Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Zaman Gazetesi Yazarı İhsan Dağı’nın bugünkü yazısı

"Devlet yakın tarihimizde hiç bu kadar muktedir olmamıştı" sözü durduk yere söylenmedi. Bugün iktidar, vesayet dönemlerinde ikiye ayırdığımız, birine 'devlet' ötekine ''hükümet' dediğimiz güç unsurlarını birleştirdi.

Devletle hükümetin izdivacından devasa bir güç doğdu. Topluma, ekonomiye, siyasete mutlak hakim olan bir güç... Önümüzdeki günlerde herkesin kafa yorması gereken soru bence şu; böyle bir güç temerküzünün oluştuğu bir ülkede nasıl özgür kalınır?

Birine 'sen işine bak', ötekine 'sen kim oluyorsun' demek, dershanecileri 'para tatlı geliyor' diye azarlamak güç algısıyla alakalı; biraz da kendinizi devletin 'hakiki sahibi' görmekle...

Böyle bir psikolojiyle 'dershaneleri kapatıyoruz, kapattık' demek yetiyor kapatmak için. "İyi de neden, o kurumlar zaten devletin değil vatandaşın özel işletmeleri; onlar sorun değil devletin çözemediği bir soruna piyasanın yarattığı bir çözüm." itirazlarının hiçbir anlamı, karşılığı yok. Güç 'onda' ve o da kapatmak istiyor, bu kadar basit...

Gülay Göktürk boşa izah etmeye çalışsın durumu; "İhtiyaç ortadan kalkmadıkça siz dershaneleri kapatırsanız, bu defa özel ders piyasası patlar. Üstelik de o piyasa, kollamaya çalıştığınız o yoksul ailelerin asla ulaşamayacağı bir piyasa olur. Bugün Anadolu'nun en ücra köşesine kadar yaygınlaşmış dershane ağı sayesinde bir ölçüde sağlanmış olan fırsat eşitliğini de tarumar etmiş olursunuz."

Dershaneler kalkacak, çünkü üniversite sınavsız olacakmış. Bunun nasıl olacağını bilmiyoruz, kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Adaletinden kuşku duyulmayan ve kırk yıldır da iyi kötü işleyen bir sistemi popülizm veya inat uğruna içinden çıkılmaz bir hale getirmek işten bile değil. İnsanların emeğine ve tercihine devlet saygı duymak zorunda. Saygı duymak zorunda olduğu bir diğer şey de teşebbüs özgürlüğü.

Yani olayın bir de dershane işletmecileri ve piyasa tarafı var. Öncelikle sorulması gereken soru şu; 'devlet nasıl kendisine ait olmayan, vatandaşlarına ait özel işletmeleri nasıl kapatabilir ki? Liberal akademisyen Atilla Yayla'nın dediği gibi, 'devlet kapatacaksa dershaneleri değil okulları kapatsın'. Kazancının vergisini vermek koşuluyla toplumun ek eğitim talebine karşılık verecek kuruluşlar elbette olacaktır. Bunu yasaklasanız bile engelleyemezsiniz. Tevhid-i Tedrisat Yasası en koyu Kemalist dönemlerde bile eğitimde devleti bu denli 'tekelleştirmeye' kalkışmadı.

Ama biliyoruz ki sonuçta devlet 'zor kullanma tekeli' olan bir şey. Dershaneleri de kapatıp yasaklayabilir tabii, eğer memleketin ekonomik rejiminin adı piyasa ekonomisi değil de 'kumanda ekonomisi' ise. Bildiğim kadarıyla bu, vesayet rejimi döneminde sıkça eleştirdiğimiz ulusalcı solcuların ekonomi modeliydi.

İbrahim Öztürk söylenecekleri söylemiş;

'Hani Türkiye'de bir serbest piyasa ekonomisi, girişimcilik özgürlüğü vardı! Birileri şartlarına uyarak 'isteyene bilgi satmak' istiyorsa, birileri de gelip bu hizmeti satın almak istiyorsa, buna engel olmaya kalkmak neyin nesi? Buna göre 'Halk Ekmek'e rakip oluyor diye fırınlar, TOKİ'ye rakip diye inşaat firmaları da kapatılsın. Öyle mi?'

Projenin sahipleri kapatacakları dershanelere bir de öneride bulunuyor; 'Özel okullara dönsünler, biz de onlardan hizmet satın alalım'. Süper fikir, eğer özel okulları da devlet tarafından finanse edilen, dolayısıyla kendi ayakları üzerine duramayan, devlete ve iktidara muhtaç hale getirmekse niyetiniz. Bu projenin gözden kaçan en önemli yanı bence bu.

Dershaneler özel girişimler. Başarılı olan, piyasada tutulur ve kazanır. Devlete, devletin teşvikine, alacağı hizmete ihtiyaçları olmaz. İşte kendi kendine yeten 'özel kurumları' kapatıp okul yaptığınızda bunları 'devlete-hükümete muhtaç' hale getireceksiniz. Piyasa aktörleri hükümet kapısında teşvik, destek arayan, bağımlı, besleme ekonomik aktörlere dönüşecek.

Sivilliği önemsediğini düşündüğümüz bir hükümet döneminde sivil alan işte böyle 'devletin şefkatli kollarına düşürülecek. Yani mesele dershaneler değil devlet; dershaneleri yasaklayan bir devletin 'nasıl bir devlet' olacağı.

> Mesele dershaneler değil, devlet

Zaman Gazetesi Yazarı İhsan Dağı’nın bugünkü yazısı

"Devlet yakın tarihimizde hiç bu kadar muktedir olmamıştı" sözü durduk yere söylenmedi. Bugün iktidar, vesayet dönemlerinde ikiye ayırdığımız, birine 'devlet' ötekine ''hükümet' dediğimiz güç unsurlarını birleştirdi.

Devletle hükümetin izdivacından devasa bir güç doğdu. Topluma, ekonomiye, siyasete mutlak hakim olan bir güç... Önümüzdeki günlerde herkesin kafa yorması gereken soru bence şu; böyle bir güç temerküzünün oluştuğu bir ülkede nasıl özgür kalınır?

Birine 'sen işine bak', ötekine 'sen kim oluyorsun' demek, dershanecileri 'para tatlı geliyor' diye azarlamak güç algısıyla alakalı; biraz da kendinizi devletin 'hakiki sahibi' görmekle...

Böyle bir psikolojiyle 'dershaneleri kapatıyoruz, kapattık' demek yetiyor kapatmak için. "İyi de neden, o kurumlar zaten devletin değil vatandaşın özel işletmeleri; onlar sorun değil devletin çözemediği bir soruna piyasanın yarattığı bir çözüm." itirazlarının hiçbir anlamı, karşılığı yok. Güç 'onda' ve o da kapatmak istiyor, bu kadar basit...

Gülay Göktürk boşa izah etmeye çalışsın durumu; "İhtiyaç ortadan kalkmadıkça siz dershaneleri kapatırsanız, bu defa özel ders piyasası patlar. Üstelik de o piyasa, kollamaya çalıştığınız o yoksul ailelerin asla ulaşamayacağı bir piyasa olur. Bugün Anadolu'nun en ücra köşesine kadar yaygınlaşmış dershane ağı sayesinde bir ölçüde sağlanmış olan fırsat eşitliğini de tarumar etmiş olursunuz."

Dershaneler kalkacak, çünkü üniversite sınavsız olacakmış. Bunun nasıl olacağını bilmiyoruz, kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Adaletinden kuşku duyulmayan ve kırk yıldır da iyi kötü işleyen bir sistemi popülizm veya inat uğruna içinden çıkılmaz bir hale getirmek işten bile değil. İnsanların emeğine ve tercihine devlet saygı duymak zorunda. Saygı duymak zorunda olduğu bir diğer şey de teşebbüs özgürlüğü.

Yani olayın bir de dershane işletmecileri ve piyasa tarafı var. Öncelikle sorulması gereken soru şu; 'devlet nasıl kendisine ait olmayan, vatandaşlarına ait özel işletmeleri nasıl kapatabilir ki? Liberal akademisyen Atilla Yayla'nın dediği gibi, 'devlet kapatacaksa dershaneleri değil okulları kapatsın'. Kazancının vergisini vermek koşuluyla toplumun ek eğitim talebine karşılık verecek kuruluşlar elbette olacaktır. Bunu yasaklasanız bile engelleyemezsiniz. Tevhid-i Tedrisat Yasası en koyu Kemalist dönemlerde bile eğitimde devleti bu denli 'tekelleştirmeye' kalkışmadı.

Ama biliyoruz ki sonuçta devlet 'zor kullanma tekeli' olan bir şey. Dershaneleri de kapatıp yasaklayabilir tabii, eğer memleketin ekonomik rejiminin adı piyasa ekonomisi değil de 'kumanda ekonomisi' ise. Bildiğim kadarıyla bu, vesayet rejimi döneminde sıkça eleştirdiğimiz ulusalcı solcuların ekonomi modeliydi.

İbrahim Öztürk söylenecekleri söylemiş;

'Hani Türkiye'de bir serbest piyasa ekonomisi, girişimcilik özgürlüğü vardı! Birileri şartlarına uyarak 'isteyene bilgi satmak' istiyorsa, birileri de gelip bu hizmeti satın almak istiyorsa, buna engel olmaya kalkmak neyin nesi? Buna göre 'Halk Ekmek'e rakip oluyor diye fırınlar, TOKİ'ye rakip diye inşaat firmaları da kapatılsın. Öyle mi?'

Projenin sahipleri kapatacakları dershanelere bir de öneride bulunuyor; 'Özel okullara dönsünler, biz de onlardan hizmet satın alalım'. Süper fikir, eğer özel okulları da devlet tarafından finanse edilen, dolayısıyla kendi ayakları üzerine duramayan, devlete ve iktidara muhtaç hale getirmekse niyetiniz. Bu projenin gözden kaçan en önemli yanı bence bu.

Dershaneler özel girişimler. Başarılı olan, piyasada tutulur ve kazanır. Devlete, devletin teşvikine, alacağı hizmete ihtiyaçları olmaz. İşte kendi kendine yeten 'özel kurumları' kapatıp okul yaptığınızda bunları 'devlete-hükümete muhtaç' hale getireceksiniz. Piyasa aktörleri hükümet kapısında teşvik, destek arayan, bağımlı, besleme ekonomik aktörlere dönüşecek.

Sivilliği önemsediğini düşündüğümüz bir hükümet döneminde sivil alan işte böyle 'devletin şefkatli kollarına düşürülecek. Yani mesele dershaneler değil devlet; dershaneleri yasaklayan bir devletin 'nasıl bir devlet' olacağı.

Son Güncelleme: Cuma, 21 Eylül 2012 09:48

Gösterim: 2156

Özel dershane kurucuları: Dershaneler kapanırsa korsan eğitim patlar, aileler mağdur olur

Dershaneleri 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren kapatma kararı, sektörü harekete geçirdi.

Özel Dershaneler Birliği Derneği (ÖZ-DE-BİR), Güven Dershane Sahipleri Derneği (GÜVENDER) ve Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği (TÖDER), ortak basın açıklaması yaptı. Sektörün tamamını temsil eden kurumların açıklamasında, dershanelerin okula alternatif olmadığı belirtildi. Sektör temsilcileri dershanelerin, özel ders imkânı bulunmayan, dar ve orta gelir düzeyindeki ailelere hizmet sunduğunu ifade etti. Açıklamada, dünyanın birçok ülkesinde bu tür kurumların yaygın olduğu, gelişme hızı yüksek olan ülkelerde yüzde 50 olan dershaneye gitme oranının bizde yüzde 8 olduğu bilgisine yer verildi. 4 bine yakın dershanenin 50 bini öğretmen 100 bine yakın personele istihdam sağladığına dikkat çekildi. Ayrıca, dershanelerin kapatılması durumunda kaçak veya korsan eğitim öğretim faaliyetlerinin artacağı uyarısı yapıldı.

Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER ve TÖDER, 'kapatma' çıkışıyla ilgili ortak bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada konunun, dershanelerde görevli yönetici, öğretmen, çalışan, veli ve öğrenciler üzerinde gelecek kaygısı oluşturduğuna işaret edildi. Kararın, camiayı derinden üzdüğü ifade edildi. Özel dershanelerin, kanun gereği öğrencileri, bir üst okul veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlamak amacıyla faaliyet gösterdiği hatırlatıldı. Dershanelerin bütün dünyada eğitimin bir parçası olduğu, Türkiye'de de dar-orta gelirli ailelerin çocuklarının iyi üniversite ve okullarda okumalarını sağladığı ve sosyal adaleti tesis ettiği vurgulandı. Bu arada dershane temsilcilerinin, önümüzdeki günlerde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği aracılığıyla Başbakan'a görüşme talebini ileteceği öğrenildi.

Üç özel dershane derneğinin yaptığı açıklamaya göre dünyanın başka ülkelerinde de okula destek ve üst öğretim okullarına geçiş fırsatları veren kuruluşlar var. Güney Kore, Japonya gibi Uzak Doğu ülkeleri, Yunanistan, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi AB ülkeleri ve özellikle ABD'de özel ders ve dershanecilik yaygın. Gelişme hızı yüksek olan Uzakdoğu ülkelerinde dershaneye gitme oranı yüzde 50'lerde. Türkiye'de ise bu rakam sadece yüzde 8.

Özel ders alma fırsatı bulamayan, dar ve orta gelirli ailelere hizmet sunan dershaneler, eğitim sistemindeki okullara rakip değil, farklı işleve sahip bir model. Toplumda sosyal adaleti tesis eden dershaneler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dâhil yurdun büyük bölümünde ders saati 4-5 lira gibi düşük bedellerle hizmet veriyor. Dar gelirli ve orta halli ailelerin çocukları, Anadolu'dan gelerek ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi sayılı üniversitelerde eğitim alabiliyor.

100 bin kişilik istihdam göz ardı edilemez

Gerek dünyada gerekse Türkiye'de özel derse ve dersha­nelere talep giderek artıyor. Okulların kalitesi, öğrencilerin öğrenme seviyesi, iyi bir iş sahibi olabilme isteği ve kademeler arasındaki geçişlerin sınavla yapılması, rekabet ortamını kızıştırıyor. Bunu aşabilmenin yolu da dershanelerden geçiyor. Bunun yanında dershanelerin ekonomiye katkısı, göz ardı edilemeyecek bir rakamı karşılıyor. Buna göre 4 bine yakın özel dershaneden 1,5 milyon orta halli aile çocuğu yararlanıyor. 50 bini öğretmen, diğer çalışanlarla birlikte 100 bine yakın personel, ülke gençliğine hizmet veriyor. Dershanelerin sağladığı bu istihdamın göz ardı edilmemesi gerekiyor.

Kaçak ve korsan eğitim uyarısı

ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER ve TÖDER'in ortak açıklamasına göre dershaneler, okul dışı zamanın kontrollü ortamlarda geçirilmesini sağlıyor. Bu kurumların kapatılması, kaçak/korsan eğitim faaliyetlerinin artması demek. Bu bakımdan dershaneleri sistem dışına çıkarmak yerine, 'Eğitim birikiminden nasıl yararlanabiliriz?' sorusuna cevap aranmalı. Dershanelere, gösterdikleri yüksek performans ve sundukları eğitim hizmeti ile zaman zaman okulu da aşan bir teveccüh gösteriliyor. Ancak işini çok iyi yapan bu kurumları 'okula alternatif' diye kapatmayı düşünmek, ortaya maddi ve manevi büyük sıkıntıların çıkmasına sebep olabilir.

Açıklamada, birkaç istisna dışında, öğretmenler tarafından az sermayeyle kurulan, yoğun emekle çalışan, kârlılığı oldukça düşük küçük işletmeler olarak nitelendirilen dershanelerin, okula çevrilmesinin önündeki engellere dikkat çekildi: "Bu kurumların okul gibi çok daha büyük sermaye isteyen yatırımları yapması zor, hatta mümkün değildir. Zaten süreç içinde bu sermaye birikimine ulaşanlar okul açmaktadır."

Ülke menfaati, her şeyin üstünde daha yapacak çok hizmetimiz var

Özel dershane dernekleri, önümüzdeki günlerde konuyla ilgili detaylı bilgileri kamuoyuyla paylaşacaklarını açıkladı. Bununla ilgili başta Başbakan olmak üzere konuya taraf yöneticilerin çözüm için kapılarını kapatmayacaklarına inandıklarının belirtildiği açıklamada son olarak şu cümleler yer aldı: "Özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER olarak bu konuda söyleyecek çok sözümüz vardır, yapacak çok hizmetimiz olacaktır. Başından beri yasal statüleriyle Milli Eğitim sistemimiz içinde yer alan dershanelerin kurucuları olarak biz de ülkemizin yararını, menfaatlerini, eğitimimize faydalı olanı, her şeyin önünde tuttuk, tutarız. Özel dershaneler konusunun sektörle, eğitim yöneticileriyle tartışılması biliyoruz ki ülkemizin ve herkesin yararına uygun yeni seçenekler sağlayacaktır. Bu konuda başta Sayın Başbakan'ımız olmak üzere konuya taraf yöneticilerimizin kapılarını kapamayacaklarına inanıyoruz."(zaman)

İşte o açıklamanın tam metni

Saygıdeğer Kamuoyuna…

ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER’den Dershanelerle İlgili Ortak Açıklama

Son zamanlarda özel dershanelerin varlığının tartışma konusu yapılması, buradaki yönetici, öğretmen ve diğer çalışanlar ile öğrenciler üzerinde geleceğe yönelik ciddi kaygılar oluşturmanın yanında ülkemize önemli hizmetleri olan bu büyük eğitim camiasını derinden üzmüştür.

Bu nedenle biz, ülkemizdeki özel dershanelerin tamamına yakınını temsil eden ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDERolarak konuyla ilgili ortak düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Ülkemizde 1915 tarihli Mekatib-i Hususiyye Talimatnamesi’yle faaliyet göstermeye başlayan özel dershaneler, günümüzde de kuruluş ve işleyişlerinin 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’yla düzenlendiği yasal eğitim öğretim kurumlarıdır.

Sanıldığının aksine başvuranların tamamının bir üst okula yerleştirildiği ülkeler dâhilbaşta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Güney Kore, Japonya, Hong Kong, Tayvan gibi birçok gelişmiş ülkede, farklı isimler altında özel dershanecilik yapılmaktadır. Üstelik ABD’de okullar, özel dershanelerden yer yer eğitim hizmeti satın almaktadır. Dünyada dershanelerle ilgili düzenlemenin olmadığı ülkelerde de dershaneler bulunmasına karşın dershaneciliğin yasaklandığı ülke yoktur. Güney Kore’dedershanecilik bir dönem yasaklanmış ancak bu yasak 2000 yılında Anayasa Mahkemesincekaldırılmıştır. Gelişme hızı yüksek olan uzak doğu ülkelerinde dershaneye gitme oranı %50’lerde, bizde ise %8’dir.

Ülkemizdeki 4000’e yakın özel dershane, genellikle özel okula gidemeyen, özel ders alamayan 1,5 milyon dar gelirli ve orta halli ailenin çocuğuna hizmet vermektedir. Dershaneler, 50 binden fazlası öğretmen olmak üzere 100 bini aşkın çalışanıyla öğrencilerimize eğitim öğretim hizmeti verirken önemli bir istihdam da sağlamaktadır. Ayrıca sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı okullar arasında nitelik farklılıklarının olduğu ülkemizde dershaneler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da dâhil yurdun büyük bir bölümünde, ders saati 4-5 TL gibi düşük bedellerle hizmet vererek toplumda sosyal adalet sağlanmasına katkı sunmaktadır.

Dar gelirli ve orta halli ailelerin çocukları Anadolu’dan gelerek ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi üniversitelerde eğitim alabiliyorlarsa bu sonuca, merkezi sınavlar ve dershaneler sayesinde ulaşılmaktadır. 

Okula destek amacıyla hizmet veren dershanelere, gösterdikleri yüksek performans ve sundukları eğitim öğretim hizmeti ile zaman zaman okulu da aşan bir teveccüh gösterildiği gerçektir. Ancak işini çok iyi yapan bu kurumları “Okula alternatif oluyor.” diyerek kapatmayı düşünmek yerine buralardaki birikimden yararlanmak ve teşvik etmek gerekmektedir.Aksi takdirde öğrencilerin eğitime erişimini yaygınlaştıran,  okul dışı zamanlarını kontrollü bir şekilde geçirmesini sağlayan dershaneler yerine bu talebi kaçak, kontrolsüz, merdiven altı oluşumların karşılayacağı kesindir. Bu durumun ortaya çıkaracağı maddi ve manevi sıkıntılar ise çok büyük olacaktır.

Dershaneler, birkaç istisna dışında, öğretmenler tarafından az sermayeyle kurulmuş, yoğun emekle çalışan, kârlılığı oldukça düşük küçük işletmelerdir. Bu kurumların okul gibi çok daha büyük sermaye isteyen yatırımları yapması zor hatta mümkün değildir. Zaten süreç içinde bu sermaye birikimine ulaşanlar okul açmaktadırlar.

Özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER olarak bu konuda söyleyecek çok sözümüz vardır, yapacak çok hizmetimiz olacaktır. Başından beri yasal statüleriyle milli eğitim sistemimiz içinde yer alan dershanelerin kurucuları olarak biz de ülkemizin yararını, menfaatlerini, eğitimimize faydalı olanı her şeyin önünde tuttuk, tutarız.  Özel dershaneler konusunun sektörle, eğitim yöneticileriyle tartışılması biliyoruz ki ülkemizin ve herkesin yararına uygun yeni seçenekler sağlayacaktır. Bu konuda başta Sayın Başbakanımız olmak üzere konuya taraf yöneticilerimizin kapılarını kapamayacaklarına inanıyoruz.

Saygıyla kamuoyuna duyururuz.

21.09.2012

> Dershaneler kapanırsa öyle bir şey olur ki..!

Özel dershane kurucuları: Dershaneler kapanırsa korsan eğitim patlar, aileler mağdur olur

Dershaneleri 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren kapatma kararı, sektörü harekete geçirdi.

Özel Dershaneler Birliği Derneği (ÖZ-DE-BİR), Güven Dershane Sahipleri Derneği (GÜVENDER) ve Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği (TÖDER), ortak basın açıklaması yaptı. Sektörün tamamını temsil eden kurumların açıklamasında, dershanelerin okula alternatif olmadığı belirtildi. Sektör temsilcileri dershanelerin, özel ders imkânı bulunmayan, dar ve orta gelir düzeyindeki ailelere hizmet sunduğunu ifade etti. Açıklamada, dünyanın birçok ülkesinde bu tür kurumların yaygın olduğu, gelişme hızı yüksek olan ülkelerde yüzde 50 olan dershaneye gitme oranının bizde yüzde 8 olduğu bilgisine yer verildi. 4 bine yakın dershanenin 50 bini öğretmen 100 bine yakın personele istihdam sağladığına dikkat çekildi. Ayrıca, dershanelerin kapatılması durumunda kaçak veya korsan eğitim öğretim faaliyetlerinin artacağı uyarısı yapıldı.

Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER ve TÖDER, 'kapatma' çıkışıyla ilgili ortak bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada konunun, dershanelerde görevli yönetici, öğretmen, çalışan, veli ve öğrenciler üzerinde gelecek kaygısı oluşturduğuna işaret edildi. Kararın, camiayı derinden üzdüğü ifade edildi. Özel dershanelerin, kanun gereği öğrencileri, bir üst okul veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlamak amacıyla faaliyet gösterdiği hatırlatıldı. Dershanelerin bütün dünyada eğitimin bir parçası olduğu, Türkiye'de de dar-orta gelirli ailelerin çocuklarının iyi üniversite ve okullarda okumalarını sağladığı ve sosyal adaleti tesis ettiği vurgulandı. Bu arada dershane temsilcilerinin, önümüzdeki günlerde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği aracılığıyla Başbakan'a görüşme talebini ileteceği öğrenildi.

Üç özel dershane derneğinin yaptığı açıklamaya göre dünyanın başka ülkelerinde de okula destek ve üst öğretim okullarına geçiş fırsatları veren kuruluşlar var. Güney Kore, Japonya gibi Uzak Doğu ülkeleri, Yunanistan, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi AB ülkeleri ve özellikle ABD'de özel ders ve dershanecilik yaygın. Gelişme hızı yüksek olan Uzakdoğu ülkelerinde dershaneye gitme oranı yüzde 50'lerde. Türkiye'de ise bu rakam sadece yüzde 8.

Özel ders alma fırsatı bulamayan, dar ve orta gelirli ailelere hizmet sunan dershaneler, eğitim sistemindeki okullara rakip değil, farklı işleve sahip bir model. Toplumda sosyal adaleti tesis eden dershaneler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dâhil yurdun büyük bölümünde ders saati 4-5 lira gibi düşük bedellerle hizmet veriyor. Dar gelirli ve orta halli ailelerin çocukları, Anadolu'dan gelerek ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi sayılı üniversitelerde eğitim alabiliyor.

100 bin kişilik istihdam göz ardı edilemez

Gerek dünyada gerekse Türkiye'de özel derse ve dersha­nelere talep giderek artıyor. Okulların kalitesi, öğrencilerin öğrenme seviyesi, iyi bir iş sahibi olabilme isteği ve kademeler arasındaki geçişlerin sınavla yapılması, rekabet ortamını kızıştırıyor. Bunu aşabilmenin yolu da dershanelerden geçiyor. Bunun yanında dershanelerin ekonomiye katkısı, göz ardı edilemeyecek bir rakamı karşılıyor. Buna göre 4 bine yakın özel dershaneden 1,5 milyon orta halli aile çocuğu yararlanıyor. 50 bini öğretmen, diğer çalışanlarla birlikte 100 bine yakın personel, ülke gençliğine hizmet veriyor. Dershanelerin sağladığı bu istihdamın göz ardı edilmemesi gerekiyor.

Kaçak ve korsan eğitim uyarısı

ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER ve TÖDER'in ortak açıklamasına göre dershaneler, okul dışı zamanın kontrollü ortamlarda geçirilmesini sağlıyor. Bu kurumların kapatılması, kaçak/korsan eğitim faaliyetlerinin artması demek. Bu bakımdan dershaneleri sistem dışına çıkarmak yerine, 'Eğitim birikiminden nasıl yararlanabiliriz?' sorusuna cevap aranmalı. Dershanelere, gösterdikleri yüksek performans ve sundukları eğitim hizmeti ile zaman zaman okulu da aşan bir teveccüh gösteriliyor. Ancak işini çok iyi yapan bu kurumları 'okula alternatif' diye kapatmayı düşünmek, ortaya maddi ve manevi büyük sıkıntıların çıkmasına sebep olabilir.

Açıklamada, birkaç istisna dışında, öğretmenler tarafından az sermayeyle kurulan, yoğun emekle çalışan, kârlılığı oldukça düşük küçük işletmeler olarak nitelendirilen dershanelerin, okula çevrilmesinin önündeki engellere dikkat çekildi: "Bu kurumların okul gibi çok daha büyük sermaye isteyen yatırımları yapması zor, hatta mümkün değildir. Zaten süreç içinde bu sermaye birikimine ulaşanlar okul açmaktadır."

Ülke menfaati, her şeyin üstünde daha yapacak çok hizmetimiz var

Özel dershane dernekleri, önümüzdeki günlerde konuyla ilgili detaylı bilgileri kamuoyuyla paylaşacaklarını açıkladı. Bununla ilgili başta Başbakan olmak üzere konuya taraf yöneticilerin çözüm için kapılarını kapatmayacaklarına inandıklarının belirtildiği açıklamada son olarak şu cümleler yer aldı: "Özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER olarak bu konuda söyleyecek çok sözümüz vardır, yapacak çok hizmetimiz olacaktır. Başından beri yasal statüleriyle Milli Eğitim sistemimiz içinde yer alan dershanelerin kurucuları olarak biz de ülkemizin yararını, menfaatlerini, eğitimimize faydalı olanı, her şeyin önünde tuttuk, tutarız. Özel dershaneler konusunun sektörle, eğitim yöneticileriyle tartışılması biliyoruz ki ülkemizin ve herkesin yararına uygun yeni seçenekler sağlayacaktır. Bu konuda başta Sayın Başbakan'ımız olmak üzere konuya taraf yöneticilerimizin kapılarını kapamayacaklarına inanıyoruz."(zaman)

İşte o açıklamanın tam metni

Saygıdeğer Kamuoyuna…

ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER’den Dershanelerle İlgili Ortak Açıklama

Son zamanlarda özel dershanelerin varlığının tartışma konusu yapılması, buradaki yönetici, öğretmen ve diğer çalışanlar ile öğrenciler üzerinde geleceğe yönelik ciddi kaygılar oluşturmanın yanında ülkemize önemli hizmetleri olan bu büyük eğitim camiasını derinden üzmüştür.

Bu nedenle biz, ülkemizdeki özel dershanelerin tamamına yakınını temsil eden ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDERolarak konuyla ilgili ortak düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Ülkemizde 1915 tarihli Mekatib-i Hususiyye Talimatnamesi’yle faaliyet göstermeye başlayan özel dershaneler, günümüzde de kuruluş ve işleyişlerinin 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’yla düzenlendiği yasal eğitim öğretim kurumlarıdır.

Sanıldığının aksine başvuranların tamamının bir üst okula yerleştirildiği ülkeler dâhilbaşta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Güney Kore, Japonya, Hong Kong, Tayvan gibi birçok gelişmiş ülkede, farklı isimler altında özel dershanecilik yapılmaktadır. Üstelik ABD’de okullar, özel dershanelerden yer yer eğitim hizmeti satın almaktadır. Dünyada dershanelerle ilgili düzenlemenin olmadığı ülkelerde de dershaneler bulunmasına karşın dershaneciliğin yasaklandığı ülke yoktur. Güney Kore’dedershanecilik bir dönem yasaklanmış ancak bu yasak 2000 yılında Anayasa Mahkemesincekaldırılmıştır. Gelişme hızı yüksek olan uzak doğu ülkelerinde dershaneye gitme oranı %50’lerde, bizde ise %8’dir.

Ülkemizdeki 4000’e yakın özel dershane, genellikle özel okula gidemeyen, özel ders alamayan 1,5 milyon dar gelirli ve orta halli ailenin çocuğuna hizmet vermektedir. Dershaneler, 50 binden fazlası öğretmen olmak üzere 100 bini aşkın çalışanıyla öğrencilerimize eğitim öğretim hizmeti verirken önemli bir istihdam da sağlamaktadır. Ayrıca sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı okullar arasında nitelik farklılıklarının olduğu ülkemizde dershaneler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da dâhil yurdun büyük bir bölümünde, ders saati 4-5 TL gibi düşük bedellerle hizmet vererek toplumda sosyal adalet sağlanmasına katkı sunmaktadır.

Dar gelirli ve orta halli ailelerin çocukları Anadolu’dan gelerek ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi üniversitelerde eğitim alabiliyorlarsa bu sonuca, merkezi sınavlar ve dershaneler sayesinde ulaşılmaktadır. 

Okula destek amacıyla hizmet veren dershanelere, gösterdikleri yüksek performans ve sundukları eğitim öğretim hizmeti ile zaman zaman okulu da aşan bir teveccüh gösterildiği gerçektir. Ancak işini çok iyi yapan bu kurumları “Okula alternatif oluyor.” diyerek kapatmayı düşünmek yerine buralardaki birikimden yararlanmak ve teşvik etmek gerekmektedir.Aksi takdirde öğrencilerin eğitime erişimini yaygınlaştıran,  okul dışı zamanlarını kontrollü bir şekilde geçirmesini sağlayan dershaneler yerine bu talebi kaçak, kontrolsüz, merdiven altı oluşumların karşılayacağı kesindir. Bu durumun ortaya çıkaracağı maddi ve manevi sıkıntılar ise çok büyük olacaktır.

Dershaneler, birkaç istisna dışında, öğretmenler tarafından az sermayeyle kurulmuş, yoğun emekle çalışan, kârlılığı oldukça düşük küçük işletmelerdir. Bu kurumların okul gibi çok daha büyük sermaye isteyen yatırımları yapması zor hatta mümkün değildir. Zaten süreç içinde bu sermaye birikimine ulaşanlar okul açmaktadırlar.

Özel dershane dernekleri ÖZ-DE-BİR, GÜVENDER, TÖDER olarak bu konuda söyleyecek çok sözümüz vardır, yapacak çok hizmetimiz olacaktır. Başından beri yasal statüleriyle milli eğitim sistemimiz içinde yer alan dershanelerin kurucuları olarak biz de ülkemizin yararını, menfaatlerini, eğitimimize faydalı olanı her şeyin önünde tuttuk, tutarız.  Özel dershaneler konusunun sektörle, eğitim yöneticileriyle tartışılması biliyoruz ki ülkemizin ve herkesin yararına uygun yeni seçenekler sağlayacaktır. Bu konuda başta Sayın Başbakanımız olmak üzere konuya taraf yöneticilerimizin kapılarını kapamayacaklarına inanıyoruz.

Saygıyla kamuoyuna duyururuz.

21.09.2012

Son Güncelleme: Cuma, 21 Eylül 2012 09:59

Gösterim: 2915

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Öğrencilerimize azami 30 kişilik sınıflar hazırlıyoruz. Şimdiki okulların her birinin 5 yıldızlı otel gibi olduğunu anlatan Arınç, ''Benim çocukluğum da böyle okullarımız yoktu. Laboratuvarlarıyla teknik imkanlarıyla, teknolojik birtakım imkanlarıyla gençlerin çağdaş eğitim alması için elimizden geleni yapıyoruz'' dedi.

Arınç, Ceyhan ilçesindeki Eczacı Bahattin-Sevinç Erdinç Fen Lisesi'ni yaptıran hayırseverlere teşekkür töreninde, okulun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçen yılki ziyaretleri sırasında toplu açılış kapsamında açıldığını, ancak, bu güzel okulu bizzat gezip görmek istediğini ve yardımsever Bahattin Erdinç'e yerinde teşekkür etmek istediğini anlattı.

Türkiye'de 17-18 milyon gencin ilk, orta ve lise eğitimini yaptığını, Türkiye'nin nüfusu genç bir ülke olduğunu belirten Arınç, ''Bu müthiş bir servettir. Bir ülkenin genç nüfusu ne kadar güçlü olursa o ülkenin geleceği de o kadar güçlü olur. Avrupa'da ve bazı ülkelerde nüfus yaşlanıyor, onlar kara kara düşünüyor. Biz de elimizdeki genç nüfus potansiyelini en iyi şekilde eğitmeliyiz. Cehaletten kaçmalı, ilimle, fenle, bilgiyle, hikmetle hayata hazırlanmalıyız'' dedi.

Bu tür okul açılışlarına katılmanın, gençlerle tanışmanın kendisine gelecek için ümit verdiğini belirten Arınç, bir hafta önce alınan 40 bin öğretmenle birlikte 10 yılda alınan öğretmen sayısının 368 bini bulduğunu belirtti.

“Öğretmenler imkan oldukça kadroya geçecek”

Öğretmenlere ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

''İmkan oldukça onlar kadroya geçecek, yeni yeni öğretmenlerimiz siz öğrencilere bilgiyi sunacaklar. Öğrencilerimize azami 30 kişilik sınıflar hazırlıyoruz. Laboratuvarlarıyla teknik imkanlarıyla, teknolojik birtakım imkanlarıyla gençlerin çağdaş eğitim alması için elimizden geleni yapıyoruz. Ancak, devletin bütçesi eğitimin tamamını karşılamakta zorlanır. Ne yapsak az geliyor. Adana'da son yıllarda 10 bin civarında yeni derslik, 500 civarında yeni okul yapıldı. Ama yetmiyor, nüfus geliyor, gençlerimizin eğitim ihtiyacı var. Eskiden 60-70 kişilik sınıflarda, bir sırada 3 öğrenci okuyacak şekilde zorluk çekiyorduk. Şimdi azami 2 kişilik sıralarda oturuyor ve sınıflarda derslerimizi takip ediyoruz.''

“Devletin karşılayamadığı imkanları hayırseverler karşılıyor”

Arınç, devletin karşılayamadığı imkanları hayırseverlerin karşıladığını, kendi imkanlarını koymak suretiyle eğitime katkı sağladığını vurguladı.

Bu tür katkıları yapanlara öncelikle teşekkür etmek gerektiğini anlatan Arınç, bu örneklerin çoğalmasını hep beraber arzulanması gerektiğini söyledi.

Okulun 2010-2011 eğitim öğretim yılında açıldığını, ancak bir türlü resmi törenle bu hayırseverlere bir plaket takdimi, teşekkürün mümkün olmadığını aktaran Arınç, buraya gelerek teşekkür etmenin önemine işaret etti. Arınç, ''Ben bu gecikmiş teşekkürü gönülden kendilerine sunuyorum. Tebrik ediyorum, ellerinden öpüyorum'' dedi.

Arınç, öğrencilere de seslenerek, mezun olup ileride iyi noktalara geldiklerinde bu okulu, yardımseverleri, buradaki halkı unutmamaları gerektiğini söyledi.

“Şimdiki okullar 5 yıldızlı otel gibi”

Şimdiki okulların her birinin 5 yıldızlı otel gibi olduğunu anlatan Arınç, ''Benim çocukluğum da böyle okullarımız yoktu. 10 yıl öncesine, 20 yıl öncesinde de yoktu. Zorluklar vardı, çamur içindeydik, fedakar öğretmenlerimiz sayesinde okuduk ve yetiştik. Bugün çok şükür daha iyiyiz. İleride şartlar daha iyi olacaktır'' diye konuştu.

Hayırsever Bahattin Sevinç ise Ceyhanda ortaokulu bitirince lise olmadığı için her gün trenle Adana'ya gidip gelmek zorunda kaldığını, bu zorlukları yeni nesil yaşamasın diye en çok ihtiyaç duyulan okul ve yurdu yaptırdığını, böylelikle insana yatırım yaptığını söyledi.

Sevinç, lisenin öğrenci yurduyla beraber 12 bin 500 metrekare olup, 420 öğrenciye eğitim verdiğini söyledi.

Konuşmaların ardından Başbakan Yardımcısı Arınç, hayırsever Sevinç'e plaket, Vali Hüseyin Avni Coş da teşekkür belgesi verdi.

Törene, AK Parti Adana Milletvekilleri Necdet Ünüvar, Fatoş Gürkan, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Yıldırım Ramazanoğlu, MHP Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Ceyhan Kaymakamı Gürbüz Karakuş, Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü de katıldı.

> “Şimdiki okullar 5 yıldızlı otel gibi”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Öğrencilerimize azami 30 kişilik sınıflar hazırlıyoruz. Şimdiki okulların her birinin 5 yıldızlı otel gibi olduğunu anlatan Arınç, ''Benim çocukluğum da böyle okullarımız yoktu. Laboratuvarlarıyla teknik imkanlarıyla, teknolojik birtakım imkanlarıyla gençlerin çağdaş eğitim alması için elimizden geleni yapıyoruz'' dedi.

Arınç, Ceyhan ilçesindeki Eczacı Bahattin-Sevinç Erdinç Fen Lisesi'ni yaptıran hayırseverlere teşekkür töreninde, okulun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçen yılki ziyaretleri sırasında toplu açılış kapsamında açıldığını, ancak, bu güzel okulu bizzat gezip görmek istediğini ve yardımsever Bahattin Erdinç'e yerinde teşekkür etmek istediğini anlattı.

Türkiye'de 17-18 milyon gencin ilk, orta ve lise eğitimini yaptığını, Türkiye'nin nüfusu genç bir ülke olduğunu belirten Arınç, ''Bu müthiş bir servettir. Bir ülkenin genç nüfusu ne kadar güçlü olursa o ülkenin geleceği de o kadar güçlü olur. Avrupa'da ve bazı ülkelerde nüfus yaşlanıyor, onlar kara kara düşünüyor. Biz de elimizdeki genç nüfus potansiyelini en iyi şekilde eğitmeliyiz. Cehaletten kaçmalı, ilimle, fenle, bilgiyle, hikmetle hayata hazırlanmalıyız'' dedi.

Bu tür okul açılışlarına katılmanın, gençlerle tanışmanın kendisine gelecek için ümit verdiğini belirten Arınç, bir hafta önce alınan 40 bin öğretmenle birlikte 10 yılda alınan öğretmen sayısının 368 bini bulduğunu belirtti.

“Öğretmenler imkan oldukça kadroya geçecek”

Öğretmenlere ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

''İmkan oldukça onlar kadroya geçecek, yeni yeni öğretmenlerimiz siz öğrencilere bilgiyi sunacaklar. Öğrencilerimize azami 30 kişilik sınıflar hazırlıyoruz. Laboratuvarlarıyla teknik imkanlarıyla, teknolojik birtakım imkanlarıyla gençlerin çağdaş eğitim alması için elimizden geleni yapıyoruz. Ancak, devletin bütçesi eğitimin tamamını karşılamakta zorlanır. Ne yapsak az geliyor. Adana'da son yıllarda 10 bin civarında yeni derslik, 500 civarında yeni okul yapıldı. Ama yetmiyor, nüfus geliyor, gençlerimizin eğitim ihtiyacı var. Eskiden 60-70 kişilik sınıflarda, bir sırada 3 öğrenci okuyacak şekilde zorluk çekiyorduk. Şimdi azami 2 kişilik sıralarda oturuyor ve sınıflarda derslerimizi takip ediyoruz.''

“Devletin karşılayamadığı imkanları hayırseverler karşılıyor”

Arınç, devletin karşılayamadığı imkanları hayırseverlerin karşıladığını, kendi imkanlarını koymak suretiyle eğitime katkı sağladığını vurguladı.

Bu tür katkıları yapanlara öncelikle teşekkür etmek gerektiğini anlatan Arınç, bu örneklerin çoğalmasını hep beraber arzulanması gerektiğini söyledi.

Okulun 2010-2011 eğitim öğretim yılında açıldığını, ancak bir türlü resmi törenle bu hayırseverlere bir plaket takdimi, teşekkürün mümkün olmadığını aktaran Arınç, buraya gelerek teşekkür etmenin önemine işaret etti. Arınç, ''Ben bu gecikmiş teşekkürü gönülden kendilerine sunuyorum. Tebrik ediyorum, ellerinden öpüyorum'' dedi.

Arınç, öğrencilere de seslenerek, mezun olup ileride iyi noktalara geldiklerinde bu okulu, yardımseverleri, buradaki halkı unutmamaları gerektiğini söyledi.

“Şimdiki okullar 5 yıldızlı otel gibi”

Şimdiki okulların her birinin 5 yıldızlı otel gibi olduğunu anlatan Arınç, ''Benim çocukluğum da böyle okullarımız yoktu. 10 yıl öncesine, 20 yıl öncesinde de yoktu. Zorluklar vardı, çamur içindeydik, fedakar öğretmenlerimiz sayesinde okuduk ve yetiştik. Bugün çok şükür daha iyiyiz. İleride şartlar daha iyi olacaktır'' diye konuştu.

Hayırsever Bahattin Sevinç ise Ceyhanda ortaokulu bitirince lise olmadığı için her gün trenle Adana'ya gidip gelmek zorunda kaldığını, bu zorlukları yeni nesil yaşamasın diye en çok ihtiyaç duyulan okul ve yurdu yaptırdığını, böylelikle insana yatırım yaptığını söyledi.

Sevinç, lisenin öğrenci yurduyla beraber 12 bin 500 metrekare olup, 420 öğrenciye eğitim verdiğini söyledi.

Konuşmaların ardından Başbakan Yardımcısı Arınç, hayırsever Sevinç'e plaket, Vali Hüseyin Avni Coş da teşekkür belgesi verdi.

Törene, AK Parti Adana Milletvekilleri Necdet Ünüvar, Fatoş Gürkan, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Yıldırım Ramazanoğlu, MHP Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Ceyhan Kaymakamı Gürbüz Karakuş, Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü de katıldı.

Son Güncelleme: Perşembe, 20 Eylül 2012 16:32

Gösterim: 3799

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı Kanun'un bazı hükümlerinin iptal istemini reddetti.

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptal istemini reddetti.

CHP, Kanun'un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.

Davayı esastan görüşen Anayasa Mahkemesi, Kanun'un iptal istemlerini reddetti.

Yüksek Mahkeme'nin kararının ayrıntılarının yarın Anayasa Mahkemesi'nin sitesine konulacağı bildirildi.

İptali istenen hükümler

Kanun'un, iptali istenen hükümleri şöyleydi:

-Mecburi ilköğretim çağının 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsadığı, bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlayıp, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biteceğine ilişkin hükmü,

-İlköğretimin, dört yıl süreli ve zorunlu ilkokul ile dört yıl süreli ve zorunlu ortaokuldan oluşan bir Milli Eğitim ve Öğretim Kurumu olduğuna ilişkin hükmü,

-İmkan ve şartlara göre ortaokulların, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabileceği hükmü,

-İlköğretim kurumlarının dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluştuğunu öngören hüküm ile ortaokul ve liselerde, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin hayatının, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulacağına ilişkin düzenleme,

-''Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerine tabi değildir. Bu madde uyarınca yapılacak alımlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle, rekabete açık olacak şekilde düzenlenir'' hükmü,

-''FATİH Projesi kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullara internet erişim hizmetleri ve ağ altyapısının sağlanması için Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde üst yöneticinin onayıyla 15 yıla kadar gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilir'' hükmü.

> 4+4+4'ün iptal istemine ret

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı Kanun'un bazı hükümlerinin iptal istemini reddetti.

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptal istemini reddetti.

CHP, Kanun'un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.

Davayı esastan görüşen Anayasa Mahkemesi, Kanun'un iptal istemlerini reddetti.

Yüksek Mahkeme'nin kararının ayrıntılarının yarın Anayasa Mahkemesi'nin sitesine konulacağı bildirildi.

İptali istenen hükümler

Kanun'un, iptali istenen hükümleri şöyleydi:

-Mecburi ilköğretim çağının 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsadığı, bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlayıp, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biteceğine ilişkin hükmü,

-İlköğretimin, dört yıl süreli ve zorunlu ilkokul ile dört yıl süreli ve zorunlu ortaokuldan oluşan bir Milli Eğitim ve Öğretim Kurumu olduğuna ilişkin hükmü,

-İmkan ve şartlara göre ortaokulların, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabileceği hükmü,

-İlköğretim kurumlarının dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluştuğunu öngören hüküm ile ortaokul ve liselerde, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin hayatının, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulacağına ilişkin düzenleme,

-''Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerine tabi değildir. Bu madde uyarınca yapılacak alımlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle, rekabete açık olacak şekilde düzenlenir'' hükmü,

-''FATİH Projesi kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullara internet erişim hizmetleri ve ağ altyapısının sağlanması için Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde üst yöneticinin onayıyla 15 yıla kadar gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilir'' hükmü.

Son Güncelleme: Cuma, 21 Eylül 2012 12:26

Gösterim: 2351

815 liralık yapılandırma yargıdan döndü

Manisa'nın Turgutlu İlçesi’nde bir bankadan aldığı konut kredisini iki kez yapılandıran öğretmen Ufuk Ağaoğlu, her iki yapılandırma esnasında kendisinden alınan toplam 815 TL'lik yapılandırma masrafının haksız yere alındığını ve geri iadesini talep etti. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti iade kararı verdi.

Ufuk Ağaoğlu 2009 yılında ev sahibi olabilmek için Halk Bankası'ndan konut kredisi aldı. Ağaoğlu, aradan bir yıl geçtikten sonra faizlerin düşmesiyle birlikte borcunu yapılandırmak istedi.

Habertürk Gazetesi'nin haberine göre, 17 Mayıs 2010'da banka, öğretmenden 500 TL yapılandırma masrafı alarak borcunu yapılandırdı. 2011 yılında yine banka faizlerinin düşmesiyle birlikte Ufuk Ağaoğlu borcunu yeniden yapılandırmak istedi. Banka kendisinden 'itfa planı' adı altında 315 TL komisyon aldı.

TÜKETİCİ HEYETİNE BAŞVURDU

Turgutlu Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'na 26.04.2012 tarihinde bir dilekçe ile başvuran Ufuk Ağaoğlu, dilekçesinde kendisinden alınan toplam 815 TL'lik komisyon ücretlerinin tarafına iade edilmesini istedi.

Ağaoğlu'nun şikâyet dilekçesini inceleyen hakem heyeti, itirazı haklı bularak, 815 TL’lik yeniden yapılandırma ücretinin öğretmen Ufuk Ağaoğlu’na iadesine karar verdi.

> Öğretmenin bankaya karşı hukuk zaferi!

815 liralık yapılandırma yargıdan döndü

Manisa'nın Turgutlu İlçesi’nde bir bankadan aldığı konut kredisini iki kez yapılandıran öğretmen Ufuk Ağaoğlu, her iki yapılandırma esnasında kendisinden alınan toplam 815 TL'lik yapılandırma masrafının haksız yere alındığını ve geri iadesini talep etti. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti iade kararı verdi.

Ufuk Ağaoğlu 2009 yılında ev sahibi olabilmek için Halk Bankası'ndan konut kredisi aldı. Ağaoğlu, aradan bir yıl geçtikten sonra faizlerin düşmesiyle birlikte borcunu yapılandırmak istedi.

Habertürk Gazetesi'nin haberine göre, 17 Mayıs 2010'da banka, öğretmenden 500 TL yapılandırma masrafı alarak borcunu yapılandırdı. 2011 yılında yine banka faizlerinin düşmesiyle birlikte Ufuk Ağaoğlu borcunu yeniden yapılandırmak istedi. Banka kendisinden 'itfa planı' adı altında 315 TL komisyon aldı.

TÜKETİCİ HEYETİNE BAŞVURDU

Turgutlu Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'na 26.04.2012 tarihinde bir dilekçe ile başvuran Ufuk Ağaoğlu, dilekçesinde kendisinden alınan toplam 815 TL'lik komisyon ücretlerinin tarafına iade edilmesini istedi.

Ağaoğlu'nun şikâyet dilekçesini inceleyen hakem heyeti, itirazı haklı bularak, 815 TL’lik yeniden yapılandırma ücretinin öğretmen Ufuk Ağaoğlu’na iadesine karar verdi.

Son Güncelleme: Perşembe, 20 Eylül 2012 16:05

Gösterim: 1569


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.