Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Tercih dönemlerinin başlamasıyla birlikte üniversitelerin rekabeti de gittikçe kızışmaya başladı. Nişantaşı Üniversitesi öğrencilerine mezun olduktan sonra iş bulamamaları durumunda 1000 lira işsizlik maaşı ödemeyi vaat ediyor.
Nişantaşı Üniversitesi, 2012-2013 eğitim yılına 3 fakülte ve 10 bölümle başlayacak.
Farklı sektörlerde gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda tespit edilen kalifiye eleman açıklarına paralel olarak açılması kararlaştırılan bölümler ''İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi'', ''Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi'' ile ''Sanat ve Tasarım Fakültesi'', üniversitenin lokomotifi olacak.
Üniversitenin ''iddialı'' bölümleri arasında, ''Uluslararası Ticaret ve Lojistik'', ''Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği'', ''Moda Tasarımı'', ''Çocuk Gelişimi'' ve ''Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik'' yer alıyor.
İlk yıl İngilizce hazırlık sınıfını okuyacak öğrenciler, ikinci yıldan itibaren kendi tercih ettikleri 4 yıllık bölümlerde okuyabilecek. Son yıl olan 6'ncı yılda başarı puanı belli bir ortalamanın üzerinde olan öğrenciler, ücretsiz olarak tezsiz yüksek lisans yapabilecek.
Nişantaşı Üniversitesi, öğrencilerine yüzde 25'ten yüzde 100'e kadar burs olanağı sunarken, kardeşlere yüzde 5, şehit çocuklarına tam burslu, ilk 100-1000-5 bin -10 bin derecesine giren öğrencilere derecelerine göre burslar sağlanıyor.
Üniversitede yarım gün teorik, yarım gün pratik eğitim uygulanacak. İkinci bir sınava gerek kalmadan yüksek lisans yapma olanağına da sahip olacak öğrenciler, hem okuyup hem çalışabilecekleri bir sistemle mezun olacak.
Mezuniyet sonrasında işe giren öğrencilerinin, işsiz kalması durumunda insan kaynakları atölyesi ile destek olan üniversite ayda 1.000 lira işsizlik maaşı ile öğrencilerin azami ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlayacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Tercih dönemlerinin başlamasıyla birlikte üniversitelerin rekabeti de gittikçe kızışmaya başladı. Nişantaşı Üniversitesi öğrencilerine mezun olduktan sonra iş bulamamaları durumunda 1000 lira işsizlik maaşı ödemeyi vaat ediyor.
Nişantaşı Üniversitesi, 2012-2013 eğitim yılına 3 fakülte ve 10 bölümle başlayacak.
Farklı sektörlerde gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda tespit edilen kalifiye eleman açıklarına paralel olarak açılması kararlaştırılan bölümler ''İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi'', ''Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi'' ile ''Sanat ve Tasarım Fakültesi'', üniversitenin lokomotifi olacak.
Üniversitenin ''iddialı'' bölümleri arasında, ''Uluslararası Ticaret ve Lojistik'', ''Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği'', ''Moda Tasarımı'', ''Çocuk Gelişimi'' ve ''Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik'' yer alıyor.
İlk yıl İngilizce hazırlık sınıfını okuyacak öğrenciler, ikinci yıldan itibaren kendi tercih ettikleri 4 yıllık bölümlerde okuyabilecek. Son yıl olan 6'ncı yılda başarı puanı belli bir ortalamanın üzerinde olan öğrenciler, ücretsiz olarak tezsiz yüksek lisans yapabilecek.
Nişantaşı Üniversitesi, öğrencilerine yüzde 25'ten yüzde 100'e kadar burs olanağı sunarken, kardeşlere yüzde 5, şehit çocuklarına tam burslu, ilk 100-1000-5 bin -10 bin derecesine giren öğrencilere derecelerine göre burslar sağlanıyor.
Üniversitede yarım gün teorik, yarım gün pratik eğitim uygulanacak. İkinci bir sınava gerek kalmadan yüksek lisans yapma olanağına da sahip olacak öğrenciler, hem okuyup hem çalışabilecekleri bir sistemle mezun olacak.
Mezuniyet sonrasında işe giren öğrencilerinin, işsiz kalması durumunda insan kaynakları atölyesi ile destek olan üniversite ayda 1.000 lira işsizlik maaşı ile öğrencilerin azami ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlayacak.
Son Güncelleme: Cumartesi, 21 Temmuz 2012 16:03
Gösterim: 3856
Hürriyet Gazetesi Yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın bugünkü yazısı
Samsun ’da 19 Mayıs Üniversitesi’ne gelen Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ı protesto
etmek için bir basın açıklaması yapmak isteyen öğrencilerin, üniversitenin güvenlik görevlileri tarafından tekme tokat dövüldüklerini hatırlayacaksınız.
Kız öğrencilerin saçlarından tutulup yerlerde sürüklendiğini, erkek öğrencilerin tekme tokat dövüldüğünü televizyonlarda izlemişsinizdir.
Öğrenciler daha sonra da gözaltına alınmışlardı. Şu anda bununla ilgili olarak adli bir soruşturma sürüyor mu bilmiyorum ama üniversite 31 protestocu öğrenciden yazılı savunma istemiş.
Bizde böyle “savunma” istemek, bir prosedürün yerine getirilmesinden ibarettir.
Karar çoktan verilmiştir, ama işi kitabına uydurmak gerekir, savunma istenir.
O savunmalarda ne yazıldığının pek önemi yoktur, çünkü belli ki üniversite yönetimi kararını vermiş, çocukları cezalandıracak.
Savunması istenen öğrencilerin, tekme tokat ile güvenlik bariyerlerine saldırdıkları iddia ediliyor çünkü. Belli ki üniversitenin yönetim odalarından bakılınca öyle görünüyor, biz televizyonlarda başka bir şey görmüştük oysa!
Hep yazıyorum ama yine yazayım: Demokratik bir ülkede, protesto gösterisi yapmak bir haktır. Güvenlik güçlerinin görevi, bu protestonun olaylara neden olmadan yapılıp bitmesini sağlamaktır. Elbette çevreye zarar verecek taşkınlıklara izin verilmeyecektir ama protestosunu barışçı biçimde gerçekleştirmek isteyenlere böyle müdahale edilmez.
Üniversite yönetimi, eğer “üniversite” kavramının farkında olmuş olsaydı, soruşturmayı öğrencilere değil, onların demokratik haklarını kullanmalarını aşırı şiddet kullanarak engelleyen üniversite güvenlikçilerine yönelik olarak açardı.
Ama 12 Eylül ile “hesaplaşılan” Türkiye’de, üniversiteler 12 Eylül zihniyetinden kurtulabilmiş değil, bunu her gün bir kez daha öğreniyoruz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın bugünkü yazısı
Samsun ’da 19 Mayıs Üniversitesi’ne gelen Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ı protesto
etmek için bir basın açıklaması yapmak isteyen öğrencilerin, üniversitenin güvenlik görevlileri tarafından tekme tokat dövüldüklerini hatırlayacaksınız.
Kız öğrencilerin saçlarından tutulup yerlerde sürüklendiğini, erkek öğrencilerin tekme tokat dövüldüğünü televizyonlarda izlemişsinizdir.
Öğrenciler daha sonra da gözaltına alınmışlardı. Şu anda bununla ilgili olarak adli bir soruşturma sürüyor mu bilmiyorum ama üniversite 31 protestocu öğrenciden yazılı savunma istemiş.
Bizde böyle “savunma” istemek, bir prosedürün yerine getirilmesinden ibarettir.
Karar çoktan verilmiştir, ama işi kitabına uydurmak gerekir, savunma istenir.
O savunmalarda ne yazıldığının pek önemi yoktur, çünkü belli ki üniversite yönetimi kararını vermiş, çocukları cezalandıracak.
Savunması istenen öğrencilerin, tekme tokat ile güvenlik bariyerlerine saldırdıkları iddia ediliyor çünkü. Belli ki üniversitenin yönetim odalarından bakılınca öyle görünüyor, biz televizyonlarda başka bir şey görmüştük oysa!
Hep yazıyorum ama yine yazayım: Demokratik bir ülkede, protesto gösterisi yapmak bir haktır. Güvenlik güçlerinin görevi, bu protestonun olaylara neden olmadan yapılıp bitmesini sağlamaktır. Elbette çevreye zarar verecek taşkınlıklara izin verilmeyecektir ama protestosunu barışçı biçimde gerçekleştirmek isteyenlere böyle müdahale edilmez.
Üniversite yönetimi, eğer “üniversite” kavramının farkında olmuş olsaydı, soruşturmayı öğrencilere değil, onların demokratik haklarını kullanmalarını aşırı şiddet kullanarak engelleyen üniversite güvenlikçilerine yönelik olarak açardı.
Ama 12 Eylül ile “hesaplaşılan” Türkiye’de, üniversiteler 12 Eylül zihniyetinden kurtulabilmiş değil, bunu her gün bir kez daha öğreniyoruz.
Son Güncelleme: Perşembe, 19 Temmuz 2012 10:07
Gösterim: 1720
Yerleştirme puanlarının hesaplanmasında Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı uygulanacak
YÖK Genel Kurulu, 2012 yılına münhasıran yükseköğretime yerleştirme puanları hesaplanırken YÖK'ün 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'na göre işlem yapılmasını kararlaştırdı.
Karara göre, yerleştirme puanlarının hesaplanmasında Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı uygulanacak.
YÖK Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan açıklamada, Yükseköğretim Genel Kurulu'nun bugün toplandığı ve toplantıda Danıştay 8. Dairesi'nin 2012-ÖSYS Kılavuzu'nun ortaöğretim başarı puanını düzenleyen bölümüyle ilgili aldığı kararın görüşüldüğü bildirildi.
Açıklamada, YÖK Genel Kurulu'nda alınan karara ilişkin şunlar kaydedildi:
''Danıştay 8. Dairesi'nin 2012/5246 esas numaralı ara kararına göre; 2547 sayılı Kanun'un 12/7/2012 günü yürürlüğe giren geçici 62. maddesinin metni ve madde gerekçesinden anlaşıldığı üzere 2547 sayılı Kanun'un 6287 sayılı Yasa ile değişik 45. maddesi hükmünde öngörülen ortaöğretim başarı puanı hesaplama yöntemi, 2012 yılı içinde yapılacak yükseköğretime yerleştirme işlemlerinde uygulanmayacak olup; 2012 yılı yerleştirme işlemlerinde Yükseköğretim Genel Kurulu'nun 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli ve 2011.21.1120 sayılı kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'nun ilk halinde öngörülen hesaplama yöntemi uygulanacaktır.
Bir başka ifadeyle 6353 sayılı Yasa ile 2547 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 62. madde uyarınca 2012 ÖSYS Kılavuzu'nun revize edilmiş halinin dava konusu edilen 'Ortaöğretim Başarı Puanı' başlıklı 6. kısmı, 2012 yılı yükseköğretim yerleştirme işlemleri için uygulanma kabiliyetini yitirmiştir.''
Anayasa'nın 138. ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin, ''idare mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarıyla nihai karalarının, idari makamlarca uygulanmasının amir olduğu'' bilgisine yer verilen açıklamada, ''Bu kararın getirdiği zorunluluk çerçevesinde, ÖSYM Başkanlığınca, münhasıran 2012 yılı için yükseköğretime yerleştirme puanları hesaplanırken Yükseköğretim Kurulu'nun 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'na göre işlem yapılmasına karar verilmiştir. Konuyla ilgili YÖK Genel Kurulu'nun almış olduğu karar, ÖSYM'ye de tebliğ edilmiş olup, yerleştirme puanlarının hesaplanmasında 2012 yılına münhasıran Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) uygulanacaktır'' ifadeleri kullanıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Yerleştirme puanlarının hesaplanmasında Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı uygulanacak
YÖK Genel Kurulu, 2012 yılına münhasıran yükseköğretime yerleştirme puanları hesaplanırken YÖK'ün 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'na göre işlem yapılmasını kararlaştırdı.
Karara göre, yerleştirme puanlarının hesaplanmasında Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı uygulanacak.
YÖK Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan açıklamada, Yükseköğretim Genel Kurulu'nun bugün toplandığı ve toplantıda Danıştay 8. Dairesi'nin 2012-ÖSYS Kılavuzu'nun ortaöğretim başarı puanını düzenleyen bölümüyle ilgili aldığı kararın görüşüldüğü bildirildi.
Açıklamada, YÖK Genel Kurulu'nda alınan karara ilişkin şunlar kaydedildi:
''Danıştay 8. Dairesi'nin 2012/5246 esas numaralı ara kararına göre; 2547 sayılı Kanun'un 12/7/2012 günü yürürlüğe giren geçici 62. maddesinin metni ve madde gerekçesinden anlaşıldığı üzere 2547 sayılı Kanun'un 6287 sayılı Yasa ile değişik 45. maddesi hükmünde öngörülen ortaöğretim başarı puanı hesaplama yöntemi, 2012 yılı içinde yapılacak yükseköğretime yerleştirme işlemlerinde uygulanmayacak olup; 2012 yılı yerleştirme işlemlerinde Yükseköğretim Genel Kurulu'nun 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli ve 2011.21.1120 sayılı kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'nun ilk halinde öngörülen hesaplama yöntemi uygulanacaktır.
Bir başka ifadeyle 6353 sayılı Yasa ile 2547 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 62. madde uyarınca 2012 ÖSYS Kılavuzu'nun revize edilmiş halinin dava konusu edilen 'Ortaöğretim Başarı Puanı' başlıklı 6. kısmı, 2012 yılı yükseköğretim yerleştirme işlemleri için uygulanma kabiliyetini yitirmiştir.''
Anayasa'nın 138. ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin, ''idare mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarıyla nihai karalarının, idari makamlarca uygulanmasının amir olduğu'' bilgisine yer verilen açıklamada, ''Bu kararın getirdiği zorunluluk çerçevesinde, ÖSYM Başkanlığınca, münhasıran 2012 yılı için yükseköğretime yerleştirme puanları hesaplanırken Yükseköğretim Kurulu'nun 30 Kasım-1 Aralık 2011 tarihli kararıyla yayımı uygun bulunan 2012-ÖSYS Kılavuzu'na göre işlem yapılmasına karar verilmiştir. Konuyla ilgili YÖK Genel Kurulu'nun almış olduğu karar, ÖSYM'ye de tebliğ edilmiş olup, yerleştirme puanlarının hesaplanmasında 2012 yılına münhasıran Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) uygulanacaktır'' ifadeleri kullanıldı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Temmuz 2012 17:28
Gösterim: 2497
Hürriyet Gazetesi Yazarı Özgür Bolat’ın bugünkü yazısı
Veliler ve öğretmenler genelde soruyor:
‘Oğlum çok zeki ama çalışmıyor.’
‘Sınıfımda çok zeki bir öğrenci var, ama bir türlü motive edemiyorum.’
Onları motive etmek için ilk olarak ‘zeki ama başarısız’ olan öğrencilerin genel özelliklerini bilmek gerekiyor.
ÖZELLİKLERİ
Bu tür öğrenciler, kendilerinin zeki olarak göründüğünü bilir.
İşlerini genelde son dakikada yapar.
Zeki olarak kabul gördükleri için çalışmadan yaparım, imajı verir.
Çalışmalarını sık sık erteler ve çok endişe duymaz.
Anne/baba endişelenir ama onlar rahattır.
‘Ya işte sorunsuz dersleri geçiyorum ya yeter!’ der.
Kendisinin başarılı olduğunu ifade eder. ‘Durumum bence gayet iyi’ der.
Başarılarından birkaç örnek verir.
Bahaneleri çoktur. Ödül ya da ceza onlara işlemez.
Bazen heyecanla ödev yaparlar, ama heyecanları çabuk kaybolur.
Anne-baba bazen çalışması için ikna eder. Söz verir ama sözünü çabuk unutur.
Okul ve ders ile ilgili sorulara da üstü kapalı yanıt verir.
NEDEN BÖYLE ?
Bu çocukların aileleri genelde eğitimli (ya da eğitim bilinci olan), mutlu, düzgün ve ilgilidir. Ama farkında olmadan bazı yanlışlar yapmaktadırlar.
Bana göre en büyük yanlış şudur:
Çocuklarının zekasını ön plana çıkartır ve onları zeki olarak etiketler. Çocuklar da zeka görünümlerini kaybetmemek için çalışıp başarısız olmaktansa hiç çalışmamayı tercih eder.
(Bu konuya daha önce ayrıntılı yazmıştım. O yazımı buradan okuyabilirsiniz. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12574290.asp?yazarid=313 )
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Bu aileler genelde orta sınıf ve üstüdür. Yani o konumlarına çalışarak gelmişlerdir. Bu bağlamda da çocuklarından aynısını beklerler.
Bu durumda çocukla ilişkileri genelde koşulludur. Koşullu ilişkinin olduğu yerde çocuklar olumsuzluk yaratarak, ailelerini test edebilir.
GELECEĞİ ERTELEMEK
Ailesinin okulla ilgili kendisinden beklentisi yüksek olduğu için daha fazla başarı, daha fazla beklenti ve koşul getirecektir. Çocuk bu sorumluluktan kaçar.
Aslında geleceği ertelemektedirler.
DEMOKRATİK İLİŞKİLER
Yine bu aileler genelde eğitimli olduğu için çocukları ile demokratik ilişkiler kurar.
Çocuklar ile tartışsalar da yüzleşmezler. Katı kurallar koymazlar. Denetleme mekanizması kurmazlar. Bu da başarıyı engeller.
BAŞARININ TANIMI
Ender de olsa bu tür aileler çocuklarının toplum tarafından kabul gören alanlarda başarılı olmasını ister. Bu durumda da sevdiği alanda motivasyonu çok yüksek olan bu çocukların görüşlerini reddetmiş olur.
Aslında daha da tehlikeli olan bunu manipülasyon ile yapmalarıdır.
Bu da koşuldur ve çocukta tepki yaratır.
SORUMLULUK VERME
Bu tür aileler çocuklarının başarılı olmasını istediği için çocukları ile ilgilenir ve farkında olmadan çocuklarının sorunları sahiplenir.
Aslında sorun çocuğundur. Aile bunu göze almaz. Bu durumda da çocuk kendi sorunundan sorumlu hissetmez. Eyleme geçmez.
NE YAPILMALI?
Genelde aileler ‘Tamam güzel de ne yapacağız?’ diye soruyor.
En çok buna yanıt vermekte zorlanıyorum. Çünkü sorunu tespit etmek kolay ama çözüm zor.
Doktor kalp rahatsızlığını 1 saatte bulur ama sizin sorunu çözmeniz için yaşam tarzınızı değiştirmeniz, spor yapmanız ve beslenme alışkanlığınızı değiştirmeniz gerekir.
Bunun da çözümü böyle.
Birazcık ailenin kültürel yapısını ve çocuğunuzla ilişkinizi değiştirmeniz gerekiyor. Bu zor bir süreç ama mümkün.
Bunları ilerde ayrıntılı yazacağım ama şimdilik şunu yapabilirsiniz:
İlk olarak unutmayın çocuğunuzun motivasyonu çok yüksek ama okulla ilgili olmayabilir. Ona koşul koymadan, sevdiği alana yönlendirin.
Bununla başlayın yeter.
(Aslında başarısız öğrencileri 6 kategoriye ayırabiliriz. Bugün bu kategorileri yazacaktım ama zeki ama başarısız öğrencileri anlatırken yazı bitti. Diğer kategoriler diğer yazılara.)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı Özgür Bolat’ın bugünkü yazısı
Veliler ve öğretmenler genelde soruyor:
‘Oğlum çok zeki ama çalışmıyor.’
‘Sınıfımda çok zeki bir öğrenci var, ama bir türlü motive edemiyorum.’
Onları motive etmek için ilk olarak ‘zeki ama başarısız’ olan öğrencilerin genel özelliklerini bilmek gerekiyor.
ÖZELLİKLERİ
Bu tür öğrenciler, kendilerinin zeki olarak göründüğünü bilir.
İşlerini genelde son dakikada yapar.
Zeki olarak kabul gördükleri için çalışmadan yaparım, imajı verir.
Çalışmalarını sık sık erteler ve çok endişe duymaz.
Anne/baba endişelenir ama onlar rahattır.
‘Ya işte sorunsuz dersleri geçiyorum ya yeter!’ der.
Kendisinin başarılı olduğunu ifade eder. ‘Durumum bence gayet iyi’ der.
Başarılarından birkaç örnek verir.
Bahaneleri çoktur. Ödül ya da ceza onlara işlemez.
Bazen heyecanla ödev yaparlar, ama heyecanları çabuk kaybolur.
Anne-baba bazen çalışması için ikna eder. Söz verir ama sözünü çabuk unutur.
Okul ve ders ile ilgili sorulara da üstü kapalı yanıt verir.
NEDEN BÖYLE ?
Bu çocukların aileleri genelde eğitimli (ya da eğitim bilinci olan), mutlu, düzgün ve ilgilidir. Ama farkında olmadan bazı yanlışlar yapmaktadırlar.
Bana göre en büyük yanlış şudur:
Çocuklarının zekasını ön plana çıkartır ve onları zeki olarak etiketler. Çocuklar da zeka görünümlerini kaybetmemek için çalışıp başarısız olmaktansa hiç çalışmamayı tercih eder.
(Bu konuya daha önce ayrıntılı yazmıştım. O yazımı buradan okuyabilirsiniz. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12574290.asp?yazarid=313 )
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Bu aileler genelde orta sınıf ve üstüdür. Yani o konumlarına çalışarak gelmişlerdir. Bu bağlamda da çocuklarından aynısını beklerler.
Bu durumda çocukla ilişkileri genelde koşulludur. Koşullu ilişkinin olduğu yerde çocuklar olumsuzluk yaratarak, ailelerini test edebilir.
GELECEĞİ ERTELEMEK
Ailesinin okulla ilgili kendisinden beklentisi yüksek olduğu için daha fazla başarı, daha fazla beklenti ve koşul getirecektir. Çocuk bu sorumluluktan kaçar.
Aslında geleceği ertelemektedirler.
DEMOKRATİK İLİŞKİLER
Yine bu aileler genelde eğitimli olduğu için çocukları ile demokratik ilişkiler kurar.
Çocuklar ile tartışsalar da yüzleşmezler. Katı kurallar koymazlar. Denetleme mekanizması kurmazlar. Bu da başarıyı engeller.
BAŞARININ TANIMI
Ender de olsa bu tür aileler çocuklarının toplum tarafından kabul gören alanlarda başarılı olmasını ister. Bu durumda da sevdiği alanda motivasyonu çok yüksek olan bu çocukların görüşlerini reddetmiş olur.
Aslında daha da tehlikeli olan bunu manipülasyon ile yapmalarıdır.
Bu da koşuldur ve çocukta tepki yaratır.
SORUMLULUK VERME
Bu tür aileler çocuklarının başarılı olmasını istediği için çocukları ile ilgilenir ve farkında olmadan çocuklarının sorunları sahiplenir.
Aslında sorun çocuğundur. Aile bunu göze almaz. Bu durumda da çocuk kendi sorunundan sorumlu hissetmez. Eyleme geçmez.
NE YAPILMALI?
Genelde aileler ‘Tamam güzel de ne yapacağız?’ diye soruyor.
En çok buna yanıt vermekte zorlanıyorum. Çünkü sorunu tespit etmek kolay ama çözüm zor.
Doktor kalp rahatsızlığını 1 saatte bulur ama sizin sorunu çözmeniz için yaşam tarzınızı değiştirmeniz, spor yapmanız ve beslenme alışkanlığınızı değiştirmeniz gerekir.
Bunun da çözümü böyle.
Birazcık ailenin kültürel yapısını ve çocuğunuzla ilişkinizi değiştirmeniz gerekiyor. Bu zor bir süreç ama mümkün.
Bunları ilerde ayrıntılı yazacağım ama şimdilik şunu yapabilirsiniz:
İlk olarak unutmayın çocuğunuzun motivasyonu çok yüksek ama okulla ilgili olmayabilir. Ona koşul koymadan, sevdiği alana yönlendirin.
Bununla başlayın yeter.
(Aslında başarısız öğrencileri 6 kategoriye ayırabiliriz. Bugün bu kategorileri yazacaktım ama zeki ama başarısız öğrencileri anlatırken yazı bitti. Diğer kategoriler diğer yazılara.)
Son Güncelleme: Perşembe, 19 Temmuz 2012 08:55
Gösterim: 2573
MEB'de 12 yıllık zorunlu eğitim mesaisi
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunun yasalaşmasının ardından ve okulların tatil olmasıyla birlikte çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor.
MEB Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) Başkanı Emin Karip, “Şu an bizim için mesai kavramı yok. Gerekiyorsa hafta sonu da çalışıyoruz. Çünkü bizim önceliğimiz Eylül ayında, okullar açıldığı gün hem 1. ve hem 5. sınıflarda ilkokullar ve ortaokullar için yenilenen haftalık ders çizelgesinin gerektirdiği öğretim materyallerinin öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin kullanımına hazır olmasıdır” dedi. Kurul olarak çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürdüklerini belirten Karip, “İlköğretim 5. sınıfta öğrencilerimizin tercih yapabileceği 15 seçmeli ders var. Öncelikli olarak 5. sınıfta okutulacak derslerin içeriklerini hazırlıyoruz ve çalışmalarımızda yoğun olarak bu 15 dersin öğretim programlarının ve öğretim materyallerinin hazırlanması üzerine odaklanmış durumdayız” diye konuştu.
Bakanlığın bütün birimleri yoğun
Çocukları 1. ve 5. sınıfta okuyacak ailelerin endişe yaşamamaları gerektiğini vurgulayan Karip, “Eylül ayında, okullar açıldığı anda hem 1., hem 5. sınıflarda tüm öğretim materyallerini öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz için hazır olmasını sağlayacağız” dedi. Karip, şöyle devam etti: “Şu an bizim için mesai kavramı yok. Bu bizim birlikte çalıştığımız akademisyenler ve uzmanlar için de geçerli. Hafta sonu çalışmak gerekiyorsa da çalışıyoruz. Çünkü bizim önceliğimiz Eylül ayında okular açıldığı gün, hem 1. ve hem 5. sınıflar için 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile ilgili yasanın ve bu yasaya dayalı olarak yenilenen haftalık çizelgenin gerektirdiği tüm öğretim materyallerinin okullarımızda öğretmenlerin ve öğrencilerin kullanımına hazır olması, bunu sağlamak için de sadece Talim ve Terbiye Kurulu değil, Bakanlığımızın bütün birimleri yoğun bir biçimde çalışıyor.”
Ders sürelerinde değişiklik söz konusu değil
Ders saati sürelerinde bir değişikliğin söz konusu olmadığını, her ders süresinin hem ilkokullar, hem ortaokullar için 40'ar dakika olacağını belirtti. Liselerin haftalık ders çizelgesiyle ilgili çalışmaların tamamlanmadığı bilgisini veren Karip, lisede çok sayıda seçmeli dersin olduğunu, bu aşamada seçmeli dersler kapsamında yapılacak çok bir şeyin olmadığını söyledi. Karip, “Lisedeki seçmeli dersler, çok ciddi değişiklikler yapmayı gerektirmiyor şu anda” dedi. Yalnızca 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile ilgili kanunda yer alan derslerin seçmeli dersler arasına özellikle de ikinci grup seçmeli derslerin eklenmesi ile sınırlı bir değişiklik öngördüklerini belirtti.
Yaşayan Diller ve Lehçeler programına iki talep var
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Emin Karip, “Yaşayan Diller ve Lehçeler programıyla ilgili şu ana kadar bize ulaşmış ve değerlendirmeye alınmış iki talep var. Bu taleplerden birincisi Kürtçe diğeri de Çerkezce'nin seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili” dedi. Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in Hayatı dersleri programlarının henüz Kurul'da kabul edilmediğini ama taslaklar üzerinde çalışıldığını anlatan Karip, "Temel Dini Bilgiler Dersi'nde öğretilecek dinler arasında İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik var. Derse talep olması halinde okutulacak. Bu dersle ilgili Din Öğretimi Genel Müdürlüğü TTK ile koordineli olarak, hem sivil toplum kuruluşlarıyla, hem üniversitelerle zaman zaman birlikte çalışmalar yapıyor. Şu ana kadar bize ulaşmış ve değerlendirmeye alınmış iki talep var. Bu taleplerden birincisi Kürtçe, diğeri de Çerkezce'nin seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili” diye konuştu. Çerkezce için Adigece ve Abhazca lehçeleriyle ilgili taleplerin geldiğini belirten Karip, bu konuda taleplerin değerlendirildiğini, ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak bir öğretim programı hazırlanabileceğini söyledi. Kürtçe dersi için ise öğretim programı ve öğretim materyalleri çalışmalarının Mardin Artuklu Üniversitesi'nin Yaşayan Diller Enstitüsü'nden görevlendirilen öğretim elemanlarının da katılımı ile yürütüldüğünü aktaran Karip, “Öğretim elemanları ve TTK uzmanları çalışmaları birlikte yürütüyor” diye konuştu.
Sudoku gibi zeka oyunları olacak
Karip, seçmeli olacak bir diğer derslerden Yabancı Dil dersi için ise Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilmiş dillerin derste okutulacağını hatırlattı. Bir öğrencinin hangi alandan ders seçmek istiyorsa onu seçebileceğini vurgulayan Karip, Sanat ve Spor alanındaki derslerin de önemli olduğunu, öğrencilerin bu derslerden herhangi birini 4 yıl seçebileceği gibi, bu dersleri haftada 2 ya da 4 saat de seçebileceğini belirtti. Karip, “Yalnızca sanat, spor ve müzik alanına özgü olmak üzere, haftada 4 saat seçme hakkının tanınmış olmasının, özellikle öğrencilerin bu alanlardan herhangi birinde yeteneklerini keşfetmeleri ve geliştirmeleri açısından önemli görüldüğünü ve bu nedenle öğrencilere sanat, spor ve müzik derslerinden herhangi birini ya da en az ikisini haftada 4 saat alma fırsatı” sunduklarını vurguladı. Yeni bir ders olan Zeka Oyunları dersine de değinen Karip, bu dersin sadece satranç ile sınırlı kalmayacağını söyledi. Sudoku ve benzeri sayısal zeka oyunları dahil olmak üzere her türlü zeka oyununun bu ders kapsamında yer alabileceğini anlattı.
(hürriyeteğitim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
MEB'de 12 yıllık zorunlu eğitim mesaisi
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanunun yasalaşmasının ardından ve okulların tatil olmasıyla birlikte çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor.
MEB Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) Başkanı Emin Karip, “Şu an bizim için mesai kavramı yok. Gerekiyorsa hafta sonu da çalışıyoruz. Çünkü bizim önceliğimiz Eylül ayında, okullar açıldığı gün hem 1. ve hem 5. sınıflarda ilkokullar ve ortaokullar için yenilenen haftalık ders çizelgesinin gerektirdiği öğretim materyallerinin öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin kullanımına hazır olmasıdır” dedi. Kurul olarak çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürdüklerini belirten Karip, “İlköğretim 5. sınıfta öğrencilerimizin tercih yapabileceği 15 seçmeli ders var. Öncelikli olarak 5. sınıfta okutulacak derslerin içeriklerini hazırlıyoruz ve çalışmalarımızda yoğun olarak bu 15 dersin öğretim programlarının ve öğretim materyallerinin hazırlanması üzerine odaklanmış durumdayız” diye konuştu.
Bakanlığın bütün birimleri yoğun
Çocukları 1. ve 5. sınıfta okuyacak ailelerin endişe yaşamamaları gerektiğini vurgulayan Karip, “Eylül ayında, okullar açıldığı anda hem 1., hem 5. sınıflarda tüm öğretim materyallerini öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz için hazır olmasını sağlayacağız” dedi. Karip, şöyle devam etti: “Şu an bizim için mesai kavramı yok. Bu bizim birlikte çalıştığımız akademisyenler ve uzmanlar için de geçerli. Hafta sonu çalışmak gerekiyorsa da çalışıyoruz. Çünkü bizim önceliğimiz Eylül ayında okular açıldığı gün, hem 1. ve hem 5. sınıflar için 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile ilgili yasanın ve bu yasaya dayalı olarak yenilenen haftalık çizelgenin gerektirdiği tüm öğretim materyallerinin okullarımızda öğretmenlerin ve öğrencilerin kullanımına hazır olması, bunu sağlamak için de sadece Talim ve Terbiye Kurulu değil, Bakanlığımızın bütün birimleri yoğun bir biçimde çalışıyor.”
Ders sürelerinde değişiklik söz konusu değil
Ders saati sürelerinde bir değişikliğin söz konusu olmadığını, her ders süresinin hem ilkokullar, hem ortaokullar için 40'ar dakika olacağını belirtti. Liselerin haftalık ders çizelgesiyle ilgili çalışmaların tamamlanmadığı bilgisini veren Karip, lisede çok sayıda seçmeli dersin olduğunu, bu aşamada seçmeli dersler kapsamında yapılacak çok bir şeyin olmadığını söyledi. Karip, “Lisedeki seçmeli dersler, çok ciddi değişiklikler yapmayı gerektirmiyor şu anda” dedi. Yalnızca 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile ilgili kanunda yer alan derslerin seçmeli dersler arasına özellikle de ikinci grup seçmeli derslerin eklenmesi ile sınırlı bir değişiklik öngördüklerini belirtti.
Yaşayan Diller ve Lehçeler programına iki talep var
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Emin Karip, “Yaşayan Diller ve Lehçeler programıyla ilgili şu ana kadar bize ulaşmış ve değerlendirmeye alınmış iki talep var. Bu taleplerden birincisi Kürtçe diğeri de Çerkezce'nin seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili” dedi. Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in Hayatı dersleri programlarının henüz Kurul'da kabul edilmediğini ama taslaklar üzerinde çalışıldığını anlatan Karip, "Temel Dini Bilgiler Dersi'nde öğretilecek dinler arasında İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik var. Derse talep olması halinde okutulacak. Bu dersle ilgili Din Öğretimi Genel Müdürlüğü TTK ile koordineli olarak, hem sivil toplum kuruluşlarıyla, hem üniversitelerle zaman zaman birlikte çalışmalar yapıyor. Şu ana kadar bize ulaşmış ve değerlendirmeye alınmış iki talep var. Bu taleplerden birincisi Kürtçe, diğeri de Çerkezce'nin seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili” diye konuştu. Çerkezce için Adigece ve Abhazca lehçeleriyle ilgili taleplerin geldiğini belirten Karip, bu konuda taleplerin değerlendirildiğini, ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak bir öğretim programı hazırlanabileceğini söyledi. Kürtçe dersi için ise öğretim programı ve öğretim materyalleri çalışmalarının Mardin Artuklu Üniversitesi'nin Yaşayan Diller Enstitüsü'nden görevlendirilen öğretim elemanlarının da katılımı ile yürütüldüğünü aktaran Karip, “Öğretim elemanları ve TTK uzmanları çalışmaları birlikte yürütüyor” diye konuştu.
Sudoku gibi zeka oyunları olacak
Karip, seçmeli olacak bir diğer derslerden Yabancı Dil dersi için ise Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilmiş dillerin derste okutulacağını hatırlattı. Bir öğrencinin hangi alandan ders seçmek istiyorsa onu seçebileceğini vurgulayan Karip, Sanat ve Spor alanındaki derslerin de önemli olduğunu, öğrencilerin bu derslerden herhangi birini 4 yıl seçebileceği gibi, bu dersleri haftada 2 ya da 4 saat de seçebileceğini belirtti. Karip, “Yalnızca sanat, spor ve müzik alanına özgü olmak üzere, haftada 4 saat seçme hakkının tanınmış olmasının, özellikle öğrencilerin bu alanlardan herhangi birinde yeteneklerini keşfetmeleri ve geliştirmeleri açısından önemli görüldüğünü ve bu nedenle öğrencilere sanat, spor ve müzik derslerinden herhangi birini ya da en az ikisini haftada 4 saat alma fırsatı” sunduklarını vurguladı. Yeni bir ders olan Zeka Oyunları dersine de değinen Karip, bu dersin sadece satranç ile sınırlı kalmayacağını söyledi. Sudoku ve benzeri sayısal zeka oyunları dahil olmak üzere her türlü zeka oyununun bu ders kapsamında yer alabileceğini anlattı.
(hürriyeteğitim)
Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Temmuz 2012 14:29
Gösterim: 2064