Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Yaklaşık 1 milyon öğrenci, 6 Haziran 2021 Pazar günü gerçekleştirilecek Liselere Geçiş Sınavı (LGS) için heyecanla bekliyor. Sınava girmeye hazırlanan çocuk ve gençlerde stres kontrolünün önemine işaret eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınava sayılı günler kala sonuca değil, sürece odaklanılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Anne ve babanın kaygısının bulaşıcı olduğunu vurgulayan Tarhan, çocuğun deneme sınavlarındaki başarılarına odaklanılmasını tavsiye ediyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, düzenli uyku ve doğru beslenme gibi beyin dostu yaşamanın da sınav kaygısıyla mücadeledeki önemine işaret ediyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, orta öğretim kurumlarından liseye geçmek üzere sınava girecek öğrencilere ve ailelerine sınav stresiyle başa çıkma konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Anne ve babanın kaygısı bulaşıcıdır
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, LGS'ye sayılı günler kaldığını belirterek bu dönemde anne ve baba tutumlarının da önemine işaret etti. Annenin ve babanın çocuğu doğru yönlendirmesi gerektiğini kaydeden Tarhan, şunları söyledi:
“Anne ve babanın kaygısı bulaşıcıdır. Çocukta sorumluluk duygusu yüksek mi yoksa sorumluluk duygusu düşük mü? Sorumluluk duygusu yüksek olan bir çocuğa yaklaşım farklıdır, sorumluluk duygusu az olan bir çocuğa yaklaşım da farklıdır. Ama genellikle çocukların birçoğu sorumluluk hissediyor. Sorumlulukları yüksek olan bir çocuğa ‘Oğlum/kızım ders çalışmazsan da olur. Mühim olan sensin, senin sağlığın’ dediğiniz zaman çocuklar çok bunalır. Çocuğun zaten sınavla ilgili kaygısı var, beklentisi var,korkusu var. Böyle durumlarda korkusu olan bir kişiyi kaçıyorsunuz. Çocuk ‘Eyvah demek ki benim sınavı yapamama durumum var ki annem ve babam böyle konuşuyor’ diye kaygılanır.”
Sonuca değil, sürece odaklanılmalı
Oysa çocuğun sınav kaygısını önlemek için sürece odaklanılmasını tavsiye ediyorsunuz. Sınava kadar olan bu dönemde sınav sonucuna değil, buradaki sürece odaklanması lazım. Sınav sonucuna odaklanmak insanın kontrol edemeyeceği bir şeydir. Kontrol edemeyeceği bir şeye odaklanınca kaygı yükselir. Oysa kontrol edebileceği noktada örneğin sınava kadar bildiklerini tekrar etmek, 100-200 ya da 300 tane soru çözmek önemlidir.”
Deneme sınavlarındaki başarıya bakılmalı
Bu gibi sınavlarda çok büyük hedefler koymanın mesela 10 bine girme hedefinin de sonuç odaklı düşünceden kaynaklandığını belirten Tarhan, “İlk 10 bine gireceğim baskısı, sonuç odaklı düşüncedir. Genç burada ‘İlk 10 bine giremezsem ne olacak?’ demeye başlıyor. ‘Ben elimden gelenin en iyisini yapacağım, benim görevim bu ama kaç bine girerim onu bilemem. İnşallah 10 bine girerim ya da 50 bine girerim’ gibi bir hedef koyabilir kendine… Ama sabahtan akşama kadar sürekli sonucu düşünürse o öğrenci sınavda panik yapıyor. Burada çocuğun ya da gencin deneme sınavındaki başarılarına bakması gerekiyor. ‘Deneme testlerinde ilk 10 bine girebiliyorum. Ben daha önce deneme testinde şu puanı aldım, bunu da yapabilirim. Başarılı olmamam için hiçbir sebep yok’ şeklinde düşünürse kaygısı azalır. Yani hazırlıklı olan kişinin böyle durumlarda kaygısı azalır.” diye konuştu.
Stres altında soğukkanlı kalmanın öğrenilebilen bir beceri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu doğuştan gelmiyor. Bir geminin fırtınaya hazırlanması gibidir. Akıllı kaptanlar fırtınaya yakalanmamak için önlem alanlardır.” dedi.
Sınava sayılı günler kala her gün için plan yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınava kimileri zaman çok fazla anlam yüklendiğini belirterek “Oysa sınav hayatta başarı basamaklarından biri.”dedi.
Sınav stresiyle baş etmede beyin dostu yaşamak önemli
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınav stresiyle başa çıkmak için tavsiyelerini şöyle sıraladı:
“Sınav stresiyle başa çıkmada uyku, beslenme ve egzersizin katkıları çok büyük. Uyku beynin en büyük dostudur. Beyin dostu yaşayan kişiler sınavda daha rahat eder.Beyin dostu yaşamada ne vardır? Burada beslenme tarzı çok önemlidir. Mideyi aşırı doldurmamak gerekiyor.Sınav öncesinde mide aşırı dolduğu zaman odaklanma zorlaşıyor. O nedenle sınav öncesinde hafif şeyler yemek çok önemli. Ders çalışmadan önce karbonhidrat ve çok şekerli şeyler yediğiniz zaman kan şekeri birden yükseliyor. Böylece uykuya eğilim, halsizlik, kolunu ve bacağını oynatamayacak derecede halsizlikler oluşur. Akdeniz mutfağı çok önemli. Renkli tabak diyoruz aynı zamanda. Protein, karbonhidrat, sebze ve meyvenin içinde olduğu, her renkten yiyeceğin olduğu bir beslenme modeli. Bu şekilde beslenmek beyin dostu beslenmedir.”
Stresle başa çıkmada uyku mutlaka düzenlenmeli
Stresle başa çıkmada kaliteli uykunun da önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yatmadan önce kahve içmekten kaçınılmalıdır. Erken yatıp erken kalkmaya özen göstersinler. Uykudan önce tablet ve telefonları bıraksınlar. Bu da uykunun kalitesini düşürmektedir.” diye konuştu.
Günde iki kupa kahve içebileceklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sabahtan öğleye kadar kahve tüketmekte hiçbir sorun yoktur. Kahve doğal olarak dikkat açar.” dedi.
Anne baba ilişkisi çocuğun akademik başarısını etkiliyor…
Çocuğun anne ve babasının ilişkisini örnek aldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evde huzurlu sıcak bir ortam varsa anne baba çocuğa eğitim için atmosferi zaten hazırladı demektir. Çocuk eve severek geliyorsa, evde mutluysa, eşyasını odasını seviyorsa yüzde 50’si halloldu demektir. Çocuğa özgürlük-sorumluluk dengesini de öğretmek gerekiyor. Her yaşın sorumluluğu ayrıdır. 5-6 yaşındaki çocuğa, 12-13 yaşındaki çocuğun sorumluluğu verilmez.” diye konuştu.
Evin en güvenli alan olduğu hissettirilmeli
“Bu dönem aynı zamanda ergenlik dönemi” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kendi kimliğini arayıp bulma dönemi. Bu dönemde annesinin ve babasının yanında olduğunu hissetmeleri önemli. Çocuğun en güvenli alanı evi. Çocuğa bu hissettirilmeli.” diye konuştu.
Çocuğa konuşma imkanı verilmeli
Çocukla beraber zaman geçirmenin de önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beraber zaman geçirirken tek konu ders olmamalı. Hayat olayları, günlük olaylar hakkında konuşulabilir. Ama sadece anne ya da baba konuşmayacak. Genellikle bizim kültürümüzde anne ve baba konuşuyor, çocuk dinliyor. Çocuğa soru sordurtan en güzel öğrenme yöntemi sokratik sorgulama yöntemi. Çocuğa konuşma imkanı verecek şekilde çanak sorular sorulabilir. Mesela ‘Şu konuda ben böyle diyorum’ diye yaklaşmak yerine ‘Sen bu konuda ne düşünüyorsun’ şeklinde bir yaklaşım yararlı olabilir. Çocuğa buyurgan davranmak yerine örnek olmak ve seçenek sunmak gerekiyor.” diye konuştu.
Stres var, panik yok diyoruz
Sınav öncesinde stresin de normal olduğunu ve olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Stres var, panik yok diyoruz. Çocuğun sınav öncesi stres olması normal. Bundan korkmasınlar. Stres var panik yok. Çünkü panik bozuyor kişiyi. O stres değil. Annesinin ve babasının yanında olması yeterli. Çocuğa hiçbir şey demesinler. Kapıya kadar götürsünler. Soğukkanlı bir şekilde, hiç ders konuşmasınlar. İsterse çocuk onlara sorsun.” tavsiyesinde bulundu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Yaklaşık 1 milyon öğrenci, 6 Haziran 2021 Pazar günü gerçekleştirilecek Liselere Geçiş Sınavı (LGS) için heyecanla bekliyor. Sınava girmeye hazırlanan çocuk ve gençlerde stres kontrolünün önemine işaret eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınava sayılı günler kala sonuca değil, sürece odaklanılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Anne ve babanın kaygısının bulaşıcı olduğunu vurgulayan Tarhan, çocuğun deneme sınavlarındaki başarılarına odaklanılmasını tavsiye ediyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, düzenli uyku ve doğru beslenme gibi beyin dostu yaşamanın da sınav kaygısıyla mücadeledeki önemine işaret ediyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, orta öğretim kurumlarından liseye geçmek üzere sınava girecek öğrencilere ve ailelerine sınav stresiyle başa çıkma konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Anne ve babanın kaygısı bulaşıcıdır
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, LGS'ye sayılı günler kaldığını belirterek bu dönemde anne ve baba tutumlarının da önemine işaret etti. Annenin ve babanın çocuğu doğru yönlendirmesi gerektiğini kaydeden Tarhan, şunları söyledi:
“Anne ve babanın kaygısı bulaşıcıdır. Çocukta sorumluluk duygusu yüksek mi yoksa sorumluluk duygusu düşük mü? Sorumluluk duygusu yüksek olan bir çocuğa yaklaşım farklıdır, sorumluluk duygusu az olan bir çocuğa yaklaşım da farklıdır. Ama genellikle çocukların birçoğu sorumluluk hissediyor. Sorumlulukları yüksek olan bir çocuğa ‘Oğlum/kızım ders çalışmazsan da olur. Mühim olan sensin, senin sağlığın’ dediğiniz zaman çocuklar çok bunalır. Çocuğun zaten sınavla ilgili kaygısı var, beklentisi var,korkusu var. Böyle durumlarda korkusu olan bir kişiyi kaçıyorsunuz. Çocuk ‘Eyvah demek ki benim sınavı yapamama durumum var ki annem ve babam böyle konuşuyor’ diye kaygılanır.”
Sonuca değil, sürece odaklanılmalı
Oysa çocuğun sınav kaygısını önlemek için sürece odaklanılmasını tavsiye ediyorsunuz. Sınava kadar olan bu dönemde sınav sonucuna değil, buradaki sürece odaklanması lazım. Sınav sonucuna odaklanmak insanın kontrol edemeyeceği bir şeydir. Kontrol edemeyeceği bir şeye odaklanınca kaygı yükselir. Oysa kontrol edebileceği noktada örneğin sınava kadar bildiklerini tekrar etmek, 100-200 ya da 300 tane soru çözmek önemlidir.”
Deneme sınavlarındaki başarıya bakılmalı
Bu gibi sınavlarda çok büyük hedefler koymanın mesela 10 bine girme hedefinin de sonuç odaklı düşünceden kaynaklandığını belirten Tarhan, “İlk 10 bine gireceğim baskısı, sonuç odaklı düşüncedir. Genç burada ‘İlk 10 bine giremezsem ne olacak?’ demeye başlıyor. ‘Ben elimden gelenin en iyisini yapacağım, benim görevim bu ama kaç bine girerim onu bilemem. İnşallah 10 bine girerim ya da 50 bine girerim’ gibi bir hedef koyabilir kendine… Ama sabahtan akşama kadar sürekli sonucu düşünürse o öğrenci sınavda panik yapıyor. Burada çocuğun ya da gencin deneme sınavındaki başarılarına bakması gerekiyor. ‘Deneme testlerinde ilk 10 bine girebiliyorum. Ben daha önce deneme testinde şu puanı aldım, bunu da yapabilirim. Başarılı olmamam için hiçbir sebep yok’ şeklinde düşünürse kaygısı azalır. Yani hazırlıklı olan kişinin böyle durumlarda kaygısı azalır.” diye konuştu.
Stres altında soğukkanlı kalmanın öğrenilebilen bir beceri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu doğuştan gelmiyor. Bir geminin fırtınaya hazırlanması gibidir. Akıllı kaptanlar fırtınaya yakalanmamak için önlem alanlardır.” dedi.
Sınava sayılı günler kala her gün için plan yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınava kimileri zaman çok fazla anlam yüklendiğini belirterek “Oysa sınav hayatta başarı basamaklarından biri.”dedi.
Sınav stresiyle baş etmede beyin dostu yaşamak önemli
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sınav stresiyle başa çıkmak için tavsiyelerini şöyle sıraladı:
“Sınav stresiyle başa çıkmada uyku, beslenme ve egzersizin katkıları çok büyük. Uyku beynin en büyük dostudur. Beyin dostu yaşayan kişiler sınavda daha rahat eder.Beyin dostu yaşamada ne vardır? Burada beslenme tarzı çok önemlidir. Mideyi aşırı doldurmamak gerekiyor.Sınav öncesinde mide aşırı dolduğu zaman odaklanma zorlaşıyor. O nedenle sınav öncesinde hafif şeyler yemek çok önemli. Ders çalışmadan önce karbonhidrat ve çok şekerli şeyler yediğiniz zaman kan şekeri birden yükseliyor. Böylece uykuya eğilim, halsizlik, kolunu ve bacağını oynatamayacak derecede halsizlikler oluşur. Akdeniz mutfağı çok önemli. Renkli tabak diyoruz aynı zamanda. Protein, karbonhidrat, sebze ve meyvenin içinde olduğu, her renkten yiyeceğin olduğu bir beslenme modeli. Bu şekilde beslenmek beyin dostu beslenmedir.”
Stresle başa çıkmada uyku mutlaka düzenlenmeli
Stresle başa çıkmada kaliteli uykunun da önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yatmadan önce kahve içmekten kaçınılmalıdır. Erken yatıp erken kalkmaya özen göstersinler. Uykudan önce tablet ve telefonları bıraksınlar. Bu da uykunun kalitesini düşürmektedir.” diye konuştu.
Günde iki kupa kahve içebileceklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sabahtan öğleye kadar kahve tüketmekte hiçbir sorun yoktur. Kahve doğal olarak dikkat açar.” dedi.
Anne baba ilişkisi çocuğun akademik başarısını etkiliyor…
Çocuğun anne ve babasının ilişkisini örnek aldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evde huzurlu sıcak bir ortam varsa anne baba çocuğa eğitim için atmosferi zaten hazırladı demektir. Çocuk eve severek geliyorsa, evde mutluysa, eşyasını odasını seviyorsa yüzde 50’si halloldu demektir. Çocuğa özgürlük-sorumluluk dengesini de öğretmek gerekiyor. Her yaşın sorumluluğu ayrıdır. 5-6 yaşındaki çocuğa, 12-13 yaşındaki çocuğun sorumluluğu verilmez.” diye konuştu.
Evin en güvenli alan olduğu hissettirilmeli
“Bu dönem aynı zamanda ergenlik dönemi” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kendi kimliğini arayıp bulma dönemi. Bu dönemde annesinin ve babasının yanında olduğunu hissetmeleri önemli. Çocuğun en güvenli alanı evi. Çocuğa bu hissettirilmeli.” diye konuştu.
Çocuğa konuşma imkanı verilmeli
Çocukla beraber zaman geçirmenin de önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beraber zaman geçirirken tek konu ders olmamalı. Hayat olayları, günlük olaylar hakkında konuşulabilir. Ama sadece anne ya da baba konuşmayacak. Genellikle bizim kültürümüzde anne ve baba konuşuyor, çocuk dinliyor. Çocuğa soru sordurtan en güzel öğrenme yöntemi sokratik sorgulama yöntemi. Çocuğa konuşma imkanı verecek şekilde çanak sorular sorulabilir. Mesela ‘Şu konuda ben böyle diyorum’ diye yaklaşmak yerine ‘Sen bu konuda ne düşünüyorsun’ şeklinde bir yaklaşım yararlı olabilir. Çocuğa buyurgan davranmak yerine örnek olmak ve seçenek sunmak gerekiyor.” diye konuştu.
Stres var, panik yok diyoruz
Sınav öncesinde stresin de normal olduğunu ve olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Stres var, panik yok diyoruz. Çocuğun sınav öncesi stres olması normal. Bundan korkmasınlar. Stres var panik yok. Çünkü panik bozuyor kişiyi. O stres değil. Annesinin ve babasının yanında olması yeterli. Çocuğa hiçbir şey demesinler. Kapıya kadar götürsünler. Soğukkanlı bir şekilde, hiç ders konuşmasınlar. İsterse çocuk onlara sorsun.” tavsiyesinde bulundu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 02 Haziran 2021 14:51
Gösterim: 1091
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, "Telafide Ben de Varım" programının detaylarını paylaştı. Program tanıtımında konuşan Bakan Selçuk, "Okullarımız 2 Temmuz'dan yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı tarihe kadar okulların fiziksel imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz için açık tutulacak. Yaz boyu okullarımızda çocuklarımızı ağırlayacağız, isteyen öğrencilerimize fiziksel etkinlikler, isteyen öğrencilerimize akademik programlar sunabileceğiz." açıklamasında bulundu.
Selçuk, "Telafide Ben de Varım" programında, dün gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nda alınan kararlar doğrultusunda Türkiye genelinde bugünden itibaren tüm ilkokul ve bünyelerindeki ana sınıflarda, 7 Haziran Pazartesi günü ise tüm ortaokul ve liselerde haftada 2 gün yüz yüze eğitime geçildiğini hatırlattı.
Diğer okul öncesi eğitim kurumlarında mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime devam edileceğini, köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki temel eğitim okullarında ise bugünden itibaren yüz yüze eğitime 5 gün, tam zamanlı olarak başlanıldığını aktaran Selçuk, yüz yüze eğitimlere katılımın yine isteğe bağlı olacağını vurguladı.
Selçuk, Kovid-19 salgını sürecinde TRT EBA kanalları, EBA platformu ve farklı destek mekanizmalarıyla öğrencilere en nitelikli içeriklerle ulaşmaya çalıştıklarını dile getirerek eğitimin uzaktan gerçekleşmesinin öğrenci, öğretmen ve aileler için birtakım sınırlılıklar doğurduğuna dikkati çekti.
Bu sınırlılıklardan kaynaklanan akademik ve sosyal ihtiyaçları belirlemek için yapılan araştırmalarda, farklı öğrenci gruplarında değişik seviyelerde bir telafi çalışmasına ihtiyaç olduğunu tespit ettiklerini bildiren Selçuk, bundan dolayı öğrencilerin sosyal, duygusal alanda iyileşeceği ve fiziksel olarak aktif olacağı bir telafi programıyla salgının eğitime yansıyan olumsuzluklarını hep birlikte bertaraf etmek, eğitimde fırsat adaleti ilkesi doğrultusunda öğrencileri akademik, sosyal, duygusal, fiziksel ve sağlık yönlerinden desteklemek istediklerine değindi.
"Dileyen karnesine 18 Haziran'dan itibaren ulaşabilecek"
Bu nedenle Ulusal Destekleme Programını (UDEP) hazırladıklarını aktaran Selçuk, şunları kaydetti: "Bildiğiniz gibi 2020-2021 eğitim öğretim yılını 2 Temmuz Cuma günü sonlandırıyoruz. Biz, öğrencilerimiz iyi mi, evde kalmaktan yorulmuşlar mı, bir sıkıntıları var mı, bunları görüp tespit etmek ve onlara iyi gelmek için okullarımızı açık tutacağız. Bu arada 21 Haziran'da yoğun olarak başlayacağımız sosyal, duygusal, kültürel, fiziksel faaliyetler öncesinde sistem altyapımızda yoğunluğa neden olmamak ve öğrencilerimizin erişimini kolaylaştırmak için de karneleri 18 Haziran'dan itibaren öğrencilerimize açıyoruz. Dileyen karnesine 18 Haziran Cuma gününden itibaren ulaşabilecek."
Selçuk, 2 Temmuz'un ardından da öğrencileri güzel bir yazın beklediğinin altını çizerek şu ifadeleri kullandı: "Yaz dönemiyle birlikte Bakanlığımız yaklaşık 1,5 yıl sürecek olan UDEP sürecine de girmiş oluyor. Biraz önce de ifade ettiğim gibi yaklaşık 1,5 yıl sürecek UDEP kapsamında yapılacak çalışmalardan kısaca bahsetmek isterim. Her okulumuz Talim Terbiye Kurulunca hazırlanan öncelikli ve kritik kazanımları dikkate alarak zümreler marifetiyle hazırlanan çerçeve dâhilinde kendi okullarındaki öğrenci gruplarının ihtiyaçlarını belirleyecek. Okullar kendisine 1,5 yıl sürecek UDEP kapsamında böylece bir telafi planı da oluşturmuş olacak.
18 Haziran- 2 Temmuz aralığında okullarımız çalışmalarını bu planlar doğrultusunda uygulamaya başlayacaklar. Okullarımız 2 Temmuz'dan, yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı tarihe kadar okulların fiziksel imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz için de açık tutulacak. Yaz boyu okullarımızda çocuklarımızı ağırlayacağız, isteyen öğrencilerimize fiziksel etkinlikler, isteyen öğrencilerimize akademik programlar sunabileceğiz. Öğretmenlerimiz de bu programlarda öngörülen ders saati üzerinden görev alabilecekler, tabii isterlerse."
"Telafi ve destek çalışmaları yıl boyu sürdürülecek"
Dolu dolu geçen bir yazın ardından başlayacak yeni eğitim-öğretim yılında öğrencilerin telafi ve destek çalışmalarının da yıl boyu sürdürüleceğini açıklayan Selçuk, şunları söyledi: "1'den 2'ye geçen öğrencilerimiz için okuma yazma taraması başlatılacak. Bu taramalarımızın sonuçlarına göre de ihtiyacı tespit edilen öğrencilere ek ders ve ek materyal desteği sağlayacağız. 3 ve 4. sınıfları ise İlkokullarda Yetiştirme Programı 'İYEP' uygulaması ile destekleyeceğiz. Ortaokul öğrencilerimizin de yeterlilik düzeyleri uluslararası kriterlere uygun bir şekilde değerlendirilecek ve onlara da öğrenme düzeylerine uygun çalışma planı verilecek.
Liseler için kritik kazanımlar taraması hazırladık. Tespitler neticesinde özel programlar uygulayarak öğrencilerin lise eğitimlerini daha güçlü sürdürmelerini ve üniversiteye hazırlanmalarını hedefliyoruz. Elbette bu süreçler her okulun kendi ihtiyacına göre şekillenecek. Çünkü okullar ihtiyaçlarını en iyi şekilde bilirler."
Selçuk, UDEP çerçevesinde bakanlık, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının da telafi eğitimi programına destek vereceğine değinerek "telafidebendevarim.meb.gov.tr" isimli web sitesi hazırladıklarını duyurdu.
Sitede çocuklar, öğretmenler ve veliler için ayrı ayrı bölümler bulunduğunu aktaran Selçuk, "Gelecek hafta da ortaokul ve lise öğrencilerimizle kavuşacağız. Bilhassa bu son haftaların, mezun olacak öğrencilerimiz için hayat boyunca unutamayacakları bu günleri okullarında hep birlikte geçirecek olmaları bizim için emin olun ayrı bir sevinç. Hepsine başarılar diliyor, gözlerinden ayrı ayrı öpüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, "Telafide Ben de Varım" programının detaylarını paylaştı. Program tanıtımında konuşan Bakan Selçuk, "Okullarımız 2 Temmuz'dan yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı tarihe kadar okulların fiziksel imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz için açık tutulacak. Yaz boyu okullarımızda çocuklarımızı ağırlayacağız, isteyen öğrencilerimize fiziksel etkinlikler, isteyen öğrencilerimize akademik programlar sunabileceğiz." açıklamasında bulundu.
Selçuk, "Telafide Ben de Varım" programında, dün gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nda alınan kararlar doğrultusunda Türkiye genelinde bugünden itibaren tüm ilkokul ve bünyelerindeki ana sınıflarda, 7 Haziran Pazartesi günü ise tüm ortaokul ve liselerde haftada 2 gün yüz yüze eğitime geçildiğini hatırlattı.
Diğer okul öncesi eğitim kurumlarında mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime devam edileceğini, köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki temel eğitim okullarında ise bugünden itibaren yüz yüze eğitime 5 gün, tam zamanlı olarak başlanıldığını aktaran Selçuk, yüz yüze eğitimlere katılımın yine isteğe bağlı olacağını vurguladı.
Selçuk, Kovid-19 salgını sürecinde TRT EBA kanalları, EBA platformu ve farklı destek mekanizmalarıyla öğrencilere en nitelikli içeriklerle ulaşmaya çalıştıklarını dile getirerek eğitimin uzaktan gerçekleşmesinin öğrenci, öğretmen ve aileler için birtakım sınırlılıklar doğurduğuna dikkati çekti.
Bu sınırlılıklardan kaynaklanan akademik ve sosyal ihtiyaçları belirlemek için yapılan araştırmalarda, farklı öğrenci gruplarında değişik seviyelerde bir telafi çalışmasına ihtiyaç olduğunu tespit ettiklerini bildiren Selçuk, bundan dolayı öğrencilerin sosyal, duygusal alanda iyileşeceği ve fiziksel olarak aktif olacağı bir telafi programıyla salgının eğitime yansıyan olumsuzluklarını hep birlikte bertaraf etmek, eğitimde fırsat adaleti ilkesi doğrultusunda öğrencileri akademik, sosyal, duygusal, fiziksel ve sağlık yönlerinden desteklemek istediklerine değindi.
"Dileyen karnesine 18 Haziran'dan itibaren ulaşabilecek"
Bu nedenle Ulusal Destekleme Programını (UDEP) hazırladıklarını aktaran Selçuk, şunları kaydetti: "Bildiğiniz gibi 2020-2021 eğitim öğretim yılını 2 Temmuz Cuma günü sonlandırıyoruz. Biz, öğrencilerimiz iyi mi, evde kalmaktan yorulmuşlar mı, bir sıkıntıları var mı, bunları görüp tespit etmek ve onlara iyi gelmek için okullarımızı açık tutacağız. Bu arada 21 Haziran'da yoğun olarak başlayacağımız sosyal, duygusal, kültürel, fiziksel faaliyetler öncesinde sistem altyapımızda yoğunluğa neden olmamak ve öğrencilerimizin erişimini kolaylaştırmak için de karneleri 18 Haziran'dan itibaren öğrencilerimize açıyoruz. Dileyen karnesine 18 Haziran Cuma gününden itibaren ulaşabilecek."
Selçuk, 2 Temmuz'un ardından da öğrencileri güzel bir yazın beklediğinin altını çizerek şu ifadeleri kullandı: "Yaz dönemiyle birlikte Bakanlığımız yaklaşık 1,5 yıl sürecek olan UDEP sürecine de girmiş oluyor. Biraz önce de ifade ettiğim gibi yaklaşık 1,5 yıl sürecek UDEP kapsamında yapılacak çalışmalardan kısaca bahsetmek isterim. Her okulumuz Talim Terbiye Kurulunca hazırlanan öncelikli ve kritik kazanımları dikkate alarak zümreler marifetiyle hazırlanan çerçeve dâhilinde kendi okullarındaki öğrenci gruplarının ihtiyaçlarını belirleyecek. Okullar kendisine 1,5 yıl sürecek UDEP kapsamında böylece bir telafi planı da oluşturmuş olacak.
18 Haziran- 2 Temmuz aralığında okullarımız çalışmalarını bu planlar doğrultusunda uygulamaya başlayacaklar. Okullarımız 2 Temmuz'dan, yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı tarihe kadar okulların fiziksel imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz için de açık tutulacak. Yaz boyu okullarımızda çocuklarımızı ağırlayacağız, isteyen öğrencilerimize fiziksel etkinlikler, isteyen öğrencilerimize akademik programlar sunabileceğiz. Öğretmenlerimiz de bu programlarda öngörülen ders saati üzerinden görev alabilecekler, tabii isterlerse."
"Telafi ve destek çalışmaları yıl boyu sürdürülecek"
Dolu dolu geçen bir yazın ardından başlayacak yeni eğitim-öğretim yılında öğrencilerin telafi ve destek çalışmalarının da yıl boyu sürdürüleceğini açıklayan Selçuk, şunları söyledi: "1'den 2'ye geçen öğrencilerimiz için okuma yazma taraması başlatılacak. Bu taramalarımızın sonuçlarına göre de ihtiyacı tespit edilen öğrencilere ek ders ve ek materyal desteği sağlayacağız. 3 ve 4. sınıfları ise İlkokullarda Yetiştirme Programı 'İYEP' uygulaması ile destekleyeceğiz. Ortaokul öğrencilerimizin de yeterlilik düzeyleri uluslararası kriterlere uygun bir şekilde değerlendirilecek ve onlara da öğrenme düzeylerine uygun çalışma planı verilecek.
Liseler için kritik kazanımlar taraması hazırladık. Tespitler neticesinde özel programlar uygulayarak öğrencilerin lise eğitimlerini daha güçlü sürdürmelerini ve üniversiteye hazırlanmalarını hedefliyoruz. Elbette bu süreçler her okulun kendi ihtiyacına göre şekillenecek. Çünkü okullar ihtiyaçlarını en iyi şekilde bilirler."
Selçuk, UDEP çerçevesinde bakanlık, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının da telafi eğitimi programına destek vereceğine değinerek "telafidebendevarim.meb.gov.tr" isimli web sitesi hazırladıklarını duyurdu.
Sitede çocuklar, öğretmenler ve veliler için ayrı ayrı bölümler bulunduğunu aktaran Selçuk, "Gelecek hafta da ortaokul ve lise öğrencilerimizle kavuşacağız. Bilhassa bu son haftaların, mezun olacak öğrencilerimiz için hayat boyunca unutamayacakları bu günleri okullarında hep birlikte geçirecek olmaları bizim için emin olun ayrı bir sevinç. Hepsine başarılar diliyor, gözlerinden ayrı ayrı öpüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Son Güncelleme: Salı, 01 Haziran 2021 13:36
Gösterim: 940
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV), 2008 yılında vefat eden ve mirasını Vakfa bağışlayan Nirun Şahingiray’ın adını ve anısını yaşatmak için düzenlediği 4. Uluslararası Nirun Şahingiray Eğitim Forumu, alanında uzman konuşmacılar ve 1000’ e yakın katılımcı ile eğitim alanındaki yenilik ve gelişmelerin tartışıldığı bir platforma dönüştü.
Görüşlerini katılımcılarla paylaşan değerli uzmanların üstünden birleştikleri noktalar ise şunlar oldu;
- Eğitimciler teknolojiye daha hakim olmalı ve eğitimde gerçek ihtiyaçları ortaya koyarak teknoloji projelerine yön vermeli
- Okullarda sosyal duygusal becerileri geliştirecek ekosistemler yaratılmalı; anadil, ekoloji, eleştirel, bilim, ve duygusal okur yazarlık hedeflenmeli
- Yapay zeka, bireysel öğrenme deneyimlerini güçlendirecek şekilde geliştirilmeye devam ederken, okulda öğretmen ve öğrencilerin topluluk oluşturma, yaratıcı öğrenme, ilişki kurma, birlikte değer yaratma becerilerine alan açmalı
Pandemi nedeniyle çevrimiçi etkinlik olarak gerçekleşen forumun açılış konuşmasını TEGV Yönetim Kurulu Başkanı Oktay Özinci yaptı. Özinci konuşmasında, eğitime gönül vermiş yüzlerce kişiyi ekranları başında görmekten duyduğu mutluluğu dile getirdi, eğitimde fırsat eşitliğinin önemine değinen Özinci sözlerine şöyle devam etti: “Önümüzdeki aylardan itibaren pandeminin olumsuz etkilerini silmek üzere hükümetlerin, eğitimcilerin, bizim gibi sivil toplum kuruluşlarının el ele vererek daha fazla çalışması gerekecek. Eğitim alanında faaliyet gösteren bir Vakıf olarak bu konudaki gelişmeleri ve yenilikleri takip etmek vizyonumuzun bir parçası”.
TEGV’den 10 bin çocuğa uzaktan eğitim, 2 binden fazla çocuğa tablet
“Biz pandemi sürecini bir kaostan öte, bir tohum ekme dönemi olarak görmeyi arzu ettik” diye konuşan TEGV Genel Müdürü Sait Tosyalı ise konuşmasında: “Bu süreçte her zaman daha iyisini nasıl yapabileceğimize akıl yorduk. Çocuklarımızla olan iletişimimizi hiç kesmedik. Tüm eğitim içeriklerimizi dijital platforma taşıyarak 27 Ekim’de Uzaktan Eğitime geçtik. Türkiye’nin dört bir köşesinde 10 bine yakın çocuğumuzla buluşmayı başardık. Ayrıca özellikle köy okullarındaki teknolojik eksikliklerin, eğitimin sağlıklı yapılmasına engel oluşturduğunu gördük. Arçelik ve Eski Arçelikliler Derneği’nin desteğiyle yürüttüğümüz ‘Yeni Dünya’ kampanyasında bugüne kadar 2 binden fazla çocuğumuzu tabletleriyle buluşturduk.” dedi
Öğretmenlerin yerini teknoloji mi alacak?
Eğitim alanında dünya çapında saygın isimlerden biri olan Vikas Pota, Pandemi sonrası eğitim ile ilgili “Pek çok insan teknolojinin öğretmenlerin ve okulların yerini alacağına inanıyor, ben bunun olacağına inanmakta zorlanıyorum. Geçen yıl dünyanın en büyük eğitim konferansını düzenledim ve yeni normale yön vermelerine yardımcı olmak için öğretmenlerin öğrenme kayıplarının en aza indirilmesi konusunda daha fazla katkıda bulunmaları gerekeceğini gördük. Deneyimlerimizin bir sonucu olarak öğretmenlerin rolünün daha da öne çıkacağına inanıyorum. ” dedi. Öğretmenliğin çok ciddi bir entelektüel birikim gerektirdiğini, öğretmenliğin en önemli meslek olduğunu, ve politika yapıcıların bu mesleğin değerini arttıracak faaliyetlerde bulunmasının altını çizdi.
Sadece öğrenciler değil, tüm ekosistem yaratıcı olmalı
Wix Education'da Öğrenme Tasarımı ve Topluluk Lideri olan Saskia Leggett ile yaratıcı ve anlamlı öğrenme deneyimleri tasarlayan Mariana Tamashiro ‘Yaratıcı Toplumlar Yetiştirmek’ konulu oturumda katılımcılar ile buluştu. Oturumda şu noktaların altı çizildi: “Yarının dünyasını yaratıcılık, teknoloji ve eğitimin kesiştiği yol haritaları şekillendirecek. Ancak bunun için net bir yol haritası olduğuna inanmıyoruz. Öncelikle insanların bireysel özelliklerini öğrenme sürecine dahil etmek, insanların gerçekten neyle ilgilendiklerinin ve onlar için neyin önemli olduğunun keşfedilmesine olanak tanıyabilir. Yaratıcı öğrenme dediğimizde 4P çok önemli: projelendirme (Project design), tutku (passion), akranlar (peer) ve oyun yoluyla yaratıcılığı gerçekleştirme (play). Sonuçta, insanların kendilerini keşfetmelerine olanak tanıyan yaratıcı, eğitici ve teknolojik bir ortamı beslememiz gerekiyor. Eğitimde yaratıcılıktan bahsederken hemen öğrencilere odaklanıyoruz. Oysa bir sistemin sürdürülebilir şekilde yaratıcı olması için, eğitimciler, ebeveynler, politika yapıcılar dahil tüm ekosistemde yaratıcılığı desteklemek gerekiyor.”
Riiid Lab’de Öğrenimde Eşitlikten Sorumlu Başkan olarak görev yapan Jim Larimore ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği: Yapay Zeka Çözüm Olabilir mi?’ konulu konuşması ile katılımcılarla buluştu. Jim Larimore konuşmasında; “Yapay zeka teknolojisinin kullanımıyla ilgili çeşitlilik, eşitlik ve etik konularının merkezi olarak önemli olduğunu düşünüyorum. Gezegende okulların kapanmasına neden olan COVID-19 salgını, eğitimde eşitlik konularını halkın dikkatine çekti. Eşitlik, dünyanın her bölgesinde eğitimde bir sorundur. Yetenek ve potansiyel dünya nüfusu arasında oldukça eşit bir şekilde dağılmış olsa da, bu yeteneği ve potansiyeli geliştirme fırsatı öyle değildir. Genel olarak, daha yüksek aile geliri ve ayrıcalık, bir gencin öğrenmesi ve gelişmesi için ihtiyaç duyduğu okul içi ve dışı desteklere sahip olma olasılığını artırır ve daha düşük aile geliri ve yoksulluk ise bu olasılığını düşürür.” diyerek yapay zekanın eğitimde eşitlik için nasıl çözün olabileceğine dair fikirlerini paylaştı.
San Francisco Bölgesi'nde sanat, bilim ve teknoloji keşiflerini ”tinker” (kurcalama, deneme, yanılma yolu ile bir ürün ortaya çıkarma) yoluyla desteklemek için kaynaklar geliştiren bir yaratıcı tasarım stüdyosu olan Wonderful Idea Company'nin kurucu ortağı ve lider eğitimcisi olan Ryan Jenkins ‘Yaratıcı Öğrenme’ başlıklı konuşmasında, tamir atölyelerine liderlik etmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı müzelere, okullara ve yaratıcı alanlara gerçekleştirdiği seyahatlerinden tecrübelerini paylaştı. Jenkins: “Tamircilik, kendi fikirlerimizi keşfetmeye odaklanan bir öğrenme yaklaşımıdır. Tamir etme, gerçek malzemelerle çalışmaya ve fiziksel prototipler oluşturmaya dayanır çünkü öğrenme sürecinin somut bir temsiline sahip olduğumuzda daha iyi öğreneceğimize inanıyoruz. Fiziksel bir prototipe sahip olmak, işlerin nerede yanlış gittiğini görmemizi sağlar, bize öğretmenler ve akranlarla bağlantı kurduğumuzda bakacağımız bir şey verir ve işler yolunda gidip gitmediğinde materyallerden doğrudan geri bildirim almamızı sağlar. Tamir etmek, sanat, bilim ve teknoloji ile birleştiğinde en iyi sonucu verir bu sayede yeni ve alışılmadık fikirler üretebiliriz ”şeklinde konuştu.
Uzaktan eğitimde oyun olmaz diyenlere cevap olarak Bahçeşehir Üniversitesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü Başkanı ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Yavuz Samur foruma katılımcılarla oynadığı birbirinden keyifli oyunlarla renk kattı.
20 yılı aşkın süredir eğitimci ve eğitim yöneticisi olarak görev alan Kayhan Karlı ‘Dijital Çağın Çocukları İçin Kadim Yetkinlikler’ konulu konuşmasında; “Biz çocuklarımızı 10 yaşına kadar 3 kadim beceri ile yetiştirmeliyiz. Bu üç kadim beceri: Anadil okuryazarlığı, eleştirel okuryazarlık ve matematik okuryazarlığı. Bütün bunlar ebeveyn ve eğitimciler tarafından üstüne değinilmesi gereken konulardır.
10-14 yaş arasında ise bir başka kadim beceriyi buraya eklemek gerekiyor: Bilim okuryazarlığı.
Sorun çözen çocuklar istiyorsak yapmamız gereken bu okuryazarlıkları çocuklara kazandırmaktır.
Bunlara ek olarak bizim çocuklarımız değişen dünya düzeni ile doğaya hakim değil doğanın bir parçası olduğunu öğrenmek zorunda. Ekolojik farkındalığı yükseltmemiz lazım, teknolojiyi kadim becerilerimize araç olarak kullanmalıyız.” dedi.
Lenovo’nın Pazarlama ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Soyak ‘Yapay Zeka ve Gelecek’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ilgi çeken başlıkları günümüz yapay zeka teknolojileri olan fiziksel ve sanal robotlar, ses tanıma, görüntü ve yüz tanıma, makine öğrenmesi ve derin öğrenme konusu oldu. Bunun yanı sıra sağlık, tarım, perakende, eğitim, otomotiv ve lojistik alanlarında yapay zekadan nasıl yararlanıldığı gibi konularda bilgiler paylaşan Soyak, yapay zekanın ham maddesi ve en önemli malzemesi ‘veri’ diyerek geleceğin en parlak mesleğinin de veri analistliği olacağı şeklinde fikrini paylaştı.
4. Uluslararası Nirun Şahingiray Eğitim Forumu kapsamında ayrıca ‘Öğrenme ve Teknoloji- Neredeyiz; Nerede Olmalıyız; Nelere Dikkat Etmeliyiz?’ ve ‘Sosyal Duygusal Öğrenme- Gereksinim, Kapsam ve Uygulamaları’ başlıklı iki de panel düzenlendi.
‘Öğrenme ve Teknoloji- Neredeyiz; Nerede Olmalıyız; Nelere Dikkat Etmeliyiz?’ başlıklı panele, Khan Akademi Genel Müdürü Alp Köksal moderatörlük yaptı. Köksal’ın unutulmaz Hababam Sınıfı repliklerinden “Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir.” diyerek okulun öneminin altını çizdiği oturumda, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Şirin Karadeniz, ENKA Okulları Müdür Yardımcısı ve Teknoloji Koordinatörü Hakan Umutlu, kurumlara eğitim ve danışmanlık hizmeti veren ETZ Akademi'nin kurucusu Işıl Boy Ergül ve Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Teknolojileri Yüksek Lisans ve Doktora Program Koordinatörü Doç. Dr. Yavuz Samur görüşlerini paylaştı.
‘Sosyal Duygusal Öğrenme- Gereksinim, Kapsam ve Uygulamaları’ konulu ikinci panel ise Boğaziçi Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü’nden Doç. Dr. Mine Göl Güven’in moderatörlüğünde gerçekleşti.
Mine Göl Güven moderatörlük yaptığı panelde sosyal duygusal öğrenme ve bu konudaki yetkinliklerin neler olduğu konularına değindi. Sosyal duygusal öğrenmenin öğretmenler tarafından uygulanabilirliği konusundaki istatistiksel bilgilere yer verdiği sunumunda Güven: “Sosyal duygusal öğrenme becerilerini destekleyerek işbirliği ve paylaşma, dayanıklılık, okula aidiyet ve devam, çatışmaları yapıcı çözme, sorumlu vatandaşlık, sorumlu karar verme, öz saygı ve öz yeterlilik, esenlik ve akademik başarı geliştirebiliyor. Bunun yanı sıra saldırganlık ve şiddet, suça yönelme erken yaş cinsel deneyim, uyuşturucu ve alkol kullanımı, değersizlik hissi okuldan kaçma ve terk, zorbalık ve siber zorbalık, stres ve kaygı sınırlandırılmış oluyor. ” dedi.
Panelde ‘Değerler Eğitimi: Eğitimde Farklılık ve Katılım Hakkı’ kitabı yazarlarından Melda Akbaş, YÖM Okulları’nın Akademik Koordinatörü Barış Sarısoy, Sosyal Pedagog Cavit Yeşildağ ve TÜSİAD Genel Sekreteri Ebru Dicle katılımcılarla biraraya geldi.
Forum haftası 24 – 28 Mayıs tarihlerinde paralel oturumlarda dijtal oyun üretme, dijital sanat, çocuklar için felsefe ve daha birçok yenilikçi içerikle 15 atölye ile devam edecek.
NİRUN ŞAHİNGİRAY KİMDİR?
1928 yılında İzmir'de, Kırım Hanlarının soyundan gelen bir ailede doğan Nirun Şahingiray, seksen yıllık ömrü süresince birçok başarıya imza atmış önemli bir iş insanıdır. Kurduğu şirketler Türkiye'de alanlarının öncüsü olmuş, dünya liderleriyle ortaklıklar oluşturmuş, on yıllar boyunca otomotiv yan sanayisini şekillendirmiştir.
2008 yılında aramızdan ayrılan Nirun Şahingiray, mirasını Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlamıştır. Bu önemli bağış sayesinde Vakıf varlığını uzun yıllar sürdürebilecek ve ‘Nirun Abi’nin çocukları, ona ve onun özlediği Türkiye'ye layık bireyler olarak yetişecektir.
Bu başarılı iş insanının birikimini, Türkiye'nin eğitim konusunda yardıma en çok ihtiyaç duyan çocuklarına destek olan ve onlara çağdaş bir yaklaşımla, çok yönlü bir eğitim desteği sağlayan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlaması, Şahingiray'ın uzak görüşlülüğünü, yüce gönüllülüğünü, çocuk sevgisini ve memleket aşkını kanıtlamaktadır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV), 2008 yılında vefat eden ve mirasını Vakfa bağışlayan Nirun Şahingiray’ın adını ve anısını yaşatmak için düzenlediği 4. Uluslararası Nirun Şahingiray Eğitim Forumu, alanında uzman konuşmacılar ve 1000’ e yakın katılımcı ile eğitim alanındaki yenilik ve gelişmelerin tartışıldığı bir platforma dönüştü.
Görüşlerini katılımcılarla paylaşan değerli uzmanların üstünden birleştikleri noktalar ise şunlar oldu;
- Eğitimciler teknolojiye daha hakim olmalı ve eğitimde gerçek ihtiyaçları ortaya koyarak teknoloji projelerine yön vermeli
- Okullarda sosyal duygusal becerileri geliştirecek ekosistemler yaratılmalı; anadil, ekoloji, eleştirel, bilim, ve duygusal okur yazarlık hedeflenmeli
- Yapay zeka, bireysel öğrenme deneyimlerini güçlendirecek şekilde geliştirilmeye devam ederken, okulda öğretmen ve öğrencilerin topluluk oluşturma, yaratıcı öğrenme, ilişki kurma, birlikte değer yaratma becerilerine alan açmalı
Pandemi nedeniyle çevrimiçi etkinlik olarak gerçekleşen forumun açılış konuşmasını TEGV Yönetim Kurulu Başkanı Oktay Özinci yaptı. Özinci konuşmasında, eğitime gönül vermiş yüzlerce kişiyi ekranları başında görmekten duyduğu mutluluğu dile getirdi, eğitimde fırsat eşitliğinin önemine değinen Özinci sözlerine şöyle devam etti: “Önümüzdeki aylardan itibaren pandeminin olumsuz etkilerini silmek üzere hükümetlerin, eğitimcilerin, bizim gibi sivil toplum kuruluşlarının el ele vererek daha fazla çalışması gerekecek. Eğitim alanında faaliyet gösteren bir Vakıf olarak bu konudaki gelişmeleri ve yenilikleri takip etmek vizyonumuzun bir parçası”.
TEGV’den 10 bin çocuğa uzaktan eğitim, 2 binden fazla çocuğa tablet
“Biz pandemi sürecini bir kaostan öte, bir tohum ekme dönemi olarak görmeyi arzu ettik” diye konuşan TEGV Genel Müdürü Sait Tosyalı ise konuşmasında: “Bu süreçte her zaman daha iyisini nasıl yapabileceğimize akıl yorduk. Çocuklarımızla olan iletişimimizi hiç kesmedik. Tüm eğitim içeriklerimizi dijital platforma taşıyarak 27 Ekim’de Uzaktan Eğitime geçtik. Türkiye’nin dört bir köşesinde 10 bine yakın çocuğumuzla buluşmayı başardık. Ayrıca özellikle köy okullarındaki teknolojik eksikliklerin, eğitimin sağlıklı yapılmasına engel oluşturduğunu gördük. Arçelik ve Eski Arçelikliler Derneği’nin desteğiyle yürüttüğümüz ‘Yeni Dünya’ kampanyasında bugüne kadar 2 binden fazla çocuğumuzu tabletleriyle buluşturduk.” dedi
Öğretmenlerin yerini teknoloji mi alacak?
Eğitim alanında dünya çapında saygın isimlerden biri olan Vikas Pota, Pandemi sonrası eğitim ile ilgili “Pek çok insan teknolojinin öğretmenlerin ve okulların yerini alacağına inanıyor, ben bunun olacağına inanmakta zorlanıyorum. Geçen yıl dünyanın en büyük eğitim konferansını düzenledim ve yeni normale yön vermelerine yardımcı olmak için öğretmenlerin öğrenme kayıplarının en aza indirilmesi konusunda daha fazla katkıda bulunmaları gerekeceğini gördük. Deneyimlerimizin bir sonucu olarak öğretmenlerin rolünün daha da öne çıkacağına inanıyorum. ” dedi. Öğretmenliğin çok ciddi bir entelektüel birikim gerektirdiğini, öğretmenliğin en önemli meslek olduğunu, ve politika yapıcıların bu mesleğin değerini arttıracak faaliyetlerde bulunmasının altını çizdi.
Sadece öğrenciler değil, tüm ekosistem yaratıcı olmalı
Wix Education'da Öğrenme Tasarımı ve Topluluk Lideri olan Saskia Leggett ile yaratıcı ve anlamlı öğrenme deneyimleri tasarlayan Mariana Tamashiro ‘Yaratıcı Toplumlar Yetiştirmek’ konulu oturumda katılımcılar ile buluştu. Oturumda şu noktaların altı çizildi: “Yarının dünyasını yaratıcılık, teknoloji ve eğitimin kesiştiği yol haritaları şekillendirecek. Ancak bunun için net bir yol haritası olduğuna inanmıyoruz. Öncelikle insanların bireysel özelliklerini öğrenme sürecine dahil etmek, insanların gerçekten neyle ilgilendiklerinin ve onlar için neyin önemli olduğunun keşfedilmesine olanak tanıyabilir. Yaratıcı öğrenme dediğimizde 4P çok önemli: projelendirme (Project design), tutku (passion), akranlar (peer) ve oyun yoluyla yaratıcılığı gerçekleştirme (play). Sonuçta, insanların kendilerini keşfetmelerine olanak tanıyan yaratıcı, eğitici ve teknolojik bir ortamı beslememiz gerekiyor. Eğitimde yaratıcılıktan bahsederken hemen öğrencilere odaklanıyoruz. Oysa bir sistemin sürdürülebilir şekilde yaratıcı olması için, eğitimciler, ebeveynler, politika yapıcılar dahil tüm ekosistemde yaratıcılığı desteklemek gerekiyor.”
Riiid Lab’de Öğrenimde Eşitlikten Sorumlu Başkan olarak görev yapan Jim Larimore ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği: Yapay Zeka Çözüm Olabilir mi?’ konulu konuşması ile katılımcılarla buluştu. Jim Larimore konuşmasında; “Yapay zeka teknolojisinin kullanımıyla ilgili çeşitlilik, eşitlik ve etik konularının merkezi olarak önemli olduğunu düşünüyorum. Gezegende okulların kapanmasına neden olan COVID-19 salgını, eğitimde eşitlik konularını halkın dikkatine çekti. Eşitlik, dünyanın her bölgesinde eğitimde bir sorundur. Yetenek ve potansiyel dünya nüfusu arasında oldukça eşit bir şekilde dağılmış olsa da, bu yeteneği ve potansiyeli geliştirme fırsatı öyle değildir. Genel olarak, daha yüksek aile geliri ve ayrıcalık, bir gencin öğrenmesi ve gelişmesi için ihtiyaç duyduğu okul içi ve dışı desteklere sahip olma olasılığını artırır ve daha düşük aile geliri ve yoksulluk ise bu olasılığını düşürür.” diyerek yapay zekanın eğitimde eşitlik için nasıl çözün olabileceğine dair fikirlerini paylaştı.
San Francisco Bölgesi'nde sanat, bilim ve teknoloji keşiflerini ”tinker” (kurcalama, deneme, yanılma yolu ile bir ürün ortaya çıkarma) yoluyla desteklemek için kaynaklar geliştiren bir yaratıcı tasarım stüdyosu olan Wonderful Idea Company'nin kurucu ortağı ve lider eğitimcisi olan Ryan Jenkins ‘Yaratıcı Öğrenme’ başlıklı konuşmasında, tamir atölyelerine liderlik etmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı müzelere, okullara ve yaratıcı alanlara gerçekleştirdiği seyahatlerinden tecrübelerini paylaştı. Jenkins: “Tamircilik, kendi fikirlerimizi keşfetmeye odaklanan bir öğrenme yaklaşımıdır. Tamir etme, gerçek malzemelerle çalışmaya ve fiziksel prototipler oluşturmaya dayanır çünkü öğrenme sürecinin somut bir temsiline sahip olduğumuzda daha iyi öğreneceğimize inanıyoruz. Fiziksel bir prototipe sahip olmak, işlerin nerede yanlış gittiğini görmemizi sağlar, bize öğretmenler ve akranlarla bağlantı kurduğumuzda bakacağımız bir şey verir ve işler yolunda gidip gitmediğinde materyallerden doğrudan geri bildirim almamızı sağlar. Tamir etmek, sanat, bilim ve teknoloji ile birleştiğinde en iyi sonucu verir bu sayede yeni ve alışılmadık fikirler üretebiliriz ”şeklinde konuştu.
Uzaktan eğitimde oyun olmaz diyenlere cevap olarak Bahçeşehir Üniversitesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü Başkanı ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Yavuz Samur foruma katılımcılarla oynadığı birbirinden keyifli oyunlarla renk kattı.
20 yılı aşkın süredir eğitimci ve eğitim yöneticisi olarak görev alan Kayhan Karlı ‘Dijital Çağın Çocukları İçin Kadim Yetkinlikler’ konulu konuşmasında; “Biz çocuklarımızı 10 yaşına kadar 3 kadim beceri ile yetiştirmeliyiz. Bu üç kadim beceri: Anadil okuryazarlığı, eleştirel okuryazarlık ve matematik okuryazarlığı. Bütün bunlar ebeveyn ve eğitimciler tarafından üstüne değinilmesi gereken konulardır.
10-14 yaş arasında ise bir başka kadim beceriyi buraya eklemek gerekiyor: Bilim okuryazarlığı.
Sorun çözen çocuklar istiyorsak yapmamız gereken bu okuryazarlıkları çocuklara kazandırmaktır.
Bunlara ek olarak bizim çocuklarımız değişen dünya düzeni ile doğaya hakim değil doğanın bir parçası olduğunu öğrenmek zorunda. Ekolojik farkındalığı yükseltmemiz lazım, teknolojiyi kadim becerilerimize araç olarak kullanmalıyız.” dedi.
Lenovo’nın Pazarlama ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Soyak ‘Yapay Zeka ve Gelecek’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ilgi çeken başlıkları günümüz yapay zeka teknolojileri olan fiziksel ve sanal robotlar, ses tanıma, görüntü ve yüz tanıma, makine öğrenmesi ve derin öğrenme konusu oldu. Bunun yanı sıra sağlık, tarım, perakende, eğitim, otomotiv ve lojistik alanlarında yapay zekadan nasıl yararlanıldığı gibi konularda bilgiler paylaşan Soyak, yapay zekanın ham maddesi ve en önemli malzemesi ‘veri’ diyerek geleceğin en parlak mesleğinin de veri analistliği olacağı şeklinde fikrini paylaştı.
4. Uluslararası Nirun Şahingiray Eğitim Forumu kapsamında ayrıca ‘Öğrenme ve Teknoloji- Neredeyiz; Nerede Olmalıyız; Nelere Dikkat Etmeliyiz?’ ve ‘Sosyal Duygusal Öğrenme- Gereksinim, Kapsam ve Uygulamaları’ başlıklı iki de panel düzenlendi.
‘Öğrenme ve Teknoloji- Neredeyiz; Nerede Olmalıyız; Nelere Dikkat Etmeliyiz?’ başlıklı panele, Khan Akademi Genel Müdürü Alp Köksal moderatörlük yaptı. Köksal’ın unutulmaz Hababam Sınıfı repliklerinden “Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir.” diyerek okulun öneminin altını çizdiği oturumda, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Şirin Karadeniz, ENKA Okulları Müdür Yardımcısı ve Teknoloji Koordinatörü Hakan Umutlu, kurumlara eğitim ve danışmanlık hizmeti veren ETZ Akademi'nin kurucusu Işıl Boy Ergül ve Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Teknolojileri Yüksek Lisans ve Doktora Program Koordinatörü Doç. Dr. Yavuz Samur görüşlerini paylaştı.
‘Sosyal Duygusal Öğrenme- Gereksinim, Kapsam ve Uygulamaları’ konulu ikinci panel ise Boğaziçi Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü’nden Doç. Dr. Mine Göl Güven’in moderatörlüğünde gerçekleşti.
Mine Göl Güven moderatörlük yaptığı panelde sosyal duygusal öğrenme ve bu konudaki yetkinliklerin neler olduğu konularına değindi. Sosyal duygusal öğrenmenin öğretmenler tarafından uygulanabilirliği konusundaki istatistiksel bilgilere yer verdiği sunumunda Güven: “Sosyal duygusal öğrenme becerilerini destekleyerek işbirliği ve paylaşma, dayanıklılık, okula aidiyet ve devam, çatışmaları yapıcı çözme, sorumlu vatandaşlık, sorumlu karar verme, öz saygı ve öz yeterlilik, esenlik ve akademik başarı geliştirebiliyor. Bunun yanı sıra saldırganlık ve şiddet, suça yönelme erken yaş cinsel deneyim, uyuşturucu ve alkol kullanımı, değersizlik hissi okuldan kaçma ve terk, zorbalık ve siber zorbalık, stres ve kaygı sınırlandırılmış oluyor. ” dedi.
Panelde ‘Değerler Eğitimi: Eğitimde Farklılık ve Katılım Hakkı’ kitabı yazarlarından Melda Akbaş, YÖM Okulları’nın Akademik Koordinatörü Barış Sarısoy, Sosyal Pedagog Cavit Yeşildağ ve TÜSİAD Genel Sekreteri Ebru Dicle katılımcılarla biraraya geldi.
Forum haftası 24 – 28 Mayıs tarihlerinde paralel oturumlarda dijtal oyun üretme, dijital sanat, çocuklar için felsefe ve daha birçok yenilikçi içerikle 15 atölye ile devam edecek.
NİRUN ŞAHİNGİRAY KİMDİR?
1928 yılında İzmir'de, Kırım Hanlarının soyundan gelen bir ailede doğan Nirun Şahingiray, seksen yıllık ömrü süresince birçok başarıya imza atmış önemli bir iş insanıdır. Kurduğu şirketler Türkiye'de alanlarının öncüsü olmuş, dünya liderleriyle ortaklıklar oluşturmuş, on yıllar boyunca otomotiv yan sanayisini şekillendirmiştir.
2008 yılında aramızdan ayrılan Nirun Şahingiray, mirasını Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlamıştır. Bu önemli bağış sayesinde Vakıf varlığını uzun yıllar sürdürebilecek ve ‘Nirun Abi’nin çocukları, ona ve onun özlediği Türkiye'ye layık bireyler olarak yetişecektir.
Bu başarılı iş insanının birikimini, Türkiye'nin eğitim konusunda yardıma en çok ihtiyaç duyan çocuklarına destek olan ve onlara çağdaş bir yaklaşımla, çok yönlü bir eğitim desteği sağlayan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlaması, Şahingiray'ın uzak görüşlülüğünü, yüce gönüllülüğünü, çocuk sevgisini ve memleket aşkını kanıtlamaktadır.
Son Güncelleme: Pazartesi, 24 May 2021 12:34
Gösterim: 1080
Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu olan TEDMEM, uzaktan eğitim sürecinde öğrenme kayıplarının telafisi için bir yol haritası yayınladı. İşte rapordan öne çıkanlar.
Uzaktan eğitim sürecinden olumsuz anlamda en çok etkilenen öğrenci grupları için odaklı telafi programları uygulanmalıdır. COVID-19 salgını süresince farklı eğitim kademelerinde farklı öğrenme kayıpları oluşmuştur. Ancak salgın döneminde kritik gelişim evresinde olan; okula yeni başlayan; ilkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye geçen; uzaktan eğitim sürecinde mezun olan, alan tercihi yapması gereken, meslek liselerine devam eden öğrenciler için gelişimlerini, uyum süreçlerini ve ihtiyaçlarını da dikkate alan daha odaklı telafi programlarına ihtiyaç duyulmaktadır:
■ İlkokul 1. sınıfı uzaktan eğitim yoluyla tamamlayan öğrencilerin okuma-yazma ve diğer temel becerileri desteklenmelidir. İlkokul düzeyinde elde edilen temel beceriler, daha sonraki öğrenmeler için ön koşul ve zemin olarak kritik bir öneme sahiptir. 2019- 2020 eğitim öğretim yılında ilkokul 1. sınıf kademesinde olup uzaktan öğretime geçen öğrenciler, 2021-2022 güz döneminde ilkokul 3. sınıfa başlayacaklardır. Benzer şekilde, 2020- 2021 eğitim öğretim yılında ilkokula başlayan öğrenciler de önümüzdeki dönem ilkokul 2. sınıfa geçiş yapacaklardır. Henüz temel okuma yazma eğitimlerinin başlangıcında olan bu öğrencilerin uzun süre uzaktan öğretim yoluyla okuma yazma ve diğer temel becerileri kazanmaya çalışmaları sonucu oluşan öğrenme kayıpları, daha üst kademelerdeki öğrencilere göre daha fazla olmakla birlikte (TEDMEM 2020) onların gelecekteki okul başarılarına, okul ve öğrenme ile ilgili tutumlarına, öz yeterlik inançlarına, motivasyonlarına ve hatta meslek seçimlerine etki edecek düzeydedir. Bu nedenle, özellikle ilkokulun ilk iki yılını uzaktan eğitim ile tamamlayan öğrencilerin öğrenme kayıp ve eksikliklerinin telafisi, süre sınırlamasından bağımsız olarak üst sınıfların eğitim öğretim planlaması ile bütünleştirilerek planlanmalıdır. Bu telafi programının temel olarak öğrenme zincirinde ve hiyerarşisinde kesintiler/kopukluklar olmamasını temin edecek şekilde tasarlanması ve daha önceki kazanımlar edinilmeden, eksik veya kayıp bilgi ve beceriler telafi edilmeden daha sonraki kazanım ve öğrenmelere geçilmemesi ayrı bir önem taşımaktadır. Özellikle yazma becerilerinin geliştirilmesinde uzaktan eğitim sürecinde yaşanan aksaklıkları ve ekran karşısında olmanın sınırlılıklarını da gidermeye yönelik ek çalışmalar yapılmalıdır.
■ Ortaokul veya lise kademesine geçiş yapan öğrencilerin okula ve öğretmenlere uyum süreci desteklenmeli, öğretmenler bir önceki sınıf düzeyinin kazanımları hakkında bilgilendirilmedir. Bu süreçte kademeler arası geçiş yapan öğrenciler salgının getirdiği sınırlılıklara ek olarak yeni kademeye geçişte bir uyum süreci yaşamaktadır ve alışma döneminde ek desteğe ihtiyaç duyabilirler. Örneğin uzaktan eğitim sürecinde 5. sınıfa geçen öğrenciler yeni sınıf arkadaşlarıyla, önceki yıllardan farklı olarak branş dersleriyle ve çok sayıda dersin öğretmeniyle ekran karşısında tanışabilmişlerdir. Dokuzuncu sınıfa geçen öğrenciler de tamamen aynı olmasa da benzer bir süreçten geçmişlerdir. Dolayısıyla özellikle bu sınıflarda görev yapan branş öğretmenleri salgın sonrası yüz yüze eğitime başlayacak olan yeni öğrencileri ile bir uyum süreci tecrübe edeceklerdir. Bu kapsamda, farklı bir kademedeki bir önceki sınıf düzeyinin kazanımları hakkında öğretmenleri bilgilendirmek, yeni oluşturulacak telafi programının kapsamı, uygulanması ve ölçme-değerlendirme hususları hakkında hizmetiçi eğitimler düzenlemek ve çevrim içi platformlarda bilgilendirici içerikler ve interaktif uygulamalar hazırlamak telafi programının etkili uygulanmasına katkı sağlayabilir.
■ Lisede alan seçecek öğrencilerin ek desteğe ihtiyacı vardır. Mart 2020’de uzaktan eğitime geçen 9. sınıf öğrencileri Eylül 2021’de ileriki mesleklerini seçmeleri hususunda ilk adım olan alan seçimini yapacaktır. Toplamda üç akademik döneminin büyük bir kısmını uzaktan öğretimle geçirdikleri bu süreçte yaşadıkları öğrenme kayıpları ve sosyal-duygusal gelişim sorunları, ileride seçecekleri meslekle ilgili tercihlerini etkileme potansiyeline sahiptir. Öte yandan, uzaktan eğitimin getirdiği sınırlılıklar, uygun bir ölçme-değerlendirme mekanizmasının uygulanamaması ve öğrencilerin sahip olduğu dezavantajlı durumlar, öğrencilerin farklı alanlara yönelik ilgi ve akademik başarılarını fark etmelerini gölgeleyebilir. Bazı öğrenciler uzaktan eğitim şartlarında verilen yüksek notlar sebebiyle alan seçiminde kararsızlık yaşayabilir ve normalde ilgisinin veya akademik yeterliliğin bulunmadığı bir alanı seçebilir. Ya da ilgisinin ve akademik yeterliliğinin yüksek olduğu alanda salgın süresince yaşadığı aksaklıklar, uzaktan eğitim materyallerine erişmekte yaşadığı güçlükler ve sosyal-duygusal gelişimindeki problemler sebebiyle normalde gösterebileceği performansı gösteremeyebilir ve bu durum öğrencilerin öz yeterlik inançlarını düşürebilir. Bu kapsamda, öğrencilerin alan seçimi ile ilgili branş öğretmenleri, veli, öğrenci ve rehberlik servisi ortak çalışmalı ve öğrencilerin geçmiş dönemlerdeki ilgi ve başarı düzeyleri de göz önünde bulundurularak ilgi ve yeteneklerine yönelik alan seçimi yapmaları hususunda ek destek sağlanmalıdır.
■ Liseyi uzaktan eğitimle tamamlayıp yükseköğretime geçen öğrencilerin mesleki gelişimlerinin olumsuz etkilenmemesi adına ek desteğe ihtiyaç vardır. Liseyi COVID-19 salgını döneminde tamamlayıp yükseköğretime kayıt yaptıran öğrencilerin öğrenme kayıplarının telafi edilmesi diğer kademelere göre daha karmaşık olmakla birlikte bu kayıpların telafisi yapılmazsa öğrencilerin istenilen mesleki becerileri geliştirememesi ve bunun sonucunda okul terki riskinin artması veya düşük ücret ve daha düşük istihdam düzeylerine yol açmasına sebep olabilir. Dolayısıyla öncelikli olarak, salgın sürecinde ekonomik, sosyal, psikolojik sorun yaşayan öğrencilerin kayıt yaptırmama/yenilememe riski odağa alınmalı ve üniversiteler özelinde takip mekanizmaları oluşturulmalıdır (TEDMEM, 2020). Yükseköğretime geçiş yapan öğrencilerin bir önceki kademede yaşadığı öğrenme kayıplarını belirleme ve telafi sürecini yönetmeye ilişkin üniversitelerde destek merkezleri kurulmalı, yönergeler hazırlanmalı ve paylaşılmalıdır. Ek olarak, yükseköğretimde görev yapan akademisyenlerin bir önceki kademenin kazanımlarına ve yaşanabilecek muhtemel öğrenme kayıplarına ilişkin bilgilendirilmesi gerekmektedir.
■ Mesleki ve teknik eğitim öğrencilerinin yaşadığı kayıplar, mesleki ve teknik eğitimin uygulamalı doğası gereği genel eğitimdeki akranlarından farklı olabilir. Öte yandan, farklı meslek gruplarındaki öğrencilerin kayıpları da birbirinden farklı olacağından bu öğrencilerin öğrenme ve beceri kayıplarının belirlenmesi, farklı seçeneklere imkân tanıyacak şekilde tasarlanmalıdır. Uygulama eğitimlerini bitirmeden bir üst sınıfa geçmiş veya mezun olan öğrenciler, gelecekte beceri eksikliğine sahip bireyler olarak istihdam edilme potansiyeline sahiptir. Bu sebeple, mesleki ve teknik eğitimde yaşanan bilgi ve beceri kayıpları, ülke ekonomisi için uzun vadede ek kayıplara sebep olabilir. Dolayısıyla, etkili bir telafi programının planlanması için, özellikle okul terki riski bulunan öğrencilerin belirlenmesi, uzaktan öğrenme platformlarından faydalanan öğrenci sayıları, salgın ile mücadele kapsamında malzeme üretim faaliyetleri kapsamının dışındaki işletmelerde beceri eğitimlerini sürdüremeyen çırak/stajyer öğrenci sayıları ve etkilenme düzeyleri gibi soruların yanıtları başlangıç noktası olarak kritik öneme sahiptir (TEDMEM, 2021c). Ek olarak, öğrencilerin içinde bulunduğu salgın koşulları, ekonomik kayıpların getirdiği dezavantajlar ve sosyal-duygusal kayıpların belirlenmesi ve desteklenmesi en az öğrenme kayıplarının telafisi kadar önem taşımaktadır. Öğretmenlerin, işletmelerdeki eğitmenlerin ve ailelerin bu sürece dahil edilmesi, bilgilendirilmesi ve bu paydaşların yaşadığı sorun alanlarının belirlenmesi de etkili bir telafi eğitimi sürecinin yapıtaşlarından biri olacaktır. Gerçekleştirilemeyen uygulama eğitimleri dolayısıyla eksik kalan becerilerin telafisi için de ek süre oluşturulmalı ve planlama yapılmalıdır.
Tüm rapora ulaşma için:
https://tedmem.org/download/turkiyenin-telafi-egitimi-yol-haritasi?wpdmdl=3669&;refresh=60b0a1fb241f91622188539
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu olan TEDMEM, uzaktan eğitim sürecinde öğrenme kayıplarının telafisi için bir yol haritası yayınladı. İşte rapordan öne çıkanlar.
Uzaktan eğitim sürecinden olumsuz anlamda en çok etkilenen öğrenci grupları için odaklı telafi programları uygulanmalıdır. COVID-19 salgını süresince farklı eğitim kademelerinde farklı öğrenme kayıpları oluşmuştur. Ancak salgın döneminde kritik gelişim evresinde olan; okula yeni başlayan; ilkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye geçen; uzaktan eğitim sürecinde mezun olan, alan tercihi yapması gereken, meslek liselerine devam eden öğrenciler için gelişimlerini, uyum süreçlerini ve ihtiyaçlarını da dikkate alan daha odaklı telafi programlarına ihtiyaç duyulmaktadır:
■ İlkokul 1. sınıfı uzaktan eğitim yoluyla tamamlayan öğrencilerin okuma-yazma ve diğer temel becerileri desteklenmelidir. İlkokul düzeyinde elde edilen temel beceriler, daha sonraki öğrenmeler için ön koşul ve zemin olarak kritik bir öneme sahiptir. 2019- 2020 eğitim öğretim yılında ilkokul 1. sınıf kademesinde olup uzaktan öğretime geçen öğrenciler, 2021-2022 güz döneminde ilkokul 3. sınıfa başlayacaklardır. Benzer şekilde, 2020- 2021 eğitim öğretim yılında ilkokula başlayan öğrenciler de önümüzdeki dönem ilkokul 2. sınıfa geçiş yapacaklardır. Henüz temel okuma yazma eğitimlerinin başlangıcında olan bu öğrencilerin uzun süre uzaktan öğretim yoluyla okuma yazma ve diğer temel becerileri kazanmaya çalışmaları sonucu oluşan öğrenme kayıpları, daha üst kademelerdeki öğrencilere göre daha fazla olmakla birlikte (TEDMEM 2020) onların gelecekteki okul başarılarına, okul ve öğrenme ile ilgili tutumlarına, öz yeterlik inançlarına, motivasyonlarına ve hatta meslek seçimlerine etki edecek düzeydedir. Bu nedenle, özellikle ilkokulun ilk iki yılını uzaktan eğitim ile tamamlayan öğrencilerin öğrenme kayıp ve eksikliklerinin telafisi, süre sınırlamasından bağımsız olarak üst sınıfların eğitim öğretim planlaması ile bütünleştirilerek planlanmalıdır. Bu telafi programının temel olarak öğrenme zincirinde ve hiyerarşisinde kesintiler/kopukluklar olmamasını temin edecek şekilde tasarlanması ve daha önceki kazanımlar edinilmeden, eksik veya kayıp bilgi ve beceriler telafi edilmeden daha sonraki kazanım ve öğrenmelere geçilmemesi ayrı bir önem taşımaktadır. Özellikle yazma becerilerinin geliştirilmesinde uzaktan eğitim sürecinde yaşanan aksaklıkları ve ekran karşısında olmanın sınırlılıklarını da gidermeye yönelik ek çalışmalar yapılmalıdır.
■ Ortaokul veya lise kademesine geçiş yapan öğrencilerin okula ve öğretmenlere uyum süreci desteklenmeli, öğretmenler bir önceki sınıf düzeyinin kazanımları hakkında bilgilendirilmedir. Bu süreçte kademeler arası geçiş yapan öğrenciler salgının getirdiği sınırlılıklara ek olarak yeni kademeye geçişte bir uyum süreci yaşamaktadır ve alışma döneminde ek desteğe ihtiyaç duyabilirler. Örneğin uzaktan eğitim sürecinde 5. sınıfa geçen öğrenciler yeni sınıf arkadaşlarıyla, önceki yıllardan farklı olarak branş dersleriyle ve çok sayıda dersin öğretmeniyle ekran karşısında tanışabilmişlerdir. Dokuzuncu sınıfa geçen öğrenciler de tamamen aynı olmasa da benzer bir süreçten geçmişlerdir. Dolayısıyla özellikle bu sınıflarda görev yapan branş öğretmenleri salgın sonrası yüz yüze eğitime başlayacak olan yeni öğrencileri ile bir uyum süreci tecrübe edeceklerdir. Bu kapsamda, farklı bir kademedeki bir önceki sınıf düzeyinin kazanımları hakkında öğretmenleri bilgilendirmek, yeni oluşturulacak telafi programının kapsamı, uygulanması ve ölçme-değerlendirme hususları hakkında hizmetiçi eğitimler düzenlemek ve çevrim içi platformlarda bilgilendirici içerikler ve interaktif uygulamalar hazırlamak telafi programının etkili uygulanmasına katkı sağlayabilir.
■ Lisede alan seçecek öğrencilerin ek desteğe ihtiyacı vardır. Mart 2020’de uzaktan eğitime geçen 9. sınıf öğrencileri Eylül 2021’de ileriki mesleklerini seçmeleri hususunda ilk adım olan alan seçimini yapacaktır. Toplamda üç akademik döneminin büyük bir kısmını uzaktan öğretimle geçirdikleri bu süreçte yaşadıkları öğrenme kayıpları ve sosyal-duygusal gelişim sorunları, ileride seçecekleri meslekle ilgili tercihlerini etkileme potansiyeline sahiptir. Öte yandan, uzaktan eğitimin getirdiği sınırlılıklar, uygun bir ölçme-değerlendirme mekanizmasının uygulanamaması ve öğrencilerin sahip olduğu dezavantajlı durumlar, öğrencilerin farklı alanlara yönelik ilgi ve akademik başarılarını fark etmelerini gölgeleyebilir. Bazı öğrenciler uzaktan eğitim şartlarında verilen yüksek notlar sebebiyle alan seçiminde kararsızlık yaşayabilir ve normalde ilgisinin veya akademik yeterliliğin bulunmadığı bir alanı seçebilir. Ya da ilgisinin ve akademik yeterliliğinin yüksek olduğu alanda salgın süresince yaşadığı aksaklıklar, uzaktan eğitim materyallerine erişmekte yaşadığı güçlükler ve sosyal-duygusal gelişimindeki problemler sebebiyle normalde gösterebileceği performansı gösteremeyebilir ve bu durum öğrencilerin öz yeterlik inançlarını düşürebilir. Bu kapsamda, öğrencilerin alan seçimi ile ilgili branş öğretmenleri, veli, öğrenci ve rehberlik servisi ortak çalışmalı ve öğrencilerin geçmiş dönemlerdeki ilgi ve başarı düzeyleri de göz önünde bulundurularak ilgi ve yeteneklerine yönelik alan seçimi yapmaları hususunda ek destek sağlanmalıdır.
■ Liseyi uzaktan eğitimle tamamlayıp yükseköğretime geçen öğrencilerin mesleki gelişimlerinin olumsuz etkilenmemesi adına ek desteğe ihtiyaç vardır. Liseyi COVID-19 salgını döneminde tamamlayıp yükseköğretime kayıt yaptıran öğrencilerin öğrenme kayıplarının telafi edilmesi diğer kademelere göre daha karmaşık olmakla birlikte bu kayıpların telafisi yapılmazsa öğrencilerin istenilen mesleki becerileri geliştirememesi ve bunun sonucunda okul terki riskinin artması veya düşük ücret ve daha düşük istihdam düzeylerine yol açmasına sebep olabilir. Dolayısıyla öncelikli olarak, salgın sürecinde ekonomik, sosyal, psikolojik sorun yaşayan öğrencilerin kayıt yaptırmama/yenilememe riski odağa alınmalı ve üniversiteler özelinde takip mekanizmaları oluşturulmalıdır (TEDMEM, 2020). Yükseköğretime geçiş yapan öğrencilerin bir önceki kademede yaşadığı öğrenme kayıplarını belirleme ve telafi sürecini yönetmeye ilişkin üniversitelerde destek merkezleri kurulmalı, yönergeler hazırlanmalı ve paylaşılmalıdır. Ek olarak, yükseköğretimde görev yapan akademisyenlerin bir önceki kademenin kazanımlarına ve yaşanabilecek muhtemel öğrenme kayıplarına ilişkin bilgilendirilmesi gerekmektedir.
■ Mesleki ve teknik eğitim öğrencilerinin yaşadığı kayıplar, mesleki ve teknik eğitimin uygulamalı doğası gereği genel eğitimdeki akranlarından farklı olabilir. Öte yandan, farklı meslek gruplarındaki öğrencilerin kayıpları da birbirinden farklı olacağından bu öğrencilerin öğrenme ve beceri kayıplarının belirlenmesi, farklı seçeneklere imkân tanıyacak şekilde tasarlanmalıdır. Uygulama eğitimlerini bitirmeden bir üst sınıfa geçmiş veya mezun olan öğrenciler, gelecekte beceri eksikliğine sahip bireyler olarak istihdam edilme potansiyeline sahiptir. Bu sebeple, mesleki ve teknik eğitimde yaşanan bilgi ve beceri kayıpları, ülke ekonomisi için uzun vadede ek kayıplara sebep olabilir. Dolayısıyla, etkili bir telafi programının planlanması için, özellikle okul terki riski bulunan öğrencilerin belirlenmesi, uzaktan öğrenme platformlarından faydalanan öğrenci sayıları, salgın ile mücadele kapsamında malzeme üretim faaliyetleri kapsamının dışındaki işletmelerde beceri eğitimlerini sürdüremeyen çırak/stajyer öğrenci sayıları ve etkilenme düzeyleri gibi soruların yanıtları başlangıç noktası olarak kritik öneme sahiptir (TEDMEM, 2021c). Ek olarak, öğrencilerin içinde bulunduğu salgın koşulları, ekonomik kayıpların getirdiği dezavantajlar ve sosyal-duygusal kayıpların belirlenmesi ve desteklenmesi en az öğrenme kayıplarının telafisi kadar önem taşımaktadır. Öğretmenlerin, işletmelerdeki eğitmenlerin ve ailelerin bu sürece dahil edilmesi, bilgilendirilmesi ve bu paydaşların yaşadığı sorun alanlarının belirlenmesi de etkili bir telafi eğitimi sürecinin yapıtaşlarından biri olacaktır. Gerçekleştirilemeyen uygulama eğitimleri dolayısıyla eksik kalan becerilerin telafisi için de ek süre oluşturulmalı ve planlama yapılmalıdır.
Tüm rapora ulaşma için:
https://tedmem.org/download/turkiyenin-telafi-egitimi-yol-haritasi?wpdmdl=3669&;refresh=60b0a1fb241f91622188539
Son Güncelleme: Cuma, 28 May 2021 11:11
Gösterim: 873
YÖK eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, "YÖK anıları" isimli kitabında dönemine ait çarpıcı bilgiler paylaştı. Özcan, Yekta Saraç'ın görevden alınmama nedeni hakkında çarpıcı bilgiler paylaştı.
YÖK eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, “YÖK anıları” adlı bir kitap yazdı ve yakın tarihin bilinmeyenlerini açıkladı.
Sözcü gazetesinden Veli Toprak'ın haberine göre; Özcan, o tarihte yardımcısı olan YÖK Başkanı Yekta Saraç'ı, “Başbakanın kulağı” gibi çalışması ve yetersiz olması nedeniyle görevden almak istediğini ancak Erdoğan'ın “Yekta'yı görevden alırsanız çok muhterem babası ve annesi üzülür, ben de üzülürüm” demesi üzerine vazgeçtiğini belirtti.
Yusuf Ziya Özcan, “Yekta hocanın iş yapmadığını, kimse tarafından sevilmediğini söyledim. Cevabı şok ediciydi: ‘Ben Yekta'nın hiç dostu olmadığını biliyorum'…" ifadeleriyle yaşananları anlattı.
Özcan, "Başbakanın liyakatten ne kadar uzak olduğunu düşündüm” diye yazdı.
Özcan günümüzde, rektör atamalarının liyakate göre değil, sadakate göre yapıldığını da savundu göreve atanmadan önce dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve o tarihte Başbakan olan Erdoğan ile tanışıklığı olmadığını açıkladı.
Özcan, yıllardır tartışılan rektör seçiminde atama yönteminin daha doğru olduğunu, bunu ilk öneren YÖK Kurucusu İhsan Doğramacı'nın haklı çıktığını belirtti ve “Bugün Doğramacı'nın yıllar önce savunduğu noktadayız. Eğer yaşasaydı önerdiği sistemin uygulanmasından memnun ama sonuçlarından hoşnut olacağını zannetmiyorum. Nedeni Cumhurbaşkanı tarafından seçilen rektörlerin Doğramacı'nın aklındaki liyakatlerine göre seçilme yerine sadakatlerine göre seçilmiş olmalarıdır” diye yazdı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
YÖK eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, "YÖK anıları" isimli kitabında dönemine ait çarpıcı bilgiler paylaştı. Özcan, Yekta Saraç'ın görevden alınmama nedeni hakkında çarpıcı bilgiler paylaştı.
YÖK eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, “YÖK anıları” adlı bir kitap yazdı ve yakın tarihin bilinmeyenlerini açıkladı.
Sözcü gazetesinden Veli Toprak'ın haberine göre; Özcan, o tarihte yardımcısı olan YÖK Başkanı Yekta Saraç'ı, “Başbakanın kulağı” gibi çalışması ve yetersiz olması nedeniyle görevden almak istediğini ancak Erdoğan'ın “Yekta'yı görevden alırsanız çok muhterem babası ve annesi üzülür, ben de üzülürüm” demesi üzerine vazgeçtiğini belirtti.
Yusuf Ziya Özcan, “Yekta hocanın iş yapmadığını, kimse tarafından sevilmediğini söyledim. Cevabı şok ediciydi: ‘Ben Yekta'nın hiç dostu olmadığını biliyorum'…" ifadeleriyle yaşananları anlattı.
Özcan, "Başbakanın liyakatten ne kadar uzak olduğunu düşündüm” diye yazdı.
Özcan günümüzde, rektör atamalarının liyakate göre değil, sadakate göre yapıldığını da savundu göreve atanmadan önce dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve o tarihte Başbakan olan Erdoğan ile tanışıklığı olmadığını açıkladı.
Özcan, yıllardır tartışılan rektör seçiminde atama yönteminin daha doğru olduğunu, bunu ilk öneren YÖK Kurucusu İhsan Doğramacı'nın haklı çıktığını belirtti ve “Bugün Doğramacı'nın yıllar önce savunduğu noktadayız. Eğer yaşasaydı önerdiği sistemin uygulanmasından memnun ama sonuçlarından hoşnut olacağını zannetmiyorum. Nedeni Cumhurbaşkanı tarafından seçilen rektörlerin Doğramacı'nın aklındaki liyakatlerine göre seçilme yerine sadakatlerine göre seçilmiş olmalarıdır” diye yazdı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 12 May 2021 13:29
Gösterim: 759

