Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Sıradan bir okur musunuz yoksa kitap aşığı mı? İşte sıradan bir okurla bir kitap tutkununu birbirinden ayıran on altı detay…
Sınırsız televizyon ve internet çağında, içinizi kelimelerle doldurmak büyük bir tutku ister. Bir kitap kurduysanız eğer, en sevdiğiniz yazarların sözleriyle yaşar; eski kitapların kokularıyla mutlu olursunuz. İşte sıradan bir okurla bir kitap tutkununu birbirinden ayırmaya yarayacak on altı yöntem…
1) Kitabın sayfalarından birini öylesine yırtıp uçak yapma fikri size deliye döndürüyorsa
2) Kendinizi sahafların arka koridorlarında eski kitapları koklarken buluyorsanız
3) Artık yetişkin olsanız da, “okul kitap fuarı” kelimeleri size bugün bile heyecanlandırabiliyorsa
4) Kitaplardan uyarlama filmlere gitmekten nefret ediyorsanız -çünkü hiçbir zaman aklınızdaki hayalini kurduğunuz kitapla örtüşmez-
5) İkinci el satışlarda gözünüz sürekli kitapları arıyorsa -onları satın almak için değil, aynı zamanda “kurtarmak” da istiyorsanız-
6) Okunacaklar Listesi’nin devrilip uykunuzda sizi ezmesi endişesi varsa
7) Pop kültürü sloganlarındansa, klasik yazarların sözlerine daha hâkimseniz
8) Yalnızca kitaplardaki indirimden ötürü bir kütüphaneci ile birlikte olmuşsanız
9) Bir kitabı bitirdikten çok uzun süre sonra bile hâlâ karakterlerin etkisinden çıkamayıp, onları düşünüyorsanız
10) Kitaplarınıza etiket yapıştırıp, kime nerede ödünç verdiğinizi sürekli takip ediyorsanız
11) Her türlü ortama, hatta buluşmalarınıza bile, bir kitap getiriyorsanız – ne zaman kitap okuma şansı yakalayacağınızı bilemezsiniz-
12) Sevdiğiniz bir yazara tweet attıp o da size cevap verdiğinde odanızda dans etmeye başlıyorsanız
13) Ve eğer onlar sizi Twitter’dan takibe başladıklarında aklınızı kaybedecek gibi oluyorsanız
14) En sevdiğiniz kitabın sizde birkaç farklı kopyası varsa –çünkü çekici bir kitap kapağına dayanamıyorsunuz-
15) Her çeşit kitabı -elektronik de olsa kâğıt da olsa- seviyorsanız
16) Bu akşam televizyonda ne olduğuna dair en ufak bir fikriniz bile yoksa
Tebrikler! Siz bir kitap kurdusunuz.
Kaynak Radikal, Huffingtonpost
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Sıradan bir okur musunuz yoksa kitap aşığı mı? İşte sıradan bir okurla bir kitap tutkununu birbirinden ayıran on altı detay…
Sınırsız televizyon ve internet çağında, içinizi kelimelerle doldurmak büyük bir tutku ister. Bir kitap kurduysanız eğer, en sevdiğiniz yazarların sözleriyle yaşar; eski kitapların kokularıyla mutlu olursunuz. İşte sıradan bir okurla bir kitap tutkununu birbirinden ayırmaya yarayacak on altı yöntem…
1) Kitabın sayfalarından birini öylesine yırtıp uçak yapma fikri size deliye döndürüyorsa
2) Kendinizi sahafların arka koridorlarında eski kitapları koklarken buluyorsanız
3) Artık yetişkin olsanız da, “okul kitap fuarı” kelimeleri size bugün bile heyecanlandırabiliyorsa
4) Kitaplardan uyarlama filmlere gitmekten nefret ediyorsanız -çünkü hiçbir zaman aklınızdaki hayalini kurduğunuz kitapla örtüşmez-
5) İkinci el satışlarda gözünüz sürekli kitapları arıyorsa -onları satın almak için değil, aynı zamanda “kurtarmak” da istiyorsanız-
6) Okunacaklar Listesi’nin devrilip uykunuzda sizi ezmesi endişesi varsa
7) Pop kültürü sloganlarındansa, klasik yazarların sözlerine daha hâkimseniz
8) Yalnızca kitaplardaki indirimden ötürü bir kütüphaneci ile birlikte olmuşsanız
9) Bir kitabı bitirdikten çok uzun süre sonra bile hâlâ karakterlerin etkisinden çıkamayıp, onları düşünüyorsanız
10) Kitaplarınıza etiket yapıştırıp, kime nerede ödünç verdiğinizi sürekli takip ediyorsanız
11) Her türlü ortama, hatta buluşmalarınıza bile, bir kitap getiriyorsanız – ne zaman kitap okuma şansı yakalayacağınızı bilemezsiniz-
12) Sevdiğiniz bir yazara tweet attıp o da size cevap verdiğinde odanızda dans etmeye başlıyorsanız
13) Ve eğer onlar sizi Twitter’dan takibe başladıklarında aklınızı kaybedecek gibi oluyorsanız
14) En sevdiğiniz kitabın sizde birkaç farklı kopyası varsa –çünkü çekici bir kitap kapağına dayanamıyorsunuz-
15) Her çeşit kitabı -elektronik de olsa kâğıt da olsa- seviyorsanız
16) Bu akşam televizyonda ne olduğuna dair en ufak bir fikriniz bile yoksa
Tebrikler! Siz bir kitap kurdusunuz.
Kaynak Radikal, Huffingtonpost
Son Güncelleme: Salı, 27 May 2014 13:52
Gösterim: 1274
Uzmanlar, aileleri çocuklarının akademik yönden başarılı olabilmeleri, odaklanma sorunu yaşamamaları için onları 5 yaşına kadar çok sıkı takip etmeleri konusunda uyardı
Yüksek beyin işlevlerini ve algılama-değerlendirme ile ilgili temel görevleri yürüten beyin kabuğunun yüzde 90’ının bireyin ilk 5 yılında oluştuğuna dikkat çeken uzmanlar, aileleri çocuklarının akademik yönden başarılı olabilmeleri, odaklanma sorunu yaşamamaları için onları bu yaş aralığında sıkı takip etmeleri konusunda uyardı
Bireylerin beyin kabuğunun gelişiminde en kritik yılların ilk 5 yıl olduğunu açıklayan uzmanlar, başarılı bir akademik kariyere sahip, derslerine ve ödevlerine odaklanmakta zorlanmayan çocuklar yetiştirmek isteyen aileleri bu konuda uyardı. Çocukların okul yaşamında yaşayabileceği odaklanma, öğrenme ile ilgili zorluklar, aşırı hareketlilik gibi sorunların sinyallerinin aslında okul öncesi dönemde ortaya çıktığını vurgulayan uzmanlara göre, bu dönemde çocukların gelişiminin takibi şart..! Organize olmakta zorlanan, neye nasıl başlayacağını planlamakta zorlanan ya da ödevlerinin takibini yapmayan çocuklarıyla ilgili olarak anne-babaların bu noktada uzman desteğine başvurduğunu ama bu dönemde çocuğun veya gencin akademik yaşantısında önemli değişimler yaratabilmek için geç kalınmış olabildiğini belirten Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nden Uzman Psikolojik Danışman Nur Ağdelen, “Çocukların okul yaşamındaki dikkat ve öğrenme performansının nasıl olacağı, okul öncesi dönemde şekillenmeye başlar. Bu nedenle, okul öncesi dönemde, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanması ve gelişimsel becerilerinin yaşına uygun olup olmadığının değerlendirilmesi, gelişimsel gecikmelerin saptanması durumunda, bu konuda bir uzmandan destek alınması çok önemli” dedi. ‘Ama neden?’ soruları bıktırabilir! 0-6 yaş arası dönemin, çocuğun kişiliğinin temellerinin atıldığı dönem olması açısından büyük önem taşıdığını aktaran Ağdelen, şunları söyledi: “Bu dönemde yürümeyi, zıplamayı, kalem tutmayı içeren fiziksel beceriler ile konuşma, söylenenleri yerine getirme gibi dil becerileri hızla gelişir. Çocuk birçok alanda tek başına hareket edebilir, bağımsız hale gelir, yaşıtlarıyla sosyalleşmek ister. Bunların yanı sıra, çocuğun bilişi de gelişir. Çocuk dış dünya konusunda meraklıdır, daha çok soru sorar hale gelir. 2-3 yaşlarında her tepkiniz sonrasında ‘Ama neden?’ sorusunu soran çocuğun temel arzusu daha fazla bilgilenmektir. Anne-babalar ve çocuğa bakan diğer kişiler için zaman zaman yorucu olabilen sorulara verilen cevaplar, ileride çocuğun kendisine sorulan sorulara vereceği yanıtların da niteliğini belirler. Sorularına yanıt alabilen çocuk, sormaya ve öğrenmeye devam eder. Dolayısıyla çocuğun sorularının sabırla yanıtlanması oldukça önemlidir.” Yetişkinliğe gelişimin sadece yüzde 1’i kalıyor! Ağdelen, okul öncesi dönemde çocuğun çevresine olan dikkatinin, merakının ve sorgulamalarının teşvik edilmesinin farklı bir önemi daha olduğunu hatırlatarak şöyle devam etti: “Nörologlar, yüksek beyin işlevlerini ve algılama-değerlendirmeyle ilişkili temel görevleri yürüten beyin kabuğunun yüzde 90’ının yaşamın ilk beş yılında oluştuğunu ifade eder. Buna göre, çocuğun yaşamının ilerleyen yıllarındaki akademik etkinliklere dikkatini yöneltebilmesi, bu dönemdeki gelişimiyle yakından ilgilidir. Beyin kabuğunun yüzde 7’si 6-12 yaşlar arasında şekillenirken, 12-18 yaşlar arasında yüzde 2’si şekilleniyor. 18 yaşına gelindiğinde beyin kabuğunun gelişiminin yüzde 99’unun tamamlandığı, yetişkinliğe ise gelişimin sadece yüzde 1’inin kaldığı vurgulanıyor. Örneğin, dil gelişiminde gecikme olan çocuklar okul yaşantısında, özellikle okuduğunu anlama, kendini ifade etme gibi alanlarda zorluk yaşayabilir. Dolayısıyla erken dönemlerdeki dil problemlerini ve diğer gelişimsel gecikmeleri ciddiye almak gerekir. Bunları erken dönemde fark etmek ve bu konuda çalışmalar yapmak, daha sonra problem olabilecek durumları önlememizi sağlar.” Erken müdahale gerekli Bilişsel süreçleri şekillendirme erişkinlikte zayıfladığı için, akademik yaşamının ilerleyen yıllarında uzman desteğine başvuran çocuklarda ilerleme görülmesinin zorlaşabildiğini aktaran Uzman Psikolojik Danışman Nur Ağdelen, “Araştırmalara göre, ileride öğrenmeyle ilgili zorluklar yaşanabileceğine dair sinyaller dikkate alındığında ve yaşamın ilk beş yılında bu konularda çalışıldığında, bu grubun yüzde 90’ı akademik yaşamına çok daha kolay devam ediyor. Müdahale edilmediği zaman ise öğrenme zorlukları, çocuğun akademik yaşantısını olumsuz etkiliyor” diye konuştu. “Yetersizlik hissi güvenini sarsabilir” Değerlendirmelerini örnekleyen Ağdelen, şunları açıkladı: “Okul öncesi dönemde el becerileri yaşına uygun gelişmemiş bir çocuk düşünelim. Bu çocuk, okuma yazmaya hazırlık çalışmalarında veya diğer akademik etkinliklerde kalemi uygun bir şekilde tutmakta da zorlanabilir. Kalemi tutamayan, kasları yeterince gelişmeyen çocuk yazma etkinliğinden hoşlanmayabilir ve bunu yapmaktan kaçınabilir. Akademik görevleri yerine getirmek istemeyen çocuk, sınıfın gerisinde kalabilir ve kendini beceriksiz hissedebilir. Dersler konusunda kendini yeterli hissetmeyen çocuk, okul dışındaki yaşamında da kendine güvenmekte zorlanabilir. Bu durumda, okul öncesi dönemde gerçekleştirilebilecek küçük müdahalelerle eğitim yaşamına çok kolay devam edebilecek çocuğun hayatının seyri çok daha farklı olabiliyor. Bu nedenle, çocuğun henüz yoğun akademik zorluklar yaşamadığı 0-6 yaş dönemde çocuğun gelişiminin takip edilmesi ve uygun etkinliklerle desteklenerek bilişsel performansının artırılması, yaşanabilecek olası problemlerin önlenmesi açısından çok önemli.”
Kaynak Zamanecocuk.com
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Uzmanlar, aileleri çocuklarının akademik yönden başarılı olabilmeleri, odaklanma sorunu yaşamamaları için onları 5 yaşına kadar çok sıkı takip etmeleri konusunda uyardı
Yüksek beyin işlevlerini ve algılama-değerlendirme ile ilgili temel görevleri yürüten beyin kabuğunun yüzde 90’ının bireyin ilk 5 yılında oluştuğuna dikkat çeken uzmanlar, aileleri çocuklarının akademik yönden başarılı olabilmeleri, odaklanma sorunu yaşamamaları için onları bu yaş aralığında sıkı takip etmeleri konusunda uyardı
Bireylerin beyin kabuğunun gelişiminde en kritik yılların ilk 5 yıl olduğunu açıklayan uzmanlar, başarılı bir akademik kariyere sahip, derslerine ve ödevlerine odaklanmakta zorlanmayan çocuklar yetiştirmek isteyen aileleri bu konuda uyardı. Çocukların okul yaşamında yaşayabileceği odaklanma, öğrenme ile ilgili zorluklar, aşırı hareketlilik gibi sorunların sinyallerinin aslında okul öncesi dönemde ortaya çıktığını vurgulayan uzmanlara göre, bu dönemde çocukların gelişiminin takibi şart..! Organize olmakta zorlanan, neye nasıl başlayacağını planlamakta zorlanan ya da ödevlerinin takibini yapmayan çocuklarıyla ilgili olarak anne-babaların bu noktada uzman desteğine başvurduğunu ama bu dönemde çocuğun veya gencin akademik yaşantısında önemli değişimler yaratabilmek için geç kalınmış olabildiğini belirten Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nden Uzman Psikolojik Danışman Nur Ağdelen, “Çocukların okul yaşamındaki dikkat ve öğrenme performansının nasıl olacağı, okul öncesi dönemde şekillenmeye başlar. Bu nedenle, okul öncesi dönemde, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanması ve gelişimsel becerilerinin yaşına uygun olup olmadığının değerlendirilmesi, gelişimsel gecikmelerin saptanması durumunda, bu konuda bir uzmandan destek alınması çok önemli” dedi. ‘Ama neden?’ soruları bıktırabilir! 0-6 yaş arası dönemin, çocuğun kişiliğinin temellerinin atıldığı dönem olması açısından büyük önem taşıdığını aktaran Ağdelen, şunları söyledi: “Bu dönemde yürümeyi, zıplamayı, kalem tutmayı içeren fiziksel beceriler ile konuşma, söylenenleri yerine getirme gibi dil becerileri hızla gelişir. Çocuk birçok alanda tek başına hareket edebilir, bağımsız hale gelir, yaşıtlarıyla sosyalleşmek ister. Bunların yanı sıra, çocuğun bilişi de gelişir. Çocuk dış dünya konusunda meraklıdır, daha çok soru sorar hale gelir. 2-3 yaşlarında her tepkiniz sonrasında ‘Ama neden?’ sorusunu soran çocuğun temel arzusu daha fazla bilgilenmektir. Anne-babalar ve çocuğa bakan diğer kişiler için zaman zaman yorucu olabilen sorulara verilen cevaplar, ileride çocuğun kendisine sorulan sorulara vereceği yanıtların da niteliğini belirler. Sorularına yanıt alabilen çocuk, sormaya ve öğrenmeye devam eder. Dolayısıyla çocuğun sorularının sabırla yanıtlanması oldukça önemlidir.” Yetişkinliğe gelişimin sadece yüzde 1’i kalıyor! Ağdelen, okul öncesi dönemde çocuğun çevresine olan dikkatinin, merakının ve sorgulamalarının teşvik edilmesinin farklı bir önemi daha olduğunu hatırlatarak şöyle devam etti: “Nörologlar, yüksek beyin işlevlerini ve algılama-değerlendirmeyle ilişkili temel görevleri yürüten beyin kabuğunun yüzde 90’ının yaşamın ilk beş yılında oluştuğunu ifade eder. Buna göre, çocuğun yaşamının ilerleyen yıllarındaki akademik etkinliklere dikkatini yöneltebilmesi, bu dönemdeki gelişimiyle yakından ilgilidir. Beyin kabuğunun yüzde 7’si 6-12 yaşlar arasında şekillenirken, 12-18 yaşlar arasında yüzde 2’si şekilleniyor. 18 yaşına gelindiğinde beyin kabuğunun gelişiminin yüzde 99’unun tamamlandığı, yetişkinliğe ise gelişimin sadece yüzde 1’inin kaldığı vurgulanıyor. Örneğin, dil gelişiminde gecikme olan çocuklar okul yaşantısında, özellikle okuduğunu anlama, kendini ifade etme gibi alanlarda zorluk yaşayabilir. Dolayısıyla erken dönemlerdeki dil problemlerini ve diğer gelişimsel gecikmeleri ciddiye almak gerekir. Bunları erken dönemde fark etmek ve bu konuda çalışmalar yapmak, daha sonra problem olabilecek durumları önlememizi sağlar.” Erken müdahale gerekli Bilişsel süreçleri şekillendirme erişkinlikte zayıfladığı için, akademik yaşamının ilerleyen yıllarında uzman desteğine başvuran çocuklarda ilerleme görülmesinin zorlaşabildiğini aktaran Uzman Psikolojik Danışman Nur Ağdelen, “Araştırmalara göre, ileride öğrenmeyle ilgili zorluklar yaşanabileceğine dair sinyaller dikkate alındığında ve yaşamın ilk beş yılında bu konularda çalışıldığında, bu grubun yüzde 90’ı akademik yaşamına çok daha kolay devam ediyor. Müdahale edilmediği zaman ise öğrenme zorlukları, çocuğun akademik yaşantısını olumsuz etkiliyor” diye konuştu. “Yetersizlik hissi güvenini sarsabilir” Değerlendirmelerini örnekleyen Ağdelen, şunları açıkladı: “Okul öncesi dönemde el becerileri yaşına uygun gelişmemiş bir çocuk düşünelim. Bu çocuk, okuma yazmaya hazırlık çalışmalarında veya diğer akademik etkinliklerde kalemi uygun bir şekilde tutmakta da zorlanabilir. Kalemi tutamayan, kasları yeterince gelişmeyen çocuk yazma etkinliğinden hoşlanmayabilir ve bunu yapmaktan kaçınabilir. Akademik görevleri yerine getirmek istemeyen çocuk, sınıfın gerisinde kalabilir ve kendini beceriksiz hissedebilir. Dersler konusunda kendini yeterli hissetmeyen çocuk, okul dışındaki yaşamında da kendine güvenmekte zorlanabilir. Bu durumda, okul öncesi dönemde gerçekleştirilebilecek küçük müdahalelerle eğitim yaşamına çok kolay devam edebilecek çocuğun hayatının seyri çok daha farklı olabiliyor. Bu nedenle, çocuğun henüz yoğun akademik zorluklar yaşamadığı 0-6 yaş dönemde çocuğun gelişiminin takip edilmesi ve uygun etkinliklerle desteklenerek bilişsel performansının artırılması, yaşanabilecek olası problemlerin önlenmesi açısından çok önemli.”
Kaynak Zamanecocuk.com
Son Güncelleme: Salı, 27 May 2014 11:39
Gösterim: 942
Son günlerde Türkiye’nin ağladığı çocuk suçlarını işleyenlerin büyük kısmı yakın çevreden. Türkiye İstatistik Kurumu ve Adalet Bakanlığı’nın son rakamlarına göre cinsel istismar mağduru sıfatıyla güvenlik birimlerine giden veya götürülen çocukların sayısı 80 bine ulaşıyor.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka, kanunda getirilen cezaların bu suçun işlenmesini önlemekte yeterli olmadığını belirterek “2012 yılı adli sicil istatistikleri göz önüne alındığında, çocuğun cinsel istismarı suçundan Cumhuriyet Başsavcılıklarına 33 bin 992 başvuru yapıldığı ve aynı yıl bu suç nedeniyle ceza mahkemelerinde 17 bin 589 dava açıldığı görülüyor. Yine Türkiye İstatistik Kurumu ve Adalet Bakanlığı’nın 2011’de yaptığı çalışma ise daha da çarpıcı sonuçları ortaya koyuyor. Bu çalışmaya göre cinsel istismar mağduru çocukların yüzde 35’inin (yüzde 21’i erkek, yüzde 14’ü kız çocukları olmak üzere) 11 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Bu rakamlar yaşanan bu durumun ne denli vahim ve trajik olduğunu gösteriyor. Bu istatistiklere reşit olmayan çocukla cinsel ilişki suçuna ve ayrı bir çalışmaya konu olmadığı için ensest fiiline ilişkin rakamlar dahil değil” Dedi.
SALDIRGANLAR KİM?
Çocuğa genellikle en yakın olan kişiler. Saldırılar daha çok aile içinde meydana geldiği için sırasıyla, babalar, ağabeyler, dedeler ve yakın akrabalar olduğu söylenebilir. Aile içi örneklerin yanı sıra aile dışında ise komşular, öğretmenler ve doktorları da istismar suçunu işleyenler arasında saymak mümkün.
SÖYLEYEMEZLER ÇÜNKÜ...
*Olayın ne olduğunu anlamayacak ve kelimelerle ifade edemeyecek kadar küçük olabilirler,
*Olayın gizli tutulması için tehdit edilebilirler,
*Cinsel istismar yolu ile verilen ilgiden ve buna eşlik eden duygulardan dolayı kafaları karışmış olabilir,
*Kimsenin kendilerine inanamayacağını düşünürler,
*Kendilerini suçlarlar veya kendilerinin kötü olduğuna ve istismarın kendileri için bir ceza olduğuna inanırlar,
*Utanıyor olabilirler,
*Cezalandırılma korkusuyla yaşayabilirler,
*Sevdiklerinin sorun yaşayacağı korkusu ile söylemeyebilirler.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Yanlış: Çocuklar cinsel istismarı hayal güçlerinin genişliği nedeniyle uydururlar.
Doğru: Çocuklar bu konuda genellikle yalan söylemez. İlk kural çocuğa inanmaktır.
Yanlış: Yaşanmış bir iki olay önemli değil. Çocuklar olan biteni çabuk unuturlar.
Doğru: Bir kez olan ya da tekrarlayan cinsel istismar çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından ciddi derecede zarar verir.
Yanlış: Olayı provoke eden çocuklar, şirin ve cazip kız çocuklar, evden kaçan çocuklar, ihmal edilmiş çocuklar.
Doğru: Mağdurlar her sosyo-ekonomik ve her sosyo-kültürel gruptan gelen kız ve erkek çocuklar olabilir.
Yanlış: Parklar, genel tuvaletler, ıssız sokaklar, karanlık yerler, boş inşaat sahaları tehlikeli bölgelerdir.
Doğru: Olayın olduğu yer genellikle ev, okul, ev ile okul arasındaki yol gibi çocuğun içinde bulunduğu yakın çevresidir.
Yanlış: İstismarcılar genellikle yaşlı ve yabancı erkeklerle sokakta yaşayan kimsesiz insanlardır.
Doğru: Olayların yüzde 80-95’inde fail 20-40 yaşları arasındaki, mağdur tarafından tanınan evli ve çocuklu erkeklerdir.
Yanlış: Marjinal ortamlarda ortaya çıkar, muhafazakâr veya tutucu ortamlarda ortaya çıkmaz.
Doğru: Çocuklara yönelik cinsel taciz, tüm ortamlarda ve istisnasız tüm sosyal sınıflarda görülebilir.
Yanlış: Bazı tacizler daha önemsiz, bazıları ise çok önemlidir.
Doğru: Cinsel tacizde önem dereceleri olmaz, şiddetin dereceleri vardır.
YAPILMASI GEREKENLER
Durumu yazılı ya da sözlü olarak en yakın karakol ya da Cumhuriyet Savcılığına bildirin. Bulguların kaybolmaması için çocuğu en yakın sağlık kurumuna götürerek rapor alın. Savcılık durumu Adli Tabiblik’e gerekli incelemeler yapılması için yönlendirir. Çocuğun ruhsal belirtileri çok ve fazla ise bir sağlık kuruluşundan ve profesyonelden yardım alın.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Son günlerde Türkiye’nin ağladığı çocuk suçlarını işleyenlerin büyük kısmı yakın çevreden. Türkiye İstatistik Kurumu ve Adalet Bakanlığı’nın son rakamlarına göre cinsel istismar mağduru sıfatıyla güvenlik birimlerine giden veya götürülen çocukların sayısı 80 bine ulaşıyor.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka, kanunda getirilen cezaların bu suçun işlenmesini önlemekte yeterli olmadığını belirterek “2012 yılı adli sicil istatistikleri göz önüne alındığında, çocuğun cinsel istismarı suçundan Cumhuriyet Başsavcılıklarına 33 bin 992 başvuru yapıldığı ve aynı yıl bu suç nedeniyle ceza mahkemelerinde 17 bin 589 dava açıldığı görülüyor. Yine Türkiye İstatistik Kurumu ve Adalet Bakanlığı’nın 2011’de yaptığı çalışma ise daha da çarpıcı sonuçları ortaya koyuyor. Bu çalışmaya göre cinsel istismar mağduru çocukların yüzde 35’inin (yüzde 21’i erkek, yüzde 14’ü kız çocukları olmak üzere) 11 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Bu rakamlar yaşanan bu durumun ne denli vahim ve trajik olduğunu gösteriyor. Bu istatistiklere reşit olmayan çocukla cinsel ilişki suçuna ve ayrı bir çalışmaya konu olmadığı için ensest fiiline ilişkin rakamlar dahil değil” Dedi.
SALDIRGANLAR KİM?
Çocuğa genellikle en yakın olan kişiler. Saldırılar daha çok aile içinde meydana geldiği için sırasıyla, babalar, ağabeyler, dedeler ve yakın akrabalar olduğu söylenebilir. Aile içi örneklerin yanı sıra aile dışında ise komşular, öğretmenler ve doktorları da istismar suçunu işleyenler arasında saymak mümkün.
SÖYLEYEMEZLER ÇÜNKÜ...
*Olayın ne olduğunu anlamayacak ve kelimelerle ifade edemeyecek kadar küçük olabilirler,
*Olayın gizli tutulması için tehdit edilebilirler,
*Cinsel istismar yolu ile verilen ilgiden ve buna eşlik eden duygulardan dolayı kafaları karışmış olabilir,
*Kimsenin kendilerine inanamayacağını düşünürler,
*Kendilerini suçlarlar veya kendilerinin kötü olduğuna ve istismarın kendileri için bir ceza olduğuna inanırlar,
*Utanıyor olabilirler,
*Cezalandırılma korkusuyla yaşayabilirler,
*Sevdiklerinin sorun yaşayacağı korkusu ile söylemeyebilirler.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Yanlış: Çocuklar cinsel istismarı hayal güçlerinin genişliği nedeniyle uydururlar.
Doğru: Çocuklar bu konuda genellikle yalan söylemez. İlk kural çocuğa inanmaktır.
Yanlış: Yaşanmış bir iki olay önemli değil. Çocuklar olan biteni çabuk unuturlar.
Doğru: Bir kez olan ya da tekrarlayan cinsel istismar çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından ciddi derecede zarar verir.
Yanlış: Olayı provoke eden çocuklar, şirin ve cazip kız çocuklar, evden kaçan çocuklar, ihmal edilmiş çocuklar.
Doğru: Mağdurlar her sosyo-ekonomik ve her sosyo-kültürel gruptan gelen kız ve erkek çocuklar olabilir.
Yanlış: Parklar, genel tuvaletler, ıssız sokaklar, karanlık yerler, boş inşaat sahaları tehlikeli bölgelerdir.
Doğru: Olayın olduğu yer genellikle ev, okul, ev ile okul arasındaki yol gibi çocuğun içinde bulunduğu yakın çevresidir.
Yanlış: İstismarcılar genellikle yaşlı ve yabancı erkeklerle sokakta yaşayan kimsesiz insanlardır.
Doğru: Olayların yüzde 80-95’inde fail 20-40 yaşları arasındaki, mağdur tarafından tanınan evli ve çocuklu erkeklerdir.
Yanlış: Marjinal ortamlarda ortaya çıkar, muhafazakâr veya tutucu ortamlarda ortaya çıkmaz.
Doğru: Çocuklara yönelik cinsel taciz, tüm ortamlarda ve istisnasız tüm sosyal sınıflarda görülebilir.
Yanlış: Bazı tacizler daha önemsiz, bazıları ise çok önemlidir.
Doğru: Cinsel tacizde önem dereceleri olmaz, şiddetin dereceleri vardır.
YAPILMASI GEREKENLER
Durumu yazılı ya da sözlü olarak en yakın karakol ya da Cumhuriyet Savcılığına bildirin. Bulguların kaybolmaması için çocuğu en yakın sağlık kurumuna götürerek rapor alın. Savcılık durumu Adli Tabiblik’e gerekli incelemeler yapılması için yönlendirir. Çocuğun ruhsal belirtileri çok ve fazla ise bir sağlık kuruluşundan ve profesyonelden yardım alın.
Son Güncelleme: Cuma, 02 May 2014 16:41
Gösterim: 866
Kemirgenler üzerindeki deneyler, çok genç beyinlerin gelişimi esnasında sürekli oluşan yeni hücrelerin anılarını saklayan sinirleri "karman çorman ettiğine" işaret etti.
Bilim insanları tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, 3 yaşındaki bir çocuğun birkaç yıl sonra neden tüm anılarını unuttuğu bilimsel olarak kanıtlandı. Kemirgenler üzerindeki deneyler, çok genç beyinlerin gelişimi esnasında sürekli oluşan yeni hücrelerin anılarını saklayan sinirleri "karman çorman ettiğine" işaret etti.
Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, insanların da dahil olduğu bazı memeli türlerinde beyindeki hücre oluşumunu temsil eden nörojenez birçok türe kıyasla çok daha hızlı gerçekleşiyor. Dahası hücre oluşumu beynin en çok hafıza ve öğrenmeyle ilgili olan hipokampüs kısmında yaşanıyor.
Nörojenez genelde beynin daha iyi öğrenmesini sağlıyor ve hafızayı güçlendiriyor. Ancak yapılan yeni araştırma, çok genç beyinlerde yaşanan yüksek orandaki hücre doğumunun beklenenin aksine unutkanlığa neden olduğunu ortaya çıkardı. Oluşan yeni hücreler, hafızayı saklayan yeni hücrelerin yerine geçiyor ve hayatımızın ilk yıllarına ait anıları da alıp götürüyor.
Beynin hafızayı koruma yeteneği gözlemlendi
Bilim insanları bebeklik anılarının nasıl silindiğine dair araştırmada, ilk olarak farelere elektrik akımı vererek bir yer ile bağlantılı hafıza oluşturdu. Al Jazeera Türk'te yer alan habere göre, nörojenez oranları değiştirilerek hafızanın değişimi gözlemlendi.
Haftalarca tekerlek içinde koşturularak veya ilaç verilerek nörojenez süreci hızlandırılan farelerde hafızanın azaldığı görülürken, nörojenez oranının yavaşlatılması farelerin hafızalarını daha iyi korumalarını sağladı.
Farelerdeki yeni hücre oluşumunun yavaşlatılmasıyla hayvanların anılarını çok daha iyi hatırladığını gözlemleyen araştırmacılar, buradan yola çıkarak bebeklerin neden tüm anılarını kaybettiklerini de anlamış oldu.
Araştırmada farelerin dışında iki yetişkin kemirgen türü daha kullanıldı. Kobay faresi ile Şili kökenli 'degu' üzerinde yapılan gözlemler ilk deneydeki sonuçları doğruladı. Her ikisi de doğuştan düşük nörojenez oranına sahip olan iki canlının, bebeklikte ortaya çıkan hafıza kaybını yaşamadığı görüldü. Ancak nörojenez oranı dış etkenlerle artırıldığında her iki canlının da hafıza kaybı yaşadığı görüldü.
Kanada'nın Toronto kentindeki "Hasta Çocuklar Hastanesi"nden Sheena Josselyn'in başını çektiği araştırma hakkında yorumda bulunan Columbia Üniversitesi öğretim görevlisi Mazen Kheirbek, 'hafıza değişiminin yeni hücrelerle kazanılan yeni öğrenme yeteneği olabileceğini' ifade etti. Kheirbek yeni hücrelerin eskilerinin yerini alırken, gelişen hafıza yeteneğine karşılık eski anıları sildiklerini ifade etti.
Bilim insanları araştırmalarında hafıza ile ilgili bir boşluğu doldursa da, hafızanın dil yeteneği veya duygusal oluşum ile bağlantılı yönlerine dair yeni bilgiler sunmadı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Kemirgenler üzerindeki deneyler, çok genç beyinlerin gelişimi esnasında sürekli oluşan yeni hücrelerin anılarını saklayan sinirleri "karman çorman ettiğine" işaret etti.
Bilim insanları tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, 3 yaşındaki bir çocuğun birkaç yıl sonra neden tüm anılarını unuttuğu bilimsel olarak kanıtlandı. Kemirgenler üzerindeki deneyler, çok genç beyinlerin gelişimi esnasında sürekli oluşan yeni hücrelerin anılarını saklayan sinirleri "karman çorman ettiğine" işaret etti.
Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, insanların da dahil olduğu bazı memeli türlerinde beyindeki hücre oluşumunu temsil eden nörojenez birçok türe kıyasla çok daha hızlı gerçekleşiyor. Dahası hücre oluşumu beynin en çok hafıza ve öğrenmeyle ilgili olan hipokampüs kısmında yaşanıyor.
Nörojenez genelde beynin daha iyi öğrenmesini sağlıyor ve hafızayı güçlendiriyor. Ancak yapılan yeni araştırma, çok genç beyinlerde yaşanan yüksek orandaki hücre doğumunun beklenenin aksine unutkanlığa neden olduğunu ortaya çıkardı. Oluşan yeni hücreler, hafızayı saklayan yeni hücrelerin yerine geçiyor ve hayatımızın ilk yıllarına ait anıları da alıp götürüyor.
Beynin hafızayı koruma yeteneği gözlemlendi
Bilim insanları bebeklik anılarının nasıl silindiğine dair araştırmada, ilk olarak farelere elektrik akımı vererek bir yer ile bağlantılı hafıza oluşturdu. Al Jazeera Türk'te yer alan habere göre, nörojenez oranları değiştirilerek hafızanın değişimi gözlemlendi.
Haftalarca tekerlek içinde koşturularak veya ilaç verilerek nörojenez süreci hızlandırılan farelerde hafızanın azaldığı görülürken, nörojenez oranının yavaşlatılması farelerin hafızalarını daha iyi korumalarını sağladı.
Farelerdeki yeni hücre oluşumunun yavaşlatılmasıyla hayvanların anılarını çok daha iyi hatırladığını gözlemleyen araştırmacılar, buradan yola çıkarak bebeklerin neden tüm anılarını kaybettiklerini de anlamış oldu.
Araştırmada farelerin dışında iki yetişkin kemirgen türü daha kullanıldı. Kobay faresi ile Şili kökenli 'degu' üzerinde yapılan gözlemler ilk deneydeki sonuçları doğruladı. Her ikisi de doğuştan düşük nörojenez oranına sahip olan iki canlının, bebeklikte ortaya çıkan hafıza kaybını yaşamadığı görüldü. Ancak nörojenez oranı dış etkenlerle artırıldığında her iki canlının da hafıza kaybı yaşadığı görüldü.
Kanada'nın Toronto kentindeki "Hasta Çocuklar Hastanesi"nden Sheena Josselyn'in başını çektiği araştırma hakkında yorumda bulunan Columbia Üniversitesi öğretim görevlisi Mazen Kheirbek, 'hafıza değişiminin yeni hücrelerle kazanılan yeni öğrenme yeteneği olabileceğini' ifade etti. Kheirbek yeni hücrelerin eskilerinin yerini alırken, gelişen hafıza yeteneğine karşılık eski anıları sildiklerini ifade etti.
Bilim insanları araştırmalarında hafıza ile ilgili bir boşluğu doldursa da, hafızanın dil yeteneği veya duygusal oluşum ile bağlantılı yönlerine dair yeni bilgiler sunmadı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 12 May 2014 16:41
Gösterim: 1277
Kanadalı bilim adamlarının araştırması, bilişsel becerilerin en üst düzeye ulaştığı dönemin 24 yaş olduğunu gösterdi.
Kanadalı bilim adamlarının araştırması, bilişsel becerilerin en üst düzeye ulaştığı dönemin 24 yaş olduğunu gösterdi.
Simon Fraser Üniversitesi'nden bilim adamları, 24 yaşından sonra motor becerilerde azalma olduğunu ancak beynin bu azalmayı hızlıca telafi etmeyi öğrendiğini, dolayısıyla ''kurnazlaştığını'' belirtti.
Bilişsel ve motor becerilerin ne zaman azaldığını anlamak için bilim adamları 3 bin 305 katılımcıya bu becerileri gerektiren bir bilgisayar oyunu oynattı.
Bilim adamları ortalama 24 yaşından sonra ''beyin hızının'' yavaşlamaya başladığını gördü.
Ancak nispeten yavaş olsalar da daha yaşlı oyuncuların hız eksikliğini oyununun arayüzünü daha iyi kullanarak telafi ettiği ortaya çıktı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Kanadalı bilim adamlarının araştırması, bilişsel becerilerin en üst düzeye ulaştığı dönemin 24 yaş olduğunu gösterdi.
Kanadalı bilim adamlarının araştırması, bilişsel becerilerin en üst düzeye ulaştığı dönemin 24 yaş olduğunu gösterdi.
Simon Fraser Üniversitesi'nden bilim adamları, 24 yaşından sonra motor becerilerde azalma olduğunu ancak beynin bu azalmayı hızlıca telafi etmeyi öğrendiğini, dolayısıyla ''kurnazlaştığını'' belirtti.
Bilişsel ve motor becerilerin ne zaman azaldığını anlamak için bilim adamları 3 bin 305 katılımcıya bu becerileri gerektiren bir bilgisayar oyunu oynattı.
Bilim adamları ortalama 24 yaşından sonra ''beyin hızının'' yavaşlamaya başladığını gördü.
Ancak nispeten yavaş olsalar da daha yaşlı oyuncuların hız eksikliğini oyununun arayüzünü daha iyi kullanarak telafi ettiği ortaya çıktı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 16 Nisan 2014 23:40
Gösterim: 1445