Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
47 yıllık Devlet Memurları Kanunu değişiyor. Düzenlemeye göre KPSS'den sonra memurlar bir süre ‘aday' statüsünde çalışacak sonra yeterlilik sınavına girecek.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 'kıdem tazminatı', 'intibak' ve 'taşeron işçilerle' ilgili düzenlemenin ardından, 'kamu personel reformu' için de düğmeye bastı. 47 yıllık Devlet Memur ları Kanunu'nda değişiklik yapmak için çalışma başlatan bakanlık, kamu görevlileri arasındaki ücret dengesizliğini gidermeyi, çalışan memurun ödüllendirilmesini, çalışmayan memurlara yaptırım uygulanmasını planlıyor. Reform kapsamında en büyük değişiklik ise Kamu Personel Seçme Sınavı'nda (KPSS ) yaşanacak. Buna göre KPSS'den sonra ikinci bir sınav daha yapılacak.
Farklılıklar ortadan kalkacak
Reform çerçevesinde, kamu görevlilerinin özlük ve sosyal hakları ile ilgili ön çalışma yapıldı. Çalışmada kamu görevlilerinin haklarının 5 ayrı kanun ile düzenlendiği belirlendi. Yine aynı çalışmada kamu görevlilerinin 50 çeşit ücret aldığı, aynı statüde olan ve aynı işi yapan personel arasında ciddi ücret farklılıkları olduğu saptandı. Örneğin, kadrolu mühendis ile sözleşmeli mühendis, kadrolu işçi ile sözleşmeli işçi arasında bin ile bin 500 lira arasında ücret farklılıkları olduğu tespit edildi. Ayrıca yine kamu görevlilerinin, izin, kıdem tazminatı, prim gibi bir çok sosyal hakkında da büyük uçurumlar olduğu saptandı. Kamu personel reformu ile tüm bu farklılıkların ortadan kaldırılması amaçlanıyor.
Memurluğa giriş zorlaşıyor
KAMU personel reformu çerçevesinde yürütülen çalışmalar henüz taslak aşamasına dahi gelmedi. Ancak çalışmaların gelecek yıl içinde tamamlanarak, memur sendikaları ile masaya yatırılması amaçlanıyor. Bu çerçevede, memurlarla ilgili yapılması planlanan düzenlemelerin bazıları şöyle:
* Kamu görevlilerinin özlük ve sosyal hakları tek bir kanunda toplanacak. Her meslek grubunun ayrı ayrı düzenlemesi olmayacak.
* Devlet memurluğundaki 'ömür boyu iş garantisi' anlayışına son verilecek. Kamu görevlileri için kısmen uygulanan, 'ödül ve prim' sistemi, sistematik yapıya dönüştürülecek. Ayrıca, çalışmayan memurlara da yaptırım uygulanmasının önü açılacak.
- Memurluğa girmek zorlaşacak. KPSS'den yeterli puan alan memurlar belirli süre aday memur statüsünde çalıştırılacak. Adaylık süresinin ardından ise yeterlilik sınavına tabi tutulacak. Sınavı kazanan adaylar asıl memur olarak görevlendirilecek.
(takvim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
47 yıllık Devlet Memurları Kanunu değişiyor. Düzenlemeye göre KPSS'den sonra memurlar bir süre ‘aday' statüsünde çalışacak sonra yeterlilik sınavına girecek.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 'kıdem tazminatı', 'intibak' ve 'taşeron işçilerle' ilgili düzenlemenin ardından, 'kamu personel reformu' için de düğmeye bastı. 47 yıllık Devlet Memur ları Kanunu'nda değişiklik yapmak için çalışma başlatan bakanlık, kamu görevlileri arasındaki ücret dengesizliğini gidermeyi, çalışan memurun ödüllendirilmesini, çalışmayan memurlara yaptırım uygulanmasını planlıyor. Reform kapsamında en büyük değişiklik ise Kamu Personel Seçme Sınavı'nda (KPSS ) yaşanacak. Buna göre KPSS'den sonra ikinci bir sınav daha yapılacak.
Farklılıklar ortadan kalkacak
Reform çerçevesinde, kamu görevlilerinin özlük ve sosyal hakları ile ilgili ön çalışma yapıldı. Çalışmada kamu görevlilerinin haklarının 5 ayrı kanun ile düzenlendiği belirlendi. Yine aynı çalışmada kamu görevlilerinin 50 çeşit ücret aldığı, aynı statüde olan ve aynı işi yapan personel arasında ciddi ücret farklılıkları olduğu saptandı. Örneğin, kadrolu mühendis ile sözleşmeli mühendis, kadrolu işçi ile sözleşmeli işçi arasında bin ile bin 500 lira arasında ücret farklılıkları olduğu tespit edildi. Ayrıca yine kamu görevlilerinin, izin, kıdem tazminatı, prim gibi bir çok sosyal hakkında da büyük uçurumlar olduğu saptandı. Kamu personel reformu ile tüm bu farklılıkların ortadan kaldırılması amaçlanıyor.
Memurluğa giriş zorlaşıyor
KAMU personel reformu çerçevesinde yürütülen çalışmalar henüz taslak aşamasına dahi gelmedi. Ancak çalışmaların gelecek yıl içinde tamamlanarak, memur sendikaları ile masaya yatırılması amaçlanıyor. Bu çerçevede, memurlarla ilgili yapılması planlanan düzenlemelerin bazıları şöyle:
* Kamu görevlilerinin özlük ve sosyal hakları tek bir kanunda toplanacak. Her meslek grubunun ayrı ayrı düzenlemesi olmayacak.
* Devlet memurluğundaki 'ömür boyu iş garantisi' anlayışına son verilecek. Kamu görevlileri için kısmen uygulanan, 'ödül ve prim' sistemi, sistematik yapıya dönüştürülecek. Ayrıca, çalışmayan memurlara da yaptırım uygulanmasının önü açılacak.
- Memurluğa girmek zorlaşacak. KPSS'den yeterli puan alan memurlar belirli süre aday memur statüsünde çalıştırılacak. Adaylık süresinin ardından ise yeterlilik sınavına tabi tutulacak. Sınavı kazanan adaylar asıl memur olarak görevlendirilecek.
(takvim)
Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Ağustos 2012 14:13
Gösterim: 3278
ÖSYM, bugüne kadar hiç yaşanmamış bir olayı gerçekleştirdi.
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir'in kayınpederi Abdurrahim Sağlam'ın hayatını yitirmesini bütün üniversitelerin mütevelli heyet üyeleri ile rektörlerine e mail aracılığıyla duyurdu.
Bir üniversitenin rektörü mesajı alınca şaşırdığını söyleyerek, şunları anlattı: "Bu mesajdan daha şaşıtıcı olan bir başka mesajı hatırladım. O da eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın oğlunun sünnet düğününün duyurulmasıydı. O zaman da hepimize sünnet düğünün yeri ve zamanın belirtildiği mesaj gelmişti. Gerekeni yapmış, hediyelerimizi yollamıştık. ÖSYM Başkanı'ın kayındereninin ölüm haberi gelince de 'Ne yapmamız isteniyor' dedim. Mesaj atsak yeterli olur herhalde" dedi.
Başsağlığı konusuyla gitti
"Başsağlığı" konu başlığıyla rektör ve mütevelli heyet üyelerine ulaşan e mail şöyle: "ÖSYM Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Demir'in kayınpederi vefat etmiştir, Allahtan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz. ÖSYM."
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
ÖSYM, bugüne kadar hiç yaşanmamış bir olayı gerçekleştirdi.
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir'in kayınpederi Abdurrahim Sağlam'ın hayatını yitirmesini bütün üniversitelerin mütevelli heyet üyeleri ile rektörlerine e mail aracılığıyla duyurdu.
Bir üniversitenin rektörü mesajı alınca şaşırdığını söyleyerek, şunları anlattı: "Bu mesajdan daha şaşıtıcı olan bir başka mesajı hatırladım. O da eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın oğlunun sünnet düğününün duyurulmasıydı. O zaman da hepimize sünnet düğünün yeri ve zamanın belirtildiği mesaj gelmişti. Gerekeni yapmış, hediyelerimizi yollamıştık. ÖSYM Başkanı'ın kayındereninin ölüm haberi gelince de 'Ne yapmamız isteniyor' dedim. Mesaj atsak yeterli olur herhalde" dedi.
Başsağlığı konusuyla gitti
"Başsağlığı" konu başlığıyla rektör ve mütevelli heyet üyelerine ulaşan e mail şöyle: "ÖSYM Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Demir'in kayınpederi vefat etmiştir, Allahtan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz. ÖSYM."
(milliyet)
Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Ağustos 2012 11:57
Gösterim: 1777
İran'da kadınların mühendislik, işletme, nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğitim alması yasaklandı.
İran Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanlığı, ‘mezun olduklarında iş bulamadıkları’nı öne sürerek 77 lisans bölümünde kadın öğrencilerin eğitim almasını yasakladı.
Kontenjanların yüzde 65’ini doldurarak üniversite giriş sınavında daha başarılı olan kadınlara getirilen bu kısıtlama insan hakları savunucularının yanı sıra milletvekillerinin de tepkisini çekti.
Yeni düzenlemeye göre İran’ın 36 üniversitesinde İngiliz edebiyatı, İngilizce tercümanlık otel işletmeciliği, arkeoloji, işletme, bilgisayar bilimi, nükleer fizik, elektrik ve endüstri mühendisliğinin de aralarında bulunduğu 77 lisans bölümü sadece erkek öğrencilere açık olacak.
Ebadi BM'ye başvurdu
İran’ın dört bir yanında çok sayıda yerleşkesi olan Petrol Endüstrisi Üniversitesi ise artık hiçbir bölümüne kadın öğrenci kabul etmeyeceğini açıkladı. İngiltere’de sürgünde bulunan Nobel Ödüllü İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi, karara tepki göstererek Birleşmiş Milletler’e (BM) başvurdu. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pilay ve BM’nin İran İnsan Hakları Özel Raportörü Ahmed Şahid’e mektup yazan Ebadi, düzenlemenin asıl amacının İran’da kadın hakları hareketini zayıflatmak olduğunu söyledi.
Ebadi mektubunda, “Bu karar kamu alanındaki varlıklarına tahammül edemediği için kadınları evlere kapatmayı isteyen İslam Cumhuriyeti’nin izlediği politikanın bir parçasıdır. Amaç, kadınları muhalefet etmek ve haklarını talep etmekten vazgeçirmektir” dedi. Karara tepki gösteren bir grup milletvekili de bilim ve yüksek eğitim bakanı yardımcısını açıklama yapmak üzere parlamentoya çağırdı.
Yüzde 65 ile kadın öğrencide birinci
Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanı Kamran Daneşçu ise sadece erkeklere açık olan bölümlerin üniversitelerde ‘denge’ yaratmak için gerekli olduğunu söyledi. Bakanlık yetkilisi Sayid Abdulfazıl Hassasini ise “Tarım ya da madencilik gibi bazı alanlar kadın doğasına uygun değildir. Geçmişteki deneyimlerimiz kadınların mezun olsalar bile bu alanlarda aktif olarak çalışmadıklarını gösteriyor” ifadesini kullandı.
UNESCO’nun verilerine göre, dünyada kadın üniversite mezunlarının erkeklere oranının en yüksek olduğu ülke İran. Son dönemde, normalde erkeklerin çoğunlukta olduğu fizik ve mühendislik gibi alanlarda da kadın öğrenci sayısı artış göstermişti. İran’ın dini liderleri ise evlilik ve doğum oranlarının azaldığını belirterek bu durumdan rahatsız olduklarını dile getiriyorlardı.
(cumhuriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İran'da kadınların mühendislik, işletme, nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğitim alması yasaklandı.
İran Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanlığı, ‘mezun olduklarında iş bulamadıkları’nı öne sürerek 77 lisans bölümünde kadın öğrencilerin eğitim almasını yasakladı.
Kontenjanların yüzde 65’ini doldurarak üniversite giriş sınavında daha başarılı olan kadınlara getirilen bu kısıtlama insan hakları savunucularının yanı sıra milletvekillerinin de tepkisini çekti.
Yeni düzenlemeye göre İran’ın 36 üniversitesinde İngiliz edebiyatı, İngilizce tercümanlık otel işletmeciliği, arkeoloji, işletme, bilgisayar bilimi, nükleer fizik, elektrik ve endüstri mühendisliğinin de aralarında bulunduğu 77 lisans bölümü sadece erkek öğrencilere açık olacak.
Ebadi BM'ye başvurdu
İran’ın dört bir yanında çok sayıda yerleşkesi olan Petrol Endüstrisi Üniversitesi ise artık hiçbir bölümüne kadın öğrenci kabul etmeyeceğini açıkladı. İngiltere’de sürgünde bulunan Nobel Ödüllü İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi, karara tepki göstererek Birleşmiş Milletler’e (BM) başvurdu. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pilay ve BM’nin İran İnsan Hakları Özel Raportörü Ahmed Şahid’e mektup yazan Ebadi, düzenlemenin asıl amacının İran’da kadın hakları hareketini zayıflatmak olduğunu söyledi.
Ebadi mektubunda, “Bu karar kamu alanındaki varlıklarına tahammül edemediği için kadınları evlere kapatmayı isteyen İslam Cumhuriyeti’nin izlediği politikanın bir parçasıdır. Amaç, kadınları muhalefet etmek ve haklarını talep etmekten vazgeçirmektir” dedi. Karara tepki gösteren bir grup milletvekili de bilim ve yüksek eğitim bakanı yardımcısını açıklama yapmak üzere parlamentoya çağırdı.
Yüzde 65 ile kadın öğrencide birinci
Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanı Kamran Daneşçu ise sadece erkeklere açık olan bölümlerin üniversitelerde ‘denge’ yaratmak için gerekli olduğunu söyledi. Bakanlık yetkilisi Sayid Abdulfazıl Hassasini ise “Tarım ya da madencilik gibi bazı alanlar kadın doğasına uygun değildir. Geçmişteki deneyimlerimiz kadınların mezun olsalar bile bu alanlarda aktif olarak çalışmadıklarını gösteriyor” ifadesini kullandı.
UNESCO’nun verilerine göre, dünyada kadın üniversite mezunlarının erkeklere oranının en yüksek olduğu ülke İran. Son dönemde, normalde erkeklerin çoğunlukta olduğu fizik ve mühendislik gibi alanlarda da kadın öğrenci sayısı artış göstermişti. İran’ın dini liderleri ise evlilik ve doğum oranlarının azaldığını belirterek bu durumdan rahatsız olduklarını dile getiriyorlardı.
(cumhuriyet)
Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Ağustos 2012 10:54
Gösterim: 2875
KPSS deneyimi az olan da umutsuz, çok olan da. Gelecekte ne yapacaklarını şu an düşünemiyorlar. Ufak tefek işlerden kazandıklarını KPSS’ye hazırlık için harcadılar ancak şu anda geleceklerine yönelik kaygılılar.
2012-KPSS'nin ardıdndan akıllarındaki tek şey şu: Bu haksızlığın önüne geçmek için ne yapabiliriz? Anadolu'da Erzurum'da da, Ankara gibi büyükşehirde yaşayan da var. Yaşları cinsiyetleri, eğitimleri farklı. Ortak özellikleri ise devlet memuru olmak için büyük umutlarla KPSS'ye girip sonunda hayal kırıklığı yaşamış olmaları. Hepsi de 2010'da toplu kopya iddialarıyla gündemden düşmeyen KPSS'ye girdi. Ancak, 2010 ilk KPSS deneyimleri değildi. Fakat o günden beri uykularını kaçıran, hayallerini ve umutlarını kaçıran bir sınav haline geldi KPSS. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar. Sadece yargının bağımsızlığının devreye girerek, sorumluların ve suçluların cezalandırılmasını istiyorlar. Adaylar KPSS deneyimlerini Hürriyet'e enlattılar.
Kazandığımı KPSS’ye yatırdım
Erzurum’da 37 yaşında hâlâ ailesiyle yaşayan ve ücretli öğretmenlikten kazandığı 700-800 lirayı KPSS’ye hazırlık için harcayan Abdullah Kıyıcı, “Bir işimiz olmadığı için evlenemedik bile” diyerek yaşadıklarını anlattı: “2003’ten beri sınava giriyorum. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği 2003 mezunuyum. Mezun olduğumdan beri Erzurum’da ücretli öğretmenlik yapıyorum. Resmi tatillerde ücret almıyoruz. Aylık 700-800 lira kazanıyorum. Bu parayı da KPSS’ye hazırlık için harcıyorum. Evim KPSS hazırlık kitaplarıyla doldu. Bir yıl dershaneye gittim ama ücretini hâlâ ödemeye çalışıyorum. Annem ve babamla yaşıyorum. Erzurum’da ek iş bulmak mümkün olmuyor. Başka bir şehre gidip çalışmak da zor çünkü kazandığımızı harcamak zorunda kalıyoruz. Üniversiteyi kazandığımda öğretmenlik daha popülerdi, iş garantisi var gibi görünüyordu. Ancak sonra yığılmalar oldu atanamadık bir şekilde. Son yıllarda da kopya iddiaları, soruların sızdırıldığı gündeme geldi. Öğretmenlikte 40 yaş sınırı var, bu kadar hazırlandıktan sonra vazgeçemem yine gireceğim sınava ama çok da umutlu değilim açıkçası. Yine aynı şeylerin yaşanacağını düşünüyorum.”
Yarını göremiyorum
28 yaşındaki Senem Selçuk ise, ilk olarak 2007’de girdi KPSS’ye. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunu. Ailesiyle birlikte yaşıyor. 2010 Kasım ayından beri 2012 KPSS’ye hazırlanıyor. Selçuk, KPSS’nin hayallerini ve umutlarını yıktığını belirterek şunları söyledi: “2007’den beri KPSS’ye giriyorum. İlk ciddi hazırlanma dönemim 2010 oldu. O yıl da kopya olayları yaşandı. Özel bir şirkette muhasebecilik yapıyordum işten ayrıldım ve 2010 Kasım ayından itibaren KPSS’ye hazırlanmak için dershaneye gittim. Bu sefer çok ciddi hazırlandım. Ancak yine aynı şeyle karşılaştık. Ailemle birlikte yaşıyorum Ankara’da. Elbette bana destek olmaya çalışıyor ama bu yaşta hâlâ aileye bağımlı olmak zaten son derece ağır bir durum. Şu anda yarınımı çok göremiyorum. Çok büyük bir hayal kırıklığı söz konusu. Tekrar bu sınava girmeye gücüm yok çünkü güvenmiyorum. 2014’te girip tekrar aynı şeyle karşılaşmak istemiyorum. Şu an için plan yapamıyorum işte asıl sorun burada.”
Milletin başına bela mı olduk
Pelin Çalık 25 yaşında. İlk defa 2010’da KPSS’ye girdi. Ancak, o günden beri kopya olayları, ‘soruların sızdırıldığı’ iddiaları gündemden düşmüyor. “Mezun olduğumdan beri annemin gözünün içine bakamıyorum” diyen Çalık’ın hikayesi ise şöyle: “2010 Erciyes Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü mezunuyum. İlk defa 2010’da girdim sınava. Muhasebecilik ve ücretli öğretmenlik yapıyordum. Sırf bu sınava hazırlanmak için işten ayrıldım. Fakat aynı durumla karşılaştım. 2010’daki kopya iddiası çıktı, bu yıl da soruların sızdırıldığı. İlk gün sınavdan sonra soruları internette gördüğüm an çok kötü oldum. 2010’da sessiz kalmıştım ama bu sefer sessiz kalmamam gerektiğini düşündüm. Aşırı derecede kitap aldık, dershaneye gittik, denemelere katıldık maddi yükü çok oldu. Ama asıl önemli olan manevi olarak çok yıprandık. Ailenin beklentisi var, onları gerçekleştirememiş olmak da insanı yıpratıyor. 2010’da mezun olduğumdan beri annemin gözünün içine bakamıyorum. ‘Okuduk milletin başına bela mı olduk’ diye düşünüyorum. Çaresizlik içindeyim."
KPSS nedir?
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) adıyla uygulanan sınav ilk kez 1999 yılında Devlet Memurluğu Sınavı (DMS) olarak yapıldı. Devlet bütün kamu kurumlarına memur ve memur vasfındaki diğer personeli istihdam etmek için sınav düzenledi. KPSS’de ilk defa 2010’da büyük bir skandal patlak verdi ve toplu kopya iddiaları gündeme geldi. KPSS 2012’de ise 4 oturumda düzenlenen sınavın ilk gününde (7 Temmuz’da) akşam saatlerinde sorular internette yayınlandı ve ‘soruların sızdırıldığı’ iddia edildi.
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
KPSS deneyimi az olan da umutsuz, çok olan da. Gelecekte ne yapacaklarını şu an düşünemiyorlar. Ufak tefek işlerden kazandıklarını KPSS’ye hazırlık için harcadılar ancak şu anda geleceklerine yönelik kaygılılar.
2012-KPSS'nin ardıdndan akıllarındaki tek şey şu: Bu haksızlığın önüne geçmek için ne yapabiliriz? Anadolu'da Erzurum'da da, Ankara gibi büyükşehirde yaşayan da var. Yaşları cinsiyetleri, eğitimleri farklı. Ortak özellikleri ise devlet memuru olmak için büyük umutlarla KPSS'ye girip sonunda hayal kırıklığı yaşamış olmaları. Hepsi de 2010'da toplu kopya iddialarıyla gündemden düşmeyen KPSS'ye girdi. Ancak, 2010 ilk KPSS deneyimleri değildi. Fakat o günden beri uykularını kaçıran, hayallerini ve umutlarını kaçıran bir sınav haline geldi KPSS. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar. Sadece yargının bağımsızlığının devreye girerek, sorumluların ve suçluların cezalandırılmasını istiyorlar. Adaylar KPSS deneyimlerini Hürriyet'e enlattılar.
Kazandığımı KPSS’ye yatırdım
Erzurum’da 37 yaşında hâlâ ailesiyle yaşayan ve ücretli öğretmenlikten kazandığı 700-800 lirayı KPSS’ye hazırlık için harcayan Abdullah Kıyıcı, “Bir işimiz olmadığı için evlenemedik bile” diyerek yaşadıklarını anlattı: “2003’ten beri sınava giriyorum. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği 2003 mezunuyum. Mezun olduğumdan beri Erzurum’da ücretli öğretmenlik yapıyorum. Resmi tatillerde ücret almıyoruz. Aylık 700-800 lira kazanıyorum. Bu parayı da KPSS’ye hazırlık için harcıyorum. Evim KPSS hazırlık kitaplarıyla doldu. Bir yıl dershaneye gittim ama ücretini hâlâ ödemeye çalışıyorum. Annem ve babamla yaşıyorum. Erzurum’da ek iş bulmak mümkün olmuyor. Başka bir şehre gidip çalışmak da zor çünkü kazandığımızı harcamak zorunda kalıyoruz. Üniversiteyi kazandığımda öğretmenlik daha popülerdi, iş garantisi var gibi görünüyordu. Ancak sonra yığılmalar oldu atanamadık bir şekilde. Son yıllarda da kopya iddiaları, soruların sızdırıldığı gündeme geldi. Öğretmenlikte 40 yaş sınırı var, bu kadar hazırlandıktan sonra vazgeçemem yine gireceğim sınava ama çok da umutlu değilim açıkçası. Yine aynı şeylerin yaşanacağını düşünüyorum.”
Yarını göremiyorum
28 yaşındaki Senem Selçuk ise, ilk olarak 2007’de girdi KPSS’ye. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunu. Ailesiyle birlikte yaşıyor. 2010 Kasım ayından beri 2012 KPSS’ye hazırlanıyor. Selçuk, KPSS’nin hayallerini ve umutlarını yıktığını belirterek şunları söyledi: “2007’den beri KPSS’ye giriyorum. İlk ciddi hazırlanma dönemim 2010 oldu. O yıl da kopya olayları yaşandı. Özel bir şirkette muhasebecilik yapıyordum işten ayrıldım ve 2010 Kasım ayından itibaren KPSS’ye hazırlanmak için dershaneye gittim. Bu sefer çok ciddi hazırlandım. Ancak yine aynı şeyle karşılaştık. Ailemle birlikte yaşıyorum Ankara’da. Elbette bana destek olmaya çalışıyor ama bu yaşta hâlâ aileye bağımlı olmak zaten son derece ağır bir durum. Şu anda yarınımı çok göremiyorum. Çok büyük bir hayal kırıklığı söz konusu. Tekrar bu sınava girmeye gücüm yok çünkü güvenmiyorum. 2014’te girip tekrar aynı şeyle karşılaşmak istemiyorum. Şu an için plan yapamıyorum işte asıl sorun burada.”
Milletin başına bela mı olduk
Pelin Çalık 25 yaşında. İlk defa 2010’da KPSS’ye girdi. Ancak, o günden beri kopya olayları, ‘soruların sızdırıldığı’ iddiaları gündemden düşmüyor. “Mezun olduğumdan beri annemin gözünün içine bakamıyorum” diyen Çalık’ın hikayesi ise şöyle: “2010 Erciyes Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü mezunuyum. İlk defa 2010’da girdim sınava. Muhasebecilik ve ücretli öğretmenlik yapıyordum. Sırf bu sınava hazırlanmak için işten ayrıldım. Fakat aynı durumla karşılaştım. 2010’daki kopya iddiası çıktı, bu yıl da soruların sızdırıldığı. İlk gün sınavdan sonra soruları internette gördüğüm an çok kötü oldum. 2010’da sessiz kalmıştım ama bu sefer sessiz kalmamam gerektiğini düşündüm. Aşırı derecede kitap aldık, dershaneye gittik, denemelere katıldık maddi yükü çok oldu. Ama asıl önemli olan manevi olarak çok yıprandık. Ailenin beklentisi var, onları gerçekleştirememiş olmak da insanı yıpratıyor. 2010’da mezun olduğumdan beri annemin gözünün içine bakamıyorum. ‘Okuduk milletin başına bela mı olduk’ diye düşünüyorum. Çaresizlik içindeyim."
KPSS nedir?
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) adıyla uygulanan sınav ilk kez 1999 yılında Devlet Memurluğu Sınavı (DMS) olarak yapıldı. Devlet bütün kamu kurumlarına memur ve memur vasfındaki diğer personeli istihdam etmek için sınav düzenledi. KPSS’de ilk defa 2010’da büyük bir skandal patlak verdi ve toplu kopya iddiaları gündeme geldi. KPSS 2012’de ise 4 oturumda düzenlenen sınavın ilk gününde (7 Temmuz’da) akşam saatlerinde sorular internette yayınlandı ve ‘soruların sızdırıldığı’ iddia edildi.
(hürriyet)
Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Ağustos 2012 11:25
Gösterim: 1853
Öğrenciler, YÖK yönetmeliğinin değiştirilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor.
Gençler Meydana İnisiyatifi, bireysel başvuru hakkı kapsamında “bireysel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı” gerekçesiyle YÖK yönetmeliğinin hukuka aykırı maddelerinin iptal edilmesi için bugün Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. İnisiyatif temsilcilerinden Işıl Kurt, “YÖK, eylem düzenlemeye de cinsel tacizde bulunmaya da aynı yaptırımı uygulamaktadır. Ayrıca, ‘üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunma veya yardım etme’nin de ‘atılma cezası’ndan sayılması, TMY’nin bir benzerinin üniversitelerde uygulanacağı anlamına gelir. Bu durumu yargıya taşıyacağız” dedi.
‘Fikirler hapsedilemez’
Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri, “Kimse üniversiteleri fikirlerin hapsedildiği bir cezaevine çeviremez” diyerek YÖK’ün bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlayan maddelerini yargıya taşıyor. İnisiyatif temsilcilerinden Işıl Kurt, YÖK yönetmeliğindeki bazı maddelerde değişiklik yapıldığını ama değişikliklerin “öğrencilere ceza” niteliğinde düzenlendiğini söyledi.
Yapılan değişikliklerle, “başkalarını rahatsız edecek biçimde bağırma, şarkı söyleme, çalgı çalma, gürültü yapmanın” artık ceza olmaktan çıkarıldığını anımsatan Kurt, “kurum içinde izinsiz afiş ve pankart asmak, kurumca asılmış duyuruları yırtmak ve kirletmek” gibi olayların ise “uzaklaştırma cezası” yerine “kınama cezası” kapsamına alındığını söyledi.
‘Kınanacak konu olamaz’
“Afiş ve pankart asmak konusu kınanacak konular değildir” diyen Kurt şunları söyledi: “Öğrencinin düşündüğü bilimsel bir fikri afişle yansıttığı için kınanması söz konusu olamaz. Eylem yapmak, uyuşturucu kullanmakla aynı kefeye konulamaz. Hâlâ hırsızlık yapmak ile işgal ve benzeri fiillerle eylem yapmak eşit değerde gösteriliyor.”
Disiplin kurumu...
YÖK yönetmeliğinde “eylem yapmak, toplantı yapmak, boykot etmek” gibi olayların halen “ağır cezalarla suç kapsamına alındığına” dikkat çeken Kurt, “Bu maddeler iptal edilmeden, afiş asmak, pankart açmak serbest bırakılmadan, YÖK Disiplin Kurumu kaldırılmadan öğrencilere müjdeli haberden bahsedilemez” diye konuştu. Başvuru Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak.
(cumhuriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Öğrenciler, YÖK yönetmeliğinin değiştirilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor.
Gençler Meydana İnisiyatifi, bireysel başvuru hakkı kapsamında “bireysel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı” gerekçesiyle YÖK yönetmeliğinin hukuka aykırı maddelerinin iptal edilmesi için bugün Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. İnisiyatif temsilcilerinden Işıl Kurt, “YÖK, eylem düzenlemeye de cinsel tacizde bulunmaya da aynı yaptırımı uygulamaktadır. Ayrıca, ‘üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunma veya yardım etme’nin de ‘atılma cezası’ndan sayılması, TMY’nin bir benzerinin üniversitelerde uygulanacağı anlamına gelir. Bu durumu yargıya taşıyacağız” dedi.
‘Fikirler hapsedilemez’
Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri, “Kimse üniversiteleri fikirlerin hapsedildiği bir cezaevine çeviremez” diyerek YÖK’ün bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlayan maddelerini yargıya taşıyor. İnisiyatif temsilcilerinden Işıl Kurt, YÖK yönetmeliğindeki bazı maddelerde değişiklik yapıldığını ama değişikliklerin “öğrencilere ceza” niteliğinde düzenlendiğini söyledi.
Yapılan değişikliklerle, “başkalarını rahatsız edecek biçimde bağırma, şarkı söyleme, çalgı çalma, gürültü yapmanın” artık ceza olmaktan çıkarıldığını anımsatan Kurt, “kurum içinde izinsiz afiş ve pankart asmak, kurumca asılmış duyuruları yırtmak ve kirletmek” gibi olayların ise “uzaklaştırma cezası” yerine “kınama cezası” kapsamına alındığını söyledi.
‘Kınanacak konu olamaz’
“Afiş ve pankart asmak konusu kınanacak konular değildir” diyen Kurt şunları söyledi: “Öğrencinin düşündüğü bilimsel bir fikri afişle yansıttığı için kınanması söz konusu olamaz. Eylem yapmak, uyuşturucu kullanmakla aynı kefeye konulamaz. Hâlâ hırsızlık yapmak ile işgal ve benzeri fiillerle eylem yapmak eşit değerde gösteriliyor.”
Disiplin kurumu...
YÖK yönetmeliğinde “eylem yapmak, toplantı yapmak, boykot etmek” gibi olayların halen “ağır cezalarla suç kapsamına alındığına” dikkat çeken Kurt, “Bu maddeler iptal edilmeden, afiş asmak, pankart açmak serbest bırakılmadan, YÖK Disiplin Kurumu kaldırılmadan öğrencilere müjdeli haberden bahsedilemez” diye konuştu. Başvuru Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak.
(cumhuriyet)
Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Ağustos 2012 10:45
Gösterim: 2400