Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
ÖSYM’nin 29 Ağustos 2013 tarihli Yeni Yasal Düzenleme Doğrultusunda ÖSYM Tarafından Yapılan Sınavlarda Sorulan Sorular Hakkında Açıklama başlıklı duyurusunda ‘’Adayların sorulara verdikleri cevapları da izlemesini ve cevap kâğıdı üzerindeki işaretlemelerini kontrol etmelerini temin etmek amacıyla ÖSYM Yönetim Kurulu tarafından belirlenecek sınavlarda yer alan test sorularının tamamından rastgele seçilen % 10’u adaylara ait soru kitapçıklarındaki soru numaraları ve cevap seçenekleri ile birlikte adayların incelemesine açılacaktır.’’ denmişti. Ösym Başkanı Prof.Dr Ali Demir’in 16 Mart 2014 tarihli verdiği röportajda yayınlanacak soruların oranının yüzde 10’dan 20’ye çıkarıldığını; Türkçe, Temel Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler testinden 8’er olmak olmak üzere toplamda 32 sorunun rastgele seçilerek yayınlanacağını söyledi.
Ali Demir gerekçe olarak ;’’ ÖSYM çok yoğun bir biçimde soru havuzunu genişletme gayreti içindedir ve bunun için bir “Soru Havuzu Yazılımı” kullanımına başlanmasını gösterdi . Ama bu durum sınava giren adayların bireysel olarak sınavda kendi kullandıkları soru kitapçıklarını ve cevap kâğıtlarını kendilerinin incelemesine engel değil. Adaylar ÖSYM’den randevu alarak kendi kitapçıklarının asıllarını inceleyebilirler. Kişisel bilgi edinmeye bir itirazımız yok.’’ dedi.
Soruların yayınlanmayacağı açıklaması sınava giren adaylarda, velilerde ve eğitimcilerde itiraza sebep olacaktır. Sınav sorularının yayınlanması şeffaflık açısından çok önemlidir ve umarım soruların tamamının yayınlanma kararı alınır. Sınav kitapçığını ancak itiraz eden aday ÖSYM’den randevu alarak görebilecek ve incelenmesini talep edebilecektir.
Murat AYDIN – Eğitimci
twitter.com/murataydin52
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
ÖSYM’nin 29 Ağustos 2013 tarihli Yeni Yasal Düzenleme Doğrultusunda ÖSYM Tarafından Yapılan Sınavlarda Sorulan Sorular Hakkında Açıklama başlıklı duyurusunda ‘’Adayların sorulara verdikleri cevapları da izlemesini ve cevap kâğıdı üzerindeki işaretlemelerini kontrol etmelerini temin etmek amacıyla ÖSYM Yönetim Kurulu tarafından belirlenecek sınavlarda yer alan test sorularının tamamından rastgele seçilen % 10’u adaylara ait soru kitapçıklarındaki soru numaraları ve cevap seçenekleri ile birlikte adayların incelemesine açılacaktır.’’ denmişti. Ösym Başkanı Prof.Dr Ali Demir’in 16 Mart 2014 tarihli verdiği röportajda yayınlanacak soruların oranının yüzde 10’dan 20’ye çıkarıldığını; Türkçe, Temel Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler testinden 8’er olmak olmak üzere toplamda 32 sorunun rastgele seçilerek yayınlanacağını söyledi.
Ali Demir gerekçe olarak ;’’ ÖSYM çok yoğun bir biçimde soru havuzunu genişletme gayreti içindedir ve bunun için bir “Soru Havuzu Yazılımı” kullanımına başlanmasını gösterdi . Ama bu durum sınava giren adayların bireysel olarak sınavda kendi kullandıkları soru kitapçıklarını ve cevap kâğıtlarını kendilerinin incelemesine engel değil. Adaylar ÖSYM’den randevu alarak kendi kitapçıklarının asıllarını inceleyebilirler. Kişisel bilgi edinmeye bir itirazımız yok.’’ dedi.
Soruların yayınlanmayacağı açıklaması sınava giren adaylarda, velilerde ve eğitimcilerde itiraza sebep olacaktır. Sınav sorularının yayınlanması şeffaflık açısından çok önemlidir ve umarım soruların tamamının yayınlanma kararı alınır. Sınav kitapçığını ancak itiraz eden aday ÖSYM’den randevu alarak görebilecek ve incelenmesini talep edebilecektir.
Murat AYDIN – Eğitimci
twitter.com/murataydin52
Son Güncelleme: Perşembe, 20 Mart 2014 12:50
Gösterim: 2293
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, ilköğretim öğrencilerinin sorgulanmasını Meclis'e taşıdı. Türkkan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya 'Skandal doğru mu?' diye sordu.
Türkkan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle Meclis'e soru önergesi verdi. Türkkan’ın önergesinde Bakan Avcı’ya yönettiği sorulardan bazılar şöyle:
"Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin ilköğretim okullarında yeni bir uygulama başlattığı, buna göre müfettişlerin ilkokullarda öğretmeni sınıftan çıkardıktan sonra öğrencilere birtakım sorular sorarak yanıtlarını istedikleri doğru mu?, Bu sorular arasında “Atatürk’ü mü seviyorsun Recep Tayyip Erdoğan’ı mı?” “Öğretmeniniz Hükümet’i kötülüyor mu” “Öğretmenleriniz anne ve babanıza AKP'ye oy atmayın diyorlar mı?” gibi soruların yer aldığı doğru mu, başka ne gibi sorular soruluyor?, Bu sorular ne amaçla ve kim tarafından hazırlandı, ilköğretim okulu öğrencilerinden bu sorular karşılığında alınacak cevaplarla ne hedefleniyor?”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, ilköğretim öğrencilerinin sorgulanmasını Meclis'e taşıdı. Türkkan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya 'Skandal doğru mu?' diye sordu.
Türkkan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle Meclis'e soru önergesi verdi. Türkkan’ın önergesinde Bakan Avcı’ya yönettiği sorulardan bazılar şöyle:
"Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin ilköğretim okullarında yeni bir uygulama başlattığı, buna göre müfettişlerin ilkokullarda öğretmeni sınıftan çıkardıktan sonra öğrencilere birtakım sorular sorarak yanıtlarını istedikleri doğru mu?, Bu sorular arasında “Atatürk’ü mü seviyorsun Recep Tayyip Erdoğan’ı mı?” “Öğretmeniniz Hükümet’i kötülüyor mu” “Öğretmenleriniz anne ve babanıza AKP'ye oy atmayın diyorlar mı?” gibi soruların yer aldığı doğru mu, başka ne gibi sorular soruluyor?, Bu sorular ne amaçla ve kim tarafından hazırlandı, ilköğretim okulu öğrencilerinden bu sorular karşılığında alınacak cevaplarla ne hedefleniyor?”
Son Güncelleme: Perşembe, 20 Mart 2014 13:34
Gösterim: 1380
“Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları” yeniden düzenlendi. Öğretmenlik alanı mezunu olanlardan görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunları özel eğitime atanabilecek. İşte detaylar...
Eğitimtercihi-Milli Eğitim Bakanlığı, “Eğitim Kurumlarına Öğretmen Olarak Atanacakların Atamalarına Esas Olan Alanlar ile Mezun Oldukları Yükseköğretim Programları ve Aylık Karşılığı Okutacakları Derslere İlişkin Esaslar”da değişiklik yaptı. Yapılan düzenlemenin Bakanlığa bağlı okul ve kurumların öğretim programlarında meydana gelen değişikliklerin yanı sıra son yıllarda öğretmenliğe kaynaklık eden yükseköğretim programlarının yapılanmasında ve program adlarında çok sayıda değişiklik yapılması nedeniyle ihitiyaç duyulduğu belirtildi.
Yeni düzenlenen “Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları”na göre, özel eğitim alanında öğretmen ihtiyacının karşılanamaması durumunda bu alana, öğretmenlik alanları mezunu olup görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunlarının atanmalarına imkân tanındı. Yapılan bir diğer değişiklik ise Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulundan 12 Temmuz 2004 tarihinden önce mezun olanlar ile bu tarih itibarıyla söz konusu okullara kayıtlı bulunup mezun olanlardan Pedagojik Formasyon eğitimini tamamlayanlara Beden Eğitimi öğretmenliğine atanma hakkı getirildi.
Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları’nda yapılan diğer değişiklikler şöyle;
Yeni düzenlemeye göre “Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları”nda Pedagojik Formasyon tanımı sadeleştirilirken, ‘Yan alan’ tanımında yer alan ‘yüksek lisans üzerine doktora eğitimi’ ifadesi ‘yüksek lisans veya doktora eğitimi’ şeklinde değiştirildi. Daha önceki kararlar kapsamında elde edilen hakların bu kararla da korunduğu belirtildi.
Yapılan değişikliğe göre, Özel Eğitim alanında öğretmen ihtiyacının karşılanamaması durumunda bu alana, öğretmenlik alanları mezunu olup görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunlarının atanmalarına imkân tanındı. Diğer bir değişikliğe göre, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulundan 12 Temmuz 2004 tarihinden önce mezun olanlar ile bu tarih itibarıyla söz konusu okullara kayıtlı bulunup mezun olanlardan Pedagojik Formasyon eğitimini tamamlayanlara Beden Eğitimi öğretmenliğine atanma hakkı getirildi.
Ankara 7. İdare Mahkemesinin 16 Ocak 2014 tarihli ve Esas No: 2013/1512 sayılı kararı doğrultusunda 2009-2010 öğretim yılından önce Resim-İş Öğretmenliği bölümünden mezun olanlar ile bu öğretim yılında adı geçen bölüme kayıtlı olup mezun olanlara Teknoloji ve Tasarım alanı Öğretmenliğine atanma hakkı da yeni düzenlemede yer aldı.
Sağlık alanına ilişkin atamalarda karşılaşılan güçlükleri gidermek için de bazı düzenlemeler yapıldı. “Görme Engelliler Öğretmenliği”, “İşitme Engelliler Öğretmenliği” ve “Zihinsel Engelliler Öğretmenliği” alanları, “Özel Eğitim” adı altında birleştirilirken, “Rehber Öğretmen” alanının adı “Rehberlik” olarak değiştirildi. 47 alanın alana kaynaklık eden yükseköğretim programlarının da güncellendiği bildirildi.
İşte öğretmenlik bölümleri ve atanabilecekleri branşlar Tıklayın
http://ttkb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2014_03/12121613_kaynak_atanabilecegi_alan.pdf
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
“Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları” yeniden düzenlendi. Öğretmenlik alanı mezunu olanlardan görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunları özel eğitime atanabilecek. İşte detaylar...
Eğitimtercihi-Milli Eğitim Bakanlığı, “Eğitim Kurumlarına Öğretmen Olarak Atanacakların Atamalarına Esas Olan Alanlar ile Mezun Oldukları Yükseköğretim Programları ve Aylık Karşılığı Okutacakları Derslere İlişkin Esaslar”da değişiklik yaptı. Yapılan düzenlemenin Bakanlığa bağlı okul ve kurumların öğretim programlarında meydana gelen değişikliklerin yanı sıra son yıllarda öğretmenliğe kaynaklık eden yükseköğretim programlarının yapılanmasında ve program adlarında çok sayıda değişiklik yapılması nedeniyle ihitiyaç duyulduğu belirtildi.
Yeni düzenlenen “Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları”na göre, özel eğitim alanında öğretmen ihtiyacının karşılanamaması durumunda bu alana, öğretmenlik alanları mezunu olup görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunlarının atanmalarına imkân tanındı. Yapılan bir diğer değişiklik ise Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulundan 12 Temmuz 2004 tarihinden önce mezun olanlar ile bu tarih itibarıyla söz konusu okullara kayıtlı bulunup mezun olanlardan Pedagojik Formasyon eğitimini tamamlayanlara Beden Eğitimi öğretmenliğine atanma hakkı getirildi.
Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları’nda yapılan diğer değişiklikler şöyle;
Yeni düzenlemeye göre “Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları”nda Pedagojik Formasyon tanımı sadeleştirilirken, ‘Yan alan’ tanımında yer alan ‘yüksek lisans üzerine doktora eğitimi’ ifadesi ‘yüksek lisans veya doktora eğitimi’ şeklinde değiştirildi. Daha önceki kararlar kapsamında elde edilen hakların bu kararla da korunduğu belirtildi.
Yapılan değişikliğe göre, Özel Eğitim alanında öğretmen ihtiyacının karşılanamaması durumunda bu alana, öğretmenlik alanları mezunu olup görme, işitme, zihinsel engelliler alanında tezli-tezsiz yüksek lisans veya doktora mezunlarının atanmalarına imkân tanındı. Diğer bir değişikliğe göre, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulundan 12 Temmuz 2004 tarihinden önce mezun olanlar ile bu tarih itibarıyla söz konusu okullara kayıtlı bulunup mezun olanlardan Pedagojik Formasyon eğitimini tamamlayanlara Beden Eğitimi öğretmenliğine atanma hakkı getirildi.
Ankara 7. İdare Mahkemesinin 16 Ocak 2014 tarihli ve Esas No: 2013/1512 sayılı kararı doğrultusunda 2009-2010 öğretim yılından önce Resim-İş Öğretmenliği bölümünden mezun olanlar ile bu öğretim yılında adı geçen bölüme kayıtlı olup mezun olanlara Teknoloji ve Tasarım alanı Öğretmenliğine atanma hakkı da yeni düzenlemede yer aldı.
Sağlık alanına ilişkin atamalarda karşılaşılan güçlükleri gidermek için de bazı düzenlemeler yapıldı. “Görme Engelliler Öğretmenliği”, “İşitme Engelliler Öğretmenliği” ve “Zihinsel Engelliler Öğretmenliği” alanları, “Özel Eğitim” adı altında birleştirilirken, “Rehber Öğretmen” alanının adı “Rehberlik” olarak değiştirildi. 47 alanın alana kaynaklık eden yükseköğretim programlarının da güncellendiği bildirildi.
İşte öğretmenlik bölümleri ve atanabilecekleri branşlar Tıklayın
http://ttkb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2014_03/12121613_kaynak_atanabilecegi_alan.pdf
Son Güncelleme: Cumartesi, 15 Mart 2014 13:24
Gösterim: 7259
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dershane yasasını onaylamasının ardından gözler muhalefet ve dershane yöneticilerine çevrildi. CHP ve dershane dernekleri dershaneleri düzenleyen MEB yasasını Anayasa Mahkemesi’ne götürme kararı aldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dershanelerin kapatılmasına yönelik düzenlemeyi de içeren “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u onayladı. Dershane temsilcileri ise konuyu, idari, Anayasa ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyarak, haklarını arayacaklarını söyledi.
ÖZ-DE-BİR Başkanı Faruk Köprülü: Yasa onaylandı. Konunun buraya gelmesini beklemiyorduk ama yasal birtakım süreçleri başlattık. Ana muhalefet partisi ile görüşmeler yaptık. Onlar da yasayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söyledi. Bu amaçla iş hukukundan, idare hukukuna kadar bu alanda uzmanlara yasayı her açıdan incelettik. Bunun sonucunda bir rapor hazırlayacağız. Oluşacak mağduriyetler ve haklarımız bu çalışmada yer alacak. En kısa sürede bunu muhalefet partisine teslim edeceğiz ve mahkeme sürecini takip edeceğiz. Yasanın Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından başvurunun yapılmasını umuyoruz. Üyelerimizle yaptığımız görüşmelerde hiçbir kurum dönüşüme uğramak istemediğini söyledi. Faaliyetlerimize dershane olarak devam edeceğiz. Eğer mahkemeden olumsuz yanıt çıkarsa konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz. Bu bir ihtiyaç. Ayrıca dünyada yasa ile kapatılan hiçbir eğitim öğretim kurumu yok. Sektörde 100 bin personelin mağdur olmasını da bekliyoruz. Dernek ise kapanmaz. Üyelerle birlikte içeriği değişir ve devam eder. Dershaneler kapansa bile hukuki süreç sonucunda tekrar açılacak umudunu hiç yitirmedik. Yalnızca bu alanda çalışmaya devam etmek istiyoruz.
Kaçak eğitim ortaya çıkacak
GÜVENDER Başkan Yardımcısı Eyüp Kılcı: Yasa kimseyi tatmin etmiyor. Bakanlıkla görüşmelerimizde hükümetlerin yapacakları tasarrufların, tarafları mağdur etmeden olmasını istedik. Herkesi kapsayacak çözümler sunulması gerekiyordu. Ancak olmadı. Yasa bu haliyle 400-500 kurumu kapsıyor. Açık lise kavramı da seçenekler arasında bulunuyor ama 2015’te sektörün kapanmasını öngörüyor. 100 bine yakın çalışan var. Bunlardan 6 yıldan fazla çalışma süresi olanların, ihtiyaca bağlı olarak Bakanlığa alınacağı söyleniyor. 10 bin alım olsa da mağdur sayısı 90 bin olacak. Öğrencilerin bu kurumlara ihtiyacı da var. Bunları karşılayacak inisiyatif de yok. Eğitim kaçak hale gelecek ve bunları Bakanlık kovalamaya başlayacak. 3.600 dershane var. Bunlar içinde açık lise seçeneğini kullanacaklar bulunuyor. En fazla 400-600 dershane bunu deneyecek. Dört yıl sonra okula dönüşme zorunluluğu riskine girmek istemeyenler olacağı için az oranda dönüşüm sağlanacak. KPSS kurslarına yönelenler de olacak ama sayısı 200’ü geçmez. Çünkü, öğrenci potansiyeli az. 40-50 kurum da özel okula dönüşebilir. Önemli bir kesim boşlukta kalacağı için mahkemeye başvuracak. Anayasa, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. 3 binden fazla dershane kapanma riskiyle karşı karşıya. Dernekler olarak hukuki yollara başvuracağız. Öğrenci ve velilerde gelecek yıldan itibaren eğitim haklarının ellerinden alındığı iddiasıyla hukuki haklarını arayabilirler. Öğretmenler, çalışan personel için de bu durum geçerli.
Eğitim faaliyetleri sürecek
TÖDER Başkanı İbrahim Taşel: Dershanelerin Türkiye için gerekli kurumlar olduğunu her alanda anlattık. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı onaylamasını bekliyorduk. Siyasi partiler daha önce konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini söylemişlerdi. Bu süreci bekleyeceğiz. Eğer başvuru olmazsa bizler bu işlemi başlatacağız. Üyelerimizde birlikte adımız ne olursa olsun çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu faaliyetler kurs, açık lise hangi yönde olursa olsun çıkacak yönetmeliklere göre planlama yaparak çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Haklarımızı hukuki alanlarda savunacağız. Sektörde ana eleman olarak 100 bin çalışan bulunuyor. Bakanlık bunların istihdam edileceğini açıkladı. Milli Eğitim’in çıkacak mağduriyeti önleyeceğini umuyoruz. Okullarımız da bulunuyor. Bunların içinden akademik liseye, KPSS, yabancı dil kursuna ve etüt merkezine dönüşebilecek olanlar var. Üyelerimiz de bekleme halinde. Hukuki süreçleri de takip edeceğiz. TÖDER ise sadece dershanelere yönelik bir içeriği olmadığı için kapanmaz. Güçlü olarak, dönüşecek kurumların üyelerini da bünyesine katarak yoluna devam eder. Bu süreç de derneğe daha fazla ihtiyaç olur.
CHP Anayasa Mahkemesi'ne başvuru hazırlığında
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, demokratikleşme paketi ve dershanelerin kapatılmasını içeren düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürmek için hazırlıklarını sürdürdüklerini söyledi.
Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyen Hamzaçebi, burada gazetecilere yaptığı değerlendirmede söz konusu düzenlemelerin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtti.
Hamzaçebi, “Dershanelerle ilgili düzenleme Anayasa'nın teşebbüs özgürlüğü ilkesine aykırıdır. İsteyen her türlü işletmeyi teşebbüsü kurabilir. Diğeri ise Milli Eğitim’de 40 bin yöneticinin görevine kanun ile son veriliyor. Bu da anayasanın hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’ne bunları götüreceğiz. Bunun çalışmalarını yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dershane yasasını onaylamasının ardından gözler muhalefet ve dershane yöneticilerine çevrildi. CHP ve dershane dernekleri dershaneleri düzenleyen MEB yasasını Anayasa Mahkemesi’ne götürme kararı aldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dershanelerin kapatılmasına yönelik düzenlemeyi de içeren “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u onayladı. Dershane temsilcileri ise konuyu, idari, Anayasa ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyarak, haklarını arayacaklarını söyledi.
ÖZ-DE-BİR Başkanı Faruk Köprülü: Yasa onaylandı. Konunun buraya gelmesini beklemiyorduk ama yasal birtakım süreçleri başlattık. Ana muhalefet partisi ile görüşmeler yaptık. Onlar da yasayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söyledi. Bu amaçla iş hukukundan, idare hukukuna kadar bu alanda uzmanlara yasayı her açıdan incelettik. Bunun sonucunda bir rapor hazırlayacağız. Oluşacak mağduriyetler ve haklarımız bu çalışmada yer alacak. En kısa sürede bunu muhalefet partisine teslim edeceğiz ve mahkeme sürecini takip edeceğiz. Yasanın Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından başvurunun yapılmasını umuyoruz. Üyelerimizle yaptığımız görüşmelerde hiçbir kurum dönüşüme uğramak istemediğini söyledi. Faaliyetlerimize dershane olarak devam edeceğiz. Eğer mahkemeden olumsuz yanıt çıkarsa konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz. Bu bir ihtiyaç. Ayrıca dünyada yasa ile kapatılan hiçbir eğitim öğretim kurumu yok. Sektörde 100 bin personelin mağdur olmasını da bekliyoruz. Dernek ise kapanmaz. Üyelerle birlikte içeriği değişir ve devam eder. Dershaneler kapansa bile hukuki süreç sonucunda tekrar açılacak umudunu hiç yitirmedik. Yalnızca bu alanda çalışmaya devam etmek istiyoruz.
Kaçak eğitim ortaya çıkacak
GÜVENDER Başkan Yardımcısı Eyüp Kılcı: Yasa kimseyi tatmin etmiyor. Bakanlıkla görüşmelerimizde hükümetlerin yapacakları tasarrufların, tarafları mağdur etmeden olmasını istedik. Herkesi kapsayacak çözümler sunulması gerekiyordu. Ancak olmadı. Yasa bu haliyle 400-500 kurumu kapsıyor. Açık lise kavramı da seçenekler arasında bulunuyor ama 2015’te sektörün kapanmasını öngörüyor. 100 bine yakın çalışan var. Bunlardan 6 yıldan fazla çalışma süresi olanların, ihtiyaca bağlı olarak Bakanlığa alınacağı söyleniyor. 10 bin alım olsa da mağdur sayısı 90 bin olacak. Öğrencilerin bu kurumlara ihtiyacı da var. Bunları karşılayacak inisiyatif de yok. Eğitim kaçak hale gelecek ve bunları Bakanlık kovalamaya başlayacak. 3.600 dershane var. Bunlar içinde açık lise seçeneğini kullanacaklar bulunuyor. En fazla 400-600 dershane bunu deneyecek. Dört yıl sonra okula dönüşme zorunluluğu riskine girmek istemeyenler olacağı için az oranda dönüşüm sağlanacak. KPSS kurslarına yönelenler de olacak ama sayısı 200’ü geçmez. Çünkü, öğrenci potansiyeli az. 40-50 kurum da özel okula dönüşebilir. Önemli bir kesim boşlukta kalacağı için mahkemeye başvuracak. Anayasa, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. 3 binden fazla dershane kapanma riskiyle karşı karşıya. Dernekler olarak hukuki yollara başvuracağız. Öğrenci ve velilerde gelecek yıldan itibaren eğitim haklarının ellerinden alındığı iddiasıyla hukuki haklarını arayabilirler. Öğretmenler, çalışan personel için de bu durum geçerli.
Eğitim faaliyetleri sürecek
TÖDER Başkanı İbrahim Taşel: Dershanelerin Türkiye için gerekli kurumlar olduğunu her alanda anlattık. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı onaylamasını bekliyorduk. Siyasi partiler daha önce konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini söylemişlerdi. Bu süreci bekleyeceğiz. Eğer başvuru olmazsa bizler bu işlemi başlatacağız. Üyelerimizde birlikte adımız ne olursa olsun çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu faaliyetler kurs, açık lise hangi yönde olursa olsun çıkacak yönetmeliklere göre planlama yaparak çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Haklarımızı hukuki alanlarda savunacağız. Sektörde ana eleman olarak 100 bin çalışan bulunuyor. Bakanlık bunların istihdam edileceğini açıkladı. Milli Eğitim’in çıkacak mağduriyeti önleyeceğini umuyoruz. Okullarımız da bulunuyor. Bunların içinden akademik liseye, KPSS, yabancı dil kursuna ve etüt merkezine dönüşebilecek olanlar var. Üyelerimiz de bekleme halinde. Hukuki süreçleri de takip edeceğiz. TÖDER ise sadece dershanelere yönelik bir içeriği olmadığı için kapanmaz. Güçlü olarak, dönüşecek kurumların üyelerini da bünyesine katarak yoluna devam eder. Bu süreç de derneğe daha fazla ihtiyaç olur.
CHP Anayasa Mahkemesi'ne başvuru hazırlığında
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, demokratikleşme paketi ve dershanelerin kapatılmasını içeren düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürmek için hazırlıklarını sürdürdüklerini söyledi.
Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyen Hamzaçebi, burada gazetecilere yaptığı değerlendirmede söz konusu düzenlemelerin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtti.
Hamzaçebi, “Dershanelerle ilgili düzenleme Anayasa'nın teşebbüs özgürlüğü ilkesine aykırıdır. İsteyen her türlü işletmeyi teşebbüsü kurabilir. Diğeri ise Milli Eğitim’de 40 bin yöneticinin görevine kanun ile son veriliyor. Bu da anayasanın hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’ne bunları götüreceğiz. Bunun çalışmalarını yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 19 Mart 2014 08:28
Gösterim: 2584
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), TBMM’de onaylanan MEB yasası değerlendirmesinde Bakanlar Kurulu’nda imza için bekleyen Ulusal Öğretmen Stratejisi’nin ivedilikle uygulamaya alınmasını daha demokratik, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim için atılması gereken adımlarla bu adımların daha fazla geciktirilmemesi uyarısında bulundu.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), yaptığı yazılı açıklamada, MEB yasasının halihazırda devam eden birçok proje ve programı aksatmaması ve Bakanlık bünyesinde bilgi ve deneyim birikiminin kayba uğramaması için dikkatli olunması uyarısında bulundu. ERG raporunda Kasım 2011’de ilk taslağı tamamlanan Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nin iki yıl sonra hala uygulamaya geçmemiş olmasının, eğitimin niteliğini artırma gayretlerini sekteye uğrtattığı ifade edildi.
İşte ERG'nin açıklaması;
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), TBMM Genel Kurulu’nda onaylanan Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ardından başta Bakanlar Kurulu’nda imza için bekleyen Ulusal Öğretmen Stratejisi’nin ivedilikle uygulamaya alınması olmak üzere daha demokratik, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim için atılması gereken adımlara ve bu adımları daha fazla geciktirmenin risklerine dikkat çekiyor.
2012’den bu yana gerçekleştirilen köklü, ancak eğitimde eşitliğe ve niteliğe yeteri kadar odaklanmayan değişikliklerin, başta çocuklar olmak üzere eğitimin paydaşlarının başlıca sorunlarına yanıt verme potansiyeli düşük görünüyor. Daha fazla gecikmeden, Türkiye’de herkes için kaliteli eğitim sağlanmasına yönelik eğitim politikalarının orta erimli bir plan içinde ve birbirlerini besleyecek biçimde oluşturulmaları ve uygulanmaları gerekir. Bu politikaların, bütüncül ve katılımcı bir stratejiyle, öğrenci odaklı, eğitimde kaliteyi yükseltici ve eşitsizlikleri azaltmayı hedefleyen biçimde yapılması çok önemlidir. Ayrıca, yeni yasanın halihazırda devam eden birçok proje ve programı aksatmaması ve Bakanlık bünyesinde bilgi ve deneyim birikiminin kayba uğramaması için dikkatli olunmalıdır.
Özellikle Kasım 2011’de ilk taslağı tamamlanan Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nin iki yıl sonra hala uygulamaya geçmemiş olması, eğitimin niteliğini artırma gayretlerini sekteye uğratmaktadır. Stratejinin, öğretmenlerin ve eğitim fakültelerinin desteği sağlanarak yaşama geçirilmesi eğitim gündeminin en öncelikli konularından biri olmalıdır. Ek olarak, Öğretmen Yeterlikleri, Okul Temelli Mesleki Gelişim ve İlköğretim Kurumları Standartları gibi Türkiye'de eğitimin niteliğinin yükseltilmesine katkı sağlama potansiyeli yüksek proje ve programların hızla tamamlanması ve çocukların öğrenme sürecine somut ve gözlemlenebilir katkı sağlaması kritik önemdedir.
Türkiye’de eğitimde herkese daha demokratik bir ortamda nitelikli eğitim sunamadığımız ve eğitimin mevcut eşitsizliklerle mücadele gücünü artıramadığımız sürece, yalnızca çocukların en temel hak ve ihtiyaçlarına cevap verememekle kalmıyor, geleceğimiz için çok ciddi sosyal ve ekonomik riskler oluşturuyoruz. Eğitimin giderek derinleşen siyasi kutuplaşma girdabından kurtarılması ve ulusal bir uzlaşmanın sağlanması amacıyla girişimlerin başlaması çok önemli. ERG’nin karar vericilerden beklentisi, eğitimin acil sorunlarına yönelik politikaların veri temelli ve katılımcı süreçlerde geliştirilerek etkili olarak uygulanmasını sağlamasıdır. Kamuoyunun da bu süreçte herkes için kaliteli eğitim talebini sürekli ve daha güçlü bir sesle yenilemesi ve gündemde tutması çok önemli ve gerekli olacaktır.
ERG, Haziran 2011 seçimleri sonrasında tüm milletvekilleriyle Türkiye Eğitim Sisteminin Öncelikli Sorunları dosyasını paylaşmış ve bazı bakanlar ve partilerin grup yöneticileri ile görüşmeler yaparak sorunları yüz yüze dile getirmişti. Bu dosyada ERG,
1) Tüm çocukların eğitimde haklarını koruma altına alan demokratik bir eğitim ortamının eksikliğine,
2) Eğitimde eşitsizliklere,
3) Okula giden çocukların öğrenme düzeylerinin düşüklüğüne,
4) Ortaöğretimin gençleri kaybettiğine ve
5) Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının herkese kaliteli eğitim verilmesi için yeterli olmadığına dikkat çekmişti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), TBMM’de onaylanan MEB yasası değerlendirmesinde Bakanlar Kurulu’nda imza için bekleyen Ulusal Öğretmen Stratejisi’nin ivedilikle uygulamaya alınmasını daha demokratik, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim için atılması gereken adımlarla bu adımların daha fazla geciktirilmemesi uyarısında bulundu.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), yaptığı yazılı açıklamada, MEB yasasının halihazırda devam eden birçok proje ve programı aksatmaması ve Bakanlık bünyesinde bilgi ve deneyim birikiminin kayba uğramaması için dikkatli olunması uyarısında bulundu. ERG raporunda Kasım 2011’de ilk taslağı tamamlanan Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nin iki yıl sonra hala uygulamaya geçmemiş olmasının, eğitimin niteliğini artırma gayretlerini sekteye uğrtattığı ifade edildi.
İşte ERG'nin açıklaması;
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), TBMM Genel Kurulu’nda onaylanan Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ardından başta Bakanlar Kurulu’nda imza için bekleyen Ulusal Öğretmen Stratejisi’nin ivedilikle uygulamaya alınması olmak üzere daha demokratik, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim için atılması gereken adımlara ve bu adımları daha fazla geciktirmenin risklerine dikkat çekiyor.
2012’den bu yana gerçekleştirilen köklü, ancak eğitimde eşitliğe ve niteliğe yeteri kadar odaklanmayan değişikliklerin, başta çocuklar olmak üzere eğitimin paydaşlarının başlıca sorunlarına yanıt verme potansiyeli düşük görünüyor. Daha fazla gecikmeden, Türkiye’de herkes için kaliteli eğitim sağlanmasına yönelik eğitim politikalarının orta erimli bir plan içinde ve birbirlerini besleyecek biçimde oluşturulmaları ve uygulanmaları gerekir. Bu politikaların, bütüncül ve katılımcı bir stratejiyle, öğrenci odaklı, eğitimde kaliteyi yükseltici ve eşitsizlikleri azaltmayı hedefleyen biçimde yapılması çok önemlidir. Ayrıca, yeni yasanın halihazırda devam eden birçok proje ve programı aksatmaması ve Bakanlık bünyesinde bilgi ve deneyim birikiminin kayba uğramaması için dikkatli olunmalıdır.
Özellikle Kasım 2011’de ilk taslağı tamamlanan Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nin iki yıl sonra hala uygulamaya geçmemiş olması, eğitimin niteliğini artırma gayretlerini sekteye uğratmaktadır. Stratejinin, öğretmenlerin ve eğitim fakültelerinin desteği sağlanarak yaşama geçirilmesi eğitim gündeminin en öncelikli konularından biri olmalıdır. Ek olarak, Öğretmen Yeterlikleri, Okul Temelli Mesleki Gelişim ve İlköğretim Kurumları Standartları gibi Türkiye'de eğitimin niteliğinin yükseltilmesine katkı sağlama potansiyeli yüksek proje ve programların hızla tamamlanması ve çocukların öğrenme sürecine somut ve gözlemlenebilir katkı sağlaması kritik önemdedir.
Türkiye’de eğitimde herkese daha demokratik bir ortamda nitelikli eğitim sunamadığımız ve eğitimin mevcut eşitsizliklerle mücadele gücünü artıramadığımız sürece, yalnızca çocukların en temel hak ve ihtiyaçlarına cevap verememekle kalmıyor, geleceğimiz için çok ciddi sosyal ve ekonomik riskler oluşturuyoruz. Eğitimin giderek derinleşen siyasi kutuplaşma girdabından kurtarılması ve ulusal bir uzlaşmanın sağlanması amacıyla girişimlerin başlaması çok önemli. ERG’nin karar vericilerden beklentisi, eğitimin acil sorunlarına yönelik politikaların veri temelli ve katılımcı süreçlerde geliştirilerek etkili olarak uygulanmasını sağlamasıdır. Kamuoyunun da bu süreçte herkes için kaliteli eğitim talebini sürekli ve daha güçlü bir sesle yenilemesi ve gündemde tutması çok önemli ve gerekli olacaktır.
ERG, Haziran 2011 seçimleri sonrasında tüm milletvekilleriyle Türkiye Eğitim Sisteminin Öncelikli Sorunları dosyasını paylaşmış ve bazı bakanlar ve partilerin grup yöneticileri ile görüşmeler yaparak sorunları yüz yüze dile getirmişti. Bu dosyada ERG,
1) Tüm çocukların eğitimde haklarını koruma altına alan demokratik bir eğitim ortamının eksikliğine,
2) Eğitimde eşitsizliklere,
3) Okula giden çocukların öğrenme düzeylerinin düşüklüğüne,
4) Ortaöğretimin gençleri kaybettiğine ve
5) Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının herkese kaliteli eğitim verilmesi için yeterli olmadığına dikkat çekmişti.
Son Güncelleme: Çarşamba, 05 Mart 2014 11:26
Gösterim: 1449

