Kamu görevine ilk defa atanacaklar için yapılacak sınavlara dair yönetmelik ile sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslarda yapılan değişiklik Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, ataması uygun görülen adaylar, atama işlemlerinden önce, kamu kurum ve kuruluşlarınca hazırlanan atama başvuru formunda kimlik, adli sicil, askerlik ve sağlık durumu beyanında bulunacaklar.
Adaylardan bu hususlarda yazılı beyanları dışında ayrıca bir belge talep edilmeyecek.
Sözleşmeli personel başvurularında da adaylardan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası dışında kimlik bilgilerine ilişkin ayrıca bir bilgi veya belge istenmeyecek.
Sözleşmeli personelden de adres bildirimi, adli sicil ve askerlik durumlarıyla ilgili yazılı beyanları dışında bir belge talep edilmeyecek.
Adayların kimlik beyanlarının doğruluğu Kimlik Paylaşımı Sistemi üzerinden veya doğrudan nüfus cüzdanı kontrol edilerek teyit edilecek. Askerlik ve adli sicil beyanlarının doğruluğu idare tarafından yetkili askeri ve adli mercilerden doğrulanacak.
Gerçeğe aykırı belge verdiği veya beyanda bulunduğu tespit edilenlerin atamaları yapılmayacak, yapılmışsa iptal edilecek. Bu kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kamu görevine ilk defa atanacaklar için yapılacak sınavlara dair yönetmelik ile sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslarda yapılan değişiklik Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, ataması uygun görülen adaylar, atama işlemlerinden önce, kamu kurum ve kuruluşlarınca hazırlanan atama başvuru formunda kimlik, adli sicil, askerlik ve sağlık durumu beyanında bulunacaklar.
Adaylardan bu hususlarda yazılı beyanları dışında ayrıca bir belge talep edilmeyecek.
Sözleşmeli personel başvurularında da adaylardan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası dışında kimlik bilgilerine ilişkin ayrıca bir bilgi veya belge istenmeyecek.
Sözleşmeli personelden de adres bildirimi, adli sicil ve askerlik durumlarıyla ilgili yazılı beyanları dışında bir belge talep edilmeyecek.
Adayların kimlik beyanlarının doğruluğu Kimlik Paylaşımı Sistemi üzerinden veya doğrudan nüfus cüzdanı kontrol edilerek teyit edilecek. Askerlik ve adli sicil beyanlarının doğruluğu idare tarafından yetkili askeri ve adli mercilerden doğrulanacak.
Gerçeğe aykırı belge verdiği veya beyanda bulunduğu tespit edilenlerin atamaları yapılmayacak, yapılmışsa iptal edilecek. Bu kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanacak.
Son Güncelleme: Salı, 03 Nisan 2012 09:44
Gösterim: 1673
Kamuoyunda “4+4+4 modeli” olarak bilinen yeni eğitim yasasında saptayabildiğim sorunlu yönleri maddeler halinde yansıtmıştım.
Milli Eğitim Komisyonu Sözcüsü ve Ak Parti Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, sorunlu gördüğüm konularla ilgili yanıtlar verdi. Işık’ın yanıtlarını özetle sunuyorum.
Hazırlık safhası
Düzenlemenin bir tasarı olarak değil teklif olarak sunulmasını ve hazırlık aşamasında ise bilimsel çalıştayların yapılmadığını, oysa ülkenin geleceğini ilgilendiren eğitim gibi bir alanda yapılacak genel düzenlemenin çok daha detaylı hazırlıklara dayanması gerektiğini belirtmiştim.
Işık, bu eleştirimi yanıtlarken, yasa düzenlemesinin Meclis’e tasarı veya teklif şeklinde verilmesinin Meclis komisyonlarının çalışmaları açısından önemli olmadığını, bir fark gözetmediklerini belirttikten sonra şu bilgiyi verdi:
“Biz, bir alt komisyon kurarak teklifle ilgili detaylı bir çalışma yaptık. Bu süreçte eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini aldık. ERG, TEPAV, TED, ÖNDER, TEV, TESK, ENSAR’ın görüşlerini değerlendirdik. ODTÜ ve Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi dekanlarını TBMM’ye davet ettik ve görüşlerine başvurduk. Avrupa ve gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini inceledik. Bu çalışmalar sonucunda teklif metni yasalaşırken 5/4 oranında değişmiş oldu.”
8 yıllık kesintisiz eğitim
Yeni yasanın 8 yıllık kesintisiz eğitimi kaldırmasını eleştirmiş, bu uygulamanın okullaşma oranı açısından başarılı sonuçlar verdiğini ifade etmiştik. 4+4+4 modeliyle ilköğretimin fiilen 5 yıla indiğini, ikinci 4 yıllık aşamada 9 yaşındaki çocukların da mesleğe yönlendirilmesinin yanlış olduğunu, dünyada da örneği bulunmadığını kaydetmiştim.
Komisyon Sözcüsü Fikri Işık, bu konudaki görüşünü şöyle özetledi:
“Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması ile kesintisiz olması birbirinden tümüyle ayrı değerlendirilmesi gereken iki konudur. 1997 yılında zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasına, o günkü muhalefet partileri de dahil, sağduyulu hiç kimse karşı çıkmamıştı. Karşı çıkılan eğitimin kesintisiz olmasıydı. Unutulmamalıdır ki, 8 yıllık zorunlu eğitimde elde edilen başarıda en büyük pay Ak Parti iktidarınındır. Kesintisiz 8 yıllık eğitim, dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde uygulanmamaktadır. Çocukların ilgi, yetenek, gelişim ve tercihlerini eğitim sistemine yansıtmayan anlayış artık çağdışı kalmıştır. Yeni sistem, sadece dini tercihleri öğrencilerimizin el becerileri, müzik, spor, sanat, dil, vs. yeteneklerini geliştirebilecekleri zengin bir seçmeli dersler/programlar havuzu oluşturulmasını sağlamaktır.”
PİSA’da başarısızlık
Yeni sistemin din eğitimi ve imam hatip ortaokullarını eksen alan bir düzenleme olduğunu belirtmiş, oysa çocukların PİSA sınavlarında matematik ve fen bilimlerinde sonuncu veya sondan ikinci olabildiklerine dikkat çekmiştim.
Işık, bu konuda da şu yorumu yaptı:
“Bana göre, PİSA sınavlarında başarı için eğitimde seçeneklerin artırılması, ortamın özgürleştirilmesi, öğrencilerin okulu ve okumayı sevmesi, bilgi ile dost olması, aldığı bilgi ile hayata dokunabilmesi önemlidir. Bu yasa, bu konuda atılan önemli bir adımdır. Ancak daha yapılacak çok iş var.”
Mesleki yönlendirme
Yeni sistemde çocukların 9 yaşında mesleki yönlendirmeye tabi tutulacaklarını, oysa bu yaşın Avrupa’da 14-15 ve 16 olduğunu ifade etmiş, ayrıca okula başlama yaşının 5’e çekilmesini de eleştirmiştim.
Komisyon Sözcüsü Işık, bu konularda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Zorunlu eğitime başlama yaşı 6’dır. Mevcut uygulama da 68 aydır. Bu aydan önce ilköğretime başlama, ancak ailenin isteği ve uzmanların onayına bağlı olmalıdır.
Bu kanunda ortaokulda mesleki eğitim yoktur. Temel beceri eğitimi de temel din eğitimi de meslek eğitimi değildir. Matematik dersi sadece mühendislik eğitimi için olmadığı gibi temel din eğitimi de sadece ilahiyatçılar için değildir.”
Denetimden kaçınma
Yeni yasanın tablet bilgisayar alımlarının 15 yıl boyunca Kamu İhale Kanunu (KİK) dışında tutulmasını denetimden kaçınma olarak eleştirmiş ve bu düzenlemenin kayırmacılık, suiistimal iddialarına yol açacağını belirtmiştim.
Işık, bu eleştiriye de şu yanıtı verdi:
“FATİH projesinin KİK kapsamı dışında tutulması, ülkemizde yerli tablet üretimi (digital çağın yakalanması) açısından kaçınılmazdır. Zira mevcut KİK’e göre, yerli ve yabancı üreticilerin fiyat farkı yüzde 15’ten fazla olursa idarenin tercih imkânı ortadan kalkar. Bütün dünyadaki teknolojik gelişmelerin temelinde önemli ölçüde devlet ihtiyaçlarının yerli üretimle (yerli üretimi ve üreticiyi koruyarak) karşılama yöntemi yatmaktadır.”
FİKRET BİLA ( MİLLİYET)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kamuoyunda “4+4+4 modeli” olarak bilinen yeni eğitim yasasında saptayabildiğim sorunlu yönleri maddeler halinde yansıtmıştım.
Milli Eğitim Komisyonu Sözcüsü ve Ak Parti Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, sorunlu gördüğüm konularla ilgili yanıtlar verdi. Işık’ın yanıtlarını özetle sunuyorum.
Hazırlık safhası
Düzenlemenin bir tasarı olarak değil teklif olarak sunulmasını ve hazırlık aşamasında ise bilimsel çalıştayların yapılmadığını, oysa ülkenin geleceğini ilgilendiren eğitim gibi bir alanda yapılacak genel düzenlemenin çok daha detaylı hazırlıklara dayanması gerektiğini belirtmiştim.
Işık, bu eleştirimi yanıtlarken, yasa düzenlemesinin Meclis’e tasarı veya teklif şeklinde verilmesinin Meclis komisyonlarının çalışmaları açısından önemli olmadığını, bir fark gözetmediklerini belirttikten sonra şu bilgiyi verdi:
“Biz, bir alt komisyon kurarak teklifle ilgili detaylı bir çalışma yaptık. Bu süreçte eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini aldık. ERG, TEPAV, TED, ÖNDER, TEV, TESK, ENSAR’ın görüşlerini değerlendirdik. ODTÜ ve Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi dekanlarını TBMM’ye davet ettik ve görüşlerine başvurduk. Avrupa ve gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini inceledik. Bu çalışmalar sonucunda teklif metni yasalaşırken 5/4 oranında değişmiş oldu.”
8 yıllık kesintisiz eğitim
Yeni yasanın 8 yıllık kesintisiz eğitimi kaldırmasını eleştirmiş, bu uygulamanın okullaşma oranı açısından başarılı sonuçlar verdiğini ifade etmiştik. 4+4+4 modeliyle ilköğretimin fiilen 5 yıla indiğini, ikinci 4 yıllık aşamada 9 yaşındaki çocukların da mesleğe yönlendirilmesinin yanlış olduğunu, dünyada da örneği bulunmadığını kaydetmiştim.
Komisyon Sözcüsü Fikri Işık, bu konudaki görüşünü şöyle özetledi:
“Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması ile kesintisiz olması birbirinden tümüyle ayrı değerlendirilmesi gereken iki konudur. 1997 yılında zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasına, o günkü muhalefet partileri de dahil, sağduyulu hiç kimse karşı çıkmamıştı. Karşı çıkılan eğitimin kesintisiz olmasıydı. Unutulmamalıdır ki, 8 yıllık zorunlu eğitimde elde edilen başarıda en büyük pay Ak Parti iktidarınındır. Kesintisiz 8 yıllık eğitim, dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde uygulanmamaktadır. Çocukların ilgi, yetenek, gelişim ve tercihlerini eğitim sistemine yansıtmayan anlayış artık çağdışı kalmıştır. Yeni sistem, sadece dini tercihleri öğrencilerimizin el becerileri, müzik, spor, sanat, dil, vs. yeteneklerini geliştirebilecekleri zengin bir seçmeli dersler/programlar havuzu oluşturulmasını sağlamaktır.”
PİSA’da başarısızlık
Yeni sistemin din eğitimi ve imam hatip ortaokullarını eksen alan bir düzenleme olduğunu belirtmiş, oysa çocukların PİSA sınavlarında matematik ve fen bilimlerinde sonuncu veya sondan ikinci olabildiklerine dikkat çekmiştim.
Işık, bu konuda da şu yorumu yaptı:
“Bana göre, PİSA sınavlarında başarı için eğitimde seçeneklerin artırılması, ortamın özgürleştirilmesi, öğrencilerin okulu ve okumayı sevmesi, bilgi ile dost olması, aldığı bilgi ile hayata dokunabilmesi önemlidir. Bu yasa, bu konuda atılan önemli bir adımdır. Ancak daha yapılacak çok iş var.”
Mesleki yönlendirme
Yeni sistemde çocukların 9 yaşında mesleki yönlendirmeye tabi tutulacaklarını, oysa bu yaşın Avrupa’da 14-15 ve 16 olduğunu ifade etmiş, ayrıca okula başlama yaşının 5’e çekilmesini de eleştirmiştim.
Komisyon Sözcüsü Işık, bu konularda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Zorunlu eğitime başlama yaşı 6’dır. Mevcut uygulama da 68 aydır. Bu aydan önce ilköğretime başlama, ancak ailenin isteği ve uzmanların onayına bağlı olmalıdır.
Bu kanunda ortaokulda mesleki eğitim yoktur. Temel beceri eğitimi de temel din eğitimi de meslek eğitimi değildir. Matematik dersi sadece mühendislik eğitimi için olmadığı gibi temel din eğitimi de sadece ilahiyatçılar için değildir.”
Denetimden kaçınma
Yeni yasanın tablet bilgisayar alımlarının 15 yıl boyunca Kamu İhale Kanunu (KİK) dışında tutulmasını denetimden kaçınma olarak eleştirmiş ve bu düzenlemenin kayırmacılık, suiistimal iddialarına yol açacağını belirtmiştim.
Işık, bu eleştiriye de şu yanıtı verdi:
“FATİH projesinin KİK kapsamı dışında tutulması, ülkemizde yerli tablet üretimi (digital çağın yakalanması) açısından kaçınılmazdır. Zira mevcut KİK’e göre, yerli ve yabancı üreticilerin fiyat farkı yüzde 15’ten fazla olursa idarenin tercih imkânı ortadan kalkar. Bütün dünyadaki teknolojik gelişmelerin temelinde önemli ölçüde devlet ihtiyaçlarının yerli üretimle (yerli üretimi ve üreticiyi koruyarak) karşılama yöntemi yatmaktadır.”
FİKRET BİLA ( MİLLİYET)
Son Güncelleme: Salı, 03 Nisan 2012 09:39
Gösterim: 1567
Uygulamalı din dersinin bütün okullara seçmeli olarak yayılması, bazı soruları da beraberinde getirdi. Meselâ, çocuklar, namazdan önce nasıl abdest alacaklar? Nerede alacaklar? Namaz kılacaklar mı? Ya da kızlar Kur'an-ı Kerim dersinde başını örtecek mi? Sınıflar karma mı olacak? vs...
Aynı okulda, bazılarının Sünni İslâm'ı öğrenmesi, diğerlerinin Alevi dersine girmesi, bir başkasının inançla ilgili hiçbir ders seçmemesi, talebeler arasında tefrika yaratır mı? Bu endişeleri Fehmi Koru da paylaşıyor olmalı ki, pazar günü TRT 1'deki Politik Açılım programında farklı bir öneri ortaya attı: "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın okulları olsun. Bu okullarda normal tedrisatın yanı sıra, din derslerine devam imkânı verilsin; öğrenciler, camiye gidip eğitim görsün; orada abdest alsın, namaz kılsın."
Bence, sonuçları görmeden endişe etmek beyhude! Birçok Katolik okulunun içinde küçük bir Kilise bulunur. Dileyen ibadetini orada rahip ya da rahibelerle yapabilir. Bunu, Notre Dame de Sion tecrübemle söylüyorum. Avludaki Kilise'nin mevcudiyeti bizi hiç rahatsız etmezdi. Ama biz Müslümanlar oraya gitmezdik. Okulumuzda çok fazla Musevi ve Rum vardı. Onlarla da arkadaştık. Küçük yaşta, değişik inançtaki insanların birbirini fark ederek bir arada yaşamasının bence pedagojik bir faydası oluyor. Dinini öğrenmek isteyen gençlerin, sadece İmam Hatiplerde okuması, onları cemiyetin bir başka kesiminden adeta tecrit ediyor. Dindarı, daha az dindarı, Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Musevi'si ya da ateisti, değişik kimliklerinin farkına vararak iç içe yaşarlarsa, bunun şartları küçük yaşlardan itibaren hazırlanırsa, birbirlerini daha iyi anlayan insanların oluşturduğu bir topluma belki ulaşabiliriz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Uygulamalı din dersinin bütün okullara seçmeli olarak yayılması, bazı soruları da beraberinde getirdi. Meselâ, çocuklar, namazdan önce nasıl abdest alacaklar? Nerede alacaklar? Namaz kılacaklar mı? Ya da kızlar Kur'an-ı Kerim dersinde başını örtecek mi? Sınıflar karma mı olacak? vs...
Aynı okulda, bazılarının Sünni İslâm'ı öğrenmesi, diğerlerinin Alevi dersine girmesi, bir başkasının inançla ilgili hiçbir ders seçmemesi, talebeler arasında tefrika yaratır mı? Bu endişeleri Fehmi Koru da paylaşıyor olmalı ki, pazar günü TRT 1'deki Politik Açılım programında farklı bir öneri ortaya attı: "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın okulları olsun. Bu okullarda normal tedrisatın yanı sıra, din derslerine devam imkânı verilsin; öğrenciler, camiye gidip eğitim görsün; orada abdest alsın, namaz kılsın."
Bence, sonuçları görmeden endişe etmek beyhude! Birçok Katolik okulunun içinde küçük bir Kilise bulunur. Dileyen ibadetini orada rahip ya da rahibelerle yapabilir. Bunu, Notre Dame de Sion tecrübemle söylüyorum. Avludaki Kilise'nin mevcudiyeti bizi hiç rahatsız etmezdi. Ama biz Müslümanlar oraya gitmezdik. Okulumuzda çok fazla Musevi ve Rum vardı. Onlarla da arkadaştık. Küçük yaşta, değişik inançtaki insanların birbirini fark ederek bir arada yaşamasının bence pedagojik bir faydası oluyor. Dinini öğrenmek isteyen gençlerin, sadece İmam Hatiplerde okuması, onları cemiyetin bir başka kesiminden adeta tecrit ediyor. Dindarı, daha az dindarı, Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Musevi'si ya da ateisti, değişik kimliklerinin farkına vararak iç içe yaşarlarsa, bunun şartları küçük yaşlardan itibaren hazırlanırsa, birbirlerini daha iyi anlayan insanların oluşturduğu bir topluma belki ulaşabiliriz.
Son Güncelleme: Salı, 03 Nisan 2012 09:22
Gösterim: 2202
İstanbul'da 'fahiş fiyatları protesto' için yapılan ve polis müdahalesiyle biten kantin boykotuna katılan lise öğrencisi Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.
Kantin boykotuna katıldığı için okuldan atılan İsmail Erez Lisesi öğrencisi Abdülmelik Yalçın, yaptığı açıklamada ailesinin de kendisini desteklediğini belirterek, kötü bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Hakkımı sonuna kadar arayacağım ve okula devam edeceğim dedi.
İstanbul’daki İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi’nde, 7 Mart’ta gerçekleştirilen kantin boykotuna katılan lise 3 öğrencisi Abdülmelik Yalçın, okuldan atıldı. İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu, karara gerekçe olarak Abdülmelik’in okul müdürlüğünden izin almadan basına bilgi vermesi ve bildiri dağıtmasını gösterdi. “Geçen perşembe dersteyken, müdür yardımcısı gelip, arkadaşlarımın içinde bana okuldan atıldığımı ve bir daha kapıdan içeri alınmayacağımı söyledi” diyen Abdülmelik, kararın bozulması için İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe verdi.
İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri, öğle arasında okula giriş çıkışların idare tarafından yasaklanması üzerine, yiyecek fiyatlarını fahiş buldukları kantini boykot etme kararı almış, 7 Mart günü, evden getirdikleri yiyeceklerle ‘paylaşma masaları’ kurmuştu. Ancak okul idaresi bu eyleme sert tepki göstermiş, okul müdürü, sivil polislerle sınıfa girip kurulan sofraları kaldırtmıştı. Daha sonra, “Lisemizde 9 saat boyunca yemek ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. Kantin fiyatları pahalı olduğu için çoğu zaman karnımızı doyuramıyoruz” yazan bildirileri dağıtan 17 öğrenci hakkında da disiplin soruşturması başlatılmıştı. Soruşturma sonucunda, boykota katılan lise 3 öğrencisi Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.
İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’ne dayanarak Yalçın’ın okuldan uzaklaştırmasına karar verdi. Dayanak yapılan yönetmelik maddesi, “Okul müdürlüğünden izin almadan okul hakkında bilgi vermek amacıyla basın toplantısı yapmak, bildiri yayımlamak, dağıtmak; konferans, temsil, tören, açık oturum, forum ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve etkin rol almak” fiillerini düzenliyor.
Kararın bozulması için Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe veren Yalçın, “Yanlış bir şey yapmadım. Ailemin de desteğiyle mücadelemi sürdüreceğim ve okula gitmeye devam edeceğim” derken, okul yönetimi konuyla ilgili açıklama yapmadı. İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ise, “Öğrencinin dosyasına ve dilekçesine baktık. Komisyonumuz toplanarak bu konuyu değerlendirecek” dedi.
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İstanbul'da 'fahiş fiyatları protesto' için yapılan ve polis müdahalesiyle biten kantin boykotuna katılan lise öğrencisi Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.
Kantin boykotuna katıldığı için okuldan atılan İsmail Erez Lisesi öğrencisi Abdülmelik Yalçın, yaptığı açıklamada ailesinin de kendisini desteklediğini belirterek, kötü bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Hakkımı sonuna kadar arayacağım ve okula devam edeceğim dedi.
İstanbul’daki İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi’nde, 7 Mart’ta gerçekleştirilen kantin boykotuna katılan lise 3 öğrencisi Abdülmelik Yalçın, okuldan atıldı. İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu, karara gerekçe olarak Abdülmelik’in okul müdürlüğünden izin almadan basına bilgi vermesi ve bildiri dağıtmasını gösterdi. “Geçen perşembe dersteyken, müdür yardımcısı gelip, arkadaşlarımın içinde bana okuldan atıldığımı ve bir daha kapıdan içeri alınmayacağımı söyledi” diyen Abdülmelik, kararın bozulması için İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe verdi.
İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri, öğle arasında okula giriş çıkışların idare tarafından yasaklanması üzerine, yiyecek fiyatlarını fahiş buldukları kantini boykot etme kararı almış, 7 Mart günü, evden getirdikleri yiyeceklerle ‘paylaşma masaları’ kurmuştu. Ancak okul idaresi bu eyleme sert tepki göstermiş, okul müdürü, sivil polislerle sınıfa girip kurulan sofraları kaldırtmıştı. Daha sonra, “Lisemizde 9 saat boyunca yemek ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. Kantin fiyatları pahalı olduğu için çoğu zaman karnımızı doyuramıyoruz” yazan bildirileri dağıtan 17 öğrenci hakkında da disiplin soruşturması başlatılmıştı. Soruşturma sonucunda, boykota katılan lise 3 öğrencisi Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.
İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’ne dayanarak Yalçın’ın okuldan uzaklaştırmasına karar verdi. Dayanak yapılan yönetmelik maddesi, “Okul müdürlüğünden izin almadan okul hakkında bilgi vermek amacıyla basın toplantısı yapmak, bildiri yayımlamak, dağıtmak; konferans, temsil, tören, açık oturum, forum ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve etkin rol almak” fiillerini düzenliyor.
Kararın bozulması için Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe veren Yalçın, “Yanlış bir şey yapmadım. Ailemin de desteğiyle mücadelemi sürdüreceğim ve okula gitmeye devam edeceğim” derken, okul yönetimi konuyla ilgili açıklama yapmadı. İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ise, “Öğrencinin dosyasına ve dilekçesine baktık. Komisyonumuz toplanarak bu konuyu değerlendirecek” dedi.
(radikal)
Son Güncelleme: Salı, 03 Nisan 2012 09:35
Gösterim: 2232
TBMM’nin 3 Mart 1924 günkü oturumunda alınan kararların büyük çoğunluğunu hemen herkes pek iyi bilir de, nedense Erkânı Harbiyei Umumiye Vekâleti’nin kaldırılması kararı gölgede kalmıştır. Hilafetin kaldırılması Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat’ı anımsayanların çoğu da dördüncüyü unuturlar genelde.
Oysa, o gün alınan kararlar, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin temelinde olan bir ilkenin yaşama geçmesinde önemli adım oluşturuyordu.
O ilke, değerli şair, düşünür ve gazeteci dostum Özdemir İnce’nin önceki günkü Hürriyet’te yayımlanan “son yazı”sında da belirttiği gibi, “asker kışlaya, imam camiye” ilkesiydi.
Laiklik, imamın yerinin eğitim olmayıp cami olduğunu belirlemiştir.
Ama görmezden gelinen bir nokta daha var. O da Cumhuriyet rejiminin felsefesinin imamı camiye gönderirken, askeri de kışlaya göndermeye yönelik olduğudur.
Mustafa Kemal’in ilkesi hep bu olmuştur. Daha Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde, askerlik görevi ile siyaset birbirinden ayrılmıştır.
Gerçekten de, laik demokrasinin kuralı, postal vesayetinden de takunya vesayetinden de masun olmasıdır.
Bu yüzdendir ki, rejimi bu iki vesayetten arındırmak isteyen her girişim, demokrasi adına desteklenmelidir.
1960’tan başlayarak, kırk yıl süreyle birbirini izleyen darbelerin siyaset yaşamımızdaki yerleri yadsınamaz ama bunların Cumhuriyet’in temel felsefesinden kaynaklandığını ileri sürmek, Cumhuriyet’e haksızlıktır.
Cumhuriyet, askerin vesayetini de, imamın etkisine dayanan sivil vesayeti de reddeder.
İmam vesayetini baştacı ederek, “egemenlik ulusundur” deyip, milli irade türküleri söylemeye kalkmak, laikliği kalkan ederek din düşmanlığı yapmak kadar büyük bir sahtekârlıktır.
Bütün bu gerçeklerden hareket eden Cumhuriyet, 3 Mart 1924 tarihindeki oturumunda eğitimin ve laikliğin sağlam temellerini atıyordu.
O gün temeli atılan eğitim hem laikti hem de kaliteli bir eğitimdi. Zaten başka türlü olması da beklenemezdi. Çünkü laik olmayan, yani kimi kavramları tabu haline getiren, sorgulayıcı, kuşkucu olmayan eğitimin kaliteli olmasına da imkân yoktu.
“4+4+
İşin en önemli yanı “eğitim birliği” değil. Çünkü laik eğitimde olmasa bile dinsel eğitim çatısı altında eğitim birliğinin sağlanması yolunda, MHP’nin de öncülüğüyle yeterli adımlar atılmıştır.
Bağrında Kuranıkerim derslerini barındıran eğitim kurumlarının imam hatiplerden bir farkı olmayacağı açık. Gerçekten de imam hatiplerin diğer liselerden en büyük farkı Arapça ve Kuran dersleriydi. Şimdi bunlar öbür okullarda da yapıldığına göre, fazla bir fark kalmayacak ve dinsel eğitimin çatısı altında Tevhidi Tedrisat sağlanmış olacaktır.
“4+4+4”ü kabul ettirmiş olanlar, askeri vesayetten kurtuluş döneminin tamamlandığını ileri sürüyorlar.
Acaba gerçekten öyle mi?
Asker kışlasına ilkesine uyarken, imam camiye ilkesinin tam tersini yapıp imamı eğitimin içine monte edenlerin bu iddiaları geçersizdir.
Peki o zaman, “4+4+4”ün ardındaki odak hangisidir?
“4+4+4”ün arkasındaki odak, laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla sabit olmuş olan AKP’dir.
İnanmayanlar, Anayasa Mahkemesi’nin 2008/2 sayılı 30.7.2008 tarihli, 24 Ekim 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış olan kararına bakabilirler.
(Cumhuriyet ) Ali Sirmen
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TBMM’nin 3 Mart 1924 günkü oturumunda alınan kararların büyük çoğunluğunu hemen herkes pek iyi bilir de, nedense Erkânı Harbiyei Umumiye Vekâleti’nin kaldırılması kararı gölgede kalmıştır. Hilafetin kaldırılması Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat’ı anımsayanların çoğu da dördüncüyü unuturlar genelde.
Oysa, o gün alınan kararlar, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin temelinde olan bir ilkenin yaşama geçmesinde önemli adım oluşturuyordu.
O ilke, değerli şair, düşünür ve gazeteci dostum Özdemir İnce’nin önceki günkü Hürriyet’te yayımlanan “son yazı”sında da belirttiği gibi, “asker kışlaya, imam camiye” ilkesiydi.
Laiklik, imamın yerinin eğitim olmayıp cami olduğunu belirlemiştir.
Ama görmezden gelinen bir nokta daha var. O da Cumhuriyet rejiminin felsefesinin imamı camiye gönderirken, askeri de kışlaya göndermeye yönelik olduğudur.
Mustafa Kemal’in ilkesi hep bu olmuştur. Daha Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde, askerlik görevi ile siyaset birbirinden ayrılmıştır.
Gerçekten de, laik demokrasinin kuralı, postal vesayetinden de takunya vesayetinden de masun olmasıdır.
Bu yüzdendir ki, rejimi bu iki vesayetten arındırmak isteyen her girişim, demokrasi adına desteklenmelidir.
1960’tan başlayarak, kırk yıl süreyle birbirini izleyen darbelerin siyaset yaşamımızdaki yerleri yadsınamaz ama bunların Cumhuriyet’in temel felsefesinden kaynaklandığını ileri sürmek, Cumhuriyet’e haksızlıktır.
Cumhuriyet, askerin vesayetini de, imamın etkisine dayanan sivil vesayeti de reddeder.
İmam vesayetini baştacı ederek, “egemenlik ulusundur” deyip, milli irade türküleri söylemeye kalkmak, laikliği kalkan ederek din düşmanlığı yapmak kadar büyük bir sahtekârlıktır.
Bütün bu gerçeklerden hareket eden Cumhuriyet, 3 Mart 1924 tarihindeki oturumunda eğitimin ve laikliğin sağlam temellerini atıyordu.
O gün temeli atılan eğitim hem laikti hem de kaliteli bir eğitimdi. Zaten başka türlü olması da beklenemezdi. Çünkü laik olmayan, yani kimi kavramları tabu haline getiren, sorgulayıcı, kuşkucu olmayan eğitimin kaliteli olmasına da imkân yoktu.
“4+4+
İşin en önemli yanı “eğitim birliği” değil. Çünkü laik eğitimde olmasa bile dinsel eğitim çatısı altında eğitim birliğinin sağlanması yolunda, MHP’nin de öncülüğüyle yeterli adımlar atılmıştır.
Bağrında Kuranıkerim derslerini barındıran eğitim kurumlarının imam hatiplerden bir farkı olmayacağı açık. Gerçekten de imam hatiplerin diğer liselerden en büyük farkı Arapça ve Kuran dersleriydi. Şimdi bunlar öbür okullarda da yapıldığına göre, fazla bir fark kalmayacak ve dinsel eğitimin çatısı altında Tevhidi Tedrisat sağlanmış olacaktır.
“4+4+4”ü kabul ettirmiş olanlar, askeri vesayetten kurtuluş döneminin tamamlandığını ileri sürüyorlar.
Acaba gerçekten öyle mi?
Asker kışlasına ilkesine uyarken, imam camiye ilkesinin tam tersini yapıp imamı eğitimin içine monte edenlerin bu iddiaları geçersizdir.
Peki o zaman, “4+4+4”ün ardındaki odak hangisidir?
“4+4+4”ün arkasındaki odak, laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla sabit olmuş olan AKP’dir.
İnanmayanlar, Anayasa Mahkemesi’nin 2008/2 sayılı 30.7.2008 tarihli, 24 Ekim 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış olan kararına bakabilirler.
(Cumhuriyet ) Ali Sirmen
Son Güncelleme: Salı, 03 Nisan 2012 09:13
Gösterim: 1914