Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk üniversitelerinin yavaş yavaş belli bir başarıyı yakalamaya başladığını belirterek, "Bu tabi ki, üniversitelerin kendi asli görevlerine dönmeleriyle ilgili bir konudur aslında. Daha önce enerji, kaynaklar çok farklı şekilde harcanıyordu. Kendi aramızda sürtüşmelerle ve başka şeylere çok fazla odaklanıyorduk. Ve bütün gücümüz, zihnimiz, enerjimiz o işlere gidiyordu. Biz bir israf kaybıyla karşı karşıya olmamalıyız. İsraf kaybı hem maddi hem de gençlerin, çocuklarımızın zamanı itibariyledir. O bakımdan büyük bir imtihanla karşı karşıyayız."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde rektörlerle buluştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün rektörlerle biraraya geldiği öğle yemeğine ayrıca YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ve YÖK üyeleri de katıldı. Yemek öncesi bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 15-20 yıl önce rektörlerin sayısının bir masanın etrafında oturan kişi sayısı kadar olduğunu belirterek, "Şimdi bu salonda hepinizin Türkiye'deki üniversitlerin rektörleri olduğunu görünce Türkiye'nin kapasitesini, Türkiye'nin geldiği durumu bir kez daha gururla idrak ettim" diye konuştu.
Konuşmasının başlarında YÖK Başkanı Çetinsaya'ya ve rektörlere başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Gül, eğitim konusunun kendisi için çok önem verdiği bir konu olduğunu belirterek, "Üniversiteler söz konusu olunca Cumhurbaşkanı olarak tabi ki ayrı bir sorumluluğum da var. Dolayısıyla üniversitelerimizin başarılarını yakından takip ediyorum ve takip etmeye de çalışıyorum" dedi. Türkiye'deki üniversitelerin fiziki anlamda çok iyi bir seviyeye gelidiğini ifade eden Gül, 2015 yılında ulaşılması gereken hedefi Türkiye'nin 2010 yılında ulaştığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül ayrıca dünyanın birçok yerinde üniversitelere yeterli kaynak ayrılmadığını fakat Türkiye'de ise bunun tam tersi bir durum söz konusu olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, gelecekte nasıl üniversiteler olması gerektiği noktasına değinerek şunları söyledi: "Nasıl üniversiteler olacak? Liselerin devamı şeklinde çocukların 4 sene daha vakit geçirdiği, biraz daha yeni çevre öğrendiği mekanlar mı olacak, yoksa akademik özgürlüğü, akamedik iklimi oluşturan ve gerçekten çocuk liseden ayrılıp üniversiteye geldiğinde üniversitede olduğunu hisseden ve mezun olduğunda onu tamamen değiştiren, topluma o şekilde sunan üniversiteler mi olacaksınız? Biz bir israf kaybıyla karşı karşıya olmamalıyız. İsraf kaybı hem maddi hem de gençlerin, çocuklarımızın zamanı itibariyledir. O bakımdan büyük bir imtihanla karşı karşıyayız."
ÜNİVERSİTELERDE NORMALLEŞME, BÜYÜK KAZANIM GETİRDİ
Üniversitelerin kalitesini artırıcı birçok tedbirin alınması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, Türk üniversitelerinin başarılarıyla dikkat çekmeye başladığını belirterek, "Bu tabi ki, üniversitelerin kendi asli görevlerine dönmeleriyle ilgili bir konudur aslında. Daha önce enerji, kaynaklar çok farklı şekilde harcanıyordu. Kendi aramızda sürtüşmelerle ve başka şeylere çok fazla odaklanıyorduk. Ve bütün gücümüz, zihnimiz, enerjimiz o işlere gidiyordu. Şimdi memnuniyetle gerçekten görüyorum; bu normalleşme Türkiye'ye çok büyük büyük kazanım getirmiştir ve önümüzdeki yıllarda bu yılların çalışmalarını, semereleri ortaya çıkacaktır. Ve çok daha fazla başarılar olacaktır" değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Gül, üniversitelerin içine kapalı olduğuna dikkat çektiği konuşmasında "Türk üniversitelerinin en büyük noksanlığını, içe kapalılıkta görüyorum. Bu gerek yabancı öğretim üyesi, gerekse yabancı öğrenci açısından. Bu konuda bir kaç üniversitemiz var dışa daha çok açık olan. Ama onların da aslında öğrenci sayılarına ve öğretim üyesi sayılarına baktığımızda o da yeterli değil" diye konuştu.
Türkiye'ye yabancı öğrenci gelmesinin önünün açılması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, "Bunu artırmamız lazım. Bunun ekonomik boyutları falan farklı. Türkiye'de okuyan bir yabancı öğrenci ülkesine döndüğünde orada nasıl bir Türkiye elçisi olacaktır, bu ayrı. Yani bunlar çok büyük kazanımlar. Bunlar küçük paralarla ifade edilemeyecek kadar büyük kazanımlar" şeklinde konuştu.
"Türkiye aslında dışarıdan öğretim üyelerinin koşarak gelmek istediği bir ülke haline gelmesi gerekir" diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Bu hem kendi akademisyenlerimizin yurt dışındaki, yani beyin göçünü tersine döndürme açısından, hem de başka yine değerli beyinlerin Türkiye'ye getirilmesi açısından buna gayret sarf edilmeli. Buna özellikle rektörlerin uğraşması, takip etmesi bir nevi avcılık yapıp, gidip üniversitelerinize iyi hocaları getirmeniz gerekmektedir" dedi.
EĞİTİMDE SORUN ORTAÖĞRETİMDE BAŞLIYOR
Eğitimde problemin ilköğretimde başladığını, ortaöğretimde devam ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Çocuklarımızın maalesef çoğu, okullarda sadece vakit kaybediyor. Bunlar ölçülüyor, bunlarla ilgili çok çalışma var" dedi. Eğitim kalitesini artırmanan temel direğinin öğretmen olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, üniversitlerde de öğretim üyelerinin iyileştirilmesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül ayrıca, YÖK'ün şimdiden, Yeni Yüksek Öğretim Yasası'na kendisini hazırlamasını ve hazırlık yapmasını istedi.
Yemekte konuşan YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ise, davetten dolayı ve üniversitelerin gelişmesi için harcadığı çabalardan dolayı Cumhubaşkanı Abdullah Gül'e teşekkür etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk üniversitelerinin yavaş yavaş belli bir başarıyı yakalamaya başladığını belirterek, "Bu tabi ki, üniversitelerin kendi asli görevlerine dönmeleriyle ilgili bir konudur aslında. Daha önce enerji, kaynaklar çok farklı şekilde harcanıyordu. Kendi aramızda sürtüşmelerle ve başka şeylere çok fazla odaklanıyorduk. Ve bütün gücümüz, zihnimiz, enerjimiz o işlere gidiyordu. Biz bir israf kaybıyla karşı karşıya olmamalıyız. İsraf kaybı hem maddi hem de gençlerin, çocuklarımızın zamanı itibariyledir. O bakımdan büyük bir imtihanla karşı karşıyayız."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde rektörlerle buluştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün rektörlerle biraraya geldiği öğle yemeğine ayrıca YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ve YÖK üyeleri de katıldı. Yemek öncesi bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 15-20 yıl önce rektörlerin sayısının bir masanın etrafında oturan kişi sayısı kadar olduğunu belirterek, "Şimdi bu salonda hepinizin Türkiye'deki üniversitlerin rektörleri olduğunu görünce Türkiye'nin kapasitesini, Türkiye'nin geldiği durumu bir kez daha gururla idrak ettim" diye konuştu.
Konuşmasının başlarında YÖK Başkanı Çetinsaya'ya ve rektörlere başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Gül, eğitim konusunun kendisi için çok önem verdiği bir konu olduğunu belirterek, "Üniversiteler söz konusu olunca Cumhurbaşkanı olarak tabi ki ayrı bir sorumluluğum da var. Dolayısıyla üniversitelerimizin başarılarını yakından takip ediyorum ve takip etmeye de çalışıyorum" dedi. Türkiye'deki üniversitelerin fiziki anlamda çok iyi bir seviyeye gelidiğini ifade eden Gül, 2015 yılında ulaşılması gereken hedefi Türkiye'nin 2010 yılında ulaştığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül ayrıca dünyanın birçok yerinde üniversitelere yeterli kaynak ayrılmadığını fakat Türkiye'de ise bunun tam tersi bir durum söz konusu olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, gelecekte nasıl üniversiteler olması gerektiği noktasına değinerek şunları söyledi: "Nasıl üniversiteler olacak? Liselerin devamı şeklinde çocukların 4 sene daha vakit geçirdiği, biraz daha yeni çevre öğrendiği mekanlar mı olacak, yoksa akademik özgürlüğü, akamedik iklimi oluşturan ve gerçekten çocuk liseden ayrılıp üniversiteye geldiğinde üniversitede olduğunu hisseden ve mezun olduğunda onu tamamen değiştiren, topluma o şekilde sunan üniversiteler mi olacaksınız? Biz bir israf kaybıyla karşı karşıya olmamalıyız. İsraf kaybı hem maddi hem de gençlerin, çocuklarımızın zamanı itibariyledir. O bakımdan büyük bir imtihanla karşı karşıyayız."
ÜNİVERSİTELERDE NORMALLEŞME, BÜYÜK KAZANIM GETİRDİ
Üniversitelerin kalitesini artırıcı birçok tedbirin alınması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, Türk üniversitelerinin başarılarıyla dikkat çekmeye başladığını belirterek, "Bu tabi ki, üniversitelerin kendi asli görevlerine dönmeleriyle ilgili bir konudur aslında. Daha önce enerji, kaynaklar çok farklı şekilde harcanıyordu. Kendi aramızda sürtüşmelerle ve başka şeylere çok fazla odaklanıyorduk. Ve bütün gücümüz, zihnimiz, enerjimiz o işlere gidiyordu. Şimdi memnuniyetle gerçekten görüyorum; bu normalleşme Türkiye'ye çok büyük büyük kazanım getirmiştir ve önümüzdeki yıllarda bu yılların çalışmalarını, semereleri ortaya çıkacaktır. Ve çok daha fazla başarılar olacaktır" değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Gül, üniversitelerin içine kapalı olduğuna dikkat çektiği konuşmasında "Türk üniversitelerinin en büyük noksanlığını, içe kapalılıkta görüyorum. Bu gerek yabancı öğretim üyesi, gerekse yabancı öğrenci açısından. Bu konuda bir kaç üniversitemiz var dışa daha çok açık olan. Ama onların da aslında öğrenci sayılarına ve öğretim üyesi sayılarına baktığımızda o da yeterli değil" diye konuştu.
Türkiye'ye yabancı öğrenci gelmesinin önünün açılması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, "Bunu artırmamız lazım. Bunun ekonomik boyutları falan farklı. Türkiye'de okuyan bir yabancı öğrenci ülkesine döndüğünde orada nasıl bir Türkiye elçisi olacaktır, bu ayrı. Yani bunlar çok büyük kazanımlar. Bunlar küçük paralarla ifade edilemeyecek kadar büyük kazanımlar" şeklinde konuştu.
"Türkiye aslında dışarıdan öğretim üyelerinin koşarak gelmek istediği bir ülke haline gelmesi gerekir" diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Bu hem kendi akademisyenlerimizin yurt dışındaki, yani beyin göçünü tersine döndürme açısından, hem de başka yine değerli beyinlerin Türkiye'ye getirilmesi açısından buna gayret sarf edilmeli. Buna özellikle rektörlerin uğraşması, takip etmesi bir nevi avcılık yapıp, gidip üniversitelerinize iyi hocaları getirmeniz gerekmektedir" dedi.
EĞİTİMDE SORUN ORTAÖĞRETİMDE BAŞLIYOR
Eğitimde problemin ilköğretimde başladığını, ortaöğretimde devam ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Çocuklarımızın maalesef çoğu, okullarda sadece vakit kaybediyor. Bunlar ölçülüyor, bunlarla ilgili çok çalışma var" dedi. Eğitim kalitesini artırmanan temel direğinin öğretmen olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, üniversitlerde de öğretim üyelerinin iyileştirilmesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül ayrıca, YÖK'ün şimdiden, Yeni Yüksek Öğretim Yasası'na kendisini hazırlamasını ve hazırlık yapmasını istedi.
Yemekte konuşan YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ise, davetten dolayı ve üniversitelerin gelişmesi için harcadığı çabalardan dolayı Cumhubaşkanı Abdullah Gül'e teşekkür etti.
Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Mart 2012 16:15
Gösterim: 2323
Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesinde unutulan tabut, öğrencilerin korkulu dakikalar yaşamasına neden olurken, polis ve güvenlik görevlileri alarma geçti.
Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesinde tabutu gören öğrenciler şok yaşadı. Bunun üzerine durum hemen polise bildirildi. Olay yerine çok sayıda polis ekibi ve üniversite güvenlik görevlileri sevk edildi. Tabutun etrafı güvenlik şeridiyle kapatılarak uzman ekiplerin gelmesi beklendi. Daha sonra olay yeri ekipleri gelerek tabutun etrafında incelemelerde bulundu. Bu sırada olan biteni öğrenciler adeta nefeslerini tutarak izledi.
Daha sonra tabutun Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin bir çalışması olduğu öğretim görevlisinin olay yerine gelmesiyle ortaya çıktı. Bunun üzerine herkes derin bir nefes alırken, tabut öğrenciler tarafından fakülte içerisine taşındı.
Öğretim görevlisi Mehmet Kavukçu, tabutun öğrenciler tarafından bahçede unutulduğunu belirterek, "Bu bir çalışma. İçerisinde ceset yok. İçerisinde cesede benzetilen süngerlerden yapılmış bir çalışma var." dedi. Tabut paniğinin sona ermesinin ardından polis ekipleri olay yerinden ayrıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesinde unutulan tabut, öğrencilerin korkulu dakikalar yaşamasına neden olurken, polis ve güvenlik görevlileri alarma geçti.
Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesinde tabutu gören öğrenciler şok yaşadı. Bunun üzerine durum hemen polise bildirildi. Olay yerine çok sayıda polis ekibi ve üniversite güvenlik görevlileri sevk edildi. Tabutun etrafı güvenlik şeridiyle kapatılarak uzman ekiplerin gelmesi beklendi. Daha sonra olay yeri ekipleri gelerek tabutun etrafında incelemelerde bulundu. Bu sırada olan biteni öğrenciler adeta nefeslerini tutarak izledi.
Daha sonra tabutun Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin bir çalışması olduğu öğretim görevlisinin olay yerine gelmesiyle ortaya çıktı. Bunun üzerine herkes derin bir nefes alırken, tabut öğrenciler tarafından fakülte içerisine taşındı.
Öğretim görevlisi Mehmet Kavukçu, tabutun öğrenciler tarafından bahçede unutulduğunu belirterek, "Bu bir çalışma. İçerisinde ceset yok. İçerisinde cesede benzetilen süngerlerden yapılmış bir çalışma var." dedi. Tabut paniğinin sona ermesinin ardından polis ekipleri olay yerinden ayrıldı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Mart 2012 16:19
Gösterim: 2207
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 4+4+4 yasası çıktığı gün dershaneler kapatılacak diye bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Kaliteli bir eğitim sisteminde dershanelere ihtiyacın kendiliğinden ortadan kalkacağını anlatan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dershanelerin zaman içinde başka eğitim kurumları halinde hizmet vereceğini vurguladı.
Başbakan Yardımcısı Arınç, İzmir'de Kestanepazarı Eğitim Kurumları'nı ziyaret etti. Bursa'dan İzmir'e hastanede tedavi gören ağabeyi Yıldıray Arınç'ı (74) ziyaret için geldiğini belirten Arınç, Kestanepazarı Eğitim Kurumları ziyaretinin özel olduğunu vurguladı. Arınç, basına kapalı ziyaretten önce gazetecilerin sorularını cevapladı. Arınç, dershanelerin kapatılacağı yönündeki bir soruya ise 4+4+4 eğitim sisteminin yenilik getirdiğini kaydetti. Yasanın önümüzdeki günlerde Parlamento'da görüşüleceğini hatırlatan Bülent Arınç, "Tabii zenginleştirilerek kabul edilecek. Yeni düzenlemenin Türk eğitim sistemine, gençlerimizin geleceğine, daha nitelikli bir eğitim verme konusunda ülkeye yardımcı olacağına inanıyoruz." diye konuştu.
Dershanelerin hayatın bir gerçeği olduğuna dikkat çeken Arınç, gençlerin ortaokuldan itibaren sınavlara hazırlanmak için dershanelere gittiğini ifade etti. Öğrencilerin eksiklerini gidermek için dershaneye gittiğini anlatan Arınç, halkın bundan hem memnun hem de masraf gerektirdiği için şikayetçi olduğunu belirterek şunları söyledi: "Eğitim sistemi yeterli olursa, öğrenci her şeyi okulda öğretmenlerinden öğrenirse, sınavlara da daha kolay hazırlanabilirse esasen kendiliğinden bu dershanelere ihtiyaç kalmayabilir. Yani mevcutları kapatarak yola devam edeceğiz yerine, eğitimi daha da güçlendirerek dershaneleri ihtiyaç duyulmayacak hale getirebiliriz diye düşünebiliriz. Kaldı ki mevcut dershaneler de elindeki öğretmenlerle, birtakım araç gereçlerle bir eğitim sisteminde okulların yerini tutulabilir. Bu konuda çalışmalar var. Dolayısıyla yasa çıktığı gün dershaneler kapatılacak diye bir şey söz konusu değil. Önemli olan, gençlerimizin ayrıca masrafa ihtiyaç kalmaksızın bütün sınavlarda başarılı olması amacıyla okul içi eğitimin daha da güçlendirilmesi ve takviye edilmesidir. Zaman içinde bunu gördüğümüz zaman dershaneler de başka eğitim kurumu haline gelecektir."
(Zaman)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 4+4+4 yasası çıktığı gün dershaneler kapatılacak diye bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Kaliteli bir eğitim sisteminde dershanelere ihtiyacın kendiliğinden ortadan kalkacağını anlatan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dershanelerin zaman içinde başka eğitim kurumları halinde hizmet vereceğini vurguladı.
Başbakan Yardımcısı Arınç, İzmir'de Kestanepazarı Eğitim Kurumları'nı ziyaret etti. Bursa'dan İzmir'e hastanede tedavi gören ağabeyi Yıldıray Arınç'ı (74) ziyaret için geldiğini belirten Arınç, Kestanepazarı Eğitim Kurumları ziyaretinin özel olduğunu vurguladı. Arınç, basına kapalı ziyaretten önce gazetecilerin sorularını cevapladı. Arınç, dershanelerin kapatılacağı yönündeki bir soruya ise 4+4+4 eğitim sisteminin yenilik getirdiğini kaydetti. Yasanın önümüzdeki günlerde Parlamento'da görüşüleceğini hatırlatan Bülent Arınç, "Tabii zenginleştirilerek kabul edilecek. Yeni düzenlemenin Türk eğitim sistemine, gençlerimizin geleceğine, daha nitelikli bir eğitim verme konusunda ülkeye yardımcı olacağına inanıyoruz." diye konuştu.
Dershanelerin hayatın bir gerçeği olduğuna dikkat çeken Arınç, gençlerin ortaokuldan itibaren sınavlara hazırlanmak için dershanelere gittiğini ifade etti. Öğrencilerin eksiklerini gidermek için dershaneye gittiğini anlatan Arınç, halkın bundan hem memnun hem de masraf gerektirdiği için şikayetçi olduğunu belirterek şunları söyledi: "Eğitim sistemi yeterli olursa, öğrenci her şeyi okulda öğretmenlerinden öğrenirse, sınavlara da daha kolay hazırlanabilirse esasen kendiliğinden bu dershanelere ihtiyaç kalmayabilir. Yani mevcutları kapatarak yola devam edeceğiz yerine, eğitimi daha da güçlendirerek dershaneleri ihtiyaç duyulmayacak hale getirebiliriz diye düşünebiliriz. Kaldı ki mevcut dershaneler de elindeki öğretmenlerle, birtakım araç gereçlerle bir eğitim sisteminde okulların yerini tutulabilir. Bu konuda çalışmalar var. Dolayısıyla yasa çıktığı gün dershaneler kapatılacak diye bir şey söz konusu değil. Önemli olan, gençlerimizin ayrıca masrafa ihtiyaç kalmaksızın bütün sınavlarda başarılı olması amacıyla okul içi eğitimin daha da güçlendirilmesi ve takviye edilmesidir. Zaman içinde bunu gördüğümüz zaman dershaneler de başka eğitim kurumu haline gelecektir."
(Zaman)
Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Mart 2012 14:51
Gösterim: 1723
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'dershaneleri kapatacağız' açıklamasının 4+4+4 eğitim sistemine karşı yükselen toplumsal muhalefeti önlemek amacıyla bir pazarlama stratejisi olduğunu savunarak, dershanelerin kapatılması ve okula dönüştürülmesinin mümkün olmadığını söyledi. Hamzaçebi, Meclis'te düzenlediği basın toplantısına, tüm anne babaları ve çocukları, milli eğitim sisteminde yer alan tüm velileri yarın Tandoğan'da yapacakları grup toplantısına davet ederek başladı. 4+4+4 eğitim sisteminin bu şekliyle yasalaşması halinde 'çocukların geleceğinden fedakarlık edilmesine yol açacağını' belirten Hamzaçebi, "Bütün anne babaları bu teklife karşı CHP ile birlikte ses çıkarmaya davet ediyorum" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 4+4+4 teklifinin yasalaşma sürecinde giderek toplumsal tepkinin artığını görünce farklı yöntemlere başvurmaya başladığını söyleyen Hamzaçebi, "Seul'e giderken yapmış olduğu açıklamada, bütün anne babaların kabusu olan ve milli eğitim sistemimizin temel bir sorunu olan dershane konusuna girerek, dershanelerin kapatılacağını söyledi. Sayın Başbakanın bu cümlesine ihtiyatla yaklaşın. Sayın Başbakanın bu cümlesi doğru değildir. 'İhtiyatla yaklaşın' cümlem aslında biraz iyimser bir cümledir. Sayın Başbakanın bu cümleleri doğru değildir; bu cümleler hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan ve hükümetlerinin 2002'den beri Türkiye'yi yönettiğini belirten Hamzaçebi, 2002 yılında Türkiye'de dershane sayısı 2 bin iken, şimdi 4 bin 200'lerde olduğunu söyledi. Yine 2002'de 600 bin civarında olan dershanelerdeki öğrenci sayısının kayıt dışı öğrenciler hariç 1.5 milyona yaklaştığını belirten Hamzaçebi, şöyle devam etti: "On yıllık dönemde dershane sayısını, dershanelere giden öğrenci sayısını patlatan bir hükümetin dershaneleri kapatması mümkün değildir. Çünkü dershane bir neden değildir, bir sonuçtur. Eğitim sistemi yetersizse, okullarınız çocuklarınıza nitelikli eğitim veremiyor ise, çocuklarınız üniversite kapılarında dökülüyor ise, çocuklarınız sınavda başarılı sonuçlar alamıyor ise eğitim isteminde problem var demektir. Sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi bitiren yaklaşık 1 milyon 200 bin civarında öğrencimizin 800 bini liseye gidebilmektedir. Böyle büyük bir problem karşısında hükümet bir yandan 'dershaneleri kapatacağız' diyor, öte yandan 'bu dershaneleri de bir okula dönüştüreceğiz' diyor. Yani 12 yıllık zorunlu eğitim söz konusu olduğu zaman ilave ortaya çıkacak 400 bin kişilik açığı kapatabilmek amacıyla özel dershaneleri okula dönüştürerek kapatmak gibi bir cümleyi telaffuz ediyorlar. Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Özel dershanelerin okula dönüşebilme olanağı son derece sınırlıdır. Öze dershanelerde 1.5
milyona yakın öğrenci vardır. Özel dershaneleri lise seviyesinde bir özel okula dönüştürürseniz, ki bu okul paralı olacaktır, 50-60 bin kişilik bir kapasite yaratabilirsiniz."
"PAZARLAMA STRATEJİSİ"
AK Parti'nin iktidara geldiğinde ilk iş olarak özel dershanelerin içkili yerlere 200 metreden yakın olamama kuralını kaldırdığını belirten Hamzaçebi, dershanelerin öğretmen sıkıntısını gidermek için de çıkartılan bir yönetmelikle 4 yıllık lisans eğitimi alan herkesin dershanelerde öğretmenlik yapması imkanı getirildiğini anlattı. Hamzaçebi, "Bir yandan bu adımları atacaksınız, bir yandan da 'dershaneleri kapatacağım' diyeceksiniz. Bu cümle, 4+4+4'e karşı oluşan toplumsal muhalefeti önlemek amacıyla bu teklifin bir pazarlama stratejisidir. Sayın Başbakan bir pazarlama stratejisi uygulamaktadır. Bütün velileri daha dikkatli olmaya çağırıyorum. Sayın Başbakanın bu cümlesine inanmasınlar, çünkü Sayın Başbakan doğruyu söylemiyor" diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Hamzaçebi, yarın teklif üzerindeki görüşmelerin Genel Kurul'da başlayacağı hatırlatılarak, tavırlarının ne olacağının sorulması üzerine, "Biz yarından itibaren Genel Kurul'da olacağız. Hangi teklif gelirse gelsin, görüşümüzü ifade edeceğiz. 4+4+4 ile ilgili görüşümüz bellidir. Bu görüşümüzü demokratik bir şekilde içtüzüğün bize verdiği olanakları kullanarak Genel Kurul'da kullanmaya devam edeceğiz. Bizim farklı bir tutumumuz olamaz. Bizim Genel Kurul'da içtüzüğün bize verdiği hakları kullanmak ve görüşlerimizi medeni şekilde kullanmak dışında hiçbir stratejimiz yoktur" dedi.
Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın Meclis'te 28 Şubat'la ilgili komisyon kurulması yönündeki açıklaması ile ilgili olarak da, "Sayın Başbakanın niyetinin ne olduğunu anlamış değilim. 28 Şubat için TBMM'de komisyon elbette kurulabilir. Ama Sayın Başbakan 28 Şubat'a, 12 Eylül'e bu kadar yüklenirken, nedense diğer kendi iktidarları dönemindeki bütün 'darbe düşüncelerini ifade edenler, darbe konuşanlar' diye suçlanan kişiler hakkında yargı harekete geçerken, başka bazı olaylarla ilgili Sayın Başbakan neden 'komisyon kuralım' diyor anlamış değilim. Ben Sayın Başbakanın o konuda samimi olduğu kanaatinde değilim" değerlendirmesini yaptı. Hamzaçebi ayrıca, bu konuda kurulacak bir komisyona üye vereceklerini de açıkladı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'dershaneleri kapatacağız' açıklamasının 4+4+4 eğitim sistemine karşı yükselen toplumsal muhalefeti önlemek amacıyla bir pazarlama stratejisi olduğunu savunarak, dershanelerin kapatılması ve okula dönüştürülmesinin mümkün olmadığını söyledi. Hamzaçebi, Meclis'te düzenlediği basın toplantısına, tüm anne babaları ve çocukları, milli eğitim sisteminde yer alan tüm velileri yarın Tandoğan'da yapacakları grup toplantısına davet ederek başladı. 4+4+4 eğitim sisteminin bu şekliyle yasalaşması halinde 'çocukların geleceğinden fedakarlık edilmesine yol açacağını' belirten Hamzaçebi, "Bütün anne babaları bu teklife karşı CHP ile birlikte ses çıkarmaya davet ediyorum" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 4+4+4 teklifinin yasalaşma sürecinde giderek toplumsal tepkinin artığını görünce farklı yöntemlere başvurmaya başladığını söyleyen Hamzaçebi, "Seul'e giderken yapmış olduğu açıklamada, bütün anne babaların kabusu olan ve milli eğitim sistemimizin temel bir sorunu olan dershane konusuna girerek, dershanelerin kapatılacağını söyledi. Sayın Başbakanın bu cümlesine ihtiyatla yaklaşın. Sayın Başbakanın bu cümlesi doğru değildir. 'İhtiyatla yaklaşın' cümlem aslında biraz iyimser bir cümledir. Sayın Başbakanın bu cümleleri doğru değildir; bu cümleler hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan ve hükümetlerinin 2002'den beri Türkiye'yi yönettiğini belirten Hamzaçebi, 2002 yılında Türkiye'de dershane sayısı 2 bin iken, şimdi 4 bin 200'lerde olduğunu söyledi. Yine 2002'de 600 bin civarında olan dershanelerdeki öğrenci sayısının kayıt dışı öğrenciler hariç 1.5 milyona yaklaştığını belirten Hamzaçebi, şöyle devam etti: "On yıllık dönemde dershane sayısını, dershanelere giden öğrenci sayısını patlatan bir hükümetin dershaneleri kapatması mümkün değildir. Çünkü dershane bir neden değildir, bir sonuçtur. Eğitim sistemi yetersizse, okullarınız çocuklarınıza nitelikli eğitim veremiyor ise, çocuklarınız üniversite kapılarında dökülüyor ise, çocuklarınız sınavda başarılı sonuçlar alamıyor ise eğitim isteminde problem var demektir. Sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi bitiren yaklaşık 1 milyon 200 bin civarında öğrencimizin 800 bini liseye gidebilmektedir. Böyle büyük bir problem karşısında hükümet bir yandan 'dershaneleri kapatacağız' diyor, öte yandan 'bu dershaneleri de bir okula dönüştüreceğiz' diyor. Yani 12 yıllık zorunlu eğitim söz konusu olduğu zaman ilave ortaya çıkacak 400 bin kişilik açığı kapatabilmek amacıyla özel dershaneleri okula dönüştürerek kapatmak gibi bir cümleyi telaffuz ediyorlar. Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Özel dershanelerin okula dönüşebilme olanağı son derece sınırlıdır. Öze dershanelerde 1.5
milyona yakın öğrenci vardır. Özel dershaneleri lise seviyesinde bir özel okula dönüştürürseniz, ki bu okul paralı olacaktır, 50-60 bin kişilik bir kapasite yaratabilirsiniz."
"PAZARLAMA STRATEJİSİ"
AK Parti'nin iktidara geldiğinde ilk iş olarak özel dershanelerin içkili yerlere 200 metreden yakın olamama kuralını kaldırdığını belirten Hamzaçebi, dershanelerin öğretmen sıkıntısını gidermek için de çıkartılan bir yönetmelikle 4 yıllık lisans eğitimi alan herkesin dershanelerde öğretmenlik yapması imkanı getirildiğini anlattı. Hamzaçebi, "Bir yandan bu adımları atacaksınız, bir yandan da 'dershaneleri kapatacağım' diyeceksiniz. Bu cümle, 4+4+4'e karşı oluşan toplumsal muhalefeti önlemek amacıyla bu teklifin bir pazarlama stratejisidir. Sayın Başbakan bir pazarlama stratejisi uygulamaktadır. Bütün velileri daha dikkatli olmaya çağırıyorum. Sayın Başbakanın bu cümlesine inanmasınlar, çünkü Sayın Başbakan doğruyu söylemiyor" diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Hamzaçebi, yarın teklif üzerindeki görüşmelerin Genel Kurul'da başlayacağı hatırlatılarak, tavırlarının ne olacağının sorulması üzerine, "Biz yarından itibaren Genel Kurul'da olacağız. Hangi teklif gelirse gelsin, görüşümüzü ifade edeceğiz. 4+4+4 ile ilgili görüşümüz bellidir. Bu görüşümüzü demokratik bir şekilde içtüzüğün bize verdiği olanakları kullanarak Genel Kurul'da kullanmaya devam edeceğiz. Bizim farklı bir tutumumuz olamaz. Bizim Genel Kurul'da içtüzüğün bize verdiği hakları kullanmak ve görüşlerimizi medeni şekilde kullanmak dışında hiçbir stratejimiz yoktur" dedi.
Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın Meclis'te 28 Şubat'la ilgili komisyon kurulması yönündeki açıklaması ile ilgili olarak da, "Sayın Başbakanın niyetinin ne olduğunu anlamış değilim. 28 Şubat için TBMM'de komisyon elbette kurulabilir. Ama Sayın Başbakan 28 Şubat'a, 12 Eylül'e bu kadar yüklenirken, nedense diğer kendi iktidarları dönemindeki bütün 'darbe düşüncelerini ifade edenler, darbe konuşanlar' diye suçlanan kişiler hakkında yargı harekete geçerken, başka bazı olaylarla ilgili Sayın Başbakan neden 'komisyon kuralım' diyor anlamış değilim. Ben Sayın Başbakanın o konuda samimi olduğu kanaatinde değilim" değerlendirmesini yaptı. Hamzaçebi ayrıca, bu konuda kurulacak bir komisyona üye vereceklerini de açıkladı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Mart 2012 15:44
Gösterim: 2005
Eğitim fakültelerinin dekanlarıyla bir araya gelen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ataması yapılmayan öğretmenleri eleştirdi. Dinçer, "Öğretmenler bana sadece atamaları sormak için mesaj atıyorlar. Sadece sosyal haklar ve kişisel çıkarlar üzerinde durulmamalı, diğer konular da tartışılmalı" dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, "Öğretmenler bana sadece atamaları sormak için mesaj atıyorlar" diyerek, bu sitemi, biraraya geldiği eğitim fakültelerinin dekanlarına iletti. Öğretmenleri eleştiren Dinçer, eğitim sisteminden çok kişisel çıkar ve sosyal haklarıyla ilgilendiklerini ileri sürdü.
Atanamayan öğretmenlere sitem eden Milli Eğitim Bakanı Dinçer, "Beni üzen hususlar da oluyor. Öğretmenlerimizin aslında biraz daha kişisel çıkarlardan çok genel ve ulusal çıkar ve hedeflerin önemli olduğunu farketmelerini özellikle rica ediyorum. Sadece sosyal haklar ve kişisel çıkarlar üzerinde durulmamalı, diğer konular da tartışılmalı" dedi.
Kendisine gönderilen mesajları örnek veren Dinçer, "Bugün mesela Türkiye'de eğitim sisteminin yapısı ile ilgili konuları tartışıyoruz ama benim her gün telefonuma ve e-malime öğretmenlerden mesaj geliyor. İnanın gelen mesajlardan hiç biri yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı, 'Bizim Ağustos'ta atama yapıp yapmayacağımıza dair sorular" diye konuştu.
Dinçer ayrıca, eğitim için ne kadar derslik teknolojik yatırım yapılsa da başarıyı bunların değil, öğretmenlerin belirlediğini vurguladı.
Dinçer, Başkent Öğretmenevi'nde düzenlenen eğitim fakülteleri dekanları toplantısının açılışında, TBMM’deki eğitim sistemine ilişkin düzenlemeye değindi. Bugün aslında eğitim sisteminin tamamının tartışılmadığını, eğitimin yapısıyla ilgili bir düzenleme yaptıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu: "Eğitim sistemini tartışırken üzerinde duracağımız çok sayıda konu olacak. Eğitim sistemi birçok değişkenden, birçok alt sistemden oluşuyor. Bunlardan biri okullar, derslik sayıları; ikincisi okulların donanımı, teknolojik ve bilgi altyapısı; üçüncüsü öğretmenler. Bizim müfredatımız ve okul sistemini yönetme tarzlarımız, bunların tamamı, aslında eğitim sisteminin alt parçalarıdır. Eğer bir sistemden bahsediyorsanız bunlar üzerinde konuşmak gerekir. Bugün Meclis'te tartıştığımız kanunsa aslında bunların hepsiyle alakalı bir düzenleme yapmıyor. Sadece yapıyla alakalı bir düzenleme yapıyor ve yaptığı düzenleme üç ana başlıkta toplanabilir. Bir, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarıyor; iki, onu kademeli hale getiriyor; üç, eğitim yaşını bir yıl öne çekmeye çalışıyor. Peki bunlara niçin ihtiyaç duyduk ve nasıl yapılacak? Tüm dünyanın eğitim seviyesiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu eğitim seviyesi kıyaslandığında küresel düzeyde aramızda ciddi bir stratejik açıklık oluşmuş görünüyor. OECD ülkelerinin ve gelişmiş ülkelerin eğitim yıllarına baktığımızda ortalama 12 yılın üzerinde bir eğitim yılına sahip olduklarını görüyoruz. Türkiye'de ise bu oran 6-6,5 yıl yani liseyi bitirmek değil, orta düzeyde bir seviyeye sahip görünüyoruz. Yine pek çok ülkede, mesela AB ülkeleri, 2020 yılına kadar kendi ülkelerindeki nüfusun lise mezunu olma oranını yüzde 80-90'ın üzerine çıkarmayı planladılar. Japonya ve Güney Kore öğrenci nüfusunun tamamını üniversitede de okumasını sağlayacak, yüzde 100'ünü okullaşmaya yöneltecek bir stratejik tedbir geliştirdi. ABD, önlerindeki stratejik plan hedefi doğrultusunda ülke nüfusunun yüzde 60'ının üniversite mezunu olması için çaba sarf ediyor. Ama maalesef bizim ülkemizin, yanlış hatırlamıyorsam, toplam nüfus içerisindeki lise mezunu oranı yüzde 28 civarında. O zaman aramızdaki bu stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz."
"Hiçbir ülkede 12 yıl boyunca kesintisiz eğitim yapan bir yapı yok"
Hayatboyu öğrenme sistemlerinin geliştirilmesinin önemine de işaret eden Dinçer, bu açıdan bakıldığında eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, ancak hiçbir ülkede eğitimi 12 yıl boyunca kesintisiz yapan bir yapı bulunmadığını belirtti. Dinçer, şunları kaydetti:
"Hatta daha ileri gidebiliriz, zorunlu eğitimi 8 yıl kesintisiz yapan sadece bir ülke biliyoruz biz. İkinci bir ülkeden de bahsedildi, ama ondaki uygulama hakkında maalesef bilgimiz yok. Böylece ülkede 12 yıllık zorunlu eğitimi çıkarırken kesintili hale getirmek bir zaruret. Çünkü esneklik sağlamaya, eğitim sistemini ulusal düzeyde meydana gelen gelişmeler doğrultusunda daha demokratik hale getirmeye ihtiyacımız bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında kesintili hale getireceğiz."
Eğitimi kademeleştirme konusunda dünyadaki benzerlerine bakıldığında, 6 3 3, 5 4 3, 5 3 4, 4 5 3, 4 3 4 gibi çok farklı uygulamalarla karşılaştıklarını dile getiren Dinçer, kendilerinin 4 4 4'ü tercih ettiklerini, mevcut eğitim yapısı ve sistemi, şimdiye kadar edinilen tecrübeler, şuralardaki tavsiye kararlarının da bu tercihte etkili olduğunu ifade etti. Dinçer, şöyle devam etti:
"Ama şöyle veya böyle, aslında ülkelerin uyguladığı yöntemlere baktığımızda yapıyı 4, 5, 6 gibi hangi yıllara bölerseniz bölün önemli olan bu yılların kendisi değil, önemli olan hangi yaşta hangi çocuğumuza ne tür eğitim vereceğimizi biliyor olmaktan geçtiğidir. O açıdan bakıldığında '4 4 daha mı iyi, 5 4 daha mı iyi, 6 3 3 daha mı iyi?' gibi tartışmalar yerine 4 4 yaptığımızda hangi kademede ve hangi yaştaki çocuğumuza ne tür müfredat uygulayacağımıza dair tartışma üzerinde yoğunlaşmak bizim için de yol gösterici bir sonuç doğurur."
(cnntürk)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Eğitim fakültelerinin dekanlarıyla bir araya gelen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ataması yapılmayan öğretmenleri eleştirdi. Dinçer, "Öğretmenler bana sadece atamaları sormak için mesaj atıyorlar. Sadece sosyal haklar ve kişisel çıkarlar üzerinde durulmamalı, diğer konular da tartışılmalı" dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, "Öğretmenler bana sadece atamaları sormak için mesaj atıyorlar" diyerek, bu sitemi, biraraya geldiği eğitim fakültelerinin dekanlarına iletti. Öğretmenleri eleştiren Dinçer, eğitim sisteminden çok kişisel çıkar ve sosyal haklarıyla ilgilendiklerini ileri sürdü.
Atanamayan öğretmenlere sitem eden Milli Eğitim Bakanı Dinçer, "Beni üzen hususlar da oluyor. Öğretmenlerimizin aslında biraz daha kişisel çıkarlardan çok genel ve ulusal çıkar ve hedeflerin önemli olduğunu farketmelerini özellikle rica ediyorum. Sadece sosyal haklar ve kişisel çıkarlar üzerinde durulmamalı, diğer konular da tartışılmalı" dedi.
Kendisine gönderilen mesajları örnek veren Dinçer, "Bugün mesela Türkiye'de eğitim sisteminin yapısı ile ilgili konuları tartışıyoruz ama benim her gün telefonuma ve e-malime öğretmenlerden mesaj geliyor. İnanın gelen mesajlardan hiç biri yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı, 'Bizim Ağustos'ta atama yapıp yapmayacağımıza dair sorular" diye konuştu.
Dinçer ayrıca, eğitim için ne kadar derslik teknolojik yatırım yapılsa da başarıyı bunların değil, öğretmenlerin belirlediğini vurguladı.
Dinçer, Başkent Öğretmenevi'nde düzenlenen eğitim fakülteleri dekanları toplantısının açılışında, TBMM’deki eğitim sistemine ilişkin düzenlemeye değindi. Bugün aslında eğitim sisteminin tamamının tartışılmadığını, eğitimin yapısıyla ilgili bir düzenleme yaptıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu: "Eğitim sistemini tartışırken üzerinde duracağımız çok sayıda konu olacak. Eğitim sistemi birçok değişkenden, birçok alt sistemden oluşuyor. Bunlardan biri okullar, derslik sayıları; ikincisi okulların donanımı, teknolojik ve bilgi altyapısı; üçüncüsü öğretmenler. Bizim müfredatımız ve okul sistemini yönetme tarzlarımız, bunların tamamı, aslında eğitim sisteminin alt parçalarıdır. Eğer bir sistemden bahsediyorsanız bunlar üzerinde konuşmak gerekir. Bugün Meclis'te tartıştığımız kanunsa aslında bunların hepsiyle alakalı bir düzenleme yapmıyor. Sadece yapıyla alakalı bir düzenleme yapıyor ve yaptığı düzenleme üç ana başlıkta toplanabilir. Bir, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarıyor; iki, onu kademeli hale getiriyor; üç, eğitim yaşını bir yıl öne çekmeye çalışıyor. Peki bunlara niçin ihtiyaç duyduk ve nasıl yapılacak? Tüm dünyanın eğitim seviyesiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu eğitim seviyesi kıyaslandığında küresel düzeyde aramızda ciddi bir stratejik açıklık oluşmuş görünüyor. OECD ülkelerinin ve gelişmiş ülkelerin eğitim yıllarına baktığımızda ortalama 12 yılın üzerinde bir eğitim yılına sahip olduklarını görüyoruz. Türkiye'de ise bu oran 6-6,5 yıl yani liseyi bitirmek değil, orta düzeyde bir seviyeye sahip görünüyoruz. Yine pek çok ülkede, mesela AB ülkeleri, 2020 yılına kadar kendi ülkelerindeki nüfusun lise mezunu olma oranını yüzde 80-90'ın üzerine çıkarmayı planladılar. Japonya ve Güney Kore öğrenci nüfusunun tamamını üniversitede de okumasını sağlayacak, yüzde 100'ünü okullaşmaya yöneltecek bir stratejik tedbir geliştirdi. ABD, önlerindeki stratejik plan hedefi doğrultusunda ülke nüfusunun yüzde 60'ının üniversite mezunu olması için çaba sarf ediyor. Ama maalesef bizim ülkemizin, yanlış hatırlamıyorsam, toplam nüfus içerisindeki lise mezunu oranı yüzde 28 civarında. O zaman aramızdaki bu stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz."
"Hiçbir ülkede 12 yıl boyunca kesintisiz eğitim yapan bir yapı yok"
Hayatboyu öğrenme sistemlerinin geliştirilmesinin önemine de işaret eden Dinçer, bu açıdan bakıldığında eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, ancak hiçbir ülkede eğitimi 12 yıl boyunca kesintisiz yapan bir yapı bulunmadığını belirtti. Dinçer, şunları kaydetti:
"Hatta daha ileri gidebiliriz, zorunlu eğitimi 8 yıl kesintisiz yapan sadece bir ülke biliyoruz biz. İkinci bir ülkeden de bahsedildi, ama ondaki uygulama hakkında maalesef bilgimiz yok. Böylece ülkede 12 yıllık zorunlu eğitimi çıkarırken kesintili hale getirmek bir zaruret. Çünkü esneklik sağlamaya, eğitim sistemini ulusal düzeyde meydana gelen gelişmeler doğrultusunda daha demokratik hale getirmeye ihtiyacımız bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında kesintili hale getireceğiz."
Eğitimi kademeleştirme konusunda dünyadaki benzerlerine bakıldığında, 6 3 3, 5 4 3, 5 3 4, 4 5 3, 4 3 4 gibi çok farklı uygulamalarla karşılaştıklarını dile getiren Dinçer, kendilerinin 4 4 4'ü tercih ettiklerini, mevcut eğitim yapısı ve sistemi, şimdiye kadar edinilen tecrübeler, şuralardaki tavsiye kararlarının da bu tercihte etkili olduğunu ifade etti. Dinçer, şöyle devam etti:
"Ama şöyle veya böyle, aslında ülkelerin uyguladığı yöntemlere baktığımızda yapıyı 4, 5, 6 gibi hangi yıllara bölerseniz bölün önemli olan bu yılların kendisi değil, önemli olan hangi yaşta hangi çocuğumuza ne tür eğitim vereceğimizi biliyor olmaktan geçtiğidir. O açıdan bakıldığında '4 4 daha mı iyi, 5 4 daha mı iyi, 6 3 3 daha mı iyi?' gibi tartışmalar yerine 4 4 yaptığımızda hangi kademede ve hangi yaştaki çocuğumuza ne tür müfredat uygulayacağımıza dair tartışma üzerinde yoğunlaşmak bizim için de yol gösterici bir sonuç doğurur."
(cnntürk)
Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Mart 2012 14:58
Gösterim: 1941