darbe girişimi, Fetullahçı Terör Örgütü'nün karanlık yüzünü, sinsi planlarını ve asıl niyetini ifşa etmiştir. Bu terör örgütü, sadece milletimize değil, iyi niyetlerini istismar ettiği rahmetli Özal'a, rahmetli Demirel'e de ihanet etmiştir. Artık şunu net olarak biliyoruz, FETÖ sadece Türkiye'ye karşı değil, varlık gösterdiği tüm ülkelere tehdit teşkil ediyor, bunun da bilinmesini isterim. Açıkçası bizim yüreğimiz yanıyor, bizim yaşadığımız acıları, ihaneti, hayal kırıklığını kardeşlerimiz, dostlarımız yaşamasın istiyoruz. Örgütün ipliğini pazara çıkarmaya kararlıyız. Mücadelemizi hem yurt içinde hem de yurt dışında kararlı bir şekilde sürdüreceğiz."
"Türkiye, terörün her türlüsü ile mücadelesinde Kazakistan'ın yanındadır"
Kazakistan Aktöbe şehrindeki terör saldırısını kınayan Erdoğan, saldırıyı lanetlediğini ve şiddetle kınadığını belirterek, "Türkiye, terörün her türlüsü ile mücadelesinde Kazakistan'ın yanındadır ve olmaya da devam edecektir." dedi.
Kazakistan'ın bu yıl bağımsızlığının 25. yıl dönümünü kutladığını anımsatan Erdoğan, "Aradan geçen çeyrek asırda Kazakistan, Sayın Nazarbayev'in dirayetli ve vizyoner liderliğinde bölgesinin en istikrarlı ve ekonomik bakımdan bölgesinin en gelişmiş ülkelerinden biri haline geldi. Türkiye olarak Kazakistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Türkiye olarak yine Kazakistan'ın bağımsızlığının 25. yıl dönümü münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanını ve kardeş Kazak halkını şahsım ve milletim adına en kalbi duygularımla tebrik ediyorum." ifadelerini kullandı.
"Orta koridor girişimi ve ulaştırma lojistik projeleri"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve Kazakistan'ın tarihi İpek Yolu'nun yeniden canlandırılmasında merkezi konuma sahip iki ülke olduğuna işaret ederek, "Orta koridor girişimimiz ve ulaştırma lojistik projelerimizle Türkiye'nin Kazakistan'ın batıya açılan kapısı, Kazakistan'ın ise Türkiye'nin doğuya kapısı olmasını arzu ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ'nün Kazakistan'daki okulları
Gündemimizdeki bir diğer önemli konu da 15 Temmuz darbe girişimi ve terör örgütü FETÖ'nün bu süreçteki rolü. Malumunuz ülkemiz 15 Temmuz gecesi siyasi tarihimizin en alçak, en pervasız, en kanlı ihanetlerinden birine maruz kalmıştır. Yaklaşık 40 yıldır takiye ile, ikiyüzlülükle büyük bir gizlilik içinde silahlı kuvvetlerimiz içinde örgütlenen üniformalı teröristler, Pensilvanya'daki örgüt liderinin talimatı doğrultusunda meşru hükümeti, demokrasiyi ve şahsımı hedef alan bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu teşebbüse, yine bu yapıya mensup birtakım eski emniyet görevlileri, siviller, farklı kamu kurumlarında çalışan memurlar, adli ve idari personel de destek vermiştir."
"Şu anda Kazakistan'da 33 okulları var"
Kazakistan'daki FETÖ okullarıyla ilgili yaptığı görüşme konusunda da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nazarbayev'in "Türkiye'ye düşman olan bize de düşmandır" sözünü anımsatarak, şunları söyledi: "Bu Fetullahçı Terör Örgütü, ne yazık ki bize bu düşmanlığı yaptı, bu millete bu düşmanlığı yaptı, bu milleti parçalamaya yönelik bu adımı attı. Tabi bugün bize yarın bir başka yerde de aynı şeyi bunlar yapabilirler. Cibilliyetlerinin gereği bu, karakterlerinin gereği bu. Şu anda Kazakistan'da 33 okulları var. Tüm listeyi kendilerine takdim ettik ve Maarif Vakfımız ile Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığımızın müşterek çalışmasıyla inşallah Kazakistan'da bu adım atılmış olacak."
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev ise Kazakistan'daki FETÖ okullarıyla ilgili olarak, "Biz Türkiye'ye karşı iş yapan kimseyi desteklemeyeceğiz. Bu durum bizim çıkarlarımıza uygun değildir. Biz bunu istemiyoruz. Bu konuda anlaştık. İki tarafın eğitim bakanlıkları bir çalışma grubu oluşturarak okulları kontrolden geçirecek. Gerçekten ilişkileri olanlar tespit edilirse biz o öğretmenleri geri göndereceğiz ve Türkiye devletinden başka öğretmenler isteyeceğiz." açıklamasında bulundu.
Tüm Türkiye bunu izleyecek"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ve CHP Genel Başkanlarının "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"ne katılacaklarını açıklamasına ilişkin de "Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu'na bildiğiniz gibi daha önce yazılı olarak davetimi yapmıştım. Çünkü pazar günü yapılacak olan mitingi milletin demokrasi ve şehitlerimize sahip çıkma buluşmasını çok önemsediğimiz için ve cumhurun başı olarak da böyle bir buluşmayı Türkiye'nin en büyük meydanında gerçekleştirelim istedik." değerlendirmesinde bulundu.
Son Güncelleme: Cumartesi, 06 Ağustos 2016 12:41
Gösterim: 1407
Suriyeli mülteci çocuklar için açılan geçici eğitim merkezlerinde verilen eğitimin kalitesinin artırılması, burada görev yapan Suriyeli öğretmenlerin pedagojik bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi amacıyla, finansmanı UNICEF tarafından karşılanan, 514 Suriyeli öğretmen eğitici olarak yetiştirilecek.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, finansmanı UNICEF tarafından karşılanan, 514 Suriyeli öğretmen eğitici olarak yetiştirilecek. 2 hafta süreli, 90 saatlik merkezi eğitim olarak gerçekleştirilecek eğitici eğitimleri, Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 21 akademisyen tarafından verilecek. Konya’da yapılacak eğitimler; 2 grup halinde, Öğretmenlik Mesleğine Giriş, Öğretim Yöntem ve Teknikleri, Ölçme Değerlendirme, Sınıf Yönetimi, Eğitim Psikolojisi ve Rehberlik başlıklarında gerçekleştirilecek.
257 öğretmenden oluşan 1. grup eğitimleri 8-19 Ağustos 2016 tarihleri arasında; 2. grup eğitimleri ise yine 257 öğretmenin katılımıyla 22 Ağustos – 2 Eylül 2016 tarihleri arasında yapılacak. Söz konusu bu eğitimlerin devamında, eğitim almış 514 eğitici tarafından yaklaşık 20 bin Suriyeli öğretmene ikamet ettikleri illerde 2 hafta süreli, 90 saatlik eğitim verilecek. 2 grup halinde yapılacak bu eğitimlerin 1’incisi 10 bin öğretmenin katılımıyla 22 Ağustos – 2 Eylül 2016 tarihleri arasında; 2. grubun eğitimleri ise 5 Eylül – 23 Eylül 2016 tarihleri arasında 10 bin öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilecek.
8 Ağustos Pazartesi günü Konya’da yapılacak toplantının açılışına MEB Müsteşar yardımcısı Ercan Demirci, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Semih Aktekin, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Ali Rıza Altunel ve UNICEF yetkilileri katılacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Suriyeli mülteci çocuklar için açılan geçici eğitim merkezlerinde verilen eğitimin kalitesinin artırılması, burada görev yapan Suriyeli öğretmenlerin pedagojik bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi amacıyla, finansmanı UNICEF tarafından karşılanan, 514 Suriyeli öğretmen eğitici olarak yetiştirilecek.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, finansmanı UNICEF tarafından karşılanan, 514 Suriyeli öğretmen eğitici olarak yetiştirilecek. 2 hafta süreli, 90 saatlik merkezi eğitim olarak gerçekleştirilecek eğitici eğitimleri, Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 21 akademisyen tarafından verilecek. Konya’da yapılacak eğitimler; 2 grup halinde, Öğretmenlik Mesleğine Giriş, Öğretim Yöntem ve Teknikleri, Ölçme Değerlendirme, Sınıf Yönetimi, Eğitim Psikolojisi ve Rehberlik başlıklarında gerçekleştirilecek.
257 öğretmenden oluşan 1. grup eğitimleri 8-19 Ağustos 2016 tarihleri arasında; 2. grup eğitimleri ise yine 257 öğretmenin katılımıyla 22 Ağustos – 2 Eylül 2016 tarihleri arasında yapılacak. Söz konusu bu eğitimlerin devamında, eğitim almış 514 eğitici tarafından yaklaşık 20 bin Suriyeli öğretmene ikamet ettikleri illerde 2 hafta süreli, 90 saatlik eğitim verilecek. 2 grup halinde yapılacak bu eğitimlerin 1’incisi 10 bin öğretmenin katılımıyla 22 Ağustos – 2 Eylül 2016 tarihleri arasında; 2. grubun eğitimleri ise 5 Eylül – 23 Eylül 2016 tarihleri arasında 10 bin öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilecek.
8 Ağustos Pazartesi günü Konya’da yapılacak toplantının açılışına MEB Müsteşar yardımcısı Ercan Demirci, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Semih Aktekin, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Ali Rıza Altunel ve UNICEF yetkilileri katılacak.
Son Güncelleme: Cumartesi, 06 Ağustos 2016 12:33
Gösterim: 1192
Milli Eğitim Bakanlığınca, işitme engelliler ilkokullarının 1, 2. ve 3. sınıf öğrencileri için Türk işaret dili dersi öğretim programları hazırlandı.
MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce bir ilke imza atılarak hazırlanan ve Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanan ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar için Türk İşaret Dili dersi öğretim programı, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün internet sayfasında yayımlandı.
Türkiye'deki işitme engelli öğrenciler arasında kullanılan işaret dilinde temel düzeyde bir standart geliştirilmesine katkı sağlaması beklenen program, "öğrenci merkezlilik, aktif öğrenme, esneklik, disiplinler arası tematik desen" esaslarına dayalı ve "etkinlik temelli bir yaklaşımla" hazırlandı. Türk İşaret Dili dersi, işitme engelliler ilkokullarının 1, 2 ve 3. sınıflarında haftada 2'şer saat okutulacak.
"Türk İşaret Dili" dersi 1. sınıf öğretim programında, öğrencilerin günlük hayatlarında sıkça kullandıkları temel sözcüklerin ve kavramların işaret dilindeki karşılıklarının tanıtılarak, temel işaret dili dağarcığının oluşması hedeflendi. Bu sınıf düzeyinde, öğrencinin kendisi ve yakın çevresinden başlayarak, yaşadığı sosyal çevrede kullanması muhtemel 624 sözcüğe yer verildi.
İlkokul 2. ve 3. sınıflar öğretim programları, öğrencilerin günlük hayatlarında ve yakın çevrelerinde sıklıkla kullanabilecekleri örnek sözcükler, cümleler, diyaloglar ve konularla özgün bir program tasarımı olma özelliği de taşıyor. 2. sınıfta 1. sınıfa ek olarak 158 yeni sözcüğe, 3 sınıfta ise 171 yeni sözcüğe yer verildi. Tüm sınıf gruplarında toplamda 953 sözcüğün öğretimi hedeflendi.
Öğrenilenlerin diğer derslerde de kullanılması hedefleniyor
Türk İşaret Dili dersi 2 ve 3. sınıf öğretim programları özellikle temel akademik becerilerin öğretiminin gerçekleştirildiği hayat bilgisi, matematik, fen bilimleri gibi derslerle ilişkilendirildi. Öğrencilerin bu derste edinecekleri becerileri farklı derslere transfer edebilmelerini sağlayacak disiplinler arası bir anlayış benimsendi. Buna göre programda, "kendimi tanıyorum, okulumu seviyorum, ailem ve evim, oyun, spor ve sağlık, yiyecek ve içecekler, taşıtlar ve trafik, ülkemi seviyorum" gibi temalar ve ilkokul hayat bilgisi dersinin yanı sıra temel matematik ve fen kavramlarının verildiği temalar ile matematik, fen bilimleri derslerinin mevcut temaları eş güdümlü olarak planlandı.
Böylelikle öğrencinin Türk işaret dili dersinde edindiği işaretleri diğer derslerde de kullanması sağlanacak. Bu yolla öğrenmenin kalıcılığına ve işitme engelli öğrencilerin akademik başarılarının artmasına imkân tanınabilecek. İşitme engellilerin kendi aralarında ve işitenlerle iletişim kurmalarına katkıda bulunacak bu programlarla aynı zamanda işitme engellilerin iletişim kurmalarında sorun yaratabilen yöresel ve bölgesel farklılıkların azaltılması ve ortak bir işaret dilinin oluşturulması da hedefleniyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığınca, işitme engelliler ilkokullarının 1, 2. ve 3. sınıf öğrencileri için Türk işaret dili dersi öğretim programları hazırlandı.
MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce bir ilke imza atılarak hazırlanan ve Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanan ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar için Türk İşaret Dili dersi öğretim programı, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün internet sayfasında yayımlandı.
Türkiye'deki işitme engelli öğrenciler arasında kullanılan işaret dilinde temel düzeyde bir standart geliştirilmesine katkı sağlaması beklenen program, "öğrenci merkezlilik, aktif öğrenme, esneklik, disiplinler arası tematik desen" esaslarına dayalı ve "etkinlik temelli bir yaklaşımla" hazırlandı. Türk İşaret Dili dersi, işitme engelliler ilkokullarının 1, 2 ve 3. sınıflarında haftada 2'şer saat okutulacak.
"Türk İşaret Dili" dersi 1. sınıf öğretim programında, öğrencilerin günlük hayatlarında sıkça kullandıkları temel sözcüklerin ve kavramların işaret dilindeki karşılıklarının tanıtılarak, temel işaret dili dağarcığının oluşması hedeflendi. Bu sınıf düzeyinde, öğrencinin kendisi ve yakın çevresinden başlayarak, yaşadığı sosyal çevrede kullanması muhtemel 624 sözcüğe yer verildi.
İlkokul 2. ve 3. sınıflar öğretim programları, öğrencilerin günlük hayatlarında ve yakın çevrelerinde sıklıkla kullanabilecekleri örnek sözcükler, cümleler, diyaloglar ve konularla özgün bir program tasarımı olma özelliği de taşıyor. 2. sınıfta 1. sınıfa ek olarak 158 yeni sözcüğe, 3 sınıfta ise 171 yeni sözcüğe yer verildi. Tüm sınıf gruplarında toplamda 953 sözcüğün öğretimi hedeflendi.
Öğrenilenlerin diğer derslerde de kullanılması hedefleniyor
Türk İşaret Dili dersi 2 ve 3. sınıf öğretim programları özellikle temel akademik becerilerin öğretiminin gerçekleştirildiği hayat bilgisi, matematik, fen bilimleri gibi derslerle ilişkilendirildi. Öğrencilerin bu derste edinecekleri becerileri farklı derslere transfer edebilmelerini sağlayacak disiplinler arası bir anlayış benimsendi. Buna göre programda, "kendimi tanıyorum, okulumu seviyorum, ailem ve evim, oyun, spor ve sağlık, yiyecek ve içecekler, taşıtlar ve trafik, ülkemi seviyorum" gibi temalar ve ilkokul hayat bilgisi dersinin yanı sıra temel matematik ve fen kavramlarının verildiği temalar ile matematik, fen bilimleri derslerinin mevcut temaları eş güdümlü olarak planlandı.
Böylelikle öğrencinin Türk işaret dili dersinde edindiği işaretleri diğer derslerde de kullanması sağlanacak. Bu yolla öğrenmenin kalıcılığına ve işitme engelli öğrencilerin akademik başarılarının artmasına imkân tanınabilecek. İşitme engellilerin kendi aralarında ve işitenlerle iletişim kurmalarına katkıda bulunacak bu programlarla aynı zamanda işitme engellilerin iletişim kurmalarında sorun yaratabilen yöresel ve bölgesel farklılıkların azaltılması ve ortak bir işaret dilinin oluşturulması da hedefleniyor.
Son Güncelleme: Cumartesi, 06 Ağustos 2016 12:37
Gösterim: 1422
Siber Güvenlik Uzmanı Öztürkci, "Darbe girişimi sonrası Türkiye'de siber saldırılar arttı, ikinci aşamaya geçilmiş durumda. Bu girişimin ikinci ayağı siber saldırılar olabilir." dedi.
Teknolojinin her geçen gün gelişmesiyle, günümüzde artık başta devlet kurumları ve büyük ölçekli şirketlerinki olmak üzere, kişisel ve kurumsal datalar sanal ortamda saklanıyor. Depolamanın yanı sıra pek çok işin dijitalden halledilmeye başlanması, önemli verilere internet ortamından ulaşılmasının kolaylaşması ile siber saldırıların yapılma ve artış hızı da bu gelişmelere paralel, artmaya başladı.
Binlerce bilgisayarı aynı anda etki altına alarak, neredeyse bir ülkenin bütün elektronik işleyişini durdurabilecek büyük saldırıların yapılabildiği dünyada, ülkeler de kendi içlerinde siber saldırılardan korunabilmek adına milyon dolarlık yatırımlar yapıyor.
Türkiye'deki devlet kurumları ve şirketler ise özellikle son yıllarda siber saldırıların hedefinde. Siber saldırıların kurumlara ve şirketlere verdiği zararlar hakkında bilgi veren Siber Güvenlik Uzmanı Halil Öztürkci, uzun zamandır mücadele edilen bu konuda Türkiye'nin bundan sonra daha da dikkatli olması gerektiğini söyledi.
"Çok ciddi şekilde algı yönetimi var"
Öztürkci, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin başarısız olması sonrası Türkiye'deki devlet kurumu ve şirketlere yapılan siber saldırıların arttığı bilgisini vererek bu saldırılara karşı kurum ve şirketlerin dikkatli olması uyarısını yaptı.
Son günlerde büyük şirketlere ve devletin önemli kurumlarına siber saldırılar yapıldığını tespit ettiklerini belirten Öztürkci şunları anlattı: "15 Temmuz sürecini takip ettiğimizde karşımıza çıkan şey şu; başarısız bir girişim var ve ikinci aşamaya geçilmiş durumda. Çok ciddi şekilde algı yönetimi var. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından Türkiye'ye bakışı etkilemek adına bir algı operasyonu söz konusu. Bu algıda, özellikle sosyal medya üzerinden yayımlanacak içeriklerin büyük etkisi var. Bu, bize bundan sonraki süreçte algı yönetimine geçildiğini ve burada da sistemler üzerinden, kritik kullanıcıların hesapları üzerinden elde edilecek bilgilerle algı operasyonuna devam edileceğini gösteriyor. Dolayısıyla bu bilgileri elde edecek saldırıların artacağını net şekilde söyleyebiliriz. Devlet kurumlarından elde edilecek bilgileri manipüle edip, çok daha farklı algı operasyonları gerçekleştirilebilir. Darbe girişiminin başarısız olmasının ardından, bu saldırının ikinci ayağı siber saldırılar olabilir. Bizim ekip olarak yaptığımız işlerden biri siber saldırı anında kurum ve şirketlere ileterek destek vermek. 15 Temmuz öncesi aylık ortalama 10 şirkete bu kapsamda destek verirken, 15 Temmuz'dan bu yana ortalama 100'e yakın şirket bize başvurdu. Her gün bu sayı artıyor. Bunların 60'ı ise siber saldırıya uğradığı için bize başvuran kurumlar."
"Devlet kurumlarının tamamı ciddi risk altında"
Halil Öztürkci, yapılan saldırılar sonrası siber korsanların en önemli hedefinin devleti itibarsızlaştırmak olduğunun altını çizerek, bununla alakalı bir cephe oluşturmak istendiğini, kurumların ve şirketlerin bu kapsamda çok dikkatli olması, gerekli çalışmaların hızlı şekilde yapılması gerektiğini söyledi.
Devlet kurumlarının tamamının çok ciddi risk altında olduğunu belirten Öztürkci, "15 Temmuz'dan sonra şirketlere yapılan siber saldırılar aslında beklenen seviyedeydi, burada kamudaki kadar yüksek bir artış olmadı. Ama öte yandan kamuya mal olmuş bazı büyük şirketler ciddi boyutlarda siber saldırıya maruz kaldı. Göz önündeki bazı büyük şirketler için siber saldırıların 15 Temmuz sonrası ciddi şekilde artış gösterdiğini söyleyebiliriz." dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Siber Güvenlik Uzmanı Öztürkci, "Darbe girişimi sonrası Türkiye'de siber saldırılar arttı, ikinci aşamaya geçilmiş durumda. Bu girişimin ikinci ayağı siber saldırılar olabilir." dedi.
Teknolojinin her geçen gün gelişmesiyle, günümüzde artık başta devlet kurumları ve büyük ölçekli şirketlerinki olmak üzere, kişisel ve kurumsal datalar sanal ortamda saklanıyor. Depolamanın yanı sıra pek çok işin dijitalden halledilmeye başlanması, önemli verilere internet ortamından ulaşılmasının kolaylaşması ile siber saldırıların yapılma ve artış hızı da bu gelişmelere paralel, artmaya başladı.
Binlerce bilgisayarı aynı anda etki altına alarak, neredeyse bir ülkenin bütün elektronik işleyişini durdurabilecek büyük saldırıların yapılabildiği dünyada, ülkeler de kendi içlerinde siber saldırılardan korunabilmek adına milyon dolarlık yatırımlar yapıyor.
Türkiye'deki devlet kurumları ve şirketler ise özellikle son yıllarda siber saldırıların hedefinde. Siber saldırıların kurumlara ve şirketlere verdiği zararlar hakkında bilgi veren Siber Güvenlik Uzmanı Halil Öztürkci, uzun zamandır mücadele edilen bu konuda Türkiye'nin bundan sonra daha da dikkatli olması gerektiğini söyledi.
"Çok ciddi şekilde algı yönetimi var"
Öztürkci, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin başarısız olması sonrası Türkiye'deki devlet kurumu ve şirketlere yapılan siber saldırıların arttığı bilgisini vererek bu saldırılara karşı kurum ve şirketlerin dikkatli olması uyarısını yaptı.
Son günlerde büyük şirketlere ve devletin önemli kurumlarına siber saldırılar yapıldığını tespit ettiklerini belirten Öztürkci şunları anlattı: "15 Temmuz sürecini takip ettiğimizde karşımıza çıkan şey şu; başarısız bir girişim var ve ikinci aşamaya geçilmiş durumda. Çok ciddi şekilde algı yönetimi var. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından Türkiye'ye bakışı etkilemek adına bir algı operasyonu söz konusu. Bu algıda, özellikle sosyal medya üzerinden yayımlanacak içeriklerin büyük etkisi var. Bu, bize bundan sonraki süreçte algı yönetimine geçildiğini ve burada da sistemler üzerinden, kritik kullanıcıların hesapları üzerinden elde edilecek bilgilerle algı operasyonuna devam edileceğini gösteriyor. Dolayısıyla bu bilgileri elde edecek saldırıların artacağını net şekilde söyleyebiliriz. Devlet kurumlarından elde edilecek bilgileri manipüle edip, çok daha farklı algı operasyonları gerçekleştirilebilir. Darbe girişiminin başarısız olmasının ardından, bu saldırının ikinci ayağı siber saldırılar olabilir. Bizim ekip olarak yaptığımız işlerden biri siber saldırı anında kurum ve şirketlere ileterek destek vermek. 15 Temmuz öncesi aylık ortalama 10 şirkete bu kapsamda destek verirken, 15 Temmuz'dan bu yana ortalama 100'e yakın şirket bize başvurdu. Her gün bu sayı artıyor. Bunların 60'ı ise siber saldırıya uğradığı için bize başvuran kurumlar."
"Devlet kurumlarının tamamı ciddi risk altında"
Halil Öztürkci, yapılan saldırılar sonrası siber korsanların en önemli hedefinin devleti itibarsızlaştırmak olduğunun altını çizerek, bununla alakalı bir cephe oluşturmak istendiğini, kurumların ve şirketlerin bu kapsamda çok dikkatli olması, gerekli çalışmaların hızlı şekilde yapılması gerektiğini söyledi.
Devlet kurumlarının tamamının çok ciddi risk altında olduğunu belirten Öztürkci, "15 Temmuz'dan sonra şirketlere yapılan siber saldırılar aslında beklenen seviyedeydi, burada kamudaki kadar yüksek bir artış olmadı. Ama öte yandan kamuya mal olmuş bazı büyük şirketler ciddi boyutlarda siber saldırıya maruz kaldı. Göz önündeki bazı büyük şirketler için siber saldırıların 15 Temmuz sonrası ciddi şekilde artış gösterdiğini söyleyebiliriz." dedi.
Son Güncelleme: Cuma, 05 Ağustos 2016 16:12
Gösterim: 1016