Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Okul öncesi eğitimi konusunda akademisyenlere ve uygulayıcılara disiplinlerarası bir platform sunmayı amaçlayan Uluslararası Okul Öncesi Eğitimi Konferansı’nda, okul öncesi eğitimi alan çocukların, yaşamları boyunca okumaya istekli olduğu, zihinsel becerilerin geliştiği ve erken yaşta elde ettikleri kazanımların yaşam boyu sürdüğünü yansıtan görüşler paylaşıldı.

İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Kültür Eğitim Kurumları işbirliğinde düzenlenen “Uluslararası Okul Öncesi Eğitimi Konferansı: Disiplinlerarası Katkı, Kuram ve Uygulama Deneyimleri” ile okul öncesi eğitimin önemi konusunda uzman kişiler ve akademisyenler tarafından ele alındı. Kongreye, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir, İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Şimşek, yurt dışından gelen davetli konuşmacılar ve öğretmen adayları katıldı.

EĞİTİM ÜLKELERİN EN KARLI YATIRIM ARACI

Toplantının açılış konuşmasını yapan İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Şimşek, bugün dünyada Güney Kore, ABD gibi ülkelerde yükseköğretim çağ nüfusunun yani 18-22 yaş arası gençlerin yüzde 60’ının; Finlandiya, İrlanda, İsveç, İngiltere gibi bazı ülkelerde ise yükseköğretim çağ nüfusunun yüzde 50’sinin yükseköğretime erişim fırsatı elde ettiğini, bu oranların gün geçtikçe ve hızla artmakta olduğunu belirtti.

Eğitimin bütün uluslar için en karlı ve verimli yatırım araçlarının başında yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Hasan Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünya ülkelerinin yükseköğretimde çağ nüfusunun tamamını okullaştırma yarışının arkasında çok açık bir hesap var. 1950’lilerden beri ekonomistler eğitimin hem ülkelerin hem bireyin refahına yaptığı katkıyı para cinsinden ölçebilmektedirler. 2000’lerden beri ise bu her açıdan verimli ve karlı yatırım alanı, okula başlama yaşının öncesini de yani 6-7 yaşın öncesini de eğitim politikalarının kapsamı alanını içine almaya başlamıştır. Dünyanın pek çok ülkesinde okula başlama yaşı aşağı çekilirken 3-5 yaş arası çocukların da örgün eğitim kapsamına alınması politikası ivme kazanmaktadır. Bu alanda bazı uluslar gerçekten çok mesafe aldılar ve 3-5 yaş arası çocukların yüzde 90’ını okullaştırmayı başardılar. Bu konuda OECD ortalaması yüzde 70’tir. Ne yazık ki Türkiye okul öncesi eğitimde bu kadar hızlı mesafe kaydeden ülkeler arasında değil. Tam tersine Türkiye bu konuda son yıllarda ivme de kaybetti.”

Okul öncesi eğitimin önemi hakkında bazı görüşlerden örnekler sunan Prof. Dr. Şimşek, şunları söyledi: “ERG Araştırma Koordinatörü Alper Dinçer’e göre son 3 yılda okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarında bir geriye gidiş söz konusu. Bu düşüşün nedeni, 4+4+4 sistemi ve 5 yaşa çekilen okula başlama yaşı nedeniyle ortaya çıkan derslik açığının okul öncesine ayrılacak dersliklerle telafi edilmesinde yatmaktadır. Nobel ödüllü ekonomist James Heckman’a göre okul öncesi eğitime yatırım 1’e 17 veren ya da yüzde 18 kar getiren bir yatırımdır. Bu oran eğitim kademelerinde içinde en yüksek getiri oranıdır. Dahası PISA sonuçlarına göre okul öncesi eğitime katılan çocuklar, katılmayanlara oranlara PISA sınavlarında OECD çapında ortalama 12 puan avantaj elde etmektedirler.”

BİREYLERİN YETİŞMESİNDE OKUL ÖNCESİNİN PAYI BÜYÜK

Akademik kariyerinde lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde öğrencilerle temas içinde bulunduğunu ve hala da temas içinde bulunmaya devam ettiğini söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir, öğrencilerinin bugünlerine bir çocukluk hayalinden geçerek geldiğini çok iyi bildiğini, ilgi alanları, dünyayı algılama biçimleri, mesleki disiplinleri, merak ve keşif duyguları olmak üzere daha pek çok özelliğin temellerinin okul öncesi dönemde atıldığını ifade etti. Prof. Dr. Demir, bunu kendi yaşamından tecrübe ettiğini belirterek konuşmasına şöyle devam etti: “Biz 3 kardeşiz. Eğitime çok önem veren bir ailede büyüdük. Paylaşmayı kardeşlerimle öğrendim. Öğrenmek, eğlenmek ve oyun oynamanın bir parçasıydı. Ancak anaokulu tüm o çocukluk anılarım içinde çok farklıydı. Hafızamda okul öncesi eğitiminin ilk çağrışımı öğretmenlerin şefkati, paylaşım ve yeni arkadaşlıklardı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; aile sevgiyi ve ilgiyi sınırsız verebilir. Ancak bilgiyi, disiplini, paylaşımı, benlik ve birlik duygusunu dengelemeyi bireye kazandıran okul öncesi eğitimdir. Kendini tanıyan ve ne istediğini bilen bireylerin yetişmesinde okul öncesi eğitim payı tartışmasız çok büyük.”

OKUL ÖNCESİ YAŞAMSAL DEĞERE SAHİP

İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver ise, yaptığı açılış konuşmasında ülkemizdeki okul öncesi eğitim alanındaki gelişmelere değinerek Kültür Koleji anaokulları ve Kültür2000 Koleji anaokullarının kuruluşundan bahsetti. Çocuğun bilişsel, sosyal, psikomotor ve dil gelişimi için okul öncesi eğitimin yaşamsal bir değere sahip olduğunu vurgulayan Dr. Bakar Akıngüç Günver, “Bireyin okullaşma sürecine ilk hazırlandığı yer okul öncesidir. Okullaşma ise birey için sorumluluk, disiplin, bir takımın üyesi olmak, aidiyet geliştirmek, kendini ifade etmek gibi çok önemli nitelikleri içeren özel bir süreçtir. Mütevelli Heyet Başkanı kimliğimin ötesinde bir eğitim yöneticisi olarak okul öncesi eğitimi akademik başarının tamamına hatta yaşamdaki duruşa etki edecek kadar önemli olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

BÜTÜN GÖSTERGELER ÖĞRETMENİ İŞARET EDİYOR

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, “Milli Eğitim olarak bu projenin sadece bir katılımcı olarak değil ama daha doğrusu buradan ortaya çıkacak sonuçları paylaşmak, uygulamak, genelleştirmek ve taşıyıcısı olmak da istiyoruz” dedi. Erken çocukluk eğitimi konusunda söylenebilecek çok sözün olduğunu söyleyen Dr. Muammer Yıldız, “Şunu çok iyi farkettik ki dünyanın en iyi müfredatını, en iyi ders araç gereçlerini, teknolojik donanımlarını, enstrüman olan neyi getirirseniz getirin, neyi ortaya koyarsanız koyun, esas olan insan unsurudur. O da her bütün göstergeler öğretmeni işaret ediyor. O yüzden öğretmenlerimizin bu tür çalışmalara ilgileri, alakaları ve kendilerini geliştirme, entelektüel birikimlerini paylaşma noktasındaki gayretleri, çabaları bizim için değerlidir pharmaciepourhomme.fr. Bu kongre de ona fırsat veriyor. Bu çabalar boşuna olmayacaktır” ifadelerini kullandı.

İstanbul’da bu yıl itibariyle ‘hiçbir çocuk geride kalmasın’ sloganıyla okul öncesi ile ilgili bir çalışma başlattıklarını belirten Dr. Muammer Yıldız, düzenlenen bu kongreyi, yaptıkları çalışmanın bir parçası olarak görüp buradan çıkacak bulguları değerlendirme noktasında gayret içerisinde olacaklarını sözlerine ekledi.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ANAHTAR NİTELİĞİNDE

“Erken Çocukluk Eğitimi” başlıklı sunumuyla kongreye davetli konuşmacı olarak katılan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, okul öncesi eğitiminin, hem insan gelişimi hem de toplumsal gelişimi için anahtar konumda olduğunun altını çizdi. Okul öncesi eğitimin geniş bir alanı olduğunu ve çeşitli düzeylerde ele alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, konuyu önce makro düzey, daha sonrasında mikro düzeye indirgeyerek yaptığı çalışmalardan örnekler vereceğini aktardı.

Çiğdem Kağıtçıbaşı, dünyada global bir bakış açısıyla çok önemli bir sosyal değişim olan kentleşmenin özellikle gelişmekte olan ülkelerde birinci derecede toplumları değiştirdiğini söyleyerek, bu toplumsal değişimin etkisine değindi: “1990 yılında gelişmekte olan ülkelerin kırsal nüfusunun kentsel nüfusa oranla iki misli kadar fazla olduğu görülüyor. 10 yıl sonrasında ise kentsel nüfus, kırsal nüfusu geçiyor. Kentsel yaşam tarzlarıyla birlikte gençlerden özellikle talep edilen beceriler değişiyor. Geleneksel kır toplumunda çok farklı öğrenme, öğretme ve öğrenme yolları var. İçerikleri var. Kentsel topluma girildiğinde bunların müthiş değiştiğini görüyoruz ve tabi özellikle de okul eğitimi ve okulda öğretilen bilişsel temelli ve bilimsel temelli eğitim çok önemli oluyor.”

ERKEN YAŞTA DESTEK ALANLAR İLERİ DÜZEYDELER

Buradan yola çıkarak, kentleşmeyle gelişen çocuğun yetiştiği çevreye de bakılabileceğini dile getiren Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, konuyla ilgili olarak Erken Destek Projesi çalışmasından elde ettiği bulguları katılımcılarla paylaştı. 22 yıl süren Erken Destek Projesi’nde, aile düzeyinde çocuktan beklenen yetkinliklerin nasıl ortaya konabileceğini ele aldıklarını söyleyen Çiğdem Kağıtçıbaşı, “Çocuğa erken yaşta özellikle destek olunması lazım. Gerçekten de 0-6 yaş arasında özellikle çocuğun beyin gelişimi en hızlı olan bir evrededir. Çocuğun öğrenmesi en üst düzeydedir. Dolayısıyla küçük yaşlarda çocuğa destek olunursa o çocuk okula gittiğinde okuldan daha çok yararlanır. Bu sebeple biz aileler için de aileye destek konusuna eğildik ve proje kapsamında anneleri eğittik” dedi. Kağıtçıbaşı, projeden elde ettiği şu bulguları aktardı:

“İlk araştırma 1982-86 yılları arasında oldu. Çocuklar 3 ve 5 yaşlarında iki ayrı gruptan oluşuyordu. 4 yıl süren ilk araştırmanın birinci yılında çocukların ve ailelerin durumları saptandı. Daha sonraki 2 yıl içinde anne eğitimi programı uygulandı. Son yılda da çocuklar 7-9 yaşlarında olduklarında da okula gidiyorlardı. Onların okul başarıları ve genel olarak da zihinsel gelişmeleri ölçülüp saptandı. Çocukların bir kısmı eğitim veren okul öncesi kurumlarına gidiyorlardı. Bir kısmı ise sadece bakım sağlayan eğitimi olmayan, eğitim vermeyen okul öncesi eğitim kurumlarına katılıyorlardı. Arkasından 2 takip araştırmaları yapıldı. Fakat bu takip araştırmalarından önce zaten orijinal araştırmanın dördüncü yılında çok açık bir şekilde gördük ki okul öncesi yaşta erken destek alan çocuklar daha ileri düzeydeydiler.

Araştırmamızın 10. yılında yani çocuklar 13-15 yaşlarına geldiklerinde 1. takip araştırmasını yaparak kazanımların devam edip etmediğini görmek istedik. O zamanlar zorunlu eğitim 5 yıldı. Düşük sosyo-ekonomik gelir düzeylerinde birçok çocuk özellikle okulda başarılı olmayanlar ilkokuldan sonra çalışmaya başlıyor. Başarılı olanlarsa eğitimlerine devam ediyorlar. Anne eğitimi almış olan grupta yer alan çocukların yüzde 85’in üzerinde bir oran okula devam ediyordu. Bu oran, anne eğitimi almamış grupta, yüzde 65’in biraz üstündeydi. Bu durum, özellikle ekonomistlerin söylediği gibi okullaşma düzeyi aslında insanların sosyal mobiliteleri ve tabi toplumların gelişmesi için daha önce de birinci derecede önemli olduğu sonucunu yansıtıyor.

ERKEN YAŞTA DESTEK YAŞAM BOYU ETKİ EDİYOR

Her ne kadar riskli olsa da, erken kazanımların gerçekten yaşam boyu diyebileceğimiz katkılar yapıp yapmadığını öğrenmek için bu sefer 2. takip araştırmasını gerçekleştirdik. Çocuklar 25-27 yaşlarına gelmişti. Bu 2. takip araştırmasının bulgusuna göre, erken eğitimden yararlanmış olan genç yetişkinlerin birçok bakımdan diğerlerine göre hala çok ileride olduğu ortaya çıkıyordu. Bu gençlerin okullaşma süreleri daha uzun ve üniversiteye gidiyorlar. Mesleki konumları daha yüksek oluyor. Okumaya daha istekli oluyorlar. Bu bize, erken yaştaki desteğin, eğitimin aslında yaşam boyu bir etkisi olduğunu gösteriyor.”

Avrupa’da çocukların okul öncesi eğitime katılım oranlarının yüzde 90-100’lerde olduğunu, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında da en geride yer aldığını anımsatan Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, “Aslında bu bir adalet ve adaletsizlik sorunudur. Çünkü pek çok araştırma da bunu gösteriyor, düşük eğitim ve gelir düzeylerindeki ailelerin çocukları aslında çok geriden başlıyorlar. Geriden başladıkları için de başarıyı yakalayamıyorlar. Türkiye’nin PISA sonuçları çok düşündürücü. Çünkü en üst başarı gösteren grupla en alt başarı gösteren grup arasında müthiş fark var. Yani iyi okullara özellikle özel okullara giden çocukların başarısı çok üst düzeyde. Yani bu bir adaletsizliktir. Bu adaletsizliğin aslında çözümü erken yaşta başlar” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Okul öncesi eğitime yapılan katkının, çok yüksek bir şekilde beyin gelişimine etki ettiğini, aynı zamanda topluma getiri oranının da yüksek olduğunu söyleyen Çiğdem Kağıtçıbaşı, daha sonraki okullaşmaya yapılan yatırımın okul sonrası, okul, daha ileri yaşlardaki yatırımın, ulusal sermayesine getiri oranının çok daha düşük olduğunu belirterek, “Bunun için ekonomik olarak da yani toplumsal gelişme ve ekonomik gelişme olarak bakıldığında da; insan gelişimi, birey gelişimi olarak da bakıldığında; okul öncesi eğitimin katkısının çok büyük olduğunu bilmek ve bu bilgiyi yaymak, kamuoyu oluşturmak gerekiyor” dedi.

> Okul öncesi yaşamsal değere sahip

Okul öncesi eğitimi konusunda akademisyenlere ve uygulayıcılara disiplinlerarası bir platform sunmayı amaçlayan Uluslararası Okul Öncesi Eğitimi Konferansı’nda, okul öncesi eğitimi alan çocukların, yaşamları boyunca okumaya istekli olduğu, zihinsel becerilerin geliştiği ve erken yaşta elde ettikleri kazanımların yaşam boyu sürdüğünü yansıtan görüşler paylaşıldı.

İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Kültür Eğitim Kurumları işbirliğinde düzenlenen “Uluslararası Okul Öncesi Eğitimi Konferansı: Disiplinlerarası Katkı, Kuram ve Uygulama Deneyimleri” ile okul öncesi eğitimin önemi konusunda uzman kişiler ve akademisyenler tarafından ele alındı. Kongreye, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir, İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Şimşek, yurt dışından gelen davetli konuşmacılar ve öğretmen adayları katıldı.

EĞİTİM ÜLKELERİN EN KARLI YATIRIM ARACI

Toplantının açılış konuşmasını yapan İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Şimşek, bugün dünyada Güney Kore, ABD gibi ülkelerde yükseköğretim çağ nüfusunun yani 18-22 yaş arası gençlerin yüzde 60’ının; Finlandiya, İrlanda, İsveç, İngiltere gibi bazı ülkelerde ise yükseköğretim çağ nüfusunun yüzde 50’sinin yükseköğretime erişim fırsatı elde ettiğini, bu oranların gün geçtikçe ve hızla artmakta olduğunu belirtti.

Eğitimin bütün uluslar için en karlı ve verimli yatırım araçlarının başında yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Hasan Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünya ülkelerinin yükseköğretimde çağ nüfusunun tamamını okullaştırma yarışının arkasında çok açık bir hesap var. 1950’lilerden beri ekonomistler eğitimin hem ülkelerin hem bireyin refahına yaptığı katkıyı para cinsinden ölçebilmektedirler. 2000’lerden beri ise bu her açıdan verimli ve karlı yatırım alanı, okula başlama yaşının öncesini de yani 6-7 yaşın öncesini de eğitim politikalarının kapsamı alanını içine almaya başlamıştır. Dünyanın pek çok ülkesinde okula başlama yaşı aşağı çekilirken 3-5 yaş arası çocukların da örgün eğitim kapsamına alınması politikası ivme kazanmaktadır. Bu alanda bazı uluslar gerçekten çok mesafe aldılar ve 3-5 yaş arası çocukların yüzde 90’ını okullaştırmayı başardılar. Bu konuda OECD ortalaması yüzde 70’tir. Ne yazık ki Türkiye okul öncesi eğitimde bu kadar hızlı mesafe kaydeden ülkeler arasında değil. Tam tersine Türkiye bu konuda son yıllarda ivme de kaybetti.”

Okul öncesi eğitimin önemi hakkında bazı görüşlerden örnekler sunan Prof. Dr. Şimşek, şunları söyledi: “ERG Araştırma Koordinatörü Alper Dinçer’e göre son 3 yılda okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarında bir geriye gidiş söz konusu. Bu düşüşün nedeni, 4+4+4 sistemi ve 5 yaşa çekilen okula başlama yaşı nedeniyle ortaya çıkan derslik açığının okul öncesine ayrılacak dersliklerle telafi edilmesinde yatmaktadır. Nobel ödüllü ekonomist James Heckman’a göre okul öncesi eğitime yatırım 1’e 17 veren ya da yüzde 18 kar getiren bir yatırımdır. Bu oran eğitim kademelerinde içinde en yüksek getiri oranıdır. Dahası PISA sonuçlarına göre okul öncesi eğitime katılan çocuklar, katılmayanlara oranlara PISA sınavlarında OECD çapında ortalama 12 puan avantaj elde etmektedirler.”

BİREYLERİN YETİŞMESİNDE OKUL ÖNCESİNİN PAYI BÜYÜK

Akademik kariyerinde lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde öğrencilerle temas içinde bulunduğunu ve hala da temas içinde bulunmaya devam ettiğini söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir, öğrencilerinin bugünlerine bir çocukluk hayalinden geçerek geldiğini çok iyi bildiğini, ilgi alanları, dünyayı algılama biçimleri, mesleki disiplinleri, merak ve keşif duyguları olmak üzere daha pek çok özelliğin temellerinin okul öncesi dönemde atıldığını ifade etti. Prof. Dr. Demir, bunu kendi yaşamından tecrübe ettiğini belirterek konuşmasına şöyle devam etti: “Biz 3 kardeşiz. Eğitime çok önem veren bir ailede büyüdük. Paylaşmayı kardeşlerimle öğrendim. Öğrenmek, eğlenmek ve oyun oynamanın bir parçasıydı. Ancak anaokulu tüm o çocukluk anılarım içinde çok farklıydı. Hafızamda okul öncesi eğitiminin ilk çağrışımı öğretmenlerin şefkati, paylaşım ve yeni arkadaşlıklardı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; aile sevgiyi ve ilgiyi sınırsız verebilir. Ancak bilgiyi, disiplini, paylaşımı, benlik ve birlik duygusunu dengelemeyi bireye kazandıran okul öncesi eğitimdir. Kendini tanıyan ve ne istediğini bilen bireylerin yetişmesinde okul öncesi eğitim payı tartışmasız çok büyük.”

OKUL ÖNCESİ YAŞAMSAL DEĞERE SAHİP

İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver ise, yaptığı açılış konuşmasında ülkemizdeki okul öncesi eğitim alanındaki gelişmelere değinerek Kültür Koleji anaokulları ve Kültür2000 Koleji anaokullarının kuruluşundan bahsetti. Çocuğun bilişsel, sosyal, psikomotor ve dil gelişimi için okul öncesi eğitimin yaşamsal bir değere sahip olduğunu vurgulayan Dr. Bakar Akıngüç Günver, “Bireyin okullaşma sürecine ilk hazırlandığı yer okul öncesidir. Okullaşma ise birey için sorumluluk, disiplin, bir takımın üyesi olmak, aidiyet geliştirmek, kendini ifade etmek gibi çok önemli nitelikleri içeren özel bir süreçtir. Mütevelli Heyet Başkanı kimliğimin ötesinde bir eğitim yöneticisi olarak okul öncesi eğitimi akademik başarının tamamına hatta yaşamdaki duruşa etki edecek kadar önemli olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

BÜTÜN GÖSTERGELER ÖĞRETMENİ İŞARET EDİYOR

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, “Milli Eğitim olarak bu projenin sadece bir katılımcı olarak değil ama daha doğrusu buradan ortaya çıkacak sonuçları paylaşmak, uygulamak, genelleştirmek ve taşıyıcısı olmak da istiyoruz” dedi. Erken çocukluk eğitimi konusunda söylenebilecek çok sözün olduğunu söyleyen Dr. Muammer Yıldız, “Şunu çok iyi farkettik ki dünyanın en iyi müfredatını, en iyi ders araç gereçlerini, teknolojik donanımlarını, enstrüman olan neyi getirirseniz getirin, neyi ortaya koyarsanız koyun, esas olan insan unsurudur. O da her bütün göstergeler öğretmeni işaret ediyor. O yüzden öğretmenlerimizin bu tür çalışmalara ilgileri, alakaları ve kendilerini geliştirme, entelektüel birikimlerini paylaşma noktasındaki gayretleri, çabaları bizim için değerlidir pharmaciepourhomme.fr. Bu kongre de ona fırsat veriyor. Bu çabalar boşuna olmayacaktır” ifadelerini kullandı.

İstanbul’da bu yıl itibariyle ‘hiçbir çocuk geride kalmasın’ sloganıyla okul öncesi ile ilgili bir çalışma başlattıklarını belirten Dr. Muammer Yıldız, düzenlenen bu kongreyi, yaptıkları çalışmanın bir parçası olarak görüp buradan çıkacak bulguları değerlendirme noktasında gayret içerisinde olacaklarını sözlerine ekledi.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ANAHTAR NİTELİĞİNDE

“Erken Çocukluk Eğitimi” başlıklı sunumuyla kongreye davetli konuşmacı olarak katılan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, okul öncesi eğitiminin, hem insan gelişimi hem de toplumsal gelişimi için anahtar konumda olduğunun altını çizdi. Okul öncesi eğitimin geniş bir alanı olduğunu ve çeşitli düzeylerde ele alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, konuyu önce makro düzey, daha sonrasında mikro düzeye indirgeyerek yaptığı çalışmalardan örnekler vereceğini aktardı.

Çiğdem Kağıtçıbaşı, dünyada global bir bakış açısıyla çok önemli bir sosyal değişim olan kentleşmenin özellikle gelişmekte olan ülkelerde birinci derecede toplumları değiştirdiğini söyleyerek, bu toplumsal değişimin etkisine değindi: “1990 yılında gelişmekte olan ülkelerin kırsal nüfusunun kentsel nüfusa oranla iki misli kadar fazla olduğu görülüyor. 10 yıl sonrasında ise kentsel nüfus, kırsal nüfusu geçiyor. Kentsel yaşam tarzlarıyla birlikte gençlerden özellikle talep edilen beceriler değişiyor. Geleneksel kır toplumunda çok farklı öğrenme, öğretme ve öğrenme yolları var. İçerikleri var. Kentsel topluma girildiğinde bunların müthiş değiştiğini görüyoruz ve tabi özellikle de okul eğitimi ve okulda öğretilen bilişsel temelli ve bilimsel temelli eğitim çok önemli oluyor.”

ERKEN YAŞTA DESTEK ALANLAR İLERİ DÜZEYDELER

Buradan yola çıkarak, kentleşmeyle gelişen çocuğun yetiştiği çevreye de bakılabileceğini dile getiren Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, konuyla ilgili olarak Erken Destek Projesi çalışmasından elde ettiği bulguları katılımcılarla paylaştı. 22 yıl süren Erken Destek Projesi’nde, aile düzeyinde çocuktan beklenen yetkinliklerin nasıl ortaya konabileceğini ele aldıklarını söyleyen Çiğdem Kağıtçıbaşı, “Çocuğa erken yaşta özellikle destek olunması lazım. Gerçekten de 0-6 yaş arasında özellikle çocuğun beyin gelişimi en hızlı olan bir evrededir. Çocuğun öğrenmesi en üst düzeydedir. Dolayısıyla küçük yaşlarda çocuğa destek olunursa o çocuk okula gittiğinde okuldan daha çok yararlanır. Bu sebeple biz aileler için de aileye destek konusuna eğildik ve proje kapsamında anneleri eğittik” dedi. Kağıtçıbaşı, projeden elde ettiği şu bulguları aktardı:

“İlk araştırma 1982-86 yılları arasında oldu. Çocuklar 3 ve 5 yaşlarında iki ayrı gruptan oluşuyordu. 4 yıl süren ilk araştırmanın birinci yılında çocukların ve ailelerin durumları saptandı. Daha sonraki 2 yıl içinde anne eğitimi programı uygulandı. Son yılda da çocuklar 7-9 yaşlarında olduklarında da okula gidiyorlardı. Onların okul başarıları ve genel olarak da zihinsel gelişmeleri ölçülüp saptandı. Çocukların bir kısmı eğitim veren okul öncesi kurumlarına gidiyorlardı. Bir kısmı ise sadece bakım sağlayan eğitimi olmayan, eğitim vermeyen okul öncesi eğitim kurumlarına katılıyorlardı. Arkasından 2 takip araştırmaları yapıldı. Fakat bu takip araştırmalarından önce zaten orijinal araştırmanın dördüncü yılında çok açık bir şekilde gördük ki okul öncesi yaşta erken destek alan çocuklar daha ileri düzeydeydiler.

Araştırmamızın 10. yılında yani çocuklar 13-15 yaşlarına geldiklerinde 1. takip araştırmasını yaparak kazanımların devam edip etmediğini görmek istedik. O zamanlar zorunlu eğitim 5 yıldı. Düşük sosyo-ekonomik gelir düzeylerinde birçok çocuk özellikle okulda başarılı olmayanlar ilkokuldan sonra çalışmaya başlıyor. Başarılı olanlarsa eğitimlerine devam ediyorlar. Anne eğitimi almış olan grupta yer alan çocukların yüzde 85’in üzerinde bir oran okula devam ediyordu. Bu oran, anne eğitimi almamış grupta, yüzde 65’in biraz üstündeydi. Bu durum, özellikle ekonomistlerin söylediği gibi okullaşma düzeyi aslında insanların sosyal mobiliteleri ve tabi toplumların gelişmesi için daha önce de birinci derecede önemli olduğu sonucunu yansıtıyor.

ERKEN YAŞTA DESTEK YAŞAM BOYU ETKİ EDİYOR

Her ne kadar riskli olsa da, erken kazanımların gerçekten yaşam boyu diyebileceğimiz katkılar yapıp yapmadığını öğrenmek için bu sefer 2. takip araştırmasını gerçekleştirdik. Çocuklar 25-27 yaşlarına gelmişti. Bu 2. takip araştırmasının bulgusuna göre, erken eğitimden yararlanmış olan genç yetişkinlerin birçok bakımdan diğerlerine göre hala çok ileride olduğu ortaya çıkıyordu. Bu gençlerin okullaşma süreleri daha uzun ve üniversiteye gidiyorlar. Mesleki konumları daha yüksek oluyor. Okumaya daha istekli oluyorlar. Bu bize, erken yaştaki desteğin, eğitimin aslında yaşam boyu bir etkisi olduğunu gösteriyor.”

Avrupa’da çocukların okul öncesi eğitime katılım oranlarının yüzde 90-100’lerde olduğunu, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında da en geride yer aldığını anımsatan Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, “Aslında bu bir adalet ve adaletsizlik sorunudur. Çünkü pek çok araştırma da bunu gösteriyor, düşük eğitim ve gelir düzeylerindeki ailelerin çocukları aslında çok geriden başlıyorlar. Geriden başladıkları için de başarıyı yakalayamıyorlar. Türkiye’nin PISA sonuçları çok düşündürücü. Çünkü en üst başarı gösteren grupla en alt başarı gösteren grup arasında müthiş fark var. Yani iyi okullara özellikle özel okullara giden çocukların başarısı çok üst düzeyde. Yani bu bir adaletsizliktir. Bu adaletsizliğin aslında çözümü erken yaşta başlar” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Okul öncesi eğitime yapılan katkının, çok yüksek bir şekilde beyin gelişimine etki ettiğini, aynı zamanda topluma getiri oranının da yüksek olduğunu söyleyen Çiğdem Kağıtçıbaşı, daha sonraki okullaşmaya yapılan yatırımın okul sonrası, okul, daha ileri yaşlardaki yatırımın, ulusal sermayesine getiri oranının çok daha düşük olduğunu belirterek, “Bunun için ekonomik olarak da yani toplumsal gelişme ve ekonomik gelişme olarak bakıldığında da; insan gelişimi, birey gelişimi olarak da bakıldığında; okul öncesi eğitimin katkısının çok büyük olduğunu bilmek ve bu bilgiyi yaymak, kamuoyu oluşturmak gerekiyor” dedi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Ekim 2014 09:20

Gösterim: 5516

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okul öncesi eğitime ilişkin uygulamaları açıklamak üzere illere yazı gönderdi. 

MEB, Resmi Gazetede Yayınlanan Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği sonrası okul öncesi eğitimle ilgili olarak yapılan değişiklikler konusunda açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulduğu ifade edildi.

Yazıya göre, ana sınıflarında olduğu gibi anaokulu ve uygulama sınıflarında da 2014-2015 eğitim ve öğretim yılından itibaren, günde 50'şer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süreyle ikili eğilim yapılacak.

Konuya ilişkin daha önce valiliklere gönderilen yazıda da çağ nüfusundaki tüm çocukların bu eğitimden faydalanabilmesi için okulun bulunduğu yerleşim yerindeki çağ nüfusu da dikkate alınarak ana sınıflarında olduğu gibi anaokulları ve uygulama sınıflarında da öncelikli olarak ikili eğitim yapılması istendi. 

Yönetmelikteki "Ana sınıflarında kayıt alanındaki tüm çocukların kayıtlarının yapılmasına rağmen, ikili eğitim için grup oluşturacak sayıda çocuk bulunamadığı takdirde okulun öğretim şekline uygun olarak normal eğitim de yapılabilir" hükmü, çağ nüfusundaki tüm çocukların okul öncesi eğitime kazandırıldığı köy ve küçük yerleşim yerleri ile taşıma merkezi okullar bünyesindeki ana sınıfları için uygulanabilecek. Anaokullarında normal eğitim yapılamayacak.

Normal eğitim yapan eğitim kurumları bünyesindeki ana sınıflarının kayıt alanında olup, okul öncesi eğitime kaydı yapılmayan ve bir sonraki eğitim öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak en az 10 çocuk bulunması halinde, bu ana sınıflarında normal eğitim yapılamayacak.

Eğitim etkinlikleri, sabah ve öğleden sonra grupların açılmasına imkan verecek biçimde sadece yarım gün süreyle yapılabilecek, aynı çocuk hem sabah hem öğlen grubuna kaydedilemeyecek. Çocukların sabah veya öğleden sonraki gruplara kaydedilmesi konusunda velilerin talepleri dikkate alınacak. Bir gruba fazla talep olması durumunda, 1. dönem sabahçı olan grup 2. dönem öğleden sonra, öğleden sonraki gruplar ise sabahçı olarak eğitimlerine devam edecek.

Tüm çocukların en az bir yıl okul öncesi eğitim almış olarak ilkokul 1. sınıfa başlamalarını sağlamaya yönelik; okulun kayıt bölgesinde bulunan ve bir sonraki eğitim ve öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak çocukların eğitim talebi karşılandıktan sonra daha küçük yaş grupları için grup açılabilecek.

Okul öncesi eğitim kurumuna kayıt olmayan çocuklar tespit edilecek

Okul öncesi çağ nüfusundaki çocukların, yerleşim yeri bazında yaş grubuna göre listeleri e-okul sistemindeki Okul Öncesi Kaydı Olmayan Çocuk İşlemleri raporlarından takip edilebilecek. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, bu raporlardan ilgili yerleşim yerindeki çocuk sayısı ile okul öncesi eğitim kurumuna kayıtlı olmayan çocukları tespit edebilecek, tüm çocukların bu eğitim hizmetlerinden faydalandırılmasından ve okulların tam kapasite ile eğitim yapmalarını sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasından sorumlu olacak. İl veya ilçe milli eğitim müdürlükleri özellikle normal eğitim yapmak isteyen ana sınıfları, çocuk kulübü açmak isteyen okullar ve tam kapasiteyle hizmet vermeyen okul öncesi eğitim kurumları ile ilgili işlemlerde bu raporları aktif olarak kullanacak.

Tam gün ücretleri dikkate alınmayacak

Okul öncesi eğitim kurumlarında, ücret tespit komisyonları çocukların beslenme, temizlik hizmetleri ve eğitim programının uygulanmasına yönelik eğitim materyalleri için alınacak ücrette sadece tavan ücreti belirleyecek. Okul müdürlükleri tarafından okulun bulunduğu çevrenin sosyo ekonomik durumuna göre sıfır ücret de belirlenebilecek. İl veya ilçe milli eğitim müdürlükleri ücretin, çevrenin şartlarına uygun olup olmadığını denetleyecek.

Yönetmeliğin yayınlanmasından önce ücret tespit komisyonlarınca belirlenen tam gün ücretleri, okul öncesi eğitimde tam gün uygulaması yapılamayacağından dikkate alınmayacak.

Beslenme ihtiyacı evden temin edilen ücretsiz gruplar açılacak

Özellikle maddi imkansızlıklar nedeniyle çocuklarını okul öncesi eğitim kurumlarına kayıt yaptıramayan velilerin çocuklarının da bu eğitimden yararlandırılması için eğitim hizmeti dışında herhangi bir ek hizmet sunulmayan okul veya gruplarda velilerden ücret talep edilmeyecek. Veliden alınan ücretle okul tarafından kahvaltı verilen yarım günlük grupların yanı sıra beslenme ihtiyacı evden temin edilen ücretsiz grupların da açılması yönünde tedbirler alınacak.

Okul öncesi eğitim kurumlarında personel ve fiziki imkanların yeterli olması halinde çocuk kulüpleri açılabilecek, tam gün talepleri açılan kulüplerle karşılanabilecek. Ancak bir çocuk kulübü açılabilmesi için, o okulun kayıt alanındaki tüm çocukların yarım günlük eğitim talebinin karşılanmış olması gerekecek. 

Okulun kayıt alanında, bir sonraki eğitim ve öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak okul öncesi eğitime kaydı yapılmayan, grup oluşturacak sayıda çocuk bulunması halinde, söz konusu okuldaki derslikler kullanılacak şekilde çocuk kulübü açılmasına onay verilmeyecek.

Okulların kayıt alanındaki çocukların eğitim talebi karşılandıktan sonra boş kalan derslikler kulüp için kullanılabilecek. Ayrıca mevcut derslikler kullanılmadan, varsa okulun atölye, çok amaçlı salon ve diğer uygun fiziki mekanlarında da kayıt alanındaki kayıtsız çocuklar dikkate alınmaksızın çocuk kulübü açılabilecek. 

Bedeli kulüp ücretinden karşılanmak üzere sadece çocuk kulübü açılan okullarda kulübe katılan çocuklar için öğle yemeği uygulaması yapılabilecek.

Yerleşim yerinde tek anaokulu olması ve o yerleşim yerinde kreş ve gündüz bakım evi gibi kurumların bulunmaması durumunda, çalışan annelerin talebini karşılayabilmek için okullar bünyesinde yeteri kadar çocuk kulübü açılması sağlanacak.

İlkokula kayıtları bir yıl ertelenen çocuklara okul öncesinde öncelik

İlkokula kayıtları bir yıl ertelenen veya okul öncesi eğitime yönlendirilen çocukların okul öncesi eğitim kurumlarına kayıtlarında öncelik tanınacak.

Normal eğitim yapan ana sınıfları ile çocuk kulübü açılan okullar ve tam kapasite ile hizmet vermeyen okul öncesi eğitim kurumlarının kayıt alanındaki çağ nüfusunun okullaşma durumu Bakanlıkça da takip edilecek, mevzuata aykırı uygulamalar ve ihmali olanlar hakkında gerekli işlemler yapılacak.

Okul öncesi eğitimde 4-5 yaş grubundaki okullaşma oranının yüzde 70'e yükseltilebilmesi için il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile okul yöneticileri gereken hassasiyeti gösterecek.

Beslenme, temizlik, muhasebe ve güvenlik hizmetleri mümkün olduğu ölçüde okulun kendi imkanları ile karşılanacak. Beslenme hizmeti ile personel çalıştırma işlemlerinin hizmet satın alınması yoluyla tedarik edilmesi yöntemi ise zorunlu durumlarda tercih edilecek.

> MEB, okul öncesi eğitimde değişiklikler yaptı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okul öncesi eğitime ilişkin uygulamaları açıklamak üzere illere yazı gönderdi. 

MEB, Resmi Gazetede Yayınlanan Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği sonrası okul öncesi eğitimle ilgili olarak yapılan değişiklikler konusunda açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulduğu ifade edildi.

Yazıya göre, ana sınıflarında olduğu gibi anaokulu ve uygulama sınıflarında da 2014-2015 eğitim ve öğretim yılından itibaren, günde 50'şer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süreyle ikili eğilim yapılacak.

Konuya ilişkin daha önce valiliklere gönderilen yazıda da çağ nüfusundaki tüm çocukların bu eğitimden faydalanabilmesi için okulun bulunduğu yerleşim yerindeki çağ nüfusu da dikkate alınarak ana sınıflarında olduğu gibi anaokulları ve uygulama sınıflarında da öncelikli olarak ikili eğitim yapılması istendi. 

Yönetmelikteki "Ana sınıflarında kayıt alanındaki tüm çocukların kayıtlarının yapılmasına rağmen, ikili eğitim için grup oluşturacak sayıda çocuk bulunamadığı takdirde okulun öğretim şekline uygun olarak normal eğitim de yapılabilir" hükmü, çağ nüfusundaki tüm çocukların okul öncesi eğitime kazandırıldığı köy ve küçük yerleşim yerleri ile taşıma merkezi okullar bünyesindeki ana sınıfları için uygulanabilecek. Anaokullarında normal eğitim yapılamayacak.

Normal eğitim yapan eğitim kurumları bünyesindeki ana sınıflarının kayıt alanında olup, okul öncesi eğitime kaydı yapılmayan ve bir sonraki eğitim öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak en az 10 çocuk bulunması halinde, bu ana sınıflarında normal eğitim yapılamayacak.

Eğitim etkinlikleri, sabah ve öğleden sonra grupların açılmasına imkan verecek biçimde sadece yarım gün süreyle yapılabilecek, aynı çocuk hem sabah hem öğlen grubuna kaydedilemeyecek. Çocukların sabah veya öğleden sonraki gruplara kaydedilmesi konusunda velilerin talepleri dikkate alınacak. Bir gruba fazla talep olması durumunda, 1. dönem sabahçı olan grup 2. dönem öğleden sonra, öğleden sonraki gruplar ise sabahçı olarak eğitimlerine devam edecek.

Tüm çocukların en az bir yıl okul öncesi eğitim almış olarak ilkokul 1. sınıfa başlamalarını sağlamaya yönelik; okulun kayıt bölgesinde bulunan ve bir sonraki eğitim ve öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak çocukların eğitim talebi karşılandıktan sonra daha küçük yaş grupları için grup açılabilecek.

Okul öncesi eğitim kurumuna kayıt olmayan çocuklar tespit edilecek

Okul öncesi çağ nüfusundaki çocukların, yerleşim yeri bazında yaş grubuna göre listeleri e-okul sistemindeki Okul Öncesi Kaydı Olmayan Çocuk İşlemleri raporlarından takip edilebilecek. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, bu raporlardan ilgili yerleşim yerindeki çocuk sayısı ile okul öncesi eğitim kurumuna kayıtlı olmayan çocukları tespit edebilecek, tüm çocukların bu eğitim hizmetlerinden faydalandırılmasından ve okulların tam kapasite ile eğitim yapmalarını sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasından sorumlu olacak. İl veya ilçe milli eğitim müdürlükleri özellikle normal eğitim yapmak isteyen ana sınıfları, çocuk kulübü açmak isteyen okullar ve tam kapasiteyle hizmet vermeyen okul öncesi eğitim kurumları ile ilgili işlemlerde bu raporları aktif olarak kullanacak.

Tam gün ücretleri dikkate alınmayacak

Okul öncesi eğitim kurumlarında, ücret tespit komisyonları çocukların beslenme, temizlik hizmetleri ve eğitim programının uygulanmasına yönelik eğitim materyalleri için alınacak ücrette sadece tavan ücreti belirleyecek. Okul müdürlükleri tarafından okulun bulunduğu çevrenin sosyo ekonomik durumuna göre sıfır ücret de belirlenebilecek. İl veya ilçe milli eğitim müdürlükleri ücretin, çevrenin şartlarına uygun olup olmadığını denetleyecek.

Yönetmeliğin yayınlanmasından önce ücret tespit komisyonlarınca belirlenen tam gün ücretleri, okul öncesi eğitimde tam gün uygulaması yapılamayacağından dikkate alınmayacak.

Beslenme ihtiyacı evden temin edilen ücretsiz gruplar açılacak

Özellikle maddi imkansızlıklar nedeniyle çocuklarını okul öncesi eğitim kurumlarına kayıt yaptıramayan velilerin çocuklarının da bu eğitimden yararlandırılması için eğitim hizmeti dışında herhangi bir ek hizmet sunulmayan okul veya gruplarda velilerden ücret talep edilmeyecek. Veliden alınan ücretle okul tarafından kahvaltı verilen yarım günlük grupların yanı sıra beslenme ihtiyacı evden temin edilen ücretsiz grupların da açılması yönünde tedbirler alınacak.

Okul öncesi eğitim kurumlarında personel ve fiziki imkanların yeterli olması halinde çocuk kulüpleri açılabilecek, tam gün talepleri açılan kulüplerle karşılanabilecek. Ancak bir çocuk kulübü açılabilmesi için, o okulun kayıt alanındaki tüm çocukların yarım günlük eğitim talebinin karşılanmış olması gerekecek. 

Okulun kayıt alanında, bir sonraki eğitim ve öğretim yılında zorunlu eğitime başlayacak okul öncesi eğitime kaydı yapılmayan, grup oluşturacak sayıda çocuk bulunması halinde, söz konusu okuldaki derslikler kullanılacak şekilde çocuk kulübü açılmasına onay verilmeyecek.

Okulların kayıt alanındaki çocukların eğitim talebi karşılandıktan sonra boş kalan derslikler kulüp için kullanılabilecek. Ayrıca mevcut derslikler kullanılmadan, varsa okulun atölye, çok amaçlı salon ve diğer uygun fiziki mekanlarında da kayıt alanındaki kayıtsız çocuklar dikkate alınmaksızın çocuk kulübü açılabilecek. 

Bedeli kulüp ücretinden karşılanmak üzere sadece çocuk kulübü açılan okullarda kulübe katılan çocuklar için öğle yemeği uygulaması yapılabilecek.

Yerleşim yerinde tek anaokulu olması ve o yerleşim yerinde kreş ve gündüz bakım evi gibi kurumların bulunmaması durumunda, çalışan annelerin talebini karşılayabilmek için okullar bünyesinde yeteri kadar çocuk kulübü açılması sağlanacak.

İlkokula kayıtları bir yıl ertelenen çocuklara okul öncesinde öncelik

İlkokula kayıtları bir yıl ertelenen veya okul öncesi eğitime yönlendirilen çocukların okul öncesi eğitim kurumlarına kayıtlarında öncelik tanınacak.

Normal eğitim yapan ana sınıfları ile çocuk kulübü açılan okullar ve tam kapasite ile hizmet vermeyen okul öncesi eğitim kurumlarının kayıt alanındaki çağ nüfusunun okullaşma durumu Bakanlıkça da takip edilecek, mevzuata aykırı uygulamalar ve ihmali olanlar hakkında gerekli işlemler yapılacak.

Okul öncesi eğitimde 4-5 yaş grubundaki okullaşma oranının yüzde 70'e yükseltilebilmesi için il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile okul yöneticileri gereken hassasiyeti gösterecek.

Beslenme, temizlik, muhasebe ve güvenlik hizmetleri mümkün olduğu ölçüde okulun kendi imkanları ile karşılanacak. Beslenme hizmeti ile personel çalıştırma işlemlerinin hizmet satın alınması yoluyla tedarik edilmesi yöntemi ise zorunlu durumlarda tercih edilecek.

Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Ağustos 2014 13:01

Gösterim: 7487

Şırnak'ta anaokulu öğrencileri, "Montessori Eğitimi Modeli" sayesinde renk ve sayı saymayı İngilizce, Arapça, Japonca, Kürtçe, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğreniyor

Şırnak Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı Çiçek Yuvası Anaokulu'nda uygulanan "Montessori Eğitimi Modeli" sayesinde öğrenciler, renk ve sayı saymayı İngilizce, Arapça, Japonca, Kürtçe, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğreniyor.

Çocuk gelişiminde en önemli dönem olan 0-6 yaş arası çocukların, soyut kavramları öğrenebilmesi için bir çok eğitim materyalleri kullanılmasına dayanan "Montessori Eğitimi", Şırnak'ta Çiçek Yuvası Anaokulu'nda 2.5 yıldır uygulanıyor.

Eğitim modeli kapsamında öğrencilere yemek yapma, çiçek sulama ve çeşitli el işleri yaptırılıyor. Aynı zamanda öğrencilere renk ve sayı sayma işlemi 7 dilde öğretiliyor.

"Bu model yaygınlaştırılmalı"

Anaokulunda uygulanan eğitim modelini incelemek üzere okulu ziyaret eden Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurettin Beltekin, AA muhabirine, Şırnak'ın "Montessori Eğitimi Modeli"ne öncülük ettiğini, bu eğitimin tüm Türkiye'de geliştirilmesi ve önünün açılması gerektiğini söyledi.

Eğitimin tek ünitelikten çıkıp bireysel ve toplumsal farklıklara göre yeniden geliştiğini belirten Beltekin, "Şırnak'ta bunu görmek doğrusu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü bölgenin buna ihtiyacı var. Bölgedeki eğitim kurumlarının toplumsal taleplere ve öğrencilerin gelişimine uygun bir şekilde yeniden örgütleme kabiliyetinin olması Şırnak için çok önemlidir" dedi.

"Çoklu bir dünya algısı üzerine kurulu sınıf ortamı var"

Montessori Eğitimi Modeli'nin Türkiye'de uygulanması adına Şırnak'ın öncülük ettiğini dile getiren Beltekin, anaokulunda pedagojik açıdan güzel bir ortam oluşturulduğunu, özelikle öğretmenin katkıları ile sınıf ortamının bir yaşam alanı olarak düzenlendiğini kaydetti.

Modelin, bütün öğrencilerin yaşamdaki gerçek ihtiyaçlarını yerine getirebilecek, karşılayabilecek becerileri geliştirilmeye yönelik bir çalışma olarak kendini gösterdiğine dikkati çeken Beltekin, şöyle konuştu:

"Yine çocukları farklı kültürlere, dinlere, dillere açık hale getiren, onları tanıyan, kabul eden, çoklu bir dünya algısı üzerine kurulu bir sınıf ortamı var. Bu, diğer illere ve eğitim örgütlerine örnek niteliğinde bir uygulamadır. Bunun Türkiye'de geliştirilmesi ve önünün açılması için Şırnak öncülük etmiştir."

"Hedef 15 dil"

Eğitim modelini Şırnak'ta 2.5 yıldır uyguladığını anlatan anaokulu öğretmeni İrem Savcı da yaptıkları çalışmanın Mardin Artuklu Üniversitesi'nin dikkatini çekmesi nedeniyle mutlu olduklarını söyledi.

Amacının Şırnak'ta bu eğitim modelini geliştirmek olduğunu belirten Savcı, okul öncesi eğitimin en önemli amacının çocukların yeteneğini keşfetmek olduğunu, bunun için çabaladıklarını kaydetti.

"Aynı zamanda çocukların müzik alanındaki yeteneklerini ortaya çıkarıyoruz. Birçok dilde çocuklar sayı saymayı ve renkleri biliyorlar. Şu an 7 dilde ama hedefimiz en az 15 dilde çocuklara renkleri ve sayıları öğretmek. Bunda başarı elde edersek daha sonra cisimlere şekillere geçmeyi planlıyoruz" diyen Savcı, bunların yanı sıra tiyatro ve dil alanındaki çalışmalarının da mevcut olduğunu sözlerine ekledi.

Okul Müdürü Çiğdem Bayrak ise bir sınıfta uygulanan bu eğitim modelini desteklediklerini ve tüm okulda uygulamayı amaçladıklarını kaydetti.

> Anaokulu öğrencilerine 7 dilde eğitim

Şırnak'ta anaokulu öğrencileri, "Montessori Eğitimi Modeli" sayesinde renk ve sayı saymayı İngilizce, Arapça, Japonca, Kürtçe, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğreniyor

Şırnak Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı Çiçek Yuvası Anaokulu'nda uygulanan "Montessori Eğitimi Modeli" sayesinde öğrenciler, renk ve sayı saymayı İngilizce, Arapça, Japonca, Kürtçe, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğreniyor.

Çocuk gelişiminde en önemli dönem olan 0-6 yaş arası çocukların, soyut kavramları öğrenebilmesi için bir çok eğitim materyalleri kullanılmasına dayanan "Montessori Eğitimi", Şırnak'ta Çiçek Yuvası Anaokulu'nda 2.5 yıldır uygulanıyor.

Eğitim modeli kapsamında öğrencilere yemek yapma, çiçek sulama ve çeşitli el işleri yaptırılıyor. Aynı zamanda öğrencilere renk ve sayı sayma işlemi 7 dilde öğretiliyor.

"Bu model yaygınlaştırılmalı"

Anaokulunda uygulanan eğitim modelini incelemek üzere okulu ziyaret eden Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurettin Beltekin, AA muhabirine, Şırnak'ın "Montessori Eğitimi Modeli"ne öncülük ettiğini, bu eğitimin tüm Türkiye'de geliştirilmesi ve önünün açılması gerektiğini söyledi.

Eğitimin tek ünitelikten çıkıp bireysel ve toplumsal farklıklara göre yeniden geliştiğini belirten Beltekin, "Şırnak'ta bunu görmek doğrusu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü bölgenin buna ihtiyacı var. Bölgedeki eğitim kurumlarının toplumsal taleplere ve öğrencilerin gelişimine uygun bir şekilde yeniden örgütleme kabiliyetinin olması Şırnak için çok önemlidir" dedi.

"Çoklu bir dünya algısı üzerine kurulu sınıf ortamı var"

Montessori Eğitimi Modeli'nin Türkiye'de uygulanması adına Şırnak'ın öncülük ettiğini dile getiren Beltekin, anaokulunda pedagojik açıdan güzel bir ortam oluşturulduğunu, özelikle öğretmenin katkıları ile sınıf ortamının bir yaşam alanı olarak düzenlendiğini kaydetti.

Modelin, bütün öğrencilerin yaşamdaki gerçek ihtiyaçlarını yerine getirebilecek, karşılayabilecek becerileri geliştirilmeye yönelik bir çalışma olarak kendini gösterdiğine dikkati çeken Beltekin, şöyle konuştu:

"Yine çocukları farklı kültürlere, dinlere, dillere açık hale getiren, onları tanıyan, kabul eden, çoklu bir dünya algısı üzerine kurulu bir sınıf ortamı var. Bu, diğer illere ve eğitim örgütlerine örnek niteliğinde bir uygulamadır. Bunun Türkiye'de geliştirilmesi ve önünün açılması için Şırnak öncülük etmiştir."

"Hedef 15 dil"

Eğitim modelini Şırnak'ta 2.5 yıldır uyguladığını anlatan anaokulu öğretmeni İrem Savcı da yaptıkları çalışmanın Mardin Artuklu Üniversitesi'nin dikkatini çekmesi nedeniyle mutlu olduklarını söyledi.

Amacının Şırnak'ta bu eğitim modelini geliştirmek olduğunu belirten Savcı, okul öncesi eğitimin en önemli amacının çocukların yeteneğini keşfetmek olduğunu, bunun için çabaladıklarını kaydetti.

"Aynı zamanda çocukların müzik alanındaki yeteneklerini ortaya çıkarıyoruz. Birçok dilde çocuklar sayı saymayı ve renkleri biliyorlar. Şu an 7 dilde ama hedefimiz en az 15 dilde çocuklara renkleri ve sayıları öğretmek. Bunda başarı elde edersek daha sonra cisimlere şekillere geçmeyi planlıyoruz" diyen Savcı, bunların yanı sıra tiyatro ve dil alanındaki çalışmalarının da mevcut olduğunu sözlerine ekledi.

Okul Müdürü Çiğdem Bayrak ise bir sınıfta uygulanan bu eğitim modelini desteklediklerini ve tüm okulda uygulamayı amaçladıklarını kaydetti.

Son Güncelleme: Pazartesi, 10 Mart 2014 11:18

Gösterim: 4675

Termal turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da devlet teşvikinden faydalandırılacak öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Termal turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da devlet teşvikinden faydalandırılacak öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkındaki Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Bakanlar Kurul Kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak 19 Haziran 2012 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.

Buna göre, termal turizm konusunda bölgesel desteklerden yararlanabilecek nitelikteki turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da öncelikli yatırım konuları arasına dahil edildi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının vereceği proje onayına istinaden yıllık asgari 500 ton eşdeğeri petrol enerji tüketimi olan mevcut imalat sanayi tesislerinde gerçekleştirilecek birim ürün başına en az yüzde 20 enerji tasarrufu sağlayan ve yatırım geri dönüş süresi azami 5 yıl olan enerji verimliliğine yönelik yatırımlar da öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Doğalgaza dayalı elektrik üretim tesisleri hariç atık ısı kaynaklı olarak bir tesisteki atık ısıdan geri kazanım yolu ile elektrik üretimine yönelik yatırımlar, asgari 50 milyon lira  tutarındaki sıvılaştırılmış doğagaz LNG yatırımları ve yer altı doğalgaz depolama yatırımları da öncelikli yatırım konuları arasına alındı. Bu yatırım konuları bölgesel desteklerden faydalanabilecek, ancak 6'ncı bölgede yer almaları halinde bulunduğu bölge desteklerine tabi olacak.

> Okul öncesi eğitim yatırımları teşvik kapsamında

Termal turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da devlet teşvikinden faydalandırılacak öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Termal turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da devlet teşvikinden faydalandırılacak öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkındaki Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Bakanlar Kurul Kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak 19 Haziran 2012 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.

Buna göre, termal turizm konusunda bölgesel desteklerden yararlanabilecek nitelikteki turizm konaklama yatırımları ile özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kreş ve gündüz bakımevleri ve okul öncesi eğitim yatırımları da öncelikli yatırım konuları arasına dahil edildi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının vereceği proje onayına istinaden yıllık asgari 500 ton eşdeğeri petrol enerji tüketimi olan mevcut imalat sanayi tesislerinde gerçekleştirilecek birim ürün başına en az yüzde 20 enerji tasarrufu sağlayan ve yatırım geri dönüş süresi azami 5 yıl olan enerji verimliliğine yönelik yatırımlar da öncelikli yatırım konuları arasına alındı.

Doğalgaza dayalı elektrik üretim tesisleri hariç atık ısı kaynaklı olarak bir tesisteki atık ısıdan geri kazanım yolu ile elektrik üretimine yönelik yatırımlar, asgari 50 milyon lira  tutarındaki sıvılaştırılmış doğagaz LNG yatırımları ve yer altı doğalgaz depolama yatırımları da öncelikli yatırım konuları arasına alındı. Bu yatırım konuları bölgesel desteklerden faydalanabilecek, ancak 6'ncı bölgede yer almaları halinde bulunduğu bölge desteklerine tabi olacak.

Son Güncelleme: Cuma, 09 May 2014 11:19

Gösterim: 5064

Okula başlama yaşı ile ilgili yapılan bir tez çalışmasına göre 60-66 aylık çocukların durumu içler acısı!

Okula başlama yaşı ile ilgili yapılan bir tez çalışmasına göre 60-66 aylık çocuklar, okulda kendi bakımlarını yapamıyor, derste sık sık tuvalete gitmek istiyorlar. 66-72 aylıklar, metin oluşturmada 72-84 aylıkların çok gerisinde kalıyor. 72-84 aylık çocuklarda metin oluşturmada, okuma yazma ve algılama becerilerinde hiçbir sorun yaşamıyor, ancak arkadaşlarını beklemekten ve tekrarlardan sıkılıyorlar.

Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi’nden Fatih Gündüz yüksek lisans tezinde, 4+4+4 yasasıyla, çok tartışılan okula başlama yaşı ile ilgili tez hazırladı. Yrd. Doç. Dr. Muhittin Çalışkan’ın danışmanlığı’nda hazırlanan ve ‘60-66, 66-72 ve 72-84 Aylık Çocukların Okul Olgunluk ve Okuma Yazma Becerilerini Kazanma Düzeylerinin İncelenmesi’ başlıklı tezde, Metropolitan Okul Olgunluk Testi, 2012-2013 eğitim öğretim yılının ilk bir ayında, 11 ilkokulda, 205 öğrenciye uygulandı. Eylül ayından nisan ayına kadar öğrencilere her ay bir test yapıldı. 17 sınıf öğretmeni her ay ‘İlk Okuma-Yazma Sürecini Değerlendirme Formu’nu düzenli olarak doldurdu.

Buna göre, 60-66 ay yaş grubundaki çocuklar ‘ortanın altı’, 66-72 ve 72-84 ay grubundaki çocuklar ise ‘orta’ düzeyde okul olgunluğuna sahip. Yaş arttıkça okul olgunluğu artıyor. Bir sınıftaki öğrencilerin tamamı farklı düzeylerde okul olgunluğuna sahip oluyor. 66-72 ve 72-84 aylık çocuklar, 60-66 aylıklara göre daha kısa zamanda okuma yazma becerileri kazanıyorlar. Yani yaşın, okuma yazma becerilerinin kazanılmasında farklılık yaratan önemli bir değişken olduğu sonucu ortaya çıkıyor. 

Öğretmen görüşlerine göre, 60-66 ve 66-72 aylık çocuklarda kavrama, parmak-kas gelişimi yetersizliği, yavaş öğrenme, çabuk yorulma, kurallara uyma, tuvalet kullanmada sorunlar çıkıyor. Bu da çocukları okula karşı olumsuz tutum sergilemeye itiyor.

Tezin sonuç bölümünde, okulların, çocukların yaş gruplarına göre düzenlenmesi gerektiği aksi halde erken okula başlamanın çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabileceğinin altı çizilerek şunlara yer verildi: “Öğretim programları ve okulun fiziksel özellikleri 60-66 ve 66-72 aylık çocukların gelişim özelliklerine göre düzenlenirse bu yaş grubundaki çocuklar okula başlayabilir. Ancak, ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın, küçük yaştaki çocukların olumsuz tutum geliştirebilecekleri, olumsuz akademik benliğe sahip olabilecekleri unutulmamalı.”

Kendi bakımlarını yapamıyorlar

- 60-66 aylık öğrenciler kendi bakımlarını yapamıyor, tuvalet sorunu yaşıyorlar. Derste sık sık tuvalete gitmek istiyorlar.

- 60-66 aylık çocuklar anlam bütünlüğü oluşturamıyor. Metin oluşturmada sorun yaşıyorlar, okuma-yazma ve algılamada geride kalıyorlar. Cümleyi yarım bıraktıkları, kelimedeki harfi yazmadıkları görülüyor.

- 66-72 aylıklar, metin oluşturmada 72-84 aylıkların çok gerisinde kalıyor.

> 60-66 aylık çocukların durumu içler acısı!

Okula başlama yaşı ile ilgili yapılan bir tez çalışmasına göre 60-66 aylık çocukların durumu içler acısı!

Okula başlama yaşı ile ilgili yapılan bir tez çalışmasına göre 60-66 aylık çocuklar, okulda kendi bakımlarını yapamıyor, derste sık sık tuvalete gitmek istiyorlar. 66-72 aylıklar, metin oluşturmada 72-84 aylıkların çok gerisinde kalıyor. 72-84 aylık çocuklarda metin oluşturmada, okuma yazma ve algılama becerilerinde hiçbir sorun yaşamıyor, ancak arkadaşlarını beklemekten ve tekrarlardan sıkılıyorlar.

Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi’nden Fatih Gündüz yüksek lisans tezinde, 4+4+4 yasasıyla, çok tartışılan okula başlama yaşı ile ilgili tez hazırladı. Yrd. Doç. Dr. Muhittin Çalışkan’ın danışmanlığı’nda hazırlanan ve ‘60-66, 66-72 ve 72-84 Aylık Çocukların Okul Olgunluk ve Okuma Yazma Becerilerini Kazanma Düzeylerinin İncelenmesi’ başlıklı tezde, Metropolitan Okul Olgunluk Testi, 2012-2013 eğitim öğretim yılının ilk bir ayında, 11 ilkokulda, 205 öğrenciye uygulandı. Eylül ayından nisan ayına kadar öğrencilere her ay bir test yapıldı. 17 sınıf öğretmeni her ay ‘İlk Okuma-Yazma Sürecini Değerlendirme Formu’nu düzenli olarak doldurdu.

Buna göre, 60-66 ay yaş grubundaki çocuklar ‘ortanın altı’, 66-72 ve 72-84 ay grubundaki çocuklar ise ‘orta’ düzeyde okul olgunluğuna sahip. Yaş arttıkça okul olgunluğu artıyor. Bir sınıftaki öğrencilerin tamamı farklı düzeylerde okul olgunluğuna sahip oluyor. 66-72 ve 72-84 aylık çocuklar, 60-66 aylıklara göre daha kısa zamanda okuma yazma becerileri kazanıyorlar. Yani yaşın, okuma yazma becerilerinin kazanılmasında farklılık yaratan önemli bir değişken olduğu sonucu ortaya çıkıyor. 

Öğretmen görüşlerine göre, 60-66 ve 66-72 aylık çocuklarda kavrama, parmak-kas gelişimi yetersizliği, yavaş öğrenme, çabuk yorulma, kurallara uyma, tuvalet kullanmada sorunlar çıkıyor. Bu da çocukları okula karşı olumsuz tutum sergilemeye itiyor.

Tezin sonuç bölümünde, okulların, çocukların yaş gruplarına göre düzenlenmesi gerektiği aksi halde erken okula başlamanın çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabileceğinin altı çizilerek şunlara yer verildi: “Öğretim programları ve okulun fiziksel özellikleri 60-66 ve 66-72 aylık çocukların gelişim özelliklerine göre düzenlenirse bu yaş grubundaki çocuklar okula başlayabilir. Ancak, ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın, küçük yaştaki çocukların olumsuz tutum geliştirebilecekleri, olumsuz akademik benliğe sahip olabilecekleri unutulmamalı.”

Kendi bakımlarını yapamıyorlar

- 60-66 aylık öğrenciler kendi bakımlarını yapamıyor, tuvalet sorunu yaşıyorlar. Derste sık sık tuvalete gitmek istiyorlar.

- 60-66 aylık çocuklar anlam bütünlüğü oluşturamıyor. Metin oluşturmada sorun yaşıyorlar, okuma-yazma ve algılamada geride kalıyorlar. Cümleyi yarım bıraktıkları, kelimedeki harfi yazmadıkları görülüyor.

- 66-72 aylıklar, metin oluşturmada 72-84 aylıkların çok gerisinde kalıyor.

Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ocak 2014 12:34

Gösterim: 3822


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.