banner

Yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum




Atacan Eğitim Kurumları Kurucusu ve Türkiye Özel Okullar Birliği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu öğretmen olarak başladığı meslek hayatına kurucu olarak devam etmiş. Eskiden öğretmenlerin bilgi ve deneyimleriyle toplumda saygın bir yeri olduğunu belirten, “Bugün yeniden dünyaya gelsem, yine öğretmen olurdum” diyen Tavukçuoğlu ile, Türkiye’de dünden bugüne öğretmenlerin durumunu konuştuk.

yusuf tavukcuogluSiz hem bir öğretmen hem de bir kurucu olarak sektörün içerisindesiniz. Öncelikle öğretmenliğe nasıl gönül verdiğinizi anlatır mısınız?  

Ben yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum. Mesleğini bu kadar benimsemiş bir insanım; çünkü bana göre öğretmenseniz insanlara yardımcı olabilmeli, ülkenin geleceğini iyi yönlendirebilmeli, gençleri geleceğe hazırlayabilmelisiniz. Başka hiçbir meslekte bulamayacağım duygulardır bunlar. Bu duyguların etkisiyle öğretmenlik benim için aşkla yapabileceğim en doğru meslek oldu. Tekrar altını çizerek söylüyorum, yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurum.

İlkokulu Rize’nin İkizdere kazasında okudum. Ortaokul ve liseye İstanbul’da devam ettim. İlkokuldayken çocuklarla öğretmenlik oyunları oynayarak öğretmenlik mesleğinin provalarını yaptık.  Benim için önemli tecrübelerdi. Bu tecrübelerin ve hissettiklerimin, öğretmenliği bir meslek olarak tercih etmemde çok büyük etkisi oldu.

Öğretmen olmak demek, benim için iki anlama geliyordu: Birincisi, ülkemin geleceğine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek; ikincisi, ülkemin gençleriyle birlikte çok sevdiğim öğretmenlik vasıtasıyla bir arada olabilmek. Bu noktalarda rol almak istedim ve bu mesleği seçtim.

O dönemlerde unutamadığınız ve hayatınızda etki yaratan bir öğretmeniniz var mı?

İlkokulda benim çok sevdiğim Yusuf Öğretmenim vardı. Bizim okuduğumuz ilkokul tek katlıydı ve pencerelerimiz açık ders yapardık. Zil çaldığında kapı yerine pencereden dışarıya çıkardık. Yusuf Öğretmenimiz bize bir şey demez, kendisi kapıdan çıkardı. Çünkü Yusuf Öğretmenimiz her konuda olduğu gibi bu konuda da sözle ifade etme yerine doğruları yaşayarak bulmamızı isterdi.  Ancak hava şartlarının ağırlaşmasıyla kar pencereyi tamamen kapattı ve biz pencereden çıkamaz olduk. Kapı da kapalı olduğu için nereden çıkacağımızı düşünmeye başladık. Yusuf Öğretmenimiz bize “Nereden çıkmanız gerektiğini şimdi anladınız mı?” dedi. Biz de o günden sonra koşullar ne olursa olsun kapıyı kullanmaya başladık.

Bu çok öğretici bir deneyimdi bizim için. O zamanın öğretmenleri, bilgi kadar yeteneklerin ve hayata bakışın da geniş olması gerektiğini düşünen insanlardı. Biz de onların bir parçası olmanın uğraşısını veriyoruz.

Üniversitede nasıl bir öğretmenlik eğitimi aldınız?

Bizim zamanımızda yarış yoktu. Herkes aldığı bilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir yerlere geliyordu. Bizlere bilgi aktarılıyordu; ancak bunun yanında verilen bilgilerin nasıl kullanılması gerektiği de öğretiliyordu. Yoksa kuru bilginin hiçbir anlamı yok. Öğrenciden tutun veliyle, iş arkadaşlarımızla nasıl iletişim kurmamız, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiği konusunda çok iyi yetiştirildik. Çünkü bana göre bir öğretmen, sadece sınıfta ders veren, bilgisini aktaran kişi değildir; hareketleriyle, tavırlarıyla, sorunları çözme becerileriyle öğrencisine, mesai arkadaşlarına etki eden kişidir. Öğretmen; önce öğrenci, sonra veli, arkadaşları hatta toplumda bir farkındalık yaratabilmeli. Bana göre öğretmenliğin sihri de burada yatıyor.

Sizin döneminizde üniversiteden mezun olanlar genelde devlete atanıyordu ve öğretmenler çok da sıkıntı yaşamıyordu atanma konusunda. Sizin öyle bir girişiminiz oldu mu?

Üniversiteyi bitirdikten sonra askere gitme dönemi gelmişti. Askere gitmeden önceki bir iki yıllık süreyi bir dershanede çalışarak değerlendirdim. Hem aldığım bilgiyi biraz daha pekiştirmek hem de yeteneklerimle neyi, nasıl yapabilirime bakmak için dershanede öğretmenlik yaptım. Askerden sonra da bir süre dershane öğretmenliğine devam ettim. Daha sonra ailemle bir araya gelerek Atacan Anaokulu ile eğitim kurumlarımızın temelini attık ve Atacan Eğitim Kurumlarını belli bir yere taşıdık.

4 yıllık dershane öğretmenliğiniz sürecinde okul açmak gibi bir fikriniz var mıydı?

Benim vardı ama ailemin bir okul açma fikrine sıcak bakmayabilecekleri konusunda endişelerim de vardı.  Çünkü biz genel olarak inşaat sektörünün içinde yer alan bir aileyiz. Ama Atacan’ın bugünkü yeri vardı, duruyordu. Benim çok önemli bir karar almam gerekiyordu o dönem için. Ailem de okul açma fikrini destekleyince anaokulundan sonra ilkokul ve ortaokulumuzu açtık. Hem öğretmen hem de idareci olarak  başlayıp iki görevi devam ettirmem olanaksız hale gelince daha sonraki süreçte kurumların genel müdürlüğünü yürüttüm.

Türkiye’de eğitim sisteminde öğretmenin yeri ne olmalıdır? Bunu geliştirmek için neler tavsiye edersiniz?

Öğretmen, ülkenin geleceğini hazırlayacak insanları yetiştiriyor. Buradan çıkan ürün, yıllar sonra ya diğer sektörlerden kalite kaybı olarak gelecek ya da kar olarak ülkeye geri dönecek. İyi birey, doğru bireyi yetiştirirse, doğru toplum ortaya çıkar ve sonuçları da doğru olur. Bunun için öğretmen sadece ülkemizde değil, dünyanın neresinde olursa olsun hayati öneme sahiptir. Bu nedenle öğretmenlerin verimli olabilmeleri için maddi ve manevi anlamda daha farklı bir noktada olmalıdır.

Öğretmen sınıfa gelip dersi anlatıp giden bir bilgi makinesi değildir. Öğretmen bir bütündür, çınar ağacı gibidir. Toplumuna bir şey vermeli, çiftçisine da bakkalına da bir şey vermeli, verebilmelidir. Öğretmenlerin bu saygınlığı kazanabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, yapmalıyız.

EĞİTİM ÖĞRETİMDE TAVİZ OLMAZ

Türkiye’de özel okul sektöründe dershanelerin dönüşümüyle beraber yeni okullar açılmış oldu ve özel sektördeki öğrenci sayısı 1 milyonu aştı. Bu gelişmeyi sektör açısından değerlendirdiğinizde eğitim kalitesi açısından neler söylersiniz?

Bu okulların sayılarının artmasıyla birlikte öğrenci sayısının da artması, öğretmen ihtiyacını doğurdu. Dönüşen dershaneler, Temel Eğitim Lisesi adını aldılar; ancak yine dershane gibi çalışıyorlar. Değişen bir şey yok. Nicelik olarak arttık; ancak nitelik olarak kalite kaybımız var. Çözüm okulların fiziki yapısından tutun da kadrosuna, eğitim programına kadar bir eğitim öğretim kurumuna yakışır nitelikte olması, o şekilde hareket etmesi gerekiyor. Dershanelerin ortaya çıkmasına neden olan etkenleri bulup onları ıslah etmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, diplomalı ama hayata hazır olmayan gençler yetiştirmekten öteye geçilemez.

AVRUPA ÜLKELERİ TÜRK EĞİTİM-ÖĞRETİM SİSTEMİNİ MERAK EDİYOR

ECNAİS’e iki yıl önce üye olan Türkiye Özel Okullar Derneği, 2014 yılında 20 Avrupa ülkesiyle birlikte gerçekleştirdiği toplantıda Türk Eğitim Sistemini konuştu. Daha sonraki süreçte de Türkiye Özel Okullar Derneği Eş Başkanı Yusuf Tavukçuoğlu, Florya Koleji’nde gerçekleştirilen toplantıda üye ülkelerin temsilcilerinin sorularına karşılık Türk eğitim sistemi hakkında detaylı bilgi verdiklerini belirtti.

Tavukçuoğlu “Avrupa ülkelerinden 60 müdürümüz geldi. Bunlar ağırlıklı olarak temel eğitimin içinde olan, mutfaktan gelen arkadaşlarımız. Bize Türkiye’deki eğitim öğretim sistemiyle ilgili sorular sordular.  İki saatlik bir süreç içerisinde sorularına yanıt verdik. Onlar da bize ülkelerinde yaptıklarını aktardılar. Böyle bir bilgi alışverişi yaptık.” diye konuştu.

Avrupa ülkelerinde uygulanan sistemin bizim uyguladığımız sisteme yakın olduğunu söyleyen Yusuf Tavukçuoğlu şu bilgileri verdi: “Onların sistemleri bize yakın, ancak bizden bir iki kademe daha öndeler. Bilgi anlamında değil; ama doğru insan yetiştirme anlamında bizden daha iyi bir sisteme sahipler. Türkiye’de mesleki eğitime daha çok önem verilmeli. Öğrencilerimizin hepsini TEOG gibi bir sınava sokmamızın bir mantığı yok.

Öğrencileri belli bir değerlendirmeden geçirdikten sonra yetenekleri doğrultusunda mesleki okullara yönlendirebilmeliyiz. Belki o çocuk matematiğin m’sini bilmez; ama çok iyi bir müzisyen olabilir. Avrupa ülkelerinde açık uçlu, yeteneğe bağlı bir sınav sistemi var. Öğrencilerin büyük bir kısmı daha aşağıdan mesleki liselere, meslek eğitimi veren kurumlara yönlendiriliyorlar. Öğrencinin akademik liseye geçebilmesi için, belli bir derece alması gerekiyor. Herkes doktor olacak değil, herkesin sevdiği mesleği yapıyor olması çok önemli. Kötü bir doktor olmaktansa, iyi bir müzisyen olmak çok daha iyidir.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.