Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Atacan Eğitim Kurumları Kurucusu ve Türkiye Özel Okullar Birliği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu öğretmen olarak başladığı meslek hayatına kurucu olarak devam etmiş. Eskiden öğretmenlerin bilgi ve deneyimleriyle toplumda saygın bir yeri olduğunu belirten, “Bugün yeniden dünyaya gelsem, yine öğretmen olurdum” diyen Tavukçuoğlu ile, Türkiye’de dünden bugüne öğretmenlerin durumunu konuştuk.

yusuf tavukcuogluSiz hem bir öğretmen hem de bir kurucu olarak sektörün içerisindesiniz. Öncelikle öğretmenliğe nasıl gönül verdiğinizi anlatır mısınız?  

Ben yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum. Mesleğini bu kadar benimsemiş bir insanım; çünkü bana göre öğretmenseniz insanlara yardımcı olabilmeli, ülkenin geleceğini iyi yönlendirebilmeli, gençleri geleceğe hazırlayabilmelisiniz. Başka hiçbir meslekte bulamayacağım duygulardır bunlar. Bu duyguların etkisiyle öğretmenlik benim için aşkla yapabileceğim en doğru meslek oldu. Tekrar altını çizerek söylüyorum, yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum.

İlkokulu Rize’nin İkizdere kazasında okudum. Ortaokul ve liseye İstanbul’da devam ettim. İlkokuldayken çocuklarla öğretmenlik oyunları oynayarak öğretmenlik mesleğinin provalarını yaptık.  Benim için önemli tecrübelerdi. Bu tecrübelerin ve hissettiklerimin, öğretmenliği bir meslek olarak tercih etmemde çok büyük etkisi oldu.

Öğretmen olmak demek, benim için iki anlama geliyordu: Birincisi, ülkemin geleceğine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek; ikincisi, ülkemin gençleriyle birlikte çok sevdiğim öğretmenlik vasıtasıyla bir arada olabilmek. Bu noktalarda rol almak istedim ve bu mesleği seçtim.

O dönemlerde unutamadığınız ve hayatınızda etki yaratan bir öğretmeniniz var mı?

İlkokulda benim çok sevdiğim Yusuf Öğretmenim vardı. Bizim okuduğumuz ilkokul tek katlıydı ve pencerelerimiz açık ders yapardık. Zil çaldığında kapı yerine pencereden dışarıya çıkardık. Yusuf Öğretmenimiz bize bir şey demez, kendisi kapıdan çıkardı. Çünkü Yusuf Öğretmenimiz her konuda olduğu gibi bu konuda da sözle ifade etme yerine doğruları yaşayarak bulmamızı isterdi.  Ancak hava şartlarının ağırlaşmasıyla kar pencereyi tamamen kapattı ve biz pencereden çıkamaz olduk. Kapı da kapalı olduğu için nereden çıkacağımızı düşünmeye başladık. Yusuf Öğretmenimiz bize “Nereden çıkmanız gerektiğini şimdi anladınız mı?” dedi. Biz de o günden sonra koşullar ne olursa olsun kapıyı kullanmaya başladık.

Bu çok öğretici bir deneyimdi bizim için. O zamanın öğretmenleri, bilgi kadar yeteneklerin ve hayata bakışın da geniş olması gerektiğini düşünen insanlardı. Biz de onların bir parçası olmanın uğraşısını veriyoruz.

Üniversitede nasıl bir öğretmenlik eğitimi aldınız?

Bizim zamanımızda yarış yoktu. Herkes aldığı bilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir yerlere geliyordu. Bizlere bilgi aktarılıyordu; ancak bunun yanında verilen bilgilerin nasıl kullanılması gerektiği de öğretiliyordu. Yoksa kuru bilginin hiçbir anlamı yok. Öğrenciden tutun veliyle, iş arkadaşlarımızla nasıl iletişim kurmamız, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiği konusunda çok iyi yetiştirildik. Çünkü bana göre bir öğretmen, sadece sınıfta ders veren, bilgisini aktaran kişi değildir; hareketleriyle, tavırlarıyla, sorunları çözme becerileriyle öğrencisine, mesai arkadaşlarına etki eden kişidir. Öğretmen; önce öğrenci, sonra veli, arkadaşları hatta toplumda bir farkındalık yaratabilmeli. Bana göre öğretmenliğin sihri de burada yatıyor.

Sizin döneminizde üniversiteden mezun olanlar genelde devlete atanıyordu ve öğretmenler çok da sıkıntı yaşamıyordu atanma konusunda. Sizin öyle bir girişiminiz oldu mu?

Üniversiteyi bitirdikten sonra askere gitme dönemi gelmişti. Askere gitmeden önceki bir iki yıllık süreyi bir dershanede çalışarak değerlendirdim. Hem aldığım bilgiyi biraz daha pekiştirmek hem de yeteneklerimle neyi, nasıl yapabilirime bakmak için dershanede öğretmenlik yaptım. Askerden sonra da bir süre dershane öğretmenliğine devam ettim. Daha sonra ailemle bir araya gelerek Atacan Anaokulu ile eğitim kurumlarımızın temelini attık ve Atacan Eğitim Kurumlarını belli bir yere taşıdık.

4 yıllık dershane öğretmenliğiniz sürecinde okul açmak gibi bir fikriniz var mıydı?

Benim vardı ama ailemin bir okul açma fikrine sıcak bakmayabilecekleri konusunda endişelerim de vardı.  Çünkü biz genel olarak inşaat sektörünün içinde yer alan bir aileyiz. Ama Atacan’ın bugünkü yeri vardı, duruyordu. Benim çok önemli bir karar almam gerekiyordu o dönem için. Ailem de okul açma fikrini destekleyince anaokulundan sonra ilkokul ve ortaokulumuzu açtık. Hem öğretmen hem de idareci olarak  başlayıp iki görevi devam ettirmem olanaksız hale gelince daha sonraki süreçte kurumların genel müdürlüğünü yürüttüm.

Türkiye’de eğitim sisteminde öğretmenin yeri ne olmalıdır? Bunu geliştirmek için neler tavsiye edersiniz?

Öğretmen, ülkenin geleceğini hazırlayacak insanları yetiştiriyor. Buradan çıkan ürün, yıllar sonra ya diğer sektörlerden kalite kaybı olarak gelecek ya da kar olarak ülkeye geri dönecek. İyi birey, doğru bireyi yetiştirirse, doğru toplum ortaya çıkar ve sonuçları da doğru olur. Bunun için öğretmen sadece ülkemizde değil, dünyanın neresinde olursa olsun hayati öneme sahiptir. Bu nedenle öğretmenlerin verimli olabilmeleri için maddi ve manevi anlamda daha farklı bir noktada olmalıdır.

Öğretmen sınıfa gelip dersi anlatıp giden bir bilgi makinesi değildir. Öğretmen bir bütündür, çınar ağacı gibidir. Toplumuna bir şey vermeli, çiftçisine da bakkalına da bir şey vermeli, verebilmelidir. Öğretmenlerin bu saygınlığı kazanabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, yapmalıyız.

EĞİTİM ÖĞRETİMDE TAVİZ OLMAZ

Türkiye’de özel okul sektöründe dershanelerin dönüşümüyle beraber yeni okullar açılmış oldu ve özel sektördeki öğrenci sayısı 1 milyonu aştı. Bu gelişmeyi sektör açısından değerlendirdiğinizde eğitim kalitesi açısından neler söylersiniz?

Bu okulların sayılarının artmasıyla birlikte öğrenci sayısının da artması, öğretmen ihtiyacını doğurdu. Dönüşen dershaneler, Temel Eğitim Lisesi adını aldılar; ancak yine dershane gibi çalışıyorlar. Değişen bir şey yok. Nicelik olarak arttık; ancak nitelik olarak kalite kaybımız var. Çözüm okulların fiziki yapısından tutun da kadrosuna, eğitim programına kadar bir eğitim öğretim kurumuna yakışır nitelikte olması, o şekilde hareket etmesi gerekiyor. Dershanelerin ortaya çıkmasına neden olan etkenleri bulup onları ıslah etmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, diplomalı ama hayata hazır olmayan gençler yetiştirmekten öteye geçilemez.

AVRUPA ÜLKELERİ TÜRK EĞİTİM-ÖĞRETİM SİSTEMİNİ MERAK EDİYOR

ECNAİS’e iki yıl önce üye olan Türkiye Özel Okullar Derneği, 2014 yılında 20 Avrupa ülkesiyle birlikte gerçekleştirdiği toplantıda Türk Eğitim Sistemini konuştu. Daha sonraki süreçte de Türkiye Özel Okullar Derneği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu, Florya Koleji’nde gerçekleştirilen toplantıda üye ülkelerin temsilcilerinin sorularına karşılık Türk eğitim sistemi hakkında detaylı bilgi verdiklerini belirtti.

Tavukçuoğlu “Avrupa ülkelerinden 60 müdürümüz geldi. Bunlar ağırlıklı olarak temel eğitimin içinde olan, mutfaktan gelen arkadaşlarımız. Bize Türkiye’deki eğitim öğretim sistemiyle ilgili sorular sordular.  İki saatlik bir süreç içerisinde sorularına yanıt verdik. Onlar da bize ülkelerinde yaptıklarını aktardılar. Böyle bir bilgi alışverişi yaptık.” diye konuştu.

Avrupa ülkelerinde uygulanan sistemin bizim uyguladığımız sisteme yakın olduğunu söyleyen Yusuf Tavukçuoğlu şu bilgileri verdi: “Onların sistemleri bize yakın, ancak bizden bir iki kademe daha öndeler. Bilgi anlamında değil; ama doğru insan yetiştirme anlamında bizden daha iyi bir sisteme sahipler. Türkiye’de mesleki eğitime daha çok önem verilmeli. Öğrencilerimizin hepsini TEOG gibi bir sınava sokmamızın bir mantığı yok.

Öğrencileri belli bir değerlendirmeden geçirdikten sonra yetenekleri doğrultusunda mesleki okullara yönlendirebilmeliyiz. Belki o çocuk matematiğin m’sini bilmez; ama çok iyi bir müzisyen olabilir. Avrupa ülkelerinde açık uçlu, yeteneğe bağlı bir sınav sistemi var. Öğrencilerin büyük bir kısmı daha aşağıdan mesleki liselere, meslek eğitimi veren kurumlara yönlendiriliyorlar. Öğrencinin akademik liseye geçebilmesi için, belli bir derece alması gerekiyor. Herkes doktor olacak değil, herkesin sevdiği mesleği yapıyor olması çok önemli. Kötü bir doktor olmaktansa, iyi bir müzisyen olmak çok daha iyidir.

> Yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum

Atacan Eğitim Kurumları Kurucusu ve Türkiye Özel Okullar Birliği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu öğretmen olarak başladığı meslek hayatına kurucu olarak devam etmiş. Eskiden öğretmenlerin bilgi ve deneyimleriyle toplumda saygın bir yeri olduğunu belirten, “Bugün yeniden dünyaya gelsem, yine öğretmen olurdum” diyen Tavukçuoğlu ile, Türkiye’de dünden bugüne öğretmenlerin durumunu konuştuk.

yusuf tavukcuogluSiz hem bir öğretmen hem de bir kurucu olarak sektörün içerisindesiniz. Öncelikle öğretmenliğe nasıl gönül verdiğinizi anlatır mısınız?  

Ben yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum. Mesleğini bu kadar benimsemiş bir insanım; çünkü bana göre öğretmenseniz insanlara yardımcı olabilmeli, ülkenin geleceğini iyi yönlendirebilmeli, gençleri geleceğe hazırlayabilmelisiniz. Başka hiçbir meslekte bulamayacağım duygulardır bunlar. Bu duyguların etkisiyle öğretmenlik benim için aşkla yapabileceğim en doğru meslek oldu. Tekrar altını çizerek söylüyorum, yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum.

İlkokulu Rize’nin İkizdere kazasında okudum. Ortaokul ve liseye İstanbul’da devam ettim. İlkokuldayken çocuklarla öğretmenlik oyunları oynayarak öğretmenlik mesleğinin provalarını yaptık.  Benim için önemli tecrübelerdi. Bu tecrübelerin ve hissettiklerimin, öğretmenliği bir meslek olarak tercih etmemde çok büyük etkisi oldu.

Öğretmen olmak demek, benim için iki anlama geliyordu: Birincisi, ülkemin geleceğine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek; ikincisi, ülkemin gençleriyle birlikte çok sevdiğim öğretmenlik vasıtasıyla bir arada olabilmek. Bu noktalarda rol almak istedim ve bu mesleği seçtim.

O dönemlerde unutamadığınız ve hayatınızda etki yaratan bir öğretmeniniz var mı?

İlkokulda benim çok sevdiğim Yusuf Öğretmenim vardı. Bizim okuduğumuz ilkokul tek katlıydı ve pencerelerimiz açık ders yapardık. Zil çaldığında kapı yerine pencereden dışarıya çıkardık. Yusuf Öğretmenimiz bize bir şey demez, kendisi kapıdan çıkardı. Çünkü Yusuf Öğretmenimiz her konuda olduğu gibi bu konuda da sözle ifade etme yerine doğruları yaşayarak bulmamızı isterdi.  Ancak hava şartlarının ağırlaşmasıyla kar pencereyi tamamen kapattı ve biz pencereden çıkamaz olduk. Kapı da kapalı olduğu için nereden çıkacağımızı düşünmeye başladık. Yusuf Öğretmenimiz bize “Nereden çıkmanız gerektiğini şimdi anladınız mı?” dedi. Biz de o günden sonra koşullar ne olursa olsun kapıyı kullanmaya başladık.

Bu çok öğretici bir deneyimdi bizim için. O zamanın öğretmenleri, bilgi kadar yeteneklerin ve hayata bakışın da geniş olması gerektiğini düşünen insanlardı. Biz de onların bir parçası olmanın uğraşısını veriyoruz.

Üniversitede nasıl bir öğretmenlik eğitimi aldınız?

Bizim zamanımızda yarış yoktu. Herkes aldığı bilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir yerlere geliyordu. Bizlere bilgi aktarılıyordu; ancak bunun yanında verilen bilgilerin nasıl kullanılması gerektiği de öğretiliyordu. Yoksa kuru bilginin hiçbir anlamı yok. Öğrenciden tutun veliyle, iş arkadaşlarımızla nasıl iletişim kurmamız, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiği konusunda çok iyi yetiştirildik. Çünkü bana göre bir öğretmen, sadece sınıfta ders veren, bilgisini aktaran kişi değildir; hareketleriyle, tavırlarıyla, sorunları çözme becerileriyle öğrencisine, mesai arkadaşlarına etki eden kişidir. Öğretmen; önce öğrenci, sonra veli, arkadaşları hatta toplumda bir farkındalık yaratabilmeli. Bana göre öğretmenliğin sihri de burada yatıyor.

Sizin döneminizde üniversiteden mezun olanlar genelde devlete atanıyordu ve öğretmenler çok da sıkıntı yaşamıyordu atanma konusunda. Sizin öyle bir girişiminiz oldu mu?

Üniversiteyi bitirdikten sonra askere gitme dönemi gelmişti. Askere gitmeden önceki bir iki yıllık süreyi bir dershanede çalışarak değerlendirdim. Hem aldığım bilgiyi biraz daha pekiştirmek hem de yeteneklerimle neyi, nasıl yapabilirime bakmak için dershanede öğretmenlik yaptım. Askerden sonra da bir süre dershane öğretmenliğine devam ettim. Daha sonra ailemle bir araya gelerek Atacan Anaokulu ile eğitim kurumlarımızın temelini attık ve Atacan Eğitim Kurumlarını belli bir yere taşıdık.

4 yıllık dershane öğretmenliğiniz sürecinde okul açmak gibi bir fikriniz var mıydı?

Benim vardı ama ailemin bir okul açma fikrine sıcak bakmayabilecekleri konusunda endişelerim de vardı.  Çünkü biz genel olarak inşaat sektörünün içinde yer alan bir aileyiz. Ama Atacan’ın bugünkü yeri vardı, duruyordu. Benim çok önemli bir karar almam gerekiyordu o dönem için. Ailem de okul açma fikrini destekleyince anaokulundan sonra ilkokul ve ortaokulumuzu açtık. Hem öğretmen hem de idareci olarak  başlayıp iki görevi devam ettirmem olanaksız hale gelince daha sonraki süreçte kurumların genel müdürlüğünü yürüttüm.

Türkiye’de eğitim sisteminde öğretmenin yeri ne olmalıdır? Bunu geliştirmek için neler tavsiye edersiniz?

Öğretmen, ülkenin geleceğini hazırlayacak insanları yetiştiriyor. Buradan çıkan ürün, yıllar sonra ya diğer sektörlerden kalite kaybı olarak gelecek ya da kar olarak ülkeye geri dönecek. İyi birey, doğru bireyi yetiştirirse, doğru toplum ortaya çıkar ve sonuçları da doğru olur. Bunun için öğretmen sadece ülkemizde değil, dünyanın neresinde olursa olsun hayati öneme sahiptir. Bu nedenle öğretmenlerin verimli olabilmeleri için maddi ve manevi anlamda daha farklı bir noktada olmalıdır.

Öğretmen sınıfa gelip dersi anlatıp giden bir bilgi makinesi değildir. Öğretmen bir bütündür, çınar ağacı gibidir. Toplumuna bir şey vermeli, çiftçisine da bakkalına da bir şey vermeli, verebilmelidir. Öğretmenlerin bu saygınlığı kazanabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, yapmalıyız.

EĞİTİM ÖĞRETİMDE TAVİZ OLMAZ

Türkiye’de özel okul sektöründe dershanelerin dönüşümüyle beraber yeni okullar açılmış oldu ve özel sektördeki öğrenci sayısı 1 milyonu aştı. Bu gelişmeyi sektör açısından değerlendirdiğinizde eğitim kalitesi açısından neler söylersiniz?

Bu okulların sayılarının artmasıyla birlikte öğrenci sayısının da artması, öğretmen ihtiyacını doğurdu. Dönüşen dershaneler, Temel Eğitim Lisesi adını aldılar; ancak yine dershane gibi çalışıyorlar. Değişen bir şey yok. Nicelik olarak arttık; ancak nitelik olarak kalite kaybımız var. Çözüm okulların fiziki yapısından tutun da kadrosuna, eğitim programına kadar bir eğitim öğretim kurumuna yakışır nitelikte olması, o şekilde hareket etmesi gerekiyor. Dershanelerin ortaya çıkmasına neden olan etkenleri bulup onları ıslah etmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, diplomalı ama hayata hazır olmayan gençler yetiştirmekten öteye geçilemez.

AVRUPA ÜLKELERİ TÜRK EĞİTİM-ÖĞRETİM SİSTEMİNİ MERAK EDİYOR

ECNAİS’e iki yıl önce üye olan Türkiye Özel Okullar Derneği, 2014 yılında 20 Avrupa ülkesiyle birlikte gerçekleştirdiği toplantıda Türk Eğitim Sistemini konuştu. Daha sonraki süreçte de Türkiye Özel Okullar Derneği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu, Florya Koleji’nde gerçekleştirilen toplantıda üye ülkelerin temsilcilerinin sorularına karşılık Türk eğitim sistemi hakkında detaylı bilgi verdiklerini belirtti.

Tavukçuoğlu “Avrupa ülkelerinden 60 müdürümüz geldi. Bunlar ağırlıklı olarak temel eğitimin içinde olan, mutfaktan gelen arkadaşlarımız. Bize Türkiye’deki eğitim öğretim sistemiyle ilgili sorular sordular.  İki saatlik bir süreç içerisinde sorularına yanıt verdik. Onlar da bize ülkelerinde yaptıklarını aktardılar. Böyle bir bilgi alışverişi yaptık.” diye konuştu.

Avrupa ülkelerinde uygulanan sistemin bizim uyguladığımız sisteme yakın olduğunu söyleyen Yusuf Tavukçuoğlu şu bilgileri verdi: “Onların sistemleri bize yakın, ancak bizden bir iki kademe daha öndeler. Bilgi anlamında değil; ama doğru insan yetiştirme anlamında bizden daha iyi bir sisteme sahipler. Türkiye’de mesleki eğitime daha çok önem verilmeli. Öğrencilerimizin hepsini TEOG gibi bir sınava sokmamızın bir mantığı yok.

Öğrencileri belli bir değerlendirmeden geçirdikten sonra yetenekleri doğrultusunda mesleki okullara yönlendirebilmeliyiz. Belki o çocuk matematiğin m’sini bilmez; ama çok iyi bir müzisyen olabilir. Avrupa ülkelerinde açık uçlu, yeteneğe bağlı bir sınav sistemi var. Öğrencilerin büyük bir kısmı daha aşağıdan mesleki liselere, meslek eğitimi veren kurumlara yönlendiriliyorlar. Öğrencinin akademik liseye geçebilmesi için, belli bir derece alması gerekiyor. Herkes doktor olacak değil, herkesin sevdiği mesleği yapıyor olması çok önemli. Kötü bir doktor olmaktansa, iyi bir müzisyen olmak çok daha iyidir.

Son Güncelleme: Cuma, 27 Kasım 2015 14:51

Gösterim: 3690

Biyoloji öğretmeni olarak eğitim dünyasına adım atan Okyanus Kolejleri Kurucusu Orhan Özbey, “Biyoloji çok sevdiğim bir bilim dalı hem de öğretmenlik çok sevdiğim bir meslek, benim öğretmenliğim işletmeciliğimden önce gelir” diyor. Özbey, ilk yıllar kurucusu olduğu kurumlarda öğretmenlik yaparken, daha sonra öğretmenlere en iyi ortamda mesleklerini yapabilmeleri için gösterdiği çabayla meslekle bağını hiç kopartmadığını söylüyor.

orhan ozbeyÖğrencilik yaşamınızdan bahsedebilir misiniz? Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler hangileriydi?

1965-1966 ilkokula başlama yılım. İlkokuldayken en çok sevdiğim ders matematikti. Ders saatleri dışında ya sokakta arkadaşlarımla misket oynar ya da ilçedeki dükkanımızda oto parçaları satışına yardımcı olurdum. Her gün dükkana alınan gazete akşamları da eve götürülür orada okunmaya devam edilirdi. Her gün mutlaka gazete okurdum. O yılların çokça okunan Teksas, Tomix, Zagor ve Tarkan gibi çizgi roman kitaplarını ve dergilerini bol bol okurdum. Kitap ve dergi okuma alışkanlığım daha ileriki yıllarda daha kapsamlı kitaplarla devam etti.

İlkokulun son yıllarında ve ortaokulda içimde çok ciddi olarak İstanbul’a gitme ve İstanbul’u görme arzusu vardı. Onun için İstanbul ile ilgili her tür kitap ve her bilgi çokça dikkatimi çekiyordu. Ortaokul yıllarımda Fen Bilgisi özellikle Biyoloji çokça sevdiğim derslerdi. İlk, orta ve lise yıllarımda başarı sıralamasında genel olarak ilk üç öğrenci arasında yer aldım. Ortaokul yıllarında eğitim dışında yoğun olarak bize ait oto parçacı dükkanımızda işletmecilik yapıyor, hatta muhasebe defterlerini bile ben tutuyordum. İlçede (Özalp-Van) varlıklı birkaç aileden biri sayılırdık.

Üçüncülükle mezun olduğum ortaokuldan sonra özellikle Biyoloji merakımdan ötürü bir lisenin Fen bölümünde okumak istiyordum. Ancak lisede kontenjan dolduğu için Van Ticaret Lisesi’nde yer bulabildim. Mecburen Van Ticaret Lisesi’ne kayıt yaptırdım ve orayı da sevdim. Ancak Biyoloji okuyamamak bana derin bir eksiklik hissettiriyordu. Van Ticaret Lisesi’nden iyi derece ile mezun olduktan sonra İstanbul’daki Atatürk Eğitim Enstitüsü (bugünkü Marmara Üniversitesi) Fizik-Kimya-Biyoloji bölümünü kazandım. Böylece hem çok sevdiğim Biyoloji eğitimine, hem de çocukluk hayallerimin en büyüğü olan İstanbul’a kavuşmuş oldum.

KONUYU ÖĞRETMENDEN ÖĞRENMEK YERİNE KİTAPLARDAN ÖĞRENDİM

Öğretmenlerinizle ilişkilerinizde nelere dikkat ediyordunuz? Eğitim hayatınızda sizi etkileyen öğretmenleriniz oldu mu? Bu öğretmenleriniz yaşamınızda nasıl bir değişim sağladılar?

İlkokul öğretmenlerim birer anne veya birer baba parçası gibiydi benim için. Kendilerini hem çok sever, hem de çok özel insanlar olarak görürdüm. Ortaokul yıllarımda çok sayıda öğretmenle muhatap oldum, ortaokuldan sonra Robert Koleji’ni kazanmak istiyordum, dolayısıyla kendi öğretmenlerimden çok büyük beklentim vardı. Ancak öğretmenlerimizin bir kısmı gerçekten çok iyi öğretmenlik yaparken, bir kısmı ise sadece ders saatini doldurmaya çalışıyor, bir kısmı da ideolojik davranıyordu. Kimi öğretmenler de biliyorlarsa bile bilgilerini aktaramıyorlardı. Bunun üzerine kendi kendime karar verdim. Bundan sonra konuyu öğretmenden öğrenmek yerine kitaplardan okuyarak öğrenecektim. Nitekim öyle de yaptım, her konuyu öğretmen sınıfta anlatmadan önce evde çalışıyor, derse öyle gidiyordum. İdarenin yetersiz rehberlik hizmeti yüzünden, sınav tarihinin kaçırdım. Sınava giremeden, azimle devam ettiğim üç yıllık ortaokul eğitimimi tamamlamış oldum indigenerics.com.

Her şeye rağmen bütün öğretmenlere karşı saygılı olmak ile beraber bazı öğretmenlerin daha iyi öğretmen olduklarını fark etmeye o yıllarda başlamıştım.

Lise yıllarında da aynı durumla karşılaştım. Kimi öğretmenler büyük bir özveri ile dersini öğretmek kaygısı taşırken, kimisi ise maalesef ideolojik propagandalarla zaman geçiriyordu. Bu tecrübe beni, her öğretmenin fikri ne olursa olsun önce kendi dersini iyi bir şekilde öğrenciye aktarması gerektiği düşüncesine götürdü.

Öğretmenlik yıllarınız nasıl geçti, neler yaşadınız?

Biyoloji öğretmeniyim öncelikle şunu söylemeliyim ki hem Biyoloji çok sevdiğim bir bilim dalı hem de öğretmenlik çok sevdiğim bir meslek, benim öğretmenliğim işletmeciliğimden önce gelir. İlk yıllar kendi kurumlarımda öğretmenlik yaparken, en iyi öğretmenliği yapmak için gerekli ve yeterli olan eğitim kurumlarını geliştirerek mesleğimi her zaman sürdürdüm.

YETENEK MERKEZLİ EĞİTİM REHBERLİĞİNDE OKYANUS KOLEJLERİ GELİŞİYOR VE BÜYÜYOR

Öğretmenlikten okul kuruculuğuna yönelmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Ayrıca kurduğunuz eğitim kurumunu nasıl geliştiriyorsunuz?

1980 -1990 yılları arasında kendi dershanem olan Kültür Dershanesi’nde idarecilik yanında aynı zamanda öğretmenlik de yaptım. 1990’da askere gittim, askerden sonra yine kısa bir süre öğretmenlik yaptım, ancak idari ve ticari işlerin çok yoğunlaşmasından dolayı eğitimin artık sadece işletme boyutuyla ilgilenmeye başladım.

2004 yılına geldiğimizde kurucusu olduğum bir hayli eğitim kurumu İstanbul ve Türkiye çapında yüzlerce şubeye ulaşmıştı. Çevrenin de baskısıyla ilk Okyanus Koleji’ni Avcılar’da açtım. Eş zamanlı olarak kendi ilçem olan Van’ın Özalp ilçesinde de bir lise yaparak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışladım.

Okyanus Kolejleri kurulmadan önce ortaya koyacağımız eğitim modelinin yıllarca kurgusunu yaptık. Bu kurgunun merkezine de öğrencinin sürekli geliştirilmesini temel alan bir yapılanma koyduk.

Nitekim Okyanus Kolejleri’nin geliştirilmesi öğrencinin gelişmesi ile birebir ilişkilidir. Bu noktadan hareketle her öğrencide geliştirilmesi gereken dört temel öğeyi ele aldık:

1. Zihinsel gelişim

2. Duygusal gelişim

3. Ruhsal gelişim

4. Bedensel gelişim

İşte bu dört öğe için gerek akademik, gerekse fiziksel çalışmalar yapıldı. Okul binalarımızda bu konsepte uygun inşa edilerek eğitim çalışmalarına başlandı. “Eğitim ve Yaşam Merkezi” lejandı ile çıktığımızda yolda Yetenek Merkezli Eğitim rehberliğinde Okyanus Kolejleri gelişiyor ve büyüyor.

Günümüzde de Türkiye çapında yer alan 20 büyük kampüsümüz bilim, sanat, spor, eğitim ve kültür dallarında aldıkları dünya ve Türkiye şampiyonlukları ile eğitim alanında hizmetlerini sürdürüyorlar.

> Öğretmenliğim işletmeciliğimden önce gelir

Biyoloji öğretmeni olarak eğitim dünyasına adım atan Okyanus Kolejleri Kurucusu Orhan Özbey, “Biyoloji çok sevdiğim bir bilim dalı hem de öğretmenlik çok sevdiğim bir meslek, benim öğretmenliğim işletmeciliğimden önce gelir” diyor. Özbey, ilk yıllar kurucusu olduğu kurumlarda öğretmenlik yaparken, daha sonra öğretmenlere en iyi ortamda mesleklerini yapabilmeleri için gösterdiği çabayla meslekle bağını hiç kopartmadığını söylüyor.

orhan ozbeyÖğrencilik yaşamınızdan bahsedebilir misiniz? Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler hangileriydi?

1965-1966 ilkokula başlama yılım. İlkokuldayken en çok sevdiğim ders matematikti. Ders saatleri dışında ya sokakta arkadaşlarımla misket oynar ya da ilçedeki dükkanımızda oto parçaları satışına yardımcı olurdum. Her gün dükkana alınan gazete akşamları da eve götürülür orada okunmaya devam edilirdi. Her gün mutlaka gazete okurdum. O yılların çokça okunan Teksas, Tomix, Zagor ve Tarkan gibi çizgi roman kitaplarını ve dergilerini bol bol okurdum. Kitap ve dergi okuma alışkanlığım daha ileriki yıllarda daha kapsamlı kitaplarla devam etti.

İlkokulun son yıllarında ve ortaokulda içimde çok ciddi olarak İstanbul’a gitme ve İstanbul’u görme arzusu vardı. Onun için İstanbul ile ilgili her tür kitap ve her bilgi çokça dikkatimi çekiyordu. Ortaokul yıllarımda Fen Bilgisi özellikle Biyoloji çokça sevdiğim derslerdi. İlk, orta ve lise yıllarımda başarı sıralamasında genel olarak ilk üç öğrenci arasında yer aldım. Ortaokul yıllarında eğitim dışında yoğun olarak bize ait oto parçacı dükkanımızda işletmecilik yapıyor, hatta muhasebe defterlerini bile ben tutuyordum. İlçede (Özalp-Van) varlıklı birkaç aileden biri sayılırdık.

Üçüncülükle mezun olduğum ortaokuldan sonra özellikle Biyoloji merakımdan ötürü bir lisenin Fen bölümünde okumak istiyordum. Ancak lisede kontenjan dolduğu için Van Ticaret Lisesi’nde yer bulabildim. Mecburen Van Ticaret Lisesi’ne kayıt yaptırdım ve orayı da sevdim. Ancak Biyoloji okuyamamak bana derin bir eksiklik hissettiriyordu. Van Ticaret Lisesi’nden iyi derece ile mezun olduktan sonra İstanbul’daki Atatürk Eğitim Enstitüsü (bugünkü Marmara Üniversitesi) Fizik-Kimya-Biyoloji bölümünü kazandım. Böylece hem çok sevdiğim Biyoloji eğitimine, hem de çocukluk hayallerimin en büyüğü olan İstanbul’a kavuşmuş oldum.

KONUYU ÖĞRETMENDEN ÖĞRENMEK YERİNE KİTAPLARDAN ÖĞRENDİM

Öğretmenlerinizle ilişkilerinizde nelere dikkat ediyordunuz? Eğitim hayatınızda sizi etkileyen öğretmenleriniz oldu mu? Bu öğretmenleriniz yaşamınızda nasıl bir değişim sağladılar?

İlkokul öğretmenlerim birer anne veya birer baba parçası gibiydi benim için. Kendilerini hem çok sever, hem de çok özel insanlar olarak görürdüm. Ortaokul yıllarımda çok sayıda öğretmenle muhatap oldum, ortaokuldan sonra Robert Koleji’ni kazanmak istiyordum, dolayısıyla kendi öğretmenlerimden çok büyük beklentim vardı. Ancak öğretmenlerimizin bir kısmı gerçekten çok iyi öğretmenlik yaparken, bir kısmı ise sadece ders saatini doldurmaya çalışıyor, bir kısmı da ideolojik davranıyordu. Kimi öğretmenler de biliyorlarsa bile bilgilerini aktaramıyorlardı. Bunun üzerine kendi kendime karar verdim. Bundan sonra konuyu öğretmenden öğrenmek yerine kitaplardan okuyarak öğrenecektim. Nitekim öyle de yaptım, her konuyu öğretmen sınıfta anlatmadan önce evde çalışıyor, derse öyle gidiyordum. İdarenin yetersiz rehberlik hizmeti yüzünden, sınav tarihinin kaçırdım. Sınava giremeden, azimle devam ettiğim üç yıllık ortaokul eğitimimi tamamlamış oldum indigenerics.com.

Her şeye rağmen bütün öğretmenlere karşı saygılı olmak ile beraber bazı öğretmenlerin daha iyi öğretmen olduklarını fark etmeye o yıllarda başlamıştım.

Lise yıllarında da aynı durumla karşılaştım. Kimi öğretmenler büyük bir özveri ile dersini öğretmek kaygısı taşırken, kimisi ise maalesef ideolojik propagandalarla zaman geçiriyordu. Bu tecrübe beni, her öğretmenin fikri ne olursa olsun önce kendi dersini iyi bir şekilde öğrenciye aktarması gerektiği düşüncesine götürdü.

Öğretmenlik yıllarınız nasıl geçti, neler yaşadınız?

Biyoloji öğretmeniyim öncelikle şunu söylemeliyim ki hem Biyoloji çok sevdiğim bir bilim dalı hem de öğretmenlik çok sevdiğim bir meslek, benim öğretmenliğim işletmeciliğimden önce gelir. İlk yıllar kendi kurumlarımda öğretmenlik yaparken, en iyi öğretmenliği yapmak için gerekli ve yeterli olan eğitim kurumlarını geliştirerek mesleğimi her zaman sürdürdüm.

YETENEK MERKEZLİ EĞİTİM REHBERLİĞİNDE OKYANUS KOLEJLERİ GELİŞİYOR VE BÜYÜYOR

Öğretmenlikten okul kuruculuğuna yönelmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Ayrıca kurduğunuz eğitim kurumunu nasıl geliştiriyorsunuz?

1980 -1990 yılları arasında kendi dershanem olan Kültür Dershanesi’nde idarecilik yanında aynı zamanda öğretmenlik de yaptım. 1990’da askere gittim, askerden sonra yine kısa bir süre öğretmenlik yaptım, ancak idari ve ticari işlerin çok yoğunlaşmasından dolayı eğitimin artık sadece işletme boyutuyla ilgilenmeye başladım.

2004 yılına geldiğimizde kurucusu olduğum bir hayli eğitim kurumu İstanbul ve Türkiye çapında yüzlerce şubeye ulaşmıştı. Çevrenin de baskısıyla ilk Okyanus Koleji’ni Avcılar’da açtım. Eş zamanlı olarak kendi ilçem olan Van’ın Özalp ilçesinde de bir lise yaparak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışladım.

Okyanus Kolejleri kurulmadan önce ortaya koyacağımız eğitim modelinin yıllarca kurgusunu yaptık. Bu kurgunun merkezine de öğrencinin sürekli geliştirilmesini temel alan bir yapılanma koyduk.

Nitekim Okyanus Kolejleri’nin geliştirilmesi öğrencinin gelişmesi ile birebir ilişkilidir. Bu noktadan hareketle her öğrencide geliştirilmesi gereken dört temel öğeyi ele aldık:

1. Zihinsel gelişim

2. Duygusal gelişim

3. Ruhsal gelişim

4. Bedensel gelişim

İşte bu dört öğe için gerek akademik, gerekse fiziksel çalışmalar yapıldı. Okul binalarımızda bu konsepte uygun inşa edilerek eğitim çalışmalarına başlandı. “Eğitim ve Yaşam Merkezi” lejandı ile çıktığımızda yolda Yetenek Merkezli Eğitim rehberliğinde Okyanus Kolejleri gelişiyor ve büyüyor.

Günümüzde de Türkiye çapında yer alan 20 büyük kampüsümüz bilim, sanat, spor, eğitim ve kültür dallarında aldıkları dünya ve Türkiye şampiyonlukları ile eğitim alanında hizmetlerini sürdürüyorlar.

Son Güncelleme: Cuma, 27 Kasım 2015 12:13

Gösterim: 3038

Türk eğitim sisteminde öğretmen atamaları hala büyük bir sorun. Binlerce atama bekleyen öğretmen adaylarının bekleme süresi sancılıyken, Anadolu’da bu mesleği icra edenler için de süreç oldukça zorlu. Binbir eksiklik ve zorlukların üstesinden gelen öğretmenler, öğrencilerinin kendilerine duydukları saygıdan güç alıyorlar. Mesleğine her daim aşık olanların, Anadolu’nun zorlu koşullarında öğrencilerine örnek olmaya çalışanların hikayesi…

Büşra Dişli (Şanlıurfa)

RAHMETLİ AMCAMIN BAYRAĞINI DEVRALMAK İSTEDİM

busra disli24 Kasım 1985’te Sakarya’da dünyaya gelen Büşra Dişli, ilkokulunu Adapazarı Ahmet Akkoç İlkokulu’nda tamamlıyor. Lise eğitimini Figen Sakallıoğlu Anadolu Lisesi’nde yapan Dişli, 2003 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Bölümü’ne başlıyor. İstediği mesleğin hep öğretmenlik olduğunu belirten Büşra Dişli’nin öğretmenliği seçmesinde, hiç tanımadığı, görmediği ama namını çok duyduğu rahmetli amcası İlker Dişli’nin bu mesleği yapıyor olması en büyük sebep olmuş. Dişli, öğretmenliği seçme hikayesine şöyle devam ediyor: “Rahmetli amcamın öğretmen okulundaki arkadaşlarının yazdığı hatıra defterini de bulup okuyunca amcama hayranlığım arttı ve bir karar verdim… Amcamın bıraktığı bayrağı devralmak istedim. Çok şükür nasip oldu.”

Kendisini sınıfta çok gözlemlediğini ve eksiklerini bulmaya çalıştığının altını çizen Büşra Dişli, mükemmel olmadığını ve bunun farkında da olduğunu belirterek, “Ama olabileceğimin en iyisi olmak için tüm çabam” diyor. Çocukların önce okulu sevmesi gerektiğini dile getiren Dişli, “Çocuklarımla vakit geçirmekten keyif alırım. Derslerden keyif alsınlar isterim. Sınıf içinde eğlenelim, eğlenirken öğrenelim isterim. Bazen hikaye kitaplarımızı alır bahçeye atarız kendimizi. Dersi orda yaparız. Bazen sınıfta masaları kaldırır, ortada toplanır dans ederiz. Çocuklar, okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını, sınıfını sevmeli ve sahiplenmeli. O zaman her şey çok daha güzel olur” ifadelerini kullanıyor.

KÖY OKULUNDA ÖĞRETMEN HER ŞEYDİR

Büşra Dişli, 2008 yılında İstanbul Üsküdar Koleji’nde öğretmenliğe ilk adımı atıyor. Haziran 2011’de Şanlıurfa Beyazıt Mezrası Beyazıt Mehmet Mumcu İlkokulu’nda Birleştirilmiş Sınıflı bir köy okulunda göreve başlayacağını öğreniyor. 3 yıl burada öğretmenlik yapan Dişli, Haziran 2014’te yine Şanlıurfa’da başka bir okul olan Eyyübiye Bilim İlkokulu’na göreve atanıyor ve hala bu kurumda öğretmenlik görevini icra ediyor.

Şanlıurfa’da bir köy okulunda birleştirilmiş sınıfta 3 yıl çalışan Büşra Dişli, birçok zorluk yaşadığını ve bunları nasıl aştığını anlattı. İlk olarak okul hakkında bilgi almak için Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nü aradığını ve okuldaki tek öğretmenin kendisi olduğunu öğrendiğini söyleyen Dişli, bu nedenle müdürlük yetkisinin sorumluluğunu da üstlenmiş. Köye gittiğinde okulun yeni olduğunu ama birçok eksiği olduğunu gördüğünü belirten Dişli, okuldaki anasınıfı öğretmeniyle beraber eksikleri tamamlamak için çok çalışmış ve sosyal medya üzerinden birçok yardım çağrısı yaparak karşılığını almışlar. Burada yani birleştirilmiş sınıfta öğretmenliğin çok şey olduğunu vurgulayan Dişli, şunları söylüyor: “Mesleğimi soranlara öğretmenim derdim eskiden ama şimdi köy öğretmeniyim diyorum. Bulunduğum köyün öğretmeni, muhtarı, hemşiresi, bazen doktoru, bazen servisi, psikoloğu, inşaat işçisi, badanacısı, vb. Daha bir sürü şeyim ben. En önemlisi öğrencilere değerli olduklarını, insan olduklarını öğretenenim ben. Başlarını okşayan elim, kalplerinin ısınmasını sağlayanım. Bayrağı sevdiren. Vatanı sevdirenim. Birleştirilmiş sınıfta öğretmen olmak herkesten, her şeyden medet ummak demek. Yardım istemek, bazen dilencilik yapmak demek. Milli Eğitim’in yetişemediği yetemediği konularda eş dost akrabanın yakasına yapışmak demek. Utanmamak demek. Birleştirilmiş sınıfta öğretmen olmak demek çok şey demek aslında…”

Görev yaptığı bölgedeki en büyük sorunun eğitime gereken önemin verilmemesi olduğunu vurgulayan Dişli, bunun sebebini de çevrenin sosyo kültürel yapısına bağlıyor. Burada öğretmenler olarak öğrencilerden önce aileleri eğitmeye çalıştıklarını, onların bilinçlenmesine çalıştıklarını ifade eden Dişli, “Çünkü gördük ki bizler çocuklara ne kadar rol model olmaya çalışsak da bizim öğretilerimiz evde desteklenmediği sürece adımlarımız aynı bir mehter takımı edasıyla oluyor” diyor.

Üner Kanoğlu (Malatya/Akçadağ)

ÖĞRETMENLİKTE SORUN DİYE BİR KELİME YOK

uner kanogluİlkokul, ortaokul ve liseyi Kayseri’de tamamlayan Üner Kanoğlu, 1985 Kayseri doğumlu. İlkokulu Gaziosmanpaşa İlkokulu’nda, ortaokulu Barbaros Ortaokulu’nda, liseyi Kocasinan Süper Lisesi’nde okuyan Kanoğlu, üniversite eğitimini ve yüksek lisansını Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yapıyor. 2009’da mezun olan Kanoğlu, o yıl atandığını ifade ediyor. “Lisede biyoloji dersleri anlatmaya başladığımdan itibaren karar verdim” diyen Kanoğlu için öğretmenlik mesleğini seçmesindeki en önemli kriter, biyoloji derslerini anlattığı arkadaşlarının kendisine hayranlıkla bakması ve dinlemesi olmuş.

Üner Kanoğlu, klasik bir öğretmen olmadığının altını çizerek, “Kuralları öğrencilerle birlikte koymamız ve onları kısıtlamadan disiplini sağlamamız uygulamalarımdan biri. Nasıl bir öğretmensiniz sorusunu ise en iyi açıklayan durum ise okula başlayalı 1 ay olmasına rağmen öğrencilerimin ‘hocam seneye gitmiyorsunuz değil mi’ sorusu yeterli” diye konuşuyor. Öğretmenlik mesleğine 2009 yılında Mardin’in Savur ilçesinde bir köy lisesinde başlayan Kanoğlu, okulun ilk öğretmenlerinden biriymiş.

Yöneten, temizleyen ve öğreten kadrosunda görev yapmış. Kanoğlu, kendisini zorlayan birçok etken olmasına rağmen, oraya bağlanmış. Şu anda Malatya’da öğretmenlik görevini sürdürüyor.

Üner Kanoğlu, “Sorun kelimesi öğretmenin yaşantısında olmayan kelime. Öyle bir misyon yüklenmiş öğretmene ve bunu kabul etmişiz” diyerek, sıradan insanlar için çok zor olan zorlukların öğretmenler için geçiştirilebilir kavramlar olduğunu söylüyor. Kanoğlu, sorunlar karşısında yaptıkları en iyi şeyin, birbirlerine destek vermeleri, kendilerince çözümler bulmaya çalışmak olduğunu belirterek, Anadolu’da öğretmen olmayı şöyle anlatıyor: “Anadolu’da öğretmen olmanın özellikle de köyde öğretmenin en güzel yanı öğrencilerin sizi çabuk kabullenip ailenin bir bireyi kabul etmeleri. Temizlik ve saflıkları sizi hayran bırakıyor ve motive ediyor. Zorlukları bu güzel çocukları hedeflerine ulaştırmak oldukça zor, başarısızlık sizi oldukça üzüyor.”

Fatih Balcı (Van/Erciş)

BURADA MİSAVİRPERVERLİK BATIYA GÖRE ÇOK DAHA İYİ

fatih balci1990 Muğla doğumlu olan Fatih Balcı, ilköğretimi ve liseyi Muğla’da okuyor. Gölcük İlköğretim Okulu’ndan 2004 yılından mezun olan Balcı’nın lise hayatı, Muğla merkezde Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 2008 mezunu ile tamamlanıyor. Liseden mezun olduğu yıl, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanıyor ve 2013 Ağustos’unda mezun oluyor.

Fatih Balcı, öğretmen olmaya üniversitedeyken okuduğu Kelebeğin Rüyası isimli kitapla karar vermiş. Balcı,  “Öğretmenlerin devlet için nasıl faydalı olduklarını, insanlık için fedakarlığın ne demek olduğunu anladım bu kitapla. Aldığım eğitim gereği insanlığın kurtuluşu ve fıtrata uygun yaşam biçimini kazanıp kazandırmam gerekiyordu ve bunun için en iyi fırsatın öğretmenlik olduğuna karar vermiştim”diyor. “Öncelikle öğrencilerime kişilik olarak örnek olmayı hedeflemiş ve inanç bakımından doğru yönde ilerlemelerine yardımcı olmayı hedeflerim” diyen Balcı, her konuda adaletli, doğru ve saygılı olmaya çalışıp örnek olmaya çalıştığını söylüyor.

Fatih Balcı 2014 yılında Van Erciş ilçesinde merkeze atanmış ve hala burada öğretmenlik görevini sürdürüyor. Kadrolu olarak ilk görev yaptığı okul burası olan Balcı, ataması yapılmadan önce kısa bir süre, Eskişehir’de bir ilkokulunda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak çalışmış. Anadolu’da öğretmen olmanın güzel ve zor taraflarını Balcı, şu şekilde anlatıyor: “Batıyla kıyaslandığı zaman, doğuda öğretmen olmanın güzel yanı, velilerin öğretmenlere gösterdikleri saygı. Bir eğitimci olduğunuz hem öğrenciler hem de velilerin sizinle olan ilişkisinde bu saygı kendisini daha belirgin yapıyor. Burada misavirperverlik batıya göre çok daha iyi. Bu güzel taraflarından biridir. Tek kötü tarafı Muğla’da yaşayan ailemin hasreti.”

> Anadolu’da öğretmenler öğrencilerinden güç alıyor

Türk eğitim sisteminde öğretmen atamaları hala büyük bir sorun. Binlerce atama bekleyen öğretmen adaylarının bekleme süresi sancılıyken, Anadolu’da bu mesleği icra edenler için de süreç oldukça zorlu. Binbir eksiklik ve zorlukların üstesinden gelen öğretmenler, öğrencilerinin kendilerine duydukları saygıdan güç alıyorlar. Mesleğine her daim aşık olanların, Anadolu’nun zorlu koşullarında öğrencilerine örnek olmaya çalışanların hikayesi…

Büşra Dişli (Şanlıurfa)

RAHMETLİ AMCAMIN BAYRAĞINI DEVRALMAK İSTEDİM

busra disli24 Kasım 1985’te Sakarya’da dünyaya gelen Büşra Dişli, ilkokulunu Adapazarı Ahmet Akkoç İlkokulu’nda tamamlıyor. Lise eğitimini Figen Sakallıoğlu Anadolu Lisesi’nde yapan Dişli, 2003 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Bölümü’ne başlıyor. İstediği mesleğin hep öğretmenlik olduğunu belirten Büşra Dişli’nin öğretmenliği seçmesinde, hiç tanımadığı, görmediği ama namını çok duyduğu rahmetli amcası İlker Dişli’nin bu mesleği yapıyor olması en büyük sebep olmuş. Dişli, öğretmenliği seçme hikayesine şöyle devam ediyor: “Rahmetli amcamın öğretmen okulundaki arkadaşlarının yazdığı hatıra defterini de bulup okuyunca amcama hayranlığım arttı ve bir karar verdim… Amcamın bıraktığı bayrağı devralmak istedim. Çok şükür nasip oldu.”

Kendisini sınıfta çok gözlemlediğini ve eksiklerini bulmaya çalıştığının altını çizen Büşra Dişli, mükemmel olmadığını ve bunun farkında da olduğunu belirterek, “Ama olabileceğimin en iyisi olmak için tüm çabam” diyor. Çocukların önce okulu sevmesi gerektiğini dile getiren Dişli, “Çocuklarımla vakit geçirmekten keyif alırım. Derslerden keyif alsınlar isterim. Sınıf içinde eğlenelim, eğlenirken öğrenelim isterim. Bazen hikaye kitaplarımızı alır bahçeye atarız kendimizi. Dersi orda yaparız. Bazen sınıfta masaları kaldırır, ortada toplanır dans ederiz. Çocuklar, okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını, sınıfını sevmeli ve sahiplenmeli. O zaman her şey çok daha güzel olur” ifadelerini kullanıyor.

KÖY OKULUNDA ÖĞRETMEN HER ŞEYDİR

Büşra Dişli, 2008 yılında İstanbul Üsküdar Koleji’nde öğretmenliğe ilk adımı atıyor. Haziran 2011’de Şanlıurfa Beyazıt Mezrası Beyazıt Mehmet Mumcu İlkokulu’nda Birleştirilmiş Sınıflı bir köy okulunda göreve başlayacağını öğreniyor. 3 yıl burada öğretmenlik yapan Dişli, Haziran 2014’te yine Şanlıurfa’da başka bir okul olan Eyyübiye Bilim İlkokulu’na göreve atanıyor ve hala bu kurumda öğretmenlik görevini icra ediyor.

Şanlıurfa’da bir köy okulunda birleştirilmiş sınıfta 3 yıl çalışan Büşra Dişli, birçok zorluk yaşadığını ve bunları nasıl aştığını anlattı. İlk olarak okul hakkında bilgi almak için Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nü aradığını ve okuldaki tek öğretmenin kendisi olduğunu öğrendiğini söyleyen Dişli, bu nedenle müdürlük yetkisinin sorumluluğunu da üstlenmiş. Köye gittiğinde okulun yeni olduğunu ama birçok eksiği olduğunu gördüğünü belirten Dişli, okuldaki anasınıfı öğretmeniyle beraber eksikleri tamamlamak için çok çalışmış ve sosyal medya üzerinden birçok yardım çağrısı yaparak karşılığını almışlar. Burada yani birleştirilmiş sınıfta öğretmenliğin çok şey olduğunu vurgulayan Dişli, şunları söylüyor: “Mesleğimi soranlara öğretmenim derdim eskiden ama şimdi köy öğretmeniyim diyorum. Bulunduğum köyün öğretmeni, muhtarı, hemşiresi, bazen doktoru, bazen servisi, psikoloğu, inşaat işçisi, badanacısı, vb. Daha bir sürü şeyim ben. En önemlisi öğrencilere değerli olduklarını, insan olduklarını öğretenenim ben. Başlarını okşayan elim, kalplerinin ısınmasını sağlayanım. Bayrağı sevdiren. Vatanı sevdirenim. Birleştirilmiş sınıfta öğretmen olmak herkesten, her şeyden medet ummak demek. Yardım istemek, bazen dilencilik yapmak demek. Milli Eğitim’in yetişemediği yetemediği konularda eş dost akrabanın yakasına yapışmak demek. Utanmamak demek. Birleştirilmiş sınıfta öğretmen olmak demek çok şey demek aslında…”

Görev yaptığı bölgedeki en büyük sorunun eğitime gereken önemin verilmemesi olduğunu vurgulayan Dişli, bunun sebebini de çevrenin sosyo kültürel yapısına bağlıyor. Burada öğretmenler olarak öğrencilerden önce aileleri eğitmeye çalıştıklarını, onların bilinçlenmesine çalıştıklarını ifade eden Dişli, “Çünkü gördük ki bizler çocuklara ne kadar rol model olmaya çalışsak da bizim öğretilerimiz evde desteklenmediği sürece adımlarımız aynı bir mehter takımı edasıyla oluyor” diyor.

Üner Kanoğlu (Malatya/Akçadağ)

ÖĞRETMENLİKTE SORUN DİYE BİR KELİME YOK

uner kanogluİlkokul, ortaokul ve liseyi Kayseri’de tamamlayan Üner Kanoğlu, 1985 Kayseri doğumlu. İlkokulu Gaziosmanpaşa İlkokulu’nda, ortaokulu Barbaros Ortaokulu’nda, liseyi Kocasinan Süper Lisesi’nde okuyan Kanoğlu, üniversite eğitimini ve yüksek lisansını Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yapıyor. 2009’da mezun olan Kanoğlu, o yıl atandığını ifade ediyor. “Lisede biyoloji dersleri anlatmaya başladığımdan itibaren karar verdim” diyen Kanoğlu için öğretmenlik mesleğini seçmesindeki en önemli kriter, biyoloji derslerini anlattığı arkadaşlarının kendisine hayranlıkla bakması ve dinlemesi olmuş.

Üner Kanoğlu, klasik bir öğretmen olmadığının altını çizerek, “Kuralları öğrencilerle birlikte koymamız ve onları kısıtlamadan disiplini sağlamamız uygulamalarımdan biri. Nasıl bir öğretmensiniz sorusunu ise en iyi açıklayan durum ise okula başlayalı 1 ay olmasına rağmen öğrencilerimin ‘hocam seneye gitmiyorsunuz değil mi’ sorusu yeterli” diye konuşuyor. Öğretmenlik mesleğine 2009 yılında Mardin’in Savur ilçesinde bir köy lisesinde başlayan Kanoğlu, okulun ilk öğretmenlerinden biriymiş.

Yöneten, temizleyen ve öğreten kadrosunda görev yapmış. Kanoğlu, kendisini zorlayan birçok etken olmasına rağmen, oraya bağlanmış. Şu anda Malatya’da öğretmenlik görevini sürdürüyor.

Üner Kanoğlu, “Sorun kelimesi öğretmenin yaşantısında olmayan kelime. Öyle bir misyon yüklenmiş öğretmene ve bunu kabul etmişiz” diyerek, sıradan insanlar için çok zor olan zorlukların öğretmenler için geçiştirilebilir kavramlar olduğunu söylüyor. Kanoğlu, sorunlar karşısında yaptıkları en iyi şeyin, birbirlerine destek vermeleri, kendilerince çözümler bulmaya çalışmak olduğunu belirterek, Anadolu’da öğretmen olmayı şöyle anlatıyor: “Anadolu’da öğretmen olmanın özellikle de köyde öğretmenin en güzel yanı öğrencilerin sizi çabuk kabullenip ailenin bir bireyi kabul etmeleri. Temizlik ve saflıkları sizi hayran bırakıyor ve motive ediyor. Zorlukları bu güzel çocukları hedeflerine ulaştırmak oldukça zor, başarısızlık sizi oldukça üzüyor.”

Fatih Balcı (Van/Erciş)

BURADA MİSAVİRPERVERLİK BATIYA GÖRE ÇOK DAHA İYİ

fatih balci1990 Muğla doğumlu olan Fatih Balcı, ilköğretimi ve liseyi Muğla’da okuyor. Gölcük İlköğretim Okulu’ndan 2004 yılından mezun olan Balcı’nın lise hayatı, Muğla merkezde Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 2008 mezunu ile tamamlanıyor. Liseden mezun olduğu yıl, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanıyor ve 2013 Ağustos’unda mezun oluyor.

Fatih Balcı, öğretmen olmaya üniversitedeyken okuduğu Kelebeğin Rüyası isimli kitapla karar vermiş. Balcı,  “Öğretmenlerin devlet için nasıl faydalı olduklarını, insanlık için fedakarlığın ne demek olduğunu anladım bu kitapla. Aldığım eğitim gereği insanlığın kurtuluşu ve fıtrata uygun yaşam biçimini kazanıp kazandırmam gerekiyordu ve bunun için en iyi fırsatın öğretmenlik olduğuna karar vermiştim”diyor. “Öncelikle öğrencilerime kişilik olarak örnek olmayı hedeflemiş ve inanç bakımından doğru yönde ilerlemelerine yardımcı olmayı hedeflerim” diyen Balcı, her konuda adaletli, doğru ve saygılı olmaya çalışıp örnek olmaya çalıştığını söylüyor.

Fatih Balcı 2014 yılında Van Erciş ilçesinde merkeze atanmış ve hala burada öğretmenlik görevini sürdürüyor. Kadrolu olarak ilk görev yaptığı okul burası olan Balcı, ataması yapılmadan önce kısa bir süre, Eskişehir’de bir ilkokulunda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak çalışmış. Anadolu’da öğretmen olmanın güzel ve zor taraflarını Balcı, şu şekilde anlatıyor: “Batıyla kıyaslandığı zaman, doğuda öğretmen olmanın güzel yanı, velilerin öğretmenlere gösterdikleri saygı. Bir eğitimci olduğunuz hem öğrenciler hem de velilerin sizinle olan ilişkisinde bu saygı kendisini daha belirgin yapıyor. Burada misavirperverlik batıya göre çok daha iyi. Bu güzel taraflarından biridir. Tek kötü tarafı Muğla’da yaşayan ailemin hasreti.”

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Kasım 2015 11:47

Gösterim: 3494

1979 senesinde Kültür Dershanesi’nde öğretmenliğe başlayan Doğa Okulları Kurucusu Fethi Şimşek’in uzun bir öğretmenlik geçmişi olmamış. Kısa süre sonra öğretmenlik yaptığı kuruma ortak olan Şimşek, “Benim öğretmenliğe başlama hikâyem aslında ‘girişimci’ olmak adına atmış olduğum bir adımdı. Eğitimde girişimcilik vizyonunu yaratmak için bu yola baş koydum” diyor.

fathi simsek ogrencilerÖncelikle bize eğitim hayatınızı anlatabilir misiniz? Hangi koşullarda okudunuz ve nasıl bir öğrenciydiniz? Öğretmenlerinizle ilişkilerinizde nelere dikkat ediyordunuz?

Şanlıurfa’da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlköğretim ve lise hayatımı Şanlıurfa’da tamamladım. Şimdiki adıyla; “Marmara Eğitim Fakültesi” olan İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Fizik Kimya Biyoloji bölümünde kimya dalında eğitim aldım. Ardından da ikinci okul olarak İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nde 2 yıl okudum. İyi bir öğrenciydim. Her şeyden önce o yıllarda kendimi keşfetmiş biriydim. İstemiş olduğum geleceğe dair yolumda emin adımlarla ilerlemek için çok çalıştım. Öğretmenlerimle ilişkilerim güçlüydü. İletişimin gücünü her zaman kullandım.

Neden öğretmen olmak istediniz? O dönemlerde sizi öğretmenliğe yönelten sebepler nelerdi?

Eğitim bir ülke için çok önemlidir. Dünya üzerinde gelişmiş bir ülke olarak söz sahibi olmak istiyorsanız bunu iyi eğitilmiş bireylerden oluşan halk ile yapabilirsiniz. Benim öğretmenliğe başlama hikâyem aslında ‘girişimci’ olmak adına atmış olduğum bir adımdı. Eğitimde girişimcilik vizyonunu yaratmak için bu yola baş koydum.

Ne zamana kadar öğretmenlik mesleğini sürdürdünüz? Öğretmenlik yıllarınız nasıl geçti, neler yaşadınız? Hangi okullarda görev yaptınız? Nasıl bir öğretmendiniz?

1979 senesinde Kültür Dershanesi’nde öğretmenliğe başladım. Ancak uzun bir öğretmenlik geçmişim olmadı. Çünkü kısa süre sonra bu kuruma ortak oldum. Artık girişimciliğe adım atmıştım. Elbette bir eğitimci kimliğim oluşmuştu. Bu hala devam ediyor. Vizyonda önemli olan öğrencilerle kurulacak iletişimdir. Ben en çok buna dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aranızda kesinlikle bağ kurulmalı. Başarılı öğretmen olmanın yolu budur.

Öğretmenlikten okul kuruculuğuna yönelmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Eğitim kurumlarınızı nasıl kurdunuz?

Aklımda hep girişimci olmak vardı. Bu benim hayalimdi. Eğitimi para yatırılacak ve kazanılacak bir iş kolu olarak gördüm. Kuruculuğa geçiş öykümü kısaca böyle özetleyebilirim. Eğitim sektörü ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak, hizmet sektöründe de kaliteyi arttıracaktır. Zaten özel eğitim sektörünün geldiği nokta artık budur. 1995 yılında Fatih Dershanesi’ni devir aldım ve büyüttüm. 1998 yılında English Time dil okullarını kurdum. 2001 yılında Doğa Okulları’nı kurarak özel eğitim sektörüne adım attım.

Öğretmenliği özlüyor musunuz? Öğretmenliğin özlediğiniz noktaları nelerdir?

Kesinlikle çok ama çok özlüyorum. Öğretmenlik gerçekten dünyanın en kutsal mesleği. Öğretmenliğimin en çok öğrencilerimle göz teması kurduğum anlarını özlüyorum. Onların gözündeki o öğrenme isteğini görmek beni hep mutlu etmiştir. Hala bile bunun tarifini yapamam. O anlar benim en büyük hazinem olarak var olacaktır.

İÇİMDEKİ İŞLETME RUHUNU ÖĞRETMENİM GÖRDÜ

Eğitim hayatınızda sizi etkileyen öğretmenleriniz oldu mu? Bu öğretmenleriniz yaşamınızda nasıl bir değişim sağladılar? Okul yıllarınızda unutamadığınız öğretmeninizle ilgili aklınızda kalan bir anıyı anlatabilir misiniz?

Sınıf matematik öğretmenim benim içimdeki işletme ruhunu gören ve beni destekleyen biri olarak hayatımda önemli bir yere sahiptir. Bana “soru çözme soru yarat” diyerek innavasyonu öğretmiştir. Aynı şeklide Şanlıurfa’da ilkokul 3. sınıf öğretmenim ile yaşadığım bir anı hala aklımdadır. Bir süre geçirmiş olduğum rahatsızlıktan dolayı okula gidememiştim. Bu öğretmenim benim evime gelerek hiçbir maddi karşılık beklemeden, bana özel ders vermişti. 

Gençlere meslek seçme konusundaki tavsiyeleriniz nelerdir? Özellikle öğretmen olmak isteyen gençlere öğretmen kökenli bir isim olarak neler söyleyebilirsiniz? Bu mesleği seçmek için hangi özelliklere sahip olmalılar?

Hangi mesleği seçerseniz seçin işinizi başarı ile yapın. Önemli olan kendi iç başarınızın keşfedilmesidir. Başarı duygusunu keşfeden öğrenci meslek hayatına özgüven ile atılır. Biz Doğa Okulları’nda öğrencilerimize hep bunu söylüyoruz. Onları bu şekilde eğitiyoruz. Sadece eğitim değil öğretim de veriyoruz. Meslek seçiminde önemli olan bu algıyı kavramaktır. Hızla değişen bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız bilinmeyen bir geleceğe öğrenci hazırlıyoruz. Öğrenciler de bunu bilerek kariyer ve meslek seçimi yapmalılar.

Siz eğitim kurumlarınıza öğretmen seçerken hangi özellikleri arıyorsunuz? Ayrıca kurumlarınızda çalışan öğretmenlerinizin niteliğini daha da artırma noktasında hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz?

Kalite çalışmaları kapsamında, Doğa Okulları’nın tüm birimleri için özel tasarlanan butik projelerini; tüm akademik kadrolarımızın bilfiil katılımıyla hayata geçireceğiz. ‘Öğren-Öğret-Deneyimle’ felsefesi ekseninde gerçekleştirdiğimiz bu projelerle Doğa Okulları’nın eğitim standartlarını daha da yükseltiyoruz. 

Doğa Okulları,  öğretmenlerinin yeni neslin değişimlerine ayak uydurması ve yeni nesle verilecek eğitimlerin güçlendirilmesi için de benzersiz projeler gerçekleştiriyor. İçerik ve kurgusu açısından sektörde benzeri olmayan “Sınıf Öğretmenleri Gelişim Programı”, Doğa Okulları eğitim kadrosunun hem akademik hem de bireysel gelişimlerine destek oluyor.

Türkiye’deki insan gücünü çağdaş dünya seviyesine ulaştırmak için 2002 yılından beri Avrupa Birliği’ne uyumlu eğitimler düzenleyen Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) ile Doğa Okulları Liderlik Akademisi, daha önce hayata geçirilmemiş bir proje yürütüyoruz.

“Sınıf Öğretmenleri Gelişim Programı” adlı 3 yıl sürecek proje kapsamında; 700’den fazla sınıf öğretmeni, toplamda 20 gün ve 140 saatlik eğitim çalışmasına katılacak. Proje, veliler- çocuklarla etkili iletişim konulu atölye çalışmaları, konuk konuşmacılar ve farklı eğitim aktiviteleri içerecek şekilde tasarlandı. Öğretmenlerin hem mesleki hem de kişisel gelişimlerini destekleyecek bu program sonunda katılımcılar, bitirme tezlerini hazırlayacak ve kurulda başarılı olarak değerlendirilenler sertifika almaya hak kazanacak.

EĞİTİMDE KALİTE KONUSUNDA KENDİMİZ İLE YARIŞIYORUZ

Son olarak eğitimcilik yolunda hedefleriniz nelerdir? Kurduğunuz eğitim kurumlarını daha da geliştirmek için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Türkiye’deki eğitim kalitesinin yükseltilmesinde özel okulların payının giderek artacağı inancı içerisindeyiz. Bizler şu anda en çok öğrenciye sahip olan bir özel okul olarak eğitim sektöründe lokomotif konumundayız. Bu konumu devam ettirirken, kurumumuzu büyütürken temel noktamız; kalitemizi korumak, artırmak ve dünya standartlarında bir eğitim vermek. Yıllarca edinmiş olduğumuz vizyon ve misyon ile eğitimde kalite konusunda kendimiz ile yarışıyoruz. Bu noktada da olabildiğince sektöre destek ve örnek olmaya, sektörle ilgili gelişmelere de dikkat etmeye çalışıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan ve en temelde Bakanlığın yönlendirmesine göre hareket eden bir kurum olarak aslında Türkiye’nin geleceği için, Türkiye için çalışıyoruz. Öğrencilerimize bu eğitimi verirken hiç şüphesiz ki eğitim kadromuzun ve velilerimizin de mutluluğunu çok önemsiyoruz. Memnuniyet çalışmalarımız, Ar-Ge ekiplerimizin yaptığı araştırmalar ve insan kaynakları yatırımlarımızla eğitim sektörünün en önemli kurumlarından olmaya devam edeceğiz.

> Öğretmenlik girişimci olmak için bir adımdı

1979 senesinde Kültür Dershanesi’nde öğretmenliğe başlayan Doğa Okulları Kurucusu Fethi Şimşek’in uzun bir öğretmenlik geçmişi olmamış. Kısa süre sonra öğretmenlik yaptığı kuruma ortak olan Şimşek, “Benim öğretmenliğe başlama hikâyem aslında ‘girişimci’ olmak adına atmış olduğum bir adımdı. Eğitimde girişimcilik vizyonunu yaratmak için bu yola baş koydum” diyor.

fathi simsek ogrencilerÖncelikle bize eğitim hayatınızı anlatabilir misiniz? Hangi koşullarda okudunuz ve nasıl bir öğrenciydiniz? Öğretmenlerinizle ilişkilerinizde nelere dikkat ediyordunuz?

Şanlıurfa’da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlköğretim ve lise hayatımı Şanlıurfa’da tamamladım. Şimdiki adıyla; “Marmara Eğitim Fakültesi” olan İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Fizik Kimya Biyoloji bölümünde kimya dalında eğitim aldım. Ardından da ikinci okul olarak İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nde 2 yıl okudum. İyi bir öğrenciydim. Her şeyden önce o yıllarda kendimi keşfetmiş biriydim. İstemiş olduğum geleceğe dair yolumda emin adımlarla ilerlemek için çok çalıştım. Öğretmenlerimle ilişkilerim güçlüydü. İletişimin gücünü her zaman kullandım.

Neden öğretmen olmak istediniz? O dönemlerde sizi öğretmenliğe yönelten sebepler nelerdi?

Eğitim bir ülke için çok önemlidir. Dünya üzerinde gelişmiş bir ülke olarak söz sahibi olmak istiyorsanız bunu iyi eğitilmiş bireylerden oluşan halk ile yapabilirsiniz. Benim öğretmenliğe başlama hikâyem aslında ‘girişimci’ olmak adına atmış olduğum bir adımdı. Eğitimde girişimcilik vizyonunu yaratmak için bu yola baş koydum.

Ne zamana kadar öğretmenlik mesleğini sürdürdünüz? Öğretmenlik yıllarınız nasıl geçti, neler yaşadınız? Hangi okullarda görev yaptınız? Nasıl bir öğretmendiniz?

1979 senesinde Kültür Dershanesi’nde öğretmenliğe başladım. Ancak uzun bir öğretmenlik geçmişim olmadı. Çünkü kısa süre sonra bu kuruma ortak oldum. Artık girişimciliğe adım atmıştım. Elbette bir eğitimci kimliğim oluşmuştu. Bu hala devam ediyor. Vizyonda önemli olan öğrencilerle kurulacak iletişimdir. Ben en çok buna dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aranızda kesinlikle bağ kurulmalı. Başarılı öğretmen olmanın yolu budur.

Öğretmenlikten okul kuruculuğuna yönelmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Eğitim kurumlarınızı nasıl kurdunuz?

Aklımda hep girişimci olmak vardı. Bu benim hayalimdi. Eğitimi para yatırılacak ve kazanılacak bir iş kolu olarak gördüm. Kuruculuğa geçiş öykümü kısaca böyle özetleyebilirim. Eğitim sektörü ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak, hizmet sektöründe de kaliteyi arttıracaktır. Zaten özel eğitim sektörünün geldiği nokta artık budur. 1995 yılında Fatih Dershanesi’ni devir aldım ve büyüttüm. 1998 yılında English Time dil okullarını kurdum. 2001 yılında Doğa Okulları’nı kurarak özel eğitim sektörüne adım attım.

Öğretmenliği özlüyor musunuz? Öğretmenliğin özlediğiniz noktaları nelerdir?

Kesinlikle çok ama çok özlüyorum. Öğretmenlik gerçekten dünyanın en kutsal mesleği. Öğretmenliğimin en çok öğrencilerimle göz teması kurduğum anlarını özlüyorum. Onların gözündeki o öğrenme isteğini görmek beni hep mutlu etmiştir. Hala bile bunun tarifini yapamam. O anlar benim en büyük hazinem olarak var olacaktır.

İÇİMDEKİ İŞLETME RUHUNU ÖĞRETMENİM GÖRDÜ

Eğitim hayatınızda sizi etkileyen öğretmenleriniz oldu mu? Bu öğretmenleriniz yaşamınızda nasıl bir değişim sağladılar? Okul yıllarınızda unutamadığınız öğretmeninizle ilgili aklınızda kalan bir anıyı anlatabilir misiniz?

Sınıf matematik öğretmenim benim içimdeki işletme ruhunu gören ve beni destekleyen biri olarak hayatımda önemli bir yere sahiptir. Bana “soru çözme soru yarat” diyerek innavasyonu öğretmiştir. Aynı şeklide Şanlıurfa’da ilkokul 3. sınıf öğretmenim ile yaşadığım bir anı hala aklımdadır. Bir süre geçirmiş olduğum rahatsızlıktan dolayı okula gidememiştim. Bu öğretmenim benim evime gelerek hiçbir maddi karşılık beklemeden, bana özel ders vermişti. 

Gençlere meslek seçme konusundaki tavsiyeleriniz nelerdir? Özellikle öğretmen olmak isteyen gençlere öğretmen kökenli bir isim olarak neler söyleyebilirsiniz? Bu mesleği seçmek için hangi özelliklere sahip olmalılar?

Hangi mesleği seçerseniz seçin işinizi başarı ile yapın. Önemli olan kendi iç başarınızın keşfedilmesidir. Başarı duygusunu keşfeden öğrenci meslek hayatına özgüven ile atılır. Biz Doğa Okulları’nda öğrencilerimize hep bunu söylüyoruz. Onları bu şekilde eğitiyoruz. Sadece eğitim değil öğretim de veriyoruz. Meslek seçiminde önemli olan bu algıyı kavramaktır. Hızla değişen bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız bilinmeyen bir geleceğe öğrenci hazırlıyoruz. Öğrenciler de bunu bilerek kariyer ve meslek seçimi yapmalılar.

Siz eğitim kurumlarınıza öğretmen seçerken hangi özellikleri arıyorsunuz? Ayrıca kurumlarınızda çalışan öğretmenlerinizin niteliğini daha da artırma noktasında hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz?

Kalite çalışmaları kapsamında, Doğa Okulları’nın tüm birimleri için özel tasarlanan butik projelerini; tüm akademik kadrolarımızın bilfiil katılımıyla hayata geçireceğiz. ‘Öğren-Öğret-Deneyimle’ felsefesi ekseninde gerçekleştirdiğimiz bu projelerle Doğa Okulları’nın eğitim standartlarını daha da yükseltiyoruz. 

Doğa Okulları,  öğretmenlerinin yeni neslin değişimlerine ayak uydurması ve yeni nesle verilecek eğitimlerin güçlendirilmesi için de benzersiz projeler gerçekleştiriyor. İçerik ve kurgusu açısından sektörde benzeri olmayan “Sınıf Öğretmenleri Gelişim Programı”, Doğa Okulları eğitim kadrosunun hem akademik hem de bireysel gelişimlerine destek oluyor.

Türkiye’deki insan gücünü çağdaş dünya seviyesine ulaştırmak için 2002 yılından beri Avrupa Birliği’ne uyumlu eğitimler düzenleyen Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) ile Doğa Okulları Liderlik Akademisi, daha önce hayata geçirilmemiş bir proje yürütüyoruz.

“Sınıf Öğretmenleri Gelişim Programı” adlı 3 yıl sürecek proje kapsamında; 700’den fazla sınıf öğretmeni, toplamda 20 gün ve 140 saatlik eğitim çalışmasına katılacak. Proje, veliler- çocuklarla etkili iletişim konulu atölye çalışmaları, konuk konuşmacılar ve farklı eğitim aktiviteleri içerecek şekilde tasarlandı. Öğretmenlerin hem mesleki hem de kişisel gelişimlerini destekleyecek bu program sonunda katılımcılar, bitirme tezlerini hazırlayacak ve kurulda başarılı olarak değerlendirilenler sertifika almaya hak kazanacak.

EĞİTİMDE KALİTE KONUSUNDA KENDİMİZ İLE YARIŞIYORUZ

Son olarak eğitimcilik yolunda hedefleriniz nelerdir? Kurduğunuz eğitim kurumlarını daha da geliştirmek için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Türkiye’deki eğitim kalitesinin yükseltilmesinde özel okulların payının giderek artacağı inancı içerisindeyiz. Bizler şu anda en çok öğrenciye sahip olan bir özel okul olarak eğitim sektöründe lokomotif konumundayız. Bu konumu devam ettirirken, kurumumuzu büyütürken temel noktamız; kalitemizi korumak, artırmak ve dünya standartlarında bir eğitim vermek. Yıllarca edinmiş olduğumuz vizyon ve misyon ile eğitimde kalite konusunda kendimiz ile yarışıyoruz. Bu noktada da olabildiğince sektöre destek ve örnek olmaya, sektörle ilgili gelişmelere de dikkat etmeye çalışıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan ve en temelde Bakanlığın yönlendirmesine göre hareket eden bir kurum olarak aslında Türkiye’nin geleceği için, Türkiye için çalışıyoruz. Öğrencilerimize bu eğitimi verirken hiç şüphesiz ki eğitim kadromuzun ve velilerimizin de mutluluğunu çok önemsiyoruz. Memnuniyet çalışmalarımız, Ar-Ge ekiplerimizin yaptığı araştırmalar ve insan kaynakları yatırımlarımızla eğitim sektörünün en önemli kurumlarından olmaya devam edeceğiz.

Son Güncelleme: Perşembe, 26 Kasım 2015 11:02

Gösterim: 3254

YTB, uluslararası araştırmacıları 2 bin 500 TL bursla Türkiye'deki üniversitelere çekecek.

hocalarYurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), dünyanın her yerinden doktora diplomasına sahip araştırmacıların, Türkiye’deki üniversitelere gelmeleri için 2 bin 500 TL bursla araştırma programı başlatıyor.

Amerika ve Avrupa’daki üniversitelerin, tüm dünyadan akademisyenlerin ülkelerinde araştırma yapmalarını teşvik etmek amacıyla burslandırdığı misafir öğretim görevlisi (visiting lecturer) sistemini Türkiye'de uygulamaya başlayan YTB, uluslararası çalışmalara imza atacak bursiyerlerini bekliyor.

YTB, geliştirdiği araştırma burs programıyla doktora diplomasına sahip olanlar ile doktora düzeyinde eğitim gören ve tez aşamasında olan araştırmacılara burs imkanı sağlayacak. Program kapsamında, sosyal ve beşeri bilimler alanlarında araştırmalar yapacak uluslararası araştırmacılara, 2 bin 500 TL burs verilecek.

Türkiye vatandaşlığı dışında bir vatandaşlığa sahip olanların yararlanabildiği burs programıyla, Türk ve uluslararası akademisyenlerin ortak çalışmalar yapmasının teşvik edilmesi hedefleniyor.

Sosyal ve beşeri bilimler alanlarında araştırma yapmak isteyen araştırmacıların, Türkiye'deki bir üniversiteden kabul alması gerekiyor. En az 3, en fazla 12 ay süreli verilecek araştırma burslarına, YTB Türkiye Bursları internet sayfasından (www.turkiyeburslari.gov.tr) yıl boyunca başvuru yapılabilecek.

Türkiye’deki araştırmasını başarılı bir şekilde tamamlayan araştırmacılara, bilimsel etkinliklere katılmaları için YTB tarafından ek yardımlar da sağlanacak.

> Türkiye misafir öğretim görevlisi arıyor

YTB, uluslararası araştırmacıları 2 bin 500 TL bursla Türkiye'deki üniversitelere çekecek.

hocalarYurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), dünyanın her yerinden doktora diplomasına sahip araştırmacıların, Türkiye’deki üniversitelere gelmeleri için 2 bin 500 TL bursla araştırma programı başlatıyor.

Amerika ve Avrupa’daki üniversitelerin, tüm dünyadan akademisyenlerin ülkelerinde araştırma yapmalarını teşvik etmek amacıyla burslandırdığı misafir öğretim görevlisi (visiting lecturer) sistemini Türkiye'de uygulamaya başlayan YTB, uluslararası çalışmalara imza atacak bursiyerlerini bekliyor.

YTB, geliştirdiği araştırma burs programıyla doktora diplomasına sahip olanlar ile doktora düzeyinde eğitim gören ve tez aşamasında olan araştırmacılara burs imkanı sağlayacak. Program kapsamında, sosyal ve beşeri bilimler alanlarında araştırmalar yapacak uluslararası araştırmacılara, 2 bin 500 TL burs verilecek.

Türkiye vatandaşlığı dışında bir vatandaşlığa sahip olanların yararlanabildiği burs programıyla, Türk ve uluslararası akademisyenlerin ortak çalışmalar yapmasının teşvik edilmesi hedefleniyor.

Sosyal ve beşeri bilimler alanlarında araştırma yapmak isteyen araştırmacıların, Türkiye'deki bir üniversiteden kabul alması gerekiyor. En az 3, en fazla 12 ay süreli verilecek araştırma burslarına, YTB Türkiye Bursları internet sayfasından (www.turkiyeburslari.gov.tr) yıl boyunca başvuru yapılabilecek.

Türkiye’deki araştırmasını başarılı bir şekilde tamamlayan araştırmacılara, bilimsel etkinliklere katılmaları için YTB tarafından ek yardımlar da sağlanacak.

Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Kasım 2015 10:49

Gösterim: 2136


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.