Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, milyonlarca öğrenci ve ailesini ilgilendiren konulara açıklık getirdi. Üniversiteye giriş sınav sistemi nasıl olacak? 66 aylık çocuklar okula başlayacak mı?

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YGS yerine, yılda dört sınava girme hakkı tanıyacak yeni sistemin 2014'te başlatılacağını açıkladı. Dinçer, 'olgunlaşma sınavı' mantığıyla TOEFL'a benzettiği yeni sistemde; üç ay arayla yapılacak dört sınavdan en yüksek puanın esas alınacağını söyledi. Hazırlık talimatını yedi ay önce verdiğini; ÖSYM ile birlikte çalıştıklarını belirten Dinçer, 'Çocuklarımızı stresten kurtaracağız' diyerek sorularımızı yanıtladı:

SELF DİSİPLİN ZORDUR

Neden hemen değil de 2014?

Asıl konu, soru bankası hazırlamak. Çünkü yeni sistemde sorular kamuoyuyla paylaşılmayacak. Elde yeterli soru olmazsa, sonraki dönemde girecek çocuğa haksızlık edilir. Sınavları ancak soru bankası oluşturduktan sonra yapabiliriz. Yoksa teknolojik altyapı kolay. İkinci sebep, TOEFL da yapar: Her sınavda, değerlendirmeye tabi tutulmayan deneme amaçlı sorular sorulması gerekiyor. Biz, bunu yapacağız. 

Dershaneler kalkıyor mu?

Böyle yorumlanmasının sebebi var. Doğru, bu sistem dersane sistemini zayıflatır. Diyelim ki çocuk, üniversite sınavını kazanamadı. Ebeveyn olarak düşünün. Bir yıl boyunca boş oturması, öbür sınavı da kazanamayacağı anlamına gelir. Self disiplin zordur. Dolayısıyla veli dersaneye göndererek hem meşgul etmek hem de sınavı kazanmasını istiyor. 

Dört kez yapılınca dershane ihtiyacı azalıyor?

Elbette. Çocuk hazirandaki sınavı başaramadıysa, elindeki ders notlarıyla üç ay sonra yeniden sınava gireceğini biliyorsa, dershaneye yazılmasına belki hiç gerek kalmayacak.

4+4+4+'ün tarafların görüşü alınmadan, yasa tasarısı değil de teklif olarak gelmesi çok eleştirildi?

Böyle oluşu benim nezaketimle alakalı. AK Parti Grup Başkanlığı, 'Hazırlık yapıyoruz, uzman gönderin' dediğinde, ben 'Sizin böyle bir şey yapmanız doğru değil. Biz yapmalıyız' tavrı içinde olmadım. Bu, kişiliğim ve hocalığımla ilgili. Yıllarca insanların bir şey yapmasını teşvik etmişseniz, 'Dur hele' demiyorsunuz. Biz işe başladıktan sonra yönetmeyi tercih ettik.

Sonuç iyi oldu mu?

Tasarı düşündüğümüz bir alternatifti. Hazırlık bitince yine tasarı olarak gönderecektik. Ama arkadaşlar emek harcamıştı. Şöyle düşündük: Bu yöntem meşru mudur? Evet. O yüzden itirazımız olmadı. Ama arzumuz dışında eğilim çıkınca müdahale ettik.

Çırak nesillerin kademesinin değişmesini mi kastediyorsunuz?

Arkadaşlar Meclis bünyesinde olduğu için kanun hazırlarken gösterdikleri hassasiyet şöyle olmuş: Madem okulu kademeleştiriyoruz, 'Mevcut yaşı da düzeltmemiz lazım' diye, kendi içinde tutarlılık sağlansın diye öyle yazılmıştı. Halbuki mesleki eğitim gerçeğinin değiştiğini biz biliyoruz. Bunu göz önüne alarak hukuki tutarlılıktan çok mesleklerin gereğini anlattık.

Dikkat ederseniz alt komisyonda yapılan değişikliklere hiçbir partinin itirazı olmadı.

Teklifin 28 Şubat'a rastlaması 'rövanşizm' eleştirisine yol açtı...

Alt komisyona havale edilmesi bu varsayımı doğrulamıyor. İnsanların kafasında bu var mıydı bilmiyorum.

VARDIM Kİ HERKES GİTMİŞ

20 maddenin arbede altında, 20 dakikada görüşülmesine, 'keşke böyle olmasa' demediniz mi?

O gün İstanbul'daydım. Komisyon Başkanı'na 'Geliyorum' diye telefon ettim. 'Peki ama Meclis'e girmeden önce bir daha ara' dedi. Aradım, Nabi Bey, 'Konuşacak gibi değilim, burası karışık' dedi. Bu kez tedirgin oldum. Vardım ki, bitmiş, herkes gitmiş, Nabi Bey odasında oturuyor.

Ne hissettiniz?

Şaşırdım ama çok da sevindim. Çünkü bir hafta orada oturduk, altı madde geçti. Gönül şunu istiyor; keşke, bu tip meseleleri, oturup önyargısız bir şekilde konuşalım. Karşı taraf da makul olan bir şey varsa, 'Öyle değil böyle' desin. Belki bir gün olur. Ama mevcut siyasi kültürümüz şu an bunu taşıyacak durumda değil.

Yasa bir yıl geçiş süresi tanıyor. Ne yapacaksınız?

Arkadaşlar analiz ediyor. Bu yıl, geçiş süresine istemeden başlayacağız gibi görünüyor.

'66 ay'ı çalışıyoruz

Okula başlama ayı, ne zaman netleşecek?

Mevcut yapı içinde, sistemi alt üst etmeden çözüm üretmeliyiz. İnşallah eylül ayı geldiğinde, Türkiye'de okutabileceğimiz çocukların kaydını yaparak, etkin ve verimli bir eğitim programı uygulayacağız.

Öncelikle '66 aylık çocuk başlasın mı?' sorusu cevap bekliyor.

Ay aralığı, yapacağımız analizlerde belli olacak. Fazla derslik ihtiyacı oluşturmadan, müfredat, çocuğun psikolojisi ve fiziki altyapı itibarıyla yumuşak geçiş için uğraşıyoruz. 

72 ay zorunlu ama?

Haydi haydi zorunlu. Aslında biz bu kanundan önce yaşı biraz esnetmişiz. 31 Aralık'ta çocuk 72 ayı dolduracaksa, kaydı eylülde yapılabiliyor. Ben, okula 5.5 yaşımda gittim. Zararını görmedim... 66 desek, iki ayrı sınıf yerine tek sınıf ve yumuşatılmış müfredat uygulasak. Derslik, öğretmen sıkıntısı yaratmadan geçiş yaparız diye bakıyoruz. Kararımızı yakında vereceğiz.

İbranice okumak isteyene de o fırsatı veririz

Seçimlik dersler?

Talim Terbiye Kurulu çalışıyor. Haftada kaç saat , öğrenci profili, müfredat hepsi bütünlük içinde hesaplanıyor.

'Peygamber efendimizin hayatı ve Kur'an mealinin' kanun maddesine dönüşmesi şart mıydı?

Konulup kaldırılacak, seçimlik dersler ve içeriğin hepsi normalde TTK kararıdır. Ama orada Meclis bir irade ortaya koydu. AK Parti ve MHP birlikte karar verdi. Biz de bu iradeye uyacağız.

ARAPÇA TARTIŞMASI

Türkiye farklı inanç gruplarını bir arada yaşatan bir ülke. Bu yapı ve anlayışla çelişmiyor mu?

Hayır tam tersi. Aslında böyle bir imkan verilmesi, kendilerine de bir kapı açar. İncil yahut Tevrat okutma imkanı olur. Nitekim biz şimdi Din Bilgisi diye ayrıca seçimlik ve tercihe bağlı bir ders koyacağız. Önemli olan eğitim sisteminin daha esnek ve demokratik bir muhteva kazanıp kazanmadığıdır. Açılan kapı herkes için geçerli... Her Hristiyan İncil'i, Museviler İbranice'yi okumayı düşünebilir. Onlara da o fırsatı veririz.

Kur'an dersi için çocuk Arapça seçimlik ders alacak. Bir röportajınızda Arapça öğretiminden söz ederken anlamını bilmeden öğrenmesinden söz etmişsiniz. Anlamı bilse daha iyi değil mi?

Mesela Latin alfabesi biliyoruz. Yazıldığı gibi okunan bir dil düşünün. Onu okursunuz ama anlar mısınız, hayır. Bu da böyle. Arap alfabesiyle okumayı öğrendiğinizde, ne dediğinizi bilmezsiniz ama okursunuz. Fakat aynı Arap alfabesiyle, Osmanlıca'yı öğrendiğinizde anlarsınız. Çünkü Osmanlıca Türkçe anlatır. Sonuçta olması, olmamasından faydalıdır.

Okurken bir de anlasa kötü mü olur?

Siz kendi kültürü içinde değil, dışarıdan düşünüyorsunuz. Hakikaten İslam kültürünü içselleştirmiş birisi varsa, Kur'an-ı Kerim'i kendi haliyle okumayı arzu eder.

Yeni sistem Fatih Projesi'yle iç içe geçebilecek mi?

İkisi arasındaki etkileşim, içerikle alakalı. Ders içeriğini değiştirmediğimiz sürece, o çalışmada yön değiştirmemize ihtiyaç yok. Zaten şu anda Fatih Projesi ilkokul kısmını kapsamıyor. Bütün gücümüzle e -içerikler üzerine çalışıyoruz.

Fatih Projesi'nin kanunla KİK kapsamı dışına çıkarılması büyük eleştiri aldı. İhale ve alımların denetimi nasıl olacak?

Herhangi bir kamu idaresinin aldığı mal ve hizmet için nasıl yol izlenecekse öyle olacak. Ama yolu TÜBİTAK, MEB belirleyecek. Yine ihale yapılacak, her türlü denetim açık... Kaldı ki, ihaleye çıkarken bütün ihtiyacımızı birden görmeyeceğiz. Parça parça alacağız. Sektör, 18 ayda Türkiye'de üretebilir hale gelmeyi öngörüyor. Bu süreyi oluşturabilmek için, her ürün alışımızda yerli ürün oranını arttırarak yüzde 60'ının Türkiye'de üretildiği tablet noktasına geleceğiz. Akıllı tahtada da yüzde 80 civarında yerli üretilen ürüne ulaşacağız. Internet hizmetini ,TÜBİTAK önerisiyle kabloyla almaya karar verdik. Kablosuz interneti SAR değerleri nedeniyle (radyasyon) istemedik. 500 binden fazla dersliği akıllı tahtayı bağlamak internetle ciddi maliyet. O yüzden, bize internet hizmetini kim vermek isterse, kablo hizmetini de o versin dedik. Kabloyla getirmemizin diğer gerekçesi, interneti beraber almaktır.

HEDEF, HİZMETTE BÜTÜNLÜK

Niye kanunla 15 yıla yayılıyor alım?

İnternet hizmetini sunan firmayla altyapıyı sunan firma ayrı olursa, herhangi bir aksaklıkta, biri öbürünü suçlar endişemiz var. Bunu önlemek için, hem finansman modeli olarak kullanalım, hem de hizmette bütünlük sağlansın dedik. Yıllık anlaşmaya da kimse yanaşmıyor. Yasadaki 10-15 yıla yayılmasının sebebi de budur.

Kürtçe yabancı dil sayılmaz

Kürtçe, Osmanlıca, Arapça seçmeli dersler?

Osmanlıca Sosyal Bilimler Lisesi'nde zaten zorunlu ders. Arapça da seçimlik olarak var Türkiye demokratikleşmiş ve talep de varsa, sunmayı uygun yaklaşım tarzı olarak görüyoruz. Kürtçe yabancı dil sayılmaz. Kürtçe'nin seçimlik ders olmasını inceletiyorum.Sakınca varsa bu hükümet politikasıdır.

Artuklu Üniversitesi'nin talebi?

Henüz bize gelmedi. Eğer Artuklu Ünivresitesi samimi, bize de katkı sağlamak istiyorsa, medya aracılığıyla duyurmak yerine gelip bizimle istişare edebilir. Biz üniversitelerimizle her alanda işbirliği yapmayı tercih ederiz.

(haber7)

> Bakan Dinçer 4+4+4'te merak edilenleri açıkladı

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, milyonlarca öğrenci ve ailesini ilgilendiren konulara açıklık getirdi. Üniversiteye giriş sınav sistemi nasıl olacak? 66 aylık çocuklar okula başlayacak mı?

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YGS yerine, yılda dört sınava girme hakkı tanıyacak yeni sistemin 2014'te başlatılacağını açıkladı. Dinçer, 'olgunlaşma sınavı' mantığıyla TOEFL'a benzettiği yeni sistemde; üç ay arayla yapılacak dört sınavdan en yüksek puanın esas alınacağını söyledi. Hazırlık talimatını yedi ay önce verdiğini; ÖSYM ile birlikte çalıştıklarını belirten Dinçer, 'Çocuklarımızı stresten kurtaracağız' diyerek sorularımızı yanıtladı:

SELF DİSİPLİN ZORDUR

Neden hemen değil de 2014?

Asıl konu, soru bankası hazırlamak. Çünkü yeni sistemde sorular kamuoyuyla paylaşılmayacak. Elde yeterli soru olmazsa, sonraki dönemde girecek çocuğa haksızlık edilir. Sınavları ancak soru bankası oluşturduktan sonra yapabiliriz. Yoksa teknolojik altyapı kolay. İkinci sebep, TOEFL da yapar: Her sınavda, değerlendirmeye tabi tutulmayan deneme amaçlı sorular sorulması gerekiyor. Biz, bunu yapacağız. 

Dershaneler kalkıyor mu?

Böyle yorumlanmasının sebebi var. Doğru, bu sistem dersane sistemini zayıflatır. Diyelim ki çocuk, üniversite sınavını kazanamadı. Ebeveyn olarak düşünün. Bir yıl boyunca boş oturması, öbür sınavı da kazanamayacağı anlamına gelir. Self disiplin zordur. Dolayısıyla veli dersaneye göndererek hem meşgul etmek hem de sınavı kazanmasını istiyor. 

Dört kez yapılınca dershane ihtiyacı azalıyor?

Elbette. Çocuk hazirandaki sınavı başaramadıysa, elindeki ders notlarıyla üç ay sonra yeniden sınava gireceğini biliyorsa, dershaneye yazılmasına belki hiç gerek kalmayacak.

4+4+4+'ün tarafların görüşü alınmadan, yasa tasarısı değil de teklif olarak gelmesi çok eleştirildi?

Böyle oluşu benim nezaketimle alakalı. AK Parti Grup Başkanlığı, 'Hazırlık yapıyoruz, uzman gönderin' dediğinde, ben 'Sizin böyle bir şey yapmanız doğru değil. Biz yapmalıyız' tavrı içinde olmadım. Bu, kişiliğim ve hocalığımla ilgili. Yıllarca insanların bir şey yapmasını teşvik etmişseniz, 'Dur hele' demiyorsunuz. Biz işe başladıktan sonra yönetmeyi tercih ettik.

Sonuç iyi oldu mu?

Tasarı düşündüğümüz bir alternatifti. Hazırlık bitince yine tasarı olarak gönderecektik. Ama arkadaşlar emek harcamıştı. Şöyle düşündük: Bu yöntem meşru mudur? Evet. O yüzden itirazımız olmadı. Ama arzumuz dışında eğilim çıkınca müdahale ettik.

Çırak nesillerin kademesinin değişmesini mi kastediyorsunuz?

Arkadaşlar Meclis bünyesinde olduğu için kanun hazırlarken gösterdikleri hassasiyet şöyle olmuş: Madem okulu kademeleştiriyoruz, 'Mevcut yaşı da düzeltmemiz lazım' diye, kendi içinde tutarlılık sağlansın diye öyle yazılmıştı. Halbuki mesleki eğitim gerçeğinin değiştiğini biz biliyoruz. Bunu göz önüne alarak hukuki tutarlılıktan çok mesleklerin gereğini anlattık.

Dikkat ederseniz alt komisyonda yapılan değişikliklere hiçbir partinin itirazı olmadı.

Teklifin 28 Şubat'a rastlaması 'rövanşizm' eleştirisine yol açtı...

Alt komisyona havale edilmesi bu varsayımı doğrulamıyor. İnsanların kafasında bu var mıydı bilmiyorum.

VARDIM Kİ HERKES GİTMİŞ

20 maddenin arbede altında, 20 dakikada görüşülmesine, 'keşke böyle olmasa' demediniz mi?

O gün İstanbul'daydım. Komisyon Başkanı'na 'Geliyorum' diye telefon ettim. 'Peki ama Meclis'e girmeden önce bir daha ara' dedi. Aradım, Nabi Bey, 'Konuşacak gibi değilim, burası karışık' dedi. Bu kez tedirgin oldum. Vardım ki, bitmiş, herkes gitmiş, Nabi Bey odasında oturuyor.

Ne hissettiniz?

Şaşırdım ama çok da sevindim. Çünkü bir hafta orada oturduk, altı madde geçti. Gönül şunu istiyor; keşke, bu tip meseleleri, oturup önyargısız bir şekilde konuşalım. Karşı taraf da makul olan bir şey varsa, 'Öyle değil böyle' desin. Belki bir gün olur. Ama mevcut siyasi kültürümüz şu an bunu taşıyacak durumda değil.

Yasa bir yıl geçiş süresi tanıyor. Ne yapacaksınız?

Arkadaşlar analiz ediyor. Bu yıl, geçiş süresine istemeden başlayacağız gibi görünüyor.

'66 ay'ı çalışıyoruz

Okula başlama ayı, ne zaman netleşecek?

Mevcut yapı içinde, sistemi alt üst etmeden çözüm üretmeliyiz. İnşallah eylül ayı geldiğinde, Türkiye'de okutabileceğimiz çocukların kaydını yaparak, etkin ve verimli bir eğitim programı uygulayacağız.

Öncelikle '66 aylık çocuk başlasın mı?' sorusu cevap bekliyor.

Ay aralığı, yapacağımız analizlerde belli olacak. Fazla derslik ihtiyacı oluşturmadan, müfredat, çocuğun psikolojisi ve fiziki altyapı itibarıyla yumuşak geçiş için uğraşıyoruz. 

72 ay zorunlu ama?

Haydi haydi zorunlu. Aslında biz bu kanundan önce yaşı biraz esnetmişiz. 31 Aralık'ta çocuk 72 ayı dolduracaksa, kaydı eylülde yapılabiliyor. Ben, okula 5.5 yaşımda gittim. Zararını görmedim... 66 desek, iki ayrı sınıf yerine tek sınıf ve yumuşatılmış müfredat uygulasak. Derslik, öğretmen sıkıntısı yaratmadan geçiş yaparız diye bakıyoruz. Kararımızı yakında vereceğiz.

İbranice okumak isteyene de o fırsatı veririz

Seçimlik dersler?

Talim Terbiye Kurulu çalışıyor. Haftada kaç saat , öğrenci profili, müfredat hepsi bütünlük içinde hesaplanıyor.

'Peygamber efendimizin hayatı ve Kur'an mealinin' kanun maddesine dönüşmesi şart mıydı?

Konulup kaldırılacak, seçimlik dersler ve içeriğin hepsi normalde TTK kararıdır. Ama orada Meclis bir irade ortaya koydu. AK Parti ve MHP birlikte karar verdi. Biz de bu iradeye uyacağız.

ARAPÇA TARTIŞMASI

Türkiye farklı inanç gruplarını bir arada yaşatan bir ülke. Bu yapı ve anlayışla çelişmiyor mu?

Hayır tam tersi. Aslında böyle bir imkan verilmesi, kendilerine de bir kapı açar. İncil yahut Tevrat okutma imkanı olur. Nitekim biz şimdi Din Bilgisi diye ayrıca seçimlik ve tercihe bağlı bir ders koyacağız. Önemli olan eğitim sisteminin daha esnek ve demokratik bir muhteva kazanıp kazanmadığıdır. Açılan kapı herkes için geçerli... Her Hristiyan İncil'i, Museviler İbranice'yi okumayı düşünebilir. Onlara da o fırsatı veririz.

Kur'an dersi için çocuk Arapça seçimlik ders alacak. Bir röportajınızda Arapça öğretiminden söz ederken anlamını bilmeden öğrenmesinden söz etmişsiniz. Anlamı bilse daha iyi değil mi?

Mesela Latin alfabesi biliyoruz. Yazıldığı gibi okunan bir dil düşünün. Onu okursunuz ama anlar mısınız, hayır. Bu da böyle. Arap alfabesiyle okumayı öğrendiğinizde, ne dediğinizi bilmezsiniz ama okursunuz. Fakat aynı Arap alfabesiyle, Osmanlıca'yı öğrendiğinizde anlarsınız. Çünkü Osmanlıca Türkçe anlatır. Sonuçta olması, olmamasından faydalıdır.

Okurken bir de anlasa kötü mü olur?

Siz kendi kültürü içinde değil, dışarıdan düşünüyorsunuz. Hakikaten İslam kültürünü içselleştirmiş birisi varsa, Kur'an-ı Kerim'i kendi haliyle okumayı arzu eder.

Yeni sistem Fatih Projesi'yle iç içe geçebilecek mi?

İkisi arasındaki etkileşim, içerikle alakalı. Ders içeriğini değiştirmediğimiz sürece, o çalışmada yön değiştirmemize ihtiyaç yok. Zaten şu anda Fatih Projesi ilkokul kısmını kapsamıyor. Bütün gücümüzle e -içerikler üzerine çalışıyoruz.

Fatih Projesi'nin kanunla KİK kapsamı dışına çıkarılması büyük eleştiri aldı. İhale ve alımların denetimi nasıl olacak?

Herhangi bir kamu idaresinin aldığı mal ve hizmet için nasıl yol izlenecekse öyle olacak. Ama yolu TÜBİTAK, MEB belirleyecek. Yine ihale yapılacak, her türlü denetim açık... Kaldı ki, ihaleye çıkarken bütün ihtiyacımızı birden görmeyeceğiz. Parça parça alacağız. Sektör, 18 ayda Türkiye'de üretebilir hale gelmeyi öngörüyor. Bu süreyi oluşturabilmek için, her ürün alışımızda yerli ürün oranını arttırarak yüzde 60'ının Türkiye'de üretildiği tablet noktasına geleceğiz. Akıllı tahtada da yüzde 80 civarında yerli üretilen ürüne ulaşacağız. Internet hizmetini ,TÜBİTAK önerisiyle kabloyla almaya karar verdik. Kablosuz interneti SAR değerleri nedeniyle (radyasyon) istemedik. 500 binden fazla dersliği akıllı tahtayı bağlamak internetle ciddi maliyet. O yüzden, bize internet hizmetini kim vermek isterse, kablo hizmetini de o versin dedik. Kabloyla getirmemizin diğer gerekçesi, interneti beraber almaktır.

HEDEF, HİZMETTE BÜTÜNLÜK

Niye kanunla 15 yıla yayılıyor alım?

İnternet hizmetini sunan firmayla altyapıyı sunan firma ayrı olursa, herhangi bir aksaklıkta, biri öbürünü suçlar endişemiz var. Bunu önlemek için, hem finansman modeli olarak kullanalım, hem de hizmette bütünlük sağlansın dedik. Yıllık anlaşmaya da kimse yanaşmıyor. Yasadaki 10-15 yıla yayılmasının sebebi de budur.

Kürtçe yabancı dil sayılmaz

Kürtçe, Osmanlıca, Arapça seçmeli dersler?

Osmanlıca Sosyal Bilimler Lisesi'nde zaten zorunlu ders. Arapça da seçimlik olarak var Türkiye demokratikleşmiş ve talep de varsa, sunmayı uygun yaklaşım tarzı olarak görüyoruz. Kürtçe yabancı dil sayılmaz. Kürtçe'nin seçimlik ders olmasını inceletiyorum.Sakınca varsa bu hükümet politikasıdır.

Artuklu Üniversitesi'nin talebi?

Henüz bize gelmedi. Eğer Artuklu Ünivresitesi samimi, bize de katkı sağlamak istiyorsa, medya aracılığıyla duyurmak yerine gelip bizimle istişare edebilir. Biz üniversitelerimizle her alanda işbirliği yapmayı tercih ederiz.

(haber7)

Son Güncelleme: Pazartesi, 16 Nisan 2012 16:13

Gösterim: 2833

FATİH projesi çerçevesinde okullara dağıtılan tabletlerin şifreleri öğrenciler tarafından kırıldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği ve 20 milyar dolar bütçeli tabletli eğitimde ilginç bir gelişme yaşandı. Eğitimde FATİH projesi olarak adlandırılan ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’ çerçevesinde okullara dağıtılan tabletlerin şifreleri öğrenciler tarafından kırıldı. TÜBİTAK tabletler için yeni yazılım geliştirdi.

GÜVENLİK DUVARI AŞILDI

Şubat ayında pilot olarak 52 okulda dağıtılan tabletlerin yazılımı, TÜBİTAK koordinatörlüğünde Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Dairesi tarafından üretildi. Her tabletin bir kimlik numarası var. Bu sayede çok kolay bir şekilde takip edilebiliyor. Hangi bilgisayarların şifrelerinin kırıldığı da görülebiliyor. Güvenlik duvarının konulmasındaki amaç, öğrencilerin okul dışında internete bağlanmasını engellemekti. Böylece, birtakım zararlı sitelere girişe mani olunacaktı. Yazılıma göre, güvenlik duvarını aşmanın üç yöntemi vardı. Bunun iki tanesini bulmayı başaran gençler, her yerden internete bağlanabilmenin önünü açtı. Şifrenin ilk olarak İstanbul’daki bir okuldan kırıldığı tespit edildi. Şifreyi kıran gençler, yöntemi diğer arkadaşlarıyla da paylaşınca şifre hızla yayıldı. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı tabletlerin sadece dersler için kullanılması amacıyla tedbir aldı ve TÜBİTAK koordinesinde yeni yazılımlar geliştirdi ve tabletlere yerleştirildi.

Yazılım ihraç edeceğiz

Şifrelerin kırılmasının ardından daha sağlam ve daha güvenlikli yazılımlar geliştirileceği konusunda Ar-Ge faaliyetleri sıkılaştırılıyor. Türkiye’nin, bu sistemi oturtması halinde, eğitimde benzer projeler geliştirecek diğer ülkelere yazılım ihraç etmeyi hedeflediği belirtiliyor. Bunun yolunun da bu tür ‘saldırılardan’ geçtiği ifade edildi.

Bakanlık memnun

Öğrencilerin şifreyikırması FATİH Projesi’nin içinde bulunan bürokratlarca olumlu karşılandı. Bakanlık ve TÜBİTAK yetkilileri öğrencilerin bu girişimleri yerli Bill Gates ve Steve Jobs’ların doğmasıiçin umut olduğunu söyledi. Yetkililer, “Bu beklenen bir gelişmeydi. Sonuçta henüz pilot bir uygulama. Açıkları tespit edip ona göre güvenlik seviyesini artıracağız” açıklamasında bulundu. Bazı öğrencilerin tabletleri satmaya başladığıyönünde iddialar da gündeme geliyor. Ancak yetkililer kişiye özel veriler kimlik numaraları nedeniyle, tabletleri satın alan kişilerin kullanabilmesinin mümkün olmadığınıbelirtti. Cep telefonlarının IMEI numarasından yakalanmasıgibitabletler de aynışekilde bulunabiliyor. Satılan bilgisayar sisteme dahilolduğu anda hemen yakalanabiliyor.

> FATİH'in şifresi kırıldı!

FATİH projesi çerçevesinde okullara dağıtılan tabletlerin şifreleri öğrenciler tarafından kırıldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği ve 20 milyar dolar bütçeli tabletli eğitimde ilginç bir gelişme yaşandı. Eğitimde FATİH projesi olarak adlandırılan ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’ çerçevesinde okullara dağıtılan tabletlerin şifreleri öğrenciler tarafından kırıldı. TÜBİTAK tabletler için yeni yazılım geliştirdi.

GÜVENLİK DUVARI AŞILDI

Şubat ayında pilot olarak 52 okulda dağıtılan tabletlerin yazılımı, TÜBİTAK koordinatörlüğünde Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Dairesi tarafından üretildi. Her tabletin bir kimlik numarası var. Bu sayede çok kolay bir şekilde takip edilebiliyor. Hangi bilgisayarların şifrelerinin kırıldığı da görülebiliyor. Güvenlik duvarının konulmasındaki amaç, öğrencilerin okul dışında internete bağlanmasını engellemekti. Böylece, birtakım zararlı sitelere girişe mani olunacaktı. Yazılıma göre, güvenlik duvarını aşmanın üç yöntemi vardı. Bunun iki tanesini bulmayı başaran gençler, her yerden internete bağlanabilmenin önünü açtı. Şifrenin ilk olarak İstanbul’daki bir okuldan kırıldığı tespit edildi. Şifreyi kıran gençler, yöntemi diğer arkadaşlarıyla da paylaşınca şifre hızla yayıldı. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı tabletlerin sadece dersler için kullanılması amacıyla tedbir aldı ve TÜBİTAK koordinesinde yeni yazılımlar geliştirdi ve tabletlere yerleştirildi.

Yazılım ihraç edeceğiz

Şifrelerin kırılmasının ardından daha sağlam ve daha güvenlikli yazılımlar geliştirileceği konusunda Ar-Ge faaliyetleri sıkılaştırılıyor. Türkiye’nin, bu sistemi oturtması halinde, eğitimde benzer projeler geliştirecek diğer ülkelere yazılım ihraç etmeyi hedeflediği belirtiliyor. Bunun yolunun da bu tür ‘saldırılardan’ geçtiği ifade edildi.

Bakanlık memnun

Öğrencilerin şifreyikırması FATİH Projesi’nin içinde bulunan bürokratlarca olumlu karşılandı. Bakanlık ve TÜBİTAK yetkilileri öğrencilerin bu girişimleri yerli Bill Gates ve Steve Jobs’ların doğmasıiçin umut olduğunu söyledi. Yetkililer, “Bu beklenen bir gelişmeydi. Sonuçta henüz pilot bir uygulama. Açıkları tespit edip ona göre güvenlik seviyesini artıracağız” açıklamasında bulundu. Bazı öğrencilerin tabletleri satmaya başladığıyönünde iddialar da gündeme geliyor. Ancak yetkililer kişiye özel veriler kimlik numaraları nedeniyle, tabletleri satın alan kişilerin kullanabilmesinin mümkün olmadığınıbelirtti. Cep telefonlarının IMEI numarasından yakalanmasıgibitabletler de aynışekilde bulunabiliyor. Satılan bilgisayar sisteme dahilolduğu anda hemen yakalanabiliyor.

Son Güncelleme: Pazar, 15 Nisan 2012 16:36

Gösterim: 2518

Eğitim Bir Sen Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş’in  açıklaması

 Yeni “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” yayımlanır yayımlanmaz konfederasyonumuz Memur-Sen, toplu sözleşme taleplerimizi kamuoyuyla paylaştı. Kendi oluşturdukları önyargıları gerçek zannedenler şaşırıp kaldı. Memur-Sen’in talepleri kamuoyunda farklı tepkiler aldı. Maliye Bakanı, eşit işe eşit ücreti düzenleyen 666 KHK’nın kamu vicdanında meydana getirdiği infiali hala görememiş ve yeni kanunu içselleştirememiş olacak ki devletin imkanlarından ve taleplerin yüksekliğinden, memurlara zaten süreç içinde bir hayli artış yapıldığından söz etti. Sendikamız sayın bakana gerekli cevabı vermekte gecikmedi ve bakanı toplu sözleşme pazarlıklarını olumsuz etkilemeye dönük açılamalar yapmaması konusunda uyardı.

Memur-Sen’den bu denli talep beklemeyenler şaşkınlıklarını üzerinden atınca bu sefer de “alsınlar da görelim” demeye başladılar. Önce Memur-Sen’in kamu çalışanlarının taleplerini dillendiremeyeceği yaygarasını koparanlar, şimdi de sendikamızın hükümetin teklifine razı olacağı yönünde propagandaya başladılar. Maalesef bütün bunları yapanlar, sözüm ona sendikacı olarak piyasada arz-ı endam ediyorlar. Kamu çalışanlarının aylardır beklediği hakların mücadelesini vermek yerine rakiplerine saldırmayı tercih ediyorlar. Memur-Sen’e ön yargısı olmayan kamu çalışanları ise talepleri yüksek bulmakla birlikte sevinçle karşıladılar ve taleplerin gerçekleştirilmesi mücadelesinde destek olacaklarını dile getirdiler. Burada bize düşen bir beklenti içine giren geniş kitlelerin haklarını almaktır. Sendikamız taleplerin hayata geçirilmesi konusunda ne kadar kararlı olduğunu eylem takvimini açıklayarak gösterdi. Türkiye, nisan ve mayıs aylarında konfederasyonumuzun tertipleyeceği eylemelere sahne olacak.

Masadan maksimum karla kalkmamız için sendikamızın çağrısına uyarak alanları doldurmamız ve Yetkili Sendika olmanın hakkını vermemiz gerekiyor. Gerek yasanın çalışanların lehine çıkması, gerekse yaşadığımız olumsuzlukların bertaraf edilmesi için sabır ve inatla mücadelesini sürdüren sendikamız, bugün bizlerden güçlü eylem bir katılımı bekliyor.

İnsanca yaşam mücadelemizin bu önemli aşamasında bütün üyelerimiz, gönül dostlarımız çağrımızın gereğini yapacak ve inşallah birilerini şaşırtmaya devam edeceğiz. Memur-Sen’imizin taleplerinin toplamını aldığımızda öğretmenler için ek ödeme dahil sekiz yüz küsur TL’lik bir artış öngörülüyor. Ayrıca doğum, ölüm yardımlarında ciddi artış istenirken, tüm memurlar için evlenme, kreş, yemek, ulaşım ve giyecek yardımı talep ediliyor. Yoksulluk sınırının aylık iki bin beş yüz lirayı geçtiği bir dönemde kamu çalışanlarının taleplerin makul olmadığını söylemek akıl karı değildir.

Öğretmenlerimiz için yoksulluk sınırında bir maaş neden çok oluyor? Bunu iktidar ya da başkaları dillendirebilir ama kamu çalışanları asla söylememeli. Bize düşen oluşturulan algıların peşine düşmek değil; yeni, doğru ve gerçekçi algılar oluşturmaktır. Öğretilmiş çaresizlikten kurtulmadıkça kendimize ve söylemlerimize güvenimiz olmaz. Sendikanın bir görevi de yanlış algıları bertaraf etmektir. Kimi dostlarımız hala Türkiye’deki pastanın küçüklüğünden bahsediyorlar. İktidara göre hiç de öyle değil. Bu noktada iktidarı mı yoksa on yıl öncesinin realitesini mi baz alacağız? İktidar her gün büyüme rekorları kırdığımızı, milli gelirin on bin doları aştığını, birçok sektörde dünyada söz sahibi olduğumuzu, çılgın projelerin sırada olduğunu söylüyor. Madem öyle, kamu çalışanları da bu keyfe ortak olmalıdır. Ustalık döneminde değilse, ne zaman?

Mücadele etmek ve başarmak ilişkisi üzerine söylenmiş sözleri ve başarı öykülerini öğrencilerimize çok anlattık. Şimdi anlattıklarımızı uygulama zamanı. Hep yaşanmış başarı öykülerini anlatacak değiliz, bu sefer öykünün kahramanı olmalıyız. İnsanca yaşam mücadelemize mevzi kazandırmak üzere alanları doldurmalı ve kamu çalışanlarının gür sesini herkese duyurmalıyız. Her şeyin bir zamanı var. Söz bitti, şimdi eylem zamanı. Haydi hep birlikte alanlara…

(MebPersoneli)

> Öğretmenlere 800 TL artış öngörülüyor

Eğitim Bir Sen Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş’in  açıklaması

 Yeni “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” yayımlanır yayımlanmaz konfederasyonumuz Memur-Sen, toplu sözleşme taleplerimizi kamuoyuyla paylaştı. Kendi oluşturdukları önyargıları gerçek zannedenler şaşırıp kaldı. Memur-Sen’in talepleri kamuoyunda farklı tepkiler aldı. Maliye Bakanı, eşit işe eşit ücreti düzenleyen 666 KHK’nın kamu vicdanında meydana getirdiği infiali hala görememiş ve yeni kanunu içselleştirememiş olacak ki devletin imkanlarından ve taleplerin yüksekliğinden, memurlara zaten süreç içinde bir hayli artış yapıldığından söz etti. Sendikamız sayın bakana gerekli cevabı vermekte gecikmedi ve bakanı toplu sözleşme pazarlıklarını olumsuz etkilemeye dönük açılamalar yapmaması konusunda uyardı.

Memur-Sen’den bu denli talep beklemeyenler şaşkınlıklarını üzerinden atınca bu sefer de “alsınlar da görelim” demeye başladılar. Önce Memur-Sen’in kamu çalışanlarının taleplerini dillendiremeyeceği yaygarasını koparanlar, şimdi de sendikamızın hükümetin teklifine razı olacağı yönünde propagandaya başladılar. Maalesef bütün bunları yapanlar, sözüm ona sendikacı olarak piyasada arz-ı endam ediyorlar. Kamu çalışanlarının aylardır beklediği hakların mücadelesini vermek yerine rakiplerine saldırmayı tercih ediyorlar. Memur-Sen’e ön yargısı olmayan kamu çalışanları ise talepleri yüksek bulmakla birlikte sevinçle karşıladılar ve taleplerin gerçekleştirilmesi mücadelesinde destek olacaklarını dile getirdiler. Burada bize düşen bir beklenti içine giren geniş kitlelerin haklarını almaktır. Sendikamız taleplerin hayata geçirilmesi konusunda ne kadar kararlı olduğunu eylem takvimini açıklayarak gösterdi. Türkiye, nisan ve mayıs aylarında konfederasyonumuzun tertipleyeceği eylemelere sahne olacak.

Masadan maksimum karla kalkmamız için sendikamızın çağrısına uyarak alanları doldurmamız ve Yetkili Sendika olmanın hakkını vermemiz gerekiyor. Gerek yasanın çalışanların lehine çıkması, gerekse yaşadığımız olumsuzlukların bertaraf edilmesi için sabır ve inatla mücadelesini sürdüren sendikamız, bugün bizlerden güçlü eylem bir katılımı bekliyor.

İnsanca yaşam mücadelemizin bu önemli aşamasında bütün üyelerimiz, gönül dostlarımız çağrımızın gereğini yapacak ve inşallah birilerini şaşırtmaya devam edeceğiz. Memur-Sen’imizin taleplerinin toplamını aldığımızda öğretmenler için ek ödeme dahil sekiz yüz küsur TL’lik bir artış öngörülüyor. Ayrıca doğum, ölüm yardımlarında ciddi artış istenirken, tüm memurlar için evlenme, kreş, yemek, ulaşım ve giyecek yardımı talep ediliyor. Yoksulluk sınırının aylık iki bin beş yüz lirayı geçtiği bir dönemde kamu çalışanlarının taleplerin makul olmadığını söylemek akıl karı değildir.

Öğretmenlerimiz için yoksulluk sınırında bir maaş neden çok oluyor? Bunu iktidar ya da başkaları dillendirebilir ama kamu çalışanları asla söylememeli. Bize düşen oluşturulan algıların peşine düşmek değil; yeni, doğru ve gerçekçi algılar oluşturmaktır. Öğretilmiş çaresizlikten kurtulmadıkça kendimize ve söylemlerimize güvenimiz olmaz. Sendikanın bir görevi de yanlış algıları bertaraf etmektir. Kimi dostlarımız hala Türkiye’deki pastanın küçüklüğünden bahsediyorlar. İktidara göre hiç de öyle değil. Bu noktada iktidarı mı yoksa on yıl öncesinin realitesini mi baz alacağız? İktidar her gün büyüme rekorları kırdığımızı, milli gelirin on bin doları aştığını, birçok sektörde dünyada söz sahibi olduğumuzu, çılgın projelerin sırada olduğunu söylüyor. Madem öyle, kamu çalışanları da bu keyfe ortak olmalıdır. Ustalık döneminde değilse, ne zaman?

Mücadele etmek ve başarmak ilişkisi üzerine söylenmiş sözleri ve başarı öykülerini öğrencilerimize çok anlattık. Şimdi anlattıklarımızı uygulama zamanı. Hep yaşanmış başarı öykülerini anlatacak değiliz, bu sefer öykünün kahramanı olmalıyız. İnsanca yaşam mücadelemize mevzi kazandırmak üzere alanları doldurmalı ve kamu çalışanlarının gür sesini herkese duyurmalıyız. Her şeyin bir zamanı var. Söz bitti, şimdi eylem zamanı. Haydi hep birlikte alanlara…

(MebPersoneli)

Son Güncelleme: Pazar, 15 Nisan 2012 16:12

Gösterim: 1886

Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov'in, Elektrik Enerji Sanayisi Bakanı Yarmuhammet Orazguliyev'i görevden alınmasına yol açan trafik kazasında, Orazguliyev'in oğlunun yaralandığı, araçtaki bir üst düzey yetkilinin oğlunun ise yaşamını yitirdiği kaydedildi.
turkmenistanBerdimuhamedov Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısında İçişleri Bakanı İskender Mulikov, üst düzey yöneticilerin çocuklarının karıştığı trafik kazasıyla ilgili bilgi verdi. Trafik kazasına değinen Berdimuhamedov, Bakan Orazguliyev'i ''kötü bir baba olduğu'' gerekçesiyle görevden alındığını duyurdu.
Orazguliyev'in görevden alınmasına gerekçe gösterilen trafik kazasında öldüğü açıklanan Orazguliyev'in oğlunun yaşamını yitirmediği açıklandı. Kazada, alkollü araç kullanan Orazguliyev'in oğlunun yaralandığı, aynı araçta bulunan bir üst düzey yetkilisinin oğlunun öldüğü bildirildi.

> Bakan "kötü baba" olduğu için görevden alındı

Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov'in, Elektrik Enerji Sanayisi Bakanı Yarmuhammet Orazguliyev'i görevden alınmasına yol açan trafik kazasında, Orazguliyev'in oğlunun yaralandığı, araçtaki bir üst düzey yetkilinin oğlunun ise yaşamını yitirdiği kaydedildi.
turkmenistanBerdimuhamedov Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısında İçişleri Bakanı İskender Mulikov, üst düzey yöneticilerin çocuklarının karıştığı trafik kazasıyla ilgili bilgi verdi. Trafik kazasına değinen Berdimuhamedov, Bakan Orazguliyev'i ''kötü bir baba olduğu'' gerekçesiyle görevden alındığını duyurdu.
Orazguliyev'in görevden alınmasına gerekçe gösterilen trafik kazasında öldüğü açıklanan Orazguliyev'in oğlunun yaşamını yitirmediği açıklandı. Kazada, alkollü araç kullanan Orazguliyev'in oğlunun yaralandığı, aynı araçta bulunan bir üst düzey yetkilisinin oğlunun öldüğü bildirildi.

Son Güncelleme: Pazar, 15 Nisan 2012 16:21

Gösterim: 1674

Orman Genel Müdürü Mustafa Kurtulmuşlu, Türkiye'de ilk ağaçlandırma çalışmalarının 1900'lü yılların başına dayandığını, ilk büyük uygulamaların 1945 yılında yapıldığını ve o yıllardan 2008 yılına kadar bunun artarak devam ettiğini söyledi.
 Kurtulmuşlu, 2008 yılında başlatılan ağaçlandırma seferberliği kapsamında 1,5 milyara yakın fidanı toprakla buluşturduklarını belirtti.
Kurtulmuşlu, ''2012 yılında 500 bin hektarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışması gerçekleştirilecek olup bu çalışmalarla yaklaşık 300 milyon fidan dikilecek'' dedi.
Orman Genel Müdürlüğü'nün her yıl 13 milyon metreküp odun ham maddesi ürettiğini belirten Kurtulmuşlu, bunun ülke sanayine ve lif yonga fabrikalarına sunulduğunu, işlenmiş ürünlerin de dünyanın dört bir yanıa ihraç edildiğini kaydetti.

> 1,5 milyar fidan toprakla buluştu

Orman Genel Müdürü Mustafa Kurtulmuşlu, Türkiye'de ilk ağaçlandırma çalışmalarının 1900'lü yılların başına dayandığını, ilk büyük uygulamaların 1945 yılında yapıldığını ve o yıllardan 2008 yılına kadar bunun artarak devam ettiğini söyledi.
 Kurtulmuşlu, 2008 yılında başlatılan ağaçlandırma seferberliği kapsamında 1,5 milyara yakın fidanı toprakla buluşturduklarını belirtti.
Kurtulmuşlu, ''2012 yılında 500 bin hektarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışması gerçekleştirilecek olup bu çalışmalarla yaklaşık 300 milyon fidan dikilecek'' dedi.
Orman Genel Müdürlüğü'nün her yıl 13 milyon metreküp odun ham maddesi ürettiğini belirten Kurtulmuşlu, bunun ülke sanayine ve lif yonga fabrikalarına sunulduğunu, işlenmiş ürünlerin de dünyanın dört bir yanıa ihraç edildiğini kaydetti.

Son Güncelleme: Pazar, 15 Nisan 2012 14:44

Gösterim: 1838

Diğer Makaleler...

  1. Bu 3 bölümün 18 yıldır öğrencisi yok
  2. ilköğretim okulunda şok olay!
  3. YGS'ye randevulu sistem geliyor!
  4. 7 asırlık tarih çöpte bulundu