Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.

Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı  dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.

Derslere Kur'ân gelmeyecek!

Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.

Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."

Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!

Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.

Meâl ve tefsir mutlaka olmalı

Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.

Dersleri branş hocaları vermeli!

Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.

Kur'an 3 aşamada öğretilebilir

Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.

> Kuran dersleri nasıl öğretilecek?

Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.

Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı  dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.

Derslere Kur'ân gelmeyecek!

Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.

Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."

Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!

Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.

Meâl ve tefsir mutlaka olmalı

Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.

Dersleri branş hocaları vermeli!

Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.

Kur'an 3 aşamada öğretilebilir

Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.

Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 08:56

Gösterim: 3195

Bakan Günay üniversitelerin geçmişte, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor''

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' dedi.

İstanbul Aydın Üniversitesi'nde düzenlenen şiir sergisinin açılışında konuşan Günay, bir üniversitede şiir sergisini ilk defa gördüğünü belirterek, üniversitelerin kültür hayatıyla iç içe olmasının, gerçekten kültür-sanat hayatının iyiye ve ileriye doğru gittiğinin göstergesi olduğunu söyledi.

Üniversitelerin sosyal yaşamın içine girerek, onu değiştirmeye başladığına işaret eden Günay, ''Çevredeki binalara bakın. Çevredeki binalar buraya, üniversiteye uymaya başlamış. Kafe oluyorlar, sergi salonu oluyorlar... Üniversite, suya atılan bir taş gibi halka halka çevresini güzelleştirmeye, iyileştirmeye, dönüştürmeye çalışıyor. Burada tabii geçmiş yıllarda üniversitelerimizin yaptığı yanlışı yapmamamız gerekiyor. Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' şeklinde konuştu.

Günay, bugün iki üniversitede katıldığı toplantılar sırasında, üniversitelerin binalarına, yeşil alanlarına dikkat ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Biz öğrencilerin bir araya gelmesinin yasaklandığı bir ortamda, bodrum katlarında, tuvalet kapılarının önlerinde bir araya gelip çay içmeyi sosyal ortam sayan bir dönemden geldik. Bugün de her şey elbette mükemmel değil. Hala yapmamız gereken çok şey var. Düşünce özgürlüğü, öğrenme özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü konusunda, birbirimizin yaşamına, inancına, kökenine saygı gösterme konusunda hala öğreneceğimiz şeyler var. Ben hala insanlığı, insanlığın atası çağında sayıyorum. Gerçek insanlık inşallah ileride daha güzel günler görecek. Bizim yaşamımızda maalesef 60'larda, 70'lerde, 80'lerde birtakım darbe ve kesintiler oldu, ama buna rağmen son 5-10 yıl içinde iyiye ve ileriye doğru gidiyoruz.''

Çin'e gerçekleştirdiği yorucu bir geziden dün gece yarısı döndüğünü, ancak gençlerle buluşma fırsatını kaçırmak istemediği için üniversitenin davetiyle şiir sergisi açılışına katıldığını belirten Günay, ''Gençlerle buluşma imkanı siyasetçilere az veriliyor ve gençler de genellikle beni demin kapıda karşıladığınız gibi alkışlarla değil, daha yenilebilir, içilebilir maddelerle karşılıyorlar. Umarım alkışlarla girdiğimiz gibi alkışlarla da çıkarız'' dedi.

> ‘Üniversiteler sosyal yaşamı değiştiriyor’

Bakan Günay üniversitelerin geçmişte, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor''

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' dedi.

İstanbul Aydın Üniversitesi'nde düzenlenen şiir sergisinin açılışında konuşan Günay, bir üniversitede şiir sergisini ilk defa gördüğünü belirterek, üniversitelerin kültür hayatıyla iç içe olmasının, gerçekten kültür-sanat hayatının iyiye ve ileriye doğru gittiğinin göstergesi olduğunu söyledi.

Üniversitelerin sosyal yaşamın içine girerek, onu değiştirmeye başladığına işaret eden Günay, ''Çevredeki binalara bakın. Çevredeki binalar buraya, üniversiteye uymaya başlamış. Kafe oluyorlar, sergi salonu oluyorlar... Üniversite, suya atılan bir taş gibi halka halka çevresini güzelleştirmeye, iyileştirmeye, dönüştürmeye çalışıyor. Burada tabii geçmiş yıllarda üniversitelerimizin yaptığı yanlışı yapmamamız gerekiyor. Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' şeklinde konuştu.

Günay, bugün iki üniversitede katıldığı toplantılar sırasında, üniversitelerin binalarına, yeşil alanlarına dikkat ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Biz öğrencilerin bir araya gelmesinin yasaklandığı bir ortamda, bodrum katlarında, tuvalet kapılarının önlerinde bir araya gelip çay içmeyi sosyal ortam sayan bir dönemden geldik. Bugün de her şey elbette mükemmel değil. Hala yapmamız gereken çok şey var. Düşünce özgürlüğü, öğrenme özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü konusunda, birbirimizin yaşamına, inancına, kökenine saygı gösterme konusunda hala öğreneceğimiz şeyler var. Ben hala insanlığı, insanlığın atası çağında sayıyorum. Gerçek insanlık inşallah ileride daha güzel günler görecek. Bizim yaşamımızda maalesef 60'larda, 70'lerde, 80'lerde birtakım darbe ve kesintiler oldu, ama buna rağmen son 5-10 yıl içinde iyiye ve ileriye doğru gidiyoruz.''

Çin'e gerçekleştirdiği yorucu bir geziden dün gece yarısı döndüğünü, ancak gençlerle buluşma fırsatını kaçırmak istemediği için üniversitenin davetiyle şiir sergisi açılışına katıldığını belirten Günay, ''Gençlerle buluşma imkanı siyasetçilere az veriliyor ve gençler de genellikle beni demin kapıda karşıladığınız gibi alkışlarla değil, daha yenilebilir, içilebilir maddelerle karşılıyorlar. Umarım alkışlarla girdiğimiz gibi alkışlarla da çıkarız'' dedi.

Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 21:09

Gösterim: 1884

James Bond'un İstanbul'da yapılacak çekimleri için Eminönü Meydanı dört gün olmak üzere 14 Nisan - 05 Mayıs tarihleri arasında bazı caddeler ise farklı günlerde araç ve yaya trafiğine kapatılacak.

Başrolünü Daniel Craig in oynadığı James Bond Skyfall için Eminönü Meydanı, Mısır Çarşısı önü ve çevresi pazar alanına dönüştürülecek.

007 James Bond serisinin son filmi 'Skyfall'ın çekimleri Adana'nın ardından şimdi de İstanbul'da devam edecek. Çekimler nedeniyle Eminönü Meydanı dört gün ve bazı caddeler farklı günlerde kapalı olacak.

Yeni James Bond filminin İstanbul’da yapılacak çekimleri için, çalışma güzergâhlarında uygun çalışma ortamının oluşturulması ve araç ve yaya trafiğinin kontrol altına alınması amacıyla bazı yollar trafiğe kapanacak.

Yaklaşık 500 figüran 100 dublörün görev yapacağı filmin çekimleri ağırlıklı olarak Eminönü bölgesinde gerçekleşecek.

Başrolünü Daniel Craig’in oynadığı James Bond ‘Skyfall’ için Eminönü Meydanı, Mısır Çarşısı önü ve çevresi pazar alanına dönüştürülecek. Burada motosiklet kovalama sahneleri, araç patlatma sahneleri gibi aksiyon dozu yüksek sahneler çekilecek. Çekimler süresince Bankacılar Caddesi, Sultanhamam Caddesi, Büyük Postane Caddesi, Arpacılar Caddesi belirli günlerde Ulaştırma Koordinasyon Merkezi (UKOME) kararıyla trafiğe kapatılacak.

Çekimlerin devam edeceği üç hafta boyunca Mısır Çarşısı’nda ve girişlerinde herhangi bir kapatma olmayacak. Yerli ve yabancı ziyaretçiler Mısır Çarşısı’nı çekimler boyunca gezebilecek.

 

KAPALI ÇARŞI'YA ZARAR VERMEMEK İÇİN ASANSÖR KURULDU

Çekimlerin bir diğer ayağı ise Kapalıçarşı’da yapılacak. Özellikle çatıda gerçekleştirilecek kovalamaca sahneleri için Anıtlar Kurulu’ndan da izin alındı. Ekibin çatıya daha rahat ulaşması ve ekipman çıkarılırken zarar vermemesi amacıyla Kapalıçarşı’nın Beyazıt Kapısı önüne bir asansör kuruldu.

Çekimler 14 Nisan haftasında başlayacak ve 5 Mayıs’a kadar devam edecek. Filmin başrol oyuncuları Nisan sonu itibariyle Fatih’e gelecek. Çekimler Eminönü Meydanı, Kapalıçarşı ve Balat’ta yapılacak. Filmin bu alanlar haricinde İstanbul’da başka bir seti bulunmuyor.

ESNAFA ÖDEME YAPILACAK

Çekim yapılacak alanda bulunan esnafla ilgili de uzun zamandır çalışma yapılıyor. Yapımcılar çekim nedeniyle işleri aksayacak esnafla anlaşarak ödeme yapıyor ve sözleşme imzalıyor. Ancak kimi esnafın yapımcılardan astronomik ücretler istemesi de söz konusu. Fatih Belediyesi yetkilileri hem esnafa, hem de yapımcılara çözüm bulma ve uzlaşma anlamında yardımcı oluyor.

UKOME’nin aldığı karara göre; James Bond filminin çekimleri için 14 Nisan – 05 Mayıs tarihleri arasında araç ve yaya trafiğine kapatılacak yollar:

14.04.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Büyük Postane Cd. ve Postane Yanı Sk.

EMİNÖNÜ-Fındık Remzi Sk. ve Şeypulislam Hayri Efendi Cd.

18.04.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

19.04.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

25.04.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

BALAT-Kiremit Cd. ve Kesen Yollar

(Çırak Sk, Kazancı Selim Sk, Cerrah Kerim Sk, Usturumcu Sk, Nakkaş Haydar Sk, Fetih Sk, Alay Sk.)

26.04.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

28.04.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

28.04.2012 Cumartesi / 05.00 - 10.00

EMİNÖNÜ-Asmaaltı Cd, Kalçin Sk, Kızılhan Sk, Ragıp Gümüşpala Cd, (Meydan yanında kalan kısım, Tek şerit olarak)

30.04.2012 Pazartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

02.05.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

03.05.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

04.05.2012 Cuma / 06.00 - 20.00

BALAT-Kiremit Cd. ve Kesen yollar

(Çırak Sk, Kazancı Selim Sk, Cerrah Kerim Sk, Usturumca Sk, Nakkaş Haydar Sk, Fetih Sk, Alay Sk.)

05.05.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Büyük Postane Cd. ve Pastone Yanı Sk.

EMİNÖNÜ-Fındıkçı Remzi Sk. ve Şeyhulislam Hayri Efendi Cd.

(hurriyet)

> James Bond İstanbul trafiğini alt üst etti

James Bond'un İstanbul'da yapılacak çekimleri için Eminönü Meydanı dört gün olmak üzere 14 Nisan - 05 Mayıs tarihleri arasında bazı caddeler ise farklı günlerde araç ve yaya trafiğine kapatılacak.

Başrolünü Daniel Craig in oynadığı James Bond Skyfall için Eminönü Meydanı, Mısır Çarşısı önü ve çevresi pazar alanına dönüştürülecek.

007 James Bond serisinin son filmi 'Skyfall'ın çekimleri Adana'nın ardından şimdi de İstanbul'da devam edecek. Çekimler nedeniyle Eminönü Meydanı dört gün ve bazı caddeler farklı günlerde kapalı olacak.

Yeni James Bond filminin İstanbul’da yapılacak çekimleri için, çalışma güzergâhlarında uygun çalışma ortamının oluşturulması ve araç ve yaya trafiğinin kontrol altına alınması amacıyla bazı yollar trafiğe kapanacak.

Yaklaşık 500 figüran 100 dublörün görev yapacağı filmin çekimleri ağırlıklı olarak Eminönü bölgesinde gerçekleşecek.

Başrolünü Daniel Craig’in oynadığı James Bond ‘Skyfall’ için Eminönü Meydanı, Mısır Çarşısı önü ve çevresi pazar alanına dönüştürülecek. Burada motosiklet kovalama sahneleri, araç patlatma sahneleri gibi aksiyon dozu yüksek sahneler çekilecek. Çekimler süresince Bankacılar Caddesi, Sultanhamam Caddesi, Büyük Postane Caddesi, Arpacılar Caddesi belirli günlerde Ulaştırma Koordinasyon Merkezi (UKOME) kararıyla trafiğe kapatılacak.

Çekimlerin devam edeceği üç hafta boyunca Mısır Çarşısı’nda ve girişlerinde herhangi bir kapatma olmayacak. Yerli ve yabancı ziyaretçiler Mısır Çarşısı’nı çekimler boyunca gezebilecek.

 

KAPALI ÇARŞI'YA ZARAR VERMEMEK İÇİN ASANSÖR KURULDU

Çekimlerin bir diğer ayağı ise Kapalıçarşı’da yapılacak. Özellikle çatıda gerçekleştirilecek kovalamaca sahneleri için Anıtlar Kurulu’ndan da izin alındı. Ekibin çatıya daha rahat ulaşması ve ekipman çıkarılırken zarar vermemesi amacıyla Kapalıçarşı’nın Beyazıt Kapısı önüne bir asansör kuruldu.

Çekimler 14 Nisan haftasında başlayacak ve 5 Mayıs’a kadar devam edecek. Filmin başrol oyuncuları Nisan sonu itibariyle Fatih’e gelecek. Çekimler Eminönü Meydanı, Kapalıçarşı ve Balat’ta yapılacak. Filmin bu alanlar haricinde İstanbul’da başka bir seti bulunmuyor.

ESNAFA ÖDEME YAPILACAK

Çekim yapılacak alanda bulunan esnafla ilgili de uzun zamandır çalışma yapılıyor. Yapımcılar çekim nedeniyle işleri aksayacak esnafla anlaşarak ödeme yapıyor ve sözleşme imzalıyor. Ancak kimi esnafın yapımcılardan astronomik ücretler istemesi de söz konusu. Fatih Belediyesi yetkilileri hem esnafa, hem de yapımcılara çözüm bulma ve uzlaşma anlamında yardımcı oluyor.

UKOME’nin aldığı karara göre; James Bond filminin çekimleri için 14 Nisan – 05 Mayıs tarihleri arasında araç ve yaya trafiğine kapatılacak yollar:

14.04.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Büyük Postane Cd. ve Postane Yanı Sk.

EMİNÖNÜ-Fındık Remzi Sk. ve Şeypulislam Hayri Efendi Cd.

18.04.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

19.04.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

25.04.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

BALAT-Kiremit Cd. ve Kesen Yollar

(Çırak Sk, Kazancı Selim Sk, Cerrah Kerim Sk, Usturumcu Sk, Nakkaş Haydar Sk, Fetih Sk, Alay Sk.)

26.04.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Bankacılar Sk.

28.04.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

28.04.2012 Cumartesi / 05.00 - 10.00

EMİNÖNÜ-Asmaaltı Cd, Kalçin Sk, Kızılhan Sk, Ragıp Gümüşpala Cd, (Meydan yanında kalan kısım, Tek şerit olarak)

30.04.2012 Pazartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

02.05.2012 Çarşamba / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

03.05.2012 Perşembe / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Meydan ve Bankacılar Sk.

04.05.2012 Cuma / 06.00 - 20.00

BALAT-Kiremit Cd. ve Kesen yollar

(Çırak Sk, Kazancı Selim Sk, Cerrah Kerim Sk, Usturumca Sk, Nakkaş Haydar Sk, Fetih Sk, Alay Sk.)

05.05.2012 Cumartesi / 06.00 - 20.00

EMİNÖNÜ-Büyük Postane Cd. ve Pastone Yanı Sk.

EMİNÖNÜ-Fındıkçı Remzi Sk. ve Şeyhulislam Hayri Efendi Cd.

(hurriyet)

Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 14:52

Gösterim: 3224

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Dr. Hüseyin Orhan İlköğretim Okulu'nun açılış töreninde eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile yan yana oturdu.

Arınç, ülkeye onurlu hizmet vermiş Özkök'le karşılaşmaktan mutlu olduğunu söyledi.

Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı

Arınç, başarılı hizmetlerde bulunan Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan'ın eski belediye başkanlarından olan babası Hüseyin Orhan adına okul yaptırdığını, ilçenin hayırseverleriyle ünlü olduğunu belirterek, ''Allah bu hayırları kabul etsin'' diye konuştu.

Okulda pek çok rektör, belediye başkanı yetişeceğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı. Çocuklarımızın doğru, dürüst, çalışkan olması, vatanına, toprağına bayrağına bağlı olması ancak eğitimle mümkün. Eğitimi iyi verirsek Türkiye'de anarşist yetişmez, ülkede güzellikler olur, kimse kimsenin boğazına sarılmaz, herkes annesine ve babasına saygılı olur, küçüklerini sever, 75 milyonu da kucaklar. 'Ne büyük memleketim var' diye iftihar eder. Eğitimden uzak kalırsak bütün kötülüklerin anası olan zulümlerle karşılaşırız.''

> Arınç ve Özkök birlikte okul açtı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Dr. Hüseyin Orhan İlköğretim Okulu'nun açılış töreninde eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile yan yana oturdu.

Arınç, ülkeye onurlu hizmet vermiş Özkök'le karşılaşmaktan mutlu olduğunu söyledi.

Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı

Arınç, başarılı hizmetlerde bulunan Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan'ın eski belediye başkanlarından olan babası Hüseyin Orhan adına okul yaptırdığını, ilçenin hayırseverleriyle ünlü olduğunu belirterek, ''Allah bu hayırları kabul etsin'' diye konuştu.

Okulda pek çok rektör, belediye başkanı yetişeceğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı. Çocuklarımızın doğru, dürüst, çalışkan olması, vatanına, toprağına bayrağına bağlı olması ancak eğitimle mümkün. Eğitimi iyi verirsek Türkiye'de anarşist yetişmez, ülkede güzellikler olur, kimse kimsenin boğazına sarılmaz, herkes annesine ve babasına saygılı olur, küçüklerini sever, 75 milyonu da kucaklar. 'Ne büyük memleketim var' diye iftihar eder. Eğitimden uzak kalırsak bütün kötülüklerin anası olan zulümlerle karşılaşırız.''

Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 15:34

Gösterim: 1651

Çocuklarını, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve ihmallere kurban veren bir grup aile, sorumlu okul idarecileri ve öğretmenlerin bir an önce görevden alınmasını istedi.

CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile TBMM'de basın toplantısı düzenleyen aileler, beraberinde kaybettikleri çocuklarının fotoğrafını da getirdi. Konuşurken yer yer zorlanan ve ağlayan anne, babalar, taleplerini anlatmakta zorlandı.

9 yaşında ölen Umut Balık'ın babası Ercan Balık, çocuğunun Uşak Eşme'de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki fosseptik çukuruna düşerek boğulduğunu anlatırken, ağladı ve konuşmasını tamamlayamadı.

İzmir'de okulun yaya kapısı kilitliği olduğu için yöneldiği araç giriş kapısında arada kalarak yaşamını yitiren 17 yaşındaki Anıl Erdem'in babası Doğan Erdem, sorumluların 1 gün, 3 gün de olsa cezaevine girmediği sürece bu olayların devam edeceğini belirterek, yetkilileri göreve çağırdı.

4 yaşındayken, okulun bozuk kapısı üzerine düştüğü için yaşamını yitirdiği belirtilen Mehmet Ali Yavuz'un babası Şevket Yavuz, ''Çocuklarımın başarısı için burada olmak isterdim. Başka analar, babalar ağlamasın, çocuklar ölmesin. Tek istediğimiz kimse ağlamasın'' diyerek, duygularını dile getirdi.

Okuldaki yangın tatbikatı sonrasında yaşamını yitiren 17 yaşındaki Onur Akgün'ün ağabeyi Özgür Akgün, adalet isteyerek, sorumluların görevden alınmasını talep etti. Akgün, ''Bakan'a sesleniyorum: Bir empati yapsın, bu, kendi çocuğuna yapılsaydı ne yapardı'' dedi.

‘Psikolojik, hukuki destek’

Daha sonra grup adına, oğlu Efe'yi, okuldaki tuvalette lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesiyle kaybeden Nurdan Boz açıklama yaptı.

Boz, kendilerini, ''devletin okullarında sapasağlam emanet ettikleri çocuklarını, fiziksel güvenlik eksiklikleri, ihmaller nedeniyle okul çatısı altında kaybeden aileler'' olarak tanıttı. Boz, seslerini, taleplerini duyurmak, başka çocukların okullarda yaşamını yitirmemesi için Hükümet'i, Meclis'i göreve çağırmak için bir araya geldiklerini söyledi.

Bir çoğunun ilk kez Meclis'e geldiğini ifade eden Boz, ''Ankara'ya, Meclis'e bir bayram günü çocuklarımızın başarılarını kutlamak için gelmek isterdik. Ancak gelişimiz, çocuklarımızın hesabını sormak ve başka ailelerin aynı acıları yaşamasının önüne geçmek içindir. Her birimizin acısı çok büyük. Ancak her geçen gün bu büyük acımızı katlayarak büyüten gelişmeler devam ediyor'' diye konuştu.

Boz, son 2 yılda en az 15 çocuğun, okulda meydana gelen kazarlarda yaşamını yitirdiğini, yüzlercesinin yaralandığını bildirdi.

Gündem Çocuk Çocuk Hakları Merkezi ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'na verdikleri ''Okullarda Fiziksel Güvenlik Sistemi Proje Önerisi''ne aradan 3 ay geçmesine rağmen yanıt alamadıklarını ifade eden Boz, geçen bu süre içinde 4 çocuğun daha yaşamını yitirdiğini belirtti.

Boz, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunla, 5 yaşındaki çocukların hiçbir okul öncesi eğitim almadan, sosyal alan tecrübeleri olmadan kalabalık ve kendileri için güvenli olmayan okul ortamlarına gireceğini savundu. Boz, ''Bir önlem alınmazsa, önümüzdeki dönem okullarda daha fazla sayıda çocuğun yaşamına mal olacak olayları şimdiden öngörmek kehanet olmayacaktır'' dedi.

Çocuklarının yaşamını yitirmesinden sorumlu okul idarecileri ve öğretmenlerin bir ön önce görevden alınmasını isteyen anne Boz, okullarda fiziksel güvenlik sistemi kurulmasını önerdi.

Boz, okulda çocuğunu yitiren ailelere, hukuki, psikolojik ve sosyal destek verilmesini talep ederek, ''Konuyla ilgili taleplerimize cevap vermeyen Milli Eğitim Bakanı ile görüşmek, taleplerimizi iletmek istiyoruz'' dedi.

Çocuklarını ''devlet babaya'' emanet ettiklerini ancak cansız bedenlerini teslim aldıklarını söylerken gözleri dolan Boz, devletin kendilerinden özür dilemesini istedi.

CHP'li Nur Serter de önlem alınmazsa, okul kazalarına, ''okul cinayetleri'' diyeceklerini ifade etti. Eğitimi makyajlamanın kolay olduğunu belirten Serter, okullarda dağıtılacak tabletlerden daha önemlisinin, çocukların yaşam güvenliğinin sağlanması olduğunu vurguladı.

Çoğu ailelenin, açılan davaların takibi için gerekli ekonomik güçten yoksun olduğunu dile getiren Serter, bir okulda kaza sonucu bir öğrencinin yaşamını yitirmesi halinde bunun takipçisinin aileden önce bakanlığa düştüğünü söyledi.

Bu arada daha önce basın toplantısı düzenleyeceği bildirilen CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil basın toplantısına katılmadı.

> ‘Okul kazaları’ TBMM gündeminde

Çocuklarını, okullardaki fiziksel güvenlik eksiklikleri ve ihmallere kurban veren bir grup aile, sorumlu okul idarecileri ve öğretmenlerin bir an önce görevden alınmasını istedi.

CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter ile TBMM'de basın toplantısı düzenleyen aileler, beraberinde kaybettikleri çocuklarının fotoğrafını da getirdi. Konuşurken yer yer zorlanan ve ağlayan anne, babalar, taleplerini anlatmakta zorlandı.

9 yaşında ölen Umut Balık'ın babası Ercan Balık, çocuğunun Uşak Eşme'de okuduğu yatılı okulun bahçesindeki fosseptik çukuruna düşerek boğulduğunu anlatırken, ağladı ve konuşmasını tamamlayamadı.

İzmir'de okulun yaya kapısı kilitliği olduğu için yöneldiği araç giriş kapısında arada kalarak yaşamını yitiren 17 yaşındaki Anıl Erdem'in babası Doğan Erdem, sorumluların 1 gün, 3 gün de olsa cezaevine girmediği sürece bu olayların devam edeceğini belirterek, yetkilileri göreve çağırdı.

4 yaşındayken, okulun bozuk kapısı üzerine düştüğü için yaşamını yitirdiği belirtilen Mehmet Ali Yavuz'un babası Şevket Yavuz, ''Çocuklarımın başarısı için burada olmak isterdim. Başka analar, babalar ağlamasın, çocuklar ölmesin. Tek istediğimiz kimse ağlamasın'' diyerek, duygularını dile getirdi.

Okuldaki yangın tatbikatı sonrasında yaşamını yitiren 17 yaşındaki Onur Akgün'ün ağabeyi Özgür Akgün, adalet isteyerek, sorumluların görevden alınmasını talep etti. Akgün, ''Bakan'a sesleniyorum: Bir empati yapsın, bu, kendi çocuğuna yapılsaydı ne yapardı'' dedi.

‘Psikolojik, hukuki destek’

Daha sonra grup adına, oğlu Efe'yi, okuldaki tuvalette lavabonun kırılan parçasının boynunu kesmesiyle kaybeden Nurdan Boz açıklama yaptı.

Boz, kendilerini, ''devletin okullarında sapasağlam emanet ettikleri çocuklarını, fiziksel güvenlik eksiklikleri, ihmaller nedeniyle okul çatısı altında kaybeden aileler'' olarak tanıttı. Boz, seslerini, taleplerini duyurmak, başka çocukların okullarda yaşamını yitirmemesi için Hükümet'i, Meclis'i göreve çağırmak için bir araya geldiklerini söyledi.

Bir çoğunun ilk kez Meclis'e geldiğini ifade eden Boz, ''Ankara'ya, Meclis'e bir bayram günü çocuklarımızın başarılarını kutlamak için gelmek isterdik. Ancak gelişimiz, çocuklarımızın hesabını sormak ve başka ailelerin aynı acıları yaşamasının önüne geçmek içindir. Her birimizin acısı çok büyük. Ancak her geçen gün bu büyük acımızı katlayarak büyüten gelişmeler devam ediyor'' diye konuştu.

Boz, son 2 yılda en az 15 çocuğun, okulda meydana gelen kazarlarda yaşamını yitirdiğini, yüzlercesinin yaralandığını bildirdi.

Gündem Çocuk Çocuk Hakları Merkezi ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'na verdikleri ''Okullarda Fiziksel Güvenlik Sistemi Proje Önerisi''ne aradan 3 ay geçmesine rağmen yanıt alamadıklarını ifade eden Boz, geçen bu süre içinde 4 çocuğun daha yaşamını yitirdiğini belirtti.

Boz, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunla, 5 yaşındaki çocukların hiçbir okul öncesi eğitim almadan, sosyal alan tecrübeleri olmadan kalabalık ve kendileri için güvenli olmayan okul ortamlarına gireceğini savundu. Boz, ''Bir önlem alınmazsa, önümüzdeki dönem okullarda daha fazla sayıda çocuğun yaşamına mal olacak olayları şimdiden öngörmek kehanet olmayacaktır'' dedi.

Çocuklarının yaşamını yitirmesinden sorumlu okul idarecileri ve öğretmenlerin bir ön önce görevden alınmasını isteyen anne Boz, okullarda fiziksel güvenlik sistemi kurulmasını önerdi.

Boz, okulda çocuğunu yitiren ailelere, hukuki, psikolojik ve sosyal destek verilmesini talep ederek, ''Konuyla ilgili taleplerimize cevap vermeyen Milli Eğitim Bakanı ile görüşmek, taleplerimizi iletmek istiyoruz'' dedi.

Çocuklarını ''devlet babaya'' emanet ettiklerini ancak cansız bedenlerini teslim aldıklarını söylerken gözleri dolan Boz, devletin kendilerinden özür dilemesini istedi.

CHP'li Nur Serter de önlem alınmazsa, okul kazalarına, ''okul cinayetleri'' diyeceklerini ifade etti. Eğitimi makyajlamanın kolay olduğunu belirten Serter, okullarda dağıtılacak tabletlerden daha önemlisinin, çocukların yaşam güvenliğinin sağlanması olduğunu vurguladı.

Çoğu ailelenin, açılan davaların takibi için gerekli ekonomik güçten yoksun olduğunu dile getiren Serter, bir okulda kaza sonucu bir öğrencinin yaşamını yitirmesi halinde bunun takipçisinin aileden önce bakanlığa düştüğünü söyledi.

Bu arada daha önce basın toplantısı düzenleyeceği bildirilen CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil basın toplantısına katılmadı.

Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 14:22

Gösterim: 1794


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.