Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Twitter'ın kurucularından ve yaratıcı yönetmeni olan Biz Stone, mikro bloğun 500 milyon kullanıcısına, "tweet atarak çok vakit harcamayın" tavsiyesinde bulundu.
Kanada’nın Montreal kentinde katıldığı bir konferansta konuşan Stone, Twitter’da çok vakit geçirmenin, ‘sağlık açısında zararlı olduğunu’ belirtti ve tweet atıp okumak yerine başka şeylerle uğraşmalarını tavsiye etti. Yapılan araştırmalar, bazı kullanıcıların günde 12 saatlerini Twitter’da harcayabildiklerini göstermişti.
37 yaşındaki Stone, Twitter’ı bağımlılık haline getirmenin, siteyi kurma amaçları arasında bulunmadığını ifade ederek, “Bu bana sağlığa çok zararlı bir şey gibi görünüyor. Bir siteye girer ve orada ihtiyacınız olan şeyi bulduğunuz veya bir şeyler öğrendiğiniz zaman çıkarsanız. Ben bu tür kullanımdan hoşlanıyorum” dedi.
Twitter’in ilk hayata geçtiği dönemde birçok kişi tarafından başarısız bir girişim olarak görüldüğünü söyleyen Stone, "Tabi ki Twitter’a sıkça girmenizi istiyorum ama bunu sağlıklı bir şekilde yapın” dedi. Stone, 140 karakterli twitlerin karakter sayısını artırmak gibi bir planları olmadığını da sözlerine ekledi.
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Twitter'ın kurucularından ve yaratıcı yönetmeni olan Biz Stone, mikro bloğun 500 milyon kullanıcısına, "tweet atarak çok vakit harcamayın" tavsiyesinde bulundu.
Kanada’nın Montreal kentinde katıldığı bir konferansta konuşan Stone, Twitter’da çok vakit geçirmenin, ‘sağlık açısında zararlı olduğunu’ belirtti ve tweet atıp okumak yerine başka şeylerle uğraşmalarını tavsiye etti. Yapılan araştırmalar, bazı kullanıcıların günde 12 saatlerini Twitter’da harcayabildiklerini göstermişti.
37 yaşındaki Stone, Twitter’ı bağımlılık haline getirmenin, siteyi kurma amaçları arasında bulunmadığını ifade ederek, “Bu bana sağlığa çok zararlı bir şey gibi görünüyor. Bir siteye girer ve orada ihtiyacınız olan şeyi bulduğunuz veya bir şeyler öğrendiğiniz zaman çıkarsanız. Ben bu tür kullanımdan hoşlanıyorum” dedi.
Twitter’in ilk hayata geçtiği dönemde birçok kişi tarafından başarısız bir girişim olarak görüldüğünü söyleyen Stone, "Tabi ki Twitter’a sıkça girmenizi istiyorum ama bunu sağlıklı bir şekilde yapın” dedi. Stone, 140 karakterli twitlerin karakter sayısını artırmak gibi bir planları olmadığını da sözlerine ekledi.
(radikal)
Son Güncelleme: Cuma, 24 Şubat 2012 16:08
Gösterim: 2191
Ömer Dinçer: Yeni sistemle ilgili çalışmaları 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı sonuna kadar tamamlamak istiyoruz. Amacımız uzun vadede sınavları kaldırmak olacaktır.
Milli Eğitim Bakanı Dinçer, eğitimde yeni sistem ile ilgili soruları yanıtladı. Dinçer, "çocukların okuldan uzaklaştırılması söz konusu değil" derken TÜSİAD'a da yanıt verdi.
Ömer Dinçer'in açıklamaları özetle şöyleydi: "Normal eğitim gören öğrencilerin okuldan uzaklaştırılması söz konusu değil. Kazanımların geriye götürüleceği yorumu doğru değildir. Kızların evde eğitim alacağı ile ilgili yanlış bir yorum var. Ancak endişeleri gidermek bizim görevimizdir. AK Parti iktidara geldiğinde okullaşma oranı yüzde 91'in bile altındaydı. Bizim dönemimizde bunu biz yüzde 98'in üzerine çıkardık. Kızların okula kazandırılma oranında da çok ciddi artış yakaladık ve bu konuda erkekleri bile geçtik. İdari tedbirlerle her türlü tereddüdü gidereceğiz. Okul öncesi eğitimde 2010-2011 yılında yüzde 67 civarında olan oran yüzde 72 civarına çıkardık. Eğitim sistemini esnekleştirmek demokratikleştirmek istiyoruz. Türkiye demokratikleşirken, eğitim sisteminde de demokratikleşmenin sağlanması lazım. Bunun için de hukuki dayanağa ihtiyaç var. Dünyanın bütün ülkelerinde ilk 4 yıl neler öğretiliyorsa ikinci 4 yıl neler öğretiliyorsa bizde de bunun dışında bir şey öğretilmeyecek.
Okulları çeşitlendirme fikrini bugün yeniden gözden geçirmeliyiz. Öğrencileri seçmeye yönelik sınavları gözden geçiriyoruz. Öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçen sınavlar haricindeki seçmeye yönelik sınavları tekrar masaya yatırmalıyız.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ömer Dinçer: Yeni sistemle ilgili çalışmaları 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı sonuna kadar tamamlamak istiyoruz. Amacımız uzun vadede sınavları kaldırmak olacaktır.
Milli Eğitim Bakanı Dinçer, eğitimde yeni sistem ile ilgili soruları yanıtladı. Dinçer, "çocukların okuldan uzaklaştırılması söz konusu değil" derken TÜSİAD'a da yanıt verdi.
Ömer Dinçer'in açıklamaları özetle şöyleydi: "Normal eğitim gören öğrencilerin okuldan uzaklaştırılması söz konusu değil. Kazanımların geriye götürüleceği yorumu doğru değildir. Kızların evde eğitim alacağı ile ilgili yanlış bir yorum var. Ancak endişeleri gidermek bizim görevimizdir. AK Parti iktidara geldiğinde okullaşma oranı yüzde 91'in bile altındaydı. Bizim dönemimizde bunu biz yüzde 98'in üzerine çıkardık. Kızların okula kazandırılma oranında da çok ciddi artış yakaladık ve bu konuda erkekleri bile geçtik. İdari tedbirlerle her türlü tereddüdü gidereceğiz. Okul öncesi eğitimde 2010-2011 yılında yüzde 67 civarında olan oran yüzde 72 civarına çıkardık. Eğitim sistemini esnekleştirmek demokratikleştirmek istiyoruz. Türkiye demokratikleşirken, eğitim sisteminde de demokratikleşmenin sağlanması lazım. Bunun için de hukuki dayanağa ihtiyaç var. Dünyanın bütün ülkelerinde ilk 4 yıl neler öğretiliyorsa ikinci 4 yıl neler öğretiliyorsa bizde de bunun dışında bir şey öğretilmeyecek.
Okulları çeşitlendirme fikrini bugün yeniden gözden geçirmeliyiz. Öğrencileri seçmeye yönelik sınavları gözden geçiriyoruz. Öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçen sınavlar haricindeki seçmeye yönelik sınavları tekrar masaya yatırmalıyız.
Son Güncelleme: Cuma, 24 Şubat 2012 14:58
Gösterim: 2263
Bu sene ilki düzenlenen Özürlü Memur Seçme Sınavı'nın (ÖMSS) başvuruları bürokratik işlemler yüzünden engelliler açısından çileye dönüştü.
Engelli vatandaşlar için bu yıl ilk kez düzenlenecek ÖMSS, birçok kişi için büyük umut olmuştu. ÖMSS için başvurular Pazartesi günü başladı ancak normal sınav başvurularında dahi vatandaşların büyük zorluklar yaşadığı bürokratik işlemler hesaba katılmayınca engelliler yeni bir çile yolculuğuyla baş başa kaldı. Sınav başvurusu için engellilerden önce, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının il ve ilçe müdürlüklerinden 'ön kabul ve taahhüt belgesi' almaları istendi. Ancak, bu belge talep edilirken
evlerinden çıkmakta bile zorlanan engellilerin erişebilirlik problemi hesaba katılmadı. Büyük şehirlerde başvuruyu her merkez kabul etmedi. Böyle olunca engelliler belirlenen merkezlere yönlendirildi. Bu başvuru noktalarına akın eden engelliler, asansör bulunmayan üst geçitlerde yakınları tarafından karga tulumba taşınmak zorunda kaldı, trafik ve kalabalık caddelerde büyük sıkıntılar yaşadılar.
ENGELLİLER SIKINTILI
Başvuru merkezlerinden biri olan İstanbul Bahçelievler'deki Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü Ek Hizmet Binası'nda da durum farklı değil. Yakınlarının yardımıyla kilometrelerce uzaktan güçlükle gelen engelliler uygulamadan dolayı tepkililer. Kağıthane'den gelen ortopedik engelli İbrahim Biricik nasıl zorluk yaşadıklarını "Başvuru için bu halimle yola düştüm. Burada evrakları doldurduk. 25 liralık sınav başvuru ücretini bankaya yatırıp gelmemizi istediler. Bankanın yolunu tuttuk. Kaldırımlar, caddelerde değil
tekerlekli sandalye ile gitmek yürümek bile imkansız. Bankaya vardığımızda görevliler, parayı bankamatiğe yatırmamızı istediler. Ama bankamatik engellilere uyumlu değildi. Artık birine rica ettim, o yatırdı. Bize bu eziyetleri çektirmeseler de en azından yakınlarımız evraklarımızı alıp getirse, işlerimizi takip etse olmaz mıydı?" diyerek dile getirdi.
"ANNEMİN SIRTINDA GELDİM"
Kağıthane'den gelen bir başka ortopedik engelli 25 yaşındaki Tuba Çınar da "Bir çoğumuz anne babasının sırtında gelmek zorunda kaldı" dedi. Ortopedik engelli Nuray Ülker de duygularını, "Yolum uzak. Büyükşehir Belediyesi araç tahsis etti. Çok sağ olsunlar onlar olmasa ben de çok zor ulaşacaktım, yollarda eziyet çekecektim. Çünkü yollar kaldırımlar bize uyumlu değil. Zaten sakat durumdayız en ufak bir kazada ayağı bile kalkmamız mümkün olmaz" diyerek dile getirdi.
SON GÜN 2 MART 2012
29 Nisan'da yapılacak ÖSMM'nin başvuruları 20 Şubat Pazartesi günü başladı; 2 Mart 2012'ye kadar devam edecek. Sınavın yerleştirme başvuruları ise 14-25 Mayıs 2012 tarihleri arasında alınacak. Yüzde 40 ve üzerinde engelli raporu bulunanların başvuracağı sınavın ücreti ise 25 lira. 60 sorunun yöneltileceği sınavda adaylara gerekirse ek süre ve tuvalete çıkma izni verilecek. Başvuracaklar, önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın il veya var ise ilçe müdürlüklerine giderek orada hangi özür grubunda ve
durumda sınava gireceklerini belirleyecek ve bu durumu belirten 'ön kabul ve taahhüt belgesini' imzalayarak ÖSYM başvuru merkezlerine getirecek.
BU YIL MEZUN OLABİLECEK DURUMDA OLANLAR DA BAŞVURABİLECEK
ÖMSS'ye, ortaöğretim, ön lisans veya lisans düzeyinde eğitim veren kurumlardan mezun olanların yanı sıra ÖMSS'nin yapıldığı yıl itibarıyla mezun olabilecek durumda olan engellilerin de katılmasına imkan verildi. Buna göre, bu sene son sınıf öğrencisi olanlar da ÖMSS'ye katılabilecek.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bu sene ilki düzenlenen Özürlü Memur Seçme Sınavı'nın (ÖMSS) başvuruları bürokratik işlemler yüzünden engelliler açısından çileye dönüştü.
Engelli vatandaşlar için bu yıl ilk kez düzenlenecek ÖMSS, birçok kişi için büyük umut olmuştu. ÖMSS için başvurular Pazartesi günü başladı ancak normal sınav başvurularında dahi vatandaşların büyük zorluklar yaşadığı bürokratik işlemler hesaba katılmayınca engelliler yeni bir çile yolculuğuyla baş başa kaldı. Sınav başvurusu için engellilerden önce, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının il ve ilçe müdürlüklerinden 'ön kabul ve taahhüt belgesi' almaları istendi. Ancak, bu belge talep edilirken
evlerinden çıkmakta bile zorlanan engellilerin erişebilirlik problemi hesaba katılmadı. Büyük şehirlerde başvuruyu her merkez kabul etmedi. Böyle olunca engelliler belirlenen merkezlere yönlendirildi. Bu başvuru noktalarına akın eden engelliler, asansör bulunmayan üst geçitlerde yakınları tarafından karga tulumba taşınmak zorunda kaldı, trafik ve kalabalık caddelerde büyük sıkıntılar yaşadılar.
ENGELLİLER SIKINTILI
Başvuru merkezlerinden biri olan İstanbul Bahçelievler'deki Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü Ek Hizmet Binası'nda da durum farklı değil. Yakınlarının yardımıyla kilometrelerce uzaktan güçlükle gelen engelliler uygulamadan dolayı tepkililer. Kağıthane'den gelen ortopedik engelli İbrahim Biricik nasıl zorluk yaşadıklarını "Başvuru için bu halimle yola düştüm. Burada evrakları doldurduk. 25 liralık sınav başvuru ücretini bankaya yatırıp gelmemizi istediler. Bankanın yolunu tuttuk. Kaldırımlar, caddelerde değil
tekerlekli sandalye ile gitmek yürümek bile imkansız. Bankaya vardığımızda görevliler, parayı bankamatiğe yatırmamızı istediler. Ama bankamatik engellilere uyumlu değildi. Artık birine rica ettim, o yatırdı. Bize bu eziyetleri çektirmeseler de en azından yakınlarımız evraklarımızı alıp getirse, işlerimizi takip etse olmaz mıydı?" diyerek dile getirdi.
"ANNEMİN SIRTINDA GELDİM"
Kağıthane'den gelen bir başka ortopedik engelli 25 yaşındaki Tuba Çınar da "Bir çoğumuz anne babasının sırtında gelmek zorunda kaldı" dedi. Ortopedik engelli Nuray Ülker de duygularını, "Yolum uzak. Büyükşehir Belediyesi araç tahsis etti. Çok sağ olsunlar onlar olmasa ben de çok zor ulaşacaktım, yollarda eziyet çekecektim. Çünkü yollar kaldırımlar bize uyumlu değil. Zaten sakat durumdayız en ufak bir kazada ayağı bile kalkmamız mümkün olmaz" diyerek dile getirdi.
SON GÜN 2 MART 2012
29 Nisan'da yapılacak ÖSMM'nin başvuruları 20 Şubat Pazartesi günü başladı; 2 Mart 2012'ye kadar devam edecek. Sınavın yerleştirme başvuruları ise 14-25 Mayıs 2012 tarihleri arasında alınacak. Yüzde 40 ve üzerinde engelli raporu bulunanların başvuracağı sınavın ücreti ise 25 lira. 60 sorunun yöneltileceği sınavda adaylara gerekirse ek süre ve tuvalete çıkma izni verilecek. Başvuracaklar, önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın il veya var ise ilçe müdürlüklerine giderek orada hangi özür grubunda ve
durumda sınava gireceklerini belirleyecek ve bu durumu belirten 'ön kabul ve taahhüt belgesini' imzalayarak ÖSYM başvuru merkezlerine getirecek.
BU YIL MEZUN OLABİLECEK DURUMDA OLANLAR DA BAŞVURABİLECEK
ÖMSS'ye, ortaöğretim, ön lisans veya lisans düzeyinde eğitim veren kurumlardan mezun olanların yanı sıra ÖMSS'nin yapıldığı yıl itibarıyla mezun olabilecek durumda olan engellilerin de katılmasına imkan verildi. Buna göre, bu sene son sınıf öğrencisi olanlar da ÖMSS'ye katılabilecek.
Son Güncelleme: Cuma, 24 Şubat 2012 12:28
Gösterim: 2162
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi (BRSHH) İnternet Bağımlılığı Polikliniğinden Dr. Ömer Şenormancı, 3 ay önce açılan internet bağımlılığı polikliniğine şimdiye kadar 70 kişinin başvurduğunu ve halihazırda 50’nin üzerinde hastayı takip ettiklerini kaydetti.
Şenormancı, hastane başhekimliğinde düzenlenen, internet bağımlılığına ilişkin sohbet toplantısında yaptığı konuşmada, internet bağımlılığı tanımı için online geçirilen zamanın profesyonel amaçlı ve gerekli bir kullanım olmaması gerektiğini söyledi.
Kliniğe başvuranlara ilişkin olarak Şenormancı, şu bilgileri paylaştı: "Kliniğimize 20’li yaşlarda gençler geliyor. Önemli kısmı sadece internet yüzünden okulu bırakmış. Gençler daha çok binlerce kişinin aynı anda oynadığı ’devasa çok oyunculu çevrim içi rol yapma oyunları’na (MMPORG) yöneliyor. Örneğin birisi ’Rekorum 72 saat bilgisayar başından hiç kalkmamak’ diyor. Halbuki uzun süre hareketsiz oturmak, emboli riski yaratıyor. Uzakdoğu’da bu tür 10’un üzerinde vaka var. Genelde hastaları yakınları getiriyor çünkü kendileri kabullenmiyor. Diğer bağımlılıklarda da gördüğümüz gibi ’Asıl bir X ağabey var, bir de onu görseniz’ diyorlar. Ailesi kısıtlama getirdiğinde, bilgisayarı geri almak için annesine, babasına bıçak çekenler oluyor. Ailesi bilgisayarın fişini sakladığında, babasının cep telefonundan girip çok yüksek telefon faturalarına neden olanlar var. MMPORG’larla çocukları 12 yaşına kadar hiç tanıştırmama tavsiyesinde bulunuyoruz." "Neden televizyon bağımlılığı yok" sorusuna verdiği cevapta Şenormancı, internette aktif bir kullanımın karşılığında çok hızlı ve haz getiren bir cevap alınmasının, bağımlılığı oluşturmak açısından kritik olduğunu dile getirdi.
Bağımlılık kriterleri
Özellikle ergenlerin bütün başarı algılarını, kişilik saygılarını bir oyun üzerinden gerçekleştirebildiğini belirten Şenormancı, internet bağımlılığını tanımlayan 8 ölçütü şöyle sıraladı:
"- İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş (sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme, vb),
- İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma,
- İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması,
- İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük veya kızgınlık hissedilmesi,
- Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma,
- Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim veya kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme,
- Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist, vb) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme,
- İnterneti sorunlardan kaçmak veya olumsuz duygulardan (örneğin, çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma."
Bu kriterlerden 5’inin bulunması durumunda bağımlılıktan söz edilebileceğini söyleyen Şenormancı, bağımlılık tanımını çok fazla genişleterek, her şeyi kolaylıkla bağımlılık kapsamında değerlendirmenin de tehlikeli olacağını vurguladı.
Ömer Şenormancı, "3 ay önce açılan internet bağımlılığı polikliniğine şimdiye kadar 70 kişi başvurdu. Halihazırda 50 hasta takip ediyoruz" dedi.
-"İnternet bağımlılığı, başka hastalıklarla eş zamanlı ortaya çıkabiliyor"-
Hastane Başhekimi Doç. Dr. Erhan Kurt da, altta yatan depresyon, kişilik bozuklukları gibi bazı psikiyatrik durumların, internet bağımlılığına yatkınlaştırıcı unsurlar olarak dikkati çektiğini belirterek, bağımlılığın çoğunlukla bu hastalıklarla eş zamanlı olarak ortaya çıktığını söyledi.
Bazı insanların genetik olarak bağımlılığa yatkınlığı bulunduğunu hatırlatan Kurt, özellikle ergenlik dönemindeki internet bağımlılığının, çocukların bütün varoluşunu bu kanaldan gerçekleştirmesine neden olduğunu ifade etti.
Kurt, bunun sosyal gelişimi, dil gelişimini, akran ilişkilerini olumsuz etkilediğini, bu durumda çocuklara sosyal hayat için gerekli becerileri sıfırdan kazandırmak için çalıştıklarını söyledi.
İnternet bağımlılığı konusunun, herkesin kolayca söz söyleyebileceği bir alan olduğunu belirten Kurt, çok ehil olmayan bazı danışmanlık ofislerinin bu konularda çalışmalar yapabildiğini ancak o kişilerin birçok vakayı gözden kaçırma ihtimali bulunduğunu anlattı.
"Tedavide asla mutlak yoksunluk hedeflemiyoruz çünkü gerçekçi değil"
İnternet Bağımlılığı Polikliniğinden Dr. Ramazan Konkan ise, internet bağımlılığının bazı alt grupları da bulunduğunu ifade ederek, bazı kişilerin sadece internette oyun oynadığını ve e-posta adresi bile bulunmadığını ya da aslında kumar bağımlısı olan bir kişinin bu bağımlılığı doyurmak için interneti kullanabildiğini anlattı.
Bağımlılığın tedavisi için kişinin internet üzerindeki kontrolünü artırmaya çalıştıklarına işaret eden Konkan, oyun sektörüne bakıldığında ise internet başından hiç kalkılmamasının teşvik ettiğini, uzak kalınan sürelerin oyunlarda kayıp anlamına geldiğini söyledi.
Ramazan Konkan, öğretmen bir hastalarının bütün derslerini tek güne sıkıştırdıktan sonra geri kalan tüm zamanını internet üzerinde sosyal ağlara ayırdığını dile getirdi.
Tedaviye ilişkin de bilgi veren Konkan, şöyle konuştu: "İlk önce kişinin öyküsünü alıyoruz. Nerede, ne zaman, ne kadar internete giriyor? İşini, derslerini etkiliyor mu? Aile ilişkileri nasıl etkileniyor? Buna benzer sorular soruyoruz. Sonrasında nereden başlayacağımıza karar veriyoruz. Bağımlı olduğunun hiç farkında değilse, önce farkındalık kazandırmaya çalışıyoruz. Değişim isteğini canlandırmaya çalışıyoruz. Asla mutlak yoksunluk hedeflemiyoruz çünkü bu gerçekçi değil. İnternet kişinin hayatında kalacak ama kontrolü kişininelinde olacak. İhtiyaca göre sosyal hayatı geliştirme, beceri geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Bazı durumlarda ilaç kullanabiliyoruz. Ayrıca internet bağımlılığına yüksek depresyon gibi başka hastalıklar eşlik edebiliyor."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi (BRSHH) İnternet Bağımlılığı Polikliniğinden Dr. Ömer Şenormancı, 3 ay önce açılan internet bağımlılığı polikliniğine şimdiye kadar 70 kişinin başvurduğunu ve halihazırda 50’nin üzerinde hastayı takip ettiklerini kaydetti.
Şenormancı, hastane başhekimliğinde düzenlenen, internet bağımlılığına ilişkin sohbet toplantısında yaptığı konuşmada, internet bağımlılığı tanımı için online geçirilen zamanın profesyonel amaçlı ve gerekli bir kullanım olmaması gerektiğini söyledi.
Kliniğe başvuranlara ilişkin olarak Şenormancı, şu bilgileri paylaştı: "Kliniğimize 20’li yaşlarda gençler geliyor. Önemli kısmı sadece internet yüzünden okulu bırakmış. Gençler daha çok binlerce kişinin aynı anda oynadığı ’devasa çok oyunculu çevrim içi rol yapma oyunları’na (MMPORG) yöneliyor. Örneğin birisi ’Rekorum 72 saat bilgisayar başından hiç kalkmamak’ diyor. Halbuki uzun süre hareketsiz oturmak, emboli riski yaratıyor. Uzakdoğu’da bu tür 10’un üzerinde vaka var. Genelde hastaları yakınları getiriyor çünkü kendileri kabullenmiyor. Diğer bağımlılıklarda da gördüğümüz gibi ’Asıl bir X ağabey var, bir de onu görseniz’ diyorlar. Ailesi kısıtlama getirdiğinde, bilgisayarı geri almak için annesine, babasına bıçak çekenler oluyor. Ailesi bilgisayarın fişini sakladığında, babasının cep telefonundan girip çok yüksek telefon faturalarına neden olanlar var. MMPORG’larla çocukları 12 yaşına kadar hiç tanıştırmama tavsiyesinde bulunuyoruz." "Neden televizyon bağımlılığı yok" sorusuna verdiği cevapta Şenormancı, internette aktif bir kullanımın karşılığında çok hızlı ve haz getiren bir cevap alınmasının, bağımlılığı oluşturmak açısından kritik olduğunu dile getirdi.
Bağımlılık kriterleri
Özellikle ergenlerin bütün başarı algılarını, kişilik saygılarını bir oyun üzerinden gerçekleştirebildiğini belirten Şenormancı, internet bağımlılığını tanımlayan 8 ölçütü şöyle sıraladı:
"- İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş (sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme, vb),
- İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma,
- İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması,
- İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük veya kızgınlık hissedilmesi,
- Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma,
- Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim veya kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme,
- Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist, vb) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme,
- İnterneti sorunlardan kaçmak veya olumsuz duygulardan (örneğin, çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma."
Bu kriterlerden 5’inin bulunması durumunda bağımlılıktan söz edilebileceğini söyleyen Şenormancı, bağımlılık tanımını çok fazla genişleterek, her şeyi kolaylıkla bağımlılık kapsamında değerlendirmenin de tehlikeli olacağını vurguladı.
Ömer Şenormancı, "3 ay önce açılan internet bağımlılığı polikliniğine şimdiye kadar 70 kişi başvurdu. Halihazırda 50 hasta takip ediyoruz" dedi.
-"İnternet bağımlılığı, başka hastalıklarla eş zamanlı ortaya çıkabiliyor"-
Hastane Başhekimi Doç. Dr. Erhan Kurt da, altta yatan depresyon, kişilik bozuklukları gibi bazı psikiyatrik durumların, internet bağımlılığına yatkınlaştırıcı unsurlar olarak dikkati çektiğini belirterek, bağımlılığın çoğunlukla bu hastalıklarla eş zamanlı olarak ortaya çıktığını söyledi.
Bazı insanların genetik olarak bağımlılığa yatkınlığı bulunduğunu hatırlatan Kurt, özellikle ergenlik dönemindeki internet bağımlılığının, çocukların bütün varoluşunu bu kanaldan gerçekleştirmesine neden olduğunu ifade etti.
Kurt, bunun sosyal gelişimi, dil gelişimini, akran ilişkilerini olumsuz etkilediğini, bu durumda çocuklara sosyal hayat için gerekli becerileri sıfırdan kazandırmak için çalıştıklarını söyledi.
İnternet bağımlılığı konusunun, herkesin kolayca söz söyleyebileceği bir alan olduğunu belirten Kurt, çok ehil olmayan bazı danışmanlık ofislerinin bu konularda çalışmalar yapabildiğini ancak o kişilerin birçok vakayı gözden kaçırma ihtimali bulunduğunu anlattı.
"Tedavide asla mutlak yoksunluk hedeflemiyoruz çünkü gerçekçi değil"
İnternet Bağımlılığı Polikliniğinden Dr. Ramazan Konkan ise, internet bağımlılığının bazı alt grupları da bulunduğunu ifade ederek, bazı kişilerin sadece internette oyun oynadığını ve e-posta adresi bile bulunmadığını ya da aslında kumar bağımlısı olan bir kişinin bu bağımlılığı doyurmak için interneti kullanabildiğini anlattı.
Bağımlılığın tedavisi için kişinin internet üzerindeki kontrolünü artırmaya çalıştıklarına işaret eden Konkan, oyun sektörüne bakıldığında ise internet başından hiç kalkılmamasının teşvik ettiğini, uzak kalınan sürelerin oyunlarda kayıp anlamına geldiğini söyledi.
Ramazan Konkan, öğretmen bir hastalarının bütün derslerini tek güne sıkıştırdıktan sonra geri kalan tüm zamanını internet üzerinde sosyal ağlara ayırdığını dile getirdi.
Tedaviye ilişkin de bilgi veren Konkan, şöyle konuştu: "İlk önce kişinin öyküsünü alıyoruz. Nerede, ne zaman, ne kadar internete giriyor? İşini, derslerini etkiliyor mu? Aile ilişkileri nasıl etkileniyor? Buna benzer sorular soruyoruz. Sonrasında nereden başlayacağımıza karar veriyoruz. Bağımlı olduğunun hiç farkında değilse, önce farkındalık kazandırmaya çalışıyoruz. Değişim isteğini canlandırmaya çalışıyoruz. Asla mutlak yoksunluk hedeflemiyoruz çünkü bu gerçekçi değil. İnternet kişinin hayatında kalacak ama kontrolü kişininelinde olacak. İhtiyaca göre sosyal hayatı geliştirme, beceri geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Bazı durumlarda ilaç kullanabiliyoruz. Ayrıca internet bağımlılığına yüksek depresyon gibi başka hastalıklar eşlik edebiliyor."
Son Güncelleme: Cuma, 24 Şubat 2012 12:55
Gösterim: 2279
Hayati Oktay - Uzman Eğitimci
Günümüzde öğrenme ve öğretme stratejilerine olan ilgi öğrenmedeki bakış açısını, davranışçı yaklaşımdan, bilişsel yaklaşıma yöneltmiştir. Strateji kavramı Eski Yunan’da kullanılan bir sözcüktür. “Strato” (ordu) ve “ago” (gütme) sözcüklerinin birleşiminden oluşmuş ve dilimize Fransızca’dan geçmiştir. Anlam olarak “önceden belirlenmiş, bir amaca ulaşmak için tutulan yol” anlamına gelmektedir. Öğrenme stratejilerine farklı anlamlar yüklenmekte ve bu nedenle öğrenme stratejileri konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıkmaktadır.
Bu çerçevede eğitim tarihine göz atıldığında 1950’li yıllara kadar “Her şeyi öğretelim” stratejisi benimsendi. Daha sonra bilimsel gelişmelerin hızı ile bilgi yoğunluğu artışı ile Önemli olanları öğretelim” stratejisi tartışılmaya başlandı. 1980’li yıllara gelindiğinde ise bilimsel gelişmelerin fazlalığı bilgi patlamasını doğurunca “Nasıl öğreneceğini öğretelim” stratejisi kabul gördü.
İnsan nerede öğrenir? sorusunun cevabına gelince, insanın olduğu her yerde eğitim ve öğretim olmuştur. Okul, ev, kütüphane, laboratuvar, fabrikalar vb. Kısaca evrende yer alan herhangi bir yer, eğitim için fiziki bir alan olabilir. Öğrenme olayı okul duvarlarının içine hapsedilmiş değildir. Eğitim - Öğretim araçlarında dönüm noktası olarak sayabileceğimiz buluş Gutenberg’in matbaayı icat ettiği 1452 yılını sayabiliriz. Gutenberg teknolojisi kitabı eğitimin baş aracı yapmıştır. Günümüzde hala kitap eğitimin birleştirici unsurudur. Öğretmeni, öğrenciyi, veliyi ders kitabı uzlaştırır. Bir ders varsa onun kitabı da vardır. Öğretmen bu kitap içeriği dışında bir şey öğretmeye kalksa ve bu kitap içeriği dışında bir soru sorsa uzlaşı bozulur. Bu nedenle ülkemizde eğitim “Müfredat” merkezlidir. Bugün ise eğitimin baş aracı bilgisayar olmuştur. Son iki yıldır öğretme ve öğrenme aracı bilgisayar teknolojileri oldu. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK), "2021 yılı Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması" yayımlandı. Araştırmaya göre, internet kullanımı, 6-15 yaş grubundaki çocuklar için 2013'te yüzde 50,8 iken 2021'de yüzde 82,7 oldu. Düzenli internet kullanan erkek çocukların oranının 2013'te yüzde 92,8 iken 2021'de yüzde 98,9'a, kız çocukların oranının ise yüzde 90,7'den yüzde 98,4'e çıktığı görüldü. Derse bilgisayar veya cep telefonu ile katılma oranı ise %86,2 olarak görüldü.
Eğitimde konuştuğumuz ve sorulan bir soru vardır: Nasıl bir eğitim? Aslında bu sorunun altında yatan gizli soru, Nasıl bir gelecek? Nasıl bir yaşam? sorularıdır.
Günümüzde internet ve bilgisayar etkileşimli eğitim; sanal gerçeklik, VR teknolojileri, yapay zeka temelli eğitim uygulamaları ile bireyler küresel bilgi ağlarına bağlanarak öğrenmeyi dijital olarak gerçekleştiriyorlar.
Eğitimde yeni dönem olarak tanımlayacağımız bu dijital çağın yeni yüzü öğretmeni merkez olmaktan çıkarıp teknolojiyi merkeze alan yapıya dönüşmüş durumda. Öğrenci bilgiye kolaylıkla ulaşmakta, öğretilen bilgiyi doğru ya da yanlış olduğunu kontrol edebilmektedir. Bu nedenle eğitim - öğretim sınıf duvarlarının dışına çoktan taşmış durumda. Pandemi dönemi olarak saydığımız 2020 yılından bu güne kadar dijital kaynaklar ve araçlar okulu devre dışı bırakmayı test eder niteliğe kavuştu.
Bugünlerde meta (öte) ve verse( evren) kavramlarının birleşmesiyle “Metaverse” kavramı yaşamın her alanında dijital evrene geçişi temsil ediyor. Eğitimin Metaverse ile hangi boyutlara taşınacağını kestirmek güç ancak görebildiğimiz kadarıyla sanal eğitim uygulamaları giderek yaygınlaşacak. Unutmayalım, pandemi dönemi sonrası okulların sadece bir eğitim - öğretim alanı değil, aynı zamanda çocuklar için sosyal, duygusal gelişimlerini tamamladıkları yerler olduğunu da gördük.
Evet, öğrenmenin şekli ve yöntemi değişse bile öğrenci kendi kendine öğrenir ancak takıldığı yerde daha fazla açıklama için öğretmene başvurur. Öğretmen rehberlik yapmaya, öğrenciyi merkeze alarak ona yol göstermeye devam edecektir. Özellikle okulöncesi yaş grubu için sınıf ortamı kaçınılmazdır. Bu nedenle onlar için sınıf yuvadır.
Sonuç olarak; öğrenmenin şekli ve öğrenmede kullanılan araçlar değişiyor. Unutmayalım hiçbir meslek dalı ve hiçbir endüstri yok ki eğitim kadar insana dokunabilsin. Bu nedenle hangi eğitim araçları ile olursa olsun, çocuklarımıza düşünmeyi öğretmenin, öğrenmeyi öğretmenin, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize, kendi sanat anlayışımıza göre onları geleceğe hazırlamanın önemli başlıklar olduğunu söyleyebilirim.
Kaynakça
Baykal, A.(2005) Eğitim Tasarımı nereden nereye? “Eğitimde kurgu Donanımlar” Eğitim Bilim
Babadoğan, C. (2005) Stil Odaklı Öğretim ve Ders Tasarımı. Özel Okullar ve Yeni yaklaşımlar.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Hayati Oktay Uzman eğitimci
Hayati Oktay - Uzman Eğitimci
Günümüzde öğrenme ve öğretme stratejilerine olan ilgi öğrenmedeki bakış açısını, davranışçı yaklaşımdan, bilişsel yaklaşıma yöneltmiştir. Strateji kavramı Eski Yunan’da kullanılan bir sözcüktür. “Strato” (ordu) ve “ago” (gütme) sözcüklerinin birleşiminden oluşmuş ve dilimize Fransızca’dan geçmiştir. Anlam olarak “önceden belirlenmiş, bir amaca ulaşmak için tutulan yol” anlamına gelmektedir. Öğrenme stratejilerine farklı anlamlar yüklenmekte ve bu nedenle öğrenme stratejileri konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıkmaktadır.
Bu çerçevede eğitim tarihine göz atıldığında 1950’li yıllara kadar “Her şeyi öğretelim” stratejisi benimsendi. Daha sonra bilimsel gelişmelerin hızı ile bilgi yoğunluğu artışı ile Önemli olanları öğretelim” stratejisi tartışılmaya başlandı. 1980’li yıllara gelindiğinde ise bilimsel gelişmelerin fazlalığı bilgi patlamasını doğurunca “Nasıl öğreneceğini öğretelim” stratejisi kabul gördü.
İnsan nerede öğrenir? sorusunun cevabına gelince, insanın olduğu her yerde eğitim ve öğretim olmuştur. Okul, ev, kütüphane, laboratuvar, fabrikalar vb. Kısaca evrende yer alan herhangi bir yer, eğitim için fiziki bir alan olabilir. Öğrenme olayı okul duvarlarının içine hapsedilmiş değildir. Eğitim - Öğretim araçlarında dönüm noktası olarak sayabileceğimiz buluş Gutenberg’in matbaayı icat ettiği 1452 yılını sayabiliriz. Gutenberg teknolojisi kitabı eğitimin baş aracı yapmıştır. Günümüzde hala kitap eğitimin birleştirici unsurudur. Öğretmeni, öğrenciyi, veliyi ders kitabı uzlaştırır. Bir ders varsa onun kitabı da vardır. Öğretmen bu kitap içeriği dışında bir şey öğretmeye kalksa ve bu kitap içeriği dışında bir soru sorsa uzlaşı bozulur. Bu nedenle ülkemizde eğitim “Müfredat” merkezlidir. Bugün ise eğitimin baş aracı bilgisayar olmuştur. Son iki yıldır öğretme ve öğrenme aracı bilgisayar teknolojileri oldu. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK), "2021 yılı Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması" yayımlandı. Araştırmaya göre, internet kullanımı, 6-15 yaş grubundaki çocuklar için 2013'te yüzde 50,8 iken 2021'de yüzde 82,7 oldu. Düzenli internet kullanan erkek çocukların oranının 2013'te yüzde 92,8 iken 2021'de yüzde 98,9'a, kız çocukların oranının ise yüzde 90,7'den yüzde 98,4'e çıktığı görüldü. Derse bilgisayar veya cep telefonu ile katılma oranı ise %86,2 olarak görüldü.
Eğitimde konuştuğumuz ve sorulan bir soru vardır: Nasıl bir eğitim? Aslında bu sorunun altında yatan gizli soru, Nasıl bir gelecek? Nasıl bir yaşam? sorularıdır.
Günümüzde internet ve bilgisayar etkileşimli eğitim; sanal gerçeklik, VR teknolojileri, yapay zeka temelli eğitim uygulamaları ile bireyler küresel bilgi ağlarına bağlanarak öğrenmeyi dijital olarak gerçekleştiriyorlar.
Eğitimde yeni dönem olarak tanımlayacağımız bu dijital çağın yeni yüzü öğretmeni merkez olmaktan çıkarıp teknolojiyi merkeze alan yapıya dönüşmüş durumda. Öğrenci bilgiye kolaylıkla ulaşmakta, öğretilen bilgiyi doğru ya da yanlış olduğunu kontrol edebilmektedir. Bu nedenle eğitim - öğretim sınıf duvarlarının dışına çoktan taşmış durumda. Pandemi dönemi olarak saydığımız 2020 yılından bu güne kadar dijital kaynaklar ve araçlar okulu devre dışı bırakmayı test eder niteliğe kavuştu.
Bugünlerde meta (öte) ve verse( evren) kavramlarının birleşmesiyle “Metaverse” kavramı yaşamın her alanında dijital evrene geçişi temsil ediyor. Eğitimin Metaverse ile hangi boyutlara taşınacağını kestirmek güç ancak görebildiğimiz kadarıyla sanal eğitim uygulamaları giderek yaygınlaşacak. Unutmayalım, pandemi dönemi sonrası okulların sadece bir eğitim - öğretim alanı değil, aynı zamanda çocuklar için sosyal, duygusal gelişimlerini tamamladıkları yerler olduğunu da gördük.
Evet, öğrenmenin şekli ve yöntemi değişse bile öğrenci kendi kendine öğrenir ancak takıldığı yerde daha fazla açıklama için öğretmene başvurur. Öğretmen rehberlik yapmaya, öğrenciyi merkeze alarak ona yol göstermeye devam edecektir. Özellikle okulöncesi yaş grubu için sınıf ortamı kaçınılmazdır. Bu nedenle onlar için sınıf yuvadır.
Sonuç olarak; öğrenmenin şekli ve öğrenmede kullanılan araçlar değişiyor. Unutmayalım hiçbir meslek dalı ve hiçbir endüstri yok ki eğitim kadar insana dokunabilsin. Bu nedenle hangi eğitim araçları ile olursa olsun, çocuklarımıza düşünmeyi öğretmenin, öğrenmeyi öğretmenin, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize, kendi sanat anlayışımıza göre onları geleceğe hazırlamanın önemli başlıklar olduğunu söyleyebilirim.
Kaynakça
Baykal, A.(2005) Eğitim Tasarımı nereden nereye? “Eğitimde kurgu Donanımlar” Eğitim Bilim
Babadoğan, C. (2005) Stil Odaklı Öğretim ve Ders Tasarımı. Özel Okullar ve Yeni yaklaşımlar.
Son Güncelleme: Pazartesi, 24 Ocak 2022 11:45
Gösterim: 2090

