Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Van'ın Muradiye ilçesinde yaşayan 20 yaşındaki Rıdvan Çolak, gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle sınava büyüteçle hazırlanıyor.
Babacan Köyü İlköğretim Okulu'nda hizmetli olarak görev yapan Rıdvan Çolak, gözlerindeki kayma ve katarakt rahatsızlığı nedeniyle görmekte sıkıntı yaşıyor.
Rahatsızlığına rağmen okuldaki işini en iyi şekilde yapmaya çalışan Çolak, işi dışındaki zamanlarını ise üniversite sınavına hazırlanarak geçiriyor.
Kitapları okumakta güçlük çeken Çolak, üniversiteye hazırlık kitaplarındaki yazıları da büyüteç yardımıyla görebiliyor.
Tek hayalinin üniversiteye gitmek olduğunu belirten Çolak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözlerindeki rahatsızlığın doğuştan olduğunu, eğitimi süresince de gözlerindeki problem nedeniyle büyük sıkıntı yaşadığını söyledi.
Çolak, ailesinin maddi durumunun düşük olması nedeniyle tedavi olamadığını ifade ederek, ''Benimle aynı durumda olan 19 yaşında bir kız kardeşim var. Eğer tedavimiz mümkün ise okumak için hayırseverlerden beni ve kardeşimi tedavi ettirmelerini istiyorum'' ifadelerini kullandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Van'ın Muradiye ilçesinde yaşayan 20 yaşındaki Rıdvan Çolak, gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle sınava büyüteçle hazırlanıyor.
Babacan Köyü İlköğretim Okulu'nda hizmetli olarak görev yapan Rıdvan Çolak, gözlerindeki kayma ve katarakt rahatsızlığı nedeniyle görmekte sıkıntı yaşıyor.
Rahatsızlığına rağmen okuldaki işini en iyi şekilde yapmaya çalışan Çolak, işi dışındaki zamanlarını ise üniversite sınavına hazırlanarak geçiriyor.
Kitapları okumakta güçlük çeken Çolak, üniversiteye hazırlık kitaplarındaki yazıları da büyüteç yardımıyla görebiliyor.
Tek hayalinin üniversiteye gitmek olduğunu belirten Çolak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözlerindeki rahatsızlığın doğuştan olduğunu, eğitimi süresince de gözlerindeki problem nedeniyle büyük sıkıntı yaşadığını söyledi.
Çolak, ailesinin maddi durumunun düşük olması nedeniyle tedavi olamadığını ifade ederek, ''Benimle aynı durumda olan 19 yaşında bir kız kardeşim var. Eğer tedavimiz mümkün ise okumak için hayırseverlerden beni ve kardeşimi tedavi ettirmelerini istiyorum'' ifadelerini kullandı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 28 Ocak 2013 08:38
Gösterim: 1135
Öğretmenlik yaparken başladığı mağazacılığı büyüterek bugünkü Koton markasını yaratan Gülden Yılmaz, genç kadınların girişimci projeleri başarıya ulaştırabilmeleri için çabalıyor.
Öğretmenlik yaparken başladığı mağazacılığı büyüterek bugünkü Koton markasını yaratan Gülden Yılmaz, başarılı olduğunu düşünerek kenara çekilenlerden biri değil. Başarısının sırlarını kitlelere aktarmayı misyon edinen Yılmaz, özellikle genç kadınların girişimci projeleri başarıya ulaştırabilmeleri için çabalıyor. Bu amaçla üniversitelerde de çalışmalar yürüten Yılmaz ile TOBB bünyesindeki faaliyetlerini ve melek yatırımcılığı teşvik edecek “Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu”nu konuştuk.
Koton’un kurucusu Gülden Yılmaz
GENÇ KADIN GİRİŞİMCİLERİN BÜYÜK DESTEKÇİSİ
Türkiye’de girişimcilik denince, akla ilk gelenlerden birisiniz. Özellikle üniversite öğrencilerini girişimcilik faaliyetlerine yönlendirmek adına, bu aralar kişisel olarak hangi çalışmalarda bulunuyorsunuz?
Son 3 yılda TOBB Genç Girişimciler ve Kadın Girişimciler Kurulları olarak, Türkiye’deki Girişimcilik eko-sisteminin gelişmesi ve sağlıklı işlemesi adına pek çok çalışma yaptık. 3 yıldır Global Girişimcilik Haftası’nın aktif bir partneri olarak, 81 ildeki genç ve kadın girişimci kurullarıyla beraber yaptığımız çok çeşitli etkinlikler ile girişimciliği odak noktası haline getirdik. Bu sene 2’ncisini gerçekleştirdiğimiz “g3 Geleceğin Gücü Girişimciler Forumumuz” da fikirden finansmana, eğitimden, argeye ve inovasyona, mevzuat alt yapısından kültüre girişimcilik performansımızı arttıracak her türlü konuyu masaya yatırdık. Son 2 yıldır, yine bu hafta kapsamında “Üniversite Girişimcilik Kulüpleri” buluşması düzenliyoruz. Gençlerimizle birlikte paylaşım toplantıları yapıp, onları başarılı rol modelleri ile yanyana getiriyoruz. Ayrıca tüm yıl boyunca ve son üç yılda yüzlerce il ve üniversiteye tüm Genç Girişimciler Kurulu üyesi arkadaşlarım ile ziyaretler gerçekleştirdik, rol model olarak girişimcilik kültürünün gelişmesi için çalıştık. Geçtiğimiz sene, Türkiye’nin girişimcilik politikasının oluşmasına etken olacak bazı yeni oluşumlar ve etkinliklerin içinde yer aldık. İlki, TOBB’un içinde “Girişimcilik Sermayesi Meclisi” kurulması. İkincisi olarak da girişimcilik adına çalışan 32 kuruluşun bir araya geldiği, Bilim-Teknoloji ve Sanayi Bakanlığımızca yönetilen, sekretaryasını KOSGEB’in yaptığı “Girişimcilik Konseyi” kuruldu. Biz bu konseyin, gelecekteki girişimcilik politikalarının oluşmasında aktif rol almasını ümit ediyoruz. Üçüncü olarak; Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu’nun çıkması konusunda çalışmalarımız oldu ve bunun da “Melek Yatırımcılığının” önünü açacağını düşünüyoruz. Tüm bunların yanı sıra birçok girişimcilik yarışmasında jüri üyelikleri yaptım, her zaman girişimci adaylarıyla yan yana gelerek tecrübelerimizi onlarla paylaşmaya çalıştım.
Sizin de az önce bahsettiğiniz “Melek Yatırımcılık” ne anlama geliyor? Türkiye’de bu alanda ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Melek yatırımcılık, henüz başlangıç aşamasındaki olan bir iş fırsatına yatırım yapmaktır. Melek yatırımcı ise yeni oluşan ve potansiyel vaat eden projelere maddi desteğin yanında bilgi, tecrübe ve hatta networkünü kullandıran kişiler anlamına geliyor. Bu sene içinde çok önemli bir gelişme oldu ve “Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu” çıktı. Biz de bu kanunun hazırlanma aşamalarında bulunduk ve inanıyoruz ki bu kanun, Türkiye’deki melek yatırımcıların önünü açacak. Ayrıca dünyanın en büyük melek yatırımcılık ağı olan Keiretsu Forum’u bu sene Türkiye’ye geldi ve ben de bu ağa katıldım.
Ülkemizdeki genç girişimciler, daha fazla hangi iş kollarında projeler üretiyor?
Benim tespit edebildiğim kadarıyla genç girişimci adayları, en çok bilişim teknolojisi ve dolasıyla İnternet alanında iş fikirleri geliştiriyorlar. Türkiye’de ve dünyada son dönemde hızlı büyüyen ve değer kazanan şirketlerin de bu alanlarda olması nedeniyle sanırım bunu çok yadırgamamak lazım.
Girişimcilik çok gözde bir alan. Fakat dünyada da yükselen bir değer. Ülkemizi dünyadaki girişimcilik oranlarıyla kıyasladığımızda nasıl bir sonuç elde ediyoruz?
Bildiğiniz gibi ülkemiz çok genç bir nüfus yapısına sahip. Nüfusumuzun yarısı 29 yaşın altında. Yani oldukça potansiyeli olan bir ülkeyiz fakat girişimcilik performansını ölçen pek çok uluslararası parametrelere baktığımızda, durumun hiç de iyi olmadığını görüyoruz. Eğer bu duruma kadın girişimciliği açısından bakarsak, durumumuz daha da vahim. Dünya Ekonomik Formu’nun “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” endeksine göre, Türkiye 134 ülke arasında 124’üncü sırada. “Ekonomik Katılım ve Fırsatlar” alt endeksinde ise 134 ülke içinde 131’inci sırada.
Girişimcilikle ilgili birçok kurul üyeliği, yarışmalarda jüri üyeliği gibi çok farklı mecralarda genç girişimcilerle deneyimleriniz var. Edindiğiniz bu deneyimlerle ülkemizdeki genç girişimcilerin en sık yaptıkları hataları ne olarak görüyorsunuz?
Ben girişimcilerin en sık düştükleri 2 temel hata olduğunu düşünüyorum. 1’incisi, yeni şirketleler rekabetin en yoğun olduğu sektörlerde kuruluyor. Rekabetin yüksek olduğu sektörler, kârların da düşük olduğu sektörler oluyor genellikle. İkincisi ise yeni iş kuracaklar “en karlı” olabilecek sektörleri seçmiyorlar. Bu iki temel yanlışın dışında, girişimciler yeterince pazarlama planlarına odaklanmıyorlar, “müşteri kim?” sorusu nedense en son sorulardan biri oluyor, halbuki en temel soru olmalı.
Bu yanlışa düşmeyen gençler için sizce ne gibi fırsatlar var Türkiye’de?
Temelde girişimciler için tabii ki her zaman fırsat var. Öncelikle Türkiye’de girişimcilik iklimi hızla gelişiyor. Bilgiye ulaşma konusunda artık daha çok seçenek var. Eğitimden finansmana girişimciler pek çok konuda artık yalnız değiller. Pek çok devlet kurumu, STK’lar ve özel sektör kuruluşları, girişimcilik performansını artırmak için çeşitli destekler sağlıyor ve girişimcilerin yanında yer alıyorlar. Öncelikle biraz önce söylediğim gibi sektör seçimi çok önemli, yüksek gelişme potansiyeli olan yenilikçi iş fikirlere açık alanların seçimi, her zaman büyük fırsatları yaratacaktır. Ülkemizin jeo-politik yeri, gelişen pazarların tam ortasında yer almasa da çok önemli bir fırsat bence. Global anlamda pazarlanabilecek iş fikirleri için büyük fırsatlar yaratabilir.
Bir de girişimcilerin gerçekleştirdiği projelerin ömürlerinin uzun olamaması durumu var. Genç şirketlerin sayısı artıyor ama pek çok girişimin ömrü bir yıl bile sürmüyor. Başarılı bir girişimci olmanın sırrı varsa eğer, bunu çözen nadir insanlardan olmalısınız?
Sanırım “Başarılı Girişimci” olmanın tek bir formülü yok. Fakat ben en önemli şeyin, yapılan işe olan tutku olduğunu düşünüyorum. Başarı için ise tutkuyla bağlı ve kendinizi o işin başarısına adamış olmalısınız. Bunun dışında talebin geliştiği sektörlerde iş kurmak, diğer firmaların görmediği müşteri segmentlerini hedeflemek, düzgün bir iş planını oluşturmak, iyi bir pazarlama planına sahip olmak, işin gereklerine uygun ekip oluşturmak, başlangıç sermayesini mümkünse maximize edebilmek, finansal kontrolü elden bırakmamak, başarılı girişimcilerin temel özellikleri bence.
KOTON’U DÜNYANIN HER YERİNDE GÖRMEYİ HAYAL EDİYOR
Koton, 1988 yılında Kuzguncuk’ta, 25 metrekare büyüklüğündeki bir mağaza ile başladı. O dönemde Gülden Yılmaz öğretmen, eşi Yılmaz Yılmaz ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda subaydı. Evin ekonomisine katkı sağlamak için giriştikleri mağazacılığı sevince ve doğru adımları atınca hızlı bir büyüme gerçekleştirdiler. 1988 yılında, sıfırları atılmamış 5 milyon lira sermaye ile başladıkları işlerini bugün en büyüklerden biri haline getirdiler. Gülden Yılmaz, gençlerin ve özellikle de kadınların önemli bir rol modeli.
“İşlerin zamanla daha da kolaylaştığını unutmamak gerekir. Yeni şirketinizi ilk yıllarda ayakta tutma başarısını gösterebilirseniz, ondan sonraki yıllarda yaşama ve başarılı olma şansı artar.”
Eğitimtercihi
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Öğretmenlik yaparken başladığı mağazacılığı büyüterek bugünkü Koton markasını yaratan Gülden Yılmaz, genç kadınların girişimci projeleri başarıya ulaştırabilmeleri için çabalıyor.
Öğretmenlik yaparken başladığı mağazacılığı büyüterek bugünkü Koton markasını yaratan Gülden Yılmaz, başarılı olduğunu düşünerek kenara çekilenlerden biri değil. Başarısının sırlarını kitlelere aktarmayı misyon edinen Yılmaz, özellikle genç kadınların girişimci projeleri başarıya ulaştırabilmeleri için çabalıyor. Bu amaçla üniversitelerde de çalışmalar yürüten Yılmaz ile TOBB bünyesindeki faaliyetlerini ve melek yatırımcılığı teşvik edecek “Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu”nu konuştuk.
Koton’un kurucusu Gülden Yılmaz
GENÇ KADIN GİRİŞİMCİLERİN BÜYÜK DESTEKÇİSİ
Türkiye’de girişimcilik denince, akla ilk gelenlerden birisiniz. Özellikle üniversite öğrencilerini girişimcilik faaliyetlerine yönlendirmek adına, bu aralar kişisel olarak hangi çalışmalarda bulunuyorsunuz?
Son 3 yılda TOBB Genç Girişimciler ve Kadın Girişimciler Kurulları olarak, Türkiye’deki Girişimcilik eko-sisteminin gelişmesi ve sağlıklı işlemesi adına pek çok çalışma yaptık. 3 yıldır Global Girişimcilik Haftası’nın aktif bir partneri olarak, 81 ildeki genç ve kadın girişimci kurullarıyla beraber yaptığımız çok çeşitli etkinlikler ile girişimciliği odak noktası haline getirdik. Bu sene 2’ncisini gerçekleştirdiğimiz “g3 Geleceğin Gücü Girişimciler Forumumuz” da fikirden finansmana, eğitimden, argeye ve inovasyona, mevzuat alt yapısından kültüre girişimcilik performansımızı arttıracak her türlü konuyu masaya yatırdık. Son 2 yıldır, yine bu hafta kapsamında “Üniversite Girişimcilik Kulüpleri” buluşması düzenliyoruz. Gençlerimizle birlikte paylaşım toplantıları yapıp, onları başarılı rol modelleri ile yanyana getiriyoruz. Ayrıca tüm yıl boyunca ve son üç yılda yüzlerce il ve üniversiteye tüm Genç Girişimciler Kurulu üyesi arkadaşlarım ile ziyaretler gerçekleştirdik, rol model olarak girişimcilik kültürünün gelişmesi için çalıştık. Geçtiğimiz sene, Türkiye’nin girişimcilik politikasının oluşmasına etken olacak bazı yeni oluşumlar ve etkinliklerin içinde yer aldık. İlki, TOBB’un içinde “Girişimcilik Sermayesi Meclisi” kurulması. İkincisi olarak da girişimcilik adına çalışan 32 kuruluşun bir araya geldiği, Bilim-Teknoloji ve Sanayi Bakanlığımızca yönetilen, sekretaryasını KOSGEB’in yaptığı “Girişimcilik Konseyi” kuruldu. Biz bu konseyin, gelecekteki girişimcilik politikalarının oluşmasında aktif rol almasını ümit ediyoruz. Üçüncü olarak; Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu’nun çıkması konusunda çalışmalarımız oldu ve bunun da “Melek Yatırımcılığının” önünü açacağını düşünüyoruz. Tüm bunların yanı sıra birçok girişimcilik yarışmasında jüri üyelikleri yaptım, her zaman girişimci adaylarıyla yan yana gelerek tecrübelerimizi onlarla paylaşmaya çalıştım.
Sizin de az önce bahsettiğiniz “Melek Yatırımcılık” ne anlama geliyor? Türkiye’de bu alanda ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Melek yatırımcılık, henüz başlangıç aşamasındaki olan bir iş fırsatına yatırım yapmaktır. Melek yatırımcı ise yeni oluşan ve potansiyel vaat eden projelere maddi desteğin yanında bilgi, tecrübe ve hatta networkünü kullandıran kişiler anlamına geliyor. Bu sene içinde çok önemli bir gelişme oldu ve “Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu” çıktı. Biz de bu kanunun hazırlanma aşamalarında bulunduk ve inanıyoruz ki bu kanun, Türkiye’deki melek yatırımcıların önünü açacak. Ayrıca dünyanın en büyük melek yatırımcılık ağı olan Keiretsu Forum’u bu sene Türkiye’ye geldi ve ben de bu ağa katıldım.
Ülkemizdeki genç girişimciler, daha fazla hangi iş kollarında projeler üretiyor?
Benim tespit edebildiğim kadarıyla genç girişimci adayları, en çok bilişim teknolojisi ve dolasıyla İnternet alanında iş fikirleri geliştiriyorlar. Türkiye’de ve dünyada son dönemde hızlı büyüyen ve değer kazanan şirketlerin de bu alanlarda olması nedeniyle sanırım bunu çok yadırgamamak lazım.
Girişimcilik çok gözde bir alan. Fakat dünyada da yükselen bir değer. Ülkemizi dünyadaki girişimcilik oranlarıyla kıyasladığımızda nasıl bir sonuç elde ediyoruz?
Bildiğiniz gibi ülkemiz çok genç bir nüfus yapısına sahip. Nüfusumuzun yarısı 29 yaşın altında. Yani oldukça potansiyeli olan bir ülkeyiz fakat girişimcilik performansını ölçen pek çok uluslararası parametrelere baktığımızda, durumun hiç de iyi olmadığını görüyoruz. Eğer bu duruma kadın girişimciliği açısından bakarsak, durumumuz daha da vahim. Dünya Ekonomik Formu’nun “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” endeksine göre, Türkiye 134 ülke arasında 124’üncü sırada. “Ekonomik Katılım ve Fırsatlar” alt endeksinde ise 134 ülke içinde 131’inci sırada.
Girişimcilikle ilgili birçok kurul üyeliği, yarışmalarda jüri üyeliği gibi çok farklı mecralarda genç girişimcilerle deneyimleriniz var. Edindiğiniz bu deneyimlerle ülkemizdeki genç girişimcilerin en sık yaptıkları hataları ne olarak görüyorsunuz?
Ben girişimcilerin en sık düştükleri 2 temel hata olduğunu düşünüyorum. 1’incisi, yeni şirketleler rekabetin en yoğun olduğu sektörlerde kuruluyor. Rekabetin yüksek olduğu sektörler, kârların da düşük olduğu sektörler oluyor genellikle. İkincisi ise yeni iş kuracaklar “en karlı” olabilecek sektörleri seçmiyorlar. Bu iki temel yanlışın dışında, girişimciler yeterince pazarlama planlarına odaklanmıyorlar, “müşteri kim?” sorusu nedense en son sorulardan biri oluyor, halbuki en temel soru olmalı.
Bu yanlışa düşmeyen gençler için sizce ne gibi fırsatlar var Türkiye’de?
Temelde girişimciler için tabii ki her zaman fırsat var. Öncelikle Türkiye’de girişimcilik iklimi hızla gelişiyor. Bilgiye ulaşma konusunda artık daha çok seçenek var. Eğitimden finansmana girişimciler pek çok konuda artık yalnız değiller. Pek çok devlet kurumu, STK’lar ve özel sektör kuruluşları, girişimcilik performansını artırmak için çeşitli destekler sağlıyor ve girişimcilerin yanında yer alıyorlar. Öncelikle biraz önce söylediğim gibi sektör seçimi çok önemli, yüksek gelişme potansiyeli olan yenilikçi iş fikirlere açık alanların seçimi, her zaman büyük fırsatları yaratacaktır. Ülkemizin jeo-politik yeri, gelişen pazarların tam ortasında yer almasa da çok önemli bir fırsat bence. Global anlamda pazarlanabilecek iş fikirleri için büyük fırsatlar yaratabilir.
Bir de girişimcilerin gerçekleştirdiği projelerin ömürlerinin uzun olamaması durumu var. Genç şirketlerin sayısı artıyor ama pek çok girişimin ömrü bir yıl bile sürmüyor. Başarılı bir girişimci olmanın sırrı varsa eğer, bunu çözen nadir insanlardan olmalısınız?
Sanırım “Başarılı Girişimci” olmanın tek bir formülü yok. Fakat ben en önemli şeyin, yapılan işe olan tutku olduğunu düşünüyorum. Başarı için ise tutkuyla bağlı ve kendinizi o işin başarısına adamış olmalısınız. Bunun dışında talebin geliştiği sektörlerde iş kurmak, diğer firmaların görmediği müşteri segmentlerini hedeflemek, düzgün bir iş planını oluşturmak, iyi bir pazarlama planına sahip olmak, işin gereklerine uygun ekip oluşturmak, başlangıç sermayesini mümkünse maximize edebilmek, finansal kontrolü elden bırakmamak, başarılı girişimcilerin temel özellikleri bence.
KOTON’U DÜNYANIN HER YERİNDE GÖRMEYİ HAYAL EDİYOR
Koton, 1988 yılında Kuzguncuk’ta, 25 metrekare büyüklüğündeki bir mağaza ile başladı. O dönemde Gülden Yılmaz öğretmen, eşi Yılmaz Yılmaz ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda subaydı. Evin ekonomisine katkı sağlamak için giriştikleri mağazacılığı sevince ve doğru adımları atınca hızlı bir büyüme gerçekleştirdiler. 1988 yılında, sıfırları atılmamış 5 milyon lira sermaye ile başladıkları işlerini bugün en büyüklerden biri haline getirdiler. Gülden Yılmaz, gençlerin ve özellikle de kadınların önemli bir rol modeli.
“İşlerin zamanla daha da kolaylaştığını unutmamak gerekir. Yeni şirketinizi ilk yıllarda ayakta tutma başarısını gösterebilirseniz, ondan sonraki yıllarda yaşama ve başarılı olma şansı artar.”
Eğitimtercihi
Son Güncelleme: Cuma, 14 Aralık 2012 13:08
Gösterim: 5738
Udemy kurucusu Eren Bali çocukken yaşadığı imkânsızlıklardan yola çıktı, milyonlarca insana online eğitim veren, ders verenlere gelir kapısı açan dev bir platform yarattı. 2 yıl geçmeden şirketin değeri 100 milyon doları yakaladı
Yıl 2012. Dijital dünyayı içselleştirdiğimizi düşünüyoruz. Ancak bizler nesil olarak geçiş döneminin içinde fazla kaldığımız için internetin hayatımıza kattıklarını kimi zaman idrak edemeyebiliyoruz. “Ufkumuzu yeterince açamadığımızı” gösteren ilham verici örneklere şaşırmamız da bundandır.
Kahramanımızın adı Eren Bali. Henüz 28 yaşında. Malatya’da doğdu. Tek dersliği bulunan bir köy okulunda okudu. Bali, bugün dünyanın önde gelen fon şirketlerinden toplamda 16 milyon dolar yatırım alan bir internet şirketinin kurucu CEO’su. Çünkü bir tutam fırsat eşitliği için bazen çevirmeli ağ bağlantısı bile yeterli olabiliyor.
Henüz duymayanlar da duyacaktır. Kısaca anlatayım: Eren Bali’nin Silikon Vadisi’nde kurduğu “Udemy”, internet üzerinden her türlü dersin verilebildiği bir platform.
Mark Zuckerberg de ders veriyor!
Udemy’yi benzerlerinden ayıran en önemli özellik ise bilgi ve birikimini paylaşmak isteyen herkese açık olması. Sitede Mark Zuckerberg ve Marissa Mayer gibi isimler de ders verebiliyor, sokaktaki Mr. ve Mrs Brown da. Siz de isterseniz siteye kayıt olup yarattığınız bir kursu 500 bin kayıtlı Udemy kullanıcısı ile paylaşabilirsiniz.
Kayıtlı eğitmenlerin yüzde 60’ı Udemy tarafından onaylanmış durumda. 5 binin üzerindeki onaylı ders, arama sonuçlarında kullanıcıların karşısına çıkıyor. Derslerin konularında da bir sınır yok. Web tasarımından, yogaya, fotoğrafçılıktan spora kadar hemen her konuyu sitede bulmak mümkün.
Öğretmenleri zengin ediyor
Sitedeki derslerin dörtte üçü ücretsiz, diğerlerinin fiyatı ise 12 ile 399 dolar arasında değişiyor. Udemy bu paranın yüzde 30’unu kendine saklayıp, kalanı eğitmenlere bırakıyor.
Öğretmen maaşı deyip geçmeyin, Udemy gerçek hayata kıyasla çok daha adaletli. Yıllık gelir olarak altı haneli rakamlara ulaşan eğitmenler mevcut, ayrıca ders verenlerin dörtte biri de Udemy’den 10 bin doların üzerinde gelir elde etmeyi başarıyor. Bu gelirde eğitmenin kişisel network’ü, öğrencilerin yorumları ve konuya olan genel talep (Excel, Python gibi teknik konular daha çok para kazandırıyor) gibi bir çok faktör etkili oluyor. Udemy’nin kullanıcı sayısının yanı sıra gelirleri de sürekli yükselişte. 2012’nin gelirleri önceki yılı 5’e katlamış durumda.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Udemy kurucusu Eren Bali çocukken yaşadığı imkânsızlıklardan yola çıktı, milyonlarca insana online eğitim veren, ders verenlere gelir kapısı açan dev bir platform yarattı. 2 yıl geçmeden şirketin değeri 100 milyon doları yakaladı
Yıl 2012. Dijital dünyayı içselleştirdiğimizi düşünüyoruz. Ancak bizler nesil olarak geçiş döneminin içinde fazla kaldığımız için internetin hayatımıza kattıklarını kimi zaman idrak edemeyebiliyoruz. “Ufkumuzu yeterince açamadığımızı” gösteren ilham verici örneklere şaşırmamız da bundandır.
Kahramanımızın adı Eren Bali. Henüz 28 yaşında. Malatya’da doğdu. Tek dersliği bulunan bir köy okulunda okudu. Bali, bugün dünyanın önde gelen fon şirketlerinden toplamda 16 milyon dolar yatırım alan bir internet şirketinin kurucu CEO’su. Çünkü bir tutam fırsat eşitliği için bazen çevirmeli ağ bağlantısı bile yeterli olabiliyor.
Henüz duymayanlar da duyacaktır. Kısaca anlatayım: Eren Bali’nin Silikon Vadisi’nde kurduğu “Udemy”, internet üzerinden her türlü dersin verilebildiği bir platform.
Mark Zuckerberg de ders veriyor!
Udemy’yi benzerlerinden ayıran en önemli özellik ise bilgi ve birikimini paylaşmak isteyen herkese açık olması. Sitede Mark Zuckerberg ve Marissa Mayer gibi isimler de ders verebiliyor, sokaktaki Mr. ve Mrs Brown da. Siz de isterseniz siteye kayıt olup yarattığınız bir kursu 500 bin kayıtlı Udemy kullanıcısı ile paylaşabilirsiniz.
Kayıtlı eğitmenlerin yüzde 60’ı Udemy tarafından onaylanmış durumda. 5 binin üzerindeki onaylı ders, arama sonuçlarında kullanıcıların karşısına çıkıyor. Derslerin konularında da bir sınır yok. Web tasarımından, yogaya, fotoğrafçılıktan spora kadar hemen her konuyu sitede bulmak mümkün.
Öğretmenleri zengin ediyor
Sitedeki derslerin dörtte üçü ücretsiz, diğerlerinin fiyatı ise 12 ile 399 dolar arasında değişiyor. Udemy bu paranın yüzde 30’unu kendine saklayıp, kalanı eğitmenlere bırakıyor.
Öğretmen maaşı deyip geçmeyin, Udemy gerçek hayata kıyasla çok daha adaletli. Yıllık gelir olarak altı haneli rakamlara ulaşan eğitmenler mevcut, ayrıca ders verenlerin dörtte biri de Udemy’den 10 bin doların üzerinde gelir elde etmeyi başarıyor. Bu gelirde eğitmenin kişisel network’ü, öğrencilerin yorumları ve konuya olan genel talep (Excel, Python gibi teknik konular daha çok para kazandırıyor) gibi bir çok faktör etkili oluyor. Udemy’nin kullanıcı sayısının yanı sıra gelirleri de sürekli yükselişte. 2012’nin gelirleri önceki yılı 5’e katlamış durumda.
Son Güncelleme: Pazar, 09 Aralık 2012 10:21
Gösterim: 1349
Yeni jenerasyon cep telefonlarında ve televizyon yayınlarında yüksek kaliteli görüntü iletimine olanak verecek yeni bir sistem geliştiren Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdal Arıkan'ın buluşu, Uluslararası Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Birliği'nin (IEEE) en büyük ödülüyle onurlandırıldı.
Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Arıkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölüm öğretim üyelerinden Prof. Dr. Erdal Arıkan'ın enformasyon teknolojileri alanındaki buluşunun IEEE'nin son beş yılda en önemli makaleye dayalı çalışmasına verilen IEEE Baker Prize Ödülü'nü aldığını bildirdi. Orhan Arıkan, ödülün ilk kez bir Türk tarafından alınmasının çok gurur verici olduğunu vurguladı.
1948'deki teoriden sonraki en büyük adım atıldı
Enformasyon teorisinin temelinin 1948'deki makalesiyle matematikçi Shannon tarafından atıldığını anlatan Arıkan, Shannon'un dijital dünyada veri iletiminin teorik sınırlarını belirlediğini ve bu sınırlara ulaşabilecek bir kodlama tekniğinin bulunabileceğini belirtti.
Sahonnon'ın buluşuyla verinin ne kadar sıkıştırılabileceğini ve ne kadar iyi kodlanabildiğini ortaya koyduğunu belirten Arıkan, ancak iletişimin sınırlarına ulaşabildiği teorik olarak kanıtlanmış bir tekniğin Erdal Arıkan'ın çalışmasına kadar bulunamadığını bildirdi.
Prof. Dr. Orhan Arıkan, buluşun kullanım yerleriyle ilgili şunları anlattı:
''Erdal Arıkan'ın buluşuyla Shannon'un teorisindeki üst sınır sorunu çözüldü. Bundan sonra çok yüksek hızlı veri iletişimi gerçekleştirilebilecek.
Yeni jenerasyon cep telefonlarında ve uydu iletişiminde artık Arıkan'ın kodlarının kullanılması bekleniyor. Yani toptan veri iletim sistemlerinin kod sistemi mantığı değişiyor. Bundan sonra cep telefonu görüntüleme sistemleri daha hızlı ve daha yüksek kalitede olacak. Televizyon yayınları, daha yüksek kaliteli görüntüler verecek. Uydu iletişiminde daha çok kanaldan daha çok veri iletilecek. Bu müthiş sonuç, Arıkan'ın 20 yıllık çalışmasının sonucu.''
Buluşun ticarileşmesi için uluslararası cep telefonu operatörlerinin büyük ilgi gösterdiğini ifade eden Orhan Arıkan, ayrıca uluslararası patent başvurularının da yapıldığını bildirdi.
Prof. Dr. Arıkan kimdir
Erdal Arıkan, 1976 yılında üniversite sınavı birincisi olarak ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünü kazandı. Arıkan, Türkiye'deki o yıllardaki olaylar nedeniyle ODTÜ'nün kapanması üzerine ABD'de Caltech Üniversitesi'ne gitti.
İkinci sınıftan itibaren bu üniversiteye eğitimine devam eden Arıkan, üç yılda çok yüksek not ortalamasıyla mezun oldu.
MIT'de master ve doktorasını tamamlayan Arıkan, o yıllarda IEEE'nin 1966'da aynı ödülü alan hocası Robert Galger'la birlikte çalıştı.
1985'de University Of Illinoiss'de çalışmaya başlayan Arıkan, 1987'de Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş yıllarında Türkiye'ye döndü.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Yeni jenerasyon cep telefonlarında ve televizyon yayınlarında yüksek kaliteli görüntü iletimine olanak verecek yeni bir sistem geliştiren Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdal Arıkan'ın buluşu, Uluslararası Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Birliği'nin (IEEE) en büyük ödülüyle onurlandırıldı.
Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Arıkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölüm öğretim üyelerinden Prof. Dr. Erdal Arıkan'ın enformasyon teknolojileri alanındaki buluşunun IEEE'nin son beş yılda en önemli makaleye dayalı çalışmasına verilen IEEE Baker Prize Ödülü'nü aldığını bildirdi. Orhan Arıkan, ödülün ilk kez bir Türk tarafından alınmasının çok gurur verici olduğunu vurguladı.
1948'deki teoriden sonraki en büyük adım atıldı
Enformasyon teorisinin temelinin 1948'deki makalesiyle matematikçi Shannon tarafından atıldığını anlatan Arıkan, Shannon'un dijital dünyada veri iletiminin teorik sınırlarını belirlediğini ve bu sınırlara ulaşabilecek bir kodlama tekniğinin bulunabileceğini belirtti.
Sahonnon'ın buluşuyla verinin ne kadar sıkıştırılabileceğini ve ne kadar iyi kodlanabildiğini ortaya koyduğunu belirten Arıkan, ancak iletişimin sınırlarına ulaşabildiği teorik olarak kanıtlanmış bir tekniğin Erdal Arıkan'ın çalışmasına kadar bulunamadığını bildirdi.
Prof. Dr. Orhan Arıkan, buluşun kullanım yerleriyle ilgili şunları anlattı:
''Erdal Arıkan'ın buluşuyla Shannon'un teorisindeki üst sınır sorunu çözüldü. Bundan sonra çok yüksek hızlı veri iletişimi gerçekleştirilebilecek.
Yeni jenerasyon cep telefonlarında ve uydu iletişiminde artık Arıkan'ın kodlarının kullanılması bekleniyor. Yani toptan veri iletim sistemlerinin kod sistemi mantığı değişiyor. Bundan sonra cep telefonu görüntüleme sistemleri daha hızlı ve daha yüksek kalitede olacak. Televizyon yayınları, daha yüksek kaliteli görüntüler verecek. Uydu iletişiminde daha çok kanaldan daha çok veri iletilecek. Bu müthiş sonuç, Arıkan'ın 20 yıllık çalışmasının sonucu.''
Buluşun ticarileşmesi için uluslararası cep telefonu operatörlerinin büyük ilgi gösterdiğini ifade eden Orhan Arıkan, ayrıca uluslararası patent başvurularının da yapıldığını bildirdi.
Prof. Dr. Arıkan kimdir
Erdal Arıkan, 1976 yılında üniversite sınavı birincisi olarak ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünü kazandı. Arıkan, Türkiye'deki o yıllardaki olaylar nedeniyle ODTÜ'nün kapanması üzerine ABD'de Caltech Üniversitesi'ne gitti.
İkinci sınıftan itibaren bu üniversiteye eğitimine devam eden Arıkan, üç yılda çok yüksek not ortalamasıyla mezun oldu.
MIT'de master ve doktorasını tamamlayan Arıkan, o yıllarda IEEE'nin 1966'da aynı ödülü alan hocası Robert Galger'la birlikte çalıştı.
1985'de University Of Illinoiss'de çalışmaya başlayan Arıkan, 1987'de Bilkent Üniversitesi'nin kuruluş yıllarında Türkiye'ye döndü.
Son Güncelleme: Perşembe, 13 Aralık 2012 11:23
Gösterim: 1895
Samsun’da 40 yıldır eczacılık yapan Gönül Berker’e üniversite dayanmıyor. 62 yaşındaki Berker, 3 üniversiteyi bitirdikten sonra dördüncü üniversitesi olan tıp fakültesini de bitirmeye kararlı.
Samsun'da 40 senedir eczacılık yapan üç fakülte mezunu Gönül Berker (62), dördüncü üniversite için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazandı.
Bu sene ikinci sınıfa geçen Berker, doktorlukta mecburi hizmet yaş sınırı olan 65 yaş sınırına girip girmeyeceğini merak ediyor.
Ankara Eczacılık Fakültesi'ni 1971 yılında bitiren 1950 doğumlu Gönül Berker, Samsun'da mesleğini icra etmek için bir eczane açtı. Bir yandan da eğitimine devam eden Berker, 1996 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni, 2001 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nu bitirdi. 61'ine geldiğinde dördüncü üniversite olarak tıp eğitimi almayı tercih eden Berker, bir kaç yıl önce OMÜ Tıp Fakültesi'ni kazandı. Birinci sınıfı bitiren Berker, bu sene ikinci sınıfta ve tıpta zorlu sınavlara giriyor. 40 yıldır Samsun'da eczacılık yapan Gönül Berker, 62 yaşında olup da üniversite öğrencilerinin arasında olmanın kendisini genç hissettirdiğini söyledi.
Ev ile iş arasındaki sıradan hayatı tercih etmediğini, bu nedenle dördüncü üniversiteyi bitirmeyi amaçladığını söyleyen Berker, "Ders çalışmayı, öğrenmeyi ve boş vakitlerimi eğitim alarak geçirmeyi seviyorum. Üniversite öğrencileri arasında olmak bana ayrı bir heyecan veriyor. Yolda fazla yürüdüğümde yorulurken, üniversitede ders zili çaldığında merdivenleri büyük bir heyecanla koşarak çıkabiliyorum. Bu, bana kendimi genç hissetmeme neden oluyor. Gençlerin arasında kendimi 20 yaşında gibi hissediyorum." dedi.
67 yaşında doktor olacak
Yakınlarının kendisine, dördüncü üniversiteyi bitirme konusunda 'gez dolaş, eğitim almana ne gerek var' gibi temenniler ilettiklerini anlatan Gönül Berker, üniversite öğrencileri arasında zaman zaman kendisine espri olarak profesör yakıştırması yapıldığını anlattı. Tıp eğitiminde bazı görevleri yerine getirmek için 65 yaş sınırı olduğuna dikkati çeken Berker, "Tıpta asistan olarak görev yapmak ve bir yıl doktor olarak mecburi hizmeti yerine getirmek için 65 yaş sınırı var. Ben eğer tıp eğitimimi bitirebilirsem 67 yaşında diplomamı alacağım. 65 yaş sınırına girer miyim ya da bu konuda ne yapılabilir açıkçası merak ediyorum." diye konuştu.
İstenildiği zaman her şeyi başarmak mümkün
İstenildiği zaman herşeyi başarmanın mümkün olduğunu belirten Gönül Berker, şunları kaydetti: "Gençlerimiz bazen 'ben yapamam, edemem' diyerek üniversite eğitimini alma konusunda isteksiz davranıyorlar. Bu, bence gençlerin kendince ürettiği bahanedir. İstenildiği zaman herşey mümkündür. Ben 62 yaşındayım ve gençlere oranla beynimin yüzde 10 kayba uğraması gerekiyor. Ancak ben düzenli çalışarak ezber gerektiren tıp eğitimine girdim ve bu alanda ilerliyorum."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Samsun’da 40 yıldır eczacılık yapan Gönül Berker’e üniversite dayanmıyor. 62 yaşındaki Berker, 3 üniversiteyi bitirdikten sonra dördüncü üniversitesi olan tıp fakültesini de bitirmeye kararlı.
Samsun'da 40 senedir eczacılık yapan üç fakülte mezunu Gönül Berker (62), dördüncü üniversite için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazandı.
Bu sene ikinci sınıfa geçen Berker, doktorlukta mecburi hizmet yaş sınırı olan 65 yaş sınırına girip girmeyeceğini merak ediyor.
Ankara Eczacılık Fakültesi'ni 1971 yılında bitiren 1950 doğumlu Gönül Berker, Samsun'da mesleğini icra etmek için bir eczane açtı. Bir yandan da eğitimine devam eden Berker, 1996 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni, 2001 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nu bitirdi. 61'ine geldiğinde dördüncü üniversite olarak tıp eğitimi almayı tercih eden Berker, bir kaç yıl önce OMÜ Tıp Fakültesi'ni kazandı. Birinci sınıfı bitiren Berker, bu sene ikinci sınıfta ve tıpta zorlu sınavlara giriyor. 40 yıldır Samsun'da eczacılık yapan Gönül Berker, 62 yaşında olup da üniversite öğrencilerinin arasında olmanın kendisini genç hissettirdiğini söyledi.
Ev ile iş arasındaki sıradan hayatı tercih etmediğini, bu nedenle dördüncü üniversiteyi bitirmeyi amaçladığını söyleyen Berker, "Ders çalışmayı, öğrenmeyi ve boş vakitlerimi eğitim alarak geçirmeyi seviyorum. Üniversite öğrencileri arasında olmak bana ayrı bir heyecan veriyor. Yolda fazla yürüdüğümde yorulurken, üniversitede ders zili çaldığında merdivenleri büyük bir heyecanla koşarak çıkabiliyorum. Bu, bana kendimi genç hissetmeme neden oluyor. Gençlerin arasında kendimi 20 yaşında gibi hissediyorum." dedi.
67 yaşında doktor olacak
Yakınlarının kendisine, dördüncü üniversiteyi bitirme konusunda 'gez dolaş, eğitim almana ne gerek var' gibi temenniler ilettiklerini anlatan Gönül Berker, üniversite öğrencileri arasında zaman zaman kendisine espri olarak profesör yakıştırması yapıldığını anlattı. Tıp eğitiminde bazı görevleri yerine getirmek için 65 yaş sınırı olduğuna dikkati çeken Berker, "Tıpta asistan olarak görev yapmak ve bir yıl doktor olarak mecburi hizmeti yerine getirmek için 65 yaş sınırı var. Ben eğer tıp eğitimimi bitirebilirsem 67 yaşında diplomamı alacağım. 65 yaş sınırına girer miyim ya da bu konuda ne yapılabilir açıkçası merak ediyorum." diye konuştu.
İstenildiği zaman her şeyi başarmak mümkün
İstenildiği zaman herşeyi başarmanın mümkün olduğunu belirten Gönül Berker, şunları kaydetti: "Gençlerimiz bazen 'ben yapamam, edemem' diyerek üniversite eğitimini alma konusunda isteksiz davranıyorlar. Bu, bence gençlerin kendince ürettiği bahanedir. İstenildiği zaman herşey mümkündür. Ben 62 yaşındayım ve gençlere oranla beynimin yüzde 10 kayba uğraması gerekiyor. Ancak ben düzenli çalışarak ezber gerektiren tıp eğitimine girdim ve bu alanda ilerliyorum."
Son Güncelleme: Pazar, 02 Aralık 2012 11:30
Gösterim: 3359

