Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İrfan Erdoğan 8 maddede kesintili eğitimin faydalarını anlatıyor.

Kesintili eğitimin faydaları şöyle sıralanabilir:

-Zeki öğrenci daha iyi hızlı öğrenecek ve dünya ile yarışabilecek.

-Daha az yetenekli öğrenci, aşağılık kompleksine düşmeyecek.

-Meslek liseleri öğrenci akınına uğrayacak. Sanayici teknik eleman bulacak.

-Kur'an kursları ve imam hatip liseleri normalleşecek.

-Düz liselere giden öğrencilerin 4 senesi heba olmayacak. Düz lise yerine meslek lisesine gidecek ve bir meslek öğrenecekler.

-Kesintili eğitimde yeteneğini geliştirmiş öğrenci ile henüz yeterince geliştirememiş öğrenci aynı sıralarda, 8 yıl birlikte olma mecburiyetinden kurtulacak.

-Zeki öğrenci ile daha az zeki öğrenci kesintisiz eğitimde 8 yıl birlikte okuyor. Daha az zeki öğrenci, zeki öğrencinin öğrenme hızını kesiyor ve onun zamanını çalıyordu.

-Bu durumda zeki öğrenciler, diğer öğrencilerin moralinin bozulmasına yol açıyordu.

> Prof.Dr. İrfan Erdoğan yorumluyor

İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İrfan Erdoğan 8 maddede kesintili eğitimin faydalarını anlatıyor.

Kesintili eğitimin faydaları şöyle sıralanabilir:

-Zeki öğrenci daha iyi hızlı öğrenecek ve dünya ile yarışabilecek.

-Daha az yetenekli öğrenci, aşağılık kompleksine düşmeyecek.

-Meslek liseleri öğrenci akınına uğrayacak. Sanayici teknik eleman bulacak.

-Kur'an kursları ve imam hatip liseleri normalleşecek.

-Düz liselere giden öğrencilerin 4 senesi heba olmayacak. Düz lise yerine meslek lisesine gidecek ve bir meslek öğrenecekler.

-Kesintili eğitimde yeteneğini geliştirmiş öğrenci ile henüz yeterince geliştirememiş öğrenci aynı sıralarda, 8 yıl birlikte olma mecburiyetinden kurtulacak.

-Zeki öğrenci ile daha az zeki öğrenci kesintisiz eğitimde 8 yıl birlikte okuyor. Daha az zeki öğrenci, zeki öğrencinin öğrenme hızını kesiyor ve onun zamanını çalıyordu.

-Bu durumda zeki öğrenciler, diğer öğrencilerin moralinin bozulmasına yol açıyordu.

Son Güncelleme: Çarşamba, 14 Mart 2012 10:28

Gösterim: 4046

Sabah Gazatesi Yazarı Erdal Şafak'ın bugünkü eğitim yazısı.

İçerden bir ses Kamuoyunda "4+4+4 sistemi" adıyla benimsenen "12 yıllık kesintili zorunlu eğitim" önerisinde beni siyasi tartışmalardan çok eğitim ordusunun değerlendirmeleri ilgilendiriyor.

Sağ olsunlar, öğretmenlerimiz de bu ilgimi karşılıksız bırakmıyorlar. Görüşlerini, yorumlarını, deneyimlerini elektronik iletilerle ulaştırıyorlar.

Dün bir Türkçe öğretmeninin birinci sınıf öğrencisi ile yedinci veya sekizinci sınıf öğrencisini aynı mekânda eğitmenin fiziki ve psikolojik güçlüklerini konu alan iletisini bu köşede aktardım. Bugün de bir rehber öğretmenin tespitlerine ve uyarılarına yer vereceğim.

İşte sözü uzatmadan öğretmenimizin anlattıkları:

"Psikolojik danışman (rehber öğretmen) olarak ben de arkadaşımın (Not: Dün köşemde ağırladığım Türkçe öğretmenini kastediyor) gözlem ve fikirlerine katılıyorum.

Gelişim dönemleri ve yaş grupları birbirinden çok farklı olan öğrencilere aynı okulda eğitim vermenin birçok sakıncasını gözlemliyoruz. En basiti, 7 yaşındaki ve 15 yaşındaki iki erkek ya da kız öğrenci aynı tuvaleti, lavaboyu kullanmak zorundalar. Aralarındaki fiziksel fark iki kat. Nöbetçi öğretmenlerimiz her an okulun her yerinde olamıyorlar ve maalesef küçük sınıflardaki öğrencilerimiz fiziksel, duygusal ve psikolojik şiddete ya da baskıya maruz kalabiliyorlar.

Sadece bu nedenden dolayı bile kesinlikle bu iki dönemin ayrı binalarda eğitim görmesini sonuna kadar destekliyorum.

Yeni düzenlemeyi yaparken gerek iktidarın, gerekse muhalefetin siyasi çıkarlar, şovlar ya da "güç bende benim dediğim olacak" şeklindeki yaklaşımlardan uzak, çocuklarımıza elimizdeki imkanları iyi kullanarak daha verimli bir eğitim ortamını nasıl sağlarız çabası içerisinde olmalarını dilerim."

***

Haydi, oldu olacak, bir mimarımızın gönderdiği iletiden de söz edeyim:

"Kullanılan mevcut binalar eğitim sistemine proje olarak da uymuyor. Yazınızda değindiğiniz gibi, farklı grup ve kategorideki öğrencilerin bitişik olsa da ayrı binalarda eğitim görmeleri gerekir. Yani bir binanın üç veya dörde bölünmüş halinde ve her bölümün kendine yetecek şekilde organize olması, girişi ve çıkışının ayrı, kantin ve tuvalet gibi bölümlerin ayrı tasarlanması şart.

Ayrıca bütün öğrencileri yangın ve tatbikat dışında bir arada toplamanın ne anlama geldiğini bugüne kadar anlamış değilim manlig-halsa.se."

Umarım, siyasi partilerimizin sözcüleri yaptıkları değerlendirmelerde ve eleştirilerde son derece önemli olan bu ayrıntıyı da göz önünde bulundururlar...

(Erdal Şafak- sabah gazetesi)

> İçerden bir ses (2)

Sabah Gazatesi Yazarı Erdal Şafak'ın bugünkü eğitim yazısı.

İçerden bir ses Kamuoyunda "4+4+4 sistemi" adıyla benimsenen "12 yıllık kesintili zorunlu eğitim" önerisinde beni siyasi tartışmalardan çok eğitim ordusunun değerlendirmeleri ilgilendiriyor.

Sağ olsunlar, öğretmenlerimiz de bu ilgimi karşılıksız bırakmıyorlar. Görüşlerini, yorumlarını, deneyimlerini elektronik iletilerle ulaştırıyorlar.

Dün bir Türkçe öğretmeninin birinci sınıf öğrencisi ile yedinci veya sekizinci sınıf öğrencisini aynı mekânda eğitmenin fiziki ve psikolojik güçlüklerini konu alan iletisini bu köşede aktardım. Bugün de bir rehber öğretmenin tespitlerine ve uyarılarına yer vereceğim.

İşte sözü uzatmadan öğretmenimizin anlattıkları:

"Psikolojik danışman (rehber öğretmen) olarak ben de arkadaşımın (Not: Dün köşemde ağırladığım Türkçe öğretmenini kastediyor) gözlem ve fikirlerine katılıyorum.

Gelişim dönemleri ve yaş grupları birbirinden çok farklı olan öğrencilere aynı okulda eğitim vermenin birçok sakıncasını gözlemliyoruz. En basiti, 7 yaşındaki ve 15 yaşındaki iki erkek ya da kız öğrenci aynı tuvaleti, lavaboyu kullanmak zorundalar. Aralarındaki fiziksel fark iki kat. Nöbetçi öğretmenlerimiz her an okulun her yerinde olamıyorlar ve maalesef küçük sınıflardaki öğrencilerimiz fiziksel, duygusal ve psikolojik şiddete ya da baskıya maruz kalabiliyorlar.

Sadece bu nedenden dolayı bile kesinlikle bu iki dönemin ayrı binalarda eğitim görmesini sonuna kadar destekliyorum.

Yeni düzenlemeyi yaparken gerek iktidarın, gerekse muhalefetin siyasi çıkarlar, şovlar ya da "güç bende benim dediğim olacak" şeklindeki yaklaşımlardan uzak, çocuklarımıza elimizdeki imkanları iyi kullanarak daha verimli bir eğitim ortamını nasıl sağlarız çabası içerisinde olmalarını dilerim."

***

Haydi, oldu olacak, bir mimarımızın gönderdiği iletiden de söz edeyim:

"Kullanılan mevcut binalar eğitim sistemine proje olarak da uymuyor. Yazınızda değindiğiniz gibi, farklı grup ve kategorideki öğrencilerin bitişik olsa da ayrı binalarda eğitim görmeleri gerekir. Yani bir binanın üç veya dörde bölünmüş halinde ve her bölümün kendine yetecek şekilde organize olması, girişi ve çıkışının ayrı, kantin ve tuvalet gibi bölümlerin ayrı tasarlanması şart.

Ayrıca bütün öğrencileri yangın ve tatbikat dışında bir arada toplamanın ne anlama geldiğini bugüne kadar anlamış değilim manlig-halsa.se."

Umarım, siyasi partilerimizin sözcüleri yaptıkları değerlendirmelerde ve eleştirilerde son derece önemli olan bu ayrıntıyı da göz önünde bulundururlar...

(Erdal Şafak- sabah gazetesi)

Son Güncelleme: Çarşamba, 14 Mart 2012 09:32

Gösterim: 1745

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında kendisine ve partisine yönelttiği eleştirilere cevap verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Tekmelerin yaşandığı bir TBMM'de, düşünceler askıya alınmış, kaba kuvvet, orman kanunu geçerli demektir. Eğer bu ülkede milletvekili tekmelenip dövülüyorsa, sokaktaki vatandaş, hayli hayli tekmelenip, dövülecek, baskı altına alınacak, şiddet uygulanacaktır" dedi.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın kendisinin anlayacağı dilden konuşursa çok memnun olacağını belirten Kılıçdaroğlu, "Ben demokrasi, özgürlük, insan hakları, kalkınma diyorum. Sen benim dilimden konuşmuyorsun. Keşke konuşsan, o zaman oturup anlaşacağız" dedi.

TBMM CHP Grup Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, Sivas davasının, bugün zamanaşımına uğradığını, bu sürecin içinde AK Parti'nin büyük sorumluluğunun bulunduğunu ifade ederek, "Sanıkların yakalanmaması, davanın zamanaşımına uğraması, 'Türkiye için yüzkarasıdır. Böyle bir tabloyu kabul etmek mümkün değildir. Bu tablo özgür, insan haklarına önem veren bir Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tablo, eğitilmiş bir topluma yakışmıyor. Bu tablo, yüreğinde insan sevgisi olan bir Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tablo, her türlü inanca ve kimliğe saygı duyan bir topluma yakışmıyor. Bu tablonun içinde AK Parti'nin ağırlığı var" dedi.

Milli Eğitim Komisyonu'nda pazar günü meydana gelen olayları değerlendiren Kılıçdaroğlu, tekmelerin olduğu bir TBMM'de, düşüncelerin askıya alındığı, kaba kuvvetin, orman kanununun geçerli olduğu anlamına geldiğini ifade etti. Toplumda, düşünce açıklama özgürlüğü değil, düşünce açıklamama yönünde baskı olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, bir Öğretim üyesinin bu kaygıyı dile getirirken, kendisine telefon geldiğini belirterek, "CHP milletvekilleri, Milli Eğitim Komisyonunda yumruklandılar, yerlerde

tekmelendiler. Zorbalıkla, alçaklıkla darp edildiler. Bu topraklarda yere düşene tekme atılmaz, kaldırılır. Onların anlayışına göre yere düşene tekme atılır, onların inançları da büyük ihtimalle böyledir. Onların inançları, Müslümanlığın engin hoşgörüsüyle bağdaşmıyor. İnanç, her şeyden önce saygı duymaktır. İnsanda biraz utanma, ar, haya olur. Kiminle, nasıl gelirseniz gelin CHP'yi susturamayacaksınız. Tekmelerin yaşandığı bir TBMM'de, düşünceler askıya alınmış, kaba kuvvet, orman kanunu geçerli demektir.

Eğer bu ülkede milletvekili tekmelenip dövülüyorsa, sokaktaki vatandaş, hayli hayli tekmelenip, dövülecek, baskı altına alınacak, şiddet uygulanacaktır. Bu şiddeti, terörü her yerde, her ortamda, bütün dünyada kınayacağız. Erdoğan kızsa da dünyada, her yerde seslendireceğiz. Ta ki bu ülkeye demokrasi, insan haklarına saygı gelinceye kadar" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, eğitim gibi önemli bir konunun, gece yarısı kanun teklifiyle parlamentoya getirildiğini ifade ederek, "Bir tek olumsuz rapor getirsinler, bir tek bilimsel rapor yok. Olumluluğu konusunda yazılmış çok sayıda rapor var, çocuk işçilikte, çocuk yaşta evlilikte azalma var, çocukların bilgi, becerilerini geliştirmede artma var, ailelerde sorun yok. Sorun Erdoğan'ın kafasında. Çağ dışı kafalar bunu anlayamaz, çağdaş kafalar evet der. Post modern diktatörümüz var, bir de sözcüleri var.

Milletvekilleri Pazar günü kravatsız, montlarla geldiler. Önceden 150 kişiye yemek ısmarlanmış, 'gelin' denmiş. Konuşma yapmaları için teklifi bilmeleri lazım, teklifin ne olduğunu bilmiyorlar. Bir tek kişi bile söz istemedi. Gelme gerekçeleri tek kaba kuvvet için geldiler. Başbakan, bugün konuşmuş, 'hangi dilden anlıyorlarsa o' diye. Biz hangi AK Parti milletvekilini yere yatırıp, teklemedik Sayın Başbakan. Bunu söylemek için kafanda demokrasi olması lazım. Çağ dışı düşünüyorsun, geri kafalısın sen. Biz

demokrasi dilinden, özgürlüklerden, konuşma özgürlüğünden söz ediyoruz. Komisyonda hangi AK Parti milletvekiline yumruk attık, boğazını sıktık, 'konuşma' dedik" şeklinde konuştu.

Daha önce 4306 sayılı, 8 yıllık kesintisiz eğitime ilişkin 11 maddelik tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken 23 komisyon üyesinin 160 kez, komisyon üyesi olmayan 113 milletvekilinin ise 496 kez söz istediğini, tekme, tokat, salon işgali, orman kanununun değil, o dönemde hukuka, milletvekiline saygı olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "İnsanın parlamentoya saygısı olursa, parlamentoya talimat vermez. Türkiye post modern bir diktatörün oyuncak alanına döndü. 'Ben istediğimi yaparım' bugün de

'Sizin anlayacağınız dilden konuşurum' diyor. Vallahi benim anlayacağım dilden konuşursan çok memnun olurum. Ben demokrasi, özgürlük, insan hakları, kalkınma diyorum. Sen benim dilimden konuşmuyorsun. Keşke konuşsan, o zaman oturup anlaşacağız. Birbirimizin dilinden anlıyorsak, zaten ülkede uzlaşma denilen kavram olur. Birbirimizin dünyaları, dünyaya, demokrasiye, insan haklarına bakışımız farklı. Ben başka, sen başka şey söylüyorsun. O nedenle aynı dilden konuşmuyoruz'' ifadelerini kullandı.

> ‘8 yıllık kesintisiz eğitimde bile bunlar yaşanmadı’

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında kendisine ve partisine yönelttiği eleştirilere cevap verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Tekmelerin yaşandığı bir TBMM'de, düşünceler askıya alınmış, kaba kuvvet, orman kanunu geçerli demektir. Eğer bu ülkede milletvekili tekmelenip dövülüyorsa, sokaktaki vatandaş, hayli hayli tekmelenip, dövülecek, baskı altına alınacak, şiddet uygulanacaktır" dedi.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın kendisinin anlayacağı dilden konuşursa çok memnun olacağını belirten Kılıçdaroğlu, "Ben demokrasi, özgürlük, insan hakları, kalkınma diyorum. Sen benim dilimden konuşmuyorsun. Keşke konuşsan, o zaman oturup anlaşacağız" dedi.

TBMM CHP Grup Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, Sivas davasının, bugün zamanaşımına uğradığını, bu sürecin içinde AK Parti'nin büyük sorumluluğunun bulunduğunu ifade ederek, "Sanıkların yakalanmaması, davanın zamanaşımına uğraması, 'Türkiye için yüzkarasıdır. Böyle bir tabloyu kabul etmek mümkün değildir. Bu tablo özgür, insan haklarına önem veren bir Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tablo, eğitilmiş bir topluma yakışmıyor. Bu tablo, yüreğinde insan sevgisi olan bir Türkiye'ye yakışmıyor. Bu tablo, her türlü inanca ve kimliğe saygı duyan bir topluma yakışmıyor. Bu tablonun içinde AK Parti'nin ağırlığı var" dedi.

Milli Eğitim Komisyonu'nda pazar günü meydana gelen olayları değerlendiren Kılıçdaroğlu, tekmelerin olduğu bir TBMM'de, düşüncelerin askıya alındığı, kaba kuvvetin, orman kanununun geçerli olduğu anlamına geldiğini ifade etti. Toplumda, düşünce açıklama özgürlüğü değil, düşünce açıklamama yönünde baskı olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, bir Öğretim üyesinin bu kaygıyı dile getirirken, kendisine telefon geldiğini belirterek, "CHP milletvekilleri, Milli Eğitim Komisyonunda yumruklandılar, yerlerde

tekmelendiler. Zorbalıkla, alçaklıkla darp edildiler. Bu topraklarda yere düşene tekme atılmaz, kaldırılır. Onların anlayışına göre yere düşene tekme atılır, onların inançları da büyük ihtimalle böyledir. Onların inançları, Müslümanlığın engin hoşgörüsüyle bağdaşmıyor. İnanç, her şeyden önce saygı duymaktır. İnsanda biraz utanma, ar, haya olur. Kiminle, nasıl gelirseniz gelin CHP'yi susturamayacaksınız. Tekmelerin yaşandığı bir TBMM'de, düşünceler askıya alınmış, kaba kuvvet, orman kanunu geçerli demektir.

Eğer bu ülkede milletvekili tekmelenip dövülüyorsa, sokaktaki vatandaş, hayli hayli tekmelenip, dövülecek, baskı altına alınacak, şiddet uygulanacaktır. Bu şiddeti, terörü her yerde, her ortamda, bütün dünyada kınayacağız. Erdoğan kızsa da dünyada, her yerde seslendireceğiz. Ta ki bu ülkeye demokrasi, insan haklarına saygı gelinceye kadar" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, eğitim gibi önemli bir konunun, gece yarısı kanun teklifiyle parlamentoya getirildiğini ifade ederek, "Bir tek olumsuz rapor getirsinler, bir tek bilimsel rapor yok. Olumluluğu konusunda yazılmış çok sayıda rapor var, çocuk işçilikte, çocuk yaşta evlilikte azalma var, çocukların bilgi, becerilerini geliştirmede artma var, ailelerde sorun yok. Sorun Erdoğan'ın kafasında. Çağ dışı kafalar bunu anlayamaz, çağdaş kafalar evet der. Post modern diktatörümüz var, bir de sözcüleri var.

Milletvekilleri Pazar günü kravatsız, montlarla geldiler. Önceden 150 kişiye yemek ısmarlanmış, 'gelin' denmiş. Konuşma yapmaları için teklifi bilmeleri lazım, teklifin ne olduğunu bilmiyorlar. Bir tek kişi bile söz istemedi. Gelme gerekçeleri tek kaba kuvvet için geldiler. Başbakan, bugün konuşmuş, 'hangi dilden anlıyorlarsa o' diye. Biz hangi AK Parti milletvekilini yere yatırıp, teklemedik Sayın Başbakan. Bunu söylemek için kafanda demokrasi olması lazım. Çağ dışı düşünüyorsun, geri kafalısın sen. Biz

demokrasi dilinden, özgürlüklerden, konuşma özgürlüğünden söz ediyoruz. Komisyonda hangi AK Parti milletvekiline yumruk attık, boğazını sıktık, 'konuşma' dedik" şeklinde konuştu.

Daha önce 4306 sayılı, 8 yıllık kesintisiz eğitime ilişkin 11 maddelik tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken 23 komisyon üyesinin 160 kez, komisyon üyesi olmayan 113 milletvekilinin ise 496 kez söz istediğini, tekme, tokat, salon işgali, orman kanununun değil, o dönemde hukuka, milletvekiline saygı olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "İnsanın parlamentoya saygısı olursa, parlamentoya talimat vermez. Türkiye post modern bir diktatörün oyuncak alanına döndü. 'Ben istediğimi yaparım' bugün de

'Sizin anlayacağınız dilden konuşurum' diyor. Vallahi benim anlayacağım dilden konuşursan çok memnun olurum. Ben demokrasi, özgürlük, insan hakları, kalkınma diyorum. Sen benim dilimden konuşmuyorsun. Keşke konuşsan, o zaman oturup anlaşacağız. Birbirimizin dilinden anlıyorsak, zaten ülkede uzlaşma denilen kavram olur. Birbirimizin dünyaları, dünyaya, demokrasiye, insan haklarına bakışımız farklı. Ben başka, sen başka şey söylüyorsun. O nedenle aynı dilden konuşmuyoruz'' ifadelerini kullandı.

Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2012 18:11

Gösterim: 1918

Star Gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu’nun bugünkü eğitim yazısı.

Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşananlar bir ülkenin sahici değişiminin ancak ve ancak zihniyet ve demokrasi kültürüyle mümkün olduğunu gösteriyor. Gerisi mevzuat ve teferruattır...

Anlaşılan o ki, bütün kurumlar bir şekilde değişirken ve muhtemelen bir süre sonra anayasa da değişecekken, zihniyet en sona kalacaktır. Çünkü, zihniyet yani demokratik bir zihin yapısı bütün üniteleriyle demokrasiye güvenmekle mümkündür. Kritik anlarda, çatışma hallerinde karşı görüşü kabul etmek için demokrasiye güvenmek tek çaredir.

Meclis’teki görüntü her açıdan bunun çok uzağındaydı.

Eski Türkiye’den bir sahne yaşandı ve izleyenlerde bir arpa boyu yol gidilemediği duygusunu uyandırdı.

Konuşulan kanun temel eğitimin süresi ve yapısıyla ilgilidir. Dünyanın sonu değildir, eski alışkanlıkların sloganlaştırdığı gibi rejim meselesi de değildir. Daha çok mecburi eğitim de o eğitimin içinde imam hatip ve meslek eğitiminin özgürleşmesi de ülkeyi geri götürmez.

CHP’nin izlediği siyasetin açmazı da burada...

28 Şubat şartlarında dayatılmış ve sadece dindarlığı geriletmek, dindarları sistem dışına atmak ve de dolayısıyla toplumu tektipleştirmek maksadı güden bir kanunun devamında ısrar etmektedir. O kanun sadece eğitimi değil ondan daha çok siyasal ve toplumsal sistemi sembolize etmektedir. 28 Şubat’ın sistem ve toplumun bağrına sapladığı bir hançer misali...

28 Şubat, 15 yıla varmadan tarihe gömülmüşken, o anlayışın o darbe ikliminin toplumsal mühendislik dayatmaları bin yıl sürecek değildi. Bunu anlamamak ve ülkenin gidişatını bu gerçek bağlamında değerlendirmemek hayret verici bir analiz kabiliyetidir.

8 yıl kesintisiz eğitimi ne pahasına olursa olsun savunduğunuzda ve bunun için şimdiye dek hiçbir konuda göstermediğiniz bir şiddet siyasetini tatbik ettiğinizde verdiğiniz mesaj değişime direnmektir. Her şey eskisi gibi kalsın, çeşitlilik ve farklı anlayışlar eğitimde yer bulamasın diyorsunuz demektir.

Bunu dediğinizde de başka konularda takınır gibi göründüğünüz özgürlükçü tavır tabiatıyla inandırıcı olmaz.

12 yıl zorunlu eğitime itirazınız varsa bile 28 Şubat’la aranızda bir mesafe olması şarttır. Toplumla paylaşılabilir bir açıklamanız, bir pozisyonunuz vs. olması gerekir.

Olmazsa ve yoksa 28 Şubat darbesinin bir dayatmasını Cumhuriyet’in kazanımı hanesine yazdığınız anlaşılır. Onu muhafaza etmek için şiddete başvurmanız da hiçbir zaman siyasi üstünlük kurma perspektifiniz olmadığını gösterir.

Hatırlayalım... Kemal Kılıçdaroğlu daha iki gün önce, “AK Parti 28 Şubat’ın ürünüdür” diyerek umutsuz bir analize müracaat etmişti.

28 Şubat’a güvenen siyasetin sıkıştığı yerle, 28 Şubat’a direnen siyasetin genişleyen alanı zaten ortada...

Ama şimdi 28 Şubat’ın sembolü olan 8 yıl kesintisiz eğitim konusundaki tavırlar turnusol kağıdı gibi bütün ürünlerin rengini ortaya koyuyor.

İşte bu açıdan sadece CHP değil, MHP’nin sergilediği tavır da yine aynı gerekçeyle önemlidir.

Bir 28 Şubat dayatmasının takipçisi ve tarafı olmak siyasete kolay çıkmaz bir iz bırakır. Nasıl, 12 Eylül referandumunda CHP ile aynı safta kalmak MHP’ye fatura çıkardıysa 28 Şubat’çı bir işlemin ortağı olmak da aynı neticeyi doğurur.

O zaman ne olacağını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Seçimlerin ortaya çıkardığı tablo faturanın bedelini zaten gösteriyor.

(Mustafa Karaalioğlu-star gazetesi)

> '8 yıl eğitim’ bin yıl sürebilir miydi?

Star Gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu’nun bugünkü eğitim yazısı.

Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşananlar bir ülkenin sahici değişiminin ancak ve ancak zihniyet ve demokrasi kültürüyle mümkün olduğunu gösteriyor. Gerisi mevzuat ve teferruattır...

Anlaşılan o ki, bütün kurumlar bir şekilde değişirken ve muhtemelen bir süre sonra anayasa da değişecekken, zihniyet en sona kalacaktır. Çünkü, zihniyet yani demokratik bir zihin yapısı bütün üniteleriyle demokrasiye güvenmekle mümkündür. Kritik anlarda, çatışma hallerinde karşı görüşü kabul etmek için demokrasiye güvenmek tek çaredir.

Meclis’teki görüntü her açıdan bunun çok uzağındaydı.

Eski Türkiye’den bir sahne yaşandı ve izleyenlerde bir arpa boyu yol gidilemediği duygusunu uyandırdı.

Konuşulan kanun temel eğitimin süresi ve yapısıyla ilgilidir. Dünyanın sonu değildir, eski alışkanlıkların sloganlaştırdığı gibi rejim meselesi de değildir. Daha çok mecburi eğitim de o eğitimin içinde imam hatip ve meslek eğitiminin özgürleşmesi de ülkeyi geri götürmez.

CHP’nin izlediği siyasetin açmazı da burada...

28 Şubat şartlarında dayatılmış ve sadece dindarlığı geriletmek, dindarları sistem dışına atmak ve de dolayısıyla toplumu tektipleştirmek maksadı güden bir kanunun devamında ısrar etmektedir. O kanun sadece eğitimi değil ondan daha çok siyasal ve toplumsal sistemi sembolize etmektedir. 28 Şubat’ın sistem ve toplumun bağrına sapladığı bir hançer misali...

28 Şubat, 15 yıla varmadan tarihe gömülmüşken, o anlayışın o darbe ikliminin toplumsal mühendislik dayatmaları bin yıl sürecek değildi. Bunu anlamamak ve ülkenin gidişatını bu gerçek bağlamında değerlendirmemek hayret verici bir analiz kabiliyetidir.

8 yıl kesintisiz eğitimi ne pahasına olursa olsun savunduğunuzda ve bunun için şimdiye dek hiçbir konuda göstermediğiniz bir şiddet siyasetini tatbik ettiğinizde verdiğiniz mesaj değişime direnmektir. Her şey eskisi gibi kalsın, çeşitlilik ve farklı anlayışlar eğitimde yer bulamasın diyorsunuz demektir.

Bunu dediğinizde de başka konularda takınır gibi göründüğünüz özgürlükçü tavır tabiatıyla inandırıcı olmaz.

12 yıl zorunlu eğitime itirazınız varsa bile 28 Şubat’la aranızda bir mesafe olması şarttır. Toplumla paylaşılabilir bir açıklamanız, bir pozisyonunuz vs. olması gerekir.

Olmazsa ve yoksa 28 Şubat darbesinin bir dayatmasını Cumhuriyet’in kazanımı hanesine yazdığınız anlaşılır. Onu muhafaza etmek için şiddete başvurmanız da hiçbir zaman siyasi üstünlük kurma perspektifiniz olmadığını gösterir.

Hatırlayalım... Kemal Kılıçdaroğlu daha iki gün önce, “AK Parti 28 Şubat’ın ürünüdür” diyerek umutsuz bir analize müracaat etmişti.

28 Şubat’a güvenen siyasetin sıkıştığı yerle, 28 Şubat’a direnen siyasetin genişleyen alanı zaten ortada...

Ama şimdi 28 Şubat’ın sembolü olan 8 yıl kesintisiz eğitim konusundaki tavırlar turnusol kağıdı gibi bütün ürünlerin rengini ortaya koyuyor.

İşte bu açıdan sadece CHP değil, MHP’nin sergilediği tavır da yine aynı gerekçeyle önemlidir.

Bir 28 Şubat dayatmasının takipçisi ve tarafı olmak siyasete kolay çıkmaz bir iz bırakır. Nasıl, 12 Eylül referandumunda CHP ile aynı safta kalmak MHP’ye fatura çıkardıysa 28 Şubat’çı bir işlemin ortağı olmak da aynı neticeyi doğurur.

O zaman ne olacağını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Seçimlerin ortaya çıkardığı tablo faturanın bedelini zaten gösteriyor.

(Mustafa Karaalioğlu-star gazetesi)

Son Güncelleme: Çarşamba, 14 Mart 2012 09:34

Gösterim: 2099

CHP kanun teklifi verdi. Kadın erkek eşitliği için pembe renkli nüfus cüzdanının kaldırılması ve herkese tek renk kimlik verilmesi istendi.

Pembe nüfus cüzdanı devri tarihe karışıyorCHP İstanbul milletvekili Mahmut Tanal tarafından hazırlanan bir kanun teklifi ile, pembe renkli nüfus cüzdanlarının kaldırılması ve herkese tek renk nüfus kağıdı verilmesi istendi.

Nüfus Hizmetleri kanunda değişiklik öngören ve TBMM Başkanlığına sunulan teklifin gerekçesinde, ‘’Kadın erkek eşitliğini belirten her türlü siyasal ve sosyal değişiklikler, topluma yansıtılmalıdır. Doğuştan devlet eli ile kadın ve erkeğe farklı uygulamalar yapılması, eşitlik ilkesinin ruhuna aykırıdır’’ denildi.

Kanun teklifi ile yasaya ‘’Bakanlık nüfus cüzdanının kapsamını şeklini ve ebadını belirlerken, cinsiyet farkını gözetmeyecek düzenlemeler yapar’’ maddesinin eklenmesi isteniyor. Teklif TBMM İçişleri Komisyonu ve Genel Kurulda ele alınacak.

(haber7)

> Pembe nüfus cüzdanı devri tarihe karışıyor

CHP kanun teklifi verdi. Kadın erkek eşitliği için pembe renkli nüfus cüzdanının kaldırılması ve herkese tek renk kimlik verilmesi istendi.

Pembe nüfus cüzdanı devri tarihe karışıyorCHP İstanbul milletvekili Mahmut Tanal tarafından hazırlanan bir kanun teklifi ile, pembe renkli nüfus cüzdanlarının kaldırılması ve herkese tek renk nüfus kağıdı verilmesi istendi.

Nüfus Hizmetleri kanunda değişiklik öngören ve TBMM Başkanlığına sunulan teklifin gerekçesinde, ‘’Kadın erkek eşitliğini belirten her türlü siyasal ve sosyal değişiklikler, topluma yansıtılmalıdır. Doğuştan devlet eli ile kadın ve erkeğe farklı uygulamalar yapılması, eşitlik ilkesinin ruhuna aykırıdır’’ denildi.

Kanun teklifi ile yasaya ‘’Bakanlık nüfus cüzdanının kapsamını şeklini ve ebadını belirlerken, cinsiyet farkını gözetmeyecek düzenlemeler yapar’’ maddesinin eklenmesi isteniyor. Teklif TBMM İçişleri Komisyonu ve Genel Kurulda ele alınacak.

(haber7)

Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2012 17:24

Gösterim: 4564


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.