Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Hürriyet Yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın bugünkü yazısı.

‘Çirkinlik ölçer’ (Ugly Meter) isimli iPhone uygulaması ile ilgili tartışmaya televizyonun akşam haberlerinde rastladım.

Bir eğitimci, çocukların bu uygulamadan olumsuz etkileneceklerini, “güzellik-çirkinlik” kavramının böyle ölçülebilir bir şey olmadığını anlatıyordu.

Haberi seyrederken ilk işim uygulamayı telefonuma indirmek oldu. 99 cent’e satılıyor, tanıtımında uygulamanın 6 milyondan fazla indirildiği ve 24 milyondan fazla yüzün bu program ile taranıp, güzel mi çirkin mi olduğunun ortaya çıkarıldığı vurgulanıyor. Kaba bir hesapla uygulama programını yazan şirket, App Store payı düştükten sonra 4 milyon dolara yakın bir para kazanmış olmalı.

Uygulama bu konuda “tek” de değil, uygulama mağazasında ben 36 değişik program saydım. Değişik isimler altında ama hepsi aynı şeyi yapıyor. Uygulamayı çalıştırıyorsunuz, telefonunuzu arkadaşınızın yüzüne ya da cepheden çekilmiş bir fotoğrafına tutuyorsunuz, size güzel mi çirkin mi olduğunu söylüyor. Bir de durumunuz ile ilgili değerlendirme yapıyor.

“Güzelliğin altın oranı” fikri ile çalışan programda puanlama 1 ile 10 puan arasında yapılıyor.

Eğer 10 aldıysanız, muhtemelen sizi annenizden başka kimse güzel bulmuyor olmalı. 1 aldıysanız da sokaktan geçerken herkesin size baktığını varsaymalısınız.

İsimlerini vermeme gerek yok, internette bulduğum bazı tanınmış Türklerin fotoğraflarına bu deneyi yaptım, sadece sarışın bir Türk kadını için şöyle bir yorum yaptı: “Çok seksisiniz. Bilim sizi açıklayamıyor”. Adını söylemeyeceğim, dedikodu çıkarmanın anlamı yok çünkü.

Monocle dergisinin moda sayfalarındaki manken kıza uyguladım, 10 üzerinden 5 aldı. Bana göre gayet güzel bir kızdı, ona şöyle bir yorum yaptı: “Çok tatlı sayılmazsınız.”

Bir gözlük reklamındaki erkek modele 10 üzerinden 7 verdi, “Çok çirkinsiniz, anneniz size süt vermeden önce içki içmek zorunda kalmış olmalı.” Oysa delikanlı, bizim Kıvanç Tatlıtuğ’un biraz bakımsızıydı, o kadar.

Televizyon haberlerinde konuşan eğitimcinin bunu çocuklar için neden zararlı bulduğunu da böylece anlamış oldum.

Birbirlerine bu testi yaptıktan sonra çocuk acımasızlığı ile arkadaşlarıyla nasıl dalga geçebileceklerini ve bu durumun o çocuk üzerinde nasıl olumsuz etkiler bırakabileceğini tahmin etmek zor değil çünkü.

Böyle bir durumla karşılaşan o çocuklara gelin de “güzellik” denen şeyin aslında o kadar da önemli olmadığını, insanların birbirlerini sevmek için başka şeyler de aradıklarını anlatın bakalım.

“Âşık olup uğruna çöllere düştüğün, geceler boyu ıstırap çektiğin Leyla; bu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin, topal ve ağzı çarpık kadın mıydı?” diye soran Emir’e, Kays’ın “Siz bir de onu benim gözlerimle görseniz” dediğini hatırlatmak o yaşlarda işe yaramaz sanırım.

Tabii Âşık Veysel’in türküsünü de unutmayalım: “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa.”

Joe Black isimli filmde bir ölüm meleğini canlandıran Brad Pitt, canını almak üzere dünyaya gönderildiği adamın kızına âşık oluyordu. Görevini tamamlayıp giderken de yerine “bedenini ödünç aldığı genç erkeği” bırakıyordu, yine kendisini tabii!

Kız durumdan kuşkulansa da bir şey anlamıyor ve aşktan kendini kaybetmiş hayatını sürdürüyordu.

Ugly Meter ile oynarken o filmi ve sorusunu hatırladım: Aşkın öznesi ile ilgili bir soru bu. Nasıl ve kime âşık oluruz sorusunun filmdeki yanıtı, özne Brad Pitt olduğu için “plastik güzellik” diye şekilleniyor.

Doğrusunu isterseniz güzellik-çirkinlik elbette önemli olmak ile birlikte, bizi birisine âşık eden şey sadece bundan oluşmuyor. Hayata bakış, olaylar karşısındaki tutum, ahlaki ve insani değerler gibi sevdiğimizde bulduğumuz ve bizi ona bağlayan özellikler, insanların fiziksel görüntülerinden çok daha önemlidir ve bunca insan birbirine âşık oluyorsa zaten aksi de düşünülemez.

Ne bütün erkekler Brad Pitt’e benziyor ne de bütün kadınlar Charlize Theron’a.

Ortega y Gasset şöyle yazmış bu konuda: “Sevgiyi etkin biçimde esinleyen nitelik kanımca belli bir var olma biçiminde görülen anlatımcı çekiciliktir, plastik kusursuzluk değil.”

Taksi Şoförü filminde Robert De Niro, Broadway’de beyaz elbiseleri içinde yürürken gördüğü Cybill Shephard’ı bir meleğe benzetiyor ve kararını veriyordu: “Kimse ona dokunamaz.”

“Mükemmel güzelliğin” böyle uzaklaştırıcı bir etkisi de vardır, erkekler üzerinde. Kadınların da istisnaları bir kenara bırakırsak “çok güzel erkeklere meraklı oldukları” söylenemez. Zaten “insanlık halinin” böyle olması hepimiz için de bir şans değil mi?

Facebook ve twitter için yeni kelimeler

İNGİLİZCE “kent sözlüğü” Urban Dictionary’nin yeni baskısını aldım. Bu sözlük yaklaşık 20 yıldır yayımlanıyor. Bir internet sitesi aracılığıyla kent yaşamında yeni ortaya çıkan sözcükler toplanıyor. İnternet öncesi dönemde bizzat yazarların çabasıyla toplanırmış bu sözcükler.

Bir tür “yaşayan dil sözlüğü” diye tarif edebiliriz. Neden bizde de böyle bir sözlük yok, bilemiyorum. Oysa bizde de özellikle gençlerin türettikleri, mizah dergilerinin dolaşıma soktukları çok sayıda yeni sözcük var.

Sözcüklerin hemen hepsinin komik açıklamaları var, bir mizah kitabı gibi de okunabiliyor. Türkiye, facebook ve twitter kullanımında dünyanın hatırı sayılır ülkelerinden oldu, bu nedenle bizi de ilgilendireceğini düşündüğüm facebook ve twitter kökenli yeni sözcükleri sizlere aktarayım.

Face temelli ilişki: İnsanların yeni romantik ilişkilerini facebook sayfalarına doldurdukları yeni fotoğrafları aracılığıyla duyurmaları.

Facebook ezmek: Sürekli olarak arkadaşlarının facebook sayfalarına girip, fotoğraflarına ve mesajlarına bakmak.

Facebook ateşi: Bilgisayarınızda facebook sayfanızı sürekli açık tutmak.

Facebook ön sevişmesi: Facebook’ta seksi mesajlar yazmak.

Twitter çarpması: Bir partide tanıştığınız karşı cinsten birisiyle 140 harften daha uzun bir konuşma yapabilmek.

Twitter ezmesi: Birisine delicesine âşık olan insanların başkalarıyla konuşamamaları durumu.

(Mehmet Y. Yılmaz-hürriyet)

> Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa

Hürriyet Yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın bugünkü yazısı.

‘Çirkinlik ölçer’ (Ugly Meter) isimli iPhone uygulaması ile ilgili tartışmaya televizyonun akşam haberlerinde rastladım.

Bir eğitimci, çocukların bu uygulamadan olumsuz etkileneceklerini, “güzellik-çirkinlik” kavramının böyle ölçülebilir bir şey olmadığını anlatıyordu.

Haberi seyrederken ilk işim uygulamayı telefonuma indirmek oldu. 99 cent’e satılıyor, tanıtımında uygulamanın 6 milyondan fazla indirildiği ve 24 milyondan fazla yüzün bu program ile taranıp, güzel mi çirkin mi olduğunun ortaya çıkarıldığı vurgulanıyor. Kaba bir hesapla uygulama programını yazan şirket, App Store payı düştükten sonra 4 milyon dolara yakın bir para kazanmış olmalı.

Uygulama bu konuda “tek” de değil, uygulama mağazasında ben 36 değişik program saydım. Değişik isimler altında ama hepsi aynı şeyi yapıyor. Uygulamayı çalıştırıyorsunuz, telefonunuzu arkadaşınızın yüzüne ya da cepheden çekilmiş bir fotoğrafına tutuyorsunuz, size güzel mi çirkin mi olduğunu söylüyor. Bir de durumunuz ile ilgili değerlendirme yapıyor.

“Güzelliğin altın oranı” fikri ile çalışan programda puanlama 1 ile 10 puan arasında yapılıyor.

Eğer 10 aldıysanız, muhtemelen sizi annenizden başka kimse güzel bulmuyor olmalı. 1 aldıysanız da sokaktan geçerken herkesin size baktığını varsaymalısınız.

İsimlerini vermeme gerek yok, internette bulduğum bazı tanınmış Türklerin fotoğraflarına bu deneyi yaptım, sadece sarışın bir Türk kadını için şöyle bir yorum yaptı: “Çok seksisiniz. Bilim sizi açıklayamıyor”. Adını söylemeyeceğim, dedikodu çıkarmanın anlamı yok çünkü.

Monocle dergisinin moda sayfalarındaki manken kıza uyguladım, 10 üzerinden 5 aldı. Bana göre gayet güzel bir kızdı, ona şöyle bir yorum yaptı: “Çok tatlı sayılmazsınız.”

Bir gözlük reklamındaki erkek modele 10 üzerinden 7 verdi, “Çok çirkinsiniz, anneniz size süt vermeden önce içki içmek zorunda kalmış olmalı.” Oysa delikanlı, bizim Kıvanç Tatlıtuğ’un biraz bakımsızıydı, o kadar.

Televizyon haberlerinde konuşan eğitimcinin bunu çocuklar için neden zararlı bulduğunu da böylece anlamış oldum.

Birbirlerine bu testi yaptıktan sonra çocuk acımasızlığı ile arkadaşlarıyla nasıl dalga geçebileceklerini ve bu durumun o çocuk üzerinde nasıl olumsuz etkiler bırakabileceğini tahmin etmek zor değil çünkü.

Böyle bir durumla karşılaşan o çocuklara gelin de “güzellik” denen şeyin aslında o kadar da önemli olmadığını, insanların birbirlerini sevmek için başka şeyler de aradıklarını anlatın bakalım.

“Âşık olup uğruna çöllere düştüğün, geceler boyu ıstırap çektiğin Leyla; bu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin, topal ve ağzı çarpık kadın mıydı?” diye soran Emir’e, Kays’ın “Siz bir de onu benim gözlerimle görseniz” dediğini hatırlatmak o yaşlarda işe yaramaz sanırım.

Tabii Âşık Veysel’in türküsünü de unutmayalım: “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa.”

Joe Black isimli filmde bir ölüm meleğini canlandıran Brad Pitt, canını almak üzere dünyaya gönderildiği adamın kızına âşık oluyordu. Görevini tamamlayıp giderken de yerine “bedenini ödünç aldığı genç erkeği” bırakıyordu, yine kendisini tabii!

Kız durumdan kuşkulansa da bir şey anlamıyor ve aşktan kendini kaybetmiş hayatını sürdürüyordu.

Ugly Meter ile oynarken o filmi ve sorusunu hatırladım: Aşkın öznesi ile ilgili bir soru bu. Nasıl ve kime âşık oluruz sorusunun filmdeki yanıtı, özne Brad Pitt olduğu için “plastik güzellik” diye şekilleniyor.

Doğrusunu isterseniz güzellik-çirkinlik elbette önemli olmak ile birlikte, bizi birisine âşık eden şey sadece bundan oluşmuyor. Hayata bakış, olaylar karşısındaki tutum, ahlaki ve insani değerler gibi sevdiğimizde bulduğumuz ve bizi ona bağlayan özellikler, insanların fiziksel görüntülerinden çok daha önemlidir ve bunca insan birbirine âşık oluyorsa zaten aksi de düşünülemez.

Ne bütün erkekler Brad Pitt’e benziyor ne de bütün kadınlar Charlize Theron’a.

Ortega y Gasset şöyle yazmış bu konuda: “Sevgiyi etkin biçimde esinleyen nitelik kanımca belli bir var olma biçiminde görülen anlatımcı çekiciliktir, plastik kusursuzluk değil.”

Taksi Şoförü filminde Robert De Niro, Broadway’de beyaz elbiseleri içinde yürürken gördüğü Cybill Shephard’ı bir meleğe benzetiyor ve kararını veriyordu: “Kimse ona dokunamaz.”

“Mükemmel güzelliğin” böyle uzaklaştırıcı bir etkisi de vardır, erkekler üzerinde. Kadınların da istisnaları bir kenara bırakırsak “çok güzel erkeklere meraklı oldukları” söylenemez. Zaten “insanlık halinin” böyle olması hepimiz için de bir şans değil mi?

Facebook ve twitter için yeni kelimeler

İNGİLİZCE “kent sözlüğü” Urban Dictionary’nin yeni baskısını aldım. Bu sözlük yaklaşık 20 yıldır yayımlanıyor. Bir internet sitesi aracılığıyla kent yaşamında yeni ortaya çıkan sözcükler toplanıyor. İnternet öncesi dönemde bizzat yazarların çabasıyla toplanırmış bu sözcükler.

Bir tür “yaşayan dil sözlüğü” diye tarif edebiliriz. Neden bizde de böyle bir sözlük yok, bilemiyorum. Oysa bizde de özellikle gençlerin türettikleri, mizah dergilerinin dolaşıma soktukları çok sayıda yeni sözcük var.

Sözcüklerin hemen hepsinin komik açıklamaları var, bir mizah kitabı gibi de okunabiliyor. Türkiye, facebook ve twitter kullanımında dünyanın hatırı sayılır ülkelerinden oldu, bu nedenle bizi de ilgilendireceğini düşündüğüm facebook ve twitter kökenli yeni sözcükleri sizlere aktarayım.

Face temelli ilişki: İnsanların yeni romantik ilişkilerini facebook sayfalarına doldurdukları yeni fotoğrafları aracılığıyla duyurmaları.

Facebook ezmek: Sürekli olarak arkadaşlarının facebook sayfalarına girip, fotoğraflarına ve mesajlarına bakmak.

Facebook ateşi: Bilgisayarınızda facebook sayfanızı sürekli açık tutmak.

Facebook ön sevişmesi: Facebook’ta seksi mesajlar yazmak.

Twitter çarpması: Bir partide tanıştığınız karşı cinsten birisiyle 140 harften daha uzun bir konuşma yapabilmek.

Twitter ezmesi: Birisine delicesine âşık olan insanların başkalarıyla konuşamamaları durumu.

(Mehmet Y. Yılmaz-hürriyet)

Son Güncelleme: Cumartesi, 19 May 2012 10:14

Gösterim: 1997

Can Dündar’ın bugünkü yazısı.

can dündarİtiraf edeyim ki ben de resmi bayramların asık suratından müşteki idim. Bütün o hamasi şiirler, bayrak öpmeler, elden ele taşınan meşaleler, resmigeçitler, ses sınırını aşan jetler, heyecanını çoktan yitirmiş bir bayramın köhnemiş ritüelleri gibiydi.

Ta 1995’in 19 Mayıs’ında “Her Türk asker doğar” diye geçit yapan gençler adına “Doğumda meslek seçimi serbest bırakılsın” diye yazmıştım.

* * *

Bayramlarda Cumhuriyet, haki renk bir kılıkta yürüyordu.

Oysa temelleri çok renkli bir sivil direnişle atılmıştı.

Öğrencilere sorun bakalım:

Mondros’tan hemen birkaç ay sonra Anadolu’nun değişik yerlerinde yerel kongreler toplanmaya başladığını, hatta Karslıların “Kars İslam Şzrası” adında bir “Cumhuriyet” ilan edip Japon İmparatoru’ndan tanınma talep ettiğini biliyorlar mı?

Daha 1919 başında bu yerel kongrelerin, Ali Fuat ve Kazım Karabekir paşaları ordularının başına çağırdığından haberdarlar mı?

19 Mayıs 1919 günü Türk Ocağı’nın Fatih Belediye binası önünde 80 bin kişilik dev bir miting yapıp Halide Edip’i kürsüye çıkardığını, onun “Her gecenin bir sabahı vardır” sözünü çılgınca alkışladığını, halkın, elde kara bayraklarla meydana aktığını, esnafın 5 gün süreyle kepenk kapattığını duymuşlar mı?

19 Mayıs, biraz da bu direniş ruhu değil midir?

* * *

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı, hiç kuşkusuz İstiklal Savaşı’nın çok önemli bir adımıdır. Halkın, aradığı önderliğe kavuşmasının ilanıdır. Sonu Cumhuriyet’le bitecek yürüyüşün başlangıcıdır. Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşlarını cesaretlendiren sivil direnişi görmezden gelmek, Hasan Tahsin’i ve İzmir’in 2 gün içinde verdiği 2 bin şehidi unutmak, yerel kongre iktidarlarını yok saymak, her şeyden önce bu ulusa haksızlıktır.

Cumhuriyete, şikâyet konusu haki üniformayı giydiren, onunla halk arasına görünmez bir tel örgü çeken, biraz da bu “unutkanlık”tır.

İşte o yüzden, evet, bu bayram, tankların namlusunu ensesinde hissederek uygun adım yürüyen gençlerin “rap-rap” sıkıcılığını hak etmiyordu; kutlamalar stadyumdan dışarı taşmalı, sivilleşmeli, coşmalıydı.

Hükümet, “1930 model kutlamalar”ı eleştirmekte haklıydı.

* * *

Ak Parti, aslında bu törenlerin Cumhuriyet, Atatürk ve Türk ordusuna methiye vesilesi olmasından rahatsızdı.

Bunu engelleyebilmek için 19 Mayıs’a stat yasağı denedi. Ancak Milli Eğitim’in genelgesi Danıştay’dan döndü. Bunun üzerine kutlamalar Gençlik Spor Bakanlığı’na devredildi. O da, -dün Hilal Kaplan’ın gayet veciz ifade ettiği gibi- işi, Atatürk’e doğum günü pastası kestirmeye indirgedi.

Lakin bu süreçte asıl beklenen, hayırlı gelişme oldu:

Bence çok uzun zamandır ilk kez halk, bayramına sahip çıkmaya başladı. 19 Mayıs’ı kendi iradesiyle kutlamak için bayrak açtı.

Bu yıl 19 Mayıs, yasak savma gibi değil de, gerçekten sivil bir coşkuyla ve kararlılıkla, sokaklarda, alanlarda kutlanacaksa, bunu biraz da hükümetin ona el uzatmasına borçluyuz.

Bir taşla iki kuş:

Hem bayramı militarist bir gösteri olmaktan kurtardık; hem özündeki sivil direniş ruhunu canlandırdık.

Kutlu olsun!

(can Dündar-milliyet)

> İşte 19 Mayıs böyle kutlanır

Can Dündar’ın bugünkü yazısı.

can dündarİtiraf edeyim ki ben de resmi bayramların asık suratından müşteki idim. Bütün o hamasi şiirler, bayrak öpmeler, elden ele taşınan meşaleler, resmigeçitler, ses sınırını aşan jetler, heyecanını çoktan yitirmiş bir bayramın köhnemiş ritüelleri gibiydi.

Ta 1995’in 19 Mayıs’ında “Her Türk asker doğar” diye geçit yapan gençler adına “Doğumda meslek seçimi serbest bırakılsın” diye yazmıştım.

* * *

Bayramlarda Cumhuriyet, haki renk bir kılıkta yürüyordu.

Oysa temelleri çok renkli bir sivil direnişle atılmıştı.

Öğrencilere sorun bakalım:

Mondros’tan hemen birkaç ay sonra Anadolu’nun değişik yerlerinde yerel kongreler toplanmaya başladığını, hatta Karslıların “Kars İslam Şzrası” adında bir “Cumhuriyet” ilan edip Japon İmparatoru’ndan tanınma talep ettiğini biliyorlar mı?

Daha 1919 başında bu yerel kongrelerin, Ali Fuat ve Kazım Karabekir paşaları ordularının başına çağırdığından haberdarlar mı?

19 Mayıs 1919 günü Türk Ocağı’nın Fatih Belediye binası önünde 80 bin kişilik dev bir miting yapıp Halide Edip’i kürsüye çıkardığını, onun “Her gecenin bir sabahı vardır” sözünü çılgınca alkışladığını, halkın, elde kara bayraklarla meydana aktığını, esnafın 5 gün süreyle kepenk kapattığını duymuşlar mı?

19 Mayıs, biraz da bu direniş ruhu değil midir?

* * *

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı, hiç kuşkusuz İstiklal Savaşı’nın çok önemli bir adımıdır. Halkın, aradığı önderliğe kavuşmasının ilanıdır. Sonu Cumhuriyet’le bitecek yürüyüşün başlangıcıdır. Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşlarını cesaretlendiren sivil direnişi görmezden gelmek, Hasan Tahsin’i ve İzmir’in 2 gün içinde verdiği 2 bin şehidi unutmak, yerel kongre iktidarlarını yok saymak, her şeyden önce bu ulusa haksızlıktır.

Cumhuriyete, şikâyet konusu haki üniformayı giydiren, onunla halk arasına görünmez bir tel örgü çeken, biraz da bu “unutkanlık”tır.

İşte o yüzden, evet, bu bayram, tankların namlusunu ensesinde hissederek uygun adım yürüyen gençlerin “rap-rap” sıkıcılığını hak etmiyordu; kutlamalar stadyumdan dışarı taşmalı, sivilleşmeli, coşmalıydı.

Hükümet, “1930 model kutlamalar”ı eleştirmekte haklıydı.

* * *

Ak Parti, aslında bu törenlerin Cumhuriyet, Atatürk ve Türk ordusuna methiye vesilesi olmasından rahatsızdı.

Bunu engelleyebilmek için 19 Mayıs’a stat yasağı denedi. Ancak Milli Eğitim’in genelgesi Danıştay’dan döndü. Bunun üzerine kutlamalar Gençlik Spor Bakanlığı’na devredildi. O da, -dün Hilal Kaplan’ın gayet veciz ifade ettiği gibi- işi, Atatürk’e doğum günü pastası kestirmeye indirgedi.

Lakin bu süreçte asıl beklenen, hayırlı gelişme oldu:

Bence çok uzun zamandır ilk kez halk, bayramına sahip çıkmaya başladı. 19 Mayıs’ı kendi iradesiyle kutlamak için bayrak açtı.

Bu yıl 19 Mayıs, yasak savma gibi değil de, gerçekten sivil bir coşkuyla ve kararlılıkla, sokaklarda, alanlarda kutlanacaksa, bunu biraz da hükümetin ona el uzatmasına borçluyuz.

Bir taşla iki kuş:

Hem bayramı militarist bir gösteri olmaktan kurtardık; hem özündeki sivil direniş ruhunu canlandırdık.

Kutlu olsun!

(can Dündar-milliyet)

Son Güncelleme: Cumartesi, 19 May 2012 10:00

Gösterim: 1809

Google, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladı.

google 19 mayısGoogle ana sayfasında, ''doodle'' olarak adlandırılan logodaki ''google'' yazısı, öğrencilerin kutlamalar sırasında stadyumlarda yaptıkları gösterilerle tasarlandı.

''Doodle'' olarak nitelendirilen özel tasarımlı logolar, 1999 yılından bu yana Google'ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin tarafından kullanılıyor.

Doodle uygulamaları, bütün dünya ülkeleri için önemli gün ve tatillere, kültürel olaylara ve tarihte yer alan önemli kişilere bu platformda yer vererek dikkati çekmeyi amaçlıyor.

Ayrıca, internet kullanıcıları, bu özel tasarımlı logonun üstüne tıklayarak, o güne, kişiye, konuya özel daha ayrıntılı bilgiye erişebiliyor.

> 19 Mayıs kutlu olsun

Google, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladı.

google 19 mayısGoogle ana sayfasında, ''doodle'' olarak adlandırılan logodaki ''google'' yazısı, öğrencilerin kutlamalar sırasında stadyumlarda yaptıkları gösterilerle tasarlandı.

''Doodle'' olarak nitelendirilen özel tasarımlı logolar, 1999 yılından bu yana Google'ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin tarafından kullanılıyor.

Doodle uygulamaları, bütün dünya ülkeleri için önemli gün ve tatillere, kültürel olaylara ve tarihte yer alan önemli kişilere bu platformda yer vererek dikkati çekmeyi amaçlıyor.

Ayrıca, internet kullanıcıları, bu özel tasarımlı logonun üstüne tıklayarak, o güne, kişiye, konuya özel daha ayrıntılı bilgiye erişebiliyor.

Son Güncelleme: Cumartesi, 19 May 2012 09:41

Gösterim: 1602

İngiltere Dışişleri Bakanlığı Ekonomi ve Konsolosluklar Genel Direktörü Barbara Woodward, “Konsolosluklarımıza kayıtlı şirketler tek bir mektupla vize alabilecek. Acil işi olanlar 200 lira fazla ödeyerek aynı günde vize alacak. 5 yıl gibi uzun vadeli vize vermeyi de kolaylaştırdık” dedi.

ingiltere vizesiTürkiye ile karşılıklı ticaret ve yatırım ilişkilerini artırmayı amaçlayan İngiltere, iş dünyasının yıllardır dile getirdiği sorunların en başında yer alan vize konusunda Türkiye’ye kolaylaştırma paketi hazırladı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Ekonomi ve Konsolosluklar Genel Direktörü Barbara Woodward, “Türkiye ile aramızdaki ekonomik ilişkilerin gelişmesini çok istiyoruz. Son yıllarda bunu başardık. Ancak nasıl daha da geliştirirz diye baktığımızda, karşımıza vize konusu çıktı. hazırladığımız Türkiye’ye özel paketle, İngiltere konsolosluklarındaki İngiltere Ticaret ve Yatırım Ajansı’na (United Kingdom Trade and Investment Agency-UKTI) önceden kayıt yaptıran şirketlerin çalışanlarına tek bir mektup ve parmak iziyle vize vereceğiz” dedi.

Şirketlere mektup yollandı

Vize kolaylaştırma paketinin 1 Mayıs’tan itibaren uygulanmaya başladığını kayededen Woodward, yeni sisteme ilişkin şu bilgileri verdi: “İstanbul Başkonsolosluğu bünyesinde faaliyet gösteren UKTI, geçen haftadan bu yana Türk şirketlerine mektup göndererek, kayıt yaptırmaları için davette bulundu. İlk olarak İngiltere’de yatırımı ve ofisi olan, İngiltere’yle ticaret yapan ya da bugüne kadar UKTI ile ilişki içinde olan şirketlerle başlandı. Şirketler bugüne kadar vize başvurusu için istenen evraklar ve şirketin faaliyetlerini gösteren bazı farklı dökümanlarla UKTI’ya bir seferliğine kayıt olacaklar. Ondan sonra da bu şirketlerin ortakları, çalışanları her vize başvurusunda aynı evraklarla uğraşmayacak. Sadece şirketinden aldığı bir mektup, parmak izi ve fotoğraflarıyla birlikte vizeye başvurabilecek.”

5 yıllık vize kolaylaşacak

Vize kolaylaştırma paketinin sadece evrakların azaltılması yönünde bir avantaj sağlamadığını belirten Woodward, şöyle konuştu: “Türk iş dünyasının vize konusunda yaşadığı sıkıntıları tüm yönleriyle ele aldık. Mevcut şartlar altında Türkiye’ye yönelik vizeyi tamamen kaldıramıyoruz. Ancak kolaylaştırmaya giderek, ekonomik ilişkilerimizi artırma konusunda kararlılığımızı ortaya koymak istedik. Vize konusundaki sıkıntılardan biri de zaten çok yoğun çalışan bu kişilerin her 6 ayda bir vize almak zorunda kalmaları. Artık 1 yıl, 5 yıl ve daha uzun süreli vize verme süreçlerini de iyileştirdik. Daha fazla kişi bunlardan yararlanabilecek.”

200 lira fazla ödeyene aynı gün vize

Paket kapsamında ‘öncelikli vize başvurusu’ dedikleri yeni bir uygulama daha başlattıklarını söyleyen Woodward şunları kaydetti: “Vize başvurusunda, başvuruyu yapan kişi 200 lira daha fazla ödeyerek, işlemlerinin hızlı yapılmasını sağlayabiliyor. Eğer vize alması için gereken tüm şartlar uygun ise, hızlı vizeye başvuran kişi aynı gün içinde vizesini alabilecek. Örneğin sabah saat 07.00-07.30 saatleri arasında yaptığı erken başvurunun sonucunu öğlen alabilecek. Ancak hızlı vizeye başvurması kişinin vize alacağının garanti olduğu anlamına gelmiyor. Bunun dışında bir de ‘ticaret köprüsü’ adını verdiğimiz bir uygulama ile, vize başvuru ofislerinde sadece iş vizesi başvurularının kabul edildiği bankolar kurduk.”

Akademisyen, doktor avukat ve savcılar için paket yolda

İngiltere vize kolaylaştırma paketinin şimdilik sadece iş dünyasına yönelik olduğunu belirten Barbara Woodward, akademisyenler, doktorlar, avukatlar, savcılar ve belediyelerin yöneticileri gibi farklı meslek gruplarını da kapsayan yeni bir paket üzerinde daha çalıştıklarını söyledi.

(hürriyet)

> İngiltere’den Türkiye’ye vize kolaylığı

İngiltere Dışişleri Bakanlığı Ekonomi ve Konsolosluklar Genel Direktörü Barbara Woodward, “Konsolosluklarımıza kayıtlı şirketler tek bir mektupla vize alabilecek. Acil işi olanlar 200 lira fazla ödeyerek aynı günde vize alacak. 5 yıl gibi uzun vadeli vize vermeyi de kolaylaştırdık” dedi.

ingiltere vizesiTürkiye ile karşılıklı ticaret ve yatırım ilişkilerini artırmayı amaçlayan İngiltere, iş dünyasının yıllardır dile getirdiği sorunların en başında yer alan vize konusunda Türkiye’ye kolaylaştırma paketi hazırladı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Ekonomi ve Konsolosluklar Genel Direktörü Barbara Woodward, “Türkiye ile aramızdaki ekonomik ilişkilerin gelişmesini çok istiyoruz. Son yıllarda bunu başardık. Ancak nasıl daha da geliştirirz diye baktığımızda, karşımıza vize konusu çıktı. hazırladığımız Türkiye’ye özel paketle, İngiltere konsolosluklarındaki İngiltere Ticaret ve Yatırım Ajansı’na (United Kingdom Trade and Investment Agency-UKTI) önceden kayıt yaptıran şirketlerin çalışanlarına tek bir mektup ve parmak iziyle vize vereceğiz” dedi.

Şirketlere mektup yollandı

Vize kolaylaştırma paketinin 1 Mayıs’tan itibaren uygulanmaya başladığını kayededen Woodward, yeni sisteme ilişkin şu bilgileri verdi: “İstanbul Başkonsolosluğu bünyesinde faaliyet gösteren UKTI, geçen haftadan bu yana Türk şirketlerine mektup göndererek, kayıt yaptırmaları için davette bulundu. İlk olarak İngiltere’de yatırımı ve ofisi olan, İngiltere’yle ticaret yapan ya da bugüne kadar UKTI ile ilişki içinde olan şirketlerle başlandı. Şirketler bugüne kadar vize başvurusu için istenen evraklar ve şirketin faaliyetlerini gösteren bazı farklı dökümanlarla UKTI’ya bir seferliğine kayıt olacaklar. Ondan sonra da bu şirketlerin ortakları, çalışanları her vize başvurusunda aynı evraklarla uğraşmayacak. Sadece şirketinden aldığı bir mektup, parmak izi ve fotoğraflarıyla birlikte vizeye başvurabilecek.”

5 yıllık vize kolaylaşacak

Vize kolaylaştırma paketinin sadece evrakların azaltılması yönünde bir avantaj sağlamadığını belirten Woodward, şöyle konuştu: “Türk iş dünyasının vize konusunda yaşadığı sıkıntıları tüm yönleriyle ele aldık. Mevcut şartlar altında Türkiye’ye yönelik vizeyi tamamen kaldıramıyoruz. Ancak kolaylaştırmaya giderek, ekonomik ilişkilerimizi artırma konusunda kararlılığımızı ortaya koymak istedik. Vize konusundaki sıkıntılardan biri de zaten çok yoğun çalışan bu kişilerin her 6 ayda bir vize almak zorunda kalmaları. Artık 1 yıl, 5 yıl ve daha uzun süreli vize verme süreçlerini de iyileştirdik. Daha fazla kişi bunlardan yararlanabilecek.”

200 lira fazla ödeyene aynı gün vize

Paket kapsamında ‘öncelikli vize başvurusu’ dedikleri yeni bir uygulama daha başlattıklarını söyleyen Woodward şunları kaydetti: “Vize başvurusunda, başvuruyu yapan kişi 200 lira daha fazla ödeyerek, işlemlerinin hızlı yapılmasını sağlayabiliyor. Eğer vize alması için gereken tüm şartlar uygun ise, hızlı vizeye başvuran kişi aynı gün içinde vizesini alabilecek. Örneğin sabah saat 07.00-07.30 saatleri arasında yaptığı erken başvurunun sonucunu öğlen alabilecek. Ancak hızlı vizeye başvurması kişinin vize alacağının garanti olduğu anlamına gelmiyor. Bunun dışında bir de ‘ticaret köprüsü’ adını verdiğimiz bir uygulama ile, vize başvuru ofislerinde sadece iş vizesi başvurularının kabul edildiği bankolar kurduk.”

Akademisyen, doktor avukat ve savcılar için paket yolda

İngiltere vize kolaylaştırma paketinin şimdilik sadece iş dünyasına yönelik olduğunu belirten Barbara Woodward, akademisyenler, doktorlar, avukatlar, savcılar ve belediyelerin yöneticileri gibi farklı meslek gruplarını da kapsayan yeni bir paket üzerinde daha çalıştıklarını söyledi.

(hürriyet)

Son Güncelleme: Cumartesi, 19 May 2012 09:52

Gösterim: 2121

Son gelen bilgilere göre Diyarbakır'ın Bismil İlçesi ile Batman arasında bulunan Salat Köprüsü'nde öğretmenleri taşıyan aracın bariyerlere çarpması sonucunda 4 öğretmen hayatını kaybetti 1öğretmen de ağır yaralandı.

, Batman-Bismil karayolunun 17. kilometresindeki Sinan köyü Edinilen bilgiye göre, Akbaş Köyü İlköğretim Okulu Müdürü Hasan Ortaç'ın kullandığı 21 TA 603 plakalı otomobil, Batman-Bismil karayolunun 17. kilometresindeki Sinan köyü yakınlarında yol kenarındaki bariyerlere çarparak devrildi.

Kazada, sürücü Ortaç ile aynı okulda öğretmen oldukları bildirilen Halime Kadıkmak ve İhsan Bitkin hayatını kaybetti. Araçta bulunan diğer öğretmenler Ahmet Çetin ve Seher Keklik de ağır yaralandı.

Yaralılar, Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Ağır yaralanan 2 öğretmenden Ahmet Çetin'in de tedavi gördüğü Batman Bölge Hastanesi'nde kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Diğer yaralı öğretmen Seher Keklik'in tedavisi sürüyor.

> Trafik kazasında ölen öğretmen sayısı 4'e yükseldi

Son gelen bilgilere göre Diyarbakır'ın Bismil İlçesi ile Batman arasında bulunan Salat Köprüsü'nde öğretmenleri taşıyan aracın bariyerlere çarpması sonucunda 4 öğretmen hayatını kaybetti 1öğretmen de ağır yaralandı.

, Batman-Bismil karayolunun 17. kilometresindeki Sinan köyü Edinilen bilgiye göre, Akbaş Köyü İlköğretim Okulu Müdürü Hasan Ortaç'ın kullandığı 21 TA 603 plakalı otomobil, Batman-Bismil karayolunun 17. kilometresindeki Sinan köyü yakınlarında yol kenarındaki bariyerlere çarparak devrildi.

Kazada, sürücü Ortaç ile aynı okulda öğretmen oldukları bildirilen Halime Kadıkmak ve İhsan Bitkin hayatını kaybetti. Araçta bulunan diğer öğretmenler Ahmet Çetin ve Seher Keklik de ağır yaralandı.

Yaralılar, Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Ağır yaralanan 2 öğretmenden Ahmet Çetin'in de tedavi gördüğü Batman Bölge Hastanesi'nde kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Diğer yaralı öğretmen Seher Keklik'in tedavisi sürüyor.

Son Güncelleme: Cuma, 18 May 2012 20:30

Gösterim: 2912

Diğer Makaleler...

  1. 200 kişilik okul servisi!
  2. 'Toplu Sözleşme'de öğretmenleri sevindirecek 10 madde onaylandı
  3. MEB’den ‘öğretmenlere zorunlu hizmet’ açıklaması
  4. MEB Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği resmileşti