Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Çocuğun gelişiminde babaların önemine dikkat çeken Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), bu yıl "ilgili babalık" temasına odaklanıyor. Bu amaçla hazırladığı "İlk İş Babalık" kampanyasını Haziran ayında hayata geçiren AÇEV, yıl boyunca çeşitli etkinliklerle de farkındalık yaratacak kampanya çalışmalarına devam edecek.
24 yıldır erken çocukluk alanında bilimsel eğitim ve savunu çalışmaları yürüten AÇEV, babaların çocuk gelişimi konusundaki rollerini güçlendirmek amacıyla 1996 yılından bu yana babalara yönelik eğitimler düzenliyor. 2017 yılında odak noktası olarak "ilgili babalık" konusunu seçen Vakıf, Haziran ayı itibariyle "İlk İş Babalık" kampanyasını hayata geçiriyor.
AÇEV "İlk İş Babalık" kampanyası ile babaların çocuk bakımı ve gelişiminde sorumluluk üstlenmesinin ve çocuklarıyla karşılıklı ve yakın ilişki kurmasının önemine dikkat çekiyor. Yıl boyu düzenleyeceği çeşitli etkinlikler ile ilgili babalık konusunun tüm paydaşları tarafından benimsenmesini ve yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Kampanyanın ilk etkinliklerinden biri olarak AÇEV, 7 Haziran 2017 tarihinde İsveç Başkonsolosluğu’nun desteğiyle İsveç ve Türkiye'den babalık manzaralarını bir araya getiren "Babalık Anları" sergisini düzenliyor. Babalara ve çocuklarına gündelik yaşamın içinden bir bakış sunan sergi, farklı iki ülkeden “babalık” kareleriyle ilgili babalığa dikkat çekmeyi ve konuyu görsel bir platforma taşımayı hedefliyor.
13 Haziran 2017’de düzenlenecek olan "Türkiye'de Babalığı Anlamak" panelinde ise AÇEV, ülkemizdeki babalık profillerini daha yakından tanımak amacıyla Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Türkiye’de Babalık Araştırması sonuçlarını açıklamaya hazırlanıyor. Babalıkla ilgili ülkemizdeki ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan Türkiye’de Babalık Araştırması, babalık halleri ve ilgili babalık davranışlarının belirleyicileri hakkında bilgiler sunarken ihtiyaç duyulan düzenleme ve uygulamalar konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
“İlk İş Babalık” kampanyası kapsamında AÇEV farklı illerde yürüttüğü "Baba Destek Programı" eğitimlerinin yanı sıra gönüllü eğitmenler ve yerel paydaşların desteği ile baba ve çocuklara yönelik çeşitli etkinliklerle de farkındalık çalışmalarını hayata geçirmeyi planlıyor.
Kampanya konusunda açıklama yapan AÇEV Genel Müdürü Nalan Yalçın; "Mevcut erkeklik ve babalık rolleri açısından değerlendirildiğinde, çocuğun bakımında ve gelişiminde en öncelikli sorumluluğun annede olduğuna dair bir algı var. Babalar çocukların gelişimi ve eğitimi konusunda birinci derecede kendilerini sorumlu hissetmiyorlar ve ne yapabilecekleri konusunda yeterince bilgi sahibi değiller. Oysa gerçekleştirdiğimiz ve takip ettiğimiz tüm araştırmalar çocukların gelişiminde babalarıyla ilişkilerinin çok kritik olduğunu gösteriyor." dedi. Babaların çocuklarının sağlıklı gelişimini destekleyecek becerileri kazanmasının önemine dikkat çeken Yalçın, ilgili babayı “çocuğunun bakım ve gelişiminde sorumluluk üstlenen, çocuklarıyla vakit geçiren ve yakın ilişki kuran bir baba” olarak tanımladı ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla yıl boyunca farklı etkinlikler düzenleyerek konuyu gündemde tutmaya devam edeceklerini söyledi.
AÇEV’in Baba Destek Programı(BADEP)
İlk İş Babalık Kampanyası’nın odağında yer alan ilgili babalık yaklaşımı AÇEV’in Baba Destek Programı (BADEP) uygulamalarına dayanmaktadır. BADEP, 1996 yılında AÇEV tarafından geliştirilen, bilimsel araştırmalar ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenen, babanın çocuk gelişiminde aktif rol ve sorumluluk almasını hedefleyen bir yetişkin eğitim programıdır. 3-11 yaş dönemi çocukları olan 15-20 kişilik baba gruplarına yönelik en az 10 hafta boyunca, toplam 25 saatlik programda ayrıca annelere yönelik 2 oturum gerçekleştirilmektedir. Oturumlar, grup tartışması, küçük grup çalışmaları, oyunlar, hikâyeler ve örnek olay çalışması gibi yetişkin eğitimi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Baba Destek Programı’na katılan babaların, çocukları ile ilgili daha fazla sorumluluklar üstlendikleri, tüm aile bireyleri ile daha demokratik ilişkiler kurdukları ve çocuklarının gelişimlerini destekledikleri gözlemlenmiş, programın yalnızca babaları değil, eşlerini de çocukları ile ilişkilerinde olumlu etkilediği saptanmıştır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Çocuğun gelişiminde babaların önemine dikkat çeken Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), bu yıl "ilgili babalık" temasına odaklanıyor. Bu amaçla hazırladığı "İlk İş Babalık" kampanyasını Haziran ayında hayata geçiren AÇEV, yıl boyunca çeşitli etkinliklerle de farkındalık yaratacak kampanya çalışmalarına devam edecek.
24 yıldır erken çocukluk alanında bilimsel eğitim ve savunu çalışmaları yürüten AÇEV, babaların çocuk gelişimi konusundaki rollerini güçlendirmek amacıyla 1996 yılından bu yana babalara yönelik eğitimler düzenliyor. 2017 yılında odak noktası olarak "ilgili babalık" konusunu seçen Vakıf, Haziran ayı itibariyle "İlk İş Babalık" kampanyasını hayata geçiriyor.
AÇEV "İlk İş Babalık" kampanyası ile babaların çocuk bakımı ve gelişiminde sorumluluk üstlenmesinin ve çocuklarıyla karşılıklı ve yakın ilişki kurmasının önemine dikkat çekiyor. Yıl boyu düzenleyeceği çeşitli etkinlikler ile ilgili babalık konusunun tüm paydaşları tarafından benimsenmesini ve yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Kampanyanın ilk etkinliklerinden biri olarak AÇEV, 7 Haziran 2017 tarihinde İsveç Başkonsolosluğu’nun desteğiyle İsveç ve Türkiye'den babalık manzaralarını bir araya getiren "Babalık Anları" sergisini düzenliyor. Babalara ve çocuklarına gündelik yaşamın içinden bir bakış sunan sergi, farklı iki ülkeden “babalık” kareleriyle ilgili babalığa dikkat çekmeyi ve konuyu görsel bir platforma taşımayı hedefliyor.
13 Haziran 2017’de düzenlenecek olan "Türkiye'de Babalığı Anlamak" panelinde ise AÇEV, ülkemizdeki babalık profillerini daha yakından tanımak amacıyla Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Türkiye’de Babalık Araştırması sonuçlarını açıklamaya hazırlanıyor. Babalıkla ilgili ülkemizdeki ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan Türkiye’de Babalık Araştırması, babalık halleri ve ilgili babalık davranışlarının belirleyicileri hakkında bilgiler sunarken ihtiyaç duyulan düzenleme ve uygulamalar konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
“İlk İş Babalık” kampanyası kapsamında AÇEV farklı illerde yürüttüğü "Baba Destek Programı" eğitimlerinin yanı sıra gönüllü eğitmenler ve yerel paydaşların desteği ile baba ve çocuklara yönelik çeşitli etkinliklerle de farkındalık çalışmalarını hayata geçirmeyi planlıyor.
Kampanya konusunda açıklama yapan AÇEV Genel Müdürü Nalan Yalçın; "Mevcut erkeklik ve babalık rolleri açısından değerlendirildiğinde, çocuğun bakımında ve gelişiminde en öncelikli sorumluluğun annede olduğuna dair bir algı var. Babalar çocukların gelişimi ve eğitimi konusunda birinci derecede kendilerini sorumlu hissetmiyorlar ve ne yapabilecekleri konusunda yeterince bilgi sahibi değiller. Oysa gerçekleştirdiğimiz ve takip ettiğimiz tüm araştırmalar çocukların gelişiminde babalarıyla ilişkilerinin çok kritik olduğunu gösteriyor." dedi. Babaların çocuklarının sağlıklı gelişimini destekleyecek becerileri kazanmasının önemine dikkat çeken Yalçın, ilgili babayı “çocuğunun bakım ve gelişiminde sorumluluk üstlenen, çocuklarıyla vakit geçiren ve yakın ilişki kuran bir baba” olarak tanımladı ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla yıl boyunca farklı etkinlikler düzenleyerek konuyu gündemde tutmaya devam edeceklerini söyledi.
AÇEV’in Baba Destek Programı(BADEP)
İlk İş Babalık Kampanyası’nın odağında yer alan ilgili babalık yaklaşımı AÇEV’in Baba Destek Programı (BADEP) uygulamalarına dayanmaktadır. BADEP, 1996 yılında AÇEV tarafından geliştirilen, bilimsel araştırmalar ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenen, babanın çocuk gelişiminde aktif rol ve sorumluluk almasını hedefleyen bir yetişkin eğitim programıdır. 3-11 yaş dönemi çocukları olan 15-20 kişilik baba gruplarına yönelik en az 10 hafta boyunca, toplam 25 saatlik programda ayrıca annelere yönelik 2 oturum gerçekleştirilmektedir. Oturumlar, grup tartışması, küçük grup çalışmaları, oyunlar, hikâyeler ve örnek olay çalışması gibi yetişkin eğitimi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Baba Destek Programı’na katılan babaların, çocukları ile ilgili daha fazla sorumluluklar üstlendikleri, tüm aile bireyleri ile daha demokratik ilişkiler kurdukları ve çocuklarının gelişimlerini destekledikleri gözlemlenmiş, programın yalnızca babaları değil, eşlerini de çocukları ile ilişkilerinde olumlu etkilediği saptanmıştır.
Son Güncelleme: Cuma, 09 Haziran 2017 13:52
Gösterim: 3720
YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okul öncesi eğitime yönelik geliştirilen BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı “maker çocuklar” yetiştirmek hedefiyle yola çıkıyor. Merkezin kurucusu Kayhan Karlı BOYEP’in ortaya çıkış süreci, özellikleri ve ulaşmak istediği hedeflerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Ülkemizdeki eğitim kurumlarında okul öncesi eğitime yönelik olarak ulusal veya uluslarası pek çok eğitim programı uygulanıyor, YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi’ni yeni bir eğitim programı hazırlamaya yönlendiren faktör ne oldu?
Günümüzdeki eğitim programları “çağın ihtiyaçlarını karşılamada yeterli mi, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bireyler yetişmesini destekliyor mu, hem ulusal hem evrensel kaynaklardan besleniyor mu?” sorularından yola çıktık. Bildiğiniz üzere; 21.yüzyıl hızlı değişimlerin ve gelişimlerin yaşandığı bir çağ. Bu çağın en önemli ihtiyaçlarından biri; değişime ayak uyduran, gelişime liderlik eden, elindeki kaynakları kullanarak üreten, eleştirel düşünen, problem çözen, olumlu iletişim kuran, işbirliği yapan, özyönetimi yüksek, inovatif ve girişimci bireylerdir. Kısacası; 21.yüzyıl becerilerine sahip “MAKER” bireylerdir. 21.yüzyılın bireylerinin yetişmesi için de gelişimin, öğrenmenin ve beceri kazanmanın en hızlı gerçekleştiği erken çocukluk dönemini hedefleyerek uzman kadromuzla birlikte çağın ihtiyaçlarına uygun olarak BOYEP|“Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı”nı geliştirdik.
21. Yüzyıl becerilerinin çocuklarda geliştirilmesi için çağın gerekliliklerine uygun bir eğitim programı hazırladığınızı söylediniz, program felsefesinden de bahsedebilir misiniz?
Üreten, yaratıcı ve girişimci çocukların yetişebilmesi; çocukların gerçek yaşamı tecrübe edebildikleri ortamlarla etkileşim halinde olmasını sağlayacak eğitim programları aracılığıyla gerçekleşebilir. BOYEP felsefesini oluşturan beyin temelli öğrenme de; çocukları gerçek yaşam durumlarıyla karşı karşıya bırakarak geliştirmeyi hedefler. Bununla birlikte onları ezberlemeye değil düşünmeye, deneyimlemeye sevk eder; meraklarını, yaratıcılıklarını teşvik etmeye çalışır. Bununla bağlantılı olarak “beceri” odaklı olmak da BOYEP felsefesinin bir parçası. Beceri önemli diyoruz çünkü; gerçek yaşamı tecrübe ederek karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen, tüketmekten çok üretime ağırlık veren, özyönetimli çocuklar yetişmesini hedefliyoruz. Artık çağımızda çocukların ne kadar çok bilgi sahibi olduğundan ziyade; bilgiye ulaşabilecek, bilgiyi üretebilecek temel anlayış ve becerilere ne kadar sahip olduğu fark yaratıyor.
BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı’nı geliştirirken hangi yaklaşımları, yöntemleri kullandınız?
Hem çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek hem de felsefemizle uyumlu olacak şekilde birbirini destekleyen bazı yaklaşımları ve yöntemleri kullandık. Özetlemek gerekirse; STEM yaklaşımı (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) TOD (tasarım odaklı düşünme) yöntemiyle ele alınarak ve farklılaştırılmış öğretim modeli kullanılarak MEB Okul Öncesi Eğitim Programı’nın ilke ve kazanımlarına uygun bir anlayışıyla BOYEP’i geliştirdik.
Bahsettiğiz felsefe ve yaklaşımlar doğrultusunda BOYEP, çocuklarda hangi alanları destekleyecek, nasıl çocuklar yetişmesini sağlayacak?
21. Yüzyıl becerileri bağlamında hazırladığımız bir öğrenen profilimiz var. Bu öğrenen profili, sayısal ve sözel becerilerin birlikte gelişmesini yani sağ ve sol beyin aktivitelerinin birlikte kullanılabilmesi anlayışına dayanıyor. Öğrenen profilinde etik vatandaşlık, girişimci ruh, dönüşümlü düşünür olmak üzere 3 temel kimlik ve bu kimliklerin altında onlarla ilişkili 7 yeterlilik alanı bulunuyor, BOYEP ile birlikte bu öğrenen profilindeki kimlikleri ve yeterlilikleri çocuklarda desteklemeyi hedefliyoruz. Öğrenen profilinin gelişmesi aynı zamanda çocukların bütüncül olarak fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal alanlarda ve öz bakım becerileri açısından gelişmesini de sağlayacaktır. Öğrenen profilinin desteklenmesiyle birlikte “MAKER” çocuklar olacak; yani “sahip olduğu kaynaklarla ihtiyacı olanları tasarlayarak kullanabilen özyönetimli bireyler...”
Programın temel yaklaşımının STEM olduğundan bahsettiniz, Türkiye STEM yaklaşımının uygulanması konusunda ne durumda?
Ülkemizdeki tabloya bakacak olursak son yıllarda STEM ağırlıklı çalışmaların çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaya başlandığını görüyoruz ancak bu çalışmalara genellikle ortaokul veya lise kademelerinde başlanıyor. Bir anlamda geç kalınıyor çünkü erken çocukluk döneminin kritik fırsatları yani öğrenme hızının, ilginin, keşfin, yaratıcılığın en üst seviyede olduğu anlar kaçırılıyor. Özellikle de PISA ve TIMMS gibi uluslarası sınavların sonuçlarına bakarsak Türkiye’nin fen, matematik alanlarında ne kadar alt sıralarda yer aldığını görebiliyoruz. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için okul öncesiden itibaren tüm kademelerdeki eğitim müfredatına, yöntemlere, çocuğun ve öğretmenin eğitim içerisindeki öğrenen rolüne bakılması, tüm bunların analiz edilmesi gerekiyor. Eğitim alanındaki uzmanlar erken çocukluk dönemini; yaşam için gerekli olan bilimsel becerilerin ve fen ile ilgili temel kavramların gelişmeye başladığı bir dönem olarak belirtiyor ve bilim ile ilgili aktivitelerle çocukları erken yaşlarda tanıştırmanın önemini vurguluyor. Uzmanların dikkat çektiği bu noktalar da programımızın temelinde yer aldığı için çocukları erken yaşlardan itibaren BOYEP aracılığıyla STEM yaklaşımıyla buluşturacağız.
Hep okul öncesi eğitimden bahsettik, bu program sadece okul öncesi eğitimle sınırlı kalacak mı yoksa diğer eğitim kademelerine taşımayı da planlıyor musunuz?
Anaokulu BOYEP önümüzdeki yıl itibariyle kriterlere uygun olan eğitim kurumlarında uygulanmaya başlanacak. Tabiki de programın kendi içerisindeki tutarlılığının, devamlılığının sağlanması ve felsefenin sürdürülmesi açısından diğer kademelerde de uygulanması için çalışıyoruz. İlkokul-ortaokul-lise BOYEP ile ilgili hazırlıklarımız eş zamanlı olarak devam ediyor.
Programı uygulamak isteyen okullar nasıl başvuruda bulunabilir, şartlar nelerdir?
Okullar BOYEP’in web sitesi üzerinden bir başvuru formu dolduracaklar, sonrasında YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okula bir ziyaret gerçekleştirilecek okulun profili ve fiziki şartları incelenerek bir rapor hazırlanacak. Rapora göre okullara geribildirim verilecek eğer bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapıldıktan ve programı uygulayacak olan öğretmenler 5 günlük bir eğitim aldıktan sonra programı uygulayabilecekler. Tabiki de BOYEP’in etkili uygulanması için bir yıl boyunca uzmanlarımız tarafından okula danışmanlık hizmeti verilecek. Daha detaylı bilgiler web sitesinde yer alacak, şu an hazırlık aşamasında.
Programın verimli ve kaliteli bir şekilde uygulanması için öğretmen eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri ile destekleneceğini söylediniz peki BOYEP’i uygulayacak olan okulları başka hangi fırsatlar bekliyor?
Programın hedeflerine ulaşması için öğrenme ortamları ve bu ortamlardaki materyaller de çok önemli. Öğrenme ortamlarının çocukların üretkenliğini, yaratıcılığını destekleyecek, keşfetmesine olanak tanıyacak, merak duygusunu tetikleyecek şekilde tasarlanmasına ve gerçek yaşamı tecrübe edebilecekleri doğal materyallerle donatılmasına özen gösteriyoruz. Sınıf, bahçe, yemekhane vb tüm alanları çocuğun öğrenme ortamı olarak görüyoruz ve becerilerini destekleyecek şekilde tasarlanması için danışmanlık yapıyoruz. Programın uygulanacağı okullarda “maker alan” oluşturulması ve bu alanın STEM yaklaşımını destekleyecek materyallerle donatılması için de danışmanlık yapıyoruz. Ayrıca araştırmalar okuldaki eğitimin ebeveynler tarafından desteklenmesinin çocuğun başarısını olumlu anlamda etkilediğini gösteriyor. Bu nedenle programda her çocuk için bir maker set bulunuyor, bu maker setin içersinde aktivite kitapları ve çocukların maker olmalarını destekleyecek çeşitli materyallar bulunuyor. Çocuk okul dışı ortamlarda bu maker seti ailesiyle birlikte yapacağı aktivitelerde kullanabilecek çocuğun bütüncül gelişimi hem okul hem de aile ortamında desteklenmiş olacak.
BOYEP’le ilgili daha fazla bilgi almak isteyen eğitimci paydaşlarımızı 11 Mayıs’ta Gayrettepe Point Hotel’de düzenleyeceğimiz tanıtım toplantımıza davet ediyoruz. Tanıtım toplantısı ile ilgili bilgi almak veya LCV yaptırmak isteyenler www.boyep.org sitesini ziyaret edebilir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okul öncesi eğitime yönelik geliştirilen BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı “maker çocuklar” yetiştirmek hedefiyle yola çıkıyor. Merkezin kurucusu Kayhan Karlı BOYEP’in ortaya çıkış süreci, özellikleri ve ulaşmak istediği hedeflerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Ülkemizdeki eğitim kurumlarında okul öncesi eğitime yönelik olarak ulusal veya uluslarası pek çok eğitim programı uygulanıyor, YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi’ni yeni bir eğitim programı hazırlamaya yönlendiren faktör ne oldu?
Günümüzdeki eğitim programları “çağın ihtiyaçlarını karşılamada yeterli mi, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bireyler yetişmesini destekliyor mu, hem ulusal hem evrensel kaynaklardan besleniyor mu?” sorularından yola çıktık. Bildiğiniz üzere; 21.yüzyıl hızlı değişimlerin ve gelişimlerin yaşandığı bir çağ. Bu çağın en önemli ihtiyaçlarından biri; değişime ayak uyduran, gelişime liderlik eden, elindeki kaynakları kullanarak üreten, eleştirel düşünen, problem çözen, olumlu iletişim kuran, işbirliği yapan, özyönetimi yüksek, inovatif ve girişimci bireylerdir. Kısacası; 21.yüzyıl becerilerine sahip “MAKER” bireylerdir. 21.yüzyılın bireylerinin yetişmesi için de gelişimin, öğrenmenin ve beceri kazanmanın en hızlı gerçekleştiği erken çocukluk dönemini hedefleyerek uzman kadromuzla birlikte çağın ihtiyaçlarına uygun olarak BOYEP|“Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı”nı geliştirdik.
21. Yüzyıl becerilerinin çocuklarda geliştirilmesi için çağın gerekliliklerine uygun bir eğitim programı hazırladığınızı söylediniz, program felsefesinden de bahsedebilir misiniz?
Üreten, yaratıcı ve girişimci çocukların yetişebilmesi; çocukların gerçek yaşamı tecrübe edebildikleri ortamlarla etkileşim halinde olmasını sağlayacak eğitim programları aracılığıyla gerçekleşebilir. BOYEP felsefesini oluşturan beyin temelli öğrenme de; çocukları gerçek yaşam durumlarıyla karşı karşıya bırakarak geliştirmeyi hedefler. Bununla birlikte onları ezberlemeye değil düşünmeye, deneyimlemeye sevk eder; meraklarını, yaratıcılıklarını teşvik etmeye çalışır. Bununla bağlantılı olarak “beceri” odaklı olmak da BOYEP felsefesinin bir parçası. Beceri önemli diyoruz çünkü; gerçek yaşamı tecrübe ederek karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen, tüketmekten çok üretime ağırlık veren, özyönetimli çocuklar yetişmesini hedefliyoruz. Artık çağımızda çocukların ne kadar çok bilgi sahibi olduğundan ziyade; bilgiye ulaşabilecek, bilgiyi üretebilecek temel anlayış ve becerilere ne kadar sahip olduğu fark yaratıyor.
BOYEP|Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı’nı geliştirirken hangi yaklaşımları, yöntemleri kullandınız?
Hem çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek hem de felsefemizle uyumlu olacak şekilde birbirini destekleyen bazı yaklaşımları ve yöntemleri kullandık. Özetlemek gerekirse; STEM yaklaşımı (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) TOD (tasarım odaklı düşünme) yöntemiyle ele alınarak ve farklılaştırılmış öğretim modeli kullanılarak MEB Okul Öncesi Eğitim Programı’nın ilke ve kazanımlarına uygun bir anlayışıyla BOYEP’i geliştirdik.
Bahsettiğiz felsefe ve yaklaşımlar doğrultusunda BOYEP, çocuklarda hangi alanları destekleyecek, nasıl çocuklar yetişmesini sağlayacak?
21. Yüzyıl becerileri bağlamında hazırladığımız bir öğrenen profilimiz var. Bu öğrenen profili, sayısal ve sözel becerilerin birlikte gelişmesini yani sağ ve sol beyin aktivitelerinin birlikte kullanılabilmesi anlayışına dayanıyor. Öğrenen profilinde etik vatandaşlık, girişimci ruh, dönüşümlü düşünür olmak üzere 3 temel kimlik ve bu kimliklerin altında onlarla ilişkili 7 yeterlilik alanı bulunuyor, BOYEP ile birlikte bu öğrenen profilindeki kimlikleri ve yeterlilikleri çocuklarda desteklemeyi hedefliyoruz. Öğrenen profilinin gelişmesi aynı zamanda çocukların bütüncül olarak fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal alanlarda ve öz bakım becerileri açısından gelişmesini de sağlayacaktır. Öğrenen profilinin desteklenmesiyle birlikte “MAKER” çocuklar olacak; yani “sahip olduğu kaynaklarla ihtiyacı olanları tasarlayarak kullanabilen özyönetimli bireyler...”
Programın temel yaklaşımının STEM olduğundan bahsettiniz, Türkiye STEM yaklaşımının uygulanması konusunda ne durumda?
Ülkemizdeki tabloya bakacak olursak son yıllarda STEM ağırlıklı çalışmaların çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaya başlandığını görüyoruz ancak bu çalışmalara genellikle ortaokul veya lise kademelerinde başlanıyor. Bir anlamda geç kalınıyor çünkü erken çocukluk döneminin kritik fırsatları yani öğrenme hızının, ilginin, keşfin, yaratıcılığın en üst seviyede olduğu anlar kaçırılıyor. Özellikle de PISA ve TIMMS gibi uluslarası sınavların sonuçlarına bakarsak Türkiye’nin fen, matematik alanlarında ne kadar alt sıralarda yer aldığını görebiliyoruz. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için okul öncesiden itibaren tüm kademelerdeki eğitim müfredatına, yöntemlere, çocuğun ve öğretmenin eğitim içerisindeki öğrenen rolüne bakılması, tüm bunların analiz edilmesi gerekiyor. Eğitim alanındaki uzmanlar erken çocukluk dönemini; yaşam için gerekli olan bilimsel becerilerin ve fen ile ilgili temel kavramların gelişmeye başladığı bir dönem olarak belirtiyor ve bilim ile ilgili aktivitelerle çocukları erken yaşlarda tanıştırmanın önemini vurguluyor. Uzmanların dikkat çektiği bu noktalar da programımızın temelinde yer aldığı için çocukları erken yaşlardan itibaren BOYEP aracılığıyla STEM yaklaşımıyla buluşturacağız.
Hep okul öncesi eğitimden bahsettik, bu program sadece okul öncesi eğitimle sınırlı kalacak mı yoksa diğer eğitim kademelerine taşımayı da planlıyor musunuz?
Anaokulu BOYEP önümüzdeki yıl itibariyle kriterlere uygun olan eğitim kurumlarında uygulanmaya başlanacak. Tabiki de programın kendi içerisindeki tutarlılığının, devamlılığının sağlanması ve felsefenin sürdürülmesi açısından diğer kademelerde de uygulanması için çalışıyoruz. İlkokul-ortaokul-lise BOYEP ile ilgili hazırlıklarımız eş zamanlı olarak devam ediyor.
Programı uygulamak isteyen okullar nasıl başvuruda bulunabilir, şartlar nelerdir?
Okullar BOYEP’in web sitesi üzerinden bir başvuru formu dolduracaklar, sonrasında YÖM|Yenilikçi Öğrenme Merkezi uzmanları tarafından okula bir ziyaret gerçekleştirilecek okulun profili ve fiziki şartları incelenerek bir rapor hazırlanacak. Rapora göre okullara geribildirim verilecek eğer bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapıldıktan ve programı uygulayacak olan öğretmenler 5 günlük bir eğitim aldıktan sonra programı uygulayabilecekler. Tabiki de BOYEP’in etkili uygulanması için bir yıl boyunca uzmanlarımız tarafından okula danışmanlık hizmeti verilecek. Daha detaylı bilgiler web sitesinde yer alacak, şu an hazırlık aşamasında.
Programın verimli ve kaliteli bir şekilde uygulanması için öğretmen eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri ile destekleneceğini söylediniz peki BOYEP’i uygulayacak olan okulları başka hangi fırsatlar bekliyor?
Programın hedeflerine ulaşması için öğrenme ortamları ve bu ortamlardaki materyaller de çok önemli. Öğrenme ortamlarının çocukların üretkenliğini, yaratıcılığını destekleyecek, keşfetmesine olanak tanıyacak, merak duygusunu tetikleyecek şekilde tasarlanmasına ve gerçek yaşamı tecrübe edebilecekleri doğal materyallerle donatılmasına özen gösteriyoruz. Sınıf, bahçe, yemekhane vb tüm alanları çocuğun öğrenme ortamı olarak görüyoruz ve becerilerini destekleyecek şekilde tasarlanması için danışmanlık yapıyoruz. Programın uygulanacağı okullarda “maker alan” oluşturulması ve bu alanın STEM yaklaşımını destekleyecek materyallerle donatılması için de danışmanlık yapıyoruz. Ayrıca araştırmalar okuldaki eğitimin ebeveynler tarafından desteklenmesinin çocuğun başarısını olumlu anlamda etkilediğini gösteriyor. Bu nedenle programda her çocuk için bir maker set bulunuyor, bu maker setin içersinde aktivite kitapları ve çocukların maker olmalarını destekleyecek çeşitli materyallar bulunuyor. Çocuk okul dışı ortamlarda bu maker seti ailesiyle birlikte yapacağı aktivitelerde kullanabilecek çocuğun bütüncül gelişimi hem okul hem de aile ortamında desteklenmiş olacak.
BOYEP’le ilgili daha fazla bilgi almak isteyen eğitimci paydaşlarımızı 11 Mayıs’ta Gayrettepe Point Hotel’de düzenleyeceğimiz tanıtım toplantımıza davet ediyoruz. Tanıtım toplantısı ile ilgili bilgi almak veya LCV yaptırmak isteyenler www.boyep.org sitesini ziyaret edebilir.
Son Güncelleme: Salı, 21 Haziran 2016 11:45
Gösterim: 4177
Millî Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık okul öncesinde okullaşma oranlarının 2003 yılına göre yüzde 300 arttığını bildirdi.
MEB Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği tarafından Sakıp Sabancı Basın Merkezi’nde düzenlenen “Basın Merkezi Toplantıları”na katılan Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, okul öncesi okullaşma oranlarına ilişkin gazetecilere bilgiler verdi.
Kocabıyık, okul öncesinde okullaşma oranlarının 2003-2004 eğitim-öğretim yılına göre 2014-2015 eğitim öğretim yılında yüzde 300 arttığını söyledi.
Genel Müdür Kocabıyık, ilkokul çağında olup okul öncesine kayıt yaptıran öğrenci sayısının 138 bin 439, 60-66 aylık olup ilkokula kayıt yaptıranların 74 bin 141 olduğunu belirterek Ayarlanmış Brüt Okullaşma oranının yüzde 75,5 olduğunu kaydetti.
Kocabıyık, çağ nüfusu 937 bin olan çocuğun 503 bin 926’sının okulöncesine devam ettiğini ifade ederek, ilkokul çağında olup okul öncesine kayıt yaptıran çocukların 138 bin 439 kişi olduğunu; Brüt Okullaşma Oranının ise yüzde 66,02 olduğunu belirtti.
Okul öncesinde olması gereken çağ nüfusundaki çocuklardan bazılarının ilkokula kayıtlarının yaptırıldığına dikkati çeken Kocabıyık, yıllara göre okul öncesi okullaşma oranlarına ilişkin şu bilgileri verdi: "Okullaşma oranı 2002'de yüzde 11, 2003'te yüzde 12,5 olmuş. Son 12 yıldaki verilere baktığımız zaman tüm eğitim kademeleri içerisinde en çok okul öncesi eğitimde okullaşma oranı arttı. Okul öncesi eğitimde yüzde 300 oranında bir artış mevcut. 2014-2015'te okullaşma oranı yüzde 45,1. Bunu lise kademesi takip ediyor, burada artış yüzde 87. Geçen seneki önlemlerle 100 bin çocuğu eğitim öğretime kazandırdık. Bu da 5 yaşta tarihsel olarak en yüksek orandaki artış" diye konuştu.
Alınan önlemlerle ve yapılan teşviklerle okul öncesinde yüksek artış sağlandığını ifade eden Genel Müdür Kocabıyık, “Böylece bu yıl 97 bin 640 çocuğumuz daha okul öncesine kayıt yaptırmış oldu. Yaş grupları itibariyle, 3 yaş grubu çocuklarda yüzde 31; 4 yaş grubu çocuklarda yüzde 11; 5 yaş grubu çocuklarda ise yüzde 25 oranında artış sağlandı” değerlendirmesinde bulundu.
Okul öncesinde özel sektörün payı yüzde 15
Kurum bazında öğrenci sayarı ile ilgili bilgi veren Genel Müdür Kocabıyık şöyle devam etti: Resmi okullarda yüzde 84'ü olmak üzere 976 bin 296 öğrenci bulunuyor. Özel okulların payının en yüksek olduğu alan okul öncesinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı okulları da kattığımızda okul öncesi eğitimde özel sektörün payı yüzde 15'tir.
Erken çocukluk eğitimi hizmetleri kapsamında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulları, ana sınıfları ve uygulama sınıfları bulunduğunu aktaran Kocabıyık, “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince kamu kuruluşları bünyesinde açılan kreşler, ASPB izniyle açılan kreş ve gündüz bakımevleri ile İş Kanunu kapsamında açılan kreş ve gündüz bakımevleri bulunuyor.”
Okul öncesinde dezavantajlar avantaja dönüştürülecek
10’uncu Kalkınma Planı’nda 2014-2018 yılı hedefine göre okul öncesi eğitim ile ilgili 4-5 yaş grubu okullaşma oranını plan sonunda yüzde 70’e yükseltilmeyi hedeflediklerini aktaran Kocabıyık şöyle devam etti: “Okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve eğitim ile istihdam ilişkisinin güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacak. Böylece öğrencilerin sosyal, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimine katkı sağlayan okul öncesi eğitim, imkânları kısıtlı hane ve bölgelerin erişimini destekleyecek şekilde yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.”
Millî Eğitim Bakanlığının öncelikleri arasında nitelikli, kolay erişilebilir okul öncesi eğitim imkanlarını tüm çocuklar için ulaşılabilir kılmak olduğunu vurgulayan Kocabıyık, konuşmasına şöyle sürdürdü: “Tüm çocukların zorunlu eğitime başlamadan önce en az bir yıl okul öncesi eğitimden faydalanmasını sağlamak. Dezavantajlı çocukların okul öncesi eğitimden faydalanmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak. Erken çocukluk eğitimi için yapılan hizmetlerin daha etkin ve etkili yürütülmesi için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kuruldu.”
Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ne ‘Okul öncesi eğitim hizmeti resmî okul öncesi eğitim kurumlarında ücretsizdir’ maddesinin eklendiğini hatırlatan Kocabıyık, “Özellikle dezavantajlı çocukların aileleri üzerindeki ekonomik yükün minimize edilmesi amaçlanmıştır. Mevcut fiziki mekânlardan üst düzeyde faydalanmak için ikili eğitime geçilmiştir. Çalışan annelerin çocuklarının ikili eğitimden dolayı mağdur olmamaları için çocuk kulüpleri yaygınlaştırılarak faaliyetleri yeniden düzenlendi. Maddi durumu yetersiz dezavantajlı çocuklar için çocuk başına aylık 25 lira bağış kampanyası sayesinde çocuk başına yılda 300 lira kaynak aktarılarak okula devamları sağlandı. Bu kapsamda 2 yılda 14 bin çocuk okula kazandırılmış oldu” diye konuştu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde Şartlı Eğitim Yardımından okul öncesi eğitime devam eden çocukların faydalanmasının sağlandığını aktaran Kocabıyık, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren erken çocukluk eğitim kurumlarının verilerinin e-okul sistemine aktarıldığını belirtti.
Küçük yerleşim yerlerindeki derslik ihtiyacını karşılamak için projeler geliştiriyoruz
Nüfusu az veya daha küçük yerleşim yerlerindeki derslik ihtiyacını karşılamak için 1 ve 2 derslikli ana sınıfı projeleri geliştirildiğini dile getiren Kocabıyık, “Okul öncesi eğitim alan tüm çocuklara Pamuk Şekerim adlı ücretsiz eğitim materyalleri dağıtıyoruz. Ayrıca okul öncesinde kalite standartları sistemi ilköğretim kurumları standartları sistemine entegre edilmiştir. Dezavantajlı bölgelerde bulunan çocukların erişimlerini sağlamak için kurum temelli modellerin yanı sıra toplum temelli modeller çeşitlendirilmiştir ve yaygınlaştırılmıştır. Fiziki kapasite eksikliği nedeniyle erken çocukluk eğitiminden faydalanamayan çocukların mağduriyetini gidermek amacıyla 144 atıl binanın onarımı yapılarak erken çocukluk eğitimi merkezine dönüştürülmüş, böylece bu kurumlarda yaklaşık 3 bin çocuk eğitim almaları sağlandı” değerlendirmesinde bulundu.
Her mahalle ve köye okul öncesi eğitim hizmetinin götürülmesi ve toplum temelli modellerin yaygınlaştırılması için 1 ve 2 derslikli ana sınıflarının yapımına devam edileceği bilgisini veren Kocabıyık, Gezici Sınıf-Gezici Öğretmen uygulamasını yaygınlaştırmayı hedeflediklerini belirterek, “Yeteri kadar çocuk olmadığı için sınıf açılamayan ve taşınamayan yerleşim yerlerindeki çocukların da okul öncesi eğitim hizmetlerinden faydalanabilmesi için gezici sınıf-gezici öğretmen modelleri üzerinde çalışmalarımız devam edecek” diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Millî Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık okul öncesinde okullaşma oranlarının 2003 yılına göre yüzde 300 arttığını bildirdi.
MEB Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği tarafından Sakıp Sabancı Basın Merkezi’nde düzenlenen “Basın Merkezi Toplantıları”na katılan Temel Eğitim Genel Müdürü Funda Kocabıyık, okul öncesi okullaşma oranlarına ilişkin gazetecilere bilgiler verdi.
Kocabıyık, okul öncesinde okullaşma oranlarının 2003-2004 eğitim-öğretim yılına göre 2014-2015 eğitim öğretim yılında yüzde 300 arttığını söyledi.
Genel Müdür Kocabıyık, ilkokul çağında olup okul öncesine kayıt yaptıran öğrenci sayısının 138 bin 439, 60-66 aylık olup ilkokula kayıt yaptıranların 74 bin 141 olduğunu belirterek Ayarlanmış Brüt Okullaşma oranının yüzde 75,5 olduğunu kaydetti.
Kocabıyık, çağ nüfusu 937 bin olan çocuğun 503 bin 926’sının okulöncesine devam ettiğini ifade ederek, ilkokul çağında olup okul öncesine kayıt yaptıran çocukların 138 bin 439 kişi olduğunu; Brüt Okullaşma Oranının ise yüzde 66,02 olduğunu belirtti.
Okul öncesinde olması gereken çağ nüfusundaki çocuklardan bazılarının ilkokula kayıtlarının yaptırıldığına dikkati çeken Kocabıyık, yıllara göre okul öncesi okullaşma oranlarına ilişkin şu bilgileri verdi: "Okullaşma oranı 2002'de yüzde 11, 2003'te yüzde 12,5 olmuş. Son 12 yıldaki verilere baktığımız zaman tüm eğitim kademeleri içerisinde en çok okul öncesi eğitimde okullaşma oranı arttı. Okul öncesi eğitimde yüzde 300 oranında bir artış mevcut. 2014-2015'te okullaşma oranı yüzde 45,1. Bunu lise kademesi takip ediyor, burada artış yüzde 87. Geçen seneki önlemlerle 100 bin çocuğu eğitim öğretime kazandırdık. Bu da 5 yaşta tarihsel olarak en yüksek orandaki artış" diye konuştu.
Alınan önlemlerle ve yapılan teşviklerle okul öncesinde yüksek artış sağlandığını ifade eden Genel Müdür Kocabıyık, “Böylece bu yıl 97 bin 640 çocuğumuz daha okul öncesine kayıt yaptırmış oldu. Yaş grupları itibariyle, 3 yaş grubu çocuklarda yüzde 31; 4 yaş grubu çocuklarda yüzde 11; 5 yaş grubu çocuklarda ise yüzde 25 oranında artış sağlandı” değerlendirmesinde bulundu.
Okul öncesinde özel sektörün payı yüzde 15
Kurum bazında öğrenci sayarı ile ilgili bilgi veren Genel Müdür Kocabıyık şöyle devam etti: Resmi okullarda yüzde 84'ü olmak üzere 976 bin 296 öğrenci bulunuyor. Özel okulların payının en yüksek olduğu alan okul öncesinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı okulları da kattığımızda okul öncesi eğitimde özel sektörün payı yüzde 15'tir.
Erken çocukluk eğitimi hizmetleri kapsamında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulları, ana sınıfları ve uygulama sınıfları bulunduğunu aktaran Kocabıyık, “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince kamu kuruluşları bünyesinde açılan kreşler, ASPB izniyle açılan kreş ve gündüz bakımevleri ile İş Kanunu kapsamında açılan kreş ve gündüz bakımevleri bulunuyor.”
Okul öncesinde dezavantajlar avantaja dönüştürülecek
10’uncu Kalkınma Planı’nda 2014-2018 yılı hedefine göre okul öncesi eğitim ile ilgili 4-5 yaş grubu okullaşma oranını plan sonunda yüzde 70’e yükseltilmeyi hedeflediklerini aktaran Kocabıyık şöyle devam etti: “Okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve eğitim ile istihdam ilişkisinin güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacak. Böylece öğrencilerin sosyal, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimine katkı sağlayan okul öncesi eğitim, imkânları kısıtlı hane ve bölgelerin erişimini destekleyecek şekilde yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.”
Millî Eğitim Bakanlığının öncelikleri arasında nitelikli, kolay erişilebilir okul öncesi eğitim imkanlarını tüm çocuklar için ulaşılabilir kılmak olduğunu vurgulayan Kocabıyık, konuşmasına şöyle sürdürdü: “Tüm çocukların zorunlu eğitime başlamadan önce en az bir yıl okul öncesi eğitimden faydalanmasını sağlamak. Dezavantajlı çocukların okul öncesi eğitimden faydalanmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak. Erken çocukluk eğitimi için yapılan hizmetlerin daha etkin ve etkili yürütülmesi için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kuruldu.”
Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ne ‘Okul öncesi eğitim hizmeti resmî okul öncesi eğitim kurumlarında ücretsizdir’ maddesinin eklendiğini hatırlatan Kocabıyık, “Özellikle dezavantajlı çocukların aileleri üzerindeki ekonomik yükün minimize edilmesi amaçlanmıştır. Mevcut fiziki mekânlardan üst düzeyde faydalanmak için ikili eğitime geçilmiştir. Çalışan annelerin çocuklarının ikili eğitimden dolayı mağdur olmamaları için çocuk kulüpleri yaygınlaştırılarak faaliyetleri yeniden düzenlendi. Maddi durumu yetersiz dezavantajlı çocuklar için çocuk başına aylık 25 lira bağış kampanyası sayesinde çocuk başına yılda 300 lira kaynak aktarılarak okula devamları sağlandı. Bu kapsamda 2 yılda 14 bin çocuk okula kazandırılmış oldu” diye konuştu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde Şartlı Eğitim Yardımından okul öncesi eğitime devam eden çocukların faydalanmasının sağlandığını aktaran Kocabıyık, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren erken çocukluk eğitim kurumlarının verilerinin e-okul sistemine aktarıldığını belirtti.
Küçük yerleşim yerlerindeki derslik ihtiyacını karşılamak için projeler geliştiriyoruz
Nüfusu az veya daha küçük yerleşim yerlerindeki derslik ihtiyacını karşılamak için 1 ve 2 derslikli ana sınıfı projeleri geliştirildiğini dile getiren Kocabıyık, “Okul öncesi eğitim alan tüm çocuklara Pamuk Şekerim adlı ücretsiz eğitim materyalleri dağıtıyoruz. Ayrıca okul öncesinde kalite standartları sistemi ilköğretim kurumları standartları sistemine entegre edilmiştir. Dezavantajlı bölgelerde bulunan çocukların erişimlerini sağlamak için kurum temelli modellerin yanı sıra toplum temelli modeller çeşitlendirilmiştir ve yaygınlaştırılmıştır. Fiziki kapasite eksikliği nedeniyle erken çocukluk eğitiminden faydalanamayan çocukların mağduriyetini gidermek amacıyla 144 atıl binanın onarımı yapılarak erken çocukluk eğitimi merkezine dönüştürülmüş, böylece bu kurumlarda yaklaşık 3 bin çocuk eğitim almaları sağlandı” değerlendirmesinde bulundu.
Her mahalle ve köye okul öncesi eğitim hizmetinin götürülmesi ve toplum temelli modellerin yaygınlaştırılması için 1 ve 2 derslikli ana sınıflarının yapımına devam edileceği bilgisini veren Kocabıyık, Gezici Sınıf-Gezici Öğretmen uygulamasını yaygınlaştırmayı hedeflediklerini belirterek, “Yeteri kadar çocuk olmadığı için sınıf açılamayan ve taşınamayan yerleşim yerlerindeki çocukların da okul öncesi eğitim hizmetlerinden faydalanabilmesi için gezici sınıf-gezici öğretmen modelleri üzerinde çalışmalarımız devam edecek” diye konuştu.
Son Güncelleme: Cuma, 23 Ekim 2015 15:10
Gösterim: 5593
Okul öncesi eğitimde belirlenen hedeflere ulaşılması için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurulduğunu belirten MEB Temel Eğitim Genel Müdür Dr. Cem Gençoğlu, eğitim kademeleri içinde okullaşma oranının en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleştiğini söylüyor. Bakanlığın uygulamaya koyduğu 4+4+4 sisteminde, okul öncesi ile ilgili hedeflere ulaşıldığını vurgulayan Gençoğlu, Türkiye’de okul öncesi eğitimde yaşanan gelişmeleri konuştuk
Okul öncesi eğitimde okullaşma oranları hakkında bilgi verebilir misiniz? Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını arttırmak için ne gibi çalışmalar yürütüyor ve neler planlıyorsunuz? Ülkemizde okul öncesi eğitim veren kaç tane okul var?
2002 yılında 4-5 yaştaki okullaşma oranı %11’iken, 2015-16 eğitim öğretim yılında 4-5 yaş grubundaki çocukların %50,46’sı, 5 yaş grubundaki çocukların ise %67,17’si okullaşmıştır. Gerek ulusal gerekse uluslararası raporlarda sıklıkla dile getirildiği gibi Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarında sürekli bir artış mevcuttur. Eğitim kademeleri içinde okullaşma oranı en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleşmiştir.
Okul öncesi eğitim alanında ülkemizi ve çocuklarımızı hak ettiği noktaya getirmek için Bakanlığımız tarafından birçok çalışma yürütülmekte ve planlanmaktadır. 2014 yılında Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurularak bu alandaki çalışmaların daha kapsamlı ve sistematik biçimde yürütülmesi sağlanmıştır. Sadece son iki yılda; mekânlardan tam kapasite ile yararlanmak için günde 6 saatlik yarım günlük eğitim modeline geçilmesi, mevzuatımıza resmi okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim hizmetinin ücretsiz olduğu hükmünün konularak ekonomik nedenlerin bu eğitimi engellemesinin önüne geçilmesi, Şartlı Eğitim Yardımı uygulamasından okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların da faydalanmasının sağlanması, yürütülen kampanyalar ile ekonomik açıdan dezavantajlı çocuklara maddi destek verilerek bu eğitimden faydalandırılmaları, çeşitli STK’lar ile yapılan projeler ve protokoller ile anasınıfı ve anaokulu sayısının arttırılması, çalışan annelerin tam gün talebini karşılamak için çocuk kulüplerinin yaygınlaştırılarak faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren okul öncesi kurumlarının verilerinin Bakanlığımız e-okul sistemine entegresi edilmesi, erken çocukluk eğitimi kurumlarına ücretsiz eğitim materyalleri dağıtılması, her il ve ilçenin okul öncesi eğitimdeki mevcut durumunu gösteren il/ilçe durum karnelerinin oluşturularak önceliklerin belirlenmesi, okul öncesi eğitim kurumlarında istihdam edilen destek personeli sayısının arttırılması gibi faaliyetler yürütülmüş ve yürütülmeye de devam edilecektir. Yürütülen bu faaliyetler neticesinde son iki yılda okula devam eden çocuk sayısında yaklaşık 150 bin artış sağlanmıştır. Bu rakam eğitim konusunda iyi örnek olarak gösterilen birçok ülkenin toplam öğrenci sayısından daha fazladır.
2015-2016 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre Türkiye’de resmi/özel toplam 27.793 kurumda (anaokulu, ana sınıfı, uygulama sınıfı) okul öncesi eğitim hizmeti verilmektedir.
MEB OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERDEN NELER BEKLİYOR?
Okul öncesi eğitimde MEB bünyesinde kaç öğretmen görev yapıyor? Bu alanda öğretmen açığı var mı? Okul öncesinde öğretmenler hangi niteliklere sahip olmalı? Öğretmenlerinize hizmet içi eğitimler düzenliyor musunuz? Burada ne gibi eğitimler veriliyor?
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında, 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere toplam 72.228 öğretmen 1.209.106 çocuğa eğitim hizmeti vermektedir. Mevcut durumda ciddi bir öğretmen açığı olmasa da, okul öncesi eğitim alanının sürekli gelişen bir alan olması, bu eğitim kademesine olan talebin her geçen gün artarak devam etmesi bu branştaki öğretmen ihtiyacını da beraberinde getirecektir. Bakanlığımız ihtiyaçlar oranında alan bazında öğretmen ataması gerçekleştirdiğinden oluşacak öğretmen ihtiyacı da yeni atamalarla karşılanacaktır. Zorunlu eğitim kademesi olmamasına rağmen son öğretmen alımlarında okul öncesi eğitim alanının en çok alım yapılan ilk 5 branş içinde olması bunun bir göstergesidir.
Öğretmenlerde lisans eğitimi ile edinilen mesleki yeterliliklerin yanı sıra özel yeterlilikler ve özellikler de olmasını bekliyoruz. Okul öncesi eğitim dönemi hassas bir dönemdir. Çocuk ilk kez aileden ayrılıp başka bir sosyal ortamla tanışmaktadır. Bu durumda öğretmene düşen sorumluluk da bir kat daha artmaktadır. Biz okul öncesi öğretmenlerinden her şeyden önce bu işi severek yapmasını bekliyoruz. Bunun haricinde sakin ve sabırlı olmasının, aile ile iyi ilişkiler kurmasının, öğretici olmaktan ziyade çocukla duygusal bir bağ kurması gerektiğini düşünüyoruz.
Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini arttırmaya yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerimiz de her sene düzenli olarak yapılmaktadır. Öğretmenler Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra il milli eğitim müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen eğitimlere de katılmakta, Haziran ve Eylül aylarındaki seminer dönemlerinde de alanları ile ilgili yeni yaklaşımlar, ihtiyaç duyulan konular ve Bakanlık politikaları konusunda eğitim faaliyetlerine alınmaktadırlar.
AHLAKİ GELİŞİM OKUL ÖNCESİ EĞİTİMLE GÜÇLENİYOR
Okul öncesi eğitim neden gereklidir? Çocukların gelişimine ne gibi katkıları var?
Erken çocukluk dönemi çocuğun kişilik ve diğer gelişim alanlarının en hızlı olduğu dönem olarak ifade edilmektedir. Son dönemlerde yürütülen çalışmaların neticesinde bireyin beyin gelişiminin önemli ölçüde yaşamın ilk yıllarında gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sadece beyinsel gelişimin değil aynı zamanda ahlak gelişiminin de bu yaşta bireye sunulan kaliteli deneyimler ve etkileşimlerden doğrudan etkilendiği ulaşılan bir diğer önemli sonuçtur. 0-6 yaş grubunun bu kritik önemi nedeniyle bu yaş grubuna verilen eğitim de yani okul öncesi eğitimde önem kazanmaktadır. Okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlayan çocuklarda bilişsel, dil, okuma yazmaya hazır olma durumu ve aritmetik becerisi bakımından olumlu yönde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların gelişimin ilerleyen safhalarında da sürdüğü görülmüştür.
Veliler okul öncesi eğitim kurumu seçerken hangi kriterlere dikkat etmelidirler?
Çocuğun ailesi dışına çıktığı ilk kurum olması nedeniyle veliler de haklı olarak okul öncesi eğitim döneminde çok seçici ve kararsız olabilmektedirler. Şunu belirtmek gerekir ki eğitim kalitesinin en önemli bileşeni eğitimcilerin niteliğidir. Ne kadar mükemmel programlarınız olursa olsun, ne kadar güzel binalar dizayn ederseniz edin, ne kadar kaliteli materyal ve donatım malzemeleri temin ederseniz edin, teknolojik içerikleriniz ne kadar kusursuz olursa olsun öğretmen yeterli niteliğe sahip değilse istenilen düzeyde başarı sağlanması zorlaşacaktır. Bu nedenle eğitimde önemsediğimiz ilk faktör eğitimcilerin niteliğidir.
ANA OKULU SEÇERKEN…
Mevcut durumda Milli Eğitim Bakanlığı izniyle açılmamış, MEB denetimi dışında okul öncesi kurumları bulunmaktadır. Özellikle tam gün talebi olan veliler MEB okulları dışındaki kurumları tercih edebilmektedirler.
* Bu tür kurumları tercih etmeleri durumunda göz önünde bulundurulacak ilk faktörlerden birisi öğretmen mezuniyeti ve niteliğidir.
* Öğretmene ek olarak okulun eve yakın olması
* Okul personelinin niteliği
* Çocukların birbiriyle etkileşimi
* Sınıfta yürütülen aktivitelerin çeşitliği
* bir öğretmene düşen çocuk sayısı
* Okulda ve sınıfta bulunan materyaller
* Öğretmen tarafından sağlanan öğrenme fırsatları
* Personelin çocuk ile olan iletişimi
* Okulun güvenli olması ve kurumun MEB tarafından denetleniyor olması
gibi kriterler okul seçiminde dikkate alınmalıdır.
Dünyada okul öncesi eğitim alanındaki gelişmeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
İlk erken çocukluk eğitimi kurumları 19. yüzyıl başlarında fabrikalarda çalışan kadınların çocuklarını korumak ve bakımlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu kurumların yaygınlaşması kadınların iş hayatına girmesiyle yakından ilişkilidir. Bu nedenle de dünya ülkelerinde özellikle Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması Türkiye’de yaygınlaşmasından çok daha hızlı olmuştur. Halihazırda OECD ülkelerinin 3 yaş okullaşma oranı ortalaması %74, 4 yaşta %90, 5 yaşta %100’e yakındır. Yeri gelmişken şuna da değinmekte fayda var; okullaşma oranları bu kadar yüksek olmasına rağmen dünya ülkelerinin çoğunda okul öncesi eğitim zorunlu bir eğitim kademesi değildir. Yaygın olarak devlet yarım günlük eğitimi finanse eder, tam gün eğitim talebi olan velilerin ücret ödeme zorunlulukları bulunmaktadır. Neredeyse bütün ülkelerde tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim hizmetleri ücretsizdir, ancak yemek, ulaşım vs. gibi giderler için ailelerden ücret talep edilebilmektedir.
Okul öncesi eğitim konularında üniversitelerle iş birlikleriniz var mı? Varsa nasıl bir ortak çalışma yürütüyorsunuz?
Üniversiteler ile sürekli iş birliği halindeyiz. Gerekli olan her konuda akademisyenlerle birlikte çalışmaktayız. Üniversitelerden bize gelen projelerin ve iş birliği tekliflerinin tamamını değerlendirmeye çalışıyoruz. Yakın tarihlerde Gazi Üniversitesi ile birlikte Okul Öncesinde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi Projesi’ni yürüttük. Uyum çalışmasını yine Hacettepe Üniversitesi ile birlikte çalıştık. Bunların dışında üniversitelerde düzenlenen seminer, zirve ve kongre gibi etkinliklere talep gelmesi durumunda, paydaş olarak destek verip katılım için tüm öğretmenleri teşvik ediyoruz.
ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN TÜRKÇEYİ DOĞRU ÖĞRENMELERİ
Okul öncesi eğitimde yabancı dil eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çocuklukta ilk altı yaş, dil gelişimi açısından kritik bir dönemdir. Özellikle çocuğun kendi anadilini tüm kuralları ile birlikte öğrenmesi ve kullanması oldukça önemlidir. İkinci dil öğrenimi zor bir süreçtir. Erken yaşlarda başlayan yabancı dil eğitimi çocuk henüz ana dilini tüm kuralları ile öğrenemediği için hem ana dilde hem de ikinci dil kullanımında olumsuz etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda okul öncesi eğitimin amaçları arasında sayılmıştır. Okul öncesi eğitim programında da çocukların Türkçeyi doğru ve düzgün konuşmasının önemi vurgulanmış ve buna yönelik kazanım ve göstergelere yer verilmiştir. Kısacası bizim önceliğimiz bu yaş grubunun Türkçeyi doğru ve güzel konuşmasını sağlamaktır. İkinci bir dili öğrenmek çocuğun ana dilde belirli bir olgunluk düzeyine erişmesine bağlıdır. Bu nedenle erken çocukluk döneminde yabancı dil eğitimine biraz mesafeliyiz.
ECZACIBAŞI İLE DANS EDEN NOTALAR PROJESİ
Okul öncesi dönemde önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek projeler var mı? Bu alanda Bakanlığın plan ve hedefleri nelerdir?
Bakanlığımızın temel hedefi her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim alarak ilkokula başlamasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için bu alanda faaliyet gösteren ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmayan kurumlara devam eden çocukların da MEB veri tabanında takip edilmesi önemlidir. Tüm verileri tek elden izleyerek; bu alanda uygun politikaların geliştirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, yatırımların ihtiyaç olan yerlere planlanması mümkün olabilecektir. Bunun dışında eğitim modellerini çeşitlendirerek yaygınlaştırılması, yapılan yatırımların arttırılması ve ailelere düşen eğitim maliyetlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar devam edecektir. Eczacıbaşı Holding ile birlikte yürüteceğimiz Dans Eden Notalar İş Birliği Protokolü ile farklı illerde belirleyeceğimiz okullara müzik materyalleri alınacak ve öğretmenlere Orff Yöntemi ile müzik eğitim verilecektir. Yine 0-7 yaş arası Engeli Olan Çocuklara Yönelik Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projemiz mevcuttur. Uluslararası bir proje olan bu proje ile özel gereksinimli çocukların akranlarıyla birlikte yaşamaları, onlardan yeni beceriler edinmeleri ve iletişim becerilerini geliştirmeleri sağlanarak, özel gereksinimi olmayan çocukların da özel gereksinimli bireyler hakkında daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olmaları ve kendilerinden farklı bireyleri olduğu gibi kabul edip onlarla olan iletişimlerini geliştirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca proje kapsamında geliştirilecek destekleyici program ile özel gereksinimli çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri daha etkili yürütülecek, öğretmenlerin farkındalıkları ve yeterliliklerini arttıracak eğitimler düzenlenecektir. 2015-2016 resmi istatistik verileri doğrultusunda, il ve ilçelerin erken çocukluk eğitimi alanındaki mevcut durumlarını gösteren il/ilçe durum karneleri hazırlanarak, sorunlu alanlar ve yerleşim yerleri tespit edilecek ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılacaktır.
4+4+4 SİSTEMİNDE HEDEFLERE ULAŞILDI
2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen 4+4+4 sistemi okul öncesi eğitimi nasıl etkiledi? Bu etkiler planlanan ve beklenen şekilde mi gerçekleşiyor?
12 yıllık zorunlu eğitim sistemine geçiş, okul öncesi eğitim açısından yeni bir başlangıç olmuştur. Kanun Tasarısı’nın yasalaşması döneminde, erken yaşlardaki eğitimin öneminin sıkça gündeme gelmesi ve kamuoyunda tartışılması; tüm velilerde bu eğitim kademesine karşı olumlu bir tutum ve farkındalık oluşmasına sebep olmuştur. Biz bunu dezavantajlı olarak nitelendirebileceğimiz bölgelerdeki okullarımıza olan kayıt talebinden çok bariz biçimde anlayabiliyoruz. 4+4+4 sisteminin bir diğer olumlu faydası ise okul öncesi eğitime başlama yaşının öne çekilmiş olmasıdır. İstatistiki veriler bu dönemde okul öncesi eğitime devam eden çocuklardan, oransal bazda en büyük artışın 3 yaş grubunda olduğunu ortaya koymaktadır.
12 yıllık zorunlu eğitim öncesi ile bugünü kıyaslayacak olursak;
- 3-5 yaşta --- > %30,87’den % 39,54’e
- 4-5 yaşta --- > %44,0’ den % 50,46’ya
- 5 yaşta --- > %65,69’dan % 67,17’ya yükselmiştir.
Bu veriler ışığında Bakanlık, 4+4+4 sisteminde okul öncesi eğitim için belirlenen hedeflere ulaşmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında,
* 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere
* 72.228 öğretmen
* 1.209.106 çocuğa
eğitim hizmeti vermektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Okul öncesi eğitimde belirlenen hedeflere ulaşılması için Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurulduğunu belirten MEB Temel Eğitim Genel Müdür Dr. Cem Gençoğlu, eğitim kademeleri içinde okullaşma oranının en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleştiğini söylüyor. Bakanlığın uygulamaya koyduğu 4+4+4 sisteminde, okul öncesi ile ilgili hedeflere ulaşıldığını vurgulayan Gençoğlu, Türkiye’de okul öncesi eğitimde yaşanan gelişmeleri konuştuk
Okul öncesi eğitimde okullaşma oranları hakkında bilgi verebilir misiniz? Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını arttırmak için ne gibi çalışmalar yürütüyor ve neler planlıyorsunuz? Ülkemizde okul öncesi eğitim veren kaç tane okul var?
2002 yılında 4-5 yaştaki okullaşma oranı %11’iken, 2015-16 eğitim öğretim yılında 4-5 yaş grubundaki çocukların %50,46’sı, 5 yaş grubundaki çocukların ise %67,17’si okullaşmıştır. Gerek ulusal gerekse uluslararası raporlarda sıklıkla dile getirildiği gibi Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarında sürekli bir artış mevcuttur. Eğitim kademeleri içinde okullaşma oranı en fazla okul öncesi eğitim kademesinde gerçekleşmiştir.
Okul öncesi eğitim alanında ülkemizi ve çocuklarımızı hak ettiği noktaya getirmek için Bakanlığımız tarafından birçok çalışma yürütülmekte ve planlanmaktadır. 2014 yılında Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanlığı kurularak bu alandaki çalışmaların daha kapsamlı ve sistematik biçimde yürütülmesi sağlanmıştır. Sadece son iki yılda; mekânlardan tam kapasite ile yararlanmak için günde 6 saatlik yarım günlük eğitim modeline geçilmesi, mevzuatımıza resmi okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim hizmetinin ücretsiz olduğu hükmünün konularak ekonomik nedenlerin bu eğitimi engellemesinin önüne geçilmesi, Şartlı Eğitim Yardımı uygulamasından okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların da faydalanmasının sağlanması, yürütülen kampanyalar ile ekonomik açıdan dezavantajlı çocuklara maddi destek verilerek bu eğitimden faydalandırılmaları, çeşitli STK’lar ile yapılan projeler ve protokoller ile anasınıfı ve anaokulu sayısının arttırılması, çalışan annelerin tam gün talebini karşılamak için çocuk kulüplerinin yaygınlaştırılarak faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, farklı kurumlara bağlı faaliyet gösteren okul öncesi kurumlarının verilerinin Bakanlığımız e-okul sistemine entegresi edilmesi, erken çocukluk eğitimi kurumlarına ücretsiz eğitim materyalleri dağıtılması, her il ve ilçenin okul öncesi eğitimdeki mevcut durumunu gösteren il/ilçe durum karnelerinin oluşturularak önceliklerin belirlenmesi, okul öncesi eğitim kurumlarında istihdam edilen destek personeli sayısının arttırılması gibi faaliyetler yürütülmüş ve yürütülmeye de devam edilecektir. Yürütülen bu faaliyetler neticesinde son iki yılda okula devam eden çocuk sayısında yaklaşık 150 bin artış sağlanmıştır. Bu rakam eğitim konusunda iyi örnek olarak gösterilen birçok ülkenin toplam öğrenci sayısından daha fazladır.
2015-2016 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre Türkiye’de resmi/özel toplam 27.793 kurumda (anaokulu, ana sınıfı, uygulama sınıfı) okul öncesi eğitim hizmeti verilmektedir.
MEB OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERDEN NELER BEKLİYOR?
Okul öncesi eğitimde MEB bünyesinde kaç öğretmen görev yapıyor? Bu alanda öğretmen açığı var mı? Okul öncesinde öğretmenler hangi niteliklere sahip olmalı? Öğretmenlerinize hizmet içi eğitimler düzenliyor musunuz? Burada ne gibi eğitimler veriliyor?
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında, 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere toplam 72.228 öğretmen 1.209.106 çocuğa eğitim hizmeti vermektedir. Mevcut durumda ciddi bir öğretmen açığı olmasa da, okul öncesi eğitim alanının sürekli gelişen bir alan olması, bu eğitim kademesine olan talebin her geçen gün artarak devam etmesi bu branştaki öğretmen ihtiyacını da beraberinde getirecektir. Bakanlığımız ihtiyaçlar oranında alan bazında öğretmen ataması gerçekleştirdiğinden oluşacak öğretmen ihtiyacı da yeni atamalarla karşılanacaktır. Zorunlu eğitim kademesi olmamasına rağmen son öğretmen alımlarında okul öncesi eğitim alanının en çok alım yapılan ilk 5 branş içinde olması bunun bir göstergesidir.
Öğretmenlerde lisans eğitimi ile edinilen mesleki yeterliliklerin yanı sıra özel yeterlilikler ve özellikler de olmasını bekliyoruz. Okul öncesi eğitim dönemi hassas bir dönemdir. Çocuk ilk kez aileden ayrılıp başka bir sosyal ortamla tanışmaktadır. Bu durumda öğretmene düşen sorumluluk da bir kat daha artmaktadır. Biz okul öncesi öğretmenlerinden her şeyden önce bu işi severek yapmasını bekliyoruz. Bunun haricinde sakin ve sabırlı olmasının, aile ile iyi ilişkiler kurmasının, öğretici olmaktan ziyade çocukla duygusal bir bağ kurması gerektiğini düşünüyoruz.
Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini arttırmaya yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerimiz de her sene düzenli olarak yapılmaktadır. Öğretmenler Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra il milli eğitim müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen eğitimlere de katılmakta, Haziran ve Eylül aylarındaki seminer dönemlerinde de alanları ile ilgili yeni yaklaşımlar, ihtiyaç duyulan konular ve Bakanlık politikaları konusunda eğitim faaliyetlerine alınmaktadırlar.
AHLAKİ GELİŞİM OKUL ÖNCESİ EĞİTİMLE GÜÇLENİYOR
Okul öncesi eğitim neden gereklidir? Çocukların gelişimine ne gibi katkıları var?
Erken çocukluk dönemi çocuğun kişilik ve diğer gelişim alanlarının en hızlı olduğu dönem olarak ifade edilmektedir. Son dönemlerde yürütülen çalışmaların neticesinde bireyin beyin gelişiminin önemli ölçüde yaşamın ilk yıllarında gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sadece beyinsel gelişimin değil aynı zamanda ahlak gelişiminin de bu yaşta bireye sunulan kaliteli deneyimler ve etkileşimlerden doğrudan etkilendiği ulaşılan bir diğer önemli sonuçtur. 0-6 yaş grubunun bu kritik önemi nedeniyle bu yaş grubuna verilen eğitim de yani okul öncesi eğitimde önem kazanmaktadır. Okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlayan çocuklarda bilişsel, dil, okuma yazmaya hazır olma durumu ve aritmetik becerisi bakımından olumlu yönde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların gelişimin ilerleyen safhalarında da sürdüğü görülmüştür.
Veliler okul öncesi eğitim kurumu seçerken hangi kriterlere dikkat etmelidirler?
Çocuğun ailesi dışına çıktığı ilk kurum olması nedeniyle veliler de haklı olarak okul öncesi eğitim döneminde çok seçici ve kararsız olabilmektedirler. Şunu belirtmek gerekir ki eğitim kalitesinin en önemli bileşeni eğitimcilerin niteliğidir. Ne kadar mükemmel programlarınız olursa olsun, ne kadar güzel binalar dizayn ederseniz edin, ne kadar kaliteli materyal ve donatım malzemeleri temin ederseniz edin, teknolojik içerikleriniz ne kadar kusursuz olursa olsun öğretmen yeterli niteliğe sahip değilse istenilen düzeyde başarı sağlanması zorlaşacaktır. Bu nedenle eğitimde önemsediğimiz ilk faktör eğitimcilerin niteliğidir.
ANA OKULU SEÇERKEN…
Mevcut durumda Milli Eğitim Bakanlığı izniyle açılmamış, MEB denetimi dışında okul öncesi kurumları bulunmaktadır. Özellikle tam gün talebi olan veliler MEB okulları dışındaki kurumları tercih edebilmektedirler.
* Bu tür kurumları tercih etmeleri durumunda göz önünde bulundurulacak ilk faktörlerden birisi öğretmen mezuniyeti ve niteliğidir.
* Öğretmene ek olarak okulun eve yakın olması
* Okul personelinin niteliği
* Çocukların birbiriyle etkileşimi
* Sınıfta yürütülen aktivitelerin çeşitliği
* bir öğretmene düşen çocuk sayısı
* Okulda ve sınıfta bulunan materyaller
* Öğretmen tarafından sağlanan öğrenme fırsatları
* Personelin çocuk ile olan iletişimi
* Okulun güvenli olması ve kurumun MEB tarafından denetleniyor olması
gibi kriterler okul seçiminde dikkate alınmalıdır.
Dünyada okul öncesi eğitim alanındaki gelişmeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
İlk erken çocukluk eğitimi kurumları 19. yüzyıl başlarında fabrikalarda çalışan kadınların çocuklarını korumak ve bakımlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu kurumların yaygınlaşması kadınların iş hayatına girmesiyle yakından ilişkilidir. Bu nedenle de dünya ülkelerinde özellikle Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması Türkiye’de yaygınlaşmasından çok daha hızlı olmuştur. Halihazırda OECD ülkelerinin 3 yaş okullaşma oranı ortalaması %74, 4 yaşta %90, 5 yaşta %100’e yakındır. Yeri gelmişken şuna da değinmekte fayda var; okullaşma oranları bu kadar yüksek olmasına rağmen dünya ülkelerinin çoğunda okul öncesi eğitim zorunlu bir eğitim kademesi değildir. Yaygın olarak devlet yarım günlük eğitimi finanse eder, tam gün eğitim talebi olan velilerin ücret ödeme zorunlulukları bulunmaktadır. Neredeyse bütün ülkelerde tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim hizmetleri ücretsizdir, ancak yemek, ulaşım vs. gibi giderler için ailelerden ücret talep edilebilmektedir.
Okul öncesi eğitim konularında üniversitelerle iş birlikleriniz var mı? Varsa nasıl bir ortak çalışma yürütüyorsunuz?
Üniversiteler ile sürekli iş birliği halindeyiz. Gerekli olan her konuda akademisyenlerle birlikte çalışmaktayız. Üniversitelerden bize gelen projelerin ve iş birliği tekliflerinin tamamını değerlendirmeye çalışıyoruz. Yakın tarihlerde Gazi Üniversitesi ile birlikte Okul Öncesinde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi Projesi’ni yürüttük. Uyum çalışmasını yine Hacettepe Üniversitesi ile birlikte çalıştık. Bunların dışında üniversitelerde düzenlenen seminer, zirve ve kongre gibi etkinliklere talep gelmesi durumunda, paydaş olarak destek verip katılım için tüm öğretmenleri teşvik ediyoruz.
ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN TÜRKÇEYİ DOĞRU ÖĞRENMELERİ
Okul öncesi eğitimde yabancı dil eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çocuklukta ilk altı yaş, dil gelişimi açısından kritik bir dönemdir. Özellikle çocuğun kendi anadilini tüm kuralları ile birlikte öğrenmesi ve kullanması oldukça önemlidir. İkinci dil öğrenimi zor bir süreçtir. Erken yaşlarda başlayan yabancı dil eğitimi çocuk henüz ana dilini tüm kuralları ile öğrenemediği için hem ana dilde hem de ikinci dil kullanımında olumsuz etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda okul öncesi eğitimin amaçları arasında sayılmıştır. Okul öncesi eğitim programında da çocukların Türkçeyi doğru ve düzgün konuşmasının önemi vurgulanmış ve buna yönelik kazanım ve göstergelere yer verilmiştir. Kısacası bizim önceliğimiz bu yaş grubunun Türkçeyi doğru ve güzel konuşmasını sağlamaktır. İkinci bir dili öğrenmek çocuğun ana dilde belirli bir olgunluk düzeyine erişmesine bağlıdır. Bu nedenle erken çocukluk döneminde yabancı dil eğitimine biraz mesafeliyiz.
ECZACIBAŞI İLE DANS EDEN NOTALAR PROJESİ
Okul öncesi dönemde önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek projeler var mı? Bu alanda Bakanlığın plan ve hedefleri nelerdir?
Bakanlığımızın temel hedefi her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim alarak ilkokula başlamasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için bu alanda faaliyet gösteren ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmayan kurumlara devam eden çocukların da MEB veri tabanında takip edilmesi önemlidir. Tüm verileri tek elden izleyerek; bu alanda uygun politikaların geliştirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, yatırımların ihtiyaç olan yerlere planlanması mümkün olabilecektir. Bunun dışında eğitim modellerini çeşitlendirerek yaygınlaştırılması, yapılan yatırımların arttırılması ve ailelere düşen eğitim maliyetlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar devam edecektir. Eczacıbaşı Holding ile birlikte yürüteceğimiz Dans Eden Notalar İş Birliği Protokolü ile farklı illerde belirleyeceğimiz okullara müzik materyalleri alınacak ve öğretmenlere Orff Yöntemi ile müzik eğitim verilecektir. Yine 0-7 yaş arası Engeli Olan Çocuklara Yönelik Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projemiz mevcuttur. Uluslararası bir proje olan bu proje ile özel gereksinimli çocukların akranlarıyla birlikte yaşamaları, onlardan yeni beceriler edinmeleri ve iletişim becerilerini geliştirmeleri sağlanarak, özel gereksinimi olmayan çocukların da özel gereksinimli bireyler hakkında daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olmaları ve kendilerinden farklı bireyleri olduğu gibi kabul edip onlarla olan iletişimlerini geliştirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca proje kapsamında geliştirilecek destekleyici program ile özel gereksinimli çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri daha etkili yürütülecek, öğretmenlerin farkındalıkları ve yeterliliklerini arttıracak eğitimler düzenlenecektir. 2015-2016 resmi istatistik verileri doğrultusunda, il ve ilçelerin erken çocukluk eğitimi alanındaki mevcut durumlarını gösteren il/ilçe durum karneleri hazırlanarak, sorunlu alanlar ve yerleşim yerleri tespit edilecek ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılacaktır.
4+4+4 SİSTEMİNDE HEDEFLERE ULAŞILDI
2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen 4+4+4 sistemi okul öncesi eğitimi nasıl etkiledi? Bu etkiler planlanan ve beklenen şekilde mi gerçekleşiyor?
12 yıllık zorunlu eğitim sistemine geçiş, okul öncesi eğitim açısından yeni bir başlangıç olmuştur. Kanun Tasarısı’nın yasalaşması döneminde, erken yaşlardaki eğitimin öneminin sıkça gündeme gelmesi ve kamuoyunda tartışılması; tüm velilerde bu eğitim kademesine karşı olumlu bir tutum ve farkındalık oluşmasına sebep olmuştur. Biz bunu dezavantajlı olarak nitelendirebileceğimiz bölgelerdeki okullarımıza olan kayıt talebinden çok bariz biçimde anlayabiliyoruz. 4+4+4 sisteminin bir diğer olumlu faydası ise okul öncesi eğitime başlama yaşının öne çekilmiş olmasıdır. İstatistiki veriler bu dönemde okul öncesi eğitime devam eden çocuklardan, oransal bazda en büyük artışın 3 yaş grubunda olduğunu ortaya koymaktadır.
12 yıllık zorunlu eğitim öncesi ile bugünü kıyaslayacak olursak;
- 3-5 yaşta --- > %30,87’den % 39,54’e
- 4-5 yaşta --- > %44,0’ den % 50,46’ya
- 5 yaşta --- > %65,69’dan % 67,17’ya yükselmiştir.
Bu veriler ışığında Bakanlık, 4+4+4 sisteminde okul öncesi eğitim için belirlenen hedeflere ulaşmıştır.
Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında,
* 54.443’ü resmi okullarda olmak üzere
* 72.228 öğretmen
* 1.209.106 çocuğa
eğitim hizmeti vermektedir.
Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Haziran 2016 10:48
Gösterim: 6931
Türkiye Satranç Federasyonu, satrancın yaygınlaştırılması amacıyla geliştirilen proje çerçevesinde, ülke genelinde bin ana sınıfına satranç takımı dağıtımına başladı. Projeyle, geleceğin dünya şampiyonlarının Türkiye’den çıkması hedefleniyor.
Türkiye Satranç Federasyonunun, satrancın yaygınlaştırılması amacıyla geliştirilen proje çerçevesinde, ülke genelinde bin ana sınıfına satranç takımı dağıtımına başladığı bildirildi.
Federasyon ve Satrançla Büyüyorum Kulübü, ülke genelinde bin ana sınıfında satranç köşesi oluşturma, bu sınıflardaki öğrencileri satranç malzemeleriyle buluşturma ve öğretmenlerine de satranç eğitimi verme projesini uygulamaya koydu.
Ankara, Antalya, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Mersin, Ordu ve Sivas gibi bölge merkezi illerde uygulanacak projenin, gelecek yıllarda daha da yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Proje kapsamında, Erzurum'da ilk etapta 60 anaokulunda satranç takımı dağıtıldı.
Satranç matematiksel düşünme sistemlerini hareket ettiriyor
Türkiye Satranç Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Kasım Yekeler, satrancın ülke genelinde yaygınlaşması için çeşitli projeleri hayata geçirdiklerini belirtti.
Satranç oynamanın, çocukların odaklanma, planlama, öz güven, zeka, analiz, görselleştirme, ileriyi düşünme, konsantrasyon, sosyalleşme ve gelişimine katkıda bulunduğuna işaret eden Yekeler, şunları söyledi:
"Araştırmalar, satranç oynayan öğrencilerin, satranç oynamayanlara göre yüzde 17,3 oranında daha başarılı olduğunu gösteriyor. Satranç, matematiksel düşünme sistemlerini hareket ettiriyor. Özellikle çocukların pasif olarak televizyon seyretmelerinden ziyade, boş vakitlerinde aileleriyle bu aktiviteleri yapmaları, her açıdan önemli."
Ana sınıflarında çocukların satrançla tanışıp sevmeleri amacıyla oluşturdukları projeyi uygulamaya koyduklarını aktaran Yekeler, "Bu dönemde çocuklarımızın satrancı sevmeleriyle gelecekte çok büyük başarılar elde etmelerini ve geleceğin dünya şampiyonlarının Türkiye'den çıkmasını hedefliyoruz. Her öğrenciye birer satranç takımının yanı sıra boyama kitabı, öğretmenlere de eğitim ve eğitim kitabı veriyoruz" diye konuştu.
Kasım Yekeler, hayata geçirilen projeler sonucunda, Türkiye'nin son dönemde uluslararası turnuvalarda okullar düzeyinde şampiyonluklar elde ettiğini kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Okul Öncesi Eğitim
Türkiye Satranç Federasyonu, satrancın yaygınlaştırılması amacıyla geliştirilen proje çerçevesinde, ülke genelinde bin ana sınıfına satranç takımı dağıtımına başladı. Projeyle, geleceğin dünya şampiyonlarının Türkiye’den çıkması hedefleniyor.
Türkiye Satranç Federasyonunun, satrancın yaygınlaştırılması amacıyla geliştirilen proje çerçevesinde, ülke genelinde bin ana sınıfına satranç takımı dağıtımına başladığı bildirildi.
Federasyon ve Satrançla Büyüyorum Kulübü, ülke genelinde bin ana sınıfında satranç köşesi oluşturma, bu sınıflardaki öğrencileri satranç malzemeleriyle buluşturma ve öğretmenlerine de satranç eğitimi verme projesini uygulamaya koydu.
Ankara, Antalya, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Mersin, Ordu ve Sivas gibi bölge merkezi illerde uygulanacak projenin, gelecek yıllarda daha da yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Proje kapsamında, Erzurum'da ilk etapta 60 anaokulunda satranç takımı dağıtıldı.
Satranç matematiksel düşünme sistemlerini hareket ettiriyor
Türkiye Satranç Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Kasım Yekeler, satrancın ülke genelinde yaygınlaşması için çeşitli projeleri hayata geçirdiklerini belirtti.
Satranç oynamanın, çocukların odaklanma, planlama, öz güven, zeka, analiz, görselleştirme, ileriyi düşünme, konsantrasyon, sosyalleşme ve gelişimine katkıda bulunduğuna işaret eden Yekeler, şunları söyledi:
"Araştırmalar, satranç oynayan öğrencilerin, satranç oynamayanlara göre yüzde 17,3 oranında daha başarılı olduğunu gösteriyor. Satranç, matematiksel düşünme sistemlerini hareket ettiriyor. Özellikle çocukların pasif olarak televizyon seyretmelerinden ziyade, boş vakitlerinde aileleriyle bu aktiviteleri yapmaları, her açıdan önemli."
Ana sınıflarında çocukların satrançla tanışıp sevmeleri amacıyla oluşturdukları projeyi uygulamaya koyduklarını aktaran Yekeler, "Bu dönemde çocuklarımızın satrancı sevmeleriyle gelecekte çok büyük başarılar elde etmelerini ve geleceğin dünya şampiyonlarının Türkiye'den çıkmasını hedefliyoruz. Her öğrenciye birer satranç takımının yanı sıra boyama kitabı, öğretmenlere de eğitim ve eğitim kitabı veriyoruz" diye konuştu.
Kasım Yekeler, hayata geçirilen projeler sonucunda, Türkiye'nin son dönemde uluslararası turnuvalarda okullar düzeyinde şampiyonluklar elde ettiğini kaydetti.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 Ekim 2015 15:07
Gösterim: 4554