Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Yeditepe Üniversitesi, Covid-19 pandemisinde en çok ihtiyaç duyulan tıbbi cihazlardan acil durum/pandemi transport türü ventilatör prototipi üretti. Yeditepe Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü öncülüğünde geliştirilen “7Vent” isimli prototipin teknik testleri başarıyla sonuçlandı.
Covid-19’un vücuda girdikten sonra en önemli ve hastayı en çok zorlayan etkileri akciğerlerde ortaya çıkıyor. Hasta, hastaneye yattıktan sonra nefes almakta zorlanıyor ve bu da hastanelerin solunum cihazlarına olan ihtiyacını arttırıyor. Artan bu talebe katkı sağlamak amacıyla çalışmalara başlayan Yeditepe Üniversitesi, kısa süreli primer kullanıma yönelik acil durum/pandemi transport türü ventilatör (solunum cihazı) prototipi üretti. Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Ümit Keskin öncülüğünde üretilen cihazın teknik testleri başarıyla sonuçlandı.
Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, üniversitelerin asli görevinin eğitim ve kadro yetiştirmek olduğunu ancak bu tür krizlerde sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerinin ve ülkenin kendine yetme amacına destek olmalarının beklendiğini anımsattı. Bu amaçla Yeditepe Üniversitesi’nin kendi hedeflerini belirlediğini ifade eden Prof. Dr. Keskin, dört hafta önce sağlık personelinin çok ihtiyaç duyduğu spesifik maske parçalarının üretilmesine ilaveten, acil durum ventilatörü geliştirilmesi çalışmalarına da başladıklarını kaydetti.
Dört Haftada Üretildi
Bulaş kaygıları, sokağa çıkma kısıtlamaları, malzeme satıcısı firmaların yurt dışından malzeme getirmelerinin zorluğu, sanayi bölgelerinde bazı işletmelerin dar kadrolar ile çalışmaları, üretimde de sosyal mesafenin korunması gibi güncel duruma özel kısıtlayıcı şartlarda yapılan bu çalışmanın normal zamanlarda yapılabileceği kadar kolay gerçekleşmediğini belirten Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, şunları kaydetti:
“Dört hafta içinde geliştirdiğimiz prototip ventilatör çalışması başarıyla sonuçlanmıştır. ‘7Vent’ ismini verdiğimiz cihaz, ürün planlamasından son test aşamasına kadar tamamen özgün tasarım ve know-how içermektedir. Cihaz, hastalara yüzde 100, yüzde 40 veya yüzde 21 oranında oksijen sağlar ve gerekirse PEEP (pozitif soluk verme sonu basıncı) destekler ve havayolu basınç kontrolü yaparak muhtelif elektronik uyarıları ve alarmları içerir.”
İmkânlar ve koşullar dâhilinde ventilatörün seri üretimini gerçekleşmesinin mümkün olduğunu vurgulayan Keskin, cihazın üretim maliyetinin ise oldukça düşük olduğunu söyledi.
Proje ekibinde kendisiyle birlikte aynı üniversitenin Anesteziyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özge Köner, Yoğun Bakım Sorumlu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel Temür, Biyomedikal Müdürü Can Karaağaç, Elektrik Mühendisliği Bölümü Öğrencisi Sabri Egemen Keskin, Makine Mühendisliği Teknisyeni Emirhan Şayhan ve Erdemir’den Tayfun Mert’in aktif olarak yer aldığını belirten Keskin, projeye Draeger ve Kılıçlar Medikal firmalarının çeşitli test cihazı ve bazı malzemeleri bedelsiz olarak sağlayarak destek verdiğini dile getirdi.
Virüs Filtreli Tam Yüz Maskesi: Şnorkelden Maskeye
Diğer yandan Yeditepe Üniversitesi, Biyomedikal Mühendisliği ve Makine Mühendisliği bölümleri işbirliğiyle üç boyutlu basıcılarda değişik tiplerde adaptörleri üreterek üç parçadan oluşan “Virüs filtreli tam yüz maskelerini” Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Acil ve Yoğun bakım servislerindeki sağlık personelinin kullanımına sundu.
Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, maskeye ilişkin şu bilgileri verdi:
“Güvenlikli virüs filtreli tam yüz maskesi, yaygın olarak kullanılan N95 filtrelerine göre daha uzun ve daha rahat nefes alma olanağı sağlıyor. Maskelerde önemli bir sorun olan buğulanma bu tür maskede gerçekleşmiyor. Üç parçadan oluşur: 1- Alt kısım: Tam olarak yüzü kaplayan şnorkel, boyutu kişiye uyumlu seçiliyor; 2- Adaptor parçası: 3D baskı ile PLA-filament materyalden üretiliyor; 3- Tek kullanımlık virüs filtresi. Maske düzeni nisan başı itibarıyla Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Acil ve Yoğun Bakım servislerinde kullanıma girdi ve başarılı bulundu. Şnorkel maske temin ve/veya üretim imkânları ölçüsünde, sağlık çalışanlarının Covid-19 hastalarının tedavileri sürecinde virüsten korunmaları amacıyla virüs filtreli tam yüz maskelerinin kullanımının ülke çapında yaygınlaştırılması konusunda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Üniversitenin diğer fakülte ve bölümlerinde siperlikli maske, sıvı el dezenfektanı, ortam dezenfektanı üretimi gibi çeşitli malzemelerin üretimi devam ediyor. Üretilen bu malzemeler hem üniversitenin kendi ihtiyaçları için hem de diğer sağlık kuruluşları ve çeşitli kurumların ihtiyacı için kullanılıyor.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Yeditepe Üniversitesi, Covid-19 pandemisinde en çok ihtiyaç duyulan tıbbi cihazlardan acil durum/pandemi transport türü ventilatör prototipi üretti. Yeditepe Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü öncülüğünde geliştirilen “7Vent” isimli prototipin teknik testleri başarıyla sonuçlandı.
Covid-19’un vücuda girdikten sonra en önemli ve hastayı en çok zorlayan etkileri akciğerlerde ortaya çıkıyor. Hasta, hastaneye yattıktan sonra nefes almakta zorlanıyor ve bu da hastanelerin solunum cihazlarına olan ihtiyacını arttırıyor. Artan bu talebe katkı sağlamak amacıyla çalışmalara başlayan Yeditepe Üniversitesi, kısa süreli primer kullanıma yönelik acil durum/pandemi transport türü ventilatör (solunum cihazı) prototipi üretti. Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Ümit Keskin öncülüğünde üretilen cihazın teknik testleri başarıyla sonuçlandı.
Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, üniversitelerin asli görevinin eğitim ve kadro yetiştirmek olduğunu ancak bu tür krizlerde sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerinin ve ülkenin kendine yetme amacına destek olmalarının beklendiğini anımsattı. Bu amaçla Yeditepe Üniversitesi’nin kendi hedeflerini belirlediğini ifade eden Prof. Dr. Keskin, dört hafta önce sağlık personelinin çok ihtiyaç duyduğu spesifik maske parçalarının üretilmesine ilaveten, acil durum ventilatörü geliştirilmesi çalışmalarına da başladıklarını kaydetti.
Dört Haftada Üretildi
Bulaş kaygıları, sokağa çıkma kısıtlamaları, malzeme satıcısı firmaların yurt dışından malzeme getirmelerinin zorluğu, sanayi bölgelerinde bazı işletmelerin dar kadrolar ile çalışmaları, üretimde de sosyal mesafenin korunması gibi güncel duruma özel kısıtlayıcı şartlarda yapılan bu çalışmanın normal zamanlarda yapılabileceği kadar kolay gerçekleşmediğini belirten Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, şunları kaydetti:
“Dört hafta içinde geliştirdiğimiz prototip ventilatör çalışması başarıyla sonuçlanmıştır. ‘7Vent’ ismini verdiğimiz cihaz, ürün planlamasından son test aşamasına kadar tamamen özgün tasarım ve know-how içermektedir. Cihaz, hastalara yüzde 100, yüzde 40 veya yüzde 21 oranında oksijen sağlar ve gerekirse PEEP (pozitif soluk verme sonu basıncı) destekler ve havayolu basınç kontrolü yaparak muhtelif elektronik uyarıları ve alarmları içerir.”
İmkânlar ve koşullar dâhilinde ventilatörün seri üretimini gerçekleşmesinin mümkün olduğunu vurgulayan Keskin, cihazın üretim maliyetinin ise oldukça düşük olduğunu söyledi.
Proje ekibinde kendisiyle birlikte aynı üniversitenin Anesteziyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özge Köner, Yoğun Bakım Sorumlu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel Temür, Biyomedikal Müdürü Can Karaağaç, Elektrik Mühendisliği Bölümü Öğrencisi Sabri Egemen Keskin, Makine Mühendisliği Teknisyeni Emirhan Şayhan ve Erdemir’den Tayfun Mert’in aktif olarak yer aldığını belirten Keskin, projeye Draeger ve Kılıçlar Medikal firmalarının çeşitli test cihazı ve bazı malzemeleri bedelsiz olarak sağlayarak destek verdiğini dile getirdi.
Virüs Filtreli Tam Yüz Maskesi: Şnorkelden Maskeye
Diğer yandan Yeditepe Üniversitesi, Biyomedikal Mühendisliği ve Makine Mühendisliği bölümleri işbirliğiyle üç boyutlu basıcılarda değişik tiplerde adaptörleri üreterek üç parçadan oluşan “Virüs filtreli tam yüz maskelerini” Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Acil ve Yoğun bakım servislerindeki sağlık personelinin kullanımına sundu.
Prof. Dr. Ali Ümit Keskin, maskeye ilişkin şu bilgileri verdi:
“Güvenlikli virüs filtreli tam yüz maskesi, yaygın olarak kullanılan N95 filtrelerine göre daha uzun ve daha rahat nefes alma olanağı sağlıyor. Maskelerde önemli bir sorun olan buğulanma bu tür maskede gerçekleşmiyor. Üç parçadan oluşur: 1- Alt kısım: Tam olarak yüzü kaplayan şnorkel, boyutu kişiye uyumlu seçiliyor; 2- Adaptor parçası: 3D baskı ile PLA-filament materyalden üretiliyor; 3- Tek kullanımlık virüs filtresi. Maske düzeni nisan başı itibarıyla Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Acil ve Yoğun Bakım servislerinde kullanıma girdi ve başarılı bulundu. Şnorkel maske temin ve/veya üretim imkânları ölçüsünde, sağlık çalışanlarının Covid-19 hastalarının tedavileri sürecinde virüsten korunmaları amacıyla virüs filtreli tam yüz maskelerinin kullanımının ülke çapında yaygınlaştırılması konusunda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Üniversitenin diğer fakülte ve bölümlerinde siperlikli maske, sıvı el dezenfektanı, ortam dezenfektanı üretimi gibi çeşitli malzemelerin üretimi devam ediyor. Üretilen bu malzemeler hem üniversitenin kendi ihtiyaçları için hem de diğer sağlık kuruluşları ve çeşitli kurumların ihtiyacı için kullanılıyor.”
Son Güncelleme: Perşembe, 30 Nisan 2020 11:02
Gösterim: 1000
Türkiye’nin ilk Mars keşif aracını tasarlayan ve Özyeğin Üniversitesi öğrencilerinden oluşan ÖzÜ Rover Takımı, yeni bir uluslararası başarıya imza attı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Utah eyaletinde düzenlenen ve robotik alanında dünyanın en prestijli yarışmalarından biri olan URC’ye (University Rover Challenge) Hope (Umut) adını verdikleri yeni keşif aracı ile katılan ekip, 16 ülkeden 93 takım arasında yapılan değerlendirme ve eleme sonucunda yarışmada finalist oldu. Tüm dünyadan katılıma açık olan etkinlik üniversite öğrencilerini kızıl gezegen Mars’ı keşfedecek yeni nesil keşif ve gezgin aracı tasarlama ve inşa etme konusunda yarıştıran en önemli uluslararası etkinliklerden biri olarak kabul ediliyor.
2014 yılından bu yana keşif araçları geliştiren ÖzÜ Rover Takımı, Ekim 2019'da yeni bir gezgin geliştirmek üzere çalışmalarına başladı. Halk oylamasında “Uzay her zaman yeni yerlerin ve değerlerin keşfi için insanlığa umut olmuştur” önerisinin en fazla oyu almasıyla yeni gezgine Hope (Umut) adı verildi. Takım hem Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşecek olan URC'ye hem de Polonya’nın ev sahipliğindeki European Rover Challenge (ERC)'ye katılmak için başvuru yaptı. ÖzÜ Rover Takımı URC'de finale kalma başarısı gösterirken, ERC’de de ön eleme sürecini geçti. Eylül 2020'de gerçekleşmesi beklenen yarışmaya katılmak için ekip, koronavirüs salgını nedeniyle çalışmalarını evlerinden sürdürüyor. URC 2020’ye Türkiye’den yalnızca üç takım katılabilmişti.
Robotik alanında araştırma yapmak isteyen lisans öğrencileri tarafından Özyeğin Üniversitesi Robotik Laboratuvarı direktörlerinden Dr. Öğretim Üyesi Özkan Bebek’in danışmanlığında kurulan ÖzÜ Rover Takımı, lisans öğrencilerine pratik yapabilecekleri bir ortam sunarak geliştirdikleri projelerle onları gelecekteki meslek hayatlarına hazırlıyor. Takıma katılan lisans öğrencileri Robotik Laboratuvarında gezegen gezginleri üzerine araştırma ve geliştirme projeleri konusunda çalışmalar yürütüyor. Kurulduğundan bu zamana dört farklı robot ile “European Rover Challenge”da ülkemizi başarıyla temsil eden takım, geçen yıl 16 farklı ülkeden 56 takımın yarıştığı ERC-2019’da Theia II isimli gezginleri ile 13. oldu.
Özyeğin Üniversitesi’nde farklı alanlarda eğitimini sürdüren öğrencilerin oluşturduğu takımda Makina Mühendisliği'nden Suavi Yıldırım, Ahmet Emre Toprak, Alp Çamsakız, Ataberk Yapıcı, Burcu Kaya, Mehmet Emil ve Ozan Aktürk, Bilgisayar Mühendisliği'nden Ahmet Çağatay Savaşlı, Berkecan Koçyiğit, Damla Tütüncü, Deniz Uğur, İsmail Can Yağmur ve Salih Metin Arkanöz, Elektrik - Elektronik Mühendisliği'nden Tuğberk Nurtan, Mert Birgün ve Zeynep Yılbırt, Endüstri Mühendisliği'nden Asena Ayşe Gevşek, Atahan Çaldır ve Özge Özcan ile İşletme bölümünden Zeynep Örüklü yer alıyor.
Gezegen Gezgini Nedir?
Gezegen gezginleri (İng: Planetery Rover) gök cisimleri üzerinde araştırma yapılmak için geliştirilen robotlardır. Gezgin olarak adlandırılan insansız kara araçları, çoğunlukla Mars ve Ay yüzeylerinde inceleme yapmak amacı ile tasarlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda gezginlerde zorlu koşullara dayanabilecek bir yürür sistem, astronotlara yardımcı olabilecek çeşitli ekipmanları kaldırabilme özelliğine sahip robotik kol, çeşitli sensörler ve görüntü aktarımı için yüksek çözünürlüklü kameralar gibi ekipmanlar bulunur. Gezegen yüzeylerinde yapılan araştırmanın temel amacı, önceden var olan veya varlığını sürdüren yaşamı tespit etmektir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Türkiye’nin ilk Mars keşif aracını tasarlayan ve Özyeğin Üniversitesi öğrencilerinden oluşan ÖzÜ Rover Takımı, yeni bir uluslararası başarıya imza attı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Utah eyaletinde düzenlenen ve robotik alanında dünyanın en prestijli yarışmalarından biri olan URC’ye (University Rover Challenge) Hope (Umut) adını verdikleri yeni keşif aracı ile katılan ekip, 16 ülkeden 93 takım arasında yapılan değerlendirme ve eleme sonucunda yarışmada finalist oldu. Tüm dünyadan katılıma açık olan etkinlik üniversite öğrencilerini kızıl gezegen Mars’ı keşfedecek yeni nesil keşif ve gezgin aracı tasarlama ve inşa etme konusunda yarıştıran en önemli uluslararası etkinliklerden biri olarak kabul ediliyor.
2014 yılından bu yana keşif araçları geliştiren ÖzÜ Rover Takımı, Ekim 2019'da yeni bir gezgin geliştirmek üzere çalışmalarına başladı. Halk oylamasında “Uzay her zaman yeni yerlerin ve değerlerin keşfi için insanlığa umut olmuştur” önerisinin en fazla oyu almasıyla yeni gezgine Hope (Umut) adı verildi. Takım hem Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşecek olan URC'ye hem de Polonya’nın ev sahipliğindeki European Rover Challenge (ERC)'ye katılmak için başvuru yaptı. ÖzÜ Rover Takımı URC'de finale kalma başarısı gösterirken, ERC’de de ön eleme sürecini geçti. Eylül 2020'de gerçekleşmesi beklenen yarışmaya katılmak için ekip, koronavirüs salgını nedeniyle çalışmalarını evlerinden sürdürüyor. URC 2020’ye Türkiye’den yalnızca üç takım katılabilmişti.
Robotik alanında araştırma yapmak isteyen lisans öğrencileri tarafından Özyeğin Üniversitesi Robotik Laboratuvarı direktörlerinden Dr. Öğretim Üyesi Özkan Bebek’in danışmanlığında kurulan ÖzÜ Rover Takımı, lisans öğrencilerine pratik yapabilecekleri bir ortam sunarak geliştirdikleri projelerle onları gelecekteki meslek hayatlarına hazırlıyor. Takıma katılan lisans öğrencileri Robotik Laboratuvarında gezegen gezginleri üzerine araştırma ve geliştirme projeleri konusunda çalışmalar yürütüyor. Kurulduğundan bu zamana dört farklı robot ile “European Rover Challenge”da ülkemizi başarıyla temsil eden takım, geçen yıl 16 farklı ülkeden 56 takımın yarıştığı ERC-2019’da Theia II isimli gezginleri ile 13. oldu.
Özyeğin Üniversitesi’nde farklı alanlarda eğitimini sürdüren öğrencilerin oluşturduğu takımda Makina Mühendisliği'nden Suavi Yıldırım, Ahmet Emre Toprak, Alp Çamsakız, Ataberk Yapıcı, Burcu Kaya, Mehmet Emil ve Ozan Aktürk, Bilgisayar Mühendisliği'nden Ahmet Çağatay Savaşlı, Berkecan Koçyiğit, Damla Tütüncü, Deniz Uğur, İsmail Can Yağmur ve Salih Metin Arkanöz, Elektrik - Elektronik Mühendisliği'nden Tuğberk Nurtan, Mert Birgün ve Zeynep Yılbırt, Endüstri Mühendisliği'nden Asena Ayşe Gevşek, Atahan Çaldır ve Özge Özcan ile İşletme bölümünden Zeynep Örüklü yer alıyor.
Gezegen Gezgini Nedir?
Gezegen gezginleri (İng: Planetery Rover) gök cisimleri üzerinde araştırma yapılmak için geliştirilen robotlardır. Gezgin olarak adlandırılan insansız kara araçları, çoğunlukla Mars ve Ay yüzeylerinde inceleme yapmak amacı ile tasarlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda gezginlerde zorlu koşullara dayanabilecek bir yürür sistem, astronotlara yardımcı olabilecek çeşitli ekipmanları kaldırabilme özelliğine sahip robotik kol, çeşitli sensörler ve görüntü aktarımı için yüksek çözünürlüklü kameralar gibi ekipmanlar bulunur. Gezegen yüzeylerinde yapılan araştırmanın temel amacı, önceden var olan veya varlığını sürdüren yaşamı tespit etmektir.
Son Güncelleme: Çarşamba, 29 Nisan 2020 13:24
Gösterim: 982
YÖK Başkanı Yekta Saraç TBMM’de kabul edilen yükseköğretim alanında değişiklikleri içeren paketi yorumladı. İşte YÖK Başkanı’nın açıklamaları:
TBMM'de dün görüşülerek yasalaşan kanun teklifi 2016 tarihinde YÖK'ün önerileri ile Üretim Reform Paketi içinde yasalaşarak hayata geçen ve kamuoyunun bütününde olumlu karşılanan değişikliklerden sonra yükseköğretim ile ilgili yapısal değişiklikler barındıran ikinci yasa paketidir.
İlk yasa paketinin ana esasları “bağımsız kalite kurulunun kurulması, YÖK'ün yetki devri süreçlerine yasal zemin kazandırmak ve üniversite sanayi ilişkisini yasal zemine kavuşturmak, kontenjaların paydaşlarla birlikte katılımcı bir şekilde belirlenmesine imkan tanımak ve devlet üniversitelerine hareket serbestisi getirmek" gibi hususlardı.
Şimdi bu ikinci yasa paketinde de aynı şekilde radikal değişiklikler söz konusu https://apotheke-zag.de/kaufen-kamagra/. YÖK'ün “yetki devri ve yetki paylaşımı" süreci bu pakette de sürmektedir: Bu bağlamda “üniversitelerdeki bazı ücretlerin belirlenmesi yetkisinin üniversitelere devri, mali güçlük sebebiyle üniversitelerin faaliyet izninin kaldırılması noktasında YÖK'ün yetkilerini başkaca kurumlarla paylaşması ve yetkisinin ve insiyatifinin kısıtlanması" bunlardan bazılarıdır.
Yasa paketinde Vakıf üniversiteleri ile ilgili toplumun ve bu üniversitelerde çalışan öğretim elemanlarının beklentisini karşılayan maddeler de bulunmaktadır. Son dönemlerde bazı Vakıf üniversitelerinin kötü uygulamaları dolayısıyla ticarethane şeklinde algılanmalarına yönelik oluşan bu olumsuz algıyı ortadan kaldırmaya yönelik bazı düzenlemeler de bu pakette yer alıyor. Vakıf üniversitelerinin YÖK kararıyla öğrencilerinin yüzde onunu burslandırdığı malum. Bu oran şimdi yasa güvencesiyle yüzde onbeşe çıkarılıyor. Dolayısıyla vakıf üniversitelerinde ücretsiz okuyan öğrenci sayısı geçen seneye göre yaklaşık 10 bin daha artacak. Bu, sosyal devlet anlayışı ve vakıf mantığıyla uyuşan ve öğrencilerimizi sevindirecek bir düzenleme.
Yine aynı şekilde vakıf üniversitelerinde çalışan 23 bini aşkın öğretim elemanı için güzel bir haberimiz var. Vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarına ödenen ücretin devlet üniversitelerinde çalışan emsallerinden daha düşük olamayacağı şeklinde bir düzenleme de bulunuyor. Diğer taraftan vakıf üniversitelerimizdeki yaklaşık 15 bine yakın öğretim üyeleri de devletteki uygulamayla ilişkilendirilmiş belli bir yıl şartına bağlı olarak yeşil pasaport alabilecekler. Bu son iki madde uzun zamandır vakıf üniversitelerinde çalışan hocalarımızın beklentisi idi. Şimdi bu da gerçekleşmiş oluyor.
Ayrıca vakıf üniversiteleri için teminat fonu getiriliyor. Bu aslında yurtdışında çok önemli üniversitelerin uyguladığı o üniversitenin güvenilirliğini de gösteren bir ölçüt. Öğrenci gelirlerinin cüzi bir miktarı, Vakıf üniversiteleri mali açıdan sürdürülemez hale geldiklerinde kamu bakımından doğacak yükün engellenmesi, öğrencilerin eğitimlerinin, kesintiye uğramadan tamamlatılmasında kullanılmak amacıyla bir kamu bankasında kendi adına açılan hesapta nemalandırılacaktır.
Bu yasa paketinde eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltmeyi amaçlayan maddeler de bulunmaktadır. Öğretim görevlililiği için bazı özel alanlar hariç olmak üzere, tezli yüksek lisans şartı getirilmektedir. Bu da kalite çıtasını yükseltmek için atılan bir adım. Aslında bütün kademelerde kriterlerin yükseltilmesi gerektiğini de burada ifade etmek isteriz.
Üniversitelerimizde yapılan Ar-Ge kapsamındaki projelerde istihdam edilecek doktoralı araştırmacıların ücretlerinin artırılması da araştırma kapasitemizi ve kalitemizi artıracaktır. Ayrıca yine bu teklifte bulunan bir madde ile üniversitelerimizin kamu kaynağı dışında da fon alabilmeleri için ulusal ve uluslararası ortak projelere katılım önündeki bazı engeller de kaldırılmakta ve bu projelere katılım teşvik edilmektedir. Önümüzdeki dönemde devlet üniversitelerimiz daha fazla proje alabilecek, ülkemiz uluslararası fonlara verdiğinin çok azını aldığı bir ülke olmaktan inşallah çıkacaktır.
Yeni YÖK olarak önem verdiğimiz bir konu da Türk yükseköğretim sistemine birlikte iş yapma modelini kazandırmaktır. Bu noktada da önemli bir adım atılıyor. İlaç, aşı, tohum gibi stratejik önem taşıyan projelerin desteklenmesi için alanında temayüz etmiş birden daha fazla üniversitenin güç, bilgi ve tecrübelerini birleştirebilecekleri “ortak araştırma merkezi" kurulması öngörülmektedir. Bu model Türkiye için ilk defa uygulanacaktır. Bilindiği üzere önümüzde başta aşı, ilaç ve tohum gelmek üzere akademide yapmamız atmamız gereken adımlar var. Her üniversitemiz aynı konularda ayrı ayrı çalışmakta, kamu kaynakları planlı ve hedef odaklı harcanamamakta, ortaya onbinlerce bilimsel araştırma projesi çıkmakta, fakat ülkemiz için bunların somut çıktıları az olmaktadır. Artık ulusal ölçekte belli bir konuda temayüz eden üniversitelerimizin birlikte iş yapacakları, birden fazla üniversitemizin insan kaynaklarını, laboratuvarlarını, ekipmanlarını birlikte kullanabilecekleri bir modeli Türkiye'ye kazandırıyoruz inşallah.
Bu yasa paketinde doçent adayları için de güzel bir düzenleme yer almaktadır. Doçentlik sınavlarının yılda ikiden fazla yapılmasını engelleyen kısıt da ortadan kalkmaktadır. Artık doçent adaylarının bekleme süreleri daha da kısalacaktır. Ayrıca doçentlik süreçlerini hızlandırmak maksadıyla dijital imkanlardan yararlanmak da bu yasal düzenleme ile mümkün olacaktır.
Bu paket ile öğretim elemanları için başkaca iyileştirmeler de söz konusu oluyor. Doktorası olan uzman, çevirici, eğitim öğretim elemanlarının da ders verebilme imkanı tanınıyor. Yani üniversitede doktoralı olan herkes artık ders verebilecek.
Ayrıca 50/d kapsamındaki araştırma görevlisi olanlardan yüksek lisans yapan 5 bini aşkın öğrencimiz için de sevindirici bir düzenleme var. Yüksek lisans eğitimini tamamlamış olanların alanıyla ilgili doktora veya sanatta yeterlilik eğitimlerine başlamaları için bir süre gerekmekte. Öğrencilerimizin bu süreç esnasında mağdur olmalarını engellemek için kadrolarıyla ilişiklerinin altı ay daha devam etmesi öngörülmektedir.
Başkaca bir düzenleme ile de açıköğretim fakültelerinde gelir fazlası olan miktarın belli bir kısmı doktoralı insan kaynağı yetiştirilmesine harcanacak. Diğer bir ifade ile önümüzdeki yıl daha fazla öğrencimize ülkemiz için öncelikli alanlarda doktora bursu vereceğiz. Bu da doktora yapmak isteyen öğrencilerimiz için güzel bir haber.
Bu yasa ile disipline ilişkin hükümler de yeniden düzenlenmiştir. Mevcut disiplin mevzuatına göre suç kabul edilen bazı eylemler suç olmaktan çıkarıldı, bazılarının da cezaları hafifletildi. Ağırlaştırma sadece intihal kapsamındaki suçlar ile sınırlı kaldı. Dolayısıyla akademinin ruhuyla daha fazla uyumlu bir disiplin mevzuatı getirildi.
Meclisimizden geçen yükseköğretim ile ilgili maddeler aslında sistemin gittikçe daha sağlam bir zemine oturduğunun göstergesi. Pek çok alanda iyileştirmeler barındırıyor. Bu süreç elbette devam edecek.
Bu maddelerin özü, YÖK'ün yetki devri ve paylaşımı sürecinin devam etmesi, Vakıf üniversiteleri ile ilgili toplumun beklentilerinin önemli bir kısmının karşılanması, eğitim öğretimde kalite ile ilgili düzenlemeler, AR-GE ile ilgili düzenlemeler, üniversitelerin ilaç, aşı, tohum, yüksek teknoloji gibi stratejik alanlarda birlikte iş yapma modelini getirmesi, öğretim elamanları ile ilgili iyileştirici düzenlemelerdir.
YÖK olarak bu yasal düzenlemelerin alt düzenlemeleri için hızlı bir şekilde çalışmaya başlıyoruz. Türk yükseköğretimini yöneten kişiler olarak gerçekten mutlu ve umutluyuz. Türk Yükseköğretimi tedrici bir şekilde yeniden yapılandırılıyor. YÖK artık yükseköğretim kurumlarına daha az müdahale eden, yükseköğretimde ulusal ve uluslararası politikalar yürüten, ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda yeni projeleri hayata geçiren, dijital dünyaya ayak uyduran, enerjisini yeni ve yenilikçi girişimlere veren bir kurum olma yolunda ilerliyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
YÖK Başkanı Yekta Saraç TBMM’de kabul edilen yükseköğretim alanında değişiklikleri içeren paketi yorumladı. İşte YÖK Başkanı’nın açıklamaları:
TBMM'de dün görüşülerek yasalaşan kanun teklifi 2016 tarihinde YÖK'ün önerileri ile Üretim Reform Paketi içinde yasalaşarak hayata geçen ve kamuoyunun bütününde olumlu karşılanan değişikliklerden sonra yükseköğretim ile ilgili yapısal değişiklikler barındıran ikinci yasa paketidir.
İlk yasa paketinin ana esasları “bağımsız kalite kurulunun kurulması, YÖK'ün yetki devri süreçlerine yasal zemin kazandırmak ve üniversite sanayi ilişkisini yasal zemine kavuşturmak, kontenjaların paydaşlarla birlikte katılımcı bir şekilde belirlenmesine imkan tanımak ve devlet üniversitelerine hareket serbestisi getirmek" gibi hususlardı.
Şimdi bu ikinci yasa paketinde de aynı şekilde radikal değişiklikler söz konusu https://apotheke-zag.de/kaufen-kamagra/. YÖK'ün “yetki devri ve yetki paylaşımı" süreci bu pakette de sürmektedir: Bu bağlamda “üniversitelerdeki bazı ücretlerin belirlenmesi yetkisinin üniversitelere devri, mali güçlük sebebiyle üniversitelerin faaliyet izninin kaldırılması noktasında YÖK'ün yetkilerini başkaca kurumlarla paylaşması ve yetkisinin ve insiyatifinin kısıtlanması" bunlardan bazılarıdır.
Yasa paketinde Vakıf üniversiteleri ile ilgili toplumun ve bu üniversitelerde çalışan öğretim elemanlarının beklentisini karşılayan maddeler de bulunmaktadır. Son dönemlerde bazı Vakıf üniversitelerinin kötü uygulamaları dolayısıyla ticarethane şeklinde algılanmalarına yönelik oluşan bu olumsuz algıyı ortadan kaldırmaya yönelik bazı düzenlemeler de bu pakette yer alıyor. Vakıf üniversitelerinin YÖK kararıyla öğrencilerinin yüzde onunu burslandırdığı malum. Bu oran şimdi yasa güvencesiyle yüzde onbeşe çıkarılıyor. Dolayısıyla vakıf üniversitelerinde ücretsiz okuyan öğrenci sayısı geçen seneye göre yaklaşık 10 bin daha artacak. Bu, sosyal devlet anlayışı ve vakıf mantığıyla uyuşan ve öğrencilerimizi sevindirecek bir düzenleme.
Yine aynı şekilde vakıf üniversitelerinde çalışan 23 bini aşkın öğretim elemanı için güzel bir haberimiz var. Vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarına ödenen ücretin devlet üniversitelerinde çalışan emsallerinden daha düşük olamayacağı şeklinde bir düzenleme de bulunuyor. Diğer taraftan vakıf üniversitelerimizdeki yaklaşık 15 bine yakın öğretim üyeleri de devletteki uygulamayla ilişkilendirilmiş belli bir yıl şartına bağlı olarak yeşil pasaport alabilecekler. Bu son iki madde uzun zamandır vakıf üniversitelerinde çalışan hocalarımızın beklentisi idi. Şimdi bu da gerçekleşmiş oluyor.
Ayrıca vakıf üniversiteleri için teminat fonu getiriliyor. Bu aslında yurtdışında çok önemli üniversitelerin uyguladığı o üniversitenin güvenilirliğini de gösteren bir ölçüt. Öğrenci gelirlerinin cüzi bir miktarı, Vakıf üniversiteleri mali açıdan sürdürülemez hale geldiklerinde kamu bakımından doğacak yükün engellenmesi, öğrencilerin eğitimlerinin, kesintiye uğramadan tamamlatılmasında kullanılmak amacıyla bir kamu bankasında kendi adına açılan hesapta nemalandırılacaktır.
Bu yasa paketinde eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltmeyi amaçlayan maddeler de bulunmaktadır. Öğretim görevlililiği için bazı özel alanlar hariç olmak üzere, tezli yüksek lisans şartı getirilmektedir. Bu da kalite çıtasını yükseltmek için atılan bir adım. Aslında bütün kademelerde kriterlerin yükseltilmesi gerektiğini de burada ifade etmek isteriz.
Üniversitelerimizde yapılan Ar-Ge kapsamındaki projelerde istihdam edilecek doktoralı araştırmacıların ücretlerinin artırılması da araştırma kapasitemizi ve kalitemizi artıracaktır. Ayrıca yine bu teklifte bulunan bir madde ile üniversitelerimizin kamu kaynağı dışında da fon alabilmeleri için ulusal ve uluslararası ortak projelere katılım önündeki bazı engeller de kaldırılmakta ve bu projelere katılım teşvik edilmektedir. Önümüzdeki dönemde devlet üniversitelerimiz daha fazla proje alabilecek, ülkemiz uluslararası fonlara verdiğinin çok azını aldığı bir ülke olmaktan inşallah çıkacaktır.
Yeni YÖK olarak önem verdiğimiz bir konu da Türk yükseköğretim sistemine birlikte iş yapma modelini kazandırmaktır. Bu noktada da önemli bir adım atılıyor. İlaç, aşı, tohum gibi stratejik önem taşıyan projelerin desteklenmesi için alanında temayüz etmiş birden daha fazla üniversitenin güç, bilgi ve tecrübelerini birleştirebilecekleri “ortak araştırma merkezi" kurulması öngörülmektedir. Bu model Türkiye için ilk defa uygulanacaktır. Bilindiği üzere önümüzde başta aşı, ilaç ve tohum gelmek üzere akademide yapmamız atmamız gereken adımlar var. Her üniversitemiz aynı konularda ayrı ayrı çalışmakta, kamu kaynakları planlı ve hedef odaklı harcanamamakta, ortaya onbinlerce bilimsel araştırma projesi çıkmakta, fakat ülkemiz için bunların somut çıktıları az olmaktadır. Artık ulusal ölçekte belli bir konuda temayüz eden üniversitelerimizin birlikte iş yapacakları, birden fazla üniversitemizin insan kaynaklarını, laboratuvarlarını, ekipmanlarını birlikte kullanabilecekleri bir modeli Türkiye'ye kazandırıyoruz inşallah.
Bu yasa paketinde doçent adayları için de güzel bir düzenleme yer almaktadır. Doçentlik sınavlarının yılda ikiden fazla yapılmasını engelleyen kısıt da ortadan kalkmaktadır. Artık doçent adaylarının bekleme süreleri daha da kısalacaktır. Ayrıca doçentlik süreçlerini hızlandırmak maksadıyla dijital imkanlardan yararlanmak da bu yasal düzenleme ile mümkün olacaktır.
Bu paket ile öğretim elemanları için başkaca iyileştirmeler de söz konusu oluyor. Doktorası olan uzman, çevirici, eğitim öğretim elemanlarının da ders verebilme imkanı tanınıyor. Yani üniversitede doktoralı olan herkes artık ders verebilecek.
Ayrıca 50/d kapsamındaki araştırma görevlisi olanlardan yüksek lisans yapan 5 bini aşkın öğrencimiz için de sevindirici bir düzenleme var. Yüksek lisans eğitimini tamamlamış olanların alanıyla ilgili doktora veya sanatta yeterlilik eğitimlerine başlamaları için bir süre gerekmekte. Öğrencilerimizin bu süreç esnasında mağdur olmalarını engellemek için kadrolarıyla ilişiklerinin altı ay daha devam etmesi öngörülmektedir.
Başkaca bir düzenleme ile de açıköğretim fakültelerinde gelir fazlası olan miktarın belli bir kısmı doktoralı insan kaynağı yetiştirilmesine harcanacak. Diğer bir ifade ile önümüzdeki yıl daha fazla öğrencimize ülkemiz için öncelikli alanlarda doktora bursu vereceğiz. Bu da doktora yapmak isteyen öğrencilerimiz için güzel bir haber.
Bu yasa ile disipline ilişkin hükümler de yeniden düzenlenmiştir. Mevcut disiplin mevzuatına göre suç kabul edilen bazı eylemler suç olmaktan çıkarıldı, bazılarının da cezaları hafifletildi. Ağırlaştırma sadece intihal kapsamındaki suçlar ile sınırlı kaldı. Dolayısıyla akademinin ruhuyla daha fazla uyumlu bir disiplin mevzuatı getirildi.
Meclisimizden geçen yükseköğretim ile ilgili maddeler aslında sistemin gittikçe daha sağlam bir zemine oturduğunun göstergesi. Pek çok alanda iyileştirmeler barındırıyor. Bu süreç elbette devam edecek.
Bu maddelerin özü, YÖK'ün yetki devri ve paylaşımı sürecinin devam etmesi, Vakıf üniversiteleri ile ilgili toplumun beklentilerinin önemli bir kısmının karşılanması, eğitim öğretimde kalite ile ilgili düzenlemeler, AR-GE ile ilgili düzenlemeler, üniversitelerin ilaç, aşı, tohum, yüksek teknoloji gibi stratejik alanlarda birlikte iş yapma modelini getirmesi, öğretim elamanları ile ilgili iyileştirici düzenlemelerdir.
YÖK olarak bu yasal düzenlemelerin alt düzenlemeleri için hızlı bir şekilde çalışmaya başlıyoruz. Türk yükseköğretimini yöneten kişiler olarak gerçekten mutlu ve umutluyuz. Türk Yükseköğretimi tedrici bir şekilde yeniden yapılandırılıyor. YÖK artık yükseköğretim kurumlarına daha az müdahale eden, yükseköğretimde ulusal ve uluslararası politikalar yürüten, ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda yeni projeleri hayata geçiren, dijital dünyaya ayak uyduran, enerjisini yeni ve yenilikçi girişimlere veren bir kurum olma yolunda ilerliyor.
Son Güncelleme: Perşembe, 16 Nisan 2020 11:11
Gösterim: 1311
Üsküdar Üniversitesi, dev bir araştırmaya daha imza atıyor. 81 ilde yapılacak online araştırma ile Türkiye’nin Koronafobi Haritası çıkarılacak.
Epidemiyolojik Araştırmalar Çalışma Grubu koordinasyonunda planlanan çalışma; Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgını ile ilgili kişilerin kaygı düzeylerini, duygularını, stres yaratan durumları incelemek üzere gerçekleşecek. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Ünübol öncülüğünde başlatılan çalışma, 70 soruda Türkiye’nin koronafobi sorunu olup olmadığını çarpıcı verilerle ortaya koyacak.
Üsküdar Üniversitesi, gerçekleştirdiği önemli araştırmaçalışmalarına bir yenisini daha ekliyor. 81 ilde yapılacak online araştırma ile Türkiye’nin Koronafobi Haritası çıkarılacak.
Türkiye genelinde en kapsamlı çalışma olacak
Üsküdar Üniversitesi Epidemiyolojik Araştırmalar Çalışma Grubu’ndan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Ünübol öncülüğünde planlanan çalışma, Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgını ile ilgili kişilerin kaygı düzeylerini, duygularını ve stres yaratan durumlarını ortaya koyacak. Türkiye’nin Koronafobi Haritası adı verilen çalışma, ülke genelinde Covid-19 psikolojisi üzerine uygulanmış ilk geniş kapsamlı araştırma olacak.
Sonuçlar basın toplantısında açıklanacak
Kimlik bilgilerinin verilmesi veya kişisel bir bilgi toplanma amacı taşımayan araştırma için Türkiye’nin farklı bölgelerinden 20 bin kişinin katılımı hedefleniyor. 70 sorudan oluşan ve yaklaşık 15 dakikada tamamlanmak üzerine planlanan araştırma sonunda toplanan veriler, küme olarak analiz edilecek ve sonuçlar online basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaşılacak. Araştırma sonucunda ortaya çıkacak sonuçlar ve iyileştirme önerileri de ayrıca yetkili kurumlarla paylaşılacak.
Net veriler için tüm sorular yanıtlanmalı
Türkiye’nin Koronafobi Haritası Araştırması Koordinatörlüğünü yapan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Ünübol, çalışmanın amacına ulaşması için tüm soruların cevaplanmasının çok önemli olduğunu ve katılımcıların tamamen kişisel fikirlerinden yola çıkarak yanıtlamaları gerektiğini kaydetti. Anonim olarak gerçekleştirilen çalışmada elde edilecek bilgiler, sadece araştırma amacı ile kullanılacak.
Türkiye’nin Koronafobi Haritası Araştırmasına katılmak isteyen herkes https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSdHEwJ-ytD1YUaMi5jcVlDqIsAlNQXZ5eo76Udc4UPJ45VD6Q/viewform linki üzerinden soruları yanıtlayarak araştırmaya katkıda bulunabilir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Üsküdar Üniversitesi, dev bir araştırmaya daha imza atıyor. 81 ilde yapılacak online araştırma ile Türkiye’nin Koronafobi Haritası çıkarılacak.
Epidemiyolojik Araştırmalar Çalışma Grubu koordinasyonunda planlanan çalışma; Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgını ile ilgili kişilerin kaygı düzeylerini, duygularını, stres yaratan durumları incelemek üzere gerçekleşecek. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Ünübol öncülüğünde başlatılan çalışma, 70 soruda Türkiye’nin koronafobi sorunu olup olmadığını çarpıcı verilerle ortaya koyacak.
Üsküdar Üniversitesi, gerçekleştirdiği önemli araştırmaçalışmalarına bir yenisini daha ekliyor. 81 ilde yapılacak online araştırma ile Türkiye’nin Koronafobi Haritası çıkarılacak.
Türkiye genelinde en kapsamlı çalışma olacak
Üsküdar Üniversitesi Epidemiyolojik Araştırmalar Çalışma Grubu’ndan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Ünübol öncülüğünde planlanan çalışma, Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgını ile ilgili kişilerin kaygı düzeylerini, duygularını ve stres yaratan durumlarını ortaya koyacak. Türkiye’nin Koronafobi Haritası adı verilen çalışma, ülke genelinde Covid-19 psikolojisi üzerine uygulanmış ilk geniş kapsamlı araştırma olacak.
Sonuçlar basın toplantısında açıklanacak
Kimlik bilgilerinin verilmesi veya kişisel bir bilgi toplanma amacı taşımayan araştırma için Türkiye’nin farklı bölgelerinden 20 bin kişinin katılımı hedefleniyor. 70 sorudan oluşan ve yaklaşık 15 dakikada tamamlanmak üzerine planlanan araştırma sonunda toplanan veriler, küme olarak analiz edilecek ve sonuçlar online basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaşılacak. Araştırma sonucunda ortaya çıkacak sonuçlar ve iyileştirme önerileri de ayrıca yetkili kurumlarla paylaşılacak.
Net veriler için tüm sorular yanıtlanmalı
Türkiye’nin Koronafobi Haritası Araştırması Koordinatörlüğünü yapan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Dr. Öğretim Üyesi Hüseyin Ünübol, çalışmanın amacına ulaşması için tüm soruların cevaplanmasının çok önemli olduğunu ve katılımcıların tamamen kişisel fikirlerinden yola çıkarak yanıtlamaları gerektiğini kaydetti. Anonim olarak gerçekleştirilen çalışmada elde edilecek bilgiler, sadece araştırma amacı ile kullanılacak.
Türkiye’nin Koronafobi Haritası Araştırmasına katılmak isteyen herkes https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSdHEwJ-ytD1YUaMi5jcVlDqIsAlNQXZ5eo76Udc4UPJ45VD6Q/viewform linki üzerinden soruları yanıtlayarak araştırmaya katkıda bulunabilir.
Son Güncelleme: Perşembe, 16 Nisan 2020 11:32
Gösterim: 856
Koronavirüs salgını nedeniyle uzaktan eğitime geçilmesinin dijital dönüşümü de beraberinde getirdiğini ifade eden İKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı ve Eğitim Teknoloğu Prof. Dr. Rauf Yıldız, dijital yapının eğitimi daha verimli hale getirdiğine dikkat çekti.
Koronavirüs salgını, öğrencilerin eğitim hayatlarını da değiştirdi. Yüz yüze eğitimden uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte eğitimde dijital dönüşüm yaşandığını dile getiren İKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı ve Eğitim Teknoloğu Prof. Dr. Rauf Yıldız, pandemiyle birlikte herkesin dijital ortama temas etmek zorunda kaldığını belirtti. Bu süreçte doğru planlamayla öğrenci ve öğretmenlerin durumu avantaja çevirebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Yıldız, “Uzaktan eğitim süreci radikal bir değişimi de beraberinde getirdi. Birikimini, deneyimini, dijital içeriklerini geliştirmiş olan üniversiteler bu döneme hızlı bir giriş yapabildi” dedi.
Pandemi dijital ortama teması zorunlu kıldı
Uzaktan eğitimin bazı açılardan olumlu sonuçları beraberinde getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Yıldız, “Eğitim teknologları olarak yıllardır teknolojinin ve dijital ortamın eğitime entegre olması gerektiğini söylüyorduk. Dijital dönüşüme bir an önce geçmek zorundaydık. Ancak bu farkındalığı maalesef yaratamıyorduk. Şimdi ise tüm öğrenci ve öğretmenler dijital ortama temas etmek zorunda kaldı” diye konuştu.
Yüz yüze eğitime, dijital alt yapıyla destek olmalıyız
Eğitimde ideal olanın, yüz yüze eğitim olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yıldız, “Öğrencilerin soru sorup anında yanıt alabilmesiyle öğretmenlerin jest ve mimiklerini yakından görebilmesi her zaman önem taşır. Ancak mevcut yüz yüze eğitime ek olarak dijital alt yapıdan da yeterince yararlanılmalı. Bu süreç bize, dijital altyapının öğretim süreçlerine dahil edilmesiyle eğitimin daha etkili ve verimli noktalara varabileceğini gösterdi. Çok karmaşık, soyut olan konular var. Özellikle bu noktalarda teknolojiden sonuna kadar yararlanılabilir. Zor konuları basitleştirmek için simülasyonlar, grafikler, animasyonlar devreye sokulabilir. Örneğin karmaşık konuları basitleştirmek için grafikler çok etkilidir. Dolayısıyla bana göre pandemi bitse bile dijital dünya burada kalmaya devam edecek. Hatta bundan sonraki planlamalarımızı belki uzaktan eğitime göre yapacağız. Belki tamamen sözel olan dersleri bu portala kaydıracağız" ifadelerini kullandı.
İçerik geliştirme biriminin alt yapısı oluşturulmalı
İlerleyen zamanlarda içerik geliştirme üzerine odaklanılacağını işaret eden Prof. Dr. Yıldız, “Milli Eğitim Bakanlığı Öğretim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne bağlı İçerik Geliştirme Birimi'nin altyapısının oluşturulması lazım. Ben, atanacak personeller noktasında bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi mezunlarının bu alana çok katkı sunacaklarına inanıyorum. Her zümre için bir ya da iki kişi atanabilir. Teknolojide küçük bir ekibin geliştirmiş olduğu bir uygulamayı, tüm okullarda kullanabiliyorsunuz. Geliştirme maliyeti yüksek görünse bile kullanıcı sayısının çokluğu neredeyse o maliyeti sıfırlıyor. Üniversitelerde de benzer uygulamalara başlanacağını ümit ediyorum. En azından bilişim teknolojileri birimlerine bağlı olarak bu tür uzmanlar istihdam edilmeli” diye konuştu.
Pandemi, geleneksel yöntemin yetersizliğini kanıtladı
Dijital dünyada yaşayan Z kuşağının, kendi ihtiyaçlarına uygun, ilgisini çeken ve canlı tutan zeki sistemler talep edeceğinin altını çizen Prof. Dr. Rauf Yıldız, “Geleneksel yöntem tek başına zaten yetersizdi ve pandemi bunu daha iyi fark etmemizi sağladı. Daha önce anlatamadığımız şeyi yaşatarak, eğitim dünyasının bu gerçeği öğrenmesine vesile oldu” dedi.
Uzaktan eğitim sürecine Türkiye ve dünya tamamen hazır değil
Prof. Dr. Yıldız, “Uzaktan eğitim sürecine Türkiye ve dünya tamamen hazır değil. Ancak daha 2. Dünya Savaşı öncesinde dünyada ve Türkiye’de bunun temelleri atılmış. İKÜ Onursal Başkanı ve İKÜ kurucusu Fahamettin Akıngüç’ün babası Halil Akıngüç, 1938’de kurduğu Kültür Dersevi’ne ek olarak Almanya’da mektupla uzaktan öğretim veren ve ismi uzak okul anlamına gelen Fernschule’nin Türkiye temsilciliğini henüz o yıllarda almış. Ve Halil Akıngüç’ün Almanya’dan transfer ettiği mektupla teknik eğitim veren Fernschule’ye, o günün koşullarında 600 öğrenci kaydolmuş, mektupla uzaktan eğitim almış. Fakat bugüne baktığımızda Türkiye ve dünyanın bu sisteme teknolojik olarak tam anlamıyla hazır olmadığını görüyoruz. Türkiye’de yalnızca birkaç üniversitenin belli oranda hazır olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada da belirli örnekler dışında tüm kurumların hazır olduğu söylenemez. İnanıyorum ki sadece ülkemizde değil tüm dünyada bu tür çabalar daha çok önemsenecek ve daha çok ürün ortaya çıkacak. Dolayısıyla dijital eğitime daha hızlı geçiş yapmış olacağız” diyerek sözlerini tamamladı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Koronavirüs salgını nedeniyle uzaktan eğitime geçilmesinin dijital dönüşümü de beraberinde getirdiğini ifade eden İKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı ve Eğitim Teknoloğu Prof. Dr. Rauf Yıldız, dijital yapının eğitimi daha verimli hale getirdiğine dikkat çekti.
Koronavirüs salgını, öğrencilerin eğitim hayatlarını da değiştirdi. Yüz yüze eğitimden uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte eğitimde dijital dönüşüm yaşandığını dile getiren İKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı ve Eğitim Teknoloğu Prof. Dr. Rauf Yıldız, pandemiyle birlikte herkesin dijital ortama temas etmek zorunda kaldığını belirtti. Bu süreçte doğru planlamayla öğrenci ve öğretmenlerin durumu avantaja çevirebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Yıldız, “Uzaktan eğitim süreci radikal bir değişimi de beraberinde getirdi. Birikimini, deneyimini, dijital içeriklerini geliştirmiş olan üniversiteler bu döneme hızlı bir giriş yapabildi” dedi.
Pandemi dijital ortama teması zorunlu kıldı
Uzaktan eğitimin bazı açılardan olumlu sonuçları beraberinde getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Yıldız, “Eğitim teknologları olarak yıllardır teknolojinin ve dijital ortamın eğitime entegre olması gerektiğini söylüyorduk. Dijital dönüşüme bir an önce geçmek zorundaydık. Ancak bu farkındalığı maalesef yaratamıyorduk. Şimdi ise tüm öğrenci ve öğretmenler dijital ortama temas etmek zorunda kaldı” diye konuştu.
Yüz yüze eğitime, dijital alt yapıyla destek olmalıyız
Eğitimde ideal olanın, yüz yüze eğitim olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yıldız, “Öğrencilerin soru sorup anında yanıt alabilmesiyle öğretmenlerin jest ve mimiklerini yakından görebilmesi her zaman önem taşır. Ancak mevcut yüz yüze eğitime ek olarak dijital alt yapıdan da yeterince yararlanılmalı. Bu süreç bize, dijital altyapının öğretim süreçlerine dahil edilmesiyle eğitimin daha etkili ve verimli noktalara varabileceğini gösterdi. Çok karmaşık, soyut olan konular var. Özellikle bu noktalarda teknolojiden sonuna kadar yararlanılabilir. Zor konuları basitleştirmek için simülasyonlar, grafikler, animasyonlar devreye sokulabilir. Örneğin karmaşık konuları basitleştirmek için grafikler çok etkilidir. Dolayısıyla bana göre pandemi bitse bile dijital dünya burada kalmaya devam edecek. Hatta bundan sonraki planlamalarımızı belki uzaktan eğitime göre yapacağız. Belki tamamen sözel olan dersleri bu portala kaydıracağız" ifadelerini kullandı.
İçerik geliştirme biriminin alt yapısı oluşturulmalı
İlerleyen zamanlarda içerik geliştirme üzerine odaklanılacağını işaret eden Prof. Dr. Yıldız, “Milli Eğitim Bakanlığı Öğretim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne bağlı İçerik Geliştirme Birimi'nin altyapısının oluşturulması lazım. Ben, atanacak personeller noktasında bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi mezunlarının bu alana çok katkı sunacaklarına inanıyorum. Her zümre için bir ya da iki kişi atanabilir. Teknolojide küçük bir ekibin geliştirmiş olduğu bir uygulamayı, tüm okullarda kullanabiliyorsunuz. Geliştirme maliyeti yüksek görünse bile kullanıcı sayısının çokluğu neredeyse o maliyeti sıfırlıyor. Üniversitelerde de benzer uygulamalara başlanacağını ümit ediyorum. En azından bilişim teknolojileri birimlerine bağlı olarak bu tür uzmanlar istihdam edilmeli” diye konuştu.
Pandemi, geleneksel yöntemin yetersizliğini kanıtladı
Dijital dünyada yaşayan Z kuşağının, kendi ihtiyaçlarına uygun, ilgisini çeken ve canlı tutan zeki sistemler talep edeceğinin altını çizen Prof. Dr. Rauf Yıldız, “Geleneksel yöntem tek başına zaten yetersizdi ve pandemi bunu daha iyi fark etmemizi sağladı. Daha önce anlatamadığımız şeyi yaşatarak, eğitim dünyasının bu gerçeği öğrenmesine vesile oldu” dedi.
Uzaktan eğitim sürecine Türkiye ve dünya tamamen hazır değil
Prof. Dr. Yıldız, “Uzaktan eğitim sürecine Türkiye ve dünya tamamen hazır değil. Ancak daha 2. Dünya Savaşı öncesinde dünyada ve Türkiye’de bunun temelleri atılmış. İKÜ Onursal Başkanı ve İKÜ kurucusu Fahamettin Akıngüç’ün babası Halil Akıngüç, 1938’de kurduğu Kültür Dersevi’ne ek olarak Almanya’da mektupla uzaktan öğretim veren ve ismi uzak okul anlamına gelen Fernschule’nin Türkiye temsilciliğini henüz o yıllarda almış. Ve Halil Akıngüç’ün Almanya’dan transfer ettiği mektupla teknik eğitim veren Fernschule’ye, o günün koşullarında 600 öğrenci kaydolmuş, mektupla uzaktan eğitim almış. Fakat bugüne baktığımızda Türkiye ve dünyanın bu sisteme teknolojik olarak tam anlamıyla hazır olmadığını görüyoruz. Türkiye’de yalnızca birkaç üniversitenin belli oranda hazır olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada da belirli örnekler dışında tüm kurumların hazır olduğu söylenemez. İnanıyorum ki sadece ülkemizde değil tüm dünyada bu tür çabalar daha çok önemsenecek ve daha çok ürün ortaya çıkacak. Dolayısıyla dijital eğitime daha hızlı geçiş yapmış olacağız” diyerek sözlerini tamamladı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Nisan 2020 14:02
Gösterim: 1030