Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Dünyada mesleki ve teknik eğitim nasıl yapılıyor? Yrd. Doç Dr. Mehmet Arif Özerbaş yazdı
Mesleki ve teknik eğitim en genel anlamda, bireysel ve toplumsal yaşam için zorunlu olan bir mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri, tavır ve meslek alışkanlıkları kazandırarak bireyi zihinsel, duygusal, sosyal, ekonomik ve kişisel yönleriyle dengeli biçimde geliştirme sürecidir (Şahinkesen, 1992: 691). “Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumları”, mesleki ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim öğretim kurumlarıdır” (Korkmaz ve Tunç, 2010:264 akt. MEB, 1986). Günümüzdeki mesleki ve teknik eğitim sistemine bakıldığında iki mesleki eğitim modeline rastlanmaktadır. Bu mesleki ve teknik eğitim modelleri tam zamanlı mesleki eğitim ve çıraklık eğitimi modelleridir (Anapa, 2008: 13,14 akt. TİSK, Türkiye’ de ve Dünyada Mesleki Eğitim, Ankara, 1997: 65,66):
Tam zamanlı mesleki ve teknik eğitim modelinde eğitim okul içinde 8-10 yıllık zorunlu temel eğitime dayalı olarak verilmektedir. Zorunlu temel eğitim alındıktan sonra bazı gençler iş yaşamına yönlendirilirken, belirli başarıyı sağlamış gençler ise yükseköğretime yönlendirilmektedir. Aynı zamanda pahalı olan bu model okul donanımının sürekli olarak yenilenmesini de gerektirir. Diğer bir model olan çıraklık sisteminde ise devlet ve özel işletmelerin mesleki eğitim hususunda işbirliği yaptığı görülmektedir. Bazı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ve Japonya’da 8-10 yıllık zorunlu temel eğitimi tamamladıktan sonra bu eğitime başlanmaktadır. İkili sistem olarak da tanımlanan bu modelde okullarda teorik eğitim verilirken uygulama işyerlerinde yapılmaktadır. Gençler bazı günler işyerine giderken bazı günlerde okullarda eğitim görmeye devam etmektedir. Tam zamanlı mesleki teknik eğitim modeline ağırlık veren ülkeler Belçika, İsveç, Fransa ve İtalya iken; çıraklık eğitimi modeline Almanya, İsviçre, Danimarka ve Avusturya gibi ülkeler ağırlık vermektedir. Bunun yanı sıra ABD, Hollanda ve İngiltere gibi her iki modele ağırlık veren ülkeler de bulunmaktadır.
ÜLKELERE GÖRE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM FARKLILAŞIYOR
Dünyada mesleki ve teknik eğitim sistemleri incelendiğinde Avrupa Birliği, ABD, Japonya ve Avustralya gibi gelişmiş ülkeler arasında önemli ölçüde farklılıklar olduğu görülmektedir. Avrupa Birliğinin itici gücü olarak da anılan üç büyük ekonomisi Almanya, Fransa ve İngiltere’dir. Bu üç ülke arasında da mesleki ve teknik eğitim sistemleri açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. Asya kıtası ele alındığında Türkiye, İsrail, Kore ve Ürdün göreli olarak mesleki ve teknik eğitimde kayıtlı öğrenci sayısını 1970’lerden itibaren önemli ölçüde artırmış olan ülkeler arasındadır (MEB Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, 2006: 5 akt.Keating, Medrich, Volkoff, ve Perry, 2002).
Avrupa Birliği’nin en önemli ekonomik gücü olan Almanya’yı mesleki ve teknik eğitim sistemleri açısından diğer ülkelerle kıyaslarsak Almanya’da tam zamanlı meslek okulları çıraklık okulları gibi yaygın değildir. Tam zamanlı meslek okulları en azından orta büyüklükteki kentlerde yer almaktadır. Küçük yerleşim birimlerindeki bireyler bu okullara toplu taşıma araçlarını kullanarak gidip gelmektedirler. Bazı meslek okullarında öğretmen/eğitimciler için yatılı kalma olanağı vardır. Ayrıca, özürlüler için kırsal kesimlerde yatılı meslek okulları bulunmaktadır (Foster, 2005). Japon mesleki teknik eğitim sistemi 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya mesleki teknik eğitim sistemi örnek alınarak oluşturulmuştur. Günümüzde bu iki mesleki ve teknik eğitim sistemi dünyada en başarılı uygulamalar arasında gösterilmektedir (Aypay, 2003).
ABD’de 1. sınıftan 12. sınıfa kadar eğitim finansmanını kamu sağlamaktadır. Bu eğitim parasız olarak sağlanmaktadır. Eğitim sistemine 6 yaşında giren bir öğrenci 18 yaşında mezun olmaktadır. Ancak, mesleki eğitim lise eğitimine kadar (9.-12. sınıflar) başlamamaktadır. Eyaletlere ve eyaletlerin eğitim sistemine bağlı olarak, öğrenciler ortaöğretim düzeyinde meslek eğitimi almak için birkaç seçeneğe sahiptir. Bu 9., 10., 11. hatta bazen yalnızca 12. sınıfta olabilmektedir. Fransa’da ise genel eğitim 15 yaşa kadar sürmekte ve bunu izleyen yıllarda mesleki yetişme, teknik eğitim ve çıraklık olmak üzere üç seçenek bulunmaktadır. Mesleki yetişmenin süresi teknik kolejlerde iki yıldır. Çağ nüfusunun yaklaşık % 20’sinin eğitim gördüğü bu kolejlerdeki eğitim iş başında ve üretim sürecinde yapılmaktadır. Teknik programların süresi alanlara göre farklılaşmakla birlikte bu eğitimin süresi 3 yıldır. Bu programlardan mezun olanlar hem iş yaşamına katılabilmekte hem de yükseköğrenime devam edebilmektedirler.
YENİLENEN TEKNOLOJİ EĞİTİM SÜRECİNİ DE ETKİLİYOR
Bilginin sürekli artması ve bilimin gelişmesine paralel olarak teknolojinin her geçen gün kendini yenilemesi ülkelerin eğitim sürecini etkilemektedir. Bu nedenle eğitim programlarının güncel olması ve yapılan eğitim-öğretim ortamlarının çağın koşullarına uygun olması gerekmektedir. Özellikle mesleki ve teknik eğitim programlarının geliştirilmesinde toplumun ihtiyaçları ve ülkenin istihdam alanları göz ardı edilmemelidir; çünkü mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları, mezun ettiği öğrencileri nitelikli eleman olarak sektöre kazandırmakla görevlidir. Gelişmiş ülkeler, bireylere verilen mesleki ve teknik eğitimde bireylerin teknolojiyi anlayıp kullanabilecek temel becerilere, iletişim ve problem çözme becerilerine ve işbirliği içinde çalışabilecek disipline sahip olmasına önem vermektedirler. Bununla beraber teknolojik değişim ve gelişimleri takip ederek eğitim sistemi ile kısa sürede bütünleştirip endüstrinin ihtiyacı olan nitelikli insan gücünü, verdiği mesleki ve teknik eğitim ile sektöre kazandırabilmektedirler. Sektöre kazandırılan bireyler; üretken, topluma faydalı ve sosyal ilişkiler kurabilen bireyler olacaklar ve üretkenliğin vermiş olduğu mutlulukla mesleki doyuma ulaşacaklardır.
TÜRKİYE’DE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN DURUMU
Türkiye’de bugün verilen mesleki ve teknik eğitimde Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın (2007-2013) önemi büyüktür. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’na (2006) göre meslek yüksek okulları ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları arasında program bütünlüğünün bulunmaması, mesleki ve teknik eğitim programlarının işgücü piyasasının taleplerine uygun olarak güncellenememesi sonucu mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamı artırılamamakta ve mezunların mesleki eğitime olan talebi azalmaktadır. Bu nedenle planda mesleki ve teknik eğitimde modüler ve esnek bir sisteme geçileceği, yükseköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki mesleki eğitimin program bütünlüğünü esas alan tek bir yapıya dönüştürüleceği, mesleki eğitimde, nitelikli işgücünün yetiştirilmesinde önemli yeri olan uygulamalı eğitime ağırlık verileceği belirtilmiştir. Mesleki eğitim sisteminin, öğrencilere ekip halinde çalışabilme, karar verebilme ve sorun çözebilme, sorumluluk alabilme gibi işgücü piyasasının gerektirdiği temel becerilere sahip öğrenci yetiştireceğini vurgulanmıştır (Dokuzuncu Kalkınma Planı, 2006:40).
Yakın zamanda Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2000 yılında imzalanan "Türkiye'deki Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi" (MEGEP) anlaşması kapsamında eğitim programlarında yer alan modüller Türkiye'nin istihdam ihtiyaçlarına göre, genç işgücünü nitelikli eleman olarak sektörün talebine cevap verecek şekilde yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Proje kapsamında mesleki eğitim alanındaki yeni oluşum ile meslek okullarındaki programlarda modüler sistem uygulamasına geçilmiştir. Kocatürk’e (2006) göre bu sistem ile düzeylere ve ders kümelerine göre (genel eğitim, mesleki eğitim, uygulamalı eğitim, zorunlu, seçmeli dersler gibi oluşturulan her modül sonunda, öngörülen gereklilikleri ve yeterlilikleri yerine getiren öğrencilere sertifika verilmesi, yeterli sayıda sertifika kazanan öğrencilere de diploma verilmesi öngörülmüştür. Yeniden oluşumun diğer bir ayağını ise modüler programların çıktılarının değerlendirildiği “yeterlilikler sistemi”, bir öğrencinin, bir eğitim aşamasını tamamladığını, kapsamlı bir eğitim/öğretim programını tamamladığını, bir dizi temel ve aktarılması mümkün (transfer edilebilir) beceri edindiğini, bir meslekte ya da çalışma rolünde beceri gösterdiğini, bir mesleği yapma hakkının kendisine verildiğini göstermektedir (Altın, 2007: 147). MEGEP kapsamında programlar, uluslararası meslek sınıflandırması doğrultusunda, meslek standartları, eğitim standartları ve meslekî yeterliklere göre hazırlanmıştır. Türkiye’de MEGEP 2004-2005 eğitim ve öğretim yılından itibaren pilot okullarda uygulanmaya başlanmış ve 2006-2007 eğitim ve öğretim yılı itibariyle tüm meslekî ve teknik eğitim kurumlarında kademeli olarak uygulamaya konulmuştur. MEGEP kapsamında mesleki ve teknik eğitim ortamlarının modüler öğretimde öğrenme ortamları, modüler öğretim materyalleri ve modüler öğretimde ölçme-değerlendirme konuları üzerinde durulmuştur.
Mesleki ve teknik eğitimin programlarındaki değişikliklerin yanı sıra mesleki ve teknik eğitim alanında kurumsal ve yasal değişiklikler gerçekleşmiştir. AB’ye üyelik sürecinde mesleki eğitim ve öğretim alanında kurumsal yenilikler yapılmıştır. AB Topluluk Programlarına katılımında sorumluluk üstlenecek Ulusal Ajans ve bir mesleğin başarılı olarak yürütülmesi için gerekli standartları belirleyen Mesleki Yeterlilik Kurumu oluşturulmuştur. Ulusal ajans ile topluluk programlarının tanıtılması, koordinasyonu ve yürütülmesini sağlamak üzere hukuki alt yapısının oluşturulması istenmiştir. Mesleki Yeterlilik Kurumu ise, ulusal meslek standartlarının belirlenmesiyle programlar arasında denklik sağlanması, belgelendirme ve sertifikalar sisteminin yürütülebilmesi için kurulmuştur (Anapa, 2008:117 ).
Geçmiş dönemde mesleki ve teknik eğitimin en önemli sorunlarından biri olarak tartışılan mesleki ve teknik ortaöğretimi bitiren öğrencilerin karşılaştığı katsayı farkı problemi idi. Katsayı probleminin kalkması ile mesleki ve teknik ortaöğretim öğrencilerinden beklenen başarının gelmediği 2012 yılı üniversite yerleşme sonuçlarından da belli olmaktadır. 2012 yılında geçen yıllarda olduğu gibi meslek lisesi öğrencileri, lisans programlarına yerleşme oranında alt sıralarda yer aldı. Öyle ki aşağıdaki tabloda da görüleceği gibi 192 bin 596 endüstri meslek lisesi mezunundan sadece 3 bin 570’i lisans programına yerleşebilirken yani yüzde 1.8 oranında bir başarı gösterebilirken, 65 bin 705 teknik lise mezunundan 8 bin 939’u dört yıllık lisans programlarına girebildi. Diğer meslek liselerinde de durum çok farklı değil. Örneğin 96 bin 145 imam hatip lisesi mezununun 11 bin 581’i, 114 bin 196 ticaret meslek liselinin ise 5 bin 229’u lisans programlarını kazanırken, pek çok meslek lisesinin başarı oranı yüzde 4 ile 7 aralığında kaldı. 4 bin 379 güzel sanatlar lisesi mezununun sadece 94’ü 4 yıllık programlara girebildi. Yine 43 bin 616 sağlık meslek lisesi mezununun bin 981’i, 145 bin 106 kız meslek liselinin de 8 bin 990’ı lisans programlarını kazanabilmişlerdir.
Mesleki ve teknik ortaöğretimde beklenen başarının gelmemesinin nedeni fiziksel altyapının artan talebi karşılayamamasıdır. Koç Holding’in hazırlamış olduğu ‘Mesleki ve Teknik Eğitimde Güncellenmiş Durum Analizi’ne göre (2012) 2010-2011 öğretim yılı itibarıyla, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğretmen başına 18, derslik başına ise 38 öğrenci düşmektedir. Bu konuda altı çizilmesi gereken nokta mesleki ve teknik ortaöğretimde öğretmen (Grafik 1) ve derslik (Grafik 2) başına düşen öğrenci sayısında gözlemlenen hızlı yükseliştir. Derslik başına düşen öğrenci sayısındaki keskin artış, 2009 yılında ortaöğretim için sadece 1.720 sınıf yapılmasıyla açıklanabilir. Oysaki, Eğitim İzleme Raporu 2008’de de belirtildiği gibi, ortaöğretimde okullaşma % 90’a çıktığında derslik başına düşen öğrenci sayısının her ilde en çok 30 olması için 75-80 bin dersliğe gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca, önümüzdeki üç yıl içinde genel liselerin bir kısmının Anadolu lisesine, geri kalanının imam hatip liseleri dahil olmak üzere mesleki ve teknik liselere dönüştürülecek olması, üniversiteye girişte katsayı uygulamasındaki değişiklikler ve dolayısıyla mesleki ve teknik ortaöğretime artan talep, derslik başına düşen öğrenci sayısını daha da yukarıya çekecektir. Bu durum öğrenme ve öğretme süreçlerinin olumsuz biçimde etkilenmesine neden olabilir.
Ayrıca mesleki ve teknik ortaöğretimi bitirenlere verilen sınavsız MYO’lara geçiş hakkının özellikle MYO’lardaki öğrenci artışına sebep olması ve öğrenci artışının bu kurumlardaki alt yapı, fiziki mekan, donanım ve öğretim elemanı ihtiyaçları sorunlarını da ortaya çıkarması MYO’lardaki eğitimin kalitesi üzerine mesleki ve eğitim alanında ilgili çevrelerin tartışma konusu olmuştur. Türkiye’de ilk mesleki-teknik yüksek öğretim kurumu 1937 yılında kurulmuş, 1941 yılında da mezun vermiştir. Türkiye’de 2011-2012 Milli Eğitim Bakanlığı Örgün Eğitim İstatistiklerine göre 5456’sı resmi ve 45’i özel olmak üzere toplam 5501 mesleki ve teknik lise bulunmaktadır. 2011-2012 Milli Eğitim Bakanlığı Örgün Eğitim İstatistiklerine göre; 593 Endüstri Meslek Lisesi, 518Anadolu Teknik Lisesi, 481 Teknik Lise, 424 Anadolu Meslek Lisesi, 153 Meslek Lisesi, 360 Ticaret Meslek Lisesi bulunmaktadır. 2011-2012 eğitim öğretim yılı itibariyle Mesleki Eğitiminde 235, Teknik Bilimlerde 2509 öğretim elemanı görev yapmaktadır.
Sonuç olarak; Mesleki ve teknik eğitime gelen öğrenci profilleri genelde düşük olmakla birlikte bu durum öğretmenlerde de motivasyonsuzluk yaratıyor. Başarılı öğrenciler üniversiteye giderken üniversiteye gidemeyen öğrencilerde problem yaratıyor. Bu durum öğrenci ve öğretmenlerde umutsuzluğa neden oluyor. Ayrıca modüler öğretim programları mesleki ve teknik eğitime gelen öğrenci seviyesine göre revize edilmelidir. Aileler mesleki ve teknik eğitime olumsuz bakmaktadırlar. Ailelerin olumsuz düşüncelerini değiştirmek için ailelerin yönlendirilmesi gereklidir. Mesleki ve teknik eğitimde kullanılması gerekli test, cihaz, ölçüm aletleri bütçe yetersizliğinden dolayı kullanılamamaktadır. Mesleki ve teknik eğitim görsel olarak desteklenmezse öğrenciler için anlaşılması zor hale gelecektir. Bu nedenle öğrenci kendi kafasında doğruluğunu bilmediği bir şekil kurgusu yaratacak ve bu durumun öğrenciyi yanıltma payı olabilecektir. Eğitim ortamları ve teknoloji eğitim öğretim ortamlarında kesinlikle kullanılmalı ve sektörün hızlı gelişimine ayak uydurabilmelidir; fakat çok pahalı olan araçların her okula alınamayacağı bilinmelidir; çünkü bu durum devletin mali durumunu da etkilemektedir. Öğrencilere staja gittikleri işletmelerde bu pahalı araç gereçler öğretilmelidir. Ayrıca elimizdeki kaynaklar ve materyaller doğru bir şekilde kullanılmalıdır. Okul ve sanayi işbirliği okullarda staj eğitimi ile devam etmelidir ve koordinatör öğretmenlerin ders ücretlerinde iyileşme olmalıdır. YÖK-KOSGEB işbirliği eksik yönleri tamamlanarak devam etmelidir. Proje sayısı arttırılmalı ve desteklenmelidir. Öğretim üyelerinin veriminin artması için öncelikle onların yaptığı akademik çalışmalara değer verilmelidir. Ders ücretlerinde yıllardır yapılmayan iyileşme yapılmalıdır. Ülkemizde meslek yüksekokulu sayılarını arttırıyorsak ve bu meslek yüksekokullarında nitelikli eleman yetiştirmek istiyorsak nitelikli öğretim elemanları ile yola devam edilmelidir. Eğitim sistemimizin çıktıları sürekli kontrol edilmeli ve ona göre eksikliklerimiz belirlenip düzeltilmelidir.
Yrd. Doç Dr. Mehmet Arif Özerbaş
Gazi Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
İlköğretim Bölümü
KAYNAKLAR
Anapa, S. (2008). Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Aypay, A. (2003). Türkiye’de Meslek Yüksekokulları. Yayımlanmamış Araştırma Raporu.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Çanakkale.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2006). Mükerrer Resmî Gazete Sayı : 26215 sayfa 40,84. http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf [Erisim Tarihi: 11.11. 2012].
Foster, H. (2005). Personal Communication on the Effect of Size of the Location of Vocational
Schools in Germany. December, 13, 2005.
Keating, J., Medrich, E., Volkoff, V. & Perry, J. (2002). Comparative Study of Vocational
Education and Training Systems. NCVER. Kensington Park: Australia.
Kocatürk, F. (2006). AB Ülkelerinde Mesleki Eğitim Sistemlerine ilişkin Yaklaşımlar ve Türkiye için Uyum Analizi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
MEB Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2011-2012 http://sgb.meb.gov.tr/www/milli-egitim-istatistikleri-orgun-egitim-2011-2012/icerik/68 [Erisim Tarihi: 10.11.2012].
Şimşek, A. (1999). Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitimin Yeniden Yapılandırılması.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Dünyada mesleki ve teknik eğitim nasıl yapılıyor? Yrd. Doç Dr. Mehmet Arif Özerbaş yazdı
Mesleki ve teknik eğitim en genel anlamda, bireysel ve toplumsal yaşam için zorunlu olan bir mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri, tavır ve meslek alışkanlıkları kazandırarak bireyi zihinsel, duygusal, sosyal, ekonomik ve kişisel yönleriyle dengeli biçimde geliştirme sürecidir (Şahinkesen, 1992: 691). “Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumları”, mesleki ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim öğretim kurumlarıdır” (Korkmaz ve Tunç, 2010:264 akt. MEB, 1986). Günümüzdeki mesleki ve teknik eğitim sistemine bakıldığında iki mesleki eğitim modeline rastlanmaktadır. Bu mesleki ve teknik eğitim modelleri tam zamanlı mesleki eğitim ve çıraklık eğitimi modelleridir (Anapa, 2008: 13,14 akt. TİSK, Türkiye’ de ve Dünyada Mesleki Eğitim, Ankara, 1997: 65,66):
Tam zamanlı mesleki ve teknik eğitim modelinde eğitim okul içinde 8-10 yıllık zorunlu temel eğitime dayalı olarak verilmektedir. Zorunlu temel eğitim alındıktan sonra bazı gençler iş yaşamına yönlendirilirken, belirli başarıyı sağlamış gençler ise yükseköğretime yönlendirilmektedir. Aynı zamanda pahalı olan bu model okul donanımının sürekli olarak yenilenmesini de gerektirir. Diğer bir model olan çıraklık sisteminde ise devlet ve özel işletmelerin mesleki eğitim hususunda işbirliği yaptığı görülmektedir. Bazı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ve Japonya’da 8-10 yıllık zorunlu temel eğitimi tamamladıktan sonra bu eğitime başlanmaktadır. İkili sistem olarak da tanımlanan bu modelde okullarda teorik eğitim verilirken uygulama işyerlerinde yapılmaktadır. Gençler bazı günler işyerine giderken bazı günlerde okullarda eğitim görmeye devam etmektedir. Tam zamanlı mesleki teknik eğitim modeline ağırlık veren ülkeler Belçika, İsveç, Fransa ve İtalya iken; çıraklık eğitimi modeline Almanya, İsviçre, Danimarka ve Avusturya gibi ülkeler ağırlık vermektedir. Bunun yanı sıra ABD, Hollanda ve İngiltere gibi her iki modele ağırlık veren ülkeler de bulunmaktadır.
ÜLKELERE GÖRE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM FARKLILAŞIYOR
Dünyada mesleki ve teknik eğitim sistemleri incelendiğinde Avrupa Birliği, ABD, Japonya ve Avustralya gibi gelişmiş ülkeler arasında önemli ölçüde farklılıklar olduğu görülmektedir. Avrupa Birliğinin itici gücü olarak da anılan üç büyük ekonomisi Almanya, Fransa ve İngiltere’dir. Bu üç ülke arasında da mesleki ve teknik eğitim sistemleri açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. Asya kıtası ele alındığında Türkiye, İsrail, Kore ve Ürdün göreli olarak mesleki ve teknik eğitimde kayıtlı öğrenci sayısını 1970’lerden itibaren önemli ölçüde artırmış olan ülkeler arasındadır (MEB Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, 2006: 5 akt.Keating, Medrich, Volkoff, ve Perry, 2002).
Avrupa Birliği’nin en önemli ekonomik gücü olan Almanya’yı mesleki ve teknik eğitim sistemleri açısından diğer ülkelerle kıyaslarsak Almanya’da tam zamanlı meslek okulları çıraklık okulları gibi yaygın değildir. Tam zamanlı meslek okulları en azından orta büyüklükteki kentlerde yer almaktadır. Küçük yerleşim birimlerindeki bireyler bu okullara toplu taşıma araçlarını kullanarak gidip gelmektedirler. Bazı meslek okullarında öğretmen/eğitimciler için yatılı kalma olanağı vardır. Ayrıca, özürlüler için kırsal kesimlerde yatılı meslek okulları bulunmaktadır (Foster, 2005). Japon mesleki teknik eğitim sistemi 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya mesleki teknik eğitim sistemi örnek alınarak oluşturulmuştur. Günümüzde bu iki mesleki ve teknik eğitim sistemi dünyada en başarılı uygulamalar arasında gösterilmektedir (Aypay, 2003).
ABD’de 1. sınıftan 12. sınıfa kadar eğitim finansmanını kamu sağlamaktadır. Bu eğitim parasız olarak sağlanmaktadır. Eğitim sistemine 6 yaşında giren bir öğrenci 18 yaşında mezun olmaktadır. Ancak, mesleki eğitim lise eğitimine kadar (9.-12. sınıflar) başlamamaktadır. Eyaletlere ve eyaletlerin eğitim sistemine bağlı olarak, öğrenciler ortaöğretim düzeyinde meslek eğitimi almak için birkaç seçeneğe sahiptir. Bu 9., 10., 11. hatta bazen yalnızca 12. sınıfta olabilmektedir. Fransa’da ise genel eğitim 15 yaşa kadar sürmekte ve bunu izleyen yıllarda mesleki yetişme, teknik eğitim ve çıraklık olmak üzere üç seçenek bulunmaktadır. Mesleki yetişmenin süresi teknik kolejlerde iki yıldır. Çağ nüfusunun yaklaşık % 20’sinin eğitim gördüğü bu kolejlerdeki eğitim iş başında ve üretim sürecinde yapılmaktadır. Teknik programların süresi alanlara göre farklılaşmakla birlikte bu eğitimin süresi 3 yıldır. Bu programlardan mezun olanlar hem iş yaşamına katılabilmekte hem de yükseköğrenime devam edebilmektedirler.
YENİLENEN TEKNOLOJİ EĞİTİM SÜRECİNİ DE ETKİLİYOR
Bilginin sürekli artması ve bilimin gelişmesine paralel olarak teknolojinin her geçen gün kendini yenilemesi ülkelerin eğitim sürecini etkilemektedir. Bu nedenle eğitim programlarının güncel olması ve yapılan eğitim-öğretim ortamlarının çağın koşullarına uygun olması gerekmektedir. Özellikle mesleki ve teknik eğitim programlarının geliştirilmesinde toplumun ihtiyaçları ve ülkenin istihdam alanları göz ardı edilmemelidir; çünkü mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları, mezun ettiği öğrencileri nitelikli eleman olarak sektöre kazandırmakla görevlidir. Gelişmiş ülkeler, bireylere verilen mesleki ve teknik eğitimde bireylerin teknolojiyi anlayıp kullanabilecek temel becerilere, iletişim ve problem çözme becerilerine ve işbirliği içinde çalışabilecek disipline sahip olmasına önem vermektedirler. Bununla beraber teknolojik değişim ve gelişimleri takip ederek eğitim sistemi ile kısa sürede bütünleştirip endüstrinin ihtiyacı olan nitelikli insan gücünü, verdiği mesleki ve teknik eğitim ile sektöre kazandırabilmektedirler. Sektöre kazandırılan bireyler; üretken, topluma faydalı ve sosyal ilişkiler kurabilen bireyler olacaklar ve üretkenliğin vermiş olduğu mutlulukla mesleki doyuma ulaşacaklardır.
TÜRKİYE’DE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN DURUMU
Türkiye’de bugün verilen mesleki ve teknik eğitimde Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın (2007-2013) önemi büyüktür. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’na (2006) göre meslek yüksek okulları ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları arasında program bütünlüğünün bulunmaması, mesleki ve teknik eğitim programlarının işgücü piyasasının taleplerine uygun olarak güncellenememesi sonucu mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamı artırılamamakta ve mezunların mesleki eğitime olan talebi azalmaktadır. Bu nedenle planda mesleki ve teknik eğitimde modüler ve esnek bir sisteme geçileceği, yükseköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki mesleki eğitimin program bütünlüğünü esas alan tek bir yapıya dönüştürüleceği, mesleki eğitimde, nitelikli işgücünün yetiştirilmesinde önemli yeri olan uygulamalı eğitime ağırlık verileceği belirtilmiştir. Mesleki eğitim sisteminin, öğrencilere ekip halinde çalışabilme, karar verebilme ve sorun çözebilme, sorumluluk alabilme gibi işgücü piyasasının gerektirdiği temel becerilere sahip öğrenci yetiştireceğini vurgulanmıştır (Dokuzuncu Kalkınma Planı, 2006:40).
Yakın zamanda Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2000 yılında imzalanan "Türkiye'deki Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi" (MEGEP) anlaşması kapsamında eğitim programlarında yer alan modüller Türkiye'nin istihdam ihtiyaçlarına göre, genç işgücünü nitelikli eleman olarak sektörün talebine cevap verecek şekilde yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Proje kapsamında mesleki eğitim alanındaki yeni oluşum ile meslek okullarındaki programlarda modüler sistem uygulamasına geçilmiştir. Kocatürk’e (2006) göre bu sistem ile düzeylere ve ders kümelerine göre (genel eğitim, mesleki eğitim, uygulamalı eğitim, zorunlu, seçmeli dersler gibi oluşturulan her modül sonunda, öngörülen gereklilikleri ve yeterlilikleri yerine getiren öğrencilere sertifika verilmesi, yeterli sayıda sertifika kazanan öğrencilere de diploma verilmesi öngörülmüştür. Yeniden oluşumun diğer bir ayağını ise modüler programların çıktılarının değerlendirildiği “yeterlilikler sistemi”, bir öğrencinin, bir eğitim aşamasını tamamladığını, kapsamlı bir eğitim/öğretim programını tamamladığını, bir dizi temel ve aktarılması mümkün (transfer edilebilir) beceri edindiğini, bir meslekte ya da çalışma rolünde beceri gösterdiğini, bir mesleği yapma hakkının kendisine verildiğini göstermektedir (Altın, 2007: 147). MEGEP kapsamında programlar, uluslararası meslek sınıflandırması doğrultusunda, meslek standartları, eğitim standartları ve meslekî yeterliklere göre hazırlanmıştır. Türkiye’de MEGEP 2004-2005 eğitim ve öğretim yılından itibaren pilot okullarda uygulanmaya başlanmış ve 2006-2007 eğitim ve öğretim yılı itibariyle tüm meslekî ve teknik eğitim kurumlarında kademeli olarak uygulamaya konulmuştur. MEGEP kapsamında mesleki ve teknik eğitim ortamlarının modüler öğretimde öğrenme ortamları, modüler öğretim materyalleri ve modüler öğretimde ölçme-değerlendirme konuları üzerinde durulmuştur.
Mesleki ve teknik eğitimin programlarındaki değişikliklerin yanı sıra mesleki ve teknik eğitim alanında kurumsal ve yasal değişiklikler gerçekleşmiştir. AB’ye üyelik sürecinde mesleki eğitim ve öğretim alanında kurumsal yenilikler yapılmıştır. AB Topluluk Programlarına katılımında sorumluluk üstlenecek Ulusal Ajans ve bir mesleğin başarılı olarak yürütülmesi için gerekli standartları belirleyen Mesleki Yeterlilik Kurumu oluşturulmuştur. Ulusal ajans ile topluluk programlarının tanıtılması, koordinasyonu ve yürütülmesini sağlamak üzere hukuki alt yapısının oluşturulması istenmiştir. Mesleki Yeterlilik Kurumu ise, ulusal meslek standartlarının belirlenmesiyle programlar arasında denklik sağlanması, belgelendirme ve sertifikalar sisteminin yürütülebilmesi için kurulmuştur (Anapa, 2008:117 ).
Geçmiş dönemde mesleki ve teknik eğitimin en önemli sorunlarından biri olarak tartışılan mesleki ve teknik ortaöğretimi bitiren öğrencilerin karşılaştığı katsayı farkı problemi idi. Katsayı probleminin kalkması ile mesleki ve teknik ortaöğretim öğrencilerinden beklenen başarının gelmediği 2012 yılı üniversite yerleşme sonuçlarından da belli olmaktadır. 2012 yılında geçen yıllarda olduğu gibi meslek lisesi öğrencileri, lisans programlarına yerleşme oranında alt sıralarda yer aldı. Öyle ki aşağıdaki tabloda da görüleceği gibi 192 bin 596 endüstri meslek lisesi mezunundan sadece 3 bin 570’i lisans programına yerleşebilirken yani yüzde 1.8 oranında bir başarı gösterebilirken, 65 bin 705 teknik lise mezunundan 8 bin 939’u dört yıllık lisans programlarına girebildi. Diğer meslek liselerinde de durum çok farklı değil. Örneğin 96 bin 145 imam hatip lisesi mezununun 11 bin 581’i, 114 bin 196 ticaret meslek liselinin ise 5 bin 229’u lisans programlarını kazanırken, pek çok meslek lisesinin başarı oranı yüzde 4 ile 7 aralığında kaldı. 4 bin 379 güzel sanatlar lisesi mezununun sadece 94’ü 4 yıllık programlara girebildi. Yine 43 bin 616 sağlık meslek lisesi mezununun bin 981’i, 145 bin 106 kız meslek liselinin de 8 bin 990’ı lisans programlarını kazanabilmişlerdir.
Mesleki ve teknik ortaöğretimde beklenen başarının gelmemesinin nedeni fiziksel altyapının artan talebi karşılayamamasıdır. Koç Holding’in hazırlamış olduğu ‘Mesleki ve Teknik Eğitimde Güncellenmiş Durum Analizi’ne göre (2012) 2010-2011 öğretim yılı itibarıyla, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğretmen başına 18, derslik başına ise 38 öğrenci düşmektedir. Bu konuda altı çizilmesi gereken nokta mesleki ve teknik ortaöğretimde öğretmen (Grafik 1) ve derslik (Grafik 2) başına düşen öğrenci sayısında gözlemlenen hızlı yükseliştir. Derslik başına düşen öğrenci sayısındaki keskin artış, 2009 yılında ortaöğretim için sadece 1.720 sınıf yapılmasıyla açıklanabilir. Oysaki, Eğitim İzleme Raporu 2008’de de belirtildiği gibi, ortaöğretimde okullaşma % 90’a çıktığında derslik başına düşen öğrenci sayısının her ilde en çok 30 olması için 75-80 bin dersliğe gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca, önümüzdeki üç yıl içinde genel liselerin bir kısmının Anadolu lisesine, geri kalanının imam hatip liseleri dahil olmak üzere mesleki ve teknik liselere dönüştürülecek olması, üniversiteye girişte katsayı uygulamasındaki değişiklikler ve dolayısıyla mesleki ve teknik ortaöğretime artan talep, derslik başına düşen öğrenci sayısını daha da yukarıya çekecektir. Bu durum öğrenme ve öğretme süreçlerinin olumsuz biçimde etkilenmesine neden olabilir.
Ayrıca mesleki ve teknik ortaöğretimi bitirenlere verilen sınavsız MYO’lara geçiş hakkının özellikle MYO’lardaki öğrenci artışına sebep olması ve öğrenci artışının bu kurumlardaki alt yapı, fiziki mekan, donanım ve öğretim elemanı ihtiyaçları sorunlarını da ortaya çıkarması MYO’lardaki eğitimin kalitesi üzerine mesleki ve eğitim alanında ilgili çevrelerin tartışma konusu olmuştur. Türkiye’de ilk mesleki-teknik yüksek öğretim kurumu 1937 yılında kurulmuş, 1941 yılında da mezun vermiştir. Türkiye’de 2011-2012 Milli Eğitim Bakanlığı Örgün Eğitim İstatistiklerine göre 5456’sı resmi ve 45’i özel olmak üzere toplam 5501 mesleki ve teknik lise bulunmaktadır. 2011-2012 Milli Eğitim Bakanlığı Örgün Eğitim İstatistiklerine göre; 593 Endüstri Meslek Lisesi, 518Anadolu Teknik Lisesi, 481 Teknik Lise, 424 Anadolu Meslek Lisesi, 153 Meslek Lisesi, 360 Ticaret Meslek Lisesi bulunmaktadır. 2011-2012 eğitim öğretim yılı itibariyle Mesleki Eğitiminde 235, Teknik Bilimlerde 2509 öğretim elemanı görev yapmaktadır.
Sonuç olarak; Mesleki ve teknik eğitime gelen öğrenci profilleri genelde düşük olmakla birlikte bu durum öğretmenlerde de motivasyonsuzluk yaratıyor. Başarılı öğrenciler üniversiteye giderken üniversiteye gidemeyen öğrencilerde problem yaratıyor. Bu durum öğrenci ve öğretmenlerde umutsuzluğa neden oluyor. Ayrıca modüler öğretim programları mesleki ve teknik eğitime gelen öğrenci seviyesine göre revize edilmelidir. Aileler mesleki ve teknik eğitime olumsuz bakmaktadırlar. Ailelerin olumsuz düşüncelerini değiştirmek için ailelerin yönlendirilmesi gereklidir. Mesleki ve teknik eğitimde kullanılması gerekli test, cihaz, ölçüm aletleri bütçe yetersizliğinden dolayı kullanılamamaktadır. Mesleki ve teknik eğitim görsel olarak desteklenmezse öğrenciler için anlaşılması zor hale gelecektir. Bu nedenle öğrenci kendi kafasında doğruluğunu bilmediği bir şekil kurgusu yaratacak ve bu durumun öğrenciyi yanıltma payı olabilecektir. Eğitim ortamları ve teknoloji eğitim öğretim ortamlarında kesinlikle kullanılmalı ve sektörün hızlı gelişimine ayak uydurabilmelidir; fakat çok pahalı olan araçların her okula alınamayacağı bilinmelidir; çünkü bu durum devletin mali durumunu da etkilemektedir. Öğrencilere staja gittikleri işletmelerde bu pahalı araç gereçler öğretilmelidir. Ayrıca elimizdeki kaynaklar ve materyaller doğru bir şekilde kullanılmalıdır. Okul ve sanayi işbirliği okullarda staj eğitimi ile devam etmelidir ve koordinatör öğretmenlerin ders ücretlerinde iyileşme olmalıdır. YÖK-KOSGEB işbirliği eksik yönleri tamamlanarak devam etmelidir. Proje sayısı arttırılmalı ve desteklenmelidir. Öğretim üyelerinin veriminin artması için öncelikle onların yaptığı akademik çalışmalara değer verilmelidir. Ders ücretlerinde yıllardır yapılmayan iyileşme yapılmalıdır. Ülkemizde meslek yüksekokulu sayılarını arttırıyorsak ve bu meslek yüksekokullarında nitelikli eleman yetiştirmek istiyorsak nitelikli öğretim elemanları ile yola devam edilmelidir. Eğitim sistemimizin çıktıları sürekli kontrol edilmeli ve ona göre eksikliklerimiz belirlenip düzeltilmelidir.
Yrd. Doç Dr. Mehmet Arif Özerbaş
Gazi Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
İlköğretim Bölümü
KAYNAKLAR
Anapa, S. (2008). Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Aypay, A. (2003). Türkiye’de Meslek Yüksekokulları. Yayımlanmamış Araştırma Raporu.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Çanakkale.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2006). Mükerrer Resmî Gazete Sayı : 26215 sayfa 40,84. http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf [Erisim Tarihi: 11.11. 2012].
Foster, H. (2005). Personal Communication on the Effect of Size of the Location of Vocational
Schools in Germany. December, 13, 2005.
Keating, J., Medrich, E., Volkoff, V. & Perry, J. (2002). Comparative Study of Vocational
Education and Training Systems. NCVER. Kensington Park: Australia.
Kocatürk, F. (2006). AB Ülkelerinde Mesleki Eğitim Sistemlerine ilişkin Yaklaşımlar ve Türkiye için Uyum Analizi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
MEB Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2011-2012 http://sgb.meb.gov.tr/www/milli-egitim-istatistikleri-orgun-egitim-2011-2012/icerik/68 [Erisim Tarihi: 10.11.2012].
Şimşek, A. (1999). Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitimin Yeniden Yapılandırılması.
Son Güncelleme: Çarşamba, 19 Şubat 2014 09:13
Gösterim: 14950
Oyun çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesi için en doğal öğrenme ortamıdır. Çocuklar oyunlar aracılığıyla gelişimlerinin tüm alanlarında ilerleme kaydederler.
Çocuklar oyuna doyar mı? O da başka bir soru… Çocuklar için oyunu bu kadar vazgeçilmez, doyulmaz kılan hangi özellikleri acaba diye de düşünmek gerekir. Oyunun çekiciliği çocukların doğasına uyumundan geliyor, oyun çocuğun kendiliğinden gönüllü olarak katıldığı bir eylem, onu geliştiriyor, gereksinimlerini karşılıyor, haz veriyor, oyunda çocuk kendini yaşıyor, özgür, özgün ve doğal… İşte bu ve daha birçok nedenledir ki oyun çocuğun vazgeçilmez uğraşı olarak her çağda dünyanın her yerinde her zaman var olmuştur. Ama benim endişem odur ki zamanımızdaki çocukların oyun oynama yaşantılarına ait ciddi olarak gözden geçirilmesi gereken riskler var. Çocuklar daha az açık havada oynuyor, evde ebeveynleriyle daha az oyun oynuyorlar, teknoloji çocukların en yakın arkadaşı olmuş durumda, okullar akademik hedeflere, ebeveynler akademik beklentilere kilitlenmiş durumda, sokaklarda çocuklara sağlanan güvenli alanlar sıkıntılı vb. oysa ki oyun çocuk için sağlıklı büyümesinin gelecekte mutlu başarılı yetişkinler olmasının ilk ve en güvenli, en doğal yolu…
Bazı sözcükler vardır birbirlerini çağrıştırırlar. Bu sözcüklerden biri de “oyun ve çocuktur”. Oyun çocuğun, çocukluğunun en ciddi ilgi alanıdır. Çocuklar oyun konusunda uzmandırlar. Uzmanlıklarını da doğdukları andan itibaren ilerleyen yaşlarında zenginleştirerek geliştirirler. Bu anlamda oyun çocuğu, çocuk da oyunu nu geliştirir diyebiliriz.
OYUN EN DOĞAL ÖĞRENME ORTAMIDIR
Çocuk oyun oynama eğilimi ve ilgisiyle doğar. Kendisine sunulan elverişli ya da sınırlı olanaklarla oyun yaşantısı zenginleşebileceği gibi kısır da kalabilir. Oyun çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesi için en doğal öğrenme ortamıdır. Çocuklar oyunlar aracılığıyla gelişimlerinin tüm alanlarında ilerleme kaydederler. Örneğin oyunlar çocukların dil gelişiminde kendini ifade etmeleri için zengin bir iletişim ortamı sağlar, yeni sözcükler öğrenirler, soru sormayı, sorulara yanıt vermeyi, düzgün ve karmaşık cümle yapılarıyla kendilerini ifade etmeyi öğrenirler. Arkadaşlarıyla girdiği etkileşimler neticesinde paylaşma, yardımlaşma, işbölümü, bekleme, isteme, sıraya girme, söz alma, dinleme vb gibi sosyal becerilerini geliştirirler. Oyun çocukların hayallerini gerçekleştirebileceği özgür bir ortam da sunar, çocuklar oyunları sırasında çeşitli rollerle bürünürler bu roller çocukları gerçek hayattaki rol modellere öykünme yolu ile hayata hazırlar. Oyun oynama fırsatı bu anlamda çocuğu duygusal olarak rahatlatacağı gibi kişisel gelişimi açısından olgunlaştırır. Oyun çocukların hareket gereksinimini de karşılar. Açık havada ve kapalı alanda oynanan oyunlar çocuklar için hem fiziksel büyüme ve gelişme için olumlu yönde desteklenmiş olurlar. Bedenini tanıma, bedenini kontrol etme, denge, hız, kuvvet ve koordinasyon gibi birçok becerilerini geliştirebilirler. Bütün bunların yanı sıra oyun çocukların yeni ve birçok şey öğrenmesi açısından da çok zengin olanaklar sunar. Çocuklar oynadıkları oyunun türüne göre kendileriyle, yakın çevreleriyle ve dünyayla ilgili birçok şeyi keşfederler. Oyun ortamı adeta bir çocuk için “bilim laboratuarı” gibidir. Çocuklar nesneleri tanırlar, özelliklerini keşfederler, nesneleri gerçek anlamlarında kullandıkları gibi farklı amaçlarla ya da sembolik anlamlar yükleyerek de kullanırlar. Oyun çocuk için kendi kendini denetlemeyi öğrenmesi, problem çözme becerilerini geliştirmesi, akıl yürütmesi gibi birçok zihinsel süreci en doğal ve en etkin bir şekilde kullanabileceği en zengin öğrenme ortamıdır. Oyun ve öğrenme bir arada düşünülecek diğer iki kavramdır. Bu anlamda oyunu öğrenemeye engel olacak bir eylem ya da süreç olarak düşünmek oyunun gerçek değerini farkında olamamak demektir.
Her çocuk kendi kapasitesinde ve kendi öğrenme ilgi ve yeteneğinde mutlaka öğrenir. Her çocuğun bir öğrenme stili, kimliği vardır, bu nedenle çocukları öğrenme kapasiteleri açısından karşılaştırmak, son derece hatalı olacaktır. Çocuklar kendilerine özgü kimlikleriyle ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda öğrenirler. Öğrenme sürecinde çocukların bireysel farklılıklarının en özenli şekilde düzenlenebileceği ortamlar “oyun” ortamlarıdır. Bu nedenle oyunu çocukların öğrenmesinde çocuk dostu bir yöntem olarak kullanmak doğru olacaktır. Çünkü oyunun doğası gereği, çocukları içine dahil eder, yani çocuklar oyun oynama sürecinde fiziksel, zihinsel ve hatta sosyal olarak aktif haldedirler. Çocuk deneyerek, araştırarak, üzerinde düşünüp tekrarlar yaparak çok daha kolay öğrenir. Ayrıca somut olarak yaşantılara ya da bizzat nesnelerle temas kurarak yani duyularını kullanarak öğrenme fırsatı buldukları için tecrübelerden öğrenme hem kalıcı hem de keyifli bir öğrenme olur. Çocuğun öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesi de önemlidir bu anlamda çocukların oyun aracılığıyla öğrenmekten zevk alan “yaşam boyu öğrenme “ motivasyonu yüksek bireyler haline gelmesi mümkündür. Oyuna duyulan ilgi ve gereksinim tüm yaşam boyu devam eder, bu gün birçok yetişkin çok önemli iş toplantılarında kişisel gelişim süreçlerinde oyunu bir araç olarak keyifle kullanmaktadırlar. Bu nedenle oyunun formu ve içeriği değişse de yaşamımızı oyun tadında yaşama fırsatını kaçırmamak gerekir.
Özetle, birçok yetişkin için belki oyun sadece çocukların boş zamanlarını hoş bir şekilde geçirecekleri bir uğraş gibi düşünülebilir ancak yukarıda belirtildiği üzere oyun çocuk sağlıklı büyüme ve gelişmesinin garantisi olduğu unutulmamalıdır. Tabi ki oyunun eğlendirici, keyif verici özelliği çekiciliğini arttırmaktadır. Ancak oyunun eğitsel ve gelişimsel değerini göz ardı etmek çocuk haklarını ihlal etmek anlamına gelir. Çünkü çocuklar için oyun oynama bir gereksinim olduğu kadar bir haktır da. Bu nedenle çocukların doğdukları andan itibaren yaşlarıyla uygun seviyede oyun olanaklarından yararlanmasını sağlamak yetişkinlerin önemli ve öncelikli sorumluluğu olmalıdır.
Prof. Dr Belma Tuğrul
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Penn State University- 2013- 2014
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Oyun çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesi için en doğal öğrenme ortamıdır. Çocuklar oyunlar aracılığıyla gelişimlerinin tüm alanlarında ilerleme kaydederler.
Çocuklar oyuna doyar mı? O da başka bir soru… Çocuklar için oyunu bu kadar vazgeçilmez, doyulmaz kılan hangi özellikleri acaba diye de düşünmek gerekir. Oyunun çekiciliği çocukların doğasına uyumundan geliyor, oyun çocuğun kendiliğinden gönüllü olarak katıldığı bir eylem, onu geliştiriyor, gereksinimlerini karşılıyor, haz veriyor, oyunda çocuk kendini yaşıyor, özgür, özgün ve doğal… İşte bu ve daha birçok nedenledir ki oyun çocuğun vazgeçilmez uğraşı olarak her çağda dünyanın her yerinde her zaman var olmuştur. Ama benim endişem odur ki zamanımızdaki çocukların oyun oynama yaşantılarına ait ciddi olarak gözden geçirilmesi gereken riskler var. Çocuklar daha az açık havada oynuyor, evde ebeveynleriyle daha az oyun oynuyorlar, teknoloji çocukların en yakın arkadaşı olmuş durumda, okullar akademik hedeflere, ebeveynler akademik beklentilere kilitlenmiş durumda, sokaklarda çocuklara sağlanan güvenli alanlar sıkıntılı vb. oysa ki oyun çocuk için sağlıklı büyümesinin gelecekte mutlu başarılı yetişkinler olmasının ilk ve en güvenli, en doğal yolu…
Bazı sözcükler vardır birbirlerini çağrıştırırlar. Bu sözcüklerden biri de “oyun ve çocuktur”. Oyun çocuğun, çocukluğunun en ciddi ilgi alanıdır. Çocuklar oyun konusunda uzmandırlar. Uzmanlıklarını da doğdukları andan itibaren ilerleyen yaşlarında zenginleştirerek geliştirirler. Bu anlamda oyun çocuğu, çocuk da oyunu nu geliştirir diyebiliriz.
OYUN EN DOĞAL ÖĞRENME ORTAMIDIR
Çocuk oyun oynama eğilimi ve ilgisiyle doğar. Kendisine sunulan elverişli ya da sınırlı olanaklarla oyun yaşantısı zenginleşebileceği gibi kısır da kalabilir. Oyun çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesi için en doğal öğrenme ortamıdır. Çocuklar oyunlar aracılığıyla gelişimlerinin tüm alanlarında ilerleme kaydederler. Örneğin oyunlar çocukların dil gelişiminde kendini ifade etmeleri için zengin bir iletişim ortamı sağlar, yeni sözcükler öğrenirler, soru sormayı, sorulara yanıt vermeyi, düzgün ve karmaşık cümle yapılarıyla kendilerini ifade etmeyi öğrenirler. Arkadaşlarıyla girdiği etkileşimler neticesinde paylaşma, yardımlaşma, işbölümü, bekleme, isteme, sıraya girme, söz alma, dinleme vb gibi sosyal becerilerini geliştirirler. Oyun çocukların hayallerini gerçekleştirebileceği özgür bir ortam da sunar, çocuklar oyunları sırasında çeşitli rollerle bürünürler bu roller çocukları gerçek hayattaki rol modellere öykünme yolu ile hayata hazırlar. Oyun oynama fırsatı bu anlamda çocuğu duygusal olarak rahatlatacağı gibi kişisel gelişimi açısından olgunlaştırır. Oyun çocukların hareket gereksinimini de karşılar. Açık havada ve kapalı alanda oynanan oyunlar çocuklar için hem fiziksel büyüme ve gelişme için olumlu yönde desteklenmiş olurlar. Bedenini tanıma, bedenini kontrol etme, denge, hız, kuvvet ve koordinasyon gibi birçok becerilerini geliştirebilirler. Bütün bunların yanı sıra oyun çocukların yeni ve birçok şey öğrenmesi açısından da çok zengin olanaklar sunar. Çocuklar oynadıkları oyunun türüne göre kendileriyle, yakın çevreleriyle ve dünyayla ilgili birçok şeyi keşfederler. Oyun ortamı adeta bir çocuk için “bilim laboratuarı” gibidir. Çocuklar nesneleri tanırlar, özelliklerini keşfederler, nesneleri gerçek anlamlarında kullandıkları gibi farklı amaçlarla ya da sembolik anlamlar yükleyerek de kullanırlar. Oyun çocuk için kendi kendini denetlemeyi öğrenmesi, problem çözme becerilerini geliştirmesi, akıl yürütmesi gibi birçok zihinsel süreci en doğal ve en etkin bir şekilde kullanabileceği en zengin öğrenme ortamıdır. Oyun ve öğrenme bir arada düşünülecek diğer iki kavramdır. Bu anlamda oyunu öğrenemeye engel olacak bir eylem ya da süreç olarak düşünmek oyunun gerçek değerini farkında olamamak demektir.
Her çocuk kendi kapasitesinde ve kendi öğrenme ilgi ve yeteneğinde mutlaka öğrenir. Her çocuğun bir öğrenme stili, kimliği vardır, bu nedenle çocukları öğrenme kapasiteleri açısından karşılaştırmak, son derece hatalı olacaktır. Çocuklar kendilerine özgü kimlikleriyle ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda öğrenirler. Öğrenme sürecinde çocukların bireysel farklılıklarının en özenli şekilde düzenlenebileceği ortamlar “oyun” ortamlarıdır. Bu nedenle oyunu çocukların öğrenmesinde çocuk dostu bir yöntem olarak kullanmak doğru olacaktır. Çünkü oyunun doğası gereği, çocukları içine dahil eder, yani çocuklar oyun oynama sürecinde fiziksel, zihinsel ve hatta sosyal olarak aktif haldedirler. Çocuk deneyerek, araştırarak, üzerinde düşünüp tekrarlar yaparak çok daha kolay öğrenir. Ayrıca somut olarak yaşantılara ya da bizzat nesnelerle temas kurarak yani duyularını kullanarak öğrenme fırsatı buldukları için tecrübelerden öğrenme hem kalıcı hem de keyifli bir öğrenme olur. Çocuğun öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesi de önemlidir bu anlamda çocukların oyun aracılığıyla öğrenmekten zevk alan “yaşam boyu öğrenme “ motivasyonu yüksek bireyler haline gelmesi mümkündür. Oyuna duyulan ilgi ve gereksinim tüm yaşam boyu devam eder, bu gün birçok yetişkin çok önemli iş toplantılarında kişisel gelişim süreçlerinde oyunu bir araç olarak keyifle kullanmaktadırlar. Bu nedenle oyunun formu ve içeriği değişse de yaşamımızı oyun tadında yaşama fırsatını kaçırmamak gerekir.
Özetle, birçok yetişkin için belki oyun sadece çocukların boş zamanlarını hoş bir şekilde geçirecekleri bir uğraş gibi düşünülebilir ancak yukarıda belirtildiği üzere oyun çocuk sağlıklı büyüme ve gelişmesinin garantisi olduğu unutulmamalıdır. Tabi ki oyunun eğlendirici, keyif verici özelliği çekiciliğini arttırmaktadır. Ancak oyunun eğitsel ve gelişimsel değerini göz ardı etmek çocuk haklarını ihlal etmek anlamına gelir. Çünkü çocuklar için oyun oynama bir gereksinim olduğu kadar bir haktır da. Bu nedenle çocukların doğdukları andan itibaren yaşlarıyla uygun seviyede oyun olanaklarından yararlanmasını sağlamak yetişkinlerin önemli ve öncelikli sorumluluğu olmalıdır.
Prof. Dr Belma Tuğrul
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Penn State University- 2013- 2014
Son Güncelleme: Pazartesi, 17 Şubat 2014 08:16
Gösterim: 5347
İlköğretim düzeyinde yaklaşık 11 milyon, ortaöğretim düzeyinde ise 5 milyon öğrenci bugün verilecek karnelerle birlikte 2 hafta sürecek bir tatile giriyor. Peki yarıyıl tatili en iyi şekilde nasıl değerlendirilir? İşte uzman önerileri…
Bilfen İlköğretim Okulları Rehberlik Bölüm Başkanı Serhat Uzun, Okul, akademik anlamda bilgi edinilen kaynak olması yanında çocuğun duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimine yönelik birçok kazanımın da gerçekleştiği bir kurumdur. Öğrenciler, okul dönemi boyunca ödev ve performans görevlerini yerine getirme, öğrendikleri konuları tekrar ederek bilginin kalıcı olmasını sağlama, derslere etkin olarak katılma, ölçme ve değerlendirme sonuçlarına göre başarılı olma, sosyal ve kültürel faaliyetleri yerine getirme gibi birçok alanda çaba sarf etmek ve iyi bir performans göstermek durumundadır. İşte bu hızlı ve yoğun geçen bir dönemin sonunda gelen yarıyıl tatili öğrenciler için, dinlenmek, eğlenmek ve ikinci döneme hazır olarak başlamak adına iyi bir fırsattır…
Başarının tek ve en önemli göstergesi olarak algılanmamalı
Karne sonuçları, birçok veli ve öğrenci tarafından “başarının tek ya da en önemli göstergesi” olarak algılanmakta, düşünce, duygu ve davranışların yönünü belirlemektedir. Bu nedenle, bazı öğrenci ve veliler için mutluluk ve gurur kaynağı olan karneler bazıları için ise kaygı ve üzüntü sebebi olabilmektedir.
Çocuklar, almış oldukları karne notlarına bakılarak, “çalışkan” ya da “tembel” olarak değerlendirilmemeli, etiketlendirilmemelidir. Bu kapsamda yapılacak aşırı cezalandırma ve ödüllendirme tepkilerinden de kaçınılmalıdır. Özellikle uygulanacak cezalandırmalar, okul yaşantısının, aile ve çocuk iletişimini olumsuz yönde etkilemesi gibi bir sonuç doğurmakta, bu durumda çocuk, kişisel gelişimine, okula ve öğrenmeye karşı olumsuz bir tutum geliştirmeye başlayabilmektedir. Aşırı ödüllendirmelerde ise, çocuk ileriki öğrenmelerini kendisi için değil başkalarından elde edeceği ödül için gerçekleştirmekte bu da kalıcı öğrenmeleri ve içsel motivasyonu olumsuz yönde etkilemektedir.
Karne, gelecek adına önemli ipuçları taşıyan fırsat olarak değerlendirilmelidir. Karnenin en yalın şekliyle, başarılı olunan ya da bazı derslerde eksikliklerinin olduğunu ve daha fazla çaba göstermesi gerektiğini gösteren bir belge olduğu unutulmamalıdır. Anne ve babalar olarak verilecek tepkiler çocuğun diğer öğrenmelerini etkilemektedir. Çocukların öğrenme isteklerini köreltmeden ve yeni bilgiler almaktan korkmalarını sağlamadan, karşılaştıkları zorlukları yenmeleri için cesaretlendirmek sadece öğretim başarısını değil yaşam kalitesinin de artmasına yol açacaktır.
Tatili, ıskalamadan geçirin…
Yarıyıl tatili, bir dönem boyunca sorumluluklarını yerine getiren, yeni bilgi ve beceriler edinen ve birçok farklı gelişim alanına yönelik performans sergileyen öğrenciler için dinlenmek ve eğlenceli vakit geçirmek anlamına gelmektedir. Ancak, maalesef genellikle büyük bir sabırsızlıkla beklenen yarıyıl tatilleri “Ne kadar da çabuk geçti”, “Tatilden hiçbir şey anlamadım” ya da “Düşündüklerimi hayata geçiremedim” söylemleriyle tamamlanır. İyi bir tatil öncelikle “planlı bir tatil” olmalı ve çocukların zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişim alanlarına yönelik gerçekleştirilmelidir. Ancak bu durum tüm tatil sürecinin tamamını aktivitelerle doldurmak anlamına da gelmemeli, çocuklara kendi başlarına geçirebilecekleri boş zaman saatleri de yaratılmalıdır.
Eğlendirirken geliştiren tatiller…
Bütün olarak gelişime odaklı ve eğlendirici tatilleri planlarken öncelikle yarıyıl tatili boyunca yakın çevremizde gerçekleştirilecek olan etkinlikler araştırılmalı ve planlamaya alınacak etkinliklere çocuklarla birlikte karar verilmelidir. Ayrıca, tatilde zaman yönetimi de önemlidir. Uykuya yatış ve kalkış saatleri, yemek saatleri, kitap okuma ya da televizyon izleme ve bilgisayar kullanım saatleri gibi standart bir zaman yönetimi de hem tatilin dolu dolu ve anlamlı bir şekilde geçirilmesini sağlayacak hem de okullar açıldığı zaman yeniden okula uyumu kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olacaktır.
Peki, eğlendirirken geliştiren tatil hangi alanları kapsamaktadır?
1. Tiyatro, sinema, gösteri, vb.; Yoğun okul programı nedeniyle dönem içerisinde fazlaca vakit ayırılamayan çeşitli sanatsal etkinliklere katılımı gerçekleştirmek,
2. Atölye çalışmaları; Çocukların hem kişisel hem de sosyal gelişimlerini destekleyecek atölye çalışmalarına katılımını sağlamak,
3. Spor; Yaş gelişim özelliklerine uygun sportif faaliyetler yaparak fiziksel gelişimi desteklemek,
4. Müzik ve resim; Yetenek ve ilgi alanları doğrultusunda resim ve müziğe zaman ayırmak, konser ve sergilere katılmak,
5. Kitap ve dergi; Çocuklarımızın okuduklarını anlama ve genel kültürlerini yükseltmek amacıyla ilgi alanlarına yönelik okuma zamanları yaratmak,
6. Yakın çevremizi tanıyalım etkinlikleri; Yaşadığımız bölgede ki müzelere, tarihi ve turistik yerlere yapılacak geziler yaşayarak öğrenme fırsatı olarak değerlendirilmelidir,
7. Akraba ziyaretleri; Okul çalışma programları nedeniyle ertelenmek zorunda kalınan akraba ziyaretleri aile içi bağları güçlendirmek için çok önemlidir,
8. Ev oyunları; Evde gerek bireysel gerekse aile bireylerinin katılımıyla oynanabilecek oyunlar almak, eğlenceli geçen bir yarıyılın hatırası olabilir,
9. Televizyon ve bilgisayar; Boş zaman planlamasında tabi ki eğlendirici ve eğitici olan televizyon ve bilgisayar programları yanında oynamaktan hoşlanılan, şiddet unsurları içermeyen elektronik tabanlı oyunlara da yer verilmelidir.
10. Ödevler; Bazı okul ve öğretmenler, dönem içerisinde edinilen bilgi ve becerilerin kısa sürede unutulmaması amacıyla tekrar amaçlı ödev vermektedir. Tatil planlaması içerisinde mutlaka ödevlere de yer verilmeli, son günlere sıkıştırılmamalıdır.
Tatilde ders çalışmak mı?
Karne sonuçları ne olursa olsun herkes gerek fiziksel gerekse zihinsel açıdan dinlemeye ve eğlenmeye ihtiyaç duyar. Tatilde öncelikli olarak yapılması gereken planlama bu yönde olmalıdır. Ancak, unutulmamalıdır ki bilgi birikimli bir süreçtir. Her yeni öğrenmeler eski öğrenilenlerin üzerine inşa edilir ve birey tarafından anlamlandırılarak kodlanır. Eğer alt öğrenmeler yetersiz olarak inşa edilmiş ya da eksikse yeni bilgilerin edinilmesi ve kalıcı olması da imkânsız olacaktır. Bu nedenle tatil etkinlikleri içerisinde, dinlenme ve eğlenceli vakit geçirme etkinliklerinin önüne geçmeyecek şekilde ders tekrarına da zaman ayırmak önemlidir.
Bunlara dikkat edin…
1. Karne sonuçları beklenti düzeyinin altında ise “Ne tatili? Tatili hak etmedin, otur ders çalış!” diyerek çocukların tatil ihtiyaçlarını engellemeyin. Unutmayın ki, başarının anahtarı motivasyondur. Motive olmak için her açıdan dinlenmeye, eğlenmeye ihtiyaç vardır.
2. Sadece karnedeki kötü notları değerlendirmeyin. Çocuklara neleri yapamadıklarından çok neleri yapabildiklerini ve yapabileceklerini anlatmak, olumsuz ve eksik bulunan davranışlar yerine olumlu özelliklerine yönelmek çok daha etkili olmaktadır. Sadece olumsuzlukları vurgulamak, çocuğun diğer olumlu özelliklerini görmeyi engellemekte ve kendisini tümden başarısız olarak değerlendirmesine yol açabilmektedir.
3. Yetenek, ilgi ve beceri olarak bakıldığında her çocuğun kendine özgü bir repertuarı olduğundan kıyaslama yapmak, çocuğun motivasyonunu arttırmak yerine yetersizlik duygularını harekete geçirecektir. Diğer yandan kıyaslandığı bireyle ilişkisi de bozulacaktır. Çocuğu başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi içindeki gelişimini görebilmek, koşulsuz sevgi ve kabul göstermek çok daha önemlidir.
4. Tatil planlaması yaparken çocuklara yardımcı olmak önemlidir. Bu yardım ve yönlendirme aşamasında çocuklarla empati kurmak, onların yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarını merkeze almak önemlidir. Yani tatil planlamasında sadece anne ve baba kendi öngördüğü ve hoşlandığı etkinliklere yönelmemeli, tatil çocuğun tatili olmaktan çıkarılmamalı ve planlama çocukla birlikte yapılmalıdır.
5. Tatili sadece evde, bilgisayar ya da televizyon başında geçirmesine müsaade etmeyin. Tabi ki tüm insanlar zamanlarının büyük bir kısmını sevdikleri ve eğlendikleri etkinliklere ayırmak isterler. Ancak, tatilin tüm gelişim alanlarına yönelik değerlendirilmesi önemlidir. Uzun süreli bilgisayar kullanmak ya da televizyon izlemek, fiziksel gelişimi olumsuz yönde etkileyebilmekte, göz bozukluklarına ya da obezite gibi sağlık sorunlarına ortam hazırlayabilmektedir.
6. İnternet kullanımını denetim altında tutun. Sınırsız özgürlük olanağı sunan internette aynı zamanda çocukların gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek, zararlı içeriğe sahip siteler bulunmaktadır. Bu siteleri denetim altına almak için internet sağlayacağınızın size sunduğu imkânları ya da bilgisayar uzmanlarından alacağınızın filtreleme önerilerini yerine getirin.
7. Tatil bir anlamda daha fazla uyku ve eğlenmek anlamına gelir. Okul dönemi boyunca erken yatıp, erken kalkma nedeniyle gece yapılabilecek etkinlikler azalmakta, uykuda geçen süre de kısa olmaktadır. Çocukların tatilde aşırıya kaçmadan biraz daha geç yatıp, geç kalkması ihtiyaçlarını karşılaması adına önemlidir.
8. Yarıyıl tatili, anne ve babanın çocuklarıyla birlikte vakit geçirmeleri için çok iyi bir fırsattır. Tam gün okul programı, anne ve babanın iş ve ev sorumlulukları, çocuğun ödev ve sınavları gibi nedenlere okul döneminde sadece “etkin zaman dilimleri” yaratılarak geçirilen günler tatil döneminde mümkün olduğu kadar çok birlikte zaman geçirme olanağı sağlar.
9. Birçok öğrenci, kitap ve defter kapağı açmadan, geceleri geç saatlerde yatarak ya da bilgisayar başında saatlerini harcayarak tatilini değerlendirme eğilimindedir. Belirli bir süre sonunda tembellik ortaya çıkar. Tatil boyunca bu tempoya alışan bünye okul açıldığında eski düzenine dönebilmek için zorlanır. İkinci döneme hazır olmak amacıyla verilen tatil tam tersi bir durumla sonuçlanır. Bu nedenle planlama yapmak, kitap okumaya zaman ayırmak ve konu tekrarlarına tatilde yer vermek önemlidir.
10. Akademik başarı ve kişilik özellikleri üzerine yapılan araştırmalar, başarılı çocukların en önemli ayırt edici özelliğinin sorumluluk olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle tatil süresinde çocukların yaş gelişim özelliklerine uygun sorumluluklar verilmesi de önemlidir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
İlköğretim düzeyinde yaklaşık 11 milyon, ortaöğretim düzeyinde ise 5 milyon öğrenci bugün verilecek karnelerle birlikte 2 hafta sürecek bir tatile giriyor. Peki yarıyıl tatili en iyi şekilde nasıl değerlendirilir? İşte uzman önerileri…
Bilfen İlköğretim Okulları Rehberlik Bölüm Başkanı Serhat Uzun, Okul, akademik anlamda bilgi edinilen kaynak olması yanında çocuğun duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimine yönelik birçok kazanımın da gerçekleştiği bir kurumdur. Öğrenciler, okul dönemi boyunca ödev ve performans görevlerini yerine getirme, öğrendikleri konuları tekrar ederek bilginin kalıcı olmasını sağlama, derslere etkin olarak katılma, ölçme ve değerlendirme sonuçlarına göre başarılı olma, sosyal ve kültürel faaliyetleri yerine getirme gibi birçok alanda çaba sarf etmek ve iyi bir performans göstermek durumundadır. İşte bu hızlı ve yoğun geçen bir dönemin sonunda gelen yarıyıl tatili öğrenciler için, dinlenmek, eğlenmek ve ikinci döneme hazır olarak başlamak adına iyi bir fırsattır…
Başarının tek ve en önemli göstergesi olarak algılanmamalı
Karne sonuçları, birçok veli ve öğrenci tarafından “başarının tek ya da en önemli göstergesi” olarak algılanmakta, düşünce, duygu ve davranışların yönünü belirlemektedir. Bu nedenle, bazı öğrenci ve veliler için mutluluk ve gurur kaynağı olan karneler bazıları için ise kaygı ve üzüntü sebebi olabilmektedir.
Çocuklar, almış oldukları karne notlarına bakılarak, “çalışkan” ya da “tembel” olarak değerlendirilmemeli, etiketlendirilmemelidir. Bu kapsamda yapılacak aşırı cezalandırma ve ödüllendirme tepkilerinden de kaçınılmalıdır. Özellikle uygulanacak cezalandırmalar, okul yaşantısının, aile ve çocuk iletişimini olumsuz yönde etkilemesi gibi bir sonuç doğurmakta, bu durumda çocuk, kişisel gelişimine, okula ve öğrenmeye karşı olumsuz bir tutum geliştirmeye başlayabilmektedir. Aşırı ödüllendirmelerde ise, çocuk ileriki öğrenmelerini kendisi için değil başkalarından elde edeceği ödül için gerçekleştirmekte bu da kalıcı öğrenmeleri ve içsel motivasyonu olumsuz yönde etkilemektedir.
Karne, gelecek adına önemli ipuçları taşıyan fırsat olarak değerlendirilmelidir. Karnenin en yalın şekliyle, başarılı olunan ya da bazı derslerde eksikliklerinin olduğunu ve daha fazla çaba göstermesi gerektiğini gösteren bir belge olduğu unutulmamalıdır. Anne ve babalar olarak verilecek tepkiler çocuğun diğer öğrenmelerini etkilemektedir. Çocukların öğrenme isteklerini köreltmeden ve yeni bilgiler almaktan korkmalarını sağlamadan, karşılaştıkları zorlukları yenmeleri için cesaretlendirmek sadece öğretim başarısını değil yaşam kalitesinin de artmasına yol açacaktır.
Tatili, ıskalamadan geçirin…
Yarıyıl tatili, bir dönem boyunca sorumluluklarını yerine getiren, yeni bilgi ve beceriler edinen ve birçok farklı gelişim alanına yönelik performans sergileyen öğrenciler için dinlenmek ve eğlenceli vakit geçirmek anlamına gelmektedir. Ancak, maalesef genellikle büyük bir sabırsızlıkla beklenen yarıyıl tatilleri “Ne kadar da çabuk geçti”, “Tatilden hiçbir şey anlamadım” ya da “Düşündüklerimi hayata geçiremedim” söylemleriyle tamamlanır. İyi bir tatil öncelikle “planlı bir tatil” olmalı ve çocukların zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişim alanlarına yönelik gerçekleştirilmelidir. Ancak bu durum tüm tatil sürecinin tamamını aktivitelerle doldurmak anlamına da gelmemeli, çocuklara kendi başlarına geçirebilecekleri boş zaman saatleri de yaratılmalıdır.
Eğlendirirken geliştiren tatiller…
Bütün olarak gelişime odaklı ve eğlendirici tatilleri planlarken öncelikle yarıyıl tatili boyunca yakın çevremizde gerçekleştirilecek olan etkinlikler araştırılmalı ve planlamaya alınacak etkinliklere çocuklarla birlikte karar verilmelidir. Ayrıca, tatilde zaman yönetimi de önemlidir. Uykuya yatış ve kalkış saatleri, yemek saatleri, kitap okuma ya da televizyon izleme ve bilgisayar kullanım saatleri gibi standart bir zaman yönetimi de hem tatilin dolu dolu ve anlamlı bir şekilde geçirilmesini sağlayacak hem de okullar açıldığı zaman yeniden okula uyumu kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olacaktır.
Peki, eğlendirirken geliştiren tatil hangi alanları kapsamaktadır?
1. Tiyatro, sinema, gösteri, vb.; Yoğun okul programı nedeniyle dönem içerisinde fazlaca vakit ayırılamayan çeşitli sanatsal etkinliklere katılımı gerçekleştirmek,
2. Atölye çalışmaları; Çocukların hem kişisel hem de sosyal gelişimlerini destekleyecek atölye çalışmalarına katılımını sağlamak,
3. Spor; Yaş gelişim özelliklerine uygun sportif faaliyetler yaparak fiziksel gelişimi desteklemek,
4. Müzik ve resim; Yetenek ve ilgi alanları doğrultusunda resim ve müziğe zaman ayırmak, konser ve sergilere katılmak,
5. Kitap ve dergi; Çocuklarımızın okuduklarını anlama ve genel kültürlerini yükseltmek amacıyla ilgi alanlarına yönelik okuma zamanları yaratmak,
6. Yakın çevremizi tanıyalım etkinlikleri; Yaşadığımız bölgede ki müzelere, tarihi ve turistik yerlere yapılacak geziler yaşayarak öğrenme fırsatı olarak değerlendirilmelidir,
7. Akraba ziyaretleri; Okul çalışma programları nedeniyle ertelenmek zorunda kalınan akraba ziyaretleri aile içi bağları güçlendirmek için çok önemlidir,
8. Ev oyunları; Evde gerek bireysel gerekse aile bireylerinin katılımıyla oynanabilecek oyunlar almak, eğlenceli geçen bir yarıyılın hatırası olabilir,
9. Televizyon ve bilgisayar; Boş zaman planlamasında tabi ki eğlendirici ve eğitici olan televizyon ve bilgisayar programları yanında oynamaktan hoşlanılan, şiddet unsurları içermeyen elektronik tabanlı oyunlara da yer verilmelidir.
10. Ödevler; Bazı okul ve öğretmenler, dönem içerisinde edinilen bilgi ve becerilerin kısa sürede unutulmaması amacıyla tekrar amaçlı ödev vermektedir. Tatil planlaması içerisinde mutlaka ödevlere de yer verilmeli, son günlere sıkıştırılmamalıdır.
Tatilde ders çalışmak mı?
Karne sonuçları ne olursa olsun herkes gerek fiziksel gerekse zihinsel açıdan dinlemeye ve eğlenmeye ihtiyaç duyar. Tatilde öncelikli olarak yapılması gereken planlama bu yönde olmalıdır. Ancak, unutulmamalıdır ki bilgi birikimli bir süreçtir. Her yeni öğrenmeler eski öğrenilenlerin üzerine inşa edilir ve birey tarafından anlamlandırılarak kodlanır. Eğer alt öğrenmeler yetersiz olarak inşa edilmiş ya da eksikse yeni bilgilerin edinilmesi ve kalıcı olması da imkânsız olacaktır. Bu nedenle tatil etkinlikleri içerisinde, dinlenme ve eğlenceli vakit geçirme etkinliklerinin önüne geçmeyecek şekilde ders tekrarına da zaman ayırmak önemlidir.
Bunlara dikkat edin…
1. Karne sonuçları beklenti düzeyinin altında ise “Ne tatili? Tatili hak etmedin, otur ders çalış!” diyerek çocukların tatil ihtiyaçlarını engellemeyin. Unutmayın ki, başarının anahtarı motivasyondur. Motive olmak için her açıdan dinlenmeye, eğlenmeye ihtiyaç vardır.
2. Sadece karnedeki kötü notları değerlendirmeyin. Çocuklara neleri yapamadıklarından çok neleri yapabildiklerini ve yapabileceklerini anlatmak, olumsuz ve eksik bulunan davranışlar yerine olumlu özelliklerine yönelmek çok daha etkili olmaktadır. Sadece olumsuzlukları vurgulamak, çocuğun diğer olumlu özelliklerini görmeyi engellemekte ve kendisini tümden başarısız olarak değerlendirmesine yol açabilmektedir.
3. Yetenek, ilgi ve beceri olarak bakıldığında her çocuğun kendine özgü bir repertuarı olduğundan kıyaslama yapmak, çocuğun motivasyonunu arttırmak yerine yetersizlik duygularını harekete geçirecektir. Diğer yandan kıyaslandığı bireyle ilişkisi de bozulacaktır. Çocuğu başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi içindeki gelişimini görebilmek, koşulsuz sevgi ve kabul göstermek çok daha önemlidir.
4. Tatil planlaması yaparken çocuklara yardımcı olmak önemlidir. Bu yardım ve yönlendirme aşamasında çocuklarla empati kurmak, onların yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarını merkeze almak önemlidir. Yani tatil planlamasında sadece anne ve baba kendi öngördüğü ve hoşlandığı etkinliklere yönelmemeli, tatil çocuğun tatili olmaktan çıkarılmamalı ve planlama çocukla birlikte yapılmalıdır.
5. Tatili sadece evde, bilgisayar ya da televizyon başında geçirmesine müsaade etmeyin. Tabi ki tüm insanlar zamanlarının büyük bir kısmını sevdikleri ve eğlendikleri etkinliklere ayırmak isterler. Ancak, tatilin tüm gelişim alanlarına yönelik değerlendirilmesi önemlidir. Uzun süreli bilgisayar kullanmak ya da televizyon izlemek, fiziksel gelişimi olumsuz yönde etkileyebilmekte, göz bozukluklarına ya da obezite gibi sağlık sorunlarına ortam hazırlayabilmektedir.
6. İnternet kullanımını denetim altında tutun. Sınırsız özgürlük olanağı sunan internette aynı zamanda çocukların gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek, zararlı içeriğe sahip siteler bulunmaktadır. Bu siteleri denetim altına almak için internet sağlayacağınızın size sunduğu imkânları ya da bilgisayar uzmanlarından alacağınızın filtreleme önerilerini yerine getirin.
7. Tatil bir anlamda daha fazla uyku ve eğlenmek anlamına gelir. Okul dönemi boyunca erken yatıp, erken kalkma nedeniyle gece yapılabilecek etkinlikler azalmakta, uykuda geçen süre de kısa olmaktadır. Çocukların tatilde aşırıya kaçmadan biraz daha geç yatıp, geç kalkması ihtiyaçlarını karşılaması adına önemlidir.
8. Yarıyıl tatili, anne ve babanın çocuklarıyla birlikte vakit geçirmeleri için çok iyi bir fırsattır. Tam gün okul programı, anne ve babanın iş ve ev sorumlulukları, çocuğun ödev ve sınavları gibi nedenlere okul döneminde sadece “etkin zaman dilimleri” yaratılarak geçirilen günler tatil döneminde mümkün olduğu kadar çok birlikte zaman geçirme olanağı sağlar.
9. Birçok öğrenci, kitap ve defter kapağı açmadan, geceleri geç saatlerde yatarak ya da bilgisayar başında saatlerini harcayarak tatilini değerlendirme eğilimindedir. Belirli bir süre sonunda tembellik ortaya çıkar. Tatil boyunca bu tempoya alışan bünye okul açıldığında eski düzenine dönebilmek için zorlanır. İkinci döneme hazır olmak amacıyla verilen tatil tam tersi bir durumla sonuçlanır. Bu nedenle planlama yapmak, kitap okumaya zaman ayırmak ve konu tekrarlarına tatilde yer vermek önemlidir.
10. Akademik başarı ve kişilik özellikleri üzerine yapılan araştırmalar, başarılı çocukların en önemli ayırt edici özelliğinin sorumluluk olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle tatil süresinde çocukların yaş gelişim özelliklerine uygun sorumluluklar verilmesi de önemlidir.
Son Güncelleme: Cuma, 24 Ocak 2014 10:52
Gösterim: 10040
Sevgili arkadaşlar 2014 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemine (ÖSYS) başvuru işlemleri 15 Ocak 2014 tarihinde tamamlandı; buna göre ortaya çıkan başvuru rakamlarına baktığımızda;
2014-ÖSYS’ye toplam 2.086.087 aday başvuru yapmıştır.
2014-YGS’ye girmek istediğini bildiren aday sayısı 2.007.659’dır.
Sadece Sınavsız Geçiş hakkı için 2014-ÖSYS’ye başvuran aday sayısı ise 78.428’dir.
2014-ÖSYS’ye, henüz bir ortaöğretim kurumundan mezun olmayan 850.840 aday; bir ortaöğretim kurumundan mezun olan 1.235.247 aday başvuru yapmıştır.
Aklınızda Deli Sorular:
- Sınava hazırlanan öğrenciler, sınavın yaklaştığı dönemlerde hangi cümleyi daha çok söylerler?
- Zaman çok daraldı, sınava ne kaldı ki şurada?
- Eksik olan konularım var, bir an önce bitirmem lazım.
- Hedeflediğim puanın çok gerisindeyim, denemeler de bile o puanı hiç alamadım.
- Geçmişte çalışmadığım günlerime yanıyorum şimdi.
- Zaman makinesi ile geçmişe dönmek istiyorum
Öğrenci arkadaşlarım, sadece düşüncelerinize tercüman olmak istedim. Evet bu cümlelerden en az birini ya da bir kaçını söyleyenler vardır. Amacım sihirli değnekle bir şeyleri değiştirmek ya da sınav öncesi kazanma vaadinde bulunmak değil.
Şu an içinde bulunduğumuz zaman sınava hazırlananlar için hatırı sayılır bir zaman aslında. Kalan süre her ne kadar az gibi görünse de önemli olan bu süre içerisinde yapacağımız çalışmalardır.
Öncelikli olarak sınava az bir süre kala ne yapacağımızı konuşalım;
- Son günlerde nasıl bir çalışma yapmalıyız?
- Kalan zamanı en verimli biçimde nasıl değerlendirmeliyiz?
- Puanımızı nasıl arttırabiliriz?
Sorularına cevap verelim istiyorum.
Uzun bir maratonun son virajında bulunmaktayız. Çok yorulduk, terledik ama son tura geldik; bacaklarımız titriyor iyice, sinirlerimiz gergin ama yapacağımız son hamle sıralamamızı değiştirecek. Bu işi yapacağız, yapmamız lazım.
Her öğrenci iyi puan almak ister. İyi puan alınca iyi okula girersin, iyi okula girersen de iyi bir hayata sahip olursun inancı vardır. Aile içi konuşmaların özet cümlesi de bu minvaldedir. Öğrenciye verilen tavsiyelerde bu cümleler çok kullanılır. Türkiye’ de sınavlara aile boyu hazırlanılır biliyorsunuz. Anne babanın sınava hazırlanan çocuğundan daha çok heyecanlandığı, sırf o ortamı teneffüs etmek için anne babanın da çocuğuyla beraber sınava bile girdiği başka kaç ülke vardır?
Başarının Kapısını Açacak 4 Anahtar
1. Bilgi
2. Yorum
3. Hız
4. Dikkat
Bilgi birikimi ve yorumlama gücü iyi olan bir öğrenci zamanını doğru kullanmada sıkıntı yaşıyorsa sınavda başarılı olamayacaktır. Ya da dikkat düzeyi yüksek olan ve zamanını iyi kullanabilen bir öğrenci konu hakimiyetine sahip değilse yine aynı sıkıntıyı yaşayacaktır. Dolayısıyla bu maddelerin her biri diğerine bağlıdır. Biri, diğeri olmayınca eksiktir. Bilgi, yorum, dikkat ve hızı geliştirme adına bu son günlerin önemi vardır. Yapacağınız pratikler bu konuda sıkıntısı olanlara fayda sağlayacaktır.
Ülkemizde sınavlara hazırlık dönemi genelde 10 ayı kapsar. Eylül ayında eğitim-öğretim dönemiyle beraber çalışmaya başlarız, Haziranda da sınava gireriz.
Kalan Günleri Nasıl Değerlendirelim?
- Bol bol konu tekrarları yapın, önceki aylarda çalışmış olduğunuz konularla ilgili testler çözüp, ne durumda olduğunuz görün.
- Bol deneme sınavı çözün, deneme sınavlarıyla pratik yapmış ve eksikleriniz varsa tespit etmiş olacaksınız.
- Deneme sınavlarında yapılan yanlışlara göre çalışmalarınızı yönlendirin, yani daha çok hangi konularda ve hangi soru tarzlarında yanlış yapıyorsanız ona göre çalışın. Bu dönemde nokta atışı yapmanız lazım. Çalışmalarınız eksiklerinize göre olmalıdır.
- Denemelerdeki sınav stratejinizi iyice netleştirin, sınava hangi testten başlıyorsunuz, hangi testi ortalama ne kadar sürede bitiriyorsunuz, bu durumun netleşmesi gerekmektedir.
- Geçmiş yılların sınav sorularını çözün. Önceki yıllarda sorulmuş sorular, bu yıl çıkacak soruların habercisidir. Hangi konulardan ne tip sorular sorulduğunu bilmeniz size fayda sağlayacaktır.
- Küçük kağıtlara notlar almayı alışkanlık haline getirin. Unuttuğunuz bir formül, hatırlamakta zorlandığınız bir tanım ya da sürekli karıştırdığınız bir anlaşma maddeleri olabilir. Bunları küçük kağıtlara not alırsanız; serviste, okulda, yolda ve hatta yatarken bile bakma şansınız olacaktır.
- Farklı kaynaklardan bol soru çözerek farklı soru tiplerini görmeye çalışın.
- Beslenmenize ve uyku düzeninize önem verin.
- İşe olumlu bakın, olumlu düşünün (olumsuz fikre kapılmayın, kendinize güveniniz tam olsun).
- Son dönemin kritik önemi vardır. Bu zamana kadar ki çalışmalarınız ne olursa olsun bu son hamle çok önemlidir. Son adımınızı istekle ve var gücünüzle atın.
- Son günlerde çalışma temponuzu düşürmemek için zamanınızı daha verimli kullanmaya çalışın.
Sınav Konuşmaları:
- Sınavda yapamadığım soruları, evde daha rahat yapıyorum.
- Olumsuz soru köklerini olumlu; olumlu soru köklerini de olumsuz anlıyorum.
- Sınavlarda süreyi bir türlü yetiştiremiyorum.
- Sorularla inatlaşıyorum, çözemezsem rahatsız oluyorum ve bu yüzden bir soruyu çözmeden diğer soruya geçemiyorum.
- Uzun sorulara karşı hep ön yargım var, zor olduğunu düşünüyorum. Ve bu yüzden paragraf tarzı soruları genelde yanlış yapıyorum.
- İlk doğru gördüğüm seçeneği hemen işaretliyorum, bu yüzden yanlışım çok çıkıyor.
- Sınav anında hep sınav sonrasını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
- Zor bir soruyla karşılaştığımda başka bir teste geçiyorum, o zaman da dikkatim çok dağılıyor.
Test Ve Deneme Çözerken Dikkat
Sevgili arkadaşlar denemelerde eğer bu maddelerin provasını yaparsanız girmiş olduğunuz sınavda hatalarınızın azaldığını göreceksiniz.
- Soruda yer alan önemli kelimelerin altını mutlaka çizin.
- Önce soru kökünü daha sonra paragrafı okuyun.
- Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin.Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister (daha çok, en çok, en yakın, en doğru… gibi ifadelere dikkat edin).
- İki cevap ta birbirine benziyorsa, sorunun doğru cevabı büyük ihtimalle ikisi de değildir.
- Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin. İşaretlediğimiz bir cevabı değiştirdiğimizde genelde ‘’keşke değiştirmeseydim’’ deriz.
- Geriye döndüğünüzde doğruluğundan emin olmadığınız sorulara bakın, emin olarak yaptığınız sorulara tekrar bakmayın. Bu hem zaman kaybıdır, hem de doğruyu silip yanlışı bulma ihtimaliniz doğar.
- Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın.
- Sözel sorularda da kalem kullanın ve elediğiniz şıkları işaretleyin, hem sınav anında işinizi kolaylaştıracak hem de zaman kazanmanızı sağlayacaktır.
- Soruları çözerken kesinlikle kendi mantığınıza göre çözmeyin, sorudan isteneni verin.
- Bazı soruların çok kolay olduğunu göreceksiniz ve ‘’acaba bu soruda bir şey mi var’’ diye soracaksınız kendi kendinize. Kesinlikle şüpheye kapılmayın, çok kolay denilecek bir çok soru ile karşılaşacaksınız.
- Sınavlarda testler arasında 10-15 saniyelik dinlenmeler yapabilirsiniz. Başka bir alana geçmeden önce biraz gözlerinizi kapatıp dinlenin. Bunu zaman kaybı olarak görmeyin. Bunu yaptığınızda rahatladığınızı hissedeceksiniz.
Sınava Nereden Başlamalıyım?
- Kitapçığın başından
- En çok puan kazandıran dersten
- En iyi olduğunuz dersten
- En kolay dersten
- En zor dersten
Sınava nereden başlamalıyız? Aslına bakarsanız buna verilecek cevap değişebilir; bu konuda öğrencilerin fikirleri çok farklı olabilmektedir. Benim bu konudaki tavsiyem bir tarzınızın olmasıdır. Sınavlarda alanınıza göre de başlayabilirsiniz en iyi olduğunuzu düşündüğünüz testten de başlayabilirsiniz. Ama uzak durmanızı istediğim tek şey her denemede farklı bir yol izlemenizdir. Eğer bu konuda bir alışkanlığınız yoksa bugünlerde yapacağınız deneme sınavlarında kendinize en uygun yöntemi oluşturun. Ve her denemede aynı testten başlayın. Sınava girdiğinizde kesinlikle yönteminizi değiştirmeyin ve deneme sınavlarında alıştığınız tarzda başlayın.
Cevaplarımı Optiğe Ne Zaman Kodlamalıyım?
- Hemen anında
- Sayfa bittikten sonra
- Test bittikten sonra
- Sınavın sonunda
Konulara çalışmak ve soruları çözmek kadar önemlidir kodlama yapabilmek. Her yıl sınava giren öğrencilerin hatırı sayılır bir kısmı kodlama yanlışı yüzünden sınavı kazanamamaktadır. Bu da bize gösteriyor ki doğru kodlama yapabilmek önemlidir. Bu konuda yapılacak en büyük hata sınavın sonunda kodlama yapmaktır.
Sınavın bitmesine 10-15 dakika kaldığını düşünün ve daha kodlama yapmadınız, bakmanız gereken sorular da var. Bu durumda hangisini seçeceksiniz? Optik kodlama mı yapacaksınız, şüphede kalan sorularınıza mı bakacaksınız yoksa genel bir kontrol mu yapacaksınız? İşte bu durum her şeyin arap saçına döndüğünün resmidir. Bu talihsiz sahneyi yaşamamak için kesinlikle optiğe kodlamayı sınavın sonuna bırakmayın. Her sorudan sonra kodlayabilirsiniz, her testten sonra da kodlayabilirsiniz, her sayfadan sonra da kodlayabilirsiniz, hatta her 5-10 soruda bir kodlama da yapabilirsiniz ama kesinlikle sınavın sonuna bırakmayın.
Turlama Tekniği
Bir testteki çok kolay, kolay ve normal soruları 1.turda çözerek diğerlerini 2.tura bırakmaya turlama tekniği denir. Sınavlarda turlama tekniğini kullanmak başarınızı arttırmada önemli rol oynar.
Turlama tekniğini uygulayan öğrenciler 1.turda her testte var olan kolay ve normal soruları çözerek soruların büyük bir kısmını yapabilme şansına sahiptir. Turlama tekniği testlerdeki tüm soruları görmenizi sağlar. Turlama tekniğini kullanarak soruların hiç birinde gereksiz yere zaman harcamadığınız takdirde başarınızın arttığını ve sınavların size daha kolay geldiğini göreceksiniz.
Sınava yaklaşık1.5 ay civarında bir zaman dilimi kaldı; bu konuştuklarımı uygulayıp, bundan sonraki süreçte motivasyonumuzu üst düzeyde tutmaya çalışırsak inanıyorum ki düşündüğünüzden daha iyi bir sonuç elde edeceksiniz.
Hepinize bol şanslar, başarılar.
Murat AYDIN
Rehber Öğretmen
twitter.com/murataydin52
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Sevgili arkadaşlar 2014 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemine (ÖSYS) başvuru işlemleri 15 Ocak 2014 tarihinde tamamlandı; buna göre ortaya çıkan başvuru rakamlarına baktığımızda;
2014-ÖSYS’ye toplam 2.086.087 aday başvuru yapmıştır.
2014-YGS’ye girmek istediğini bildiren aday sayısı 2.007.659’dır.
Sadece Sınavsız Geçiş hakkı için 2014-ÖSYS’ye başvuran aday sayısı ise 78.428’dir.
2014-ÖSYS’ye, henüz bir ortaöğretim kurumundan mezun olmayan 850.840 aday; bir ortaöğretim kurumundan mezun olan 1.235.247 aday başvuru yapmıştır.
Aklınızda Deli Sorular:
- Sınava hazırlanan öğrenciler, sınavın yaklaştığı dönemlerde hangi cümleyi daha çok söylerler?
- Zaman çok daraldı, sınava ne kaldı ki şurada?
- Eksik olan konularım var, bir an önce bitirmem lazım.
- Hedeflediğim puanın çok gerisindeyim, denemeler de bile o puanı hiç alamadım.
- Geçmişte çalışmadığım günlerime yanıyorum şimdi.
- Zaman makinesi ile geçmişe dönmek istiyorum
Öğrenci arkadaşlarım, sadece düşüncelerinize tercüman olmak istedim. Evet bu cümlelerden en az birini ya da bir kaçını söyleyenler vardır. Amacım sihirli değnekle bir şeyleri değiştirmek ya da sınav öncesi kazanma vaadinde bulunmak değil.
Şu an içinde bulunduğumuz zaman sınava hazırlananlar için hatırı sayılır bir zaman aslında. Kalan süre her ne kadar az gibi görünse de önemli olan bu süre içerisinde yapacağımız çalışmalardır.
Öncelikli olarak sınava az bir süre kala ne yapacağımızı konuşalım;
- Son günlerde nasıl bir çalışma yapmalıyız?
- Kalan zamanı en verimli biçimde nasıl değerlendirmeliyiz?
- Puanımızı nasıl arttırabiliriz?
Sorularına cevap verelim istiyorum.
Uzun bir maratonun son virajında bulunmaktayız. Çok yorulduk, terledik ama son tura geldik; bacaklarımız titriyor iyice, sinirlerimiz gergin ama yapacağımız son hamle sıralamamızı değiştirecek. Bu işi yapacağız, yapmamız lazım.
Her öğrenci iyi puan almak ister. İyi puan alınca iyi okula girersin, iyi okula girersen de iyi bir hayata sahip olursun inancı vardır. Aile içi konuşmaların özet cümlesi de bu minvaldedir. Öğrenciye verilen tavsiyelerde bu cümleler çok kullanılır. Türkiye’ de sınavlara aile boyu hazırlanılır biliyorsunuz. Anne babanın sınava hazırlanan çocuğundan daha çok heyecanlandığı, sırf o ortamı teneffüs etmek için anne babanın da çocuğuyla beraber sınava bile girdiği başka kaç ülke vardır?
Başarının Kapısını Açacak 4 Anahtar
1. Bilgi
2. Yorum
3. Hız
4. Dikkat
Bilgi birikimi ve yorumlama gücü iyi olan bir öğrenci zamanını doğru kullanmada sıkıntı yaşıyorsa sınavda başarılı olamayacaktır. Ya da dikkat düzeyi yüksek olan ve zamanını iyi kullanabilen bir öğrenci konu hakimiyetine sahip değilse yine aynı sıkıntıyı yaşayacaktır. Dolayısıyla bu maddelerin her biri diğerine bağlıdır. Biri, diğeri olmayınca eksiktir. Bilgi, yorum, dikkat ve hızı geliştirme adına bu son günlerin önemi vardır. Yapacağınız pratikler bu konuda sıkıntısı olanlara fayda sağlayacaktır.
Ülkemizde sınavlara hazırlık dönemi genelde 10 ayı kapsar. Eylül ayında eğitim-öğretim dönemiyle beraber çalışmaya başlarız, Haziranda da sınava gireriz.
Kalan Günleri Nasıl Değerlendirelim?
- Bol bol konu tekrarları yapın, önceki aylarda çalışmış olduğunuz konularla ilgili testler çözüp, ne durumda olduğunuz görün.
- Bol deneme sınavı çözün, deneme sınavlarıyla pratik yapmış ve eksikleriniz varsa tespit etmiş olacaksınız.
- Deneme sınavlarında yapılan yanlışlara göre çalışmalarınızı yönlendirin, yani daha çok hangi konularda ve hangi soru tarzlarında yanlış yapıyorsanız ona göre çalışın. Bu dönemde nokta atışı yapmanız lazım. Çalışmalarınız eksiklerinize göre olmalıdır.
- Denemelerdeki sınav stratejinizi iyice netleştirin, sınava hangi testten başlıyorsunuz, hangi testi ortalama ne kadar sürede bitiriyorsunuz, bu durumun netleşmesi gerekmektedir.
- Geçmiş yılların sınav sorularını çözün. Önceki yıllarda sorulmuş sorular, bu yıl çıkacak soruların habercisidir. Hangi konulardan ne tip sorular sorulduğunu bilmeniz size fayda sağlayacaktır.
- Küçük kağıtlara notlar almayı alışkanlık haline getirin. Unuttuğunuz bir formül, hatırlamakta zorlandığınız bir tanım ya da sürekli karıştırdığınız bir anlaşma maddeleri olabilir. Bunları küçük kağıtlara not alırsanız; serviste, okulda, yolda ve hatta yatarken bile bakma şansınız olacaktır.
- Farklı kaynaklardan bol soru çözerek farklı soru tiplerini görmeye çalışın.
- Beslenmenize ve uyku düzeninize önem verin.
- İşe olumlu bakın, olumlu düşünün (olumsuz fikre kapılmayın, kendinize güveniniz tam olsun).
- Son dönemin kritik önemi vardır. Bu zamana kadar ki çalışmalarınız ne olursa olsun bu son hamle çok önemlidir. Son adımınızı istekle ve var gücünüzle atın.
- Son günlerde çalışma temponuzu düşürmemek için zamanınızı daha verimli kullanmaya çalışın.
Sınav Konuşmaları:
- Sınavda yapamadığım soruları, evde daha rahat yapıyorum.
- Olumsuz soru köklerini olumlu; olumlu soru köklerini de olumsuz anlıyorum.
- Sınavlarda süreyi bir türlü yetiştiremiyorum.
- Sorularla inatlaşıyorum, çözemezsem rahatsız oluyorum ve bu yüzden bir soruyu çözmeden diğer soruya geçemiyorum.
- Uzun sorulara karşı hep ön yargım var, zor olduğunu düşünüyorum. Ve bu yüzden paragraf tarzı soruları genelde yanlış yapıyorum.
- İlk doğru gördüğüm seçeneği hemen işaretliyorum, bu yüzden yanlışım çok çıkıyor.
- Sınav anında hep sınav sonrasını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
- Zor bir soruyla karşılaştığımda başka bir teste geçiyorum, o zaman da dikkatim çok dağılıyor.
Test Ve Deneme Çözerken Dikkat
Sevgili arkadaşlar denemelerde eğer bu maddelerin provasını yaparsanız girmiş olduğunuz sınavda hatalarınızın azaldığını göreceksiniz.
- Soruda yer alan önemli kelimelerin altını mutlaka çizin.
- Önce soru kökünü daha sonra paragrafı okuyun.
- Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin.Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister (daha çok, en çok, en yakın, en doğru… gibi ifadelere dikkat edin).
- İki cevap ta birbirine benziyorsa, sorunun doğru cevabı büyük ihtimalle ikisi de değildir.
- Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin. İşaretlediğimiz bir cevabı değiştirdiğimizde genelde ‘’keşke değiştirmeseydim’’ deriz.
- Geriye döndüğünüzde doğruluğundan emin olmadığınız sorulara bakın, emin olarak yaptığınız sorulara tekrar bakmayın. Bu hem zaman kaybıdır, hem de doğruyu silip yanlışı bulma ihtimaliniz doğar.
- Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın.
- Sözel sorularda da kalem kullanın ve elediğiniz şıkları işaretleyin, hem sınav anında işinizi kolaylaştıracak hem de zaman kazanmanızı sağlayacaktır.
- Soruları çözerken kesinlikle kendi mantığınıza göre çözmeyin, sorudan isteneni verin.
- Bazı soruların çok kolay olduğunu göreceksiniz ve ‘’acaba bu soruda bir şey mi var’’ diye soracaksınız kendi kendinize. Kesinlikle şüpheye kapılmayın, çok kolay denilecek bir çok soru ile karşılaşacaksınız.
- Sınavlarda testler arasında 10-15 saniyelik dinlenmeler yapabilirsiniz. Başka bir alana geçmeden önce biraz gözlerinizi kapatıp dinlenin. Bunu zaman kaybı olarak görmeyin. Bunu yaptığınızda rahatladığınızı hissedeceksiniz.
Sınava Nereden Başlamalıyım?
- Kitapçığın başından
- En çok puan kazandıran dersten
- En iyi olduğunuz dersten
- En kolay dersten
- En zor dersten
Sınava nereden başlamalıyız? Aslına bakarsanız buna verilecek cevap değişebilir; bu konuda öğrencilerin fikirleri çok farklı olabilmektedir. Benim bu konudaki tavsiyem bir tarzınızın olmasıdır. Sınavlarda alanınıza göre de başlayabilirsiniz en iyi olduğunuzu düşündüğünüz testten de başlayabilirsiniz. Ama uzak durmanızı istediğim tek şey her denemede farklı bir yol izlemenizdir. Eğer bu konuda bir alışkanlığınız yoksa bugünlerde yapacağınız deneme sınavlarında kendinize en uygun yöntemi oluşturun. Ve her denemede aynı testten başlayın. Sınava girdiğinizde kesinlikle yönteminizi değiştirmeyin ve deneme sınavlarında alıştığınız tarzda başlayın.
Cevaplarımı Optiğe Ne Zaman Kodlamalıyım?
- Hemen anında
- Sayfa bittikten sonra
- Test bittikten sonra
- Sınavın sonunda
Konulara çalışmak ve soruları çözmek kadar önemlidir kodlama yapabilmek. Her yıl sınava giren öğrencilerin hatırı sayılır bir kısmı kodlama yanlışı yüzünden sınavı kazanamamaktadır. Bu da bize gösteriyor ki doğru kodlama yapabilmek önemlidir. Bu konuda yapılacak en büyük hata sınavın sonunda kodlama yapmaktır.
Sınavın bitmesine 10-15 dakika kaldığını düşünün ve daha kodlama yapmadınız, bakmanız gereken sorular da var. Bu durumda hangisini seçeceksiniz? Optik kodlama mı yapacaksınız, şüphede kalan sorularınıza mı bakacaksınız yoksa genel bir kontrol mu yapacaksınız? İşte bu durum her şeyin arap saçına döndüğünün resmidir. Bu talihsiz sahneyi yaşamamak için kesinlikle optiğe kodlamayı sınavın sonuna bırakmayın. Her sorudan sonra kodlayabilirsiniz, her testten sonra da kodlayabilirsiniz, her sayfadan sonra da kodlayabilirsiniz, hatta her 5-10 soruda bir kodlama da yapabilirsiniz ama kesinlikle sınavın sonuna bırakmayın.
Turlama Tekniği
Bir testteki çok kolay, kolay ve normal soruları 1.turda çözerek diğerlerini 2.tura bırakmaya turlama tekniği denir. Sınavlarda turlama tekniğini kullanmak başarınızı arttırmada önemli rol oynar.
Turlama tekniğini uygulayan öğrenciler 1.turda her testte var olan kolay ve normal soruları çözerek soruların büyük bir kısmını yapabilme şansına sahiptir. Turlama tekniği testlerdeki tüm soruları görmenizi sağlar. Turlama tekniğini kullanarak soruların hiç birinde gereksiz yere zaman harcamadığınız takdirde başarınızın arttığını ve sınavların size daha kolay geldiğini göreceksiniz.
Sınava yaklaşık1.5 ay civarında bir zaman dilimi kaldı; bu konuştuklarımı uygulayıp, bundan sonraki süreçte motivasyonumuzu üst düzeyde tutmaya çalışırsak inanıyorum ki düşündüğünüzden daha iyi bir sonuç elde edeceksiniz.
Hepinize bol şanslar, başarılar.
Murat AYDIN
Rehber Öğretmen
twitter.com/murataydin52
Son Güncelleme: Çarşamba, 29 Ocak 2014 11:17
Gösterim: 6113
‘Hey dostum bakar mısın? Facebook’umu bulamıyorum’ cümlesi ne kadar garip geliyor. Oysa ki yakın zamanda benzer cümleleri hepimiz duyuyoruz çocuklarımızdan. Peki bunun nedeni korkuyor olmamız değil mi? Ben korkmam dediğinizi duyuyor gibiyim ama gerçeklerden kaçmayın. Çocuğunuzu bahçeye çıkarmaya korkup, Facebook Cumhuriyetinin bir kölesi yapıyorsunuz aslında. Herhalde top oynarken dizleri çizilmesin diye dizüstü bilgisayar alıyorsunuz. Ama içiniz rahat olsun onlar gitgide güçleniyor. Mart 2013 itibariye Türkiye’de 32.438.200 Facebook kölesi var. Tüm dünyada bu iş böyle maalesef.
‘Hey dostum beni takip et’ cümlesi aslında arkadaşım ol, beni sev demek olamaz mı sizce de? Twitter’da takipçileri artan çocukların ve hatta bizlerin bile eli boş olsa da, hediye almış gibi hissetmesi çok garip. Ama doğru, saklambaç oynarken kulakları üşümesin diye alıyoruz o son model cep telefonlarını.
Tabi bu şekilde yazarak internet karşıtı bir adam olmak değil derdim. Hayat sadece teknoloji alanında gelişmiyor. Sanat, spor, felsefe ve bilim her şey değişiyor. Teknoloji hayatımıza hissettirmeden sokulup patron olurken, diğerleri ise bizim ilgimize muhtaç bir halde yeniliklerinin keşfedilmesini bekliyor.
Okullarımızda rehberlik birimlerimiz var. Nedir bu birimin işi? Öğüt vermek, korumak, sıkıntıdan kurtarıp tavsiyede bulunmak mı? Artık zaman değişti. İşler daha basit yaklaşmaktan geçiyor. Düşünsenize bir parmağı ile kontrol ediyor bu çocuklar, gençler her şeyi. Her nesil eğer süzgecini doğru ayarlayıp tecrübeyi net alırsa bir önceki nesilden çok daha akıllı olur. İşte buradaki tecrübe kaynağı önce aile sonra ise vaktinin çoğunu geçirdiği ikinci evi okuldaki öğreticileridir. Gerçek rehberlik öğrencinin kendini tanıması, doğru ifade edebilmesi, sağlıklı iletişim kurup kararlarını düzgün verebilmesi gibi kişisel gelişim sürecine yardım desteğidir. Peki bu büyük, vaz geçilemez dijital çağın getirdiklerine okul rehberliği hazır mı? Tabi ki tartışılacak ancak tek başına bu iş dönmez ey dost. Eğer çocuklarımızın kendi hayatlarını kendilerinin yönlendirmesi ve çıkan her türlü sonuçtan sorumlu olmalarını öğretmek istiyorsak, ek destekler lazım drama gibi, sanatsal ve sportif faaliyetler gibi. Çünkü zeka başarıda bir belirleyici olmasına rağmen yeterli değildir. Muhakkak ki ön düzenleme yetisi başarıya giden yolda zeka ile kol kola girip baş rolü ele geçirir. Böylece hayat denen filmimizde baş rolü asla vermeyiz. Ön düzenleme denilen bu mucize ise bir iş başarmak için amaç belirleme, amacı gerçekleştirmek için strateji geliştirme ve çıkan kazanımları görebilmektir. Aslında bu mucizevi ön düzenleme diğer bir deyişle zekayı gün ile geliştirebilmektir. Demek ki neymiş, günü kurtaran film kahramanı değil, filmi yaşatan her günün kahramanı olmakmış olay.
Neticede bu süreç için teknolojiyi takip edip rehberlik edecek olanlarında süreci yakalaması kesinlikle gereklidir. Ancak her şeyden önemlisi bir elin nesi var, iki elin sesi var diyerek okul rehberliği ile başta drama olmak üzere ek dalları önemsemek ve uygulamaya almak şart canadianviagras.net.
Gürkan TAVUKÇUOĞLU
Üst Kategori: ROOT Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
‘Hey dostum bakar mısın? Facebook’umu bulamıyorum’ cümlesi ne kadar garip geliyor. Oysa ki yakın zamanda benzer cümleleri hepimiz duyuyoruz çocuklarımızdan. Peki bunun nedeni korkuyor olmamız değil mi? Ben korkmam dediğinizi duyuyor gibiyim ama gerçeklerden kaçmayın. Çocuğunuzu bahçeye çıkarmaya korkup, Facebook Cumhuriyetinin bir kölesi yapıyorsunuz aslında. Herhalde top oynarken dizleri çizilmesin diye dizüstü bilgisayar alıyorsunuz. Ama içiniz rahat olsun onlar gitgide güçleniyor. Mart 2013 itibariye Türkiye’de 32.438.200 Facebook kölesi var. Tüm dünyada bu iş böyle maalesef.
‘Hey dostum beni takip et’ cümlesi aslında arkadaşım ol, beni sev demek olamaz mı sizce de? Twitter’da takipçileri artan çocukların ve hatta bizlerin bile eli boş olsa da, hediye almış gibi hissetmesi çok garip. Ama doğru, saklambaç oynarken kulakları üşümesin diye alıyoruz o son model cep telefonlarını.
Tabi bu şekilde yazarak internet karşıtı bir adam olmak değil derdim. Hayat sadece teknoloji alanında gelişmiyor. Sanat, spor, felsefe ve bilim her şey değişiyor. Teknoloji hayatımıza hissettirmeden sokulup patron olurken, diğerleri ise bizim ilgimize muhtaç bir halde yeniliklerinin keşfedilmesini bekliyor.
Okullarımızda rehberlik birimlerimiz var. Nedir bu birimin işi? Öğüt vermek, korumak, sıkıntıdan kurtarıp tavsiyede bulunmak mı? Artık zaman değişti. İşler daha basit yaklaşmaktan geçiyor. Düşünsenize bir parmağı ile kontrol ediyor bu çocuklar, gençler her şeyi. Her nesil eğer süzgecini doğru ayarlayıp tecrübeyi net alırsa bir önceki nesilden çok daha akıllı olur. İşte buradaki tecrübe kaynağı önce aile sonra ise vaktinin çoğunu geçirdiği ikinci evi okuldaki öğreticileridir. Gerçek rehberlik öğrencinin kendini tanıması, doğru ifade edebilmesi, sağlıklı iletişim kurup kararlarını düzgün verebilmesi gibi kişisel gelişim sürecine yardım desteğidir. Peki bu büyük, vaz geçilemez dijital çağın getirdiklerine okul rehberliği hazır mı? Tabi ki tartışılacak ancak tek başına bu iş dönmez ey dost. Eğer çocuklarımızın kendi hayatlarını kendilerinin yönlendirmesi ve çıkan her türlü sonuçtan sorumlu olmalarını öğretmek istiyorsak, ek destekler lazım drama gibi, sanatsal ve sportif faaliyetler gibi. Çünkü zeka başarıda bir belirleyici olmasına rağmen yeterli değildir. Muhakkak ki ön düzenleme yetisi başarıya giden yolda zeka ile kol kola girip baş rolü ele geçirir. Böylece hayat denen filmimizde baş rolü asla vermeyiz. Ön düzenleme denilen bu mucize ise bir iş başarmak için amaç belirleme, amacı gerçekleştirmek için strateji geliştirme ve çıkan kazanımları görebilmektir. Aslında bu mucizevi ön düzenleme diğer bir deyişle zekayı gün ile geliştirebilmektir. Demek ki neymiş, günü kurtaran film kahramanı değil, filmi yaşatan her günün kahramanı olmakmış olay.
Neticede bu süreç için teknolojiyi takip edip rehberlik edecek olanlarında süreci yakalaması kesinlikle gereklidir. Ancak her şeyden önemlisi bir elin nesi var, iki elin sesi var diyerek okul rehberliği ile başta drama olmak üzere ek dalları önemsemek ve uygulamaya almak şart canadianviagras.net.
Gürkan TAVUKÇUOĞLU
Son Güncelleme: Cumartesi, 18 Ocak 2014 11:38
Gösterim: 2187