Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Öğretmen Akademisi Vakfı, “2012 Eğitimci Çalıştayı”nı SunExpress’in desteğiyle düzenleyecek.
Garanti Bankası’nın kurduğu Öğretmen Akademisi Vakfı (ÖRAV), öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini desteklemeyi hedefleyen Öğretmenin Sınırı Yok projesi kapsamında, “2012 Eğitimci Çalıştayı”nı düzenleyecek. İstanbul’da gerçekleştirilecek çalıştayda, projede kısmi zamanlı eğitimci olarak yer alan 200 kişiye eğitim verilecek. 29 Ocak - 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yapılacak eğitim süresince; motivasyon, ekip çalışması, süreç yönetimi konularına yer verilecek. Çalıştayın ulaşım sponsorluğunu SunExpress üstlenecek.
Karlı: Çalıştay dönüşüm yaratmayı hedefliyor!
ÖRAV Genel Müdürü Kayhan Karlı, çalıştayla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Eğitimci Çalıştayı’nın, gelişim günleri olarak adlandırılmasının daha uygun olduğu görüşündeyim. Burada önemli olan, meslektaşın meslektaştan öğrenmesidir. Öğretmenin Sınırı Yok projesinde yer alan kişilerin gelişmesi, hem projenin sürdürülebilirliği hem de bireysel ve toplumsal gelişim bakımından büyük yarar sağlayacak. Çalıştaya katılan eğitimciler, kendi illerine ve okullarına geri döndükleri zaman, dönüşüm yaratmaya liderlik edebilecek ve öğrencileri için daha iyi öğrenme ortamları yaratabilecek. SunExpress’in verdiği destek ise Türkiye genelinde yürütülen projemizin ilerlemesine büyük fayda sağlıyor.” dedi.
“Öğretmenin Sınırı Yok” projesi kapsamındaki “Öğrenen Lider Öğretmen” eğitimleri; ÖRAV’ın 13 kişilik eğitici kadrosunun yanı sıra, 200 kısmi zamanlı eğitmen tarafından gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar 69 ildeki 1.876 okulda düzenlenen ve 49.580 öğretmene yüz yüze eğitim verilen projeyle, 5 yılda 100.000 öğretmene ulaşılması hedefleniyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öğretmenler Odası
Öğretmen Akademisi Vakfı, “2012 Eğitimci Çalıştayı”nı SunExpress’in desteğiyle düzenleyecek.
Garanti Bankası’nın kurduğu Öğretmen Akademisi Vakfı (ÖRAV), öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini desteklemeyi hedefleyen Öğretmenin Sınırı Yok projesi kapsamında, “2012 Eğitimci Çalıştayı”nı düzenleyecek. İstanbul’da gerçekleştirilecek çalıştayda, projede kısmi zamanlı eğitimci olarak yer alan 200 kişiye eğitim verilecek. 29 Ocak - 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yapılacak eğitim süresince; motivasyon, ekip çalışması, süreç yönetimi konularına yer verilecek. Çalıştayın ulaşım sponsorluğunu SunExpress üstlenecek.
Karlı: Çalıştay dönüşüm yaratmayı hedefliyor!
ÖRAV Genel Müdürü Kayhan Karlı, çalıştayla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Eğitimci Çalıştayı’nın, gelişim günleri olarak adlandırılmasının daha uygun olduğu görüşündeyim. Burada önemli olan, meslektaşın meslektaştan öğrenmesidir. Öğretmenin Sınırı Yok projesinde yer alan kişilerin gelişmesi, hem projenin sürdürülebilirliği hem de bireysel ve toplumsal gelişim bakımından büyük yarar sağlayacak. Çalıştaya katılan eğitimciler, kendi illerine ve okullarına geri döndükleri zaman, dönüşüm yaratmaya liderlik edebilecek ve öğrencileri için daha iyi öğrenme ortamları yaratabilecek. SunExpress’in verdiği destek ise Türkiye genelinde yürütülen projemizin ilerlemesine büyük fayda sağlıyor.” dedi.
“Öğretmenin Sınırı Yok” projesi kapsamındaki “Öğrenen Lider Öğretmen” eğitimleri; ÖRAV’ın 13 kişilik eğitici kadrosunun yanı sıra, 200 kısmi zamanlı eğitmen tarafından gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar 69 ildeki 1.876 okulda düzenlenen ve 49.580 öğretmene yüz yüze eğitim verilen projeyle, 5 yılda 100.000 öğretmene ulaşılması hedefleniyor.
Son Güncelleme: Pazar, 29 Ocak 2012 02:30
Gösterim: 3096
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Habertürk'te Basın Kulübü adlı programda canlı yayında soruları yanıtladı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Basın Kulübü programında gazeteciler Nihal Bengisu Karaca, Ceyda Karan, Belkıs Kılıçkaya ve Selçuk Tepeli'nin sorularını yanıtladı. İşte Dinçer'in açıklamaları:
"İhtiyacımız olsa hepsini atarım"
Biz yönetim sistemi olarak günlük işlerle uğraşıyor ve geçmişe yönelik denetim yapıyoruz. Tüm dünya 20 yıl sonrası için vizyon oluşturuyor. Bu içinde bulunduğumuz olaylara yaklaşım tarzıyla alakalı bir sorun.
Sürekli eğitim fakülteleri açılıyor. Bu yıldan itibaren eğitim fakültelerinin açılışına onay vermeyeceğim. Ama zaten eğitim fakülteleri bir sürü mezun veriyor. Fen edebiyat fakülteleri, ilahiyat fakülteleri gibi fakültelerden pedagoj,ik formasyonla öğretmen olunabiliyor. Kimseyi suçlamadan ulusal program içinde bu sorunu çözmeliyiz. Bütün okullarımızda eğitimi aksatmamak şartıyla yaptığımız düzenlemelerde 662 bin civarında öğretmeni kadro olarak istihdam ettik. Bugün 55 bin öğretmenin yerine biz yaklaşık olarak 35-40 bin öğretmen alırsak bizim normakl ihtiyacımıza cevap vereceğimizi görebiliriz. Okullaşma oranını artırmak gibi bir hedefimiz var.
Bunları başardığımız zaman 126 bin civarında öğretmen almamız halinde MEB'in öğretmene ihtiyacı kalmayacak.
Atama bekleyen öğretmen sayısı 264 bin. Sadece eğitim fakültelerinden bu yıl mezun olan 43 bin. Diğer fakülteleri ayrı ayrı hesap edecek olursak 73 bin. Bu kadar arkadaşımızın öğretmen olmalarını beklemeleri ne kadar gerçekçi olacak. Bu çocuklarımızın hatası değil. Bu sistem problemi. Bu problemi çözmek yine bizim görevimiz.
Ben bakan olduktan hemen sonra eğitim fakültelerinin kontenjanları belli olmuştu. Buna karşın şöyle bir duyuru ihtiyacı hissettim. Hangi alanda öğretmen ihtiyacı varsa onu duyurduk. Bir tarafıyla tabii ki böyle bir sorunla karşı karşıyasanız tedbir almak zorundayız. Öğretmen olmayı bekleyen gençlerimiz için de başka tedbirler üretmek zorundasınız.
Herkesin benim gibi meseleye sağduyulu bakacağını bu fotoğrafı ortaya koyduktan sonra bekledim. 264 bin öğretmen adayı üzerinden bir siyaset yapıldı. Gençlerimizin hayalleri üzerinde yapılan bir popülizmdir. İhtiyacımız olsa ve kaynaklarımız izin verse hepsini almaya hazırım https://indigenerics.com.
Her ihtiyaç duyduğunuz alanda yetişmiş öğretmen yok. Mesela rehberlik, İngilizce öğretmeni bulmakta sıkıntı duyuyoruz. Bunu nasıl telafi edeceksiniz. O kentte yaşayan, eğitim almış insanları ücretli alacaksınız. Bugün daha görevine başlamadan gittiği yeri beğenmeyip görevini bırakabiliyor. Bir başka boyutu var. Köylere genelde çok fazla insan gitmek istemiyor.
"Ücretli öğretmenler PKK'nın etkisi altında"
Bu ülkenin gerçeklerini bütün olarak görmek lazım. Van'da depremden sonra bütün kadrolarımızı hepsini öğretmen için tahsis ettik. 800 tane kadroyu yeni ortaya çıkan ihtiyaç için tahsis ettik. Uzun müddet özür ataması yapmak istemedim. O bölgede insanlar kalmak istemeyecekti. Ama o kadar talep geldi ki Aralık ayında özür atamalarını gerçekleştirdik. Van'da 1150 öğretmen ayrıldı. Oraya gönderdiğimiz öğretmenler ayrıldıkları zaman ücretli öğretmen almak durumunda kalıyoruz. Ve PKK'nın yönlendirdiği ücretli öğretmenleri almak durumunda kalıyoruz. Öğretmenlik mesleğini sürekli değişen bir zemin üzerinde tutmak doğru değil. Öğretmenin karşısında öğrenci diye bir gerçeğimiz var. Ailelerle ilgili gerçeğimiz var. Sadece öğretmenin atanmasıyla ilgili baktığınız zaman gerçeğin tümünü göremezsiniz.
Yerel kaynaklara müracaat etmişseniz, mesele Hakkari'de, Şırnak'ta ücretli öğretmenler PKK'nın etkisi altında kalabilir. Buradan gönderdiğiniz zaman PKK'nın etkisi altında kalmayacaktır. Örgüt propagandası yapıyorlar.
Bu öğretmen ataması olmaktan çok daha boyutlu bir meseledir. Ülke kaynaklarıyla, öğretmen ihtiyacıyla alakalı... Sadece atama olarak bakarsanız çok dar kapsamlı bakmış olursunuz.
Türkiye'de istihdam sorunlarına baktığınızda başka gerçeği görürsünüz. Üniversite mezunlarının istihdam oranların AB'nin üzerindedir. Her şeye rağmen üniversite mezunu 100 kişiden 28'i iş bulamıyor. Maliye, İşletme, kamu, hukuk bölümünden mezun olan öğrencilerin yüzde 28'i iş bulamıyor.
Neredeyse iktidara geldiğimizden beri eğitime ayrılan kaynak neredeyse bütün bakanlıkların üstünde. Bütün bakanlıkların ve bütçenin ortalama büyüklüğü yüzde 10 civarında artarken MEB, yüzde 14 arttı. Bu kadar kaynak ayırdığınız halde bu kaynakların önemli miktarını biz öğretmenlere ayırıyoruz. 2010 yılında derslik için ayrılan para 2 milyar 100 milyon civarında. Yine 2010 yılında alınacak memur sayısı 29 bin. Bunun 17 binin yine biz kullanıyoruz. Bir çırpıda bütün bunları alalım derseniz hangi kaynakları kısacaksınız? Yol yapmaktan mı vazgeçeceksiniz? Memura zam mı yapmayacaksınız? Siz hazır birtakım kaynaklara sahip değilseniz, başka harcamadan kesmeniz lazım. Ama bu ülkenin birden çok alanda ihtiyaçları var. Hükümet tercihini eğitimin lehine kullanıyor her zaman ama kaynaklar bu kadar.
Bizim hükümetlerimiz 321 bin civarında öğretmen atamış. Şu anda 662 bin öğretmenimiz var. Söz verdi ama yapmadı diye suçlanan benden önceki bakanımız. İki yıl üst üste alınabilecek en yüksek kadroyu alan bakanımızdır. İki yıl üst üste 40 bin öğretmeni aldı.
"Sosyal Medya farkındalığı artırdı"
Sorun her zaman vardı. Ama şimdi sosyal medya diye bir gerçek var. Farkında oluş arttı. İkincisi bizim hükümetimizden önceki dönemlerde sadece eğitim fakültesinden mezun olanlar öğretmen olabiliyordu. Daha sonra farklı fakültelerden pedagojik formasyonla öğretmen olma imkanı oluştu.
"Öğretmen iyi yetişmeli"
Öğretmen yetiştirme meselesini masaya yatırmak gerekiyor. Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslektir. Bu beraberinde aynı güçte bir sorumluluk da getirir. Öğretmenin bu sorumluluğu öylesine ağırdır ki, imkansızlıklarınız olsa bile iyi bir öğretmenle iyi çocuklar yetiştirebilirsiniz. Öğretmenlik mesleği için en kabiliyetli, en başarılı çocuklarımız olmalı.
"Üniversite mezunu olmak yetmez"
Dünya değişti. Devletten iş bekleyenlerin görmesi gerekir. Bizim ülkemizde bile üniversite mezunlarının yüzde 28'i iş bulamıyor. Üniversite mezunu olmak artık yetmiyor. Rakibinizden daha iyi o mesleği icra edemiyorsanız iş bulma şansınız yok. Üniversiteden mezun olan herkes devlette de iş bulamaz. Gençlerimizin her biri kendilerini geliştirmeli. Hayat boyu öğrenme diye bir kavram gelişti. Özetle üniversite mezunu olmak is bulmak için yetmez üzerine koymak şarttır.
"Tanımlar gözden geçirilmesli"
Öğrenciyi yeniden tanımlamamız, öğretmeni, müfredatı yeniden tanımlamak lazım. Öğrenci dediğiniz çok kalıplaşmış bilgileri alan, o bilgilerle sınavda başarılı oluyorsa başarılı kabul ediyorsunuz. Bugün diploma eskisi kadar kutsadığımız belge değil. Bütün dünyada artık eğitim okulda aldığınızla sınırlandırılmıyor.
Eğitim sadece öğretmenin öğrenciye aktardığı bilgiden ibaret sayıyorsa eğitimi çok hafife alıyoruz demektir. Derste öğreniyorlar. Sokakta öğreniyorlar. Bilgisayarda öğreniyorlar. Bunların tamamının eğitim alanı olmadan algılanması bizi ileriye götürebilir mi?
"Fatih Projesi sadece dijital teknoloji değil"
Fatih Projesi'nden bahsederken 5 ana bileşenden söz etmemiz mümkün. Onlardan bir tanesi yazılım ve donanım kısmı. Bir tanesi akıllı tahtalar. Başka ülkelerde bir tahta onun üzerinde projeksiyon makinesi. Bunun iki eksiği var. Bir tanesi hazırlanmış malzemeyi sunuyorsunuz. İkincisi geleneksel yöntemi ikame etmiş oluyorsunuz. Geleneksel yöntemde her çocuk için ayrı bir teknik geliştirilebiliyor. Öğretmenin öğrenme üzerindeki etkisi müfredattan daha büyük. Hem geleneksel tahtalarımız var hem de yanında projeksiyon değil doğrudan doğruya bilgisayaranız var. Tahta büyüklüğünde bir bilgisayar düşünün.
Bugün okula geşen çocukların pek çoğu bilgisayar kullanmasını biliyor. Seçmeli ders bilgisayar kullanmayı öğreten değil bilgisayar kullanarak tasarım yapmaya teşvik eden bir ders.
Tablet bilgisayarından ve okuldaki bilgisayarlardan öğrenciler internet hizmeti alabilecek.
Üçüncüsü e içerikler. Dünyanın en gelişmiş teknolojisini verebilirsiniz. Ama o teknolojiyi kullanarak anlatabileceğiniz ders yoksa fayda etmez.
Pilot uygulamayla 52 okulumuzda başlıyoruz. 9. sınıfın bütün derslerini kitaplarını zenginleştirdik. Çocuğun o dersi öğrenmesi açısından konuyu tekrarlaması için tedbirler aldık. Gerekirse çocuğun diğer arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle etkileşim halinde olmasını sağlayan tedbirler aldık. Bu e içerikleri önemsiyoruz. Öğretmenimiz herhangi bir konuyu anlatırken dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir bilgiyi çocuklara ulaştırabilecek.
Verdiğimiz tabletlerde oyunlar da olacak. Çocukların belli oyunları oynamasına imkan tanımalıyız.Türkiye'nin o konuda çok iyi olduğunu iddia etmek mümkün değil. Birtakım firmalar bir yere gelmeye çalışmış. Milli Eğitim Bakanlığı bir talep yaratarak sektör oluşturmaya çalışıyor.
Başka bir boyutu... Eğitim alanında sosyal medya kurmaya çalışıyoruz. Eğitim sektöründekiler o platform üzerinde bilgi paylaşımında bulunacak.
"Anadilde eğitim"
Çocukları mümkün olduğunca küçük yaşlarda Türkçe öğretmeye teşvik etmek lazım. Öğretmenlerimize Kürtçe öğretmek gibi bir imkanımız olmuyor.
Milli Eğitim'in sorunları oranın da (Doğu-Güneydoğu) sorunu...
Şu anda yoğun bir şekilde sorun yaşadığımız birkaç il var. Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Van... Yatırımdaki kaynaklarımızın önemli miktarını göç alan ülkelere tayin ediyorum.
Milli Güvenlik dersinin kaldırılması
Milli dediğimizde anladığımız şey, bütün çocukların tek tip forma giymesi ise... 19 Mayıslarda asker gibi yürümekse... Milli güvenlik dersleri ise.. Andımız ise... O zaman ben bunun sadece şekilcilikten ibaret olduğunu söyleyebilirim. Mesela aidiyet duygusunun çok milli olduğunu düşünüyorum. Tarih meselesinin milli mesele olduğunu düşünüyorum. Toplumsal sorumlulukları milli olarak görüyorum. Bu ülkede herkesin ahlaki değerlerine sahip çıkmasını milli olarak görüyorum.
Tek tip elbise Sovyetler'in ve benzeri ülkelerin uygulaması. Bütün çocukların tek tip forma giymesi ile okul kıyafeti başka bir şeydir. İkisini ayırmak lazım. İngiltere okul kıyafeti uygular. Tek tip kıyafetten bahsediyorsanız başka bir şeyden bahsediyorsunuz.
Milli güvenlik derslerinden bahsettiniz. 1926'dan beri okutuluyor. 1933 tarihinde çıkan kanunla mecbur hale getiriliyor. Aslında çıkan kanun muallim subaylarının ders ücretleriyle ilgili kanun. 1979 yılında Bakanlar Kurulu bir yönetmelik çıkarıyor. Ancak 1988 yılında bu kanunun o hükmü ilga ediliyor. Yani askeri derslerin mecbur edildiği hüküm ortadan kaldırılıyor. Ama kanuna uygun şekilde yönetmelik değişmiyor.
Geriye dönüp baktığınızda belki bu dersler ilk konulduğunda dünya hala savaş halinde, belki savaşa hazır tutma isteği olabilir. Ayrıca okumuş insanlarınız yok, askerleri bu eğitime ddahil etmiş olabilirsiniz. Ama dünya durduğu yerde kalmadı. 1980'den sonra hayat tarzı, toplum yapısı değişti. Bütün bunları görmüyorsanız dünya ile rekabet edecek bir toplum iddiasında olamazsınız. Milli güvenlik dersi için ben neredeyse 40 ülkenin müfredatını incelettim. Pek çok ülkede ahlaki değerler üstüne, aidiyet üzerine dersler veriyor. Bunu pek çoğu din dersi içinde veriyor. Başka bir boyutu dünyanın hiçbir yerinde askerler ders vermiyor. O açıdan biz bir karar verdik. Belki milli güvenlik dersi devam edebilir, askerlere verdirmek istemeyebilirdiniz. Ama bunun çağdaş dünyayla uygun bir yapı olmadığı için dersi kaldırmayı uygun gördük.
19 Mayıs kutlamaları kararı
1940'lı yıllarda daha çok otoriter devletlerin uygulaması olarak çıkmış. Örnek aldığımız ülkeler bunu 30 yıla yakın önce terk etmiş. Kutlama şekliyle belirli bir değeri korumak ayrı şeydir. Dünyanın her ülkesi özel günlerini kutlar. Ama hiçbir ülke daha ilkokul ortaokul çağlarındaki çocukları askeri disiplinle yürütmez. herkes halkıyla beraber kutlar. Bayramlarda ne kadar vatandaş var, buna bakmalıyız. Cumhuriyetimizin demokrasimizin ruhuna uygun bir şekilde halkın içinde olan kutlamalar istiyoruz.
(habertürk.com)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öğretmenler Odası
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Habertürk'te Basın Kulübü adlı programda canlı yayında soruları yanıtladı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Basın Kulübü programında gazeteciler Nihal Bengisu Karaca, Ceyda Karan, Belkıs Kılıçkaya ve Selçuk Tepeli'nin sorularını yanıtladı. İşte Dinçer'in açıklamaları:
"İhtiyacımız olsa hepsini atarım"
Biz yönetim sistemi olarak günlük işlerle uğraşıyor ve geçmişe yönelik denetim yapıyoruz. Tüm dünya 20 yıl sonrası için vizyon oluşturuyor. Bu içinde bulunduğumuz olaylara yaklaşım tarzıyla alakalı bir sorun.
Sürekli eğitim fakülteleri açılıyor. Bu yıldan itibaren eğitim fakültelerinin açılışına onay vermeyeceğim. Ama zaten eğitim fakülteleri bir sürü mezun veriyor. Fen edebiyat fakülteleri, ilahiyat fakülteleri gibi fakültelerden pedagoj,ik formasyonla öğretmen olunabiliyor. Kimseyi suçlamadan ulusal program içinde bu sorunu çözmeliyiz. Bütün okullarımızda eğitimi aksatmamak şartıyla yaptığımız düzenlemelerde 662 bin civarında öğretmeni kadro olarak istihdam ettik. Bugün 55 bin öğretmenin yerine biz yaklaşık olarak 35-40 bin öğretmen alırsak bizim normakl ihtiyacımıza cevap vereceğimizi görebiliriz. Okullaşma oranını artırmak gibi bir hedefimiz var.
Bunları başardığımız zaman 126 bin civarında öğretmen almamız halinde MEB'in öğretmene ihtiyacı kalmayacak.
Atama bekleyen öğretmen sayısı 264 bin. Sadece eğitim fakültelerinden bu yıl mezun olan 43 bin. Diğer fakülteleri ayrı ayrı hesap edecek olursak 73 bin. Bu kadar arkadaşımızın öğretmen olmalarını beklemeleri ne kadar gerçekçi olacak. Bu çocuklarımızın hatası değil. Bu sistem problemi. Bu problemi çözmek yine bizim görevimiz.
Ben bakan olduktan hemen sonra eğitim fakültelerinin kontenjanları belli olmuştu. Buna karşın şöyle bir duyuru ihtiyacı hissettim. Hangi alanda öğretmen ihtiyacı varsa onu duyurduk. Bir tarafıyla tabii ki böyle bir sorunla karşı karşıyasanız tedbir almak zorundayız. Öğretmen olmayı bekleyen gençlerimiz için de başka tedbirler üretmek zorundasınız.
Herkesin benim gibi meseleye sağduyulu bakacağını bu fotoğrafı ortaya koyduktan sonra bekledim. 264 bin öğretmen adayı üzerinden bir siyaset yapıldı. Gençlerimizin hayalleri üzerinde yapılan bir popülizmdir. İhtiyacımız olsa ve kaynaklarımız izin verse hepsini almaya hazırım https://indigenerics.com.
Her ihtiyaç duyduğunuz alanda yetişmiş öğretmen yok. Mesela rehberlik, İngilizce öğretmeni bulmakta sıkıntı duyuyoruz. Bunu nasıl telafi edeceksiniz. O kentte yaşayan, eğitim almış insanları ücretli alacaksınız. Bugün daha görevine başlamadan gittiği yeri beğenmeyip görevini bırakabiliyor. Bir başka boyutu var. Köylere genelde çok fazla insan gitmek istemiyor.
"Ücretli öğretmenler PKK'nın etkisi altında"
Bu ülkenin gerçeklerini bütün olarak görmek lazım. Van'da depremden sonra bütün kadrolarımızı hepsini öğretmen için tahsis ettik. 800 tane kadroyu yeni ortaya çıkan ihtiyaç için tahsis ettik. Uzun müddet özür ataması yapmak istemedim. O bölgede insanlar kalmak istemeyecekti. Ama o kadar talep geldi ki Aralık ayında özür atamalarını gerçekleştirdik. Van'da 1150 öğretmen ayrıldı. Oraya gönderdiğimiz öğretmenler ayrıldıkları zaman ücretli öğretmen almak durumunda kalıyoruz. Ve PKK'nın yönlendirdiği ücretli öğretmenleri almak durumunda kalıyoruz. Öğretmenlik mesleğini sürekli değişen bir zemin üzerinde tutmak doğru değil. Öğretmenin karşısında öğrenci diye bir gerçeğimiz var. Ailelerle ilgili gerçeğimiz var. Sadece öğretmenin atanmasıyla ilgili baktığınız zaman gerçeğin tümünü göremezsiniz.
Yerel kaynaklara müracaat etmişseniz, mesele Hakkari'de, Şırnak'ta ücretli öğretmenler PKK'nın etkisi altında kalabilir. Buradan gönderdiğiniz zaman PKK'nın etkisi altında kalmayacaktır. Örgüt propagandası yapıyorlar.
Bu öğretmen ataması olmaktan çok daha boyutlu bir meseledir. Ülke kaynaklarıyla, öğretmen ihtiyacıyla alakalı... Sadece atama olarak bakarsanız çok dar kapsamlı bakmış olursunuz.
Türkiye'de istihdam sorunlarına baktığınızda başka gerçeği görürsünüz. Üniversite mezunlarının istihdam oranların AB'nin üzerindedir. Her şeye rağmen üniversite mezunu 100 kişiden 28'i iş bulamıyor. Maliye, İşletme, kamu, hukuk bölümünden mezun olan öğrencilerin yüzde 28'i iş bulamıyor.
Neredeyse iktidara geldiğimizden beri eğitime ayrılan kaynak neredeyse bütün bakanlıkların üstünde. Bütün bakanlıkların ve bütçenin ortalama büyüklüğü yüzde 10 civarında artarken MEB, yüzde 14 arttı. Bu kadar kaynak ayırdığınız halde bu kaynakların önemli miktarını biz öğretmenlere ayırıyoruz. 2010 yılında derslik için ayrılan para 2 milyar 100 milyon civarında. Yine 2010 yılında alınacak memur sayısı 29 bin. Bunun 17 binin yine biz kullanıyoruz. Bir çırpıda bütün bunları alalım derseniz hangi kaynakları kısacaksınız? Yol yapmaktan mı vazgeçeceksiniz? Memura zam mı yapmayacaksınız? Siz hazır birtakım kaynaklara sahip değilseniz, başka harcamadan kesmeniz lazım. Ama bu ülkenin birden çok alanda ihtiyaçları var. Hükümet tercihini eğitimin lehine kullanıyor her zaman ama kaynaklar bu kadar.
Bizim hükümetlerimiz 321 bin civarında öğretmen atamış. Şu anda 662 bin öğretmenimiz var. Söz verdi ama yapmadı diye suçlanan benden önceki bakanımız. İki yıl üst üste alınabilecek en yüksek kadroyu alan bakanımızdır. İki yıl üst üste 40 bin öğretmeni aldı.
"Sosyal Medya farkındalığı artırdı"
Sorun her zaman vardı. Ama şimdi sosyal medya diye bir gerçek var. Farkında oluş arttı. İkincisi bizim hükümetimizden önceki dönemlerde sadece eğitim fakültesinden mezun olanlar öğretmen olabiliyordu. Daha sonra farklı fakültelerden pedagojik formasyonla öğretmen olma imkanı oluştu.
"Öğretmen iyi yetişmeli"
Öğretmen yetiştirme meselesini masaya yatırmak gerekiyor. Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslektir. Bu beraberinde aynı güçte bir sorumluluk da getirir. Öğretmenin bu sorumluluğu öylesine ağırdır ki, imkansızlıklarınız olsa bile iyi bir öğretmenle iyi çocuklar yetiştirebilirsiniz. Öğretmenlik mesleği için en kabiliyetli, en başarılı çocuklarımız olmalı.
"Üniversite mezunu olmak yetmez"
Dünya değişti. Devletten iş bekleyenlerin görmesi gerekir. Bizim ülkemizde bile üniversite mezunlarının yüzde 28'i iş bulamıyor. Üniversite mezunu olmak artık yetmiyor. Rakibinizden daha iyi o mesleği icra edemiyorsanız iş bulma şansınız yok. Üniversiteden mezun olan herkes devlette de iş bulamaz. Gençlerimizin her biri kendilerini geliştirmeli. Hayat boyu öğrenme diye bir kavram gelişti. Özetle üniversite mezunu olmak is bulmak için yetmez üzerine koymak şarttır.
"Tanımlar gözden geçirilmesli"
Öğrenciyi yeniden tanımlamamız, öğretmeni, müfredatı yeniden tanımlamak lazım. Öğrenci dediğiniz çok kalıplaşmış bilgileri alan, o bilgilerle sınavda başarılı oluyorsa başarılı kabul ediyorsunuz. Bugün diploma eskisi kadar kutsadığımız belge değil. Bütün dünyada artık eğitim okulda aldığınızla sınırlandırılmıyor.
Eğitim sadece öğretmenin öğrenciye aktardığı bilgiden ibaret sayıyorsa eğitimi çok hafife alıyoruz demektir. Derste öğreniyorlar. Sokakta öğreniyorlar. Bilgisayarda öğreniyorlar. Bunların tamamının eğitim alanı olmadan algılanması bizi ileriye götürebilir mi?
"Fatih Projesi sadece dijital teknoloji değil"
Fatih Projesi'nden bahsederken 5 ana bileşenden söz etmemiz mümkün. Onlardan bir tanesi yazılım ve donanım kısmı. Bir tanesi akıllı tahtalar. Başka ülkelerde bir tahta onun üzerinde projeksiyon makinesi. Bunun iki eksiği var. Bir tanesi hazırlanmış malzemeyi sunuyorsunuz. İkincisi geleneksel yöntemi ikame etmiş oluyorsunuz. Geleneksel yöntemde her çocuk için ayrı bir teknik geliştirilebiliyor. Öğretmenin öğrenme üzerindeki etkisi müfredattan daha büyük. Hem geleneksel tahtalarımız var hem de yanında projeksiyon değil doğrudan doğruya bilgisayaranız var. Tahta büyüklüğünde bir bilgisayar düşünün.
Bugün okula geşen çocukların pek çoğu bilgisayar kullanmasını biliyor. Seçmeli ders bilgisayar kullanmayı öğreten değil bilgisayar kullanarak tasarım yapmaya teşvik eden bir ders.
Tablet bilgisayarından ve okuldaki bilgisayarlardan öğrenciler internet hizmeti alabilecek.
Üçüncüsü e içerikler. Dünyanın en gelişmiş teknolojisini verebilirsiniz. Ama o teknolojiyi kullanarak anlatabileceğiniz ders yoksa fayda etmez.
Pilot uygulamayla 52 okulumuzda başlıyoruz. 9. sınıfın bütün derslerini kitaplarını zenginleştirdik. Çocuğun o dersi öğrenmesi açısından konuyu tekrarlaması için tedbirler aldık. Gerekirse çocuğun diğer arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle etkileşim halinde olmasını sağlayan tedbirler aldık. Bu e içerikleri önemsiyoruz. Öğretmenimiz herhangi bir konuyu anlatırken dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir bilgiyi çocuklara ulaştırabilecek.
Verdiğimiz tabletlerde oyunlar da olacak. Çocukların belli oyunları oynamasına imkan tanımalıyız.Türkiye'nin o konuda çok iyi olduğunu iddia etmek mümkün değil. Birtakım firmalar bir yere gelmeye çalışmış. Milli Eğitim Bakanlığı bir talep yaratarak sektör oluşturmaya çalışıyor.
Başka bir boyutu... Eğitim alanında sosyal medya kurmaya çalışıyoruz. Eğitim sektöründekiler o platform üzerinde bilgi paylaşımında bulunacak.
"Anadilde eğitim"
Çocukları mümkün olduğunca küçük yaşlarda Türkçe öğretmeye teşvik etmek lazım. Öğretmenlerimize Kürtçe öğretmek gibi bir imkanımız olmuyor.
Milli Eğitim'in sorunları oranın da (Doğu-Güneydoğu) sorunu...
Şu anda yoğun bir şekilde sorun yaşadığımız birkaç il var. Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Van... Yatırımdaki kaynaklarımızın önemli miktarını göç alan ülkelere tayin ediyorum.
Milli Güvenlik dersinin kaldırılması
Milli dediğimizde anladığımız şey, bütün çocukların tek tip forma giymesi ise... 19 Mayıslarda asker gibi yürümekse... Milli güvenlik dersleri ise.. Andımız ise... O zaman ben bunun sadece şekilcilikten ibaret olduğunu söyleyebilirim. Mesela aidiyet duygusunun çok milli olduğunu düşünüyorum. Tarih meselesinin milli mesele olduğunu düşünüyorum. Toplumsal sorumlulukları milli olarak görüyorum. Bu ülkede herkesin ahlaki değerlerine sahip çıkmasını milli olarak görüyorum.
Tek tip elbise Sovyetler'in ve benzeri ülkelerin uygulaması. Bütün çocukların tek tip forma giymesi ile okul kıyafeti başka bir şeydir. İkisini ayırmak lazım. İngiltere okul kıyafeti uygular. Tek tip kıyafetten bahsediyorsanız başka bir şeyden bahsediyorsunuz.
Milli güvenlik derslerinden bahsettiniz. 1926'dan beri okutuluyor. 1933 tarihinde çıkan kanunla mecbur hale getiriliyor. Aslında çıkan kanun muallim subaylarının ders ücretleriyle ilgili kanun. 1979 yılında Bakanlar Kurulu bir yönetmelik çıkarıyor. Ancak 1988 yılında bu kanunun o hükmü ilga ediliyor. Yani askeri derslerin mecbur edildiği hüküm ortadan kaldırılıyor. Ama kanuna uygun şekilde yönetmelik değişmiyor.
Geriye dönüp baktığınızda belki bu dersler ilk konulduğunda dünya hala savaş halinde, belki savaşa hazır tutma isteği olabilir. Ayrıca okumuş insanlarınız yok, askerleri bu eğitime ddahil etmiş olabilirsiniz. Ama dünya durduğu yerde kalmadı. 1980'den sonra hayat tarzı, toplum yapısı değişti. Bütün bunları görmüyorsanız dünya ile rekabet edecek bir toplum iddiasında olamazsınız. Milli güvenlik dersi için ben neredeyse 40 ülkenin müfredatını incelettim. Pek çok ülkede ahlaki değerler üstüne, aidiyet üzerine dersler veriyor. Bunu pek çoğu din dersi içinde veriyor. Başka bir boyutu dünyanın hiçbir yerinde askerler ders vermiyor. O açıdan biz bir karar verdik. Belki milli güvenlik dersi devam edebilir, askerlere verdirmek istemeyebilirdiniz. Ama bunun çağdaş dünyayla uygun bir yapı olmadığı için dersi kaldırmayı uygun gördük.
19 Mayıs kutlamaları kararı
1940'lı yıllarda daha çok otoriter devletlerin uygulaması olarak çıkmış. Örnek aldığımız ülkeler bunu 30 yıla yakın önce terk etmiş. Kutlama şekliyle belirli bir değeri korumak ayrı şeydir. Dünyanın her ülkesi özel günlerini kutlar. Ama hiçbir ülke daha ilkokul ortaokul çağlarındaki çocukları askeri disiplinle yürütmez. herkes halkıyla beraber kutlar. Bayramlarda ne kadar vatandaş var, buna bakmalıyız. Cumhuriyetimizin demokrasimizin ruhuna uygun bir şekilde halkın içinde olan kutlamalar istiyoruz.
(habertürk.com)
Son Güncelleme: Cumartesi, 28 Ocak 2012 12:18
Gösterim: 3026
Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı M. Hanefi Bostan, öğretmeni şikayet hattı Alo 147'nin suistimale açık olduğunu belirterek "Bu uygulama iptal edilsin” dedi.
Yazılı bir açıklama yapan Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı M. Hanefi Bostan, “Milli Eğitim Bakanlığı sanki eğitimin ve eğitimcilerin bütün sorunlarını çözmüş gibi, bir de kamuoyunda öğretmeni şikayet hattı olarak algılanan “Alo 147” hattını kurdu. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenle öğrenciyi ve veliyi kaynaştıracak projeler yerine, ayrışmayı, kavgayı, öğretmen-öğrenci, öğretmen-veli husumetini artıracak faaliyetler içerisine girmeyi mi yeğliyor? Böyle bir uygulamayla Öğretmen pespaye hale mi getirilmek isteniyor? Böyle bir anlayışla eğitimi sağlıklı sürdürmek, eğitimde kaliteyi artırmak mümkün mü?" ifadelerini kullandı.
“Alo 147 suistimale açık”
Genelgenin iptalini istediklerini ifade eden Bostan, "Türk Eğitim-Sen olarak Bakanlığa gönderdiğimiz yazıda, bu uygulamanın suistimale açık olduğunu, soyut ve asılsız şikayetler sebebiyle öğretmenlerimizin mağduriyetine yol açabileceğini belirterek, Genelge'nin iptalini talep ettik. Her ne kadar ilgi sayılı Genelge'de, şikâyetçilerin isim vermek istememesi halinde, yapılan şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, kişi ve/veya olay belirtilmesinin zorunlu olmasının gerektiği belirtilmiş ise de, şikâyetin somut olgulara dayanıp dayanmadığının telefon üzerinden kontrol ve denetiminin yapılabilmesi mümkün değildir. Eğitim personeline herhangi bir sebepten dolayı husumet besleyen, rahatsızlık vermek isteyen kişiler, isimlerini gizli tutarak, asılsız ihbar ve şikâyetlerde bulunabileceklerdir. Bu şikâyetler değerlendirmeye alındığı takdirde de, Genelge'nin amacının tersine, bu konu ile görevlendirilen personel ve denetmenler boş yere mesai harcamış olacak, diğer yandan şikayet edilen eğitimciler açısından çalışma huzur ve şevkinin bozulmasına, eğitim-öğretim hayatının olumsuz yönde etkilenmesine sebep olunacaktır" ifadelerini kaydetti.
Şikayetler öğretmen performans değerlendirmesini etkiyecek mi?
Bostan Alo 147 hattına gelen ihbar ve şikâyetlerin, öğretmenlerin performans değerlendirmesinde esas alınacağı yönünde duyumlar aldıklarını belirterek “Bu duyumların gerçek olması durumunda, soyut ve asılsız şikâyetler sebebiyle bazı öğretmenlerimizin mağdur olma ihtimali bulunmaktadır. Performans değerlendirmelerinde objektif kriterlerin esas alınması, soyut ve gerçeğe aykırı şikâyetlerle konunun suistimal edilmesine izin verilmemesi gerekmektedir” dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öğretmenler Odası
Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı M. Hanefi Bostan, öğretmeni şikayet hattı Alo 147'nin suistimale açık olduğunu belirterek "Bu uygulama iptal edilsin” dedi.
Yazılı bir açıklama yapan Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı M. Hanefi Bostan, “Milli Eğitim Bakanlığı sanki eğitimin ve eğitimcilerin bütün sorunlarını çözmüş gibi, bir de kamuoyunda öğretmeni şikayet hattı olarak algılanan “Alo 147” hattını kurdu. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenle öğrenciyi ve veliyi kaynaştıracak projeler yerine, ayrışmayı, kavgayı, öğretmen-öğrenci, öğretmen-veli husumetini artıracak faaliyetler içerisine girmeyi mi yeğliyor? Böyle bir uygulamayla Öğretmen pespaye hale mi getirilmek isteniyor? Böyle bir anlayışla eğitimi sağlıklı sürdürmek, eğitimde kaliteyi artırmak mümkün mü?" ifadelerini kullandı.
“Alo 147 suistimale açık”
Genelgenin iptalini istediklerini ifade eden Bostan, "Türk Eğitim-Sen olarak Bakanlığa gönderdiğimiz yazıda, bu uygulamanın suistimale açık olduğunu, soyut ve asılsız şikayetler sebebiyle öğretmenlerimizin mağduriyetine yol açabileceğini belirterek, Genelge'nin iptalini talep ettik. Her ne kadar ilgi sayılı Genelge'de, şikâyetçilerin isim vermek istememesi halinde, yapılan şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, kişi ve/veya olay belirtilmesinin zorunlu olmasının gerektiği belirtilmiş ise de, şikâyetin somut olgulara dayanıp dayanmadığının telefon üzerinden kontrol ve denetiminin yapılabilmesi mümkün değildir. Eğitim personeline herhangi bir sebepten dolayı husumet besleyen, rahatsızlık vermek isteyen kişiler, isimlerini gizli tutarak, asılsız ihbar ve şikâyetlerde bulunabileceklerdir. Bu şikâyetler değerlendirmeye alındığı takdirde de, Genelge'nin amacının tersine, bu konu ile görevlendirilen personel ve denetmenler boş yere mesai harcamış olacak, diğer yandan şikayet edilen eğitimciler açısından çalışma huzur ve şevkinin bozulmasına, eğitim-öğretim hayatının olumsuz yönde etkilenmesine sebep olunacaktır" ifadelerini kaydetti.
Şikayetler öğretmen performans değerlendirmesini etkiyecek mi?
Bostan Alo 147 hattına gelen ihbar ve şikâyetlerin, öğretmenlerin performans değerlendirmesinde esas alınacağı yönünde duyumlar aldıklarını belirterek “Bu duyumların gerçek olması durumunda, soyut ve asılsız şikâyetler sebebiyle bazı öğretmenlerimizin mağdur olma ihtimali bulunmaktadır. Performans değerlendirmelerinde objektif kriterlerin esas alınması, soyut ve gerçeğe aykırı şikâyetlerle konunun suistimal edilmesine izin verilmemesi gerekmektedir” dedi.
Son Güncelleme: Perşembe, 26 Ocak 2012 15:38
Gösterim: 9629
TEF ve MEF mezunları Şubat 2012 atamalarında üçüncü öncelik haklarının devam etmesini istiyor. Uygulama değişmezse 350 kontenjan açıkta kalacak.
Bilindiği üzere 2011 yılında yapılan öğretmen atamalarında Teknoloji ve Tasarım bölümüne kaynak olan programların yeterli sayıda mezunu olmadığından Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun kararı ile TEF ve MEF mezunları üçüncü öncelikli olarak atanmıştı. Yine bu kurulun aynı kararında uygulamanın 2011 yılı için sınırlı olduğu belirtilmişti. Ancak bu bölüme kaynak olan programların şu anda mezunu 20-30 civarında. Bu nedenle yapılacak olan atamada 386 kişi olarak verilen kontenjanın minimum 350' si boş kalacak.
“Alınan karar gözden geçirilsin!”
Konuyla ilgili çeşitli mecralarda açıklamalar yapan Teknoloji ve Tasarım öğretmenleri Milli Eğitim Bakanlığı’nın MEB'in elektronik branş sıralamasında Teknoloji ve Tasarım alanı seçilip taban puan 0 yazıldığında 386 kişilik kontenjan gözüktüğünü bildirdiler. Bu 386 kişinin çoğu özel şartları olan 28 ve 1 kodunu taşımadığını ve sistemin bu detayı ayırt edemediğini ve sadece bölümlerin toplam öğrenci sayısını gösterdiğini belirten Teknoloji ve Tasarım öğretmenleri “Başvuru ekranında tercih yapılırken sistem uyarı veriyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğu özel şartlar taşımıyor. Zaten bu 386'nın hepsi özel şartları taşısaydı Ağustos 2011 atamasında üçüncü önceliklere sıra gelmezdi. Bunun için biz TEF ve MEF mezunları olarak üçüncü öncelik hakkımızın devam etmesini istiyoruz” dediler.
Sosyal medya üzerinden birbirleriyle diyalog halinde olan Teknoloji ve Tasarım öğretmenlerimin twitter hesabı ise şöyle: https://twitter.com/#!/TeknikEgitimmmm
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öğretmenler Odası
TEF ve MEF mezunları Şubat 2012 atamalarında üçüncü öncelik haklarının devam etmesini istiyor. Uygulama değişmezse 350 kontenjan açıkta kalacak.
Bilindiği üzere 2011 yılında yapılan öğretmen atamalarında Teknoloji ve Tasarım bölümüne kaynak olan programların yeterli sayıda mezunu olmadığından Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun kararı ile TEF ve MEF mezunları üçüncü öncelikli olarak atanmıştı. Yine bu kurulun aynı kararında uygulamanın 2011 yılı için sınırlı olduğu belirtilmişti. Ancak bu bölüme kaynak olan programların şu anda mezunu 20-30 civarında. Bu nedenle yapılacak olan atamada 386 kişi olarak verilen kontenjanın minimum 350' si boş kalacak.
“Alınan karar gözden geçirilsin!”
Konuyla ilgili çeşitli mecralarda açıklamalar yapan Teknoloji ve Tasarım öğretmenleri Milli Eğitim Bakanlığı’nın MEB'in elektronik branş sıralamasında Teknoloji ve Tasarım alanı seçilip taban puan 0 yazıldığında 386 kişilik kontenjan gözüktüğünü bildirdiler. Bu 386 kişinin çoğu özel şartları olan 28 ve 1 kodunu taşımadığını ve sistemin bu detayı ayırt edemediğini ve sadece bölümlerin toplam öğrenci sayısını gösterdiğini belirten Teknoloji ve Tasarım öğretmenleri “Başvuru ekranında tercih yapılırken sistem uyarı veriyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğu özel şartlar taşımıyor. Zaten bu 386'nın hepsi özel şartları taşısaydı Ağustos 2011 atamasında üçüncü önceliklere sıra gelmezdi. Bunun için biz TEF ve MEF mezunları olarak üçüncü öncelik hakkımızın devam etmesini istiyoruz” dediler.
Sosyal medya üzerinden birbirleriyle diyalog halinde olan Teknoloji ve Tasarım öğretmenlerimin twitter hesabı ise şöyle: https://twitter.com/#!/TeknikEgitimmmm
Son Güncelleme: Cuma, 27 Ocak 2012 19:54
Gösterim: 6699
Atanamayan öğretmenlerin merakla beklediği Şubat ayında 17 bin öğretmen ataması ile ilgili takvim Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklandı.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 2012 Şubat Atama Dönemi'nde; ilk atama usulüyle KPSS-P10 puan üstülüğü esasına göre toplam 17 bin kadrolu öğretmen ataması yapılacağı duyuruldu. Başvurular 26 Ocak - 02 Şubat 2012 tarihinde alınacak. Atama sonuçları ise 03 Şubat 2012'de açıklanacak.
Atama yapılacak alanlar
Atama yapılacak alanlar, taban puanları, kontenjanları, başvuru ve atama şartları hazırlanarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın http://ikgm.meb.gov.tr adresinde yayınlanacak olan Öğretmenlik İçin Başvuru ve Atama Kılavuzu (Şubat 2012)’nda gösterilecek. Başvuru ve atamaya ilişkin takvim şöyle:
2012 Şubat Dönemi Atama Takvimi
Duyuru Yapılması / Kılavuzun Yayınlanması (24 - 25 Ocak 2012)
Başvuruların Kabul Edilmesi (26 Ocak - 02 Şubat 2012)
Atamaların Yapılması, Sonuçların Basın ve Internet Yoluyla Duyurulması (03 Şubat 2012)
Atanan Öğretmen Adaylarının Göreve Başlamaları (06 Şubat 2012)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öğretmenler Odası
Atanamayan öğretmenlerin merakla beklediği Şubat ayında 17 bin öğretmen ataması ile ilgili takvim Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklandı.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 2012 Şubat Atama Dönemi'nde; ilk atama usulüyle KPSS-P10 puan üstülüğü esasına göre toplam 17 bin kadrolu öğretmen ataması yapılacağı duyuruldu. Başvurular 26 Ocak - 02 Şubat 2012 tarihinde alınacak. Atama sonuçları ise 03 Şubat 2012'de açıklanacak.
Atama yapılacak alanlar
Atama yapılacak alanlar, taban puanları, kontenjanları, başvuru ve atama şartları hazırlanarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın http://ikgm.meb.gov.tr adresinde yayınlanacak olan Öğretmenlik İçin Başvuru ve Atama Kılavuzu (Şubat 2012)’nda gösterilecek. Başvuru ve atamaya ilişkin takvim şöyle:
2012 Şubat Dönemi Atama Takvimi
Duyuru Yapılması / Kılavuzun Yayınlanması (24 - 25 Ocak 2012)
Başvuruların Kabul Edilmesi (26 Ocak - 02 Şubat 2012)
Atamaların Yapılması, Sonuçların Basın ve Internet Yoluyla Duyurulması (03 Şubat 2012)
Atanan Öğretmen Adaylarının Göreve Başlamaları (06 Şubat 2012)
Son Güncelleme: Salı, 24 Ocak 2012 17:50
Gösterim: 2334