Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
YÖK Başkanı Saraç, "Bugün, Türkiye yükseköğretiminde 6 bin 500'ü erkek 3 bin 500'ü de kız olmak üzere 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrenci okuyor." dedi.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Türkiye'de yükseköğretimde 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrencinin okuduğunu belirterek, "Suriyeli öğrencilerin dışında, Türkiye'de bugün 100 bin civarında uluslararası öğrencimiz mevcut. Artık bütün üniversitelerimizde, özellikle rehberlik hizmetleri açısından uluslararası ofislerin kurumsal ve zorunlu hale getirilmesini hedefliyoruz." dedi.
Vakıf Üniversiteleri Birliği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen "EDU SUMMIT" Eğitim Zirvesi, Taksim InterContinental Otel'de gerçekleşti. Zirvede konuşan Saraç, Türkiye'nin Avrupa'da yükseköğretim alanında öğrenci sayısı açısından 2. büyük ülke olduğuna dikkati çekerek, ülkede yükseköğretimdeki uluslararası öğrenci sayılarına bakıldığında rakamın 100 bini aştığını kaydetti. Türkiye'ye en fazla öğrenci gönderen ülkelerden bahseden Saraç, sıralamada ilk sırada Azerbaycan'ın yer aldığı daha sonra Türkmenistan, Suriye, İran, Yunanistan ve Afganistan'ın geldiğini açıkladı.
"YABSİS adlı yeni bir uygulamayı sisteme koyduk"
Türkiye'de yükseköğretimdeki yabancı öğrencilere ilişkin bilgiler veren Saraç, şunları kaydetti: "UNICEF'in 'Suriye'nin Kayıp Nesli' olarak değerlendirdiği bu gençleri, eğitmenin gayreti içinde olmayı, Yükseköğretim Kurulu'nun görevleri arasında görüyoruz. Yoğun göçler ve mülteciler, Türkiye'yi her geçen gün artan bu nüfustaki gençlerin eğitimi ile ilgili ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya bırakıyor. Bugün, Türkiye yükseköğretiminde 6 bin 500'ü erkek 3 bin 500'ü de kız olmak üzere 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrenci okuyor. Bu öğrenciler, İstanbul ve Ankara'nın dışında Kilis ve Gaziantep başta olmak üzere Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana ve Osmaniye'deki üniversitelerimizde eğitimlerini alıyorlar. Suriyeli öğrencilerin dışında, Türkiye'de bugün 100 bin civarında uluslararası öğrencimiz mevcut. Artık bütün üniversitelerimizde özellikle rehberlik hizmetleri açısından uluslararası ofislerin kurumsal ve zorunlu hale getirilmesini hedefliyoruz. Uluslararası alandan akademisyenlerin üniversitelerimizde görev alabilmesini kolaylaştırmak amacıyla da YABSİS adlı yeni bir uygulamayı sisteme koyduk. Hemen ilk haftada 5 binin üzerinde CV sistemde yer aldı. Bu akademisyenlerin uluslararası başarımızda önemli rol alacağını düşünüyor ve konuyu ciddiyetle takip ediyoruz."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
YÖK Başkanı Saraç, "Bugün, Türkiye yükseköğretiminde 6 bin 500'ü erkek 3 bin 500'ü de kız olmak üzere 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrenci okuyor." dedi.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Türkiye'de yükseköğretimde 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrencinin okuduğunu belirterek, "Suriyeli öğrencilerin dışında, Türkiye'de bugün 100 bin civarında uluslararası öğrencimiz mevcut. Artık bütün üniversitelerimizde, özellikle rehberlik hizmetleri açısından uluslararası ofislerin kurumsal ve zorunlu hale getirilmesini hedefliyoruz." dedi.
Vakıf Üniversiteleri Birliği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen "EDU SUMMIT" Eğitim Zirvesi, Taksim InterContinental Otel'de gerçekleşti. Zirvede konuşan Saraç, Türkiye'nin Avrupa'da yükseköğretim alanında öğrenci sayısı açısından 2. büyük ülke olduğuna dikkati çekerek, ülkede yükseköğretimdeki uluslararası öğrenci sayılarına bakıldığında rakamın 100 bini aştığını kaydetti. Türkiye'ye en fazla öğrenci gönderen ülkelerden bahseden Saraç, sıralamada ilk sırada Azerbaycan'ın yer aldığı daha sonra Türkmenistan, Suriye, İran, Yunanistan ve Afganistan'ın geldiğini açıkladı.
"YABSİS adlı yeni bir uygulamayı sisteme koyduk"
Türkiye'de yükseköğretimdeki yabancı öğrencilere ilişkin bilgiler veren Saraç, şunları kaydetti: "UNICEF'in 'Suriye'nin Kayıp Nesli' olarak değerlendirdiği bu gençleri, eğitmenin gayreti içinde olmayı, Yükseköğretim Kurulu'nun görevleri arasında görüyoruz. Yoğun göçler ve mülteciler, Türkiye'yi her geçen gün artan bu nüfustaki gençlerin eğitimi ile ilgili ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya bırakıyor. Bugün, Türkiye yükseköğretiminde 6 bin 500'ü erkek 3 bin 500'ü de kız olmak üzere 10 bin civarında Suriye uyruklu öğrenci okuyor. Bu öğrenciler, İstanbul ve Ankara'nın dışında Kilis ve Gaziantep başta olmak üzere Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana ve Osmaniye'deki üniversitelerimizde eğitimlerini alıyorlar. Suriyeli öğrencilerin dışında, Türkiye'de bugün 100 bin civarında uluslararası öğrencimiz mevcut. Artık bütün üniversitelerimizde özellikle rehberlik hizmetleri açısından uluslararası ofislerin kurumsal ve zorunlu hale getirilmesini hedefliyoruz. Uluslararası alandan akademisyenlerin üniversitelerimizde görev alabilmesini kolaylaştırmak amacıyla da YABSİS adlı yeni bir uygulamayı sisteme koyduk. Hemen ilk haftada 5 binin üzerinde CV sistemde yer aldı. Bu akademisyenlerin uluslararası başarımızda önemli rol alacağını düşünüyor ve konuyu ciddiyetle takip ediyoruz."
Son Güncelleme: Perşembe, 21 Nisan 2016 14:01
Gösterim: 1291
Üniversitelerde yürütülen yüksek lisans, doktora ve sanatta yeterlik programlarından oluşan lisansüstü eğitim yönetmeliği yeniden düzenlendi.
Resmi Gazete'de yayımlanan Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği'ne göre, tezli ve tezsiz olmak üzere iki şekilde yürütülecek yüksek lisans programlarının hangi enstitü, ana bilim ve ana sanat dallarında, nasıl yürütüleceği ile yükseköğretim kurumlarının yetkisinde olan tezli ve tezsiz yüksek lisans programları arasında geçişe izin veren hususlar, senatolar tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenecek.
YÖK kararı üzerine yükseköğretim kurumlarında, öğretim elemanı ve öğrencilerin aynı mekanda bulunma zorunluluğu olmaksızın, bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olarak öğretim faaliyetlerinin planlandığı ve yürütüldüğü lisansüstü uzaktan öğretim programları açılabilecek.
Başvuru esasları senato tarafından belirlenecek
Yüksek lisans programına başvurabilmek için adayların, lisans diplomasına ve başvurduğu puan türünde senato tarafından belirlenecek 55 puandan az olmamak üzere ALES puanına sahip olmaları gerekecek.
Tezsiz yüksek lisans programlarına öğrenci kabulünde, yükseköğretim kurumları ALES puanı aramayabilecek ve istenildiği takdirde sınavın taban puanını senatolar belirleyecek. Adayların başvurusuna ilişkin esaslar, ALES puanının yüzde 50'den az olmamak koşuluyla ne kadar ağırlıkla değerlendirmeye alınacağı ve lisansüstü eğitim öğretime öğrenci kabulüne dair diğer hususlar da senato tarafından belirlenecek.
Yüksek lisans en çok 6 yarı yılda bitirilecek
Tezli yüksek lisans programının süresi, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın 4 yarı yıl olacak ve program en çok 6 yarı yılda tamamlanacak.
İntihal yazılım programı raporu
Yüksek lisans tezinin savunmasından önce ve düzeltme verilen tezlerde ise düzeltme ile birlikte öğrenci tezini tamamlayarak danışmanına sunacak. Danışman tezin savunulabilir olduğuna ilişkin görüşü ile birlikte tezi enstitüye teslim edecek. Enstitü, söz konusu teze ilişkin intihal yazılım programı raporunu alarak danışmana ve jüri üyelerine gönderecek. Rapordaki verilerde gerçek bir intihalin tespiti halinde, gerekçesi ile karar verilmek üzere tez, enstitü yönetim kuruluna gönderilecek.
Tez sınavı, öğretim elemanları, lisansüstü öğrenciler ve alanın uzmanlarından oluşan dinleyicilerin katılımına açık ortamlarda gerçekleştirilecek.
Tezsiz yüksek lisans programları
Tezsiz yüksek lisans programını tamamlama süresi, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın en az 2 yarı yıl, en çok 3 yarı yıl olacak.
Doktora sürelerine ilişkin düzenlemeler
Doktora programları ikinci öğretim olarak açılamayacak. Doktora programına başvurabilmek için adayların, tezli yüksek lisans diplomasına sahip olmaları ve ALES'ten başvurduğu programın puan türünde 55 puandan az olmamak koşuluyla ilgili senato kararı ile belirlenecek sınav puanına sahip olmaları gerekecek. Doktora programına öğrenci kabulünde, merkezi yabancı dil sınavlarından en az 55 puan alınması zorunlu olacak. Doktora programı, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, tezli yüksek lisans derecesi ile kabul edilenler için kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın 8 yarı yıl olacak ve azami tamamlama süresi 12 yarı yıl olacak. Lisans derecesi ile kabul edilenlerin 10 yarı yılda tamamlayacağı programın azami tamamlanma süresi ise 14 yarı yıl olarak belirlendi.
Öğretim üyelerinde en az bir yüksek lisans tezi yönetme şartı
Doktora programlarında öğretim üyelerinin tez yönetebilmesi için, başarıyla tamamlanmış en az bir yüksek lisans tezi yönetmiş olması gerekecek.
Özel öğrencilere ilişkin yeni hükümler
Yönetmelikle lisansüstü derslere kabul edilen özel öğrencilere ilişkin de yeni hüküm getirildi. Buna göre, özel öğrencilik, ilgili programda doğrudan derece elde etmeye yönelik bir eğitim olmayacak ve süresi 2 yarı yılı geçemeyecek. Lisansüstü programa kabul edilen öğrencilerin özel öğrenci olarak aldığı ve başarılı olduğu derslerin muafiyet işlemlerinde, muafiyet verilen dersler, ilgili lisansüstü eğitiminde verilen derslerin yüzde 50'sini geçemeyecek.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Üniversitelerde yürütülen yüksek lisans, doktora ve sanatta yeterlik programlarından oluşan lisansüstü eğitim yönetmeliği yeniden düzenlendi.
Resmi Gazete'de yayımlanan Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği'ne göre, tezli ve tezsiz olmak üzere iki şekilde yürütülecek yüksek lisans programlarının hangi enstitü, ana bilim ve ana sanat dallarında, nasıl yürütüleceği ile yükseköğretim kurumlarının yetkisinde olan tezli ve tezsiz yüksek lisans programları arasında geçişe izin veren hususlar, senatolar tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenecek.
YÖK kararı üzerine yükseköğretim kurumlarında, öğretim elemanı ve öğrencilerin aynı mekanda bulunma zorunluluğu olmaksızın, bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olarak öğretim faaliyetlerinin planlandığı ve yürütüldüğü lisansüstü uzaktan öğretim programları açılabilecek.
Başvuru esasları senato tarafından belirlenecek
Yüksek lisans programına başvurabilmek için adayların, lisans diplomasına ve başvurduğu puan türünde senato tarafından belirlenecek 55 puandan az olmamak üzere ALES puanına sahip olmaları gerekecek.
Tezsiz yüksek lisans programlarına öğrenci kabulünde, yükseköğretim kurumları ALES puanı aramayabilecek ve istenildiği takdirde sınavın taban puanını senatolar belirleyecek. Adayların başvurusuna ilişkin esaslar, ALES puanının yüzde 50'den az olmamak koşuluyla ne kadar ağırlıkla değerlendirmeye alınacağı ve lisansüstü eğitim öğretime öğrenci kabulüne dair diğer hususlar da senato tarafından belirlenecek.
Yüksek lisans en çok 6 yarı yılda bitirilecek
Tezli yüksek lisans programının süresi, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın 4 yarı yıl olacak ve program en çok 6 yarı yılda tamamlanacak.
İntihal yazılım programı raporu
Yüksek lisans tezinin savunmasından önce ve düzeltme verilen tezlerde ise düzeltme ile birlikte öğrenci tezini tamamlayarak danışmanına sunacak. Danışman tezin savunulabilir olduğuna ilişkin görüşü ile birlikte tezi enstitüye teslim edecek. Enstitü, söz konusu teze ilişkin intihal yazılım programı raporunu alarak danışmana ve jüri üyelerine gönderecek. Rapordaki verilerde gerçek bir intihalin tespiti halinde, gerekçesi ile karar verilmek üzere tez, enstitü yönetim kuruluna gönderilecek.
Tez sınavı, öğretim elemanları, lisansüstü öğrenciler ve alanın uzmanlarından oluşan dinleyicilerin katılımına açık ortamlarda gerçekleştirilecek.
Tezsiz yüksek lisans programları
Tezsiz yüksek lisans programını tamamlama süresi, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın en az 2 yarı yıl, en çok 3 yarı yıl olacak.
Doktora sürelerine ilişkin düzenlemeler
Doktora programları ikinci öğretim olarak açılamayacak. Doktora programına başvurabilmek için adayların, tezli yüksek lisans diplomasına sahip olmaları ve ALES'ten başvurduğu programın puan türünde 55 puandan az olmamak koşuluyla ilgili senato kararı ile belirlenecek sınav puanına sahip olmaları gerekecek. Doktora programına öğrenci kabulünde, merkezi yabancı dil sınavlarından en az 55 puan alınması zorunlu olacak. Doktora programı, bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, tezli yüksek lisans derecesi ile kabul edilenler için kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın 8 yarı yıl olacak ve azami tamamlama süresi 12 yarı yıl olacak. Lisans derecesi ile kabul edilenlerin 10 yarı yılda tamamlayacağı programın azami tamamlanma süresi ise 14 yarı yıl olarak belirlendi.
Öğretim üyelerinde en az bir yüksek lisans tezi yönetme şartı
Doktora programlarında öğretim üyelerinin tez yönetebilmesi için, başarıyla tamamlanmış en az bir yüksek lisans tezi yönetmiş olması gerekecek.
Özel öğrencilere ilişkin yeni hükümler
Yönetmelikle lisansüstü derslere kabul edilen özel öğrencilere ilişkin de yeni hüküm getirildi. Buna göre, özel öğrencilik, ilgili programda doğrudan derece elde etmeye yönelik bir eğitim olmayacak ve süresi 2 yarı yılı geçemeyecek. Lisansüstü programa kabul edilen öğrencilerin özel öğrenci olarak aldığı ve başarılı olduğu derslerin muafiyet işlemlerinde, muafiyet verilen dersler, ilgili lisansüstü eğitiminde verilen derslerin yüzde 50'sini geçemeyecek.
Son Güncelleme: Perşembe, 21 Nisan 2016 13:57
Gösterim: 1456
İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, çalışmaya çocukken başlamış. İlkokul 4. sınıftan itibaren zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmış, üniversiteyi kazandıktan sonra da demir ticareti yapmış. “Hayata erken atılmak bizde aile geleneğidir” diyen Durman, ihtiyaçtan dolayı değil, meslek öğrenmek amacıyla çalıştığını söylüyor.
Kişiliğine daha uygun olduğu için akademik hayata yönelen Prof. Dr. Mehmet Durman, yükseköğretimin her alanında çalışmış bir isim. Sırasıyla araştırmacılık, öğretim üyeliği, Dekan Yardımcılığı, Rektör Yardımcılığı ve 2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlük yapan Durman, Ağustos 2015’ten beridir de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyor. Türkiye’de yükseköğretimin çok hızlı büyüdüğünü ve buna bağlı olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin de büyüdüğünü söyleyen Durman, şu an 24 bin olan öğrenci sayılarını 30 bine çıkarmayı planladıklarını belirtiyor. Çok geniş kapsamlı 5 yıllık bir stratejik plan hazırladıklarını dile getiren Durman, bu plan içinde yer alan eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model oluşturma hedefinin önem teşkil ettiğini söylüyor. Prof. Dr. Mehmet Durman ile yaşamını ve rektörü olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne dair gerçekleştirmeyi planladığı hedefleri konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Çocukluğunuz ve yaşamınız nerelerde geçti?
1961 yılında Bursa’da doğdum, İlkokul, ortaokul ve liseyi orada yaşadım. Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmam sebebiyle İstanbul’a geldim. Kimya Metalurji Fakültesi’nden Metalürji Mühendisi olarak mezun oldum. Daha sonraki süreç içerisinde İngiltere’ye doktora yapmak amacıyla gittim.
Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Anne babanız ne işle meşgullerdi?
Babam ayakkabıcılık yapardı. Sonrasında bir lokantamız oldu, onu işletti. Dolayısıyla orta halli bir aileden geldiğimi söyleyebilirim.
Kaç kardeşsiniz?
İki kardeşiz, bir ablam var benden 10 yaş büyük.
ÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİYDİM
Peki, eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlkokulu mahallemizdeki okulda, ortaokulu ise Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okudum. Lise hayatım Cumhuriyet Lisesi’nde geçti. Çalışkan bir öğrenciydim. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimle ilgili hiçbir sorunum olmadı.
En sevdiğiniz dersler hangileriydi?
Matematik, fizik derslerinde çok iyiydim.
Unutamadığınız bir öğretmeniniz var mıydı okul yıllarınızda?
İlkokul öğretmenim olan Abdülmecid öğretmenimi unutamam. Köy Enstitüsü’nden yetişmiş, öğrencilerini çok iyi takip eden bir öğretmendi, birey odaklıydı. Zaman zaman bir araya gelir, hayata yönelik konularda konuşurduk. Hayatıma rol model olmuş biriydi.
Hayatınızda rol model olan başka bir isim daha var mıydı?
İlkokul 4’ten itibaren yaz kış hep çalışan bir kişi oldum. 4.sınıfın yaz ayında zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmaya başladım. Oradaki kişide ailece tanıdığımız, amcam dediğimiz bir kişiydi. O da ilkokul öğretmenim gibi Köy Enstitüsü mezunuydu. Çok aydın ve entelektüel bir insandı. Benim kişisel ve mesleki gelişimimde çok büyük katkılar yaptı. Hatta öğretmenlerimin bana kattıklarının daha fazlasını o katmıştır.
Ailenizin durumu iyi olmadığı için mi çalışmak durumunda kalmıştınız?
Hayır, ihtiyaçtan dolayı değildi. Bizde hayata erken atılmak aile geleneğidir. Mesleği olsun, meslek öğrensin gayesiyle çocuklar çalışırdı. Dolayısıyla isteyerek çalıştım. İstanbul’a geldiğimde üniversite yıllarımda yine çalıştım. Demir ticareti yapıyordum. Çok da iyi para kazanıyordum.
Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?
Doktor ya da mühendis olmak istiyordum.
Çocukluk hayaliniz mühendislikmiş ve bu hayalinizi de metalürji mühendisliğini kazanarak gerçekleştirmişsiniz. Peki, neden metalürji alanını tercih ettiniz?
Ya makine mühendisi ya da metalürji mühendisi olacaktım. Tercihlerim arasında bu iki tanesi vardı. Bunun nedeni de yakın çevremizde metalürji mühendisi olan yakın dostlarımız vardı. Tabi çocukken onlardan etkileniyorsunuz. Dolayısıyla onlardan öğrendim mühendisliği.
KİŞİLİĞİME DAHA UYGUN OLDUĞU İÇİN AKADEMİSYENLİĞİ SEÇTİM
Akademik kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?
Kişiliğime daha uygun olan akademisyen olmak diye karar verdim. Onun sonucunda yurtdışında doktora yapmayı düşündüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursluluk sınavlarına hazırlandım ve kazandım. Önüme iki tane opsiyon çıkardılar: Amerika ve İngiltere… İçinde bulunduğum ortam içerisinde İngiltere bana daha cazip geldi ve orada doktoramı yaptım.
İngiltere’deki yaşamınız nasıl geçti?
Çok güzeldi. Birmingham, İngiltere’nin merkezinde bir şehir. İngilizler pek sevmez ama ben sevdim. Sevme nedenim de hobilerime yakın olmasıydı.
Hobileriniz neydi?
O dönem dağcılık, trekking ve bisiklet hobim vardı. Dolayısıyla hayatımın belli bir kısmı İngiltere’nin kuzey kısmında geçmiştir. Arkadaşlarımla Alpler’e çok giderdim.
İNGİLTERE’DE KENDİ BAŞINIZA AYAKTA DURMAYI ÖĞRETİYORLAR
İngiltere’de eğitimle Türkiye’deki eğitimi kıyaslamanızı istersek neler söyleyebilirsiniz?
Ben mesleğimi İngiltere’de araştırma alanına girince sevmeye başladım. İngiltere’de size kendi başınıza ayakta durmayı öğretiyorlar. Yani işin içine atıyorlar, daha fazla çaba içerisinde oluyorsunuz. Ben bunun faydasını çok gördüm.
Tekrardan yaşamınıza dönelim. Akademik hayatınız nerelerde geçti?
Devlet bursuyla okuduğum için döndüğümde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde akademik kariyerime başlayacaktım. Mezun olduğum yer zaten orası. Çok arzu etmedim, daha farklı yerlerde kendimi geliştirmeyi arzu ettim. O zaman Sakarya Mühendislik Fakültesi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir fakülteydi, akademik hayatım 1990 yılında orada başladı.
Nasıl bir hocaydınız?
Akademik kariyeri her zaman çok sevdim. Doktora ve doktora sonrası çok güzel, özgün projeler yapıyordum. İyi bir akademisyen olmak için kendimi hazırlamıştım. Tabi öğrencilerle de iletişimim çok iyiydi. Dolayısıyla iyi bir hoca olduğumu düşünüyorum.
Notunuz kıt mıydı?
Ben çok notla ilgilenmezdim. Bütün sınavlarımda öğrencilerin defter kitabı açıktı. Öğrencilerin sınav esnasında başlarında durulmasını hiç sevmem. Öğrencilerime güvenmek isterim. Ayrıca 20’li yaşlarına gelmiş gençlerin gözetmen eşliğinde sınav olmalarını şık bulmuyorum.
ÇOK YETENEKLİ AKADEMİSYENLERİMİZİ İDARİ GÖREVLERE YÖNLENDİRİYORUZ
Rektörlük görevine nasıl geldiniz?
İdari işler düşündüğüm işler değildi. 1990 yılında yardımcı doçent, 1993 yılında doçent, 1998 yılında ise profesör oldum. Türkiye’nin en genç rektörü olarak görev yaptım. Dolayısıyla o kademeler hızlı geçti. İyi bir akademisyendim. İdari görevlerde çok yer almak istemedim. Tabi yeni gelişmekte olan kurumlarda bu da sorunsal bir alan diye düşünüyorum. Çok yetenekli akademisyenlerimizi idari görevlere yönlendiriyoruz. Orada da performansları çok iyi olabilir ama akademik anlamda değerlerimizi de kaybediyoruz. İçinde bulunduğumuz şartlarda o zaman 1993-1996 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptım. 1996 yılında tekrar Sakarya’ya döndüğümde yeni kurulan bir üniversite olduğu için kendimizi idari görevlerde bulmaya başladık. Öncelikle bölüm başkan yardımcısı, sonra bölüm başkanlığı, daha sonra dekan yardımcılığı, dekanlık, rektör yardımcılığı ve rektörlük yaptım. Yani hemen hemen bütün idari işleri yaptım. Tabi bunlar olunca o zaman hedeflerinizi değiştiriyorsunuz. Hedefleriniz yükseköğretim olmaya başlıyor. Dolayısıyla alanımız değişti. Kendi alanımızdan yükseköğretim alanına kaydık. Ama yükseköğretimde da hep araştıran, yenilikleri takip eden biri oldum.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ne zamandan beridir rektör olarak görev yapıyorsunuz?
2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlüğünü yaptım. Sonra 4 yıl ara verdim. Ağustos 2015’ten beridir İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyorum.
ÖĞRENCİ SAYIMIZI 30 BİNE ÇIKARTMAYI PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Öğrenci sayısı ne kadar?
Çok hızlı büyüyen bir üniversiteyiz ama dediğim gibi bu büyüme sadece bize mahsus değil. Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüyor. Bilgi’de buna paralel olarak çok hızlı büyüyor. Şu an öğrenci sayımız 24 bin. Üniversitemizde çok geniş kapsamlı bir stratejik plan hazırlıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de öğrenci sayımızı 30 bine çıkartmayı planlıyoruz.
Uluslararasılaşmada hedefleriniz nelerdir?
Uluslararasılaşma benim çok değer verdiğim bir konu. Ayrıca stratejik planımızda da kurumsal hedeflerimiz açısından en değer verdiğimiz konulardan bir tanesi. Bizim yabancı öğretim üyesi ve yabancı öğrenci sayısını artırmak dışında, kurumumuzu uluslararası bir noktaya taşımak. Bunun için eğitim ve öğretim programlarının yapılandırılması, uluslararası araçlarla tanıtılması ve akreditasyona önem veriyoruz. Ayrıca Türkiye gelen yabancı öğrenci de coğrafi sınırları genişletmek istiyoruz. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke var. Bu ülkelerden en az 1 öğrencinin üniversitemizde eğitim görmesini hedefliyoruz.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Fırsat buldukça doğa sporlarına, balık tutmaya, bahçe bakımına zaman ayırıyorum. 19 yaşında bir kızım, 8 yaşında da bir oğlum var. Boş zamanlarımda onlarla da vakit geçirmeye çalışıyorum.
EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İLGİLİ BİR FARKLI MODEL PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde uzun vadede hangi hedefleri gerçekleştirmek istiyorsunuz?
Önümüzdeki 5 yıl içi stratejik hedeflerimizi belirledik. Bunlar içerisinde eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model planlıyoruz. Fakültelerimiz için stajın da çok ağırlıklı olduğu iki modelimiz, yüksekokullarımızı ve meslek yüksekokullarımızı içine alan ayrı modellerimiz var. Dolayısıyla önce eğitim yaklaşımımızı bir model üzerinden tanımlayarak iyileştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklerden bir tanesi de eğitim modelini çok iyi üniversitenin tanıyamadığıdır. Bunu tanımlayamazsanız kendinize özgü bir şey de geliştirmeniz mümkün değil. Sürekli iyileştiremezsiniz de. Eğitim-öğretim sistemimizde şu anda yapmaya çalıştığımız üniversitemiz için özgün ve örnek eğitim modeli oluşturduk. Bu eğitim modelinin güvence altına alınması için akreditasyon, kalite çalışmalarımız devam ediyor.
BÜYÜME İLE KALİTE DENGESİNİN İYİ KURULMASI GEREKİYOR
Yükseköğretimle ilgili araştırmalar yapmış birisiniz. Ülkemizde yükseköğretimde gibi sorunlar yaşandığını gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüdü. Çok sayıda üniversite kuruldu. Ancak kalite açısından bazı sorunlar görüyorum. Büyüme ile kalite dengesinin iyi kurulması gerekiyor. Bunun yanında üniversiteye gelene kadarki eğitim sisteminde de büyük sorunlar bulunuyor. Üniversitede de bu devam ediyor. Yani öğrenciler, üniversiteyi kazandıklarında üniversite eğitimi alacak düzeyde olmayabiliyorlar. Öğrenci odaklılık yine üniversitelerin önemli sorunlarından bir tanesi. Ayrıca uluslararasılaşma da önem taşıyor. Bu, sadece yabancı öğrenci sayılarıyla ilişkili değil, üniversitelerin kendilerini yeniden tasarlaması için son derece önemli. Bir diğer önemli konu da öğrenim elemanlarının yetiştirilmesi…
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, çalışmaya çocukken başlamış. İlkokul 4. sınıftan itibaren zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmış, üniversiteyi kazandıktan sonra da demir ticareti yapmış. “Hayata erken atılmak bizde aile geleneğidir” diyen Durman, ihtiyaçtan dolayı değil, meslek öğrenmek amacıyla çalıştığını söylüyor.
Kişiliğine daha uygun olduğu için akademik hayata yönelen Prof. Dr. Mehmet Durman, yükseköğretimin her alanında çalışmış bir isim. Sırasıyla araştırmacılık, öğretim üyeliği, Dekan Yardımcılığı, Rektör Yardımcılığı ve 2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlük yapan Durman, Ağustos 2015’ten beridir de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyor. Türkiye’de yükseköğretimin çok hızlı büyüdüğünü ve buna bağlı olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin de büyüdüğünü söyleyen Durman, şu an 24 bin olan öğrenci sayılarını 30 bine çıkarmayı planladıklarını belirtiyor. Çok geniş kapsamlı 5 yıllık bir stratejik plan hazırladıklarını dile getiren Durman, bu plan içinde yer alan eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model oluşturma hedefinin önem teşkil ettiğini söylüyor. Prof. Dr. Mehmet Durman ile yaşamını ve rektörü olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne dair gerçekleştirmeyi planladığı hedefleri konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Çocukluğunuz ve yaşamınız nerelerde geçti?
1961 yılında Bursa’da doğdum, İlkokul, ortaokul ve liseyi orada yaşadım. Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmam sebebiyle İstanbul’a geldim. Kimya Metalurji Fakültesi’nden Metalürji Mühendisi olarak mezun oldum. Daha sonraki süreç içerisinde İngiltere’ye doktora yapmak amacıyla gittim.
Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Anne babanız ne işle meşgullerdi?
Babam ayakkabıcılık yapardı. Sonrasında bir lokantamız oldu, onu işletti. Dolayısıyla orta halli bir aileden geldiğimi söyleyebilirim.
Kaç kardeşsiniz?
İki kardeşiz, bir ablam var benden 10 yaş büyük.
ÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİYDİM
Peki, eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlkokulu mahallemizdeki okulda, ortaokulu ise Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okudum. Lise hayatım Cumhuriyet Lisesi’nde geçti. Çalışkan bir öğrenciydim. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimle ilgili hiçbir sorunum olmadı.
En sevdiğiniz dersler hangileriydi?
Matematik, fizik derslerinde çok iyiydim.
Unutamadığınız bir öğretmeniniz var mıydı okul yıllarınızda?
İlkokul öğretmenim olan Abdülmecid öğretmenimi unutamam. Köy Enstitüsü’nden yetişmiş, öğrencilerini çok iyi takip eden bir öğretmendi, birey odaklıydı. Zaman zaman bir araya gelir, hayata yönelik konularda konuşurduk. Hayatıma rol model olmuş biriydi.
Hayatınızda rol model olan başka bir isim daha var mıydı?
İlkokul 4’ten itibaren yaz kış hep çalışan bir kişi oldum. 4.sınıfın yaz ayında zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmaya başladım. Oradaki kişide ailece tanıdığımız, amcam dediğimiz bir kişiydi. O da ilkokul öğretmenim gibi Köy Enstitüsü mezunuydu. Çok aydın ve entelektüel bir insandı. Benim kişisel ve mesleki gelişimimde çok büyük katkılar yaptı. Hatta öğretmenlerimin bana kattıklarının daha fazlasını o katmıştır.
Ailenizin durumu iyi olmadığı için mi çalışmak durumunda kalmıştınız?
Hayır, ihtiyaçtan dolayı değildi. Bizde hayata erken atılmak aile geleneğidir. Mesleği olsun, meslek öğrensin gayesiyle çocuklar çalışırdı. Dolayısıyla isteyerek çalıştım. İstanbul’a geldiğimde üniversite yıllarımda yine çalıştım. Demir ticareti yapıyordum. Çok da iyi para kazanıyordum.
Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?
Doktor ya da mühendis olmak istiyordum.
Çocukluk hayaliniz mühendislikmiş ve bu hayalinizi de metalürji mühendisliğini kazanarak gerçekleştirmişsiniz. Peki, neden metalürji alanını tercih ettiniz?
Ya makine mühendisi ya da metalürji mühendisi olacaktım. Tercihlerim arasında bu iki tanesi vardı. Bunun nedeni de yakın çevremizde metalürji mühendisi olan yakın dostlarımız vardı. Tabi çocukken onlardan etkileniyorsunuz. Dolayısıyla onlardan öğrendim mühendisliği.
KİŞİLİĞİME DAHA UYGUN OLDUĞU İÇİN AKADEMİSYENLİĞİ SEÇTİM
Akademik kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?
Kişiliğime daha uygun olan akademisyen olmak diye karar verdim. Onun sonucunda yurtdışında doktora yapmayı düşündüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursluluk sınavlarına hazırlandım ve kazandım. Önüme iki tane opsiyon çıkardılar: Amerika ve İngiltere… İçinde bulunduğum ortam içerisinde İngiltere bana daha cazip geldi ve orada doktoramı yaptım.
İngiltere’deki yaşamınız nasıl geçti?
Çok güzeldi. Birmingham, İngiltere’nin merkezinde bir şehir. İngilizler pek sevmez ama ben sevdim. Sevme nedenim de hobilerime yakın olmasıydı.
Hobileriniz neydi?
O dönem dağcılık, trekking ve bisiklet hobim vardı. Dolayısıyla hayatımın belli bir kısmı İngiltere’nin kuzey kısmında geçmiştir. Arkadaşlarımla Alpler’e çok giderdim.
İNGİLTERE’DE KENDİ BAŞINIZA AYAKTA DURMAYI ÖĞRETİYORLAR
İngiltere’de eğitimle Türkiye’deki eğitimi kıyaslamanızı istersek neler söyleyebilirsiniz?
Ben mesleğimi İngiltere’de araştırma alanına girince sevmeye başladım. İngiltere’de size kendi başınıza ayakta durmayı öğretiyorlar. Yani işin içine atıyorlar, daha fazla çaba içerisinde oluyorsunuz. Ben bunun faydasını çok gördüm.
Tekrardan yaşamınıza dönelim. Akademik hayatınız nerelerde geçti?
Devlet bursuyla okuduğum için döndüğümde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde akademik kariyerime başlayacaktım. Mezun olduğum yer zaten orası. Çok arzu etmedim, daha farklı yerlerde kendimi geliştirmeyi arzu ettim. O zaman Sakarya Mühendislik Fakültesi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir fakülteydi, akademik hayatım 1990 yılında orada başladı.
Nasıl bir hocaydınız?
Akademik kariyeri her zaman çok sevdim. Doktora ve doktora sonrası çok güzel, özgün projeler yapıyordum. İyi bir akademisyen olmak için kendimi hazırlamıştım. Tabi öğrencilerle de iletişimim çok iyiydi. Dolayısıyla iyi bir hoca olduğumu düşünüyorum.
Notunuz kıt mıydı?
Ben çok notla ilgilenmezdim. Bütün sınavlarımda öğrencilerin defter kitabı açıktı. Öğrencilerin sınav esnasında başlarında durulmasını hiç sevmem. Öğrencilerime güvenmek isterim. Ayrıca 20’li yaşlarına gelmiş gençlerin gözetmen eşliğinde sınav olmalarını şık bulmuyorum.
ÇOK YETENEKLİ AKADEMİSYENLERİMİZİ İDARİ GÖREVLERE YÖNLENDİRİYORUZ
Rektörlük görevine nasıl geldiniz?
İdari işler düşündüğüm işler değildi. 1990 yılında yardımcı doçent, 1993 yılında doçent, 1998 yılında ise profesör oldum. Türkiye’nin en genç rektörü olarak görev yaptım. Dolayısıyla o kademeler hızlı geçti. İyi bir akademisyendim. İdari görevlerde çok yer almak istemedim. Tabi yeni gelişmekte olan kurumlarda bu da sorunsal bir alan diye düşünüyorum. Çok yetenekli akademisyenlerimizi idari görevlere yönlendiriyoruz. Orada da performansları çok iyi olabilir ama akademik anlamda değerlerimizi de kaybediyoruz. İçinde bulunduğumuz şartlarda o zaman 1993-1996 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptım. 1996 yılında tekrar Sakarya’ya döndüğümde yeni kurulan bir üniversite olduğu için kendimizi idari görevlerde bulmaya başladık. Öncelikle bölüm başkan yardımcısı, sonra bölüm başkanlığı, daha sonra dekan yardımcılığı, dekanlık, rektör yardımcılığı ve rektörlük yaptım. Yani hemen hemen bütün idari işleri yaptım. Tabi bunlar olunca o zaman hedeflerinizi değiştiriyorsunuz. Hedefleriniz yükseköğretim olmaya başlıyor. Dolayısıyla alanımız değişti. Kendi alanımızdan yükseköğretim alanına kaydık. Ama yükseköğretimde da hep araştıran, yenilikleri takip eden biri oldum.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ne zamandan beridir rektör olarak görev yapıyorsunuz?
2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlüğünü yaptım. Sonra 4 yıl ara verdim. Ağustos 2015’ten beridir İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyorum.
ÖĞRENCİ SAYIMIZI 30 BİNE ÇIKARTMAYI PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Öğrenci sayısı ne kadar?
Çok hızlı büyüyen bir üniversiteyiz ama dediğim gibi bu büyüme sadece bize mahsus değil. Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüyor. Bilgi’de buna paralel olarak çok hızlı büyüyor. Şu an öğrenci sayımız 24 bin. Üniversitemizde çok geniş kapsamlı bir stratejik plan hazırlıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de öğrenci sayımızı 30 bine çıkartmayı planlıyoruz.
Uluslararasılaşmada hedefleriniz nelerdir?
Uluslararasılaşma benim çok değer verdiğim bir konu. Ayrıca stratejik planımızda da kurumsal hedeflerimiz açısından en değer verdiğimiz konulardan bir tanesi. Bizim yabancı öğretim üyesi ve yabancı öğrenci sayısını artırmak dışında, kurumumuzu uluslararası bir noktaya taşımak. Bunun için eğitim ve öğretim programlarının yapılandırılması, uluslararası araçlarla tanıtılması ve akreditasyona önem veriyoruz. Ayrıca Türkiye gelen yabancı öğrenci de coğrafi sınırları genişletmek istiyoruz. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke var. Bu ülkelerden en az 1 öğrencinin üniversitemizde eğitim görmesini hedefliyoruz.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Fırsat buldukça doğa sporlarına, balık tutmaya, bahçe bakımına zaman ayırıyorum. 19 yaşında bir kızım, 8 yaşında da bir oğlum var. Boş zamanlarımda onlarla da vakit geçirmeye çalışıyorum.
EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İLGİLİ BİR FARKLI MODEL PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde uzun vadede hangi hedefleri gerçekleştirmek istiyorsunuz?
Önümüzdeki 5 yıl içi stratejik hedeflerimizi belirledik. Bunlar içerisinde eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model planlıyoruz. Fakültelerimiz için stajın da çok ağırlıklı olduğu iki modelimiz, yüksekokullarımızı ve meslek yüksekokullarımızı içine alan ayrı modellerimiz var. Dolayısıyla önce eğitim yaklaşımımızı bir model üzerinden tanımlayarak iyileştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklerden bir tanesi de eğitim modelini çok iyi üniversitenin tanıyamadığıdır. Bunu tanımlayamazsanız kendinize özgü bir şey de geliştirmeniz mümkün değil. Sürekli iyileştiremezsiniz de. Eğitim-öğretim sistemimizde şu anda yapmaya çalıştığımız üniversitemiz için özgün ve örnek eğitim modeli oluşturduk. Bu eğitim modelinin güvence altına alınması için akreditasyon, kalite çalışmalarımız devam ediyor.
BÜYÜME İLE KALİTE DENGESİNİN İYİ KURULMASI GEREKİYOR
Yükseköğretimle ilgili araştırmalar yapmış birisiniz. Ülkemizde yükseköğretimde gibi sorunlar yaşandığını gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüdü. Çok sayıda üniversite kuruldu. Ancak kalite açısından bazı sorunlar görüyorum. Büyüme ile kalite dengesinin iyi kurulması gerekiyor. Bunun yanında üniversiteye gelene kadarki eğitim sisteminde de büyük sorunlar bulunuyor. Üniversitede de bu devam ediyor. Yani öğrenciler, üniversiteyi kazandıklarında üniversite eğitimi alacak düzeyde olmayabiliyorlar. Öğrenci odaklılık yine üniversitelerin önemli sorunlarından bir tanesi. Ayrıca uluslararasılaşma da önem taşıyor. Bu, sadece yabancı öğrenci sayılarıyla ilişkili değil, üniversitelerin kendilerini yeniden tasarlaması için son derece önemli. Bir diğer önemli konu da öğrenim elemanlarının yetiştirilmesi…
Son Güncelleme: Çarşamba, 20 Nisan 2016 11:08
Gösterim: 3050
Uluslararası Antalya Üniversitesi (UAÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencileri 04-08 Nisan 2016 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin San Francisco şehrinde düzenlenen Seismic Design Competition (SDC) yarışmasında önemli bir başarıya imza attı.
Amerikan Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü (EERI) tarafından düzenlenen yarışmada UAÜ öğrencileri, geliştirdikleri proje ile dünya çapında 33 üniversite arasından genel değerlendirmede beşinci, mimari değerlendirme kategorisinde ise dünya birincisi olarak ülkeye döndü.
Amerikan Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü (EERI) tarafından düzenlenen ve ana sponsorluğu Amerikan Federal Afet Yönetimi Ajansı (FEMA) tarafından yapılan "Üniversitelerarası Depreme Dayanıklı Bina Tasarımı Yarışması" 04-08 Nisan 2016 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin San Francisco şehrinde düzenlendi. Yarışmaya depreme dayanıklı model bina ile katılan Uluslararası Antalya Üniversitesi ikinci sınıf öğrencileri Büşra Böcekli, Ahmet Siar ve Gantulga Ganghuyag büyük bir başarı elde ederek genel değerlendirmede beşincilik, mimari değerlendirme kategorisinde ise birincilik ödülünün sahibi oldu.
Üç Farklı Depreme Dayandı
İnşa ederken organik bir form olan salyangoz kabuğundan yola çıkan öğrencilerin bina maketi, "sarsma tablası" üzerinde daha önce yaşanmış 3 farklı deprem etkisi altında test edildi ve dayanıklılığıyla ödüle layık görüldü. Öğrenciler, “Türkiye’deki deprem gerçeğinden yola çıkarak bir şeyler yapmak istedik. Maliyeti az, dayanıklı ve tasarım olarak şık bir bina tasarladık. Sağlam temelli ve çeliklerin ise çaprazlama sistemiyle kullanıldığı maketimiz üç farklı deprem etkisi altında da yıkılmadı. Projemizi hayata geçirmek en büyük hedefimiz” dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Uluslararası Antalya Üniversitesi (UAÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencileri 04-08 Nisan 2016 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin San Francisco şehrinde düzenlenen Seismic Design Competition (SDC) yarışmasında önemli bir başarıya imza attı.
Amerikan Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü (EERI) tarafından düzenlenen yarışmada UAÜ öğrencileri, geliştirdikleri proje ile dünya çapında 33 üniversite arasından genel değerlendirmede beşinci, mimari değerlendirme kategorisinde ise dünya birincisi olarak ülkeye döndü.
Amerikan Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü (EERI) tarafından düzenlenen ve ana sponsorluğu Amerikan Federal Afet Yönetimi Ajansı (FEMA) tarafından yapılan "Üniversitelerarası Depreme Dayanıklı Bina Tasarımı Yarışması" 04-08 Nisan 2016 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin San Francisco şehrinde düzenlendi. Yarışmaya depreme dayanıklı model bina ile katılan Uluslararası Antalya Üniversitesi ikinci sınıf öğrencileri Büşra Böcekli, Ahmet Siar ve Gantulga Ganghuyag büyük bir başarı elde ederek genel değerlendirmede beşincilik, mimari değerlendirme kategorisinde ise birincilik ödülünün sahibi oldu.
Üç Farklı Depreme Dayandı
İnşa ederken organik bir form olan salyangoz kabuğundan yola çıkan öğrencilerin bina maketi, "sarsma tablası" üzerinde daha önce yaşanmış 3 farklı deprem etkisi altında test edildi ve dayanıklılığıyla ödüle layık görüldü. Öğrenciler, “Türkiye’deki deprem gerçeğinden yola çıkarak bir şeyler yapmak istedik. Maliyeti az, dayanıklı ve tasarım olarak şık bir bina tasarladık. Sağlam temelli ve çeliklerin ise çaprazlama sistemiyle kullanıldığı maketimiz üç farklı deprem etkisi altında da yıkılmadı. Projemizi hayata geçirmek en büyük hedefimiz” dedi.
Son Güncelleme: Çarşamba, 20 Nisan 2016 13:36
Gösterim: 1187
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Üniversite kampüslerinde sigara satışını kaldırıyoruz. Kampüste sigara satışı olmayacak." dedi.
Avustralya'da hayata geçirilen sigara paketlerinde kara paket uygulamasının Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edildiğini belirten Müezzinoğlu, "İstatistiksel verilere göre, bu anlamda henüz daha faydasını sahiplenecek bir veri elimizde yok. Bir de uluslararası ticaret hukukunda davalık olunuyor. Çünkü, markayı yok hükmüne taşıyorsunuz. O nedenle, Bakanlar Kurulu'ndaki değerlendirmemizle, dünyada Avustralya'dan başka uygulayan ülke olmadığı için de gündemimizden çıkarttık." şeklinde konuştu.
Müezzinoğlu, "Başkanlık sistemi" tartışmalarına ilişkin, "Türkiye'de bir eyalet sistemi düşünülmüyor. AK Parti olarak biz düşünmüyoruz. Üniter yapının korunduğu, vatandaşın 10 Ağustos 2014'teki gibi başkanını seçtiği, büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanı nasıl seçiliyorsa, o şekilde başkanını seçtiği bir sistem." dedi.
Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele
Bakan Müezzinoğlu, "Paralel Devlet Yapılanması"na ve yapılan operasyonlara dair bir soru üzerine, şöyle konuştu: "Bir devletin yönetiminde farklı kanallara hizmet eden bir anlayışın olmasını devlet asla kabul etmez. Bu ülkeye, bu millete hizmet etmek için kurulan kurumsal yapıların, meşru kanallar dışında bir başka yere göbek bağından, akıl bağından, vicdan bağıyla bağlı olması asla kabul edilemez. Bunun için bu süreç, öyle veya böyle, kararlı bir şekilde, son noktaya gidinceye kadar devam eder ve etmelidir de. Bunu Türkiye 17 Aralık ve 25 Aralık'tan bu yana tüm kurumlarıyla çok kararlı bir şekilde yapıyor. Yer yer aksayan alanlar olabilir ama duyarlılığı ve takibi asla azalmaz. Her geçen gün de buradaki yapının ne kadar hain bir yapı olduğunu dün fark etmeyenler, bugün fark ediyor. Bu fark etmeler nedeniyle de bu süreç devam edecektir, etmelidir de."
"Sevk zinciri" için önce altyapı kuracağız
Bakan Müezzinoğlu, "Hastanelerin acil servislerindeki yoğunluğun azaltılması için sevk zinciri uygulamasının yeniden başlayacağı belirtiliyor. Bu bir geriye dönüş mü olacak? Aile hekimlerinin rolü ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Önümüzdeki yıl ve gelecek yıl, bu yıla bin adet, gelecek yıla da bin adet güçlendirilmiş aile sağlığı merkezini projelendirdik ve yapımlarına başladık. Bu sistemi kurguladıktan sonra, 2017 sonuna kadar, sevk zinciri sistematiğini kurgulamayı konuşacağız."
Sevk zinciri uygulamasının bir geriye gidiş değil, güçlü sağlık sistemini kurma anlayışı olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, "Bu altyapıyı kurmadan buna geçmeyi düşünmüyoruz. Önce altyapıyı kuracağız. Vatandaşımız önce aile hekimi randevusunu alacak." diye konuştu.
"1-2 ay içinde ihaleye çıkılacak"
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ilaç sanayisinde şu anda eş değerde, biyobenzerlikte önemli adımların atıldığını söyledi. Türkiye'nin her yıl insülin ve diyabet ilacına 400 bin lira verdiğini ifade eden Müezzinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bu rakam da ortalama her yıl yüzde 10 ile 15 arasında arttığına göre bu demek ki her yıl 400-500 bin lira giderek artan bir rakam harcanacak. Diyoruz ki '5 yıl alım garantisi ile ihaleye çıkıyoruz ve ana şartlarımız bu. 1-2 yıl sen nerede üretirsen üret, bugün nasıl alıyorsak öyle alacağız ama 3'üncü yıldan itibaren şu kadarını Türkiye'de...' Şu anda plazma ürünlerini, kan ürünlerini Kızılay ile Türkiye yaklaşık 500 bin dolar kan ürünlerine para ödüyor. Kızılay her yıl 2 milyon ünite kan topluyor. Bu topladığı kanın kullanmadığı ürünlerini çöpe atıyor. Halbuki bu kan ürünleri ilacı, bu ürünlerden elde ediliyor. 2 milyon ünite kanı ben topladığıma göre, bunun teknolojisini Türkiye'ye getirip dünyadan her yıl aldığım bu ilacı Türkiye'de üretebilmeliyim." Müezzinoğlu, yaklaşık 8 firmanın bu konuda ciddi düzeyde yarışa girdiğini, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının bu çalışmayı yürüttüğünü, 1-2 ay içinde ihaleye çıkılacağını dile getirdi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Üniversite kampüslerinde sigara satışını kaldırıyoruz. Kampüste sigara satışı olmayacak." dedi.
Avustralya'da hayata geçirilen sigara paketlerinde kara paket uygulamasının Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edildiğini belirten Müezzinoğlu, "İstatistiksel verilere göre, bu anlamda henüz daha faydasını sahiplenecek bir veri elimizde yok. Bir de uluslararası ticaret hukukunda davalık olunuyor. Çünkü, markayı yok hükmüne taşıyorsunuz. O nedenle, Bakanlar Kurulu'ndaki değerlendirmemizle, dünyada Avustralya'dan başka uygulayan ülke olmadığı için de gündemimizden çıkarttık." şeklinde konuştu.
Müezzinoğlu, "Başkanlık sistemi" tartışmalarına ilişkin, "Türkiye'de bir eyalet sistemi düşünülmüyor. AK Parti olarak biz düşünmüyoruz. Üniter yapının korunduğu, vatandaşın 10 Ağustos 2014'teki gibi başkanını seçtiği, büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanı nasıl seçiliyorsa, o şekilde başkanını seçtiği bir sistem." dedi.
Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele
Bakan Müezzinoğlu, "Paralel Devlet Yapılanması"na ve yapılan operasyonlara dair bir soru üzerine, şöyle konuştu: "Bir devletin yönetiminde farklı kanallara hizmet eden bir anlayışın olmasını devlet asla kabul etmez. Bu ülkeye, bu millete hizmet etmek için kurulan kurumsal yapıların, meşru kanallar dışında bir başka yere göbek bağından, akıl bağından, vicdan bağıyla bağlı olması asla kabul edilemez. Bunun için bu süreç, öyle veya böyle, kararlı bir şekilde, son noktaya gidinceye kadar devam eder ve etmelidir de. Bunu Türkiye 17 Aralık ve 25 Aralık'tan bu yana tüm kurumlarıyla çok kararlı bir şekilde yapıyor. Yer yer aksayan alanlar olabilir ama duyarlılığı ve takibi asla azalmaz. Her geçen gün de buradaki yapının ne kadar hain bir yapı olduğunu dün fark etmeyenler, bugün fark ediyor. Bu fark etmeler nedeniyle de bu süreç devam edecektir, etmelidir de."
"Sevk zinciri" için önce altyapı kuracağız
Bakan Müezzinoğlu, "Hastanelerin acil servislerindeki yoğunluğun azaltılması için sevk zinciri uygulamasının yeniden başlayacağı belirtiliyor. Bu bir geriye dönüş mü olacak? Aile hekimlerinin rolü ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Önümüzdeki yıl ve gelecek yıl, bu yıla bin adet, gelecek yıla da bin adet güçlendirilmiş aile sağlığı merkezini projelendirdik ve yapımlarına başladık. Bu sistemi kurguladıktan sonra, 2017 sonuna kadar, sevk zinciri sistematiğini kurgulamayı konuşacağız."
Sevk zinciri uygulamasının bir geriye gidiş değil, güçlü sağlık sistemini kurma anlayışı olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, "Bu altyapıyı kurmadan buna geçmeyi düşünmüyoruz. Önce altyapıyı kuracağız. Vatandaşımız önce aile hekimi randevusunu alacak." diye konuştu.
"1-2 ay içinde ihaleye çıkılacak"
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ilaç sanayisinde şu anda eş değerde, biyobenzerlikte önemli adımların atıldığını söyledi. Türkiye'nin her yıl insülin ve diyabet ilacına 400 bin lira verdiğini ifade eden Müezzinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bu rakam da ortalama her yıl yüzde 10 ile 15 arasında arttığına göre bu demek ki her yıl 400-500 bin lira giderek artan bir rakam harcanacak. Diyoruz ki '5 yıl alım garantisi ile ihaleye çıkıyoruz ve ana şartlarımız bu. 1-2 yıl sen nerede üretirsen üret, bugün nasıl alıyorsak öyle alacağız ama 3'üncü yıldan itibaren şu kadarını Türkiye'de...' Şu anda plazma ürünlerini, kan ürünlerini Kızılay ile Türkiye yaklaşık 500 bin dolar kan ürünlerine para ödüyor. Kızılay her yıl 2 milyon ünite kan topluyor. Bu topladığı kanın kullanmadığı ürünlerini çöpe atıyor. Halbuki bu kan ürünleri ilacı, bu ürünlerden elde ediliyor. 2 milyon ünite kanı ben topladığıma göre, bunun teknolojisini Türkiye'ye getirip dünyadan her yıl aldığım bu ilacı Türkiye'de üretebilmeliyim." Müezzinoğlu, yaklaşık 8 firmanın bu konuda ciddi düzeyde yarışa girdiğini, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının bu çalışmayı yürüttüğünü, 1-2 ay içinde ihaleye çıkılacağını dile getirdi.
Son Güncelleme: Salı, 19 Nisan 2016 13:48
Gösterim: 1506