'Daha güçlü bir eğitim girişimciliği ekosistemi oluşturmak için yola çıktık'
- Ayrıntılar
- Kategori: Öne Çıkanlar
- Perşembe, 24 Temmuz 2025 14:14 tarihinde oluşturuldu
Levent NAYKİ - Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı• “Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.”
• “EĞİ-DER olarak, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak.”
Bir eğitim öğretim dönemini daha kapattık. 2024 – 2025 dönemi eğitim sektöründe kayıp - kazanç açısından nasıl bir yıl oldu?
2024–2025 eğitim öğretim yılı, eğitim sektörü açısından çalkantılı fakat öğretici bir dönem oldu. Yılın en belirgin kaybı; artan enflasyon ve yaşam maliyetlerinin etkisiyle velilerin eğitim harcamalarında daha seçici davranması oldu. Bu durum, bazı kurumlarda kontenjanların dolmamasına, bazılarında ise ciddi maliyet kısıtlamalarına neden oldu. Kurumlar, eğitim kalitesini koruma çabasıyla personel yönetiminden yayın alımlarına kadar pek çok alanda zor kararlar almak zorunda kaldı. Ayrıca velilerin beklentileri de değişti: artık sadece sınav başarısı değil, rehberlik, psikolojik destek, bireysel ilgi gibi alanlarda da güçlü talepler var. Bu da kurumları, klasik sınav merkezli yaklaşımların dışına çıkmaya zorladı. Eğitim artık sadece ‘bilgi verme’ değil, ‘çocuğu tanıma ve yönlendirme’ süreci olarak görülmeye başlandı. Özetle, bu yılı kazanç hanesine yazdığımız şey; zor koşullarda bile doğruyu aramaktan vazgeçmeyen, kendini yenilemeye cesaret eden ve çocuğun ihtiyaçlarını merkeze alan bir eğitim anlayışına bir adım daha yaklaşmış olmamızdır.
EĞİTİME ÖZEL TEŞVİK PAKETLERİ SUNULMALI
EĞİ-DER Başkanı olarak Türkiye’de eğitim girişimciliğini nasıl tanımlarsınız? Eğitim girişimcilerinin karşılaştıkları sorunlar neler? Çözümler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bence Türkiye’de eğitim girişimciliği, yalnızca bir işletme modeli değil; aynı zamanda sosyal sorumluluk, vizyon ve insan kaynağı yönetimi gerektiren çok katmanlı bir yapıdır. Ancak bu denli kapsamlı bir emeğin karşılığında, eğitim girişimcileri sistemsel anlamda ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.
En belirgin sorunların başında;
* Sık ve öngörülemez mevzuat değişiklikleri,
* Yüksek işletme maliyetleri,
* Vergi ve SGK yükümlülüklerinin artması,
* Toplumda özel eğitim kurumlarına karşı oluşturulan ön yargılar.
* Son dönemde artan, devlet okullarının özel sektöre benzer ek hizmetler sunmaya başlaması.
Özellikle bazı devlet okullarında açılan etüt sınıfları, hazırlık kursları ya da hafta sonu destek programları; özel kurumların sunduğu hizmetlere benzerlik göstermekte ve bu durum sektörde haksız bir rekabet algısı oluşturmaktadır. Çözüm, özel öğretim kurumlarını sistemin dışına iten değil; onları sisteme entegre eden bir anlayışla mümkündür. Eğitim girişimcileri, kamusal eğitimin tamamlayıcı gücü olarak görülmeli, haksız rekabet doğurabilecek uygulamalar yerine iş birliği modelleri geliştirilmelidir. Eğitim yatırımları, sadece ticari değil, stratejik sosyal yatırımlar olarak ele alınmalıdır. Özel öğretim kurumları için vergisel kolaylıklar, SGK prim desteği, eğitim alanına özgü özel teşvik paketleri sunulmalıdır.
EĞİ-DER SEKTÖREL DAYANIŞMA İÇİN KURULDU
Dernek çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Derneğinizin hedef ve planları nelerdir?
EĞİ-DER olarak bizler, özel öğretim alanında faaliyet gösteren eğitim kurumlarının sesi olmayı, ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeyi ve sektörel dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan bir derneğiz. Derneğimiz; tüm özel eğitim kurumlarını kapsayan geniş bir yapıya sahiptir. EĞİ-DER’in varlık amacı; sektördeki girişimcilerin yalnız bırakılmadığı, haklarının korunduğu bir zemin inşa etmektir. Derneğimiz, sadece sorun anlarında değil; sektörün geleceğini planlamak adına da aktiftir. Eğitimin değişen doğasına uyum sağlayabilen, çağın gerekliliklerini gözeten ve mesleki etik ilkeleri önemseyen bir bakış açısıyla çalışmalarını yürütmektedir. Çalışmalarımızdan bahsedecek olursak geride bıraktığımız dönemde;
* Yasal mevzuatlara yönelik bilgilendirme,
* Kurucular arası tecrübe ve sorun paylaşımları,
* Bakanlık ve ilgili kurumlarla resmi temaslar,
* Sosyal sorumluluk projeleri ve kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları gerçekleştirdik.
Önümüzdeki süreçteki hedeflerimiz ise daha net ve kararlı: Özel öğretim kurumlarının yasal haklarını koruyacak daha güçlü bir savunuculuk ağı kurmak, mesleki standartları yükselten akreditasyon sistemi çalışmalarına öncülük etmek, dijitalleşen eğitim dünyasına uyumlu veri temelli analiz ve takip sistemleri geliştirmek, Türkiye genelinde kurumsal yapımızı yaygınlaştırarak, yerelden genele daha kapsayıcı bir temsil gücüne ulaşmak. Hedefimiz net: Daha güçlü bir eğitim girişimciliği ekosistemi oluşturmak. Bunun için; Bizler EĞİDER olarak inanıyoruz ki; eğitimde güç birliği sadece kurumların değil, öğrencilerin ve toplumun da kazanımıdır.
Türkiye’de kısa, orta ve uzun vadede özel okulculuk nasıl bir yöne doğru yol alacak? Öngörü ve değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörün büyümesi için neler yapılmalı?
Kısa vadede özel okulculuk; ekonomik baskılar, artan personel maliyetleri ve veli alım gücündeki düşüş nedeniyle finansal sürdürülebilirlik odağında şekillenmeye devam edecek.
Kısa vadede (önümüzdeki 1–2 yıl):
• Ekonomik belirsizlikler nedeniyle velilerin okul tercihlerinde fiyat-performans dengesi ön plana çıkacak.
• Kurumlar daha şeffaf, ölçülebilir ve kişiye özel hizmetlerle öne çıkacak.
Orta vadede ise kurumsallaşma ve farklılaşma anahtar kavram olacak.
Orta vadede (3–5 yıl):
• Kurumlar arasında net bir ayrışma yaşanacak: Kimi kurumlar butikleşerek bireyselleşmeye, kimileri kurumsallaşarak çok şubeli yapılara yönelecek.
• Dijital altyapı, öğrenci takibi, veli etkileşimi gibi alanlarda teknoloji yatırımları öne çıkacak.
• Öğrenci başarıları kadar, duygusal gelişim, rehberlik hizmetleri ve sosyal beceri kazandırma konuları da veli tercihlerinde belirleyici olacak.
Uzun vadede (5 yıl ve sonrası)
Uzun vadede özel okulculuk, Türkiye’nin demografik yapısı, eğitim politikaları ve teknolojik gelişmeleriyle birlikte daha seçici, daha odaklı ve daha nitelikli bir modele evrilecek. Toplu büyümeden ziyade; özgün eğitim modellerine sahip butik yapılar, kurumsallaşmış, sürdürülebilir kurumlar, öğrenci kadar öğretmen, veli ve toplumun gelişimini hedefleyen kapsayıcı sistemler ön planda olacak.
FRANCHISE SİSTEMİ ŞEFFAF OLMALI
Sektördeki franchise sistemi uygulaması hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Bu sistemin eğitim sektörüne etkileri nelerdir? Modelin doğru ve yanlışları ve olması gerekenler konusunda önerilerinizi dinleyebilir miyiz?
Franchise sistemi, eğitimde doğru kurgulandığında kurumsallaşmayı hızlandıran, hizmet kalitesini yükselten ve girişimcilere yol açan bir modeldir. Ancak modelin uygulanışı kimi zaman eğitimin ruhuyla çelişiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, özel öğretim kurumlarında franchise sistemine karşı mesafeli durmasının nedeni de sanki burada yatıyor. Peki sistem tamamen yanlış mıydı? Bence Hayır.
Doğru uygulandığında; Kurumlar kurumsal bir çatı altında standardizasyon sağlar, eğitim kalitesi ve tanınırlık artar, yeni girişimciler için rehberlik sunar. Yanlış uygulandığında ise; Eğitim değil ticaret öncelik hâline gelir, Tüm şubeler aynı şablona sıkışır, yerel ihtiyaçlar göz ardı edilir, Kurumlar sadece tabelaya bağımlı kalır, içerik üretme refleksleri körelir.
Franchise sisteminin eğitim sektöründe sağlıklı işlemesi için bazı temel yapı taşlarının mutlaka yerli yerine oturtulması gerekiyor. Her şeyden önce, bu sistem sadece bir isim devri değil; güçlü bir eğitim içeriği, güncel müfredat ve pedagojik destek sunan bir yapıda olmalı. En kritik unsurlardan biri ise şeffaf ve objektif denetim mekanizmasıdır. Tüm şubelerin aynı kalite standardını taşıması, marka değerinin korunması için hayati önemdedir. Ve elbette unutulmaması gereken en temel ilke: Bu sistemin merkezinde ticari kazanç değil, nitelikli eğitim ve topluma değer üretme anlayışı yer almalıdır.
Franchise uygulamaları açısından dikkat edilmesi gereken noktalar neler? Bu model uzun vadede sektöre neler katacak?
Franchise modeli, doğru uygulandığında özel öğretim sektörüne kurumsallaşma, marka güvencesi ve hizmet standardı kazandıran önemli bir yapı olabilir. Ancak bu modelin sağlıklı işlemesi için bazı temel ilkelere dikkat edilmesi gerekir. Franchise sisteminde dikkat edilmesi gereken temel noktalar: Yasal Uyum, Şeffaf Sözleşmeler (Sözleşmelerin tek taraflı yükümlülükler içermemesi ve sürdürülebilir olması esastır), Eğitim Kalitesi Denetimi, Bölgesel Planlama: (franchise modelinde kontrollü büyüme prensibi benimsenmelidir)
Bu model uzun vadede sektöre ne kazandırır?
Kurumsallaşmayı hızlandırır, Yeni girişimcilere rehberlik eder, Marka gücü ile güven sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki, kurumlar sadece marka tabelasını değil, kalite taahhüdünü de taşır. Bu bilinçle yapılandırılan her model, özel öğretim sektörünü geleceğe daha güçlü taşıyacaktır.
EĞİTİMDE BÜYÜKLÜ ETKİYLE ÖLÇÜLÜR
Sektördeki sivil toplum çalışmalarını değerlendirebilir misiniz? Daha etkin bir özel öğretim dünyası için bu alanda neler yapılmalı?
Ben öncelikle Sektörümüz adına çalışan katkı sunan tüm sivil toplum yapılarının emeğini takdir ediyor; ortak akıl ve iş birliğiyle daha güçlü bir özel öğretim vizyonunun mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak son yıllarda sivil toplum çalışmalarının sayısı ve görünürlüğü artsa da, hâlâ potansiyelimizin çok gerisindeyiz.
Daha etkin bir özel öğretim dünyası için öncelikle, temsil gücü yüksek, çözüm odaklı yapılar oluşturulmalı ve sadece sorun konuşan değil, yol gösteren bir yapı hâline gelinmeli. Ve en önemlisi: sivil toplum kuruluşları, büyük ya da küçük fark etmeksizin tüm kurumlara eşit mesafede durmalı. Ancak bu şekilde özel öğretim dünyası daha kapsayıcı, daha güçlü bir yapıya kavuşabilir.
Sektörde ne yazık ki uzun zamandır büyük kurumlar ve zincir markalar daha görünür, daha çok duyulur durumda. Oysa özel öğretim dünyasının gerçek yükünü, sessiz ama kararlı biçimde taşıyan; mahalle aralarında, ilçelerde, Anadolu'nun dört bir yanında eğitim sevdasıyla yol alan küçük ve orta ölçekli kurumlar taşımaktadır. Ancak bu kurumlar çoğu zaman karar masalarında yer bulamıyor, seslerini duyuramıyor, hatta yok sayılıyor. İşte tam da bu yüzden EGİDER olarak yola çıkış nedenimiz buydu. Biz, “her kurum değerlidir” anlayışıyla; yalnızca büyük yapıları değil, emeğiyle ayakta duran tüm eğitim girişimcilerini temsil etmeye niyet ettik. Hedefimiz, sadece ses olmak değil; çözümün parçası olan bir dayanışma ağı kurmak. Bugün bu amaç doğrultusunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki özel öğretim kurucularını bir araya getiriyor; ortak sorunlara birlikte çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki: Eğitimde büyüklük; metrekareyle değil, etkiyle ölçülür.
ÖZEL ÖĞRETİM SEKTÖRÜNÜN BÜYÜMESİ İÇİN NELER YAPILMALI?
Mevzuat İstikrarı Sağlanmalı Vergi ve SGK Teşvikleri Getirilmeli, Kontrollü Büyüme Planlanmalı, Kamu ile İş Birliği Modelleri Geliştirilmeli, Toplumsal Algı Güçlendirilmeli. Sonuç olarak; özel okulculuğun geleceği, sadece ayakta kalanlarla değil; yenilikçi düşünen, nitelikli hizmet sunan ve eğitimde kalıcı değer üreten kurumlarla şekillenecektir.
ÖZEL ÖĞRETİMDE ARZ-TALEP DENGESİ İÇİN 4 ÖNERİ
Özel öğretim sektöründe bir arz - talep dengesizliği olduğu görülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Özel öğretim sektöründe var olan kapasite fazlalığı nasıl değerlendirilebilir? Bu konuda önereceğiniz modeller var mı?
Evet, bugün özel öğretim sektöründe dikkat çeken en önemli sorunlardan biri arz-talep dengesizliğidir. Özellikle büyük şehirlerde kurum sayısındaki hızlı artış, öğrenci nüfusundaki azalmayla birleşince ciddi bir kapasite fazlalığı doğdu. Bu dengesizliğin birkaç temel nedeni bulunmaktadır: Plansız kurum açılışları, Bölgesel ihtiyaç analizlerinin yeterince yapılmaması, Öğrenci sayısındaki demografik düşüş, Devlet destekli ücretsiz alternatiflerin yaygınlaşması, Artan maliyetler nedeniyle ailelerin özel eğitime erişimde zorlanması.
EGİ-DER olarak önerdiğimiz çözüm modelleri arasında şunlar yer alıyor:
1- Her bölgedeki demografik yapı, öğrenci yoğunluğu ve mevcut kurum sayısı dikkate alınarak yeni açılacak kurumlara bölgesel planlama çerçevesinde ruhsat verilmeli.
2- Yerel demografik veriler ışığında, hangi bölgede ne tür kurumlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli ve açılış izinleri buna göre düzenlenmelidir.
3-Öğretmen istihdamı, başarı oranı gibi kriterlere göre kurumlar ek olarak desteklenmeli. Bu, nitelikli kurumların güçlenmesini sağlar.
4-Kamu-özel modeline açık yaklaşım: Kapasite fazlası, yerel yönetimler ya da kamu kurumlarıyla yapılacak protokollerle, kısa süreli destek programları için değerlendirilebilir.
Kapasite fazlalığını bir kriz olarak değil, planlı bir stratejiyle verimli bir dönüşüm alanı olarak görmek gerekir.
MESLEĞİNE ÂŞIK BİR EĞİTİMCİYİM
Son olarak bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kars’ın Susuz ilçesinde doğdum. İlkokulu Susuz ’da tamamladıktan sonra İstanbul serüvenim başladı. Bugün Susuz olarak bildiğimiz bu ilçe, geçmişte “Cilavuz” ismiyle anılırdı ve Türkiye’nin eğitim tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Çünkü 1940 yılında kurulan ilk Köy Enstitülerinden biri burada, Cilavuz Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Eğitimle böylesine yoğrulmuş bir coğrafyada, neredeyse her hanede bir öğretmen bulunur. Bu topraklarda eğitim ve eğitimciler, her zaman en büyük saygıyı görür. Benim içimdeki eğitim aşkının da bu iklimde, bu kültürel atmosferde yeşerdiğine inanıyorum. Eğitim yolculuğumun önemli bir durağı ise Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi oldu. Henüz çocuk yaşlarda hissettiğim bu ilgi, 20 yaşımda öğretmenliğe adım atmamla birlikte derin bir tutkuya dönüştü. Bugün kendimi yalnızca bir öğretmen olarak değil; eğitime inanan, çocukların ve gençlerin hayatına dokunma sorumluluğunu taşıyan bir yol arkadaşı olarak görüyorum. Mesleğine âşık bir eğitimciyim. Yenilikçi fikirlere her zaman açık oldum. Çağın gereklerini takip etmeye, ama bunu insani değerleri koruyarak yapmaya özen gösterdim. Eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra kariyerimi özel öğretim alanında şekillendirmeye karar verdim. Hem okul hem kurs düzeyinde farklı kurumlar kurarak, sahada birebir emek vererek çalıştım. Kurum yöneticiliği kadar, öğretmenliği ve sınıf içindeki hayatı da hep merkezde tuttum. Çünkü benim için eğitim, sadece bir kurum inşa etmek değil; bir kültür, bir değer sistemi, bir toplumsal sorumluluk oluşturmak demek.
Kişisel hayatımda da disiplinli çalışmaya çok önem veririm. Bu konuda bana en çok ilham veren söz, Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar’a ait: “Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir; ben çalışmaya inanıyorum.” Bu sözü sadece hatırlamam; her gün hayatıma uygularım. Çalışmak, üretmek, fayda sağlamak benim için bir alışkanlıktan çok bir yaşam biçimi.
2024 yılı itibarıyla Türkiye Eğitimci ve Girişimci İş İnsanları Derneği (EĞİ-DER) Genel Başkanı olarak görev yapıyorum. Bu görev, bana sadece temsil gücü değil; daha büyük bir sorumluluk yükledi. Sektördeki birçok girişimcinin sesi olmak, ihtiyaçları sahadan dinlemek, ortak çözümler üretmek ve eğitim camiası için daha sürdürülebilir bir zemin oluşturmak için çalışıyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, yalnızca kurum değil; bir değer, bir bilinç, bir vizyon inşa etmenin mücadelesini veriyoruz. Ben hâlâ öğrenmeye inanıyorum. Hâlâ üretiyorum. Ve her sabah aynı inançla yeniden başlıyorum. Çünkü inanıyorum ki; eğitim, sadece ders vermek değil; bir nesle yön vermek, yol açmak ve birlikte büyümektir.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.