Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK olarak, Tam Gün Yasası'nın, sağlık eğitiminin kalitesi, sürdürülebilirliği ve planlaması açısından bir zorunluluk olduğunu söyledi.

Tam Gün Yasası Çetinsaya, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün desteğiyle düzenlenen Sağlık Eğitimi Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşmada, insanı gözeten, gelişme, huzur ve barışı esas alan toplumlar için sağlık eğitimi konusunun öncelikli bir alan olduğunu söyledi. Toplumun yaşam kalitesi ve geleceğini ilgilendiren bu önemli alana ilgisiz kalmanın düşünülemeyeceğini savunan Çetinsaya, hükümetlerin en önemli görevlerinden birisinin toplumun beden ve ruh sağlığını temel alarak yaşam kalitesini yükseltmek olduğunu, bunun için gerekli olan siyasi iradenin gösterilmesi ve sağlıklı toplumu oluşturacak altyapının hazırlanması gerektiğini vurguladı. Türkiye'de son yıllarda bu yönde reform niteliğinde başarılı çalışmalar yürütüldüğünü belirten Çetinsaya, “Bu bağlamda hasta hakları temelli yapılan iyileştirmeler gerçekten memnuniyet verici” dedi. Dünyadaki kırılgan ekonomik gelişmeler göz önüne alındığında, sağlık harcamalarının ekonomiye yansımalarının titizlikle izlenmesi gerektiğini anlatan Çetinsaya, şunları ele aldı: “Ülkemiz sağlık çalışanlarının kurumsal farklılıklarıyla ortaya çıkan özlük hakları uygulamaları, sağlık eğitiminin geleceğini tehdit ediyor. Haksız rekabete neden oluyor ve sürdürülebilirliği imkansız kılıyor. Artık geçmiş dönemlerde kalan ve sadece hekim tarafından sürüdürülen bireysel sağlık hizmeti sunumu yerini ekip çalışmasına bıraktı. Nitelikli sağlık hizmeti için nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi gerekliliği hizmet kalitesi ve planlamasını etkileyen önemli bir eğitim sorunu olarak gündeme geliyor. YÖK olarak, Tam Gün Yasası'nın, sağlık eğitiminin kalitesi, sürdürülebilirliği ve planlaması açısından bir zorunluluk olduğunu biliyor ve destekliyoruz.”

(hürriyet)

> YÖK Başkanı: Tam Gün Yasası gerekli

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK olarak, Tam Gün Yasası'nın, sağlık eğitiminin kalitesi, sürdürülebilirliği ve planlaması açısından bir zorunluluk olduğunu söyledi.

Tam Gün Yasası Çetinsaya, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün desteğiyle düzenlenen Sağlık Eğitimi Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşmada, insanı gözeten, gelişme, huzur ve barışı esas alan toplumlar için sağlık eğitimi konusunun öncelikli bir alan olduğunu söyledi. Toplumun yaşam kalitesi ve geleceğini ilgilendiren bu önemli alana ilgisiz kalmanın düşünülemeyeceğini savunan Çetinsaya, hükümetlerin en önemli görevlerinden birisinin toplumun beden ve ruh sağlığını temel alarak yaşam kalitesini yükseltmek olduğunu, bunun için gerekli olan siyasi iradenin gösterilmesi ve sağlıklı toplumu oluşturacak altyapının hazırlanması gerektiğini vurguladı. Türkiye'de son yıllarda bu yönde reform niteliğinde başarılı çalışmalar yürütüldüğünü belirten Çetinsaya, “Bu bağlamda hasta hakları temelli yapılan iyileştirmeler gerçekten memnuniyet verici” dedi. Dünyadaki kırılgan ekonomik gelişmeler göz önüne alındığında, sağlık harcamalarının ekonomiye yansımalarının titizlikle izlenmesi gerektiğini anlatan Çetinsaya, şunları ele aldı: “Ülkemiz sağlık çalışanlarının kurumsal farklılıklarıyla ortaya çıkan özlük hakları uygulamaları, sağlık eğitiminin geleceğini tehdit ediyor. Haksız rekabete neden oluyor ve sürdürülebilirliği imkansız kılıyor. Artık geçmiş dönemlerde kalan ve sadece hekim tarafından sürüdürülen bireysel sağlık hizmeti sunumu yerini ekip çalışmasına bıraktı. Nitelikli sağlık hizmeti için nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi gerekliliği hizmet kalitesi ve planlamasını etkileyen önemli bir eğitim sorunu olarak gündeme geliyor. YÖK olarak, Tam Gün Yasası'nın, sağlık eğitiminin kalitesi, sürdürülebilirliği ve planlaması açısından bir zorunluluk olduğunu biliyor ve destekliyoruz.”

(hürriyet)

Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 15:06

Gösterim: 1676

Eğitimde yeni sistem ile getirilen esnek yapı birçok pencereden tartışılıyor. Yeni boyut ise anadilde eğitim oldu. Çünkü 4+4+4 sisteminde ikinci kademede seçmeli dersler devreye girecek. O dersler arasında Kürtçe de olacak.

Soruyu komisyon toplantısı sırasında CHP'li Sezgin Tanrıkulu gündeme getirdi. Milli Eğitim Bakanı ile arasında geçen diyalog dikkat çekti:

Tanrıkulu: "Seçmeli Kürtçe dersi mi geliyor?

Bakan Dinçer: "Esnek bir yapı getirirken karşı çıkıyorsunuz. O konuda nasıl bir şey söyleyebiliriz"

Tanrıkulu: "Hangi esneklik? Anadilde öğretim nerede?"

Bakan Dinçer: "Ben teklifi okuyunca görebileceğinizi varsaydım"

İşte bu yanıt üzerine Sezgin Tanrıkulu, "Öyle bir niyet varsa açıkça ortaya koyun. Neden gizliyorsunuz" dedi.

Birgün sonra bu kez haberciler Milli Eğitim Bakanı'na, "Kürtçe seçmeli olacak mı?" sorusunu yöneltti.

Dinçer, ''Olacak" demedi ama açık kapı bıraktı:

"Bunlarla ilgili verilmiş açık karar yok. Anayasa'ya bağlı hareket ediyoruz. Bu Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili. Türkiye'nin ulusal siyasetini izleriz. Yasa uygun ama müfredatta uygulamak önemli."

Yani Milli Eğitim Bakanı gelişmelere göre, siyasi karar doğrultusunda gerekirse seçmeli derslerle ilgili müfredata Kürtçe'nin de alınabileceğinin mesajını verdi.

> Komisyonda Kürtçe diyaloğu

Eğitimde yeni sistem ile getirilen esnek yapı birçok pencereden tartışılıyor. Yeni boyut ise anadilde eğitim oldu. Çünkü 4+4+4 sisteminde ikinci kademede seçmeli dersler devreye girecek. O dersler arasında Kürtçe de olacak.

Soruyu komisyon toplantısı sırasında CHP'li Sezgin Tanrıkulu gündeme getirdi. Milli Eğitim Bakanı ile arasında geçen diyalog dikkat çekti:

Tanrıkulu: "Seçmeli Kürtçe dersi mi geliyor?

Bakan Dinçer: "Esnek bir yapı getirirken karşı çıkıyorsunuz. O konuda nasıl bir şey söyleyebiliriz"

Tanrıkulu: "Hangi esneklik? Anadilde öğretim nerede?"

Bakan Dinçer: "Ben teklifi okuyunca görebileceğinizi varsaydım"

İşte bu yanıt üzerine Sezgin Tanrıkulu, "Öyle bir niyet varsa açıkça ortaya koyun. Neden gizliyorsunuz" dedi.

Birgün sonra bu kez haberciler Milli Eğitim Bakanı'na, "Kürtçe seçmeli olacak mı?" sorusunu yöneltti.

Dinçer, ''Olacak" demedi ama açık kapı bıraktı:

"Bunlarla ilgili verilmiş açık karar yok. Anayasa'ya bağlı hareket ediyoruz. Bu Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili. Türkiye'nin ulusal siyasetini izleriz. Yasa uygun ama müfredatta uygulamak önemli."

Yani Milli Eğitim Bakanı gelişmelere göre, siyasi karar doğrultusunda gerekirse seçmeli derslerle ilgili müfredata Kürtçe'nin de alınabileceğinin mesajını verdi.

Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 14:51

Gösterim: 1824

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, okula başlama yaşının 1 yıl öne alınmasının kabul edilmesi halinde müfredatın çocukların pedagojisine göre yeniden düzenleneceğini açıkladı.
omer_dincer_mebMilli Eğitim Bakanı Dinçer, Rixos Otel'de düzenlenen kızların okullaşma oranının artırılmasına yönelik projenin imza töreni sonrası gazetecilerin Meclis'te görüşmeleri devam eden 4+4+4 sistemine ilişkin sorularını cevapladı. CHP'nin bu konuda düzenlediği ankete ilişkin soru üzerine Dinçer, CHP anketinin metodolojik olarak bir değer ifade etmediğini, yanlış bilgiler üzerinden tartışma yürütüldüğünü söyledi.
Okula başlama yaşının 1 yıl öne alınmasının komisyonda kabul edilmesi ve yasanın bu şekilde çıkması halinde müfredatın ona göre ayarlanacağını belirten Dinçer, "Müfredatı çocukların pedagojisine göre yeniden düzenleriz" diye konuştu.
Türk toplumunun eğitim seviyesinin yükseltilmesi için zorunlu eğitimin kesintili şekilde 12 yıla çıkarılacağını belirten Dinçer, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun uzlaşma önerisi için de, "Uzlaşma, kelime olarak uzlaşma önerisinden öteye gitmedi" yorumunda bulundu.
TBMM Milli Eğitim Komisyonu'ndaki 12 saatlik konuşma eylemine de değinen Dinçer, "12 saat konuştu ama ne konuştu siz irdeleyin. Ellerine geçirdikleri bütün malzemelerin fotokopisini çekip okuyor olmak, konuya katkı sağlamak anlamına gelmez" dedi.

> Bakan Dinçer: CHP’den somut öneriler bekliyoruz

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, okula başlama yaşının 1 yıl öne alınmasının kabul edilmesi halinde müfredatın çocukların pedagojisine göre yeniden düzenleneceğini açıkladı.
omer_dincer_mebMilli Eğitim Bakanı Dinçer, Rixos Otel'de düzenlenen kızların okullaşma oranının artırılmasına yönelik projenin imza töreni sonrası gazetecilerin Meclis'te görüşmeleri devam eden 4+4+4 sistemine ilişkin sorularını cevapladı. CHP'nin bu konuda düzenlediği ankete ilişkin soru üzerine Dinçer, CHP anketinin metodolojik olarak bir değer ifade etmediğini, yanlış bilgiler üzerinden tartışma yürütüldüğünü söyledi.
Okula başlama yaşının 1 yıl öne alınmasının komisyonda kabul edilmesi ve yasanın bu şekilde çıkması halinde müfredatın ona göre ayarlanacağını belirten Dinçer, "Müfredatı çocukların pedagojisine göre yeniden düzenleriz" diye konuştu.
Türk toplumunun eğitim seviyesinin yükseltilmesi için zorunlu eğitimin kesintili şekilde 12 yıla çıkarılacağını belirten Dinçer, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun uzlaşma önerisi için de, "Uzlaşma, kelime olarak uzlaşma önerisinden öteye gitmedi" yorumunda bulundu.
TBMM Milli Eğitim Komisyonu'ndaki 12 saatlik konuşma eylemine de değinen Dinçer, "12 saat konuştu ama ne konuştu siz irdeleyin. Ellerine geçirdikleri bütün malzemelerin fotokopisini çekip okuyor olmak, konuya katkı sağlamak anlamına gelmez" dedi.

Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 13:17

Gösterim: 1918

TBMM Milli Eğitim Komisyonu toplantısında iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında kavga çıktı.
komisyon4+4+4 sistemine ilişkin yasa tasarısının görüşüldüğü Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda yaşanan tartışma, muhalefet ve iktidar milletvekilleri arasında kavgaya dönüştü. Kavganın büyümesi üzerine komisyon toplantısına 2 saat ara verildi.

> Mecliste 4+4'lük kavga

TBMM Milli Eğitim Komisyonu toplantısında iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında kavga çıktı.
komisyon4+4+4 sistemine ilişkin yasa tasarısının görüşüldüğü Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda yaşanan tartışma, muhalefet ve iktidar milletvekilleri arasında kavgaya dönüştü. Kavganın büyümesi üzerine komisyon toplantısına 2 saat ara verildi.

Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 13:45

Gösterim: 1805

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi BETAM tarafından yayınlanan bir araştırma kadınların şiddeti meşru görme durumları ile çalışma durumları arasındaki ilişki incelenerek çarpıcı sonuçlar ortaya koydu.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Türkiye’de uzun yıllardır sürdürülen çalışmalara karşın kadına karşı şiddet yok edilememiştir. Kadına karşı şiddet üzerine yapılan araştırmalarda, kadının şiddetle ilgili algısı ve tutumu önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Bu araştırma notunda kadınların şiddeti meşru görme durumları ile çalışma durumları arasındaki ilişki incelenmektedir. Kadınların kendi eğitim seviyeleri, eşlerinin eğitim seviyeleri, yaşadıkları bölge gibi faktörler dikkate alındığında bile çalışan kadınların fiziksel şiddeti meşru görme ihtimallerinin daha düşük olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, kadının çalışıyor olması kendi hayatındaki olası istismarlara karşı durabilmesi açısından önemlidir. Kadınların şiddet algısı ve çalışmaları arasındaki ilişki, kadın işgücüne katılımının ve istihdamının teşvik edilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde de önemli bir bileşen olduğunu ortaya koymaktadır.
 

Türkiye’de kadına karşı şiddet

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en önemli boyutlarından biri kadına karşı şiddetin yaygınlığıdır. Türkiye genelinde kadınların %39’u fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir.  Kadın hareketinin ve kadın hakları örgütlerinin bu alanda 30 yılı aşkın süredir yaptığı çalışmalara, toplumsal farkındalığın ve kamuda konuya verilen önemin artmasına rağmen kadına karşı şiddet yok edilememiştir. Kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılmasının doğru politikalar oluşturmaya bağlı olduğu düşünüldüğünde, şiddetin nedenlerini belirlemenin önemi aşikârdır.
 

Türkiye’de şiddet gören kadın destek talep etmiyor

Yapılan çalışmalar kadınların şiddetle ilgili algı ve tutumlarının, şiddete karşı önlem almakta önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Örneğin, kadına karşı aile içi şiddeti ele alan, Türkiye genelinde yürütülmüş en yeni ve kapsamlı araştırma, kadınların gördükleri şiddet karşısında kendilerine destek verebilecek kurum ve kuruluşlara başvurmadıklarını ortaya koymuştur. Bunun en önemli sebebinin kadınların yaşadıkları şiddeti çok ciddi bir sorun olarak tanımlamıyor olması, diğer bir deyişle şiddetin normalleştirilmesi olduğu görülmektedir. Bu bağlamda şiddeti önlemeye yönelik politika oluşturmakta kadınların şiddetle ilgili algı ve tutumları en önemli bileşenlerden biridir. Bu araştırma notunda kadınların şiddetle ilgili algısı şiddeti meşru görme durumlarıyla ölçülmektedir.  

Türkiye’de çalışan kadın oranı çok düşük

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ele aldığımız bir diğer boyutu ise kadın istihdamıdır. Türkiye’de kadın istihdamı 2011 yılında bile kentlerde yüzde 24,8 gibi oldukça düşük bir seviyede seyretmektedir. Bu araştırma notu, Türkiye’de kadınlar için vahim sonuçları olan şiddetle ilgili algılarının, kadınların çalışma yaşamına katılmasıyla ilişkisini araştırmaktadır. Bu bağlamda, kadınların şiddeti meşru görüp görmediklerinin, çalışıyor olmakla ilgili olup olmadığını inceledik.  

> Çalışan kadın daha az şiddet görüyor

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi BETAM tarafından yayınlanan bir araştırma kadınların şiddeti meşru görme durumları ile çalışma durumları arasındaki ilişki incelenerek çarpıcı sonuçlar ortaya koydu.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Türkiye’de uzun yıllardır sürdürülen çalışmalara karşın kadına karşı şiddet yok edilememiştir. Kadına karşı şiddet üzerine yapılan araştırmalarda, kadının şiddetle ilgili algısı ve tutumu önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Bu araştırma notunda kadınların şiddeti meşru görme durumları ile çalışma durumları arasındaki ilişki incelenmektedir. Kadınların kendi eğitim seviyeleri, eşlerinin eğitim seviyeleri, yaşadıkları bölge gibi faktörler dikkate alındığında bile çalışan kadınların fiziksel şiddeti meşru görme ihtimallerinin daha düşük olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, kadının çalışıyor olması kendi hayatındaki olası istismarlara karşı durabilmesi açısından önemlidir. Kadınların şiddet algısı ve çalışmaları arasındaki ilişki, kadın işgücüne katılımının ve istihdamının teşvik edilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde de önemli bir bileşen olduğunu ortaya koymaktadır.
 

Türkiye’de kadına karşı şiddet

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en önemli boyutlarından biri kadına karşı şiddetin yaygınlığıdır. Türkiye genelinde kadınların %39’u fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir.  Kadın hareketinin ve kadın hakları örgütlerinin bu alanda 30 yılı aşkın süredir yaptığı çalışmalara, toplumsal farkındalığın ve kamuda konuya verilen önemin artmasına rağmen kadına karşı şiddet yok edilememiştir. Kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılmasının doğru politikalar oluşturmaya bağlı olduğu düşünüldüğünde, şiddetin nedenlerini belirlemenin önemi aşikârdır.
 

Türkiye’de şiddet gören kadın destek talep etmiyor

Yapılan çalışmalar kadınların şiddetle ilgili algı ve tutumlarının, şiddete karşı önlem almakta önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Örneğin, kadına karşı aile içi şiddeti ele alan, Türkiye genelinde yürütülmüş en yeni ve kapsamlı araştırma, kadınların gördükleri şiddet karşısında kendilerine destek verebilecek kurum ve kuruluşlara başvurmadıklarını ortaya koymuştur. Bunun en önemli sebebinin kadınların yaşadıkları şiddeti çok ciddi bir sorun olarak tanımlamıyor olması, diğer bir deyişle şiddetin normalleştirilmesi olduğu görülmektedir. Bu bağlamda şiddeti önlemeye yönelik politika oluşturmakta kadınların şiddetle ilgili algı ve tutumları en önemli bileşenlerden biridir. Bu araştırma notunda kadınların şiddetle ilgili algısı şiddeti meşru görme durumlarıyla ölçülmektedir.  

Türkiye’de çalışan kadın oranı çok düşük

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ele aldığımız bir diğer boyutu ise kadın istihdamıdır. Türkiye’de kadın istihdamı 2011 yılında bile kentlerde yüzde 24,8 gibi oldukça düşük bir seviyede seyretmektedir. Bu araştırma notu, Türkiye’de kadınlar için vahim sonuçları olan şiddetle ilgili algılarının, kadınların çalışma yaşamına katılmasıyla ilişkisini araştırmaktadır. Bu bağlamda, kadınların şiddeti meşru görüp görmediklerinin, çalışıyor olmakla ilgili olup olmadığını inceledik.  

Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 11:47

Gösterim: 2504


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.