Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

ÖRAV’ın proje ortağı olarak yer aldığı Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi, mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlığında.

orav_multeciÖRAV’ın proje ortağı olarak yer aldığı Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi, mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlığında. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve İtalya’dan da kurumların yer aldığı projenin ortakları, 6-7 Şubat tarihlerinde bugüne kadar geliştirilen uygulamaları değerlendirilmek için bir araya geliyor.

Öğretmen Akademisi Vakfı’nın, 2018 yılından bu yana katkı sunduğu Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi ortakları, 6-7 Şubat tarihlerinde Atina’da 4. Uluslararası Proje Toplantısı için bir araya geliyor. Göçmen çocukların tam potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak ve eğitim başarılarını yükseltmek amacıyla iyi uygulamaların eğitim sistemi içinde paylaşılmasını ve çıktılarından bir politika geliştirilmesini hedefleyen TIEREF Projesi, Türkiye’den İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve ÖRAV’ın yanı sıra Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve İtalya’dan kurumların katkısıyla yürütülüyor.

Avrupa ülkeleri “yerli göçmenlerin” eğitim açıklarını kapatmayı amaçlayan bir dizi farklı politika uygulamaya koymuş olsa da, bu politikalardaki tutarlılığın yeterince açık olmaması nedeniyle, farklı ülkelerde eğitimcilerin geliştirdikleri uygulamaların değerlendirilmesine ve iyi uygulamaların paylaşılmasına ihtiyaç olduğunu belirten ÖRAV Genel Müdürü Füsun Çürüksu “2018 yılında başladığımız TIEREF Projesi’nde sona doğru yaklaşıyoruz. Hedefimiz ilk günden bu yana mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlamasına katkı sunmaktı. Sadece İngilizce değil; Türkçe, Arapça, Yunanca, Bulgarca, Romence ve İtalyanca olarak hazırlanan bu online platformun Türkiye’deki eğitmenler tarafından aktif kullanılması için de çalışmalar yürüteceğiz” dedi.

2021 yılında İstanbul’da düzenlenecek proje toplantısı ile sona erecek TIEREF Projesi kapsamında, öncelikle Avrupa Birliği ve üye ülkelerde uygulanan kapsayıcı eğitim kaynaklarının, araçlarının ve mekanizmalarının sınıflandırabileceği ve değerlendirebileceği bir çevrimiçi değerlendirme metodolojisi geliştirildi. ÖRAV ise platformun geliştirilmesine fayda sağlamak amacıyla Türkiye’deki iyi uygulama örneklerini topladı ve projenin eğitsel materyallerinin mantıksal çerçevesini oluşturdu.

> ÖRAV’dan mülteci çocukların eğitimine katkı

ÖRAV’ın proje ortağı olarak yer aldığı Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi, mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlığında.

orav_multeciÖRAV’ın proje ortağı olarak yer aldığı Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi, mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlığında. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve İtalya’dan da kurumların yer aldığı projenin ortakları, 6-7 Şubat tarihlerinde bugüne kadar geliştirilen uygulamaları değerlendirilmek için bir araya geliyor.

Öğretmen Akademisi Vakfı’nın, 2018 yılından bu yana katkı sunduğu Mülteci Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitime Doğru (TIEREF) Erasmus KA3 projesi ortakları, 6-7 Şubat tarihlerinde Atina’da 4. Uluslararası Proje Toplantısı için bir araya geliyor. Göçmen çocukların tam potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak ve eğitim başarılarını yükseltmek amacıyla iyi uygulamaların eğitim sistemi içinde paylaşılmasını ve çıktılarından bir politika geliştirilmesini hedefleyen TIEREF Projesi, Türkiye’den İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve ÖRAV’ın yanı sıra Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve İtalya’dan kurumların katkısıyla yürütülüyor.

Avrupa ülkeleri “yerli göçmenlerin” eğitim açıklarını kapatmayı amaçlayan bir dizi farklı politika uygulamaya koymuş olsa da, bu politikalardaki tutarlılığın yeterince açık olmaması nedeniyle, farklı ülkelerde eğitimcilerin geliştirdikleri uygulamaların değerlendirilmesine ve iyi uygulamaların paylaşılmasına ihtiyaç olduğunu belirten ÖRAV Genel Müdürü Füsun Çürüksu “2018 yılında başladığımız TIEREF Projesi’nde sona doğru yaklaşıyoruz. Hedefimiz ilk günden bu yana mülteci alanında çalışanlar ve sınıfında mülteci öğrencilere sahip olanlar için farklı ülkelerde uygulanan iyi örneklere ulaşacakları bir online platform hazırlamasına katkı sunmaktı. Sadece İngilizce değil; Türkçe, Arapça, Yunanca, Bulgarca, Romence ve İtalyanca olarak hazırlanan bu online platformun Türkiye’deki eğitmenler tarafından aktif kullanılması için de çalışmalar yürüteceğiz” dedi.

2021 yılında İstanbul’da düzenlenecek proje toplantısı ile sona erecek TIEREF Projesi kapsamında, öncelikle Avrupa Birliği ve üye ülkelerde uygulanan kapsayıcı eğitim kaynaklarının, araçlarının ve mekanizmalarının sınıflandırabileceği ve değerlendirebileceği bir çevrimiçi değerlendirme metodolojisi geliştirildi. ÖRAV ise platformun geliştirilmesine fayda sağlamak amacıyla Türkiye’deki iyi uygulama örneklerini topladı ve projenin eğitsel materyallerinin mantıksal çerçevesini oluşturdu.

Son Güncelleme: Çarşamba, 05 Şubat 2020 14:02

Gösterim: 1015

29-31 Ocak 2020 tarihlerinde Antalya'da Eğitimde Yeni Akımlar temasıyla gerçekleştirilen TÖZOK 19. Geleneksel Eğitim Sempozyumu sonuç bildirgesi açıklandı.

tozokTÜRKİYE ÖZEL OKULLAR DERNEĞİ XIX. GELENEKSEL EĞİTİM SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ 

Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından düzenlenen “EĞİTİMDE YENİ AKIMLAR” temalı XIX. Geleneksel Eğitim Sempozyumu, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un katılımıyla Antalya Kaya Palazzo Otel’de 29-31 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Üyeleri, Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi, Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar-Başmüfettişi, Fransa Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi, özel öğretim kurumlarını temsil eden dernek başkanları, TOBB Eğitim Meclisi ve İTO Eğitim Komitesi üyeleri, yurtiçi ve yurtdışından akademisyenler, eğitim uzmanları, basın mensupları, özel okul kurucu, yönetici ve öğretmenlerinden oluşan 1400’ün üzerinde katılımcı 3 gün boyunca, “Eğitimde Yeni Akımlar” konusunu 10 konferans, 1 panel ve 14 çalıştayda tartışmıştır. Ayrıca eğitim ve öğretimle ilgili ürün ve hizmetler sağlayan firmalar fuaye alanında dünyada eğitim alanındaki en son gelişmeleri yansıtan ürün ve hizmetlerini katılımcılara sunmuşlardır.

Farklılaştırılmış eğitim, her çocuğu olduğu gibi kabul etmeyi, onların kendi bireysel farklılıklarını zenginlik olarak görmeyi, böylelikle her öğrenciye başarılı olma imkânını en adil biçimde tanımayı gerektirir. Hayat, yatayda ve dikeyde önümüze belki de en verimli şekilde farklılaştırılmış eğitim ile anlamlandırılabilecek çok boyutlu sorunlar koyar. Öğrencilerin özelliklerinin dikkate alındığı ve öğretimin buna göre düzenlenmesi prensibi üzerine inşa edilen farklılaştırılmış eğitim ile ilgili çalışmaların öğrencilerin ilgi duydukları alanları keşfetme yolculuğuna katkı yapması için çalışılmalıdır.

Farklılaştırılmış Eğitim, mesleki bir uygulama olup kademeli olarak etkin eğitim, eğitimde tarafsızlık ve bu olguyu birlikte yaşama temellerine oturtulmuş bir kapsamda hayata geçer; sonuç itibariyle çağdaş eğitim anlayışına katkı sağlar ve bu bağlamda yer alır.

Bazı eğitimciler eğitimin amacını tüm öğrencilerin aynı kavram ve becerileri aynı zaman içerisinde aynı yollardan geçerek öğrenmesini sağlamak olarak nitelendirirler. Bazılarına göreyse eğitimin amacı, tüm öğrencilerin kendi kişisel sınırlarını zorlayarak, bir üst düzeye çıkmalarını ve potansiyellerini en üst derecede ortaya koymalarını sağlamaktır ki ideal olan da ikinci yaklaşımdır. Farklılaştırılmış öğretim söz konusu yaklaşımı benimser. Bu yaklaşım, öğrencilerin önbilgi, ilgi, öğrenme stilleri gibi farklı bireysel özelliklerini kabul eden, bu özelliklere uygun tasarımlar geliştirerek her bireye başarılı olma fırsatı tanıyan ve öğrenme sürecinde öğrencilerin öz düzenleme, problem çözme, iletişim kurma, biliş üstü becerilerini geliştirmeyi amaçlayan bir öğretim yöntemidir.

Çocukların duygusal ve sosyal becerileri de eşzamanlı olarak kazanmalarına gereken önem verilmelidir. Kültür, dil, cinsiyet, ırk, yaş gibi pek çok farklı yönlerin ötesinde öncelikle insan olmanın ortak paydasında, duygu ve ihtiyaçların birliğinde buluşmanın önemine dikkat edilmeli; böylece koşulsuz kabul ve şefkatli bir tutum sergilenerek güvenli alan yaratılan sınıf ortamlarında, öğrencilerin öğrenme kapasitelerinin kayda değer bir şekilde artırılması yaşama geçirilmelidir. 

Yeni nesil eğitim liderliği ve okul yönetimi tarzlarına bakıldığında öğretmen performansı tehdit içerikli, katı bir değerlendirme formatından uzaklaşmalı ve daha çok süpervizyon, yol gösterme ve gelişim hedefleri belirleme unsurları üzerine kurulmuş sistemlerle desteklenmelidir. Öğretmenlerin günümüzde birbirinden farklı özellikteki öğrenenlerin var olduğu sınıflarda, nitelikli eğitim ve öğrenim yaşantıları oluşturabilmeleri için farklılaştırılmış öğretimi anlama, planlama ve uygulama becerileri kazanmaları büyük önem taşımaktadır.

Fark yaratmak için farklı bir şeyler yapmak gerekir. Bugünün bireylerini dünün yöntemleri ile eğitmek onların yarınlarından çalmak olur. Herhangi bir konuya yönelik kalıcı ve içselleştirilmiş öğrenme gerçekleşsin isteniyorsa, ana gaye, çocukta o konuyla ilgili duygu ve merak uyandırmak olmalı, başka bir deyişle çocuk verilmek istenilen bilgiye “aç” hale getirilmelidir.

Çocuklar için yanıtlanmayı bekleyen çok soru vardır, özellikle küçük çocukların merak ettikleri bildiklerinden çok daha fazladır, çocukların sorularının yanıtını okulda ve bir öğretmen eşliğinde bulmalarını beklemeden onları, başka kaynaklarla da buluşturmak gerekir. Şu bir gerçek ki çocukların dikkatini çeken, meraklarını ateşleyen birçok şey okul dışındadır. Bu bağlamda hem okulu daha ilginç bir konuma taşımak gerekir hem de okul dışının cazibesi nedeniyle çocukların okuldaki öğrenmelerini okul dışı kaynaklarla güçlendirmek gerekir. Doğa gibi, müze gibi, kütüphaneler ve kültürel, tarihi yerler gibi. Örneğin, keşfedici zihinleri ile doğal bir araştırmacı gibi çalışan çocuklar için doğa en eski, en verimli, en zengin, en ekonomik, 4 mevsim ve 7-24 açık, herkese yer bulunabilecek, bilinmezliklerle dolu bir serüven mekândır ve insanı içine çeker. Doğadaki tüm fırsatlar okula sokulamayabilir ama okul doğaya taşınabilir.

Teknolojinin, veri biliminin, büyük veri ve veri madenciliği çalışmalarının, sensörlerin, nesnelerin internetinin, doğal dil işleme, görüntü ve ses tanıma sistemlerinin geldiği nokta itibariyle insanın tüm fonksiyonlarını modelleyerek, yapay sinir ağları aracılığıyla bizim gibi öğrenen, gören, duyan, konuşan, araba süren yazılımlar çoğaldıkça buna cevabımız ne olacak? Ne olmalı? Bazılarına göre 4. Endüstri Devrimi, bazılarına göre Yapay Zekâ çağı olarak adlandırılan bu sürece nasıl hazırlanmalıyız?

Hibrit bir dünyada yaşıyoruz. Dijital dünya öyle hızla gelişti ki, fiziksel dünyayı da yeni baştan yapılandırdı ve yapılandırıyor. Sadece yapay zekâ değil, pek çok etkenle yeniden şekillenen bu hibrit dünya, sosyolojik olarak da çok köklü bir dönüşüm anlamına geliyor ve bunu kavrayamazsak, bireyler, gruplar, şirketler, kurumlar ve ülke olarak varlık yokluk mücadelesiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Yüzyılda bir gelen türde ve özellikle devamında gelen elli yılı yoğun etkileyen bir büyük kırılma dönemi ile karşı karşıyayız. Bu dönemde mevcut endüstriyel ve dijital paradigmaların hızla gelişen temel bilimler ile sarmalanması yeni dönemin verimlilik ve katma değerlerini belirleyecektir. Ülke odağı mutlaka bilim açığının giderilmesi olmalıdır.

Tekno burjuvazi, bireyler ve toplumlar için tehditler ve fırsatlar sunmaktadır: Birey, kendini çalışma hayatı boyunca sürekli yenilemez, değişimleri takip etmez ve buna yönelik gerekli bilgi ve becerileri kazanmaz ise bir sabah uyandığında kendini işsiz değil, işlevsiz olarak bulabilir. Yani o güne kadar biriktirdiği tüm mesleki bilgi ve becerinin işe yaramaz olduğuna şahitlik eder. Diğer taraftan, dönemin üretim araçlarının emek üzerinde yarattığı dönüşüme yönelik kendi bilgi ve becerilerinde gerekli güncellemeleri ve yenilemeleri yapan bireyler yani dönüşebilmeyi başaranlar kendi mesleklerinde ilerlemeye devam ederler veya başka mesleki alanlara geçiş yapabilirler.

Dünyanın dijital teknoloji etrafında evrilmeye devam etmesine rağmen özellikle ölçme değerlendirme alanında teknolojiyle birleşme konusunda belirgin bir ilerleme göze çarpmamaktadır. Hayatlarının hemen hemen her unsuru dijitalleşmişken gençleri hala kağıt, kalemle yapılan değerlendirmelerle sınırlamak modası geçmiş bir yaklaşım olabilir mi? Gençler onlara sunulan teknolojiyi kullanmakta inanılmaz derecede becerikli ve yaratıcılar, peki konu değerlendirme olunca neden bu yeteneklerini kullanmalarına izin verilmiyor? Dijital değerlendirmenin okulların geleneksel ezberci öğrenme yöntemlerinden uzaklaşmasını nasıl sağlayabileceği; öğrencilerin alışılmadık durumları analiz etmek için bilgi ve beceri kullanmalarını gerektiren senaryolar üretmek üzere teknolojinin nasıl kullanılabileceği ve bu şekilde öğrencilerin öğrendiklerini ileride öğrenecekleriyle ilişkilendirerek büyük fikirleri yapılandırılmamış gerçek dünya sorunlarını çözmek için kullanmak üzere yönlendirilebileceği dikkate alınmalıdır.

Günümüzde yapay zekâ teknolojisi, bu teknolojinin sonuçlarını ve etkilerini tam olarak öngörebilmemize ve değerlendirmemize imkân vermeyen bir hızda gelişmektedir. Bu nedenle de dünyada en çok konuşulan konulardan biri bu teknolojinin etik ve insan odaklı kullanımıdır. Bu çağın içine doğan ve geleceğin yetişkinleri olarak, yapay zekâ teknolojilerinin bugün öngörülemeyen etkilerine maruz kalacak olan çocukların, yapay zekânın getirdiği bu olanak ve risklerden herkesten daha fazla etkileneceğine şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle de yapay zekânın çocuk haklarına etkisi özel bir önemi hak etmekte; hepimize bu konuda birtakım ödevler düşmektedir.

Son dönemde özel okullara verilen yatırım teşviki ve kapatılan dershanelerin özel okula dönüşmesi nedeniyle özel okullaşma anlamında sayısal açıdan hızlı bir artış yaşanmış ancak ekonomik daralma nedeniyle öğrenci sayısı bu artışı karşılayacak şekilde artmamıştır. Finansal açıdan sıkıntıya giren bazı özel okullarda öğrenci, veli ve öğretmenler zorluklarla karşılaşmıştır. Bu tip sıkıntılar özel okul sektörünün tümü açısından olumsuz değer yargıları oluşturma riski taşımaktadır. Özel okulların sürdürülebilir finansı adına çeşitli çalışmalar devam etmektedir. Türkiye Özel Okullar Derneğinin bu konudaki tavrı açık ve nettir. Özel okulculuğa olan güvenin sarsılmaması için önlemlerin alınması ve birtakım standartların getirilmesi şarttır. Yeni özel okul açılışları için ciddi bir planlama yapılması, bölgenin yeni bir özel okula ihtiyacının olup olmadığının incelenmesi, yeni açılacak okullara maddi teminat şartı getirilmesi, mevcut okullar içinde belli bir süre hizmet veren ve ekonomik sürdürülebilirliğe sahip kurumlara ise ek bir yük getirmenin doğru olmayacağının altı çizilmiştir.

 

 

> Yapay zeka tehdit mi fırsat mı? TÖZOK Sonuç Bildirgesi

29-31 Ocak 2020 tarihlerinde Antalya'da Eğitimde Yeni Akımlar temasıyla gerçekleştirilen TÖZOK 19. Geleneksel Eğitim Sempozyumu sonuç bildirgesi açıklandı.

tozokTÜRKİYE ÖZEL OKULLAR DERNEĞİ XIX. GELENEKSEL EĞİTİM SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ 

Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından düzenlenen “EĞİTİMDE YENİ AKIMLAR” temalı XIX. Geleneksel Eğitim Sempozyumu, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un katılımıyla Antalya Kaya Palazzo Otel’de 29-31 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Üyeleri, Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi, Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar-Başmüfettişi, Fransa Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi, özel öğretim kurumlarını temsil eden dernek başkanları, TOBB Eğitim Meclisi ve İTO Eğitim Komitesi üyeleri, yurtiçi ve yurtdışından akademisyenler, eğitim uzmanları, basın mensupları, özel okul kurucu, yönetici ve öğretmenlerinden oluşan 1400’ün üzerinde katılımcı 3 gün boyunca, “Eğitimde Yeni Akımlar” konusunu 10 konferans, 1 panel ve 14 çalıştayda tartışmıştır. Ayrıca eğitim ve öğretimle ilgili ürün ve hizmetler sağlayan firmalar fuaye alanında dünyada eğitim alanındaki en son gelişmeleri yansıtan ürün ve hizmetlerini katılımcılara sunmuşlardır.

Farklılaştırılmış eğitim, her çocuğu olduğu gibi kabul etmeyi, onların kendi bireysel farklılıklarını zenginlik olarak görmeyi, böylelikle her öğrenciye başarılı olma imkânını en adil biçimde tanımayı gerektirir. Hayat, yatayda ve dikeyde önümüze belki de en verimli şekilde farklılaştırılmış eğitim ile anlamlandırılabilecek çok boyutlu sorunlar koyar. Öğrencilerin özelliklerinin dikkate alındığı ve öğretimin buna göre düzenlenmesi prensibi üzerine inşa edilen farklılaştırılmış eğitim ile ilgili çalışmaların öğrencilerin ilgi duydukları alanları keşfetme yolculuğuna katkı yapması için çalışılmalıdır.

Farklılaştırılmış Eğitim, mesleki bir uygulama olup kademeli olarak etkin eğitim, eğitimde tarafsızlık ve bu olguyu birlikte yaşama temellerine oturtulmuş bir kapsamda hayata geçer; sonuç itibariyle çağdaş eğitim anlayışına katkı sağlar ve bu bağlamda yer alır.

Bazı eğitimciler eğitimin amacını tüm öğrencilerin aynı kavram ve becerileri aynı zaman içerisinde aynı yollardan geçerek öğrenmesini sağlamak olarak nitelendirirler. Bazılarına göreyse eğitimin amacı, tüm öğrencilerin kendi kişisel sınırlarını zorlayarak, bir üst düzeye çıkmalarını ve potansiyellerini en üst derecede ortaya koymalarını sağlamaktır ki ideal olan da ikinci yaklaşımdır. Farklılaştırılmış öğretim söz konusu yaklaşımı benimser. Bu yaklaşım, öğrencilerin önbilgi, ilgi, öğrenme stilleri gibi farklı bireysel özelliklerini kabul eden, bu özelliklere uygun tasarımlar geliştirerek her bireye başarılı olma fırsatı tanıyan ve öğrenme sürecinde öğrencilerin öz düzenleme, problem çözme, iletişim kurma, biliş üstü becerilerini geliştirmeyi amaçlayan bir öğretim yöntemidir.

Çocukların duygusal ve sosyal becerileri de eşzamanlı olarak kazanmalarına gereken önem verilmelidir. Kültür, dil, cinsiyet, ırk, yaş gibi pek çok farklı yönlerin ötesinde öncelikle insan olmanın ortak paydasında, duygu ve ihtiyaçların birliğinde buluşmanın önemine dikkat edilmeli; böylece koşulsuz kabul ve şefkatli bir tutum sergilenerek güvenli alan yaratılan sınıf ortamlarında, öğrencilerin öğrenme kapasitelerinin kayda değer bir şekilde artırılması yaşama geçirilmelidir. 

Yeni nesil eğitim liderliği ve okul yönetimi tarzlarına bakıldığında öğretmen performansı tehdit içerikli, katı bir değerlendirme formatından uzaklaşmalı ve daha çok süpervizyon, yol gösterme ve gelişim hedefleri belirleme unsurları üzerine kurulmuş sistemlerle desteklenmelidir. Öğretmenlerin günümüzde birbirinden farklı özellikteki öğrenenlerin var olduğu sınıflarda, nitelikli eğitim ve öğrenim yaşantıları oluşturabilmeleri için farklılaştırılmış öğretimi anlama, planlama ve uygulama becerileri kazanmaları büyük önem taşımaktadır.

Fark yaratmak için farklı bir şeyler yapmak gerekir. Bugünün bireylerini dünün yöntemleri ile eğitmek onların yarınlarından çalmak olur. Herhangi bir konuya yönelik kalıcı ve içselleştirilmiş öğrenme gerçekleşsin isteniyorsa, ana gaye, çocukta o konuyla ilgili duygu ve merak uyandırmak olmalı, başka bir deyişle çocuk verilmek istenilen bilgiye “aç” hale getirilmelidir.

Çocuklar için yanıtlanmayı bekleyen çok soru vardır, özellikle küçük çocukların merak ettikleri bildiklerinden çok daha fazladır, çocukların sorularının yanıtını okulda ve bir öğretmen eşliğinde bulmalarını beklemeden onları, başka kaynaklarla da buluşturmak gerekir. Şu bir gerçek ki çocukların dikkatini çeken, meraklarını ateşleyen birçok şey okul dışındadır. Bu bağlamda hem okulu daha ilginç bir konuma taşımak gerekir hem de okul dışının cazibesi nedeniyle çocukların okuldaki öğrenmelerini okul dışı kaynaklarla güçlendirmek gerekir. Doğa gibi, müze gibi, kütüphaneler ve kültürel, tarihi yerler gibi. Örneğin, keşfedici zihinleri ile doğal bir araştırmacı gibi çalışan çocuklar için doğa en eski, en verimli, en zengin, en ekonomik, 4 mevsim ve 7-24 açık, herkese yer bulunabilecek, bilinmezliklerle dolu bir serüven mekândır ve insanı içine çeker. Doğadaki tüm fırsatlar okula sokulamayabilir ama okul doğaya taşınabilir.

Teknolojinin, veri biliminin, büyük veri ve veri madenciliği çalışmalarının, sensörlerin, nesnelerin internetinin, doğal dil işleme, görüntü ve ses tanıma sistemlerinin geldiği nokta itibariyle insanın tüm fonksiyonlarını modelleyerek, yapay sinir ağları aracılığıyla bizim gibi öğrenen, gören, duyan, konuşan, araba süren yazılımlar çoğaldıkça buna cevabımız ne olacak? Ne olmalı? Bazılarına göre 4. Endüstri Devrimi, bazılarına göre Yapay Zekâ çağı olarak adlandırılan bu sürece nasıl hazırlanmalıyız?

Hibrit bir dünyada yaşıyoruz. Dijital dünya öyle hızla gelişti ki, fiziksel dünyayı da yeni baştan yapılandırdı ve yapılandırıyor. Sadece yapay zekâ değil, pek çok etkenle yeniden şekillenen bu hibrit dünya, sosyolojik olarak da çok köklü bir dönüşüm anlamına geliyor ve bunu kavrayamazsak, bireyler, gruplar, şirketler, kurumlar ve ülke olarak varlık yokluk mücadelesiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Yüzyılda bir gelen türde ve özellikle devamında gelen elli yılı yoğun etkileyen bir büyük kırılma dönemi ile karşı karşıyayız. Bu dönemde mevcut endüstriyel ve dijital paradigmaların hızla gelişen temel bilimler ile sarmalanması yeni dönemin verimlilik ve katma değerlerini belirleyecektir. Ülke odağı mutlaka bilim açığının giderilmesi olmalıdır.

Tekno burjuvazi, bireyler ve toplumlar için tehditler ve fırsatlar sunmaktadır: Birey, kendini çalışma hayatı boyunca sürekli yenilemez, değişimleri takip etmez ve buna yönelik gerekli bilgi ve becerileri kazanmaz ise bir sabah uyandığında kendini işsiz değil, işlevsiz olarak bulabilir. Yani o güne kadar biriktirdiği tüm mesleki bilgi ve becerinin işe yaramaz olduğuna şahitlik eder. Diğer taraftan, dönemin üretim araçlarının emek üzerinde yarattığı dönüşüme yönelik kendi bilgi ve becerilerinde gerekli güncellemeleri ve yenilemeleri yapan bireyler yani dönüşebilmeyi başaranlar kendi mesleklerinde ilerlemeye devam ederler veya başka mesleki alanlara geçiş yapabilirler.

Dünyanın dijital teknoloji etrafında evrilmeye devam etmesine rağmen özellikle ölçme değerlendirme alanında teknolojiyle birleşme konusunda belirgin bir ilerleme göze çarpmamaktadır. Hayatlarının hemen hemen her unsuru dijitalleşmişken gençleri hala kağıt, kalemle yapılan değerlendirmelerle sınırlamak modası geçmiş bir yaklaşım olabilir mi? Gençler onlara sunulan teknolojiyi kullanmakta inanılmaz derecede becerikli ve yaratıcılar, peki konu değerlendirme olunca neden bu yeteneklerini kullanmalarına izin verilmiyor? Dijital değerlendirmenin okulların geleneksel ezberci öğrenme yöntemlerinden uzaklaşmasını nasıl sağlayabileceği; öğrencilerin alışılmadık durumları analiz etmek için bilgi ve beceri kullanmalarını gerektiren senaryolar üretmek üzere teknolojinin nasıl kullanılabileceği ve bu şekilde öğrencilerin öğrendiklerini ileride öğrenecekleriyle ilişkilendirerek büyük fikirleri yapılandırılmamış gerçek dünya sorunlarını çözmek için kullanmak üzere yönlendirilebileceği dikkate alınmalıdır.

Günümüzde yapay zekâ teknolojisi, bu teknolojinin sonuçlarını ve etkilerini tam olarak öngörebilmemize ve değerlendirmemize imkân vermeyen bir hızda gelişmektedir. Bu nedenle de dünyada en çok konuşulan konulardan biri bu teknolojinin etik ve insan odaklı kullanımıdır. Bu çağın içine doğan ve geleceğin yetişkinleri olarak, yapay zekâ teknolojilerinin bugün öngörülemeyen etkilerine maruz kalacak olan çocukların, yapay zekânın getirdiği bu olanak ve risklerden herkesten daha fazla etkileneceğine şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle de yapay zekânın çocuk haklarına etkisi özel bir önemi hak etmekte; hepimize bu konuda birtakım ödevler düşmektedir.

Son dönemde özel okullara verilen yatırım teşviki ve kapatılan dershanelerin özel okula dönüşmesi nedeniyle özel okullaşma anlamında sayısal açıdan hızlı bir artış yaşanmış ancak ekonomik daralma nedeniyle öğrenci sayısı bu artışı karşılayacak şekilde artmamıştır. Finansal açıdan sıkıntıya giren bazı özel okullarda öğrenci, veli ve öğretmenler zorluklarla karşılaşmıştır. Bu tip sıkıntılar özel okul sektörünün tümü açısından olumsuz değer yargıları oluşturma riski taşımaktadır. Özel okulların sürdürülebilir finansı adına çeşitli çalışmalar devam etmektedir. Türkiye Özel Okullar Derneğinin bu konudaki tavrı açık ve nettir. Özel okulculuğa olan güvenin sarsılmaması için önlemlerin alınması ve birtakım standartların getirilmesi şarttır. Yeni özel okul açılışları için ciddi bir planlama yapılması, bölgenin yeni bir özel okula ihtiyacının olup olmadığının incelenmesi, yeni açılacak okullara maddi teminat şartı getirilmesi, mevcut okullar içinde belli bir süre hizmet veren ve ekonomik sürdürülebilirliğe sahip kurumlara ise ek bir yük getirmenin doğru olmayacağının altı çizilmiştir.

 

 

Son Güncelleme: Salı, 04 Şubat 2020 14:50

Gösterim: 1049

Türk Eğitim Derneği, kurumsal değerlerinin ülke genelinde yaygınlaşmasını artırmak ve özel okul sektörünün nitelikli gelişimine katkı sağlamak amacıyla özel okullar için “Akreditasyon ve Danışmanlık” yapmaya başlıyor.

selcuk_pehlivanoglu_tedKurulduğu günden itibaren eğitim alanında faaliyet gösteren, yeterli maddi olanağa sahip olmayan başarılı çocukların eğitimlerini destekleyen ve Türk eğitim sistemine çok yönlü katkılar sağlayan Türk Eğitim Derneği, kurumsal değerlerinin ülke genelinde yaygınlaşmasını artırmak ve özel okul sektörünün nitelikli gelişimine katkı sağlamak amacıyla mevcut okullara akreditasyon ve danışmanlık yapmaya başlıyor.
Akreditasyon sürecinde, halen faaliyet göstermekte olan bir özel okul, gerekli şartları taşıması ve geçiş dönemini başarıyla tamamlaması halinde TED Okulu olarak faaliyetlerine devam edebiliyor. Bir okulun akreditasyon sürecine kabul edilebilmesi için eğitsel, fiziksel, mali ve yönetsel yetkinliklerinin TED Okulu olmaya uygun olması gerekiyor. Akreditasyon için kabul edilen okullar, en az iki, en çok üç yıl sürecek “geçiş dönemini” başarıyla tamamladıkları takdirde TED Okulu adını alıyor.
Danışmanlık kapsamında ise mevcut özel okullar, eğitim süreçlerinin kalitesini artırmak amacıyla kurumsal eğitim danışmanlığına başvurabiliyor. En az bir eğitim-öğretim yılı süren ve her yıl yenilenebilen bir uygulama olan kurumsal eğitim danışmanlığı kapsamında okullara insan kaynakları süreçleri, müfredat geliştirme ve yabancı dil eğitimi alanlarında bütünleşik bir danışmanlık içeriği sunuluyor.

“Hedefimiz; öğrencilere ve öğretmenlere ihtiyaç duyacakları donanımı sağlamak”
“Türk Eğitim Derneği Akreditasyon ve Danışmanlık (TEDAD)” ile ilgili değerlendirme yapan Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu; “Miras kelimesi size ne çağrıştırıyor? Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre; bir kuşağın kendinden sonra gelen kuşaklara bıraktığı değerli şey. Türkiye’de 12 yıllık zorunlu eğitim-öğretim süreci içinde yer alan okullara Türk Eğitim Derneği’nin tecrübesinden, nitelikli eğitim sisteminden yararlanma fırsatı sunmak için isteyen özel okullara yönelik bir “akreditasyon ve danışmanlık” süreci başlatıyoruz. Bu projeyle hedefimiz; Türk Eğitim Derneği’nin öğretime bakışı ile hem öğrencilere hem öğretmenlere gelecekte ihtiyaç duyacakları donanımı sağlamak. Türk Eğitim Derneği’nin öncelikli var oluş sebeplerinden biri, deneyimlerini paylaşarak tüm ülkeye yararlı olmaktır. Bunu yaparken de ince eleyip sık dokuyarak oluşturduğumuz kriterlerimiz mevcut. Öyle ki hassasiyetlerimizi dikkate almayan eğitim kurumlarıyla birlikteliğimiz hiçbir koşulda mümkün olmayacaktır” dedi.

> TED eğitimde kalite için yola çıktı

Türk Eğitim Derneği, kurumsal değerlerinin ülke genelinde yaygınlaşmasını artırmak ve özel okul sektörünün nitelikli gelişimine katkı sağlamak amacıyla özel okullar için “Akreditasyon ve Danışmanlık” yapmaya başlıyor.

selcuk_pehlivanoglu_tedKurulduğu günden itibaren eğitim alanında faaliyet gösteren, yeterli maddi olanağa sahip olmayan başarılı çocukların eğitimlerini destekleyen ve Türk eğitim sistemine çok yönlü katkılar sağlayan Türk Eğitim Derneği, kurumsal değerlerinin ülke genelinde yaygınlaşmasını artırmak ve özel okul sektörünün nitelikli gelişimine katkı sağlamak amacıyla mevcut okullara akreditasyon ve danışmanlık yapmaya başlıyor.
Akreditasyon sürecinde, halen faaliyet göstermekte olan bir özel okul, gerekli şartları taşıması ve geçiş dönemini başarıyla tamamlaması halinde TED Okulu olarak faaliyetlerine devam edebiliyor. Bir okulun akreditasyon sürecine kabul edilebilmesi için eğitsel, fiziksel, mali ve yönetsel yetkinliklerinin TED Okulu olmaya uygun olması gerekiyor. Akreditasyon için kabul edilen okullar, en az iki, en çok üç yıl sürecek “geçiş dönemini” başarıyla tamamladıkları takdirde TED Okulu adını alıyor.
Danışmanlık kapsamında ise mevcut özel okullar, eğitim süreçlerinin kalitesini artırmak amacıyla kurumsal eğitim danışmanlığına başvurabiliyor. En az bir eğitim-öğretim yılı süren ve her yıl yenilenebilen bir uygulama olan kurumsal eğitim danışmanlığı kapsamında okullara insan kaynakları süreçleri, müfredat geliştirme ve yabancı dil eğitimi alanlarında bütünleşik bir danışmanlık içeriği sunuluyor.

“Hedefimiz; öğrencilere ve öğretmenlere ihtiyaç duyacakları donanımı sağlamak”
“Türk Eğitim Derneği Akreditasyon ve Danışmanlık (TEDAD)” ile ilgili değerlendirme yapan Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu; “Miras kelimesi size ne çağrıştırıyor? Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre; bir kuşağın kendinden sonra gelen kuşaklara bıraktığı değerli şey. Türkiye’de 12 yıllık zorunlu eğitim-öğretim süreci içinde yer alan okullara Türk Eğitim Derneği’nin tecrübesinden, nitelikli eğitim sisteminden yararlanma fırsatı sunmak için isteyen özel okullara yönelik bir “akreditasyon ve danışmanlık” süreci başlatıyoruz. Bu projeyle hedefimiz; Türk Eğitim Derneği’nin öğretime bakışı ile hem öğrencilere hem öğretmenlere gelecekte ihtiyaç duyacakları donanımı sağlamak. Türk Eğitim Derneği’nin öncelikli var oluş sebeplerinden biri, deneyimlerini paylaşarak tüm ülkeye yararlı olmaktır. Bunu yaparken de ince eleyip sık dokuyarak oluşturduğumuz kriterlerimiz mevcut. Öyle ki hassasiyetlerimizi dikkate almayan eğitim kurumlarıyla birlikteliğimiz hiçbir koşulda mümkün olmayacaktır” dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Ocak 2020 13:47

Gösterim: 979

Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından düzenlenen “EĞİTİMDE YENİ AKIMLAR” temalı XIX. Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumu, Antalya Kaya Palazzo Otel’de 29-31 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleştirilecek.

tozok_sempozyumMilli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK’un katılımıyla 29 Ocak 2020 Çarşamba günü saat 10.00’da açılış konuşmalarıyla başlayacak olan Sempozyumda;

• Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi Sn. Selçuk Pehlivanoğlu,
• TBMM Milli Eğitim Komisyon Üyesi, Bitlis Milletvekili Sn. Cemal Taşar,
• Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu adına Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölümü Yöneticisi Sn. Angel Gutierrez Hidalgo,
• Dışişleri Bakanlığı, AB Başkanlığı, Mali İşbirliği ve Proje Uygulama Genel Müdür Vekili Sn. Bülent Özcan,
• Milli Eğitim Bakanlığı’nın değerli Genel Müdürleri ve Bürokratları,
• Dış İşleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Başkanlığı uzmanları,
• Fransa Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı - Başmüfettişi Dominique Obert,
• Fransa Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi Bruno Delvallee,
• Antalya ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü, müdür yardımcıları, şube müdürleri,
• Beykent Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Ali Murat Ferman
• Özel öğretim kurumlarını temsil eden 5 dernek başkanı,
• İTO Eğitim Meclisi ve TOBB Eğitim Meclisi üyeleri,
• Basın mensupları,
• Türkiye genelinden 235 özel okulun kurucu, genel müdür, müdür ve öğretmenleri olmak üzere toplam 1315 katılımcı yer alacaktır.

Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dr. John Stamper’ın keynote olarak konuşmacı olacağı Sempozyumda; 24’ü ülkemizden, 4’ü yabancı olmak üzere 28 akademisyen “Eğitimde Yeni Akımlar” temasına ilişkin değerli görüşlerini 3 gün boyunca; 9 konferans, 1 panel ve 14 çalıştayda katılımcılarla paylaşacaklar.

Programda; MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Sayın Dr. Muammer Yıldız’ın teşrifleriyle 29 Ocak 2020 Çarşamba günü 15.30-17.00 saatleri arasında özel okul kurucularına yönelik kurucular toplantısı ve 30 Ocak 2020 tarihinde AB Başkanlığı uzmanlarının katılımıyla ‘Erken ve Genç Yaşlardaki Yabancı Dil Öğretiminde Daha İyi Yöntemler İçin Diyalog, kısa adı DiaLingu başlıklı AB tarafından finanse edilen projemiz kapsamında “Yabancı Dil Öğretiminin Önemi” konulu zirve de gerçekleştirilecektir.

Ayrıca eğitim ve öğretimle ilgili ürün ve hizmetler sağlayan 100 firma fuaye alanında dünyada eğitim alanındaki en son gelişmeleri yansıtan ürün ve hizmetlerini katılımcılara sunacaklardır.

> Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumu’nda geri sayım

Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından düzenlenen “EĞİTİMDE YENİ AKIMLAR” temalı XIX. Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumu, Antalya Kaya Palazzo Otel’de 29-31 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleştirilecek.

tozok_sempozyumMilli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK’un katılımıyla 29 Ocak 2020 Çarşamba günü saat 10.00’da açılış konuşmalarıyla başlayacak olan Sempozyumda;

• Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi Sn. Selçuk Pehlivanoğlu,
• TBMM Milli Eğitim Komisyon Üyesi, Bitlis Milletvekili Sn. Cemal Taşar,
• Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu adına Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölümü Yöneticisi Sn. Angel Gutierrez Hidalgo,
• Dışişleri Bakanlığı, AB Başkanlığı, Mali İşbirliği ve Proje Uygulama Genel Müdür Vekili Sn. Bülent Özcan,
• Milli Eğitim Bakanlığı’nın değerli Genel Müdürleri ve Bürokratları,
• Dış İşleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Başkanlığı uzmanları,
• Fransa Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı - Başmüfettişi Dominique Obert,
• Fransa Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi Bruno Delvallee,
• Antalya ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü, müdür yardımcıları, şube müdürleri,
• Beykent Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Ali Murat Ferman
• Özel öğretim kurumlarını temsil eden 5 dernek başkanı,
• İTO Eğitim Meclisi ve TOBB Eğitim Meclisi üyeleri,
• Basın mensupları,
• Türkiye genelinden 235 özel okulun kurucu, genel müdür, müdür ve öğretmenleri olmak üzere toplam 1315 katılımcı yer alacaktır.

Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dr. John Stamper’ın keynote olarak konuşmacı olacağı Sempozyumda; 24’ü ülkemizden, 4’ü yabancı olmak üzere 28 akademisyen “Eğitimde Yeni Akımlar” temasına ilişkin değerli görüşlerini 3 gün boyunca; 9 konferans, 1 panel ve 14 çalıştayda katılımcılarla paylaşacaklar.

Programda; MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Sayın Dr. Muammer Yıldız’ın teşrifleriyle 29 Ocak 2020 Çarşamba günü 15.30-17.00 saatleri arasında özel okul kurucularına yönelik kurucular toplantısı ve 30 Ocak 2020 tarihinde AB Başkanlığı uzmanlarının katılımıyla ‘Erken ve Genç Yaşlardaki Yabancı Dil Öğretiminde Daha İyi Yöntemler İçin Diyalog, kısa adı DiaLingu başlıklı AB tarafından finanse edilen projemiz kapsamında “Yabancı Dil Öğretiminin Önemi” konulu zirve de gerçekleştirilecektir.

Ayrıca eğitim ve öğretimle ilgili ürün ve hizmetler sağlayan 100 firma fuaye alanında dünyada eğitim alanındaki en son gelişmeleri yansıtan ürün ve hizmetlerini katılımcılara sunacaklardır.

Son Güncelleme: Perşembe, 23 Ocak 2020 15:49

Gösterim: 841

Günümüzde uluslararası eğitimin önemli bir parçası haline gelen IB (Uluslararası Bakalorya) programları Öğretmen Kariyer Fuarı’nda düzenlenen “Uluslararası Program ve Müfredatlarının Türk Eğitimine Yansımaları” panelinde tartışıldı.

yavuz_kara_ihlasİhlas Koleji Akademik Direktörü Yavuz Kara’nın moderatörlüğünde düzenlenen panele IB Uluslararası Bakalorya Eğitimcisi Selda Mansur, Koç Lisesi Bölüm Başkanı ve IB Öğretmeni Dr. Rafiye Duru, Kültür 2000 Koleji IB-DP Koordinatörü Angela Lucca ve Eğitim Programları ve Öğretim Uzmanı Eda Şahbaz katıldı.
Panelin girişinde bir konuşma yapan İhlas Koleji Akademik Direktörü Yavuz Kara, medeniyetlerin çıkarmış olduğu eğitim sistemlerinin artık global değerleri de sahiplenmesi gerektiğini söyledi. “21. yüzyılda Global (evrensel) ve local (yerel) kelimelerinin bir araya gelen ve Türkçesi Küreyerelleşme olan “Glocalization” terimi ile tanıştık. Bu terim yerel medeniyetlerin çıkarmış olduğu eğitim sistemlerinin artık evrensel değerlerle de harmanlanması gerekliliğinden ortaya çıktı.” diyen Kara, Glocalization teriminin eğitim sistemlerinde yer alması ile birlikte uluslararası program ve müfredatların da öneminin arttığını söyledi.
Ülkemizde bazı özel ve resmi okullarda uluslararası programlar ve müfredatlar doğrultusunda öğrenci yetiştirildiğine vurgu yapan Kara, “Uluslararası program ve müfredatlar ile daha iyi ve barışçıl bir dünya oluşturmak amacıyla gençlerin ortak vizyon ve misyon doğrultusunda gerekli beceriler, değerler ve bilgilerle donatılması hedefleniyor. Bu amaçla uygulanan programları genel olarak IB programları olarak adlandırabiliriz.” ifadelerini kullandı.
IB programlarının içeriğine de değinen Kara, programların disiplinler arası, kültürel, ulusal ve coğrafi sınırları aşan ve eleştirel katılımı, ufuk açıcı fikirleri ve etkin ilişkileri öne çıkaran bir eğitim sunduğunu belirtti.
Kara’nın konuşmasının ardından panelistler kendilerine yöneltilen sorular doğrultusunda IB, IB diploması, Türkiye’de IB diploması verilen okullar ve IB programlarında öğretmen ve öğrencilerden beklenen beceriler hakkında bilgiler verdiler.

> Yavuz Kara: Eğitimde “küreyerelleşme” gerekiyor

Günümüzde uluslararası eğitimin önemli bir parçası haline gelen IB (Uluslararası Bakalorya) programları Öğretmen Kariyer Fuarı’nda düzenlenen “Uluslararası Program ve Müfredatlarının Türk Eğitimine Yansımaları” panelinde tartışıldı.

yavuz_kara_ihlasİhlas Koleji Akademik Direktörü Yavuz Kara’nın moderatörlüğünde düzenlenen panele IB Uluslararası Bakalorya Eğitimcisi Selda Mansur, Koç Lisesi Bölüm Başkanı ve IB Öğretmeni Dr. Rafiye Duru, Kültür 2000 Koleji IB-DP Koordinatörü Angela Lucca ve Eğitim Programları ve Öğretim Uzmanı Eda Şahbaz katıldı.
Panelin girişinde bir konuşma yapan İhlas Koleji Akademik Direktörü Yavuz Kara, medeniyetlerin çıkarmış olduğu eğitim sistemlerinin artık global değerleri de sahiplenmesi gerektiğini söyledi. “21. yüzyılda Global (evrensel) ve local (yerel) kelimelerinin bir araya gelen ve Türkçesi Küreyerelleşme olan “Glocalization” terimi ile tanıştık. Bu terim yerel medeniyetlerin çıkarmış olduğu eğitim sistemlerinin artık evrensel değerlerle de harmanlanması gerekliliğinden ortaya çıktı.” diyen Kara, Glocalization teriminin eğitim sistemlerinde yer alması ile birlikte uluslararası program ve müfredatların da öneminin arttığını söyledi.
Ülkemizde bazı özel ve resmi okullarda uluslararası programlar ve müfredatlar doğrultusunda öğrenci yetiştirildiğine vurgu yapan Kara, “Uluslararası program ve müfredatlar ile daha iyi ve barışçıl bir dünya oluşturmak amacıyla gençlerin ortak vizyon ve misyon doğrultusunda gerekli beceriler, değerler ve bilgilerle donatılması hedefleniyor. Bu amaçla uygulanan programları genel olarak IB programları olarak adlandırabiliriz.” ifadelerini kullandı.
IB programlarının içeriğine de değinen Kara, programların disiplinler arası, kültürel, ulusal ve coğrafi sınırları aşan ve eleştirel katılımı, ufuk açıcı fikirleri ve etkin ilişkileri öne çıkaran bir eğitim sunduğunu belirtti.
Kara’nın konuşmasının ardından panelistler kendilerine yöneltilen sorular doğrultusunda IB, IB diploması, Türkiye’de IB diploması verilen okullar ve IB programlarında öğretmen ve öğrencilerden beklenen beceriler hakkında bilgiler verdiler.

Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Ocak 2020 13:36

Gösterim: 974


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.