Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Açılış ve ziyaretlerde bulunmak üzere Karaman'a gelen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İl Emniyet Müdürlüğü'nce çocuklarda trafik bilincinin artırılması amacıyla hazırlanan ''Selim ve Arkadaşları Trafikte'' adlı animasyon filminin Piri Reis Kültür Merkezi'nde düzenlenen gala programına katıldı.
Dinçer, burada yaptığı konuşmada, trafiğin modern dünyanın çok önemli olgularından biri olduğunu, bu olgunun da beraberinde bir kültür gerektirdiğini belirtti.
Tüm şartları aynı olan iki toplum düşünüldüğünde trafik bilinci olmayan ülkelerde trafik kazalarının daha fazla olacağına dikkati çeken Dinçer, Türkiye'nin 1 ile 15 yaş arasındaki çocukların kazalarda hayatlarını kaybetme oranıyla dünyadaki trafik kazaları ile mukayese edildiğinde en fazla can kaybı olan ülkelerden birisi olduğunu anlattı Dinçer, ''İnsanların çektiği sıkıntılar ve ezalar hariç. Öyleyse normal şartlarda bizim çok güçlü şekilde trafik kültürünü geliştirmeye ve insanlarımızda bu konuda bilinç yaratmaya ihtiyacımız var'' dedi.
‘Maksadımız çocuklarımıza küçükten trafik kurallarını öğretmek’
Trafik kültünün geliştirilmesinin temelinde sevgi, saygı, insanlar arası iletişim ve kurallara uyma gibi çok önemli, çok temel insani değerlerin yattığını dile getiren Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:
''Biz insanlara sevgiyi öğretmezsek, başkalarına saygı göstermeyi öğrenemezsek, konuşmayı, bir sorunu konuşarak çözmeyi, kurallara uymayı öğrenemezsek, trafik bilincini ve kültürünü geliştirme şansına sahip değiliz. Karayolları Kanunu'nda trafik kurallarını öğreten ders konulacağına dair hüküm var. Biz de 1 ve 3. sınıflar arasında daha çok hayat bilgisi derslerinde trafik kuralları ile ilgili bilgiler veriyorken, 4 ve 5. sınıfta doğrudan trafik dersi veriyoruz. Maksadımız; çocuklarımıza küçükten trafik kurallarını öğretmeye çalışmak ve onları bir kültür sahibi nesiller olarak yetiştirmek. Bunun için yoğun bir çaba sarf etmeye ihtiyacımız var.''
Programa, Karaman Valisi Süleyman Kahraman, Emniyet Müdürü Lütfü Sönmez, Belediye Başkanı Kamil Uğurlu, AK Parti Karaman Milletvekilleri Mevlüt Akgün ve Lütfi Elvan, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabri Gökmen ile çok sayıda polis ve öğrenci katıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Açılış ve ziyaretlerde bulunmak üzere Karaman'a gelen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İl Emniyet Müdürlüğü'nce çocuklarda trafik bilincinin artırılması amacıyla hazırlanan ''Selim ve Arkadaşları Trafikte'' adlı animasyon filminin Piri Reis Kültür Merkezi'nde düzenlenen gala programına katıldı.
Dinçer, burada yaptığı konuşmada, trafiğin modern dünyanın çok önemli olgularından biri olduğunu, bu olgunun da beraberinde bir kültür gerektirdiğini belirtti.
Tüm şartları aynı olan iki toplum düşünüldüğünde trafik bilinci olmayan ülkelerde trafik kazalarının daha fazla olacağına dikkati çeken Dinçer, Türkiye'nin 1 ile 15 yaş arasındaki çocukların kazalarda hayatlarını kaybetme oranıyla dünyadaki trafik kazaları ile mukayese edildiğinde en fazla can kaybı olan ülkelerden birisi olduğunu anlattı Dinçer, ''İnsanların çektiği sıkıntılar ve ezalar hariç. Öyleyse normal şartlarda bizim çok güçlü şekilde trafik kültürünü geliştirmeye ve insanlarımızda bu konuda bilinç yaratmaya ihtiyacımız var'' dedi.
‘Maksadımız çocuklarımıza küçükten trafik kurallarını öğretmek’
Trafik kültünün geliştirilmesinin temelinde sevgi, saygı, insanlar arası iletişim ve kurallara uyma gibi çok önemli, çok temel insani değerlerin yattığını dile getiren Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:
''Biz insanlara sevgiyi öğretmezsek, başkalarına saygı göstermeyi öğrenemezsek, konuşmayı, bir sorunu konuşarak çözmeyi, kurallara uymayı öğrenemezsek, trafik bilincini ve kültürünü geliştirme şansına sahip değiliz. Karayolları Kanunu'nda trafik kurallarını öğreten ders konulacağına dair hüküm var. Biz de 1 ve 3. sınıflar arasında daha çok hayat bilgisi derslerinde trafik kuralları ile ilgili bilgiler veriyorken, 4 ve 5. sınıfta doğrudan trafik dersi veriyoruz. Maksadımız; çocuklarımıza küçükten trafik kurallarını öğretmeye çalışmak ve onları bir kültür sahibi nesiller olarak yetiştirmek. Bunun için yoğun bir çaba sarf etmeye ihtiyacımız var.''
Programa, Karaman Valisi Süleyman Kahraman, Emniyet Müdürü Lütfü Sönmez, Belediye Başkanı Kamil Uğurlu, AK Parti Karaman Milletvekilleri Mevlüt Akgün ve Lütfi Elvan, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabri Gökmen ile çok sayıda polis ve öğrenci katıldı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 May 2012 14:25
Gösterim: 1782
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Hakan Sarı, Türk akademisyenler tarafından geliştirilecek ''Türk Zeka Testi'' çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Avrupa Birliği'nin Merkezi Finans ve İhale Birimi'yle (CFCU) yapılan görüşmelerde 200 bin avroluk kaynak sözü aldıklarını belirten Sarı, ''Böylelikle zeka testinin geliştirilmesi için ilk adım atılmış oldu. Artık bizim kendimizin de geliştirdiği bir test olacak'' dedi.
Testi her yıl gözden geçirip yeni şartlara ve çocukların gelişim özelliklerine uygun hale getireceklerini ifade eden Sarı, testin aynı zamanda sürdürülebilir olacağını vurguladı.
''Türk Zeka Testi''nin, bundan sonraki testlerin uyum ölçeklerinde gelişmesi için bir model olacağını da anlatan Sarı, ''Örneğin çocuk güzel sanatlarda üstün yetenekliyse, bunların ayırt edilmesi ile ilgili ölçekler de öğrenilmiş olacak'' diye konuştu.
Standarda kavuşacak
Türkiye'deki üniversitelerde bazı akademisyenlerin bu konuda yapılmış çalışmaları olsa da üzerinde çalışılacak testle artık ilk standardizasyonun yapılmış olacağının altını çizen Sarı, Türkiye'de bugüne kadar üstün yetenekli veya zihin engelli çocukların tanımlanmasında başka ülkelerin geliştirdiği testlerin kullanıldığını söyledi.
''Ama ilk defa Türk Zeka Testi dediğim test, Türk akademisyenler tarafından geliştirilmiş, Türkiye'nin testi olacak. Bunu da MEB yapmış olacak'' diyen Sarı, testin Türkiye'nin sosyal, ekonomik, kültürel bağlarının bulunduğu diğer ülkelerde de tanıtılacağını vurguladı.
Diğer ülkelerin bu testi kendi dillerine çevirerek kullanabileceklerine değinen Sarı, sadece Türk Cumhuriyetler ya da İslam ülkelerinin değil, farklı kültürlerdeki ülkelerin de Türk Zeka Testi'ni ''en gelişmiş sistem'' olacağı için kullanacağına inandığını kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Hakan Sarı, Türk akademisyenler tarafından geliştirilecek ''Türk Zeka Testi'' çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Avrupa Birliği'nin Merkezi Finans ve İhale Birimi'yle (CFCU) yapılan görüşmelerde 200 bin avroluk kaynak sözü aldıklarını belirten Sarı, ''Böylelikle zeka testinin geliştirilmesi için ilk adım atılmış oldu. Artık bizim kendimizin de geliştirdiği bir test olacak'' dedi.
Testi her yıl gözden geçirip yeni şartlara ve çocukların gelişim özelliklerine uygun hale getireceklerini ifade eden Sarı, testin aynı zamanda sürdürülebilir olacağını vurguladı.
''Türk Zeka Testi''nin, bundan sonraki testlerin uyum ölçeklerinde gelişmesi için bir model olacağını da anlatan Sarı, ''Örneğin çocuk güzel sanatlarda üstün yetenekliyse, bunların ayırt edilmesi ile ilgili ölçekler de öğrenilmiş olacak'' diye konuştu.
Standarda kavuşacak
Türkiye'deki üniversitelerde bazı akademisyenlerin bu konuda yapılmış çalışmaları olsa da üzerinde çalışılacak testle artık ilk standardizasyonun yapılmış olacağının altını çizen Sarı, Türkiye'de bugüne kadar üstün yetenekli veya zihin engelli çocukların tanımlanmasında başka ülkelerin geliştirdiği testlerin kullanıldığını söyledi.
''Ama ilk defa Türk Zeka Testi dediğim test, Türk akademisyenler tarafından geliştirilmiş, Türkiye'nin testi olacak. Bunu da MEB yapmış olacak'' diyen Sarı, testin Türkiye'nin sosyal, ekonomik, kültürel bağlarının bulunduğu diğer ülkelerde de tanıtılacağını vurguladı.
Diğer ülkelerin bu testi kendi dillerine çevirerek kullanabileceklerine değinen Sarı, sadece Türk Cumhuriyetler ya da İslam ülkelerinin değil, farklı kültürlerdeki ülkelerin de Türk Zeka Testi'ni ''en gelişmiş sistem'' olacağı için kullanacağına inandığını kaydetti.
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 May 2012 14:08
Gösterim: 2361
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın, 'kutu süt'le ilgili ilginç bir iddia ortaya attı. Prof. Aydın, 'kutu süt'lerin çocukların sağlığını olumsuz etkilediğini anne sütü dışında çocuklara süt içirilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı 6 ay kadar önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın’la bir röportaj yapmıştı.
Aydın o röportajda kolesterol ilaçlarıyla ilgili konuşurken, söz dönüp dolaşıp süte gelmişti. “Çocuklarınıza süt içirmeyin! Ben anne sütü dışında çocuklara süt içirilmesini doğru bulmuyorum. En doğrusu ek gıdalara başlar başlamaz, kendi yaptığınız yoğurdu, kefiri verin, ama sütü süt olarak içirmeyin. Sadece kutu sütleri değil, günlük sütleri de... Çünkü süt en alerjik gıdadır, çocukta başta astım olmak üzere, pek çok alerjik ve kronik hastalığa sebep olabilir!” demiş, doğru bilinenleri bir anda altüst etmişti.
Şenocaklı, Aydın’le yeniden konuştu.
UHT sütü böyle tarif ediyor: “135 derecede kaynatılmış, içinde tek bir faydalı bakteri kalmamış, dayanıklı beyaz eşya gibi bir süt!”
Prof. Ahmet Aydın bugün gazetede yayınlanan röportajda şunları söylemiş: “Bu süte alışan çocuk bir daha kurtulamıyor, başka bir şey içmek, hatta yemek istemiyor. Morfin gibi... Bu çocuklar yere düştü mü, ‘uf oldu’ deyip kalkıyor ayağa, oyuna devam ediyor. Normal bir çocuk ise feryat figan ağlıyor. Ama bunun bedeli ağır, zira çocuk ağrı hissetmiyor, ağlamıyor ama astım, tiroid, MS gibi hastalıklara çok daha kolay yakalanıyor. Dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin müsebbibi de büyük oranda bu sütler! Eğer kutu süt kampanyası sürerse, morfinman bir nesil yetiştireceğiz...”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın, 'kutu süt'le ilgili ilginç bir iddia ortaya attı. Prof. Aydın, 'kutu süt'lerin çocukların sağlığını olumsuz etkilediğini anne sütü dışında çocuklara süt içirilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı 6 ay kadar önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın’la bir röportaj yapmıştı.
Aydın o röportajda kolesterol ilaçlarıyla ilgili konuşurken, söz dönüp dolaşıp süte gelmişti. “Çocuklarınıza süt içirmeyin! Ben anne sütü dışında çocuklara süt içirilmesini doğru bulmuyorum. En doğrusu ek gıdalara başlar başlamaz, kendi yaptığınız yoğurdu, kefiri verin, ama sütü süt olarak içirmeyin. Sadece kutu sütleri değil, günlük sütleri de... Çünkü süt en alerjik gıdadır, çocukta başta astım olmak üzere, pek çok alerjik ve kronik hastalığa sebep olabilir!” demiş, doğru bilinenleri bir anda altüst etmişti.
Şenocaklı, Aydın’le yeniden konuştu.
UHT sütü böyle tarif ediyor: “135 derecede kaynatılmış, içinde tek bir faydalı bakteri kalmamış, dayanıklı beyaz eşya gibi bir süt!”
Prof. Ahmet Aydın bugün gazetede yayınlanan röportajda şunları söylemiş: “Bu süte alışan çocuk bir daha kurtulamıyor, başka bir şey içmek, hatta yemek istemiyor. Morfin gibi... Bu çocuklar yere düştü mü, ‘uf oldu’ deyip kalkıyor ayağa, oyuna devam ediyor. Normal bir çocuk ise feryat figan ağlıyor. Ama bunun bedeli ağır, zira çocuk ağrı hissetmiyor, ağlamıyor ama astım, tiroid, MS gibi hastalıklara çok daha kolay yakalanıyor. Dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin müsebbibi de büyük oranda bu sütler! Eğer kutu süt kampanyası sürerse, morfinman bir nesil yetiştireceğiz...”
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 May 2012 11:06
Gösterim: 2284
Devrimci Karargah soruşturması kapsamında yaptığı bir telefon konuşması nedeniyle tutuklanan ve 5 ay cezaevinde kalan Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisi Şeyma Özcan 'Hayatımdan 5 ay çaldılar' dediği tutukluluk günlerini anlattı.
Devrimci Karargah soruşturması kapsamında yaptığı bir telefon konuşması nedeniyle tutuklanan ve 5 ay cezaevinde kalan Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisi Şeyma Özcan, "Hayatımdan 5 ay çaldılar. Tahliye haberini radyodan öğrenince, koğuşta 2 saat boyunca halay çektik" dedi...
Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğrencisi 21 yaşındaki Şeyma Özcan, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında 9 Aralık 2011’de tutuklandı.
Özcan’ın bir dergide staj yapabilmek için tanıdığı bir avukatı telefonla arayarak yardım istediği bu nedenle teknik takibe takıldığı ortaya çıktı.
Hakkında hazırlanan iddianamede kendisine başka hiçbir suç yöneltimeyen Özcan, 5 ay boyunca tutuklu kaldı.
Şeyma’nın tutuklulu kamuoyunda yankı uyandırıca geçtiğimiz duruşma tahliye edildi. Ancak genç kız hayatından 5 ayı çalanları asla affetmeyeceğini söyledi.
Arayıp gidecekler sandım
Erkek arkadaşıyla kaldığı eve sabaha karşı operasyon düzenlendiğini söyleyen Özcan, 5 ay boyunca yaşadıklarını şöyle anlattı: “Özel Tim polisleri daha kapıyı açar açmaz kameralarla içer girdiler. Evi aramaya başladılar. Yayınlanması yasak olmayan kitaplarıma el koydular. 3 çuval kitap çıkardılar evden.
O kadar şaşkındım ki birazdan arama bitecek ve onlar gidecekler sanıyordum. ‘İşiniz ne zaman biter benim yarın okulum var’ diye sordum hatta. Bu kadar uzun süreceğini hiç tahmin etmedim.”
‘Sevgilini ailene söyleriz’ dediler
“Aramanın ardından erkek arkadaşımla birlikte emniyete götürüldük. Sürekli sorguya alıyorlardı. Gece gündüz farketmiyordu. Bana süreli ‘bombalar nerede’ diye sordular. ‘Ne bombası’ diye sorunca da konuyu kapatıp başka bir şey soruyorlardı.
Bomba diyince tüylerim diken oldu. İzlediğim 1980 dönemi filmleri aklıma geldi. Daha da ürktüm. Bombalardan filan haberim olmadığını söyleyince beni ‘Sevgilinle yaşadığını ailene söyleriz’ ‘fiziki takipte çekilen fotoğraflarını ailene veririz’ diye tehdit ettiler.
Tutuklanmama gerekçe gösterilen telefonda görüştüğüm kişiyi bana ne polis ne de savcı sordu. Adı bile geçmedi. Sadece nöbetçi hakim bir kere sordu. O da zaten fazla üzerinde durmadı.”
Cezaevinde yerde yattım
“Ellerindeki delillerle bizi tutamazlar diye düşündüm. Ama mahkemenin ardından ‘hepiniz tutuklandınız’ sözünü duyunca şok olduk. Hiç beklemiyorduk. Ailem ve okulum hep yanımda oldu. Onlar da benim suçsuz olduğumu biliyordu. Biz 4 kişi Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi’ne gittik.
Gittiğimizde hafta sonu olduğu için 2 gün bir odada tuttular. Kimse birbirini tanımıyordu. Sonra koğuşa gittik. 25 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyorduk. Geleceğimizi haberlerden duyup hazırlık yapmışlar. Cezaevi kapasitesinin üstünde tutuklu olduğu için yatak sıkıntısı vardı. Bir süre yerde yatmak zorunda kaldım.”
Bizimki aşk örgütü olurdu
“Cezaevindeyken en çok yürümeyi özledim. Bir de erkek arkadaşım Deniz’i özledim ama o sayılır mı bilmiyorum? Cezaevindeyken nikah için başvuru yaptık. Ancak aradan 4 ay geçmesine rağmen cevap alamadık. Bu ülkede insanların evlenmelerine bile izin vermiyorlar.
En çok ağrıma giden de, “bizim büyük aşk” diye nitelediğimiz ilişkimizi polislerin “örgütsel ilişki” demesiydi. Eğer Deniz ile aramızda örgüt olsaydı, dünyanın en aşk dolu örgütü olurdu herhalde!”
Özel izinle sınavlarıma girdim
“Tutuklu kaldığım süre boyunca bol bol kitap okudum ve derslerime çalıştım. Cezaevinden özel izinle okula gidip sınavlarıma da girdim. Ancak hangi psikoloji ile sınavlara girdiğimi tahmin edebilirsiniz. İddianamede ‘örgüt üyesi’ olarak suçlanınca şok geçirdim. Ben sadece bir dergide staj yapmak istemiştim. Nasıl örgüt üyesi olabilirdim? Hangi bağlantılarla? Hangi amaçla? Kendime hep bu soruyu sordum.”
Müjdeli haberi radyoda duydum
“Cezaevinde gündemi takip etmek pek mümkün olmuyor. Akşam radyoyu açıp haberleri dinliyorduk. Haberlerde Devrimci Karargah’ın ana davasında 8 kişinin tahliye olduğunu söylediler ve isimleri saymaya başladılar. Benim de ismim vardı.
İlk önce anlayamadım benim adımı neden söylediklerini. Bu benim yargılandığım dava değildi çünkü. Sonra bir anda çığlıklar duyuldu koğuşta. Herkes halay çekmeye başladı. Bende onlara katıldım. 2 saat filan halay çektik. Dışarı çıktığımda ise ailem, arkadaşlarım ve tutuklu olan arkadaşlarımın ailelerinin geldiğini gördüm.”
(vatan)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Devrimci Karargah soruşturması kapsamında yaptığı bir telefon konuşması nedeniyle tutuklanan ve 5 ay cezaevinde kalan Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisi Şeyma Özcan 'Hayatımdan 5 ay çaldılar' dediği tutukluluk günlerini anlattı.
Devrimci Karargah soruşturması kapsamında yaptığı bir telefon konuşması nedeniyle tutuklanan ve 5 ay cezaevinde kalan Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisi Şeyma Özcan, "Hayatımdan 5 ay çaldılar. Tahliye haberini radyodan öğrenince, koğuşta 2 saat boyunca halay çektik" dedi...
Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğrencisi 21 yaşındaki Şeyma Özcan, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında 9 Aralık 2011’de tutuklandı.
Özcan’ın bir dergide staj yapabilmek için tanıdığı bir avukatı telefonla arayarak yardım istediği bu nedenle teknik takibe takıldığı ortaya çıktı.
Hakkında hazırlanan iddianamede kendisine başka hiçbir suç yöneltimeyen Özcan, 5 ay boyunca tutuklu kaldı.
Şeyma’nın tutuklulu kamuoyunda yankı uyandırıca geçtiğimiz duruşma tahliye edildi. Ancak genç kız hayatından 5 ayı çalanları asla affetmeyeceğini söyledi.
Arayıp gidecekler sandım
Erkek arkadaşıyla kaldığı eve sabaha karşı operasyon düzenlendiğini söyleyen Özcan, 5 ay boyunca yaşadıklarını şöyle anlattı: “Özel Tim polisleri daha kapıyı açar açmaz kameralarla içer girdiler. Evi aramaya başladılar. Yayınlanması yasak olmayan kitaplarıma el koydular. 3 çuval kitap çıkardılar evden.
O kadar şaşkındım ki birazdan arama bitecek ve onlar gidecekler sanıyordum. ‘İşiniz ne zaman biter benim yarın okulum var’ diye sordum hatta. Bu kadar uzun süreceğini hiç tahmin etmedim.”
‘Sevgilini ailene söyleriz’ dediler
“Aramanın ardından erkek arkadaşımla birlikte emniyete götürüldük. Sürekli sorguya alıyorlardı. Gece gündüz farketmiyordu. Bana süreli ‘bombalar nerede’ diye sordular. ‘Ne bombası’ diye sorunca da konuyu kapatıp başka bir şey soruyorlardı.
Bomba diyince tüylerim diken oldu. İzlediğim 1980 dönemi filmleri aklıma geldi. Daha da ürktüm. Bombalardan filan haberim olmadığını söyleyince beni ‘Sevgilinle yaşadığını ailene söyleriz’ ‘fiziki takipte çekilen fotoğraflarını ailene veririz’ diye tehdit ettiler.
Tutuklanmama gerekçe gösterilen telefonda görüştüğüm kişiyi bana ne polis ne de savcı sordu. Adı bile geçmedi. Sadece nöbetçi hakim bir kere sordu. O da zaten fazla üzerinde durmadı.”
Cezaevinde yerde yattım
“Ellerindeki delillerle bizi tutamazlar diye düşündüm. Ama mahkemenin ardından ‘hepiniz tutuklandınız’ sözünü duyunca şok olduk. Hiç beklemiyorduk. Ailem ve okulum hep yanımda oldu. Onlar da benim suçsuz olduğumu biliyordu. Biz 4 kişi Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi’ne gittik.
Gittiğimizde hafta sonu olduğu için 2 gün bir odada tuttular. Kimse birbirini tanımıyordu. Sonra koğuşa gittik. 25 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyorduk. Geleceğimizi haberlerden duyup hazırlık yapmışlar. Cezaevi kapasitesinin üstünde tutuklu olduğu için yatak sıkıntısı vardı. Bir süre yerde yatmak zorunda kaldım.”
Bizimki aşk örgütü olurdu
“Cezaevindeyken en çok yürümeyi özledim. Bir de erkek arkadaşım Deniz’i özledim ama o sayılır mı bilmiyorum? Cezaevindeyken nikah için başvuru yaptık. Ancak aradan 4 ay geçmesine rağmen cevap alamadık. Bu ülkede insanların evlenmelerine bile izin vermiyorlar.
En çok ağrıma giden de, “bizim büyük aşk” diye nitelediğimiz ilişkimizi polislerin “örgütsel ilişki” demesiydi. Eğer Deniz ile aramızda örgüt olsaydı, dünyanın en aşk dolu örgütü olurdu herhalde!”
Özel izinle sınavlarıma girdim
“Tutuklu kaldığım süre boyunca bol bol kitap okudum ve derslerime çalıştım. Cezaevinden özel izinle okula gidip sınavlarıma da girdim. Ancak hangi psikoloji ile sınavlara girdiğimi tahmin edebilirsiniz. İddianamede ‘örgüt üyesi’ olarak suçlanınca şok geçirdim. Ben sadece bir dergide staj yapmak istemiştim. Nasıl örgüt üyesi olabilirdim? Hangi bağlantılarla? Hangi amaçla? Kendime hep bu soruyu sordum.”
Müjdeli haberi radyoda duydum
“Cezaevinde gündemi takip etmek pek mümkün olmuyor. Akşam radyoyu açıp haberleri dinliyorduk. Haberlerde Devrimci Karargah’ın ana davasında 8 kişinin tahliye olduğunu söylediler ve isimleri saymaya başladılar. Benim de ismim vardı.
İlk önce anlayamadım benim adımı neden söylediklerini. Bu benim yargılandığım dava değildi çünkü. Sonra bir anda çığlıklar duyuldu koğuşta. Herkes halay çekmeye başladı. Bende onlara katıldım. 2 saat filan halay çektik. Dışarı çıktığımda ise ailem, arkadaşlarım ve tutuklu olan arkadaşlarımın ailelerinin geldiğini gördüm.”
(vatan)
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 May 2012 11:28
Gösterim: 3334
Avcılar Havuz Meydanı'nda katıldığı bir etkinlikte konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Bir süt dağıtmaya kalktılar, yüzlerce, binlerce çocuk kendisini hastanede buldu. Bir sütü bile dağıtamayan bir iktidar nasıl olur da ülkeyi yönetir? Bunu her vatandaşımın kendisine sorması lazım'' dedi.
İstanbul'da AK Partili belediyelerin olduğu ilçelerde insanların nefes alamadığını, sadece CHP'li belediyelerin olduğu Beşiktaş, Kadıköy, Sarıyer, Bakırköy ve Avcılar'da nefes alındığını ifade eden Kılıçdaroğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, kentin bütün okullarında süt dağıttığını, bir tek çocuğun karnının ağrımadığını, bir tek çocuğun bile hastaneye gitmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, ''Onlar bir süt dağıtmaya kalktılar, yüzlerce, binlerce çocuk kendisini hastanede buldu. Ülkeyi size emanat ettiler, 'yönetin' diye, yönetemiyorlar. Bir sütü bile dağıtamayan bir iktidar nasıl olur da ülkeyi yönetir? Bunu her vatandaşımın kendisine sorması lazım. Bir çocuğa süt vereceksin, bunu bile dağıtmaktan acizsin, nasıl bu ülkeyi yöneteceksin. Bu ülkeyi yönetemiyorlar, korkuyla, baskıyla yönetiyorlar. Size sözüm var. Ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar asla bizi yıldıramayacaklar. Biz yaşamımız boyunca baskılara, şiddete boyun eğmedik. Nereden ve nasıl gelirse gelsin, baskıya karşı mücadele etmek kitabımızda vardır'' diye konuştu.
Özgürlük kaygıları bulunduğunu, herkesin özgür olduğu yerde demokrasi olacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, ''Herkesin baskı altında yaşadığı bir ülkede, unutmayın, baskıyı kaldıracak parti CHP'dir. Bizim gibi düşünmeyenlerin de düşüncelerini özgürce söyleyecekleri yer, yine CHP'dir'' dedi.
İktidarın trilyonlarca dolar kaynak harcadığını ama ülkenin sorunlarını çözemediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin yeniden ayağa kalkması, köklerini bulması, kültürünü yakalaması, yeniden Kuvayı Milliye demesi ve yeniden özgürlük ve demokrasi demesi gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, 21. yüzyılın Türkiyesi'nde toplama kampları gibi hapishane, siyasal iktidara endekslenmiş bir yargı, baskı altında bir medya, korku imparatorluğu olamayacağını, demokrasi, özgürlük ve insan hakları olacağını belirterek, ''21. yüzyılın Türkiyesi'nde halkına hesap veren bir iktidar olur, halkına hesap verme değil de baskı yapan bir iktidar olmamalı. Bunu sizin oylarınızla sonlandırmak, güç birliği yapmak durumundayız'' diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Avcılar Havuz Meydanı'nda katıldığı bir etkinlikte konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Bir süt dağıtmaya kalktılar, yüzlerce, binlerce çocuk kendisini hastanede buldu. Bir sütü bile dağıtamayan bir iktidar nasıl olur da ülkeyi yönetir? Bunu her vatandaşımın kendisine sorması lazım'' dedi.
İstanbul'da AK Partili belediyelerin olduğu ilçelerde insanların nefes alamadığını, sadece CHP'li belediyelerin olduğu Beşiktaş, Kadıköy, Sarıyer, Bakırköy ve Avcılar'da nefes alındığını ifade eden Kılıçdaroğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, kentin bütün okullarında süt dağıttığını, bir tek çocuğun karnının ağrımadığını, bir tek çocuğun bile hastaneye gitmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, ''Onlar bir süt dağıtmaya kalktılar, yüzlerce, binlerce çocuk kendisini hastanede buldu. Ülkeyi size emanat ettiler, 'yönetin' diye, yönetemiyorlar. Bir sütü bile dağıtamayan bir iktidar nasıl olur da ülkeyi yönetir? Bunu her vatandaşımın kendisine sorması lazım. Bir çocuğa süt vereceksin, bunu bile dağıtmaktan acizsin, nasıl bu ülkeyi yöneteceksin. Bu ülkeyi yönetemiyorlar, korkuyla, baskıyla yönetiyorlar. Size sözüm var. Ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar asla bizi yıldıramayacaklar. Biz yaşamımız boyunca baskılara, şiddete boyun eğmedik. Nereden ve nasıl gelirse gelsin, baskıya karşı mücadele etmek kitabımızda vardır'' diye konuştu.
Özgürlük kaygıları bulunduğunu, herkesin özgür olduğu yerde demokrasi olacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, ''Herkesin baskı altında yaşadığı bir ülkede, unutmayın, baskıyı kaldıracak parti CHP'dir. Bizim gibi düşünmeyenlerin de düşüncelerini özgürce söyleyecekleri yer, yine CHP'dir'' dedi.
İktidarın trilyonlarca dolar kaynak harcadığını ama ülkenin sorunlarını çözemediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin yeniden ayağa kalkması, köklerini bulması, kültürünü yakalaması, yeniden Kuvayı Milliye demesi ve yeniden özgürlük ve demokrasi demesi gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, 21. yüzyılın Türkiyesi'nde toplama kampları gibi hapishane, siyasal iktidara endekslenmiş bir yargı, baskı altında bir medya, korku imparatorluğu olamayacağını, demokrasi, özgürlük ve insan hakları olacağını belirterek, ''21. yüzyılın Türkiyesi'nde halkına hesap veren bir iktidar olur, halkına hesap verme değil de baskı yapan bir iktidar olmamalı. Bunu sizin oylarınızla sonlandırmak, güç birliği yapmak durumundayız'' diye konuştu.
Son Güncelleme: Pazartesi, 07 May 2012 09:19
Gösterim: 2023