Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Ümit Kalko – Eğitim Girişimcisi / TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi

umit_kalko_ocak_2022Yeni dünya düzeninde eğitim kurumlarının rekabet gücünü büyük oranda “öğrenme hızları” belirlemektedir. Bir bilgiyi işleme ve kullanma süresini ifade eden öğrenme hızı, eğitim kurumlarının öğretim programları uygulamalarının niteliğini arttırır. Yeniliğe açık, öngörülü, vizyoner bakış açısıyla gelecekteki eğitim öğretim planlamaları ve yol haritasını şimdiden belirlemek önemlidir. Geleceği konuşmak, geleceği düşünmek kadar değerlidir. Bulunduğumuz yüzyılda “yenilikleri keşfetmek” ve “yeniliklere anlam yüklemek” kavramları öne çıkıyor. 20.yüzyılda yaklaşık 20 yıllık periyotlar ile ele alınan kuşaklar yerine artık günümüzde ara kuşaklar var. Dünyada bilgiye ulaşmak her gün bir öncekinden daha kolay. Bilgiye çok hızlı ulaştığımız bugünlerde bilgiyi daha etkin kullanabilmeyi ele almamız gerekir. Uluslararası değerlendirme ölçütü olarak kabul edilen OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü tarafından yapılan eğitim araştırmalarına yer vermesini “bilginin gücü” olarak ifade edebiliriz.

YENİ ÖĞRENME ALANLARI TASARLIYORUZ
Eğitim kurumlarımızda bir neslin; akademik, sosyal ve spor alanlarında yeteneklerini keşfederek ve potansiyellerini fark ederek yetişmelerini sağlıyoruz. Yeni nesil olarak da ifade edebileceğimiz öğrencilerimiz için zenginleştirilmiş eğitim ortamlarında “öğrenme alanları” oluşturuyoruz. Yeteneklerin keşfedilmesi kadar geliştirilmesi de çok önemlidir. Belirli programlar yürütülerek geliştirilen ve desteklenen yetenekler, gelecekteki başarılı çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Yeni nesil artık özgeçmişleri yerine “özgeleceklerini” hazırlıyor. Tasarladığımız eğitim sistemlerindeki tüm çalışmalar geleceği referans almaktadır. Eğitimde her zaman rotamız “yenilikçi yaklaşımlar” olup dünya ölçeğindeki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Bu açıdan öğrencilerimizi hedeflerine ulaştıracak akademik çalışmaları, geleceğin teknolojileri ile destekleyen çalışmaları önemsiyoruz.
Akıllı bir şehirde, akıllı bir evde yaşanacak yıllar artık yakındır. “Topraksız tarım” uygulamalarının yaygınlaştığı günümüzde tüm ezberlerimiz bozulmaya başladı. Avrupada bazı şehirlere benzin ile çalışan araçların girişlerine izin verilmiyor. Alternatif enerji kaynaklarından son yıllarda solar enerji ile güneş enerjisinden elektrik üretimi her geçen gün artıyor. Doğal kaynaklardan elde edilen “yeşil enerji” ile artık enerji tükenmiyor. Fiziksel açıdan paraya dokunmadan artık dijital varlık olarak ifade edilen kripto paralar var. Her zaman gündemimizde olan “geleceğin teknolojileri” farklı bakış açıları ile desteklendiğinde çok daha kullanılabilir hale gelecektir. Dünyada düşünülmemiş kavram az, hayata geçirilmemiş proje çoktur. Dolayısıyla etkili eğitim öğretim çalışmalarında düşünmenin ötesinde “projelendirme” öne çıkıyor. Bu da ancak geçmiş ve günümüz ile sınırlı kalmadan, sınırları aşarak dünya ölçeğinde yapılan araştırmaların desteklenmesi ile mümkündür.
Birleşmiş Milletler 2030 yılı Kalkınma hedefleri arasında nitelikli eğitim, sorumlu üretim ve tüketim yer alıyor. Tüm dünyada enerji sistemlerinin karbonsuzlaştırılması adına ülkelerin yeni stratejiler geliştirmesini sağlayan “Avrupa Yeşil Anlaşması”nı ilk gününden beri destekliyoruz. İklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadeleyi temsil eden, daha istikrarlı, daha sağlıklı bir gezegen, daha adil toplumlar ve daha canlı ekonomilerin olduğu bir dünya bırakmayı amaçlayan“Paris İklim Anlaşması”nı destekliyoruz. 20 yıl sonra bugünden tüketmeye başladığımız kaynaklar yerine alternatif doğal kaynaklara dönüş sağlanacak. Günümüzdeki gibi su ve elektriği istediğimiz kadar kullanamayacağız. Gelecekte fosil kaynaklardan beslenen modeller öne çıkacak ve insan iş gücü azalacak. Öğrencilerimizin “tüketen değil üreten” olmalarını hedefliyoruz. Gelecekte insan iş gücünün yerini alacak makine ve robotların yazılımını yapacak öğrencileri, “kendi ihtiyaçlarını karşılayabilenve kendi kendine yetebilen” nesil olarak yetiştiriyoruz.
Eğitimi “nicelik” olarak ele aldığımızda, ölçülebilir olması, hedeflerin doğru belirlenmesi ve hayata geçen her bir verinin değerlendirilmesi gerekir. Diğer bir yandan “nitelik” olarak ele aldığımızda eğitim, amacına ulaşmalı, yaygın etki göstermeli ve toplumlara fayda sağlamalıdır. Bu yüzden eğitimi öğretim kavramı ile birlikte ele alıyoruz. Eğitim öğretim çalışmalarının teorikten pratiğe, A’dan Z’ye tüm detayları ile ölçme değerlendirme süreçlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Bu noktada “beceri” öne çıkmaktadır. Eğitimin öğretim ile desteklendiği süreçte yatkınlık bulunan alanlarda ustalık veya sonuçlandırma yeteneği olarak da ifade edilebilecek beceriler, başarının anahtarıdır. Hedef davranış olarak öğrencilerimizin her bilgi düzeyinde desteklenerek çalışmalarını beceriye dönüştürerek başarılara ulaşmalarının çok değerli olduğuna inanıyoruz.

INTERNATIONAL EDUCATION OFFICE İLE YURT DIŞI VİZYONU
Öğrencilerimizin dünya genelindeki global çalışmaları anlık takip edebilmeleri için International Education Office ile yurt dışı eğitim çalışmalarımızı yaygınlaştırıp nitelikli çalışmalarımız ile ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğiz. Hedefimiz “yurt dışındaki saygın eğitim ödülleri”ni almaktır. Bunun için eğitim öğretim çalışmalarımızı global ölçekte ele alıyor, uygulanabilir ve sürdürülebilir kriterlerine dikkat ediyoruz. Yurt dışından farklı eğitim kurumları ile uluslararası projelerimiz, müfredat çalışmalarımız, öğrenci değişim programları iş birliklerimiz olacak. Böylece öğrencilerimiz; New York, Londra, Toronto gibi farklı şehirlerde kurulacak çok sayıda International Education Office ile dünyadaki network öğrenme ağına dahil olacak.

EĞİTİM GİRİŞİMCİLİĞİ
Farklı sektörlerde olduğu gibi eğitim sektöründe de fark oluşturan çalışmalar ancak “girişimcilik” ile mümkün. Ekonomik fırsatların yeni değerlere dönüştürüldüğü girişimcilikte, gelecekte başarılı olacağına inanılan bir projeleri günümüzde simülasyon çalışmaları ile deneyimlemek öne çıkıyor. Meslekî deneyimler, profesyonel saha araştırmaları, risk analizleri, akademik kadrolar, araştırma ve geliştirme çalışmaları (ar-ge), entelektüel bakışlar, güçlü iş birlikleri, vizyon projeler ve elde ettiğimiz ulusal-uluslararası başarılar ile ülkemizde “eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Eğitim öğretimden uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim öğretime yapılan yatırımların ülkemiz geleceği için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.

> Eğitimde her zaman rotamız: Yenilikçi Yaklaşımlar

Ümit Kalko – Eğitim Girişimcisi / TÖDER Yönetim Kurulu Üyesi

umit_kalko_ocak_2022Yeni dünya düzeninde eğitim kurumlarının rekabet gücünü büyük oranda “öğrenme hızları” belirlemektedir. Bir bilgiyi işleme ve kullanma süresini ifade eden öğrenme hızı, eğitim kurumlarının öğretim programları uygulamalarının niteliğini arttırır. Yeniliğe açık, öngörülü, vizyoner bakış açısıyla gelecekteki eğitim öğretim planlamaları ve yol haritasını şimdiden belirlemek önemlidir. Geleceği konuşmak, geleceği düşünmek kadar değerlidir. Bulunduğumuz yüzyılda “yenilikleri keşfetmek” ve “yeniliklere anlam yüklemek” kavramları öne çıkıyor. 20.yüzyılda yaklaşık 20 yıllık periyotlar ile ele alınan kuşaklar yerine artık günümüzde ara kuşaklar var. Dünyada bilgiye ulaşmak her gün bir öncekinden daha kolay. Bilgiye çok hızlı ulaştığımız bugünlerde bilgiyi daha etkin kullanabilmeyi ele almamız gerekir. Uluslararası değerlendirme ölçütü olarak kabul edilen OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü tarafından yapılan eğitim araştırmalarına yer vermesini “bilginin gücü” olarak ifade edebiliriz.

YENİ ÖĞRENME ALANLARI TASARLIYORUZ
Eğitim kurumlarımızda bir neslin; akademik, sosyal ve spor alanlarında yeteneklerini keşfederek ve potansiyellerini fark ederek yetişmelerini sağlıyoruz. Yeni nesil olarak da ifade edebileceğimiz öğrencilerimiz için zenginleştirilmiş eğitim ortamlarında “öğrenme alanları” oluşturuyoruz. Yeteneklerin keşfedilmesi kadar geliştirilmesi de çok önemlidir. Belirli programlar yürütülerek geliştirilen ve desteklenen yetenekler, gelecekteki başarılı çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Yeni nesil artık özgeçmişleri yerine “özgeleceklerini” hazırlıyor. Tasarladığımız eğitim sistemlerindeki tüm çalışmalar geleceği referans almaktadır. Eğitimde her zaman rotamız “yenilikçi yaklaşımlar” olup dünya ölçeğindeki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Bu açıdan öğrencilerimizi hedeflerine ulaştıracak akademik çalışmaları, geleceğin teknolojileri ile destekleyen çalışmaları önemsiyoruz.
Akıllı bir şehirde, akıllı bir evde yaşanacak yıllar artık yakındır. “Topraksız tarım” uygulamalarının yaygınlaştığı günümüzde tüm ezberlerimiz bozulmaya başladı. Avrupada bazı şehirlere benzin ile çalışan araçların girişlerine izin verilmiyor. Alternatif enerji kaynaklarından son yıllarda solar enerji ile güneş enerjisinden elektrik üretimi her geçen gün artıyor. Doğal kaynaklardan elde edilen “yeşil enerji” ile artık enerji tükenmiyor. Fiziksel açıdan paraya dokunmadan artık dijital varlık olarak ifade edilen kripto paralar var. Her zaman gündemimizde olan “geleceğin teknolojileri” farklı bakış açıları ile desteklendiğinde çok daha kullanılabilir hale gelecektir. Dünyada düşünülmemiş kavram az, hayata geçirilmemiş proje çoktur. Dolayısıyla etkili eğitim öğretim çalışmalarında düşünmenin ötesinde “projelendirme” öne çıkıyor. Bu da ancak geçmiş ve günümüz ile sınırlı kalmadan, sınırları aşarak dünya ölçeğinde yapılan araştırmaların desteklenmesi ile mümkündür.
Birleşmiş Milletler 2030 yılı Kalkınma hedefleri arasında nitelikli eğitim, sorumlu üretim ve tüketim yer alıyor. Tüm dünyada enerji sistemlerinin karbonsuzlaştırılması adına ülkelerin yeni stratejiler geliştirmesini sağlayan “Avrupa Yeşil Anlaşması”nı ilk gününden beri destekliyoruz. İklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadeleyi temsil eden, daha istikrarlı, daha sağlıklı bir gezegen, daha adil toplumlar ve daha canlı ekonomilerin olduğu bir dünya bırakmayı amaçlayan“Paris İklim Anlaşması”nı destekliyoruz. 20 yıl sonra bugünden tüketmeye başladığımız kaynaklar yerine alternatif doğal kaynaklara dönüş sağlanacak. Günümüzdeki gibi su ve elektriği istediğimiz kadar kullanamayacağız. Gelecekte fosil kaynaklardan beslenen modeller öne çıkacak ve insan iş gücü azalacak. Öğrencilerimizin “tüketen değil üreten” olmalarını hedefliyoruz. Gelecekte insan iş gücünün yerini alacak makine ve robotların yazılımını yapacak öğrencileri, “kendi ihtiyaçlarını karşılayabilenve kendi kendine yetebilen” nesil olarak yetiştiriyoruz.
Eğitimi “nicelik” olarak ele aldığımızda, ölçülebilir olması, hedeflerin doğru belirlenmesi ve hayata geçen her bir verinin değerlendirilmesi gerekir. Diğer bir yandan “nitelik” olarak ele aldığımızda eğitim, amacına ulaşmalı, yaygın etki göstermeli ve toplumlara fayda sağlamalıdır. Bu yüzden eğitimi öğretim kavramı ile birlikte ele alıyoruz. Eğitim öğretim çalışmalarının teorikten pratiğe, A’dan Z’ye tüm detayları ile ölçme değerlendirme süreçlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Bu noktada “beceri” öne çıkmaktadır. Eğitimin öğretim ile desteklendiği süreçte yatkınlık bulunan alanlarda ustalık veya sonuçlandırma yeteneği olarak da ifade edilebilecek beceriler, başarının anahtarıdır. Hedef davranış olarak öğrencilerimizin her bilgi düzeyinde desteklenerek çalışmalarını beceriye dönüştürerek başarılara ulaşmalarının çok değerli olduğuna inanıyoruz.

INTERNATIONAL EDUCATION OFFICE İLE YURT DIŞI VİZYONU
Öğrencilerimizin dünya genelindeki global çalışmaları anlık takip edebilmeleri için International Education Office ile yurt dışı eğitim çalışmalarımızı yaygınlaştırıp nitelikli çalışmalarımız ile ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğiz. Hedefimiz “yurt dışındaki saygın eğitim ödülleri”ni almaktır. Bunun için eğitim öğretim çalışmalarımızı global ölçekte ele alıyor, uygulanabilir ve sürdürülebilir kriterlerine dikkat ediyoruz. Yurt dışından farklı eğitim kurumları ile uluslararası projelerimiz, müfredat çalışmalarımız, öğrenci değişim programları iş birliklerimiz olacak. Böylece öğrencilerimiz; New York, Londra, Toronto gibi farklı şehirlerde kurulacak çok sayıda International Education Office ile dünyadaki network öğrenme ağına dahil olacak.

EĞİTİM GİRİŞİMCİLİĞİ
Farklı sektörlerde olduğu gibi eğitim sektöründe de fark oluşturan çalışmalar ancak “girişimcilik” ile mümkün. Ekonomik fırsatların yeni değerlere dönüştürüldüğü girişimcilikte, gelecekte başarılı olacağına inanılan bir projeleri günümüzde simülasyon çalışmaları ile deneyimlemek öne çıkıyor. Meslekî deneyimler, profesyonel saha araştırmaları, risk analizleri, akademik kadrolar, araştırma ve geliştirme çalışmaları (ar-ge), entelektüel bakışlar, güçlü iş birlikleri, vizyon projeler ve elde ettiğimiz ulusal-uluslararası başarılar ile ülkemizde “eğitim girişimciliği”nin tanımını oluşturuyoruz. Eğitim öğretimden uzun yıllardır elde ettiğimiz tecrübelerle eğitim öğretime yapılan yatırımların ülkemiz geleceği için çok kıymetli olduğuna inanıyoruz.

Son Güncelleme: Cumartesi, 22 Ocak 2022 12:48

Gösterim: 1207

Eğitimde yeni dönemin iyi bir başlangıç yaptığını dile getiren Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su, Eğitimci – Sosyolog Hami Koç, “Okulların bu sene kapanmamasını diliyoruz. Böylece eski gündemimize yeniden dönmek, 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yazan satırları yeniden hatırlamak, kısacası bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz.” diye konuştu. 

hami_koc_eylul_2021Yeni dönemin pedagojisi nasıl şekillenecek?
Yeni dönemde pedagojik anlamda köklü bir değişim olacağını düşünmeyelim. Çünkü pedagoji aslında çocuk bilimi demek. Çocuklar veya eğitim ihtiyaçları ne kadar değişse de pedagojinin temelleri aynı. Pandemiye bağlı olarak yaşanan psikolojik meselelerin çözümü için öğretmenler daha hassas ve duyarlı olacaklardır elbette. Ama uzaktan eğitim veya hibrit çözümler pedagojik anlamda büyük dönüşümler gerektirmiyor. Sadece yöntemlerde bazı revizyonlar yapmak gerekiyor. Konuya biraz farklı girdim belki ama maalesef son zamanlarda teknoloji ve pedagojiyi aynı hızda koşturmaya çalışıyoruz. Halbuki teknoloji ne kadar hareketliyse, pedagoji o kadar ağırbaşlı olmalı. Birisi koşarken diğeri adımını bile atarken ihtiyatlı davranmalı. Çünkü bir yandan eğitimde istikrar isterken, bir yandan da değişime duyduğumuz ihtiyacı dile getiriyoruz. Bu iki alanın mutlaka dengelenmesi lazım. Ama bu dengeyi sağlarken de sistemleri ters yüz edecek girişimlerden uzak durmamız gerekir. Yeni dönem bence çok iyi başladı. Ve çok da iyi bir şekilde devam edecek. Okulların bu sene kapanmamasını diliyoruz. Böylece eski gündemimize yeniden dönmek, 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yazan satırları yeniden hatırlamak, kısacası bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz.

Teknoloji ve eğitim uyumu için neler öngörülüyor?

Teknoloji ve eğitim uyumu konusunda Türkiye birçok  ülkeye göre zaten çok ileride. Yurt dışında okul ziyaretleri yaptığımızda, birçok okulun teknolojik anlamda sahip oldukları donanımın Türk okullarına göre daha zayıf olduğunu görebiliyoruz. Ancak uyumun sağlanması için altyapının da iyi olması gerekiyor. Eğer çukurlarla dolu bozuk bir yolda gidiyorsanız, kullandığınız arabanın kaç kilometre hız yaptığının bir anlamı kalmıyor. Veya şöyle söyleyelim. Eğer yol bozuksa, Ferrari ile külüstür bir araba hız anlamında eşitleniyor. Bu yüzden altyapıyla birlikte izlenecek yol ve yöntemlere de yoğunlaşmak gerekiyor. Pandemi sonrasında bu uyum daha da güçlenmek zorunda. Hibrit modelin pedagojik altyapısın güçlendirmek için ülke çapında öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi elzem görünüyor. Yeni bakanımızın özellikle bu konuyu öncelikleyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Uzaktan eğitimin verimli olabilmesi için teknolojik altyapının yanında, öğretmenin uzaktan eğitimin gerektirdiği yaklaşımlara da hakim olması gerekiyor. Web 2.0 araçlarının kullanımına yönelik lokal ve ulusal çapta öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi, bu uyumu güçlendirecek bir adım olur. Öğretmenlerimiz sınıfta öğrencinin dikkatini çekmek ve merakını cezbetmek için gereken birikime sahipler. Ancak ekran karşısında bunu yapabilmek farklı gayretler ve yöntemler gerektiriyor. Eğer öğretmen canlı derslerde sunumunu yapar ve dersi kapatırsa, bu dersin bir Youtube videosundan farkı kalmaz. Yani bu uyumun sağlanması için en kritik madde öğretmenlerin eğitilmesi. Ayrıca bakanlık tıpkı okuma kitaplarıyla ilgili bir tavsiye listesi hazırladığı gibi, kullanılabilecek asenkron programlarla ilgili de bir tavsiye listesi ve kılavuz hazırlamalı. Eğitim ve teknoloji uyumunu sağlamak için çok fazla ücretsiz kaynak var ancak öğretmenlerin birçoğu bundan bihaberler. Sadece araştıran ve mesleki gelişimine önem veren öğretmenler bu kaynaklara ulaşabiliyor ve kullanabiliyorlar.

EĞİTİM GÖNÜLLERE DOKUNMAKTIR!

Yeni dönemin inovatif yaklaşımları neler olacak?
Doğa bilimlerinin konusu olan robotla sosyal bilimlerin konusu olan insan, endüstri 4.0 olarak adlandırılan yeni bir dönemin eşiğinde birbirine ilk kez bu kadar sokulmuştur. Ve bu yakınlaşmadan yönetim bilimleri de dahil olmak üzere birçok alanda büyük değişimlere sebep olacak yeni modeller ve yaklaşımlar oluşması kaçınılmaz görünmektedir. Özel okul reklamlarında sıkça gördüğümüz bir tasarım var; Robotla el tutuşan çocuk… Bu görsel insanı hem ümitlendiriyor, hem de korkutuyor. Çünkü robotla insanın yakınlaşmasının nelere gebe olacağı daha net olarak bilinmiyor. Ama şu kesin, Robotların işimizi elimizden alacağından korkmak yerine, robotların yapamayacağı şeylerin üzerine odaklanmamız lazım. Bu anlamda yeni dönemin en inovatif yaklaşımı, robotların asla beceremeyeceği sevmek, muhabbet duymak, ilgi göstermek veya gönül vermek gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmak olabilir. Eğitimin yüzlerce farklı tarifi var. Ama bunların içinde muhtevası en geniş olanı şudur diyebilirim; “Eğitim gönüllere dokunmaktır!” Gönüllere dokunan bir eğitim sistemi oluşturmak için insana ihtiyacımız var. İnsanları kazanmak için de sevgiye, ilgiye ve muhabbete mecburuz. Zaten eğitime en çok yakışan kelimeler de bunlar. Yeni dönemde akademik olarak kritik öneme sahip diğer bir konu da öğrencilerin bireysel gelişimlerinin desteklenmesi için derslerin seviyelendirilmesi. Çünkü dijital uygulamalar genellikle öğrencilere bireysel gelişim fırsatı sunuyor. Yani öğrenciler aynı programı kullanıyorlar ama her biri kendi potansiyellerine göre farklı seviyelerde ilerliyorlar. Bu yöntemi aslında inovatif bir yaklaşım olarak değerlendirmek de çok doğru değil çünkü defter üzerinde yapılan ders planlarında bile öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önüne alınarak ona göre bir plan hazırlanması gerekiyordu. Bir aralar ders planlarına eklenen farklı zeka türlerine göre etkinlik planlamaları da bunun bir ispatı aslında. Ama yeni dönem bu uygulamayı artık bir lüks olmaktan çıkarıyor ve hepimiz için bir mecburiyet haline getiriyor. Bu noktada en büyük görev de öğretmene düşüyor elbette. Öğretmen sınıftaki öğrencilerini tanıyacak, herkese kendi ilgi ve yeteneklerine göre farklı etkinlikler ve ödevler hazırlayacak. Ülke çapında aynı müfredatın uygulanması bu uygulamalar için asla bir engel teşkil etmiyor. Çerçeveyi bakanlık çiziyor belki ama o çerçevenin içini dolduracak olan öğretmendir. Nasıl ki ressamlar aynı boyaları kullanarak birbirine hiç benzemeyen eşsiz eserler ortaya çıkarabiliyorlar. Öğretmenler de belirlenen çerçevenin içini öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirebilirler. Doğru Cevap Eğitim Kurumları ve bazı kurumlar bu konuda öğretmen eğitimlerini geçen yıl başlattığını biliyoruz.

Okul iklimi yeni döneme göre nasıl uyarlandı?

Bakanlık tarafından yeni dönemin pandemi koşulları göz önüne alarak bazı tavsiyeler yayınlandı. Ama bu tavsiyeler yeterli mi? Her okul kendi içinde sağlık ve güvenlik konularını önceleyerek kendi planlarını oluşturmalı. Rehberlik servisleri önceki yıllardan farklı olarak okul içinde çok daha aktif olarak  konumlanmalı. Çünkü yaklaşık iki yıldır evde olan öğrencilerin ciddi bir desteğe ihtiyaçları var. Tabii evde kalmak sadece çocukları değil yetişkinleri de etkiledi. Bu yüzden yeni dönemde rehberlik faaliyetlerine anne babalar daha sık bir şekilde dahil edilmeli. Öğrencilerin sağlıkla ilgili kaygılarını  giderebilmek için pandemi süreciyle ilgili doğru bilgilendirilmeleri çok önemli. Çünkü kaygıyla korku arasında şöyle bir fark var. Kaygının nesnesi yoktur. Nesne belirlendiğinde kaygı, korkuya dönüşür. Ve korkularla baş etmek, kaygıyla baş etmekten çok daha kolaydır. Bu yüzden başta rehberlik öğretmenleri olmak üzere, bütün eğitim kadrosu öğrencilerin en çok neyden kaygılandıklarını tespit etmeli, daha sonra bu korkuyla baş edebilmeleri için gerekli bilgilendirmeleri yapmalıdır. Yeni dönemde en önemlisi öğrenciler mutlu öğretmenler görmeliler. Çünkü bu dönemde maruz kaldıkları kötü haberlerin oluşturduğu zararları gidermek için en etkili ilaç güler yüzdür. Okullarda korkutmayan ama tedbir almanın gerekli olduğu konusunda farkındalık oluşturan bir yaklaşım şart. Bir okulda güzel bir iklim oluşturmak uzun sürer. Ama iklimin bozulması için bir gün bile yeterli olabilir. Bu yüzden yeniden sınıflarına ve arkadaşlarına kavuşan öğrencilere yaklaşım tarzları çok hassas bir şekilde ayarlanmalı ve öğrencilerimizin ruh dünyalarını iyileştirmek için her türlü adım atılmalıdır. Ağustos ayındaki açıklamasında, 35.000 üzerindeki uzmanla okullarda bu hizmetin verildiğini sayın bakanımız ifade etmişti. Özel eğitim kurumlarında ise bu konuda sıkıntı olabileceğini öngörmüyoruz.

Öğretmen – öğrenci etkileşiminde yeni dönemi belirleyen ilkeler neler olacak?

Öğrenci-öğretmen etkileşiminde mevcut olan temel prensipler, dönemlerden bağımsız olarak vardır. Yani milattan önceki dönemlerde geçerli olan sağlıklı iletişim kuralları hala geçerlidir. Bu iletişimin merkezinde ise sevgi ve saygı vardır. Çocuklarımız maalesef uzunca bir süredir dış dünyadan hep kötü mesajlar alıyorlar. Sosyal medyada, oynadıkları oyunlarda veya seyrettikleri televizyon programlarında onları iyiye ve güzele yönlendirecek örnekleri bulmak kolay değil. Bu yüzden evin ve okulun önemi önceki dönemlere göre çok daha fazla diyebiliriz. Ebeveynler çocuklarını dış dünyanın tehditlerinden koruyabilmek için kendilerine sıkı bir ev içi müfredat hazırlamalı. Okullar da ailelerle işbirliği yaparak evde başlayan bu iyileşme hareketine destek vermeli. Özgür Bolat’ın iletişimle ilgili söylediği çok güzel bir cümle var: “Ekran bağımlılığı aile içi iletişimsizliğin sebebi değil, sonucudur.” Yani çocuklar ekran karşısında oldukları için aileleriyle iletişimleri zayıflamıyor. Aksine aile içi iletişim zayıfladığında, çocuklar ekrana yöneliyorlar. Aynı durum okulda da geçerli. Öğretmeniyle sağlıklı ve güven temelli bir iletişim kuramayan öğrenciler, okulu benimsemekte zorlanıyorlar. Ve çocuk evden ve okuldan uzaklaşmaya başladığında, genelde istemediğimiz şeylere yaklaşıyorlar. Avustralyalı yazar Nigel Marsh bir TED konuşmasında şöyle demişti; “Dışarıda binlerce insan var. Bu insanlar hiç hoşlanmadıkları kişileri etkilemek için, hiç ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın almak uğruna nefret ettikleri işlerde, uzun saatler boyunca çalışıyorlar ve sessiz, çaresiz ve berbat hayatlar yaşıyorlar.” İşte aileler ve öğretmenler bu cümlede ifade edilen durumu çocukların yaşamaması için el birliği içinde gayret göstermelidir. Eğer çocuklarımızın değerli bir amaca sahip olmalarını sağlayamazsak, eğitim de okul sonrası iş hayatı da anlamını kaybeder. Aynı Marsh’ın tarif ettiği gibi toplumda donuk, anlamsız ve amaçsız insanlar birikmeye devam eder. Ama çocuklarımız doğru gayeler edinirse hem okul hayatları hem de iş hayatları anlam kazanır.

ÖĞRENME KAYIPLARININ TELAFİSİ İÇİN NASIL BİR PROGRAM UYGULANACAK?

Öğrenme kayıplarının telafisi için ulusal düzeyde bir tedbir programı açıklanmadı. Okullar ve öğretmenler kendi imkanları doğrultusunda bazı planlamalar yaptılar. Bazı özel okullar öğrencilerini biraz erken çağırarak okulların açılmasından önce telafi çalışmaları yaptılar. Ancak asıl yapılması gereken telafi çalışmalarını bir yıla yayarak sürdürmek olmalıdır. Çünkü öğrencilerin hangi konuda eksik olduklarını hemen tespit etmek çok kolay değil. Derslere giren öğretmenler öğrencilerin eksiklerini ilerleyen süreçte tespit etmeli ve bu eksikleri gidermek için telafi çalışmaları yapmalıdır. Bu çalışmalar, farklı öğrenciler için hazırlanmış ödevler, velilerin bilgilendirmesi yoluyla evde bazı çalışmaların yapılmasının sağlanması şeklinde sürdürülmelidir. Bu arada şunu da belirtmek isterim. Öğrencilerin müfredat anlamında geri kaldıkları konuların telafisini yapmak çok zor değildir. Özveriyle çalışan öğretmenlerin bu sene bütün eksikleri kapatacaklarına dair inancım var. Bizim asıl yoğunlaşmamız gereken konu öğrencilerin psikolojik durumlarına odaklanmaktır. Bizler yetişkinler olarak eğitime siyaseti alet etmezsek, sosyal medyada hiçbir kesime fayda sağlamayan yıpratıcı kampanyalardan uzak durursak ve merkeze sadece öğrencilerin geleceğini alarak düşünürsek, sonuç iyi olacaktır. Çünkü çocuklar yetişkinlerin kavgasını uzaktan da olsa izliyor ve etkileniyorlar. Mesela okulların açıldığı ilk gün birkaç kalabalık okul bahçesi fotoğrafını binlerce kere paylaşılıp, “Online eğitime devam” etiketiyle paylaşımlar yapıldı. Çocuklar sosyal medyadalar ve bunlardan etkileniyorlar. Çocukların okulların açılış sevincini kursaklarında bırakmaya hiçbirimizin hakkı yok. Gizli gündemler bize çok zarar veriyor. “Okullar açılmasın” diye slogan atanların meselesi gerçekten sağlık kaygısı mı, yoksa başka gizli gündemler mi var diye düşünmek lazım. Çünkü sosyal medyadaki dezenformasyon en çok çocuklarımızı etkiliyor.

İÇ SPOT

Hibrit modelin pedagojik altyapısın güçlendirmek için ülke çapında öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi elzem görünüyor. Yeni bakanımızın özellikle bu konuyu öncelikleyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Uzaktan eğitimin verimli olabilmesi için teknolojik altyapının yanında, öğretmenin uzaktan eğitimin gerektirdiği yaklaşımlara da hakim olması gerekiyor. Web 2.0 araçlarının kullanımına yönelik lokal ve ulusal çapta öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi, bu uyumu güçlendirecek bir adım olur.

> MEB asenkron programlar kılavuzu hazırlamalı

Eğitimde yeni dönemin iyi bir başlangıç yaptığını dile getiren Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su, Eğitimci – Sosyolog Hami Koç, “Okulların bu sene kapanmamasını diliyoruz. Böylece eski gündemimize yeniden dönmek, 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yazan satırları yeniden hatırlamak, kısacası bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz.” diye konuştu. 

hami_koc_eylul_2021Yeni dönemin pedagojisi nasıl şekillenecek?
Yeni dönemde pedagojik anlamda köklü bir değişim olacağını düşünmeyelim. Çünkü pedagoji aslında çocuk bilimi demek. Çocuklar veya eğitim ihtiyaçları ne kadar değişse de pedagojinin temelleri aynı. Pandemiye bağlı olarak yaşanan psikolojik meselelerin çözümü için öğretmenler daha hassas ve duyarlı olacaklardır elbette. Ama uzaktan eğitim veya hibrit çözümler pedagojik anlamda büyük dönüşümler gerektirmiyor. Sadece yöntemlerde bazı revizyonlar yapmak gerekiyor. Konuya biraz farklı girdim belki ama maalesef son zamanlarda teknoloji ve pedagojiyi aynı hızda koşturmaya çalışıyoruz. Halbuki teknoloji ne kadar hareketliyse, pedagoji o kadar ağırbaşlı olmalı. Birisi koşarken diğeri adımını bile atarken ihtiyatlı davranmalı. Çünkü bir yandan eğitimde istikrar isterken, bir yandan da değişime duyduğumuz ihtiyacı dile getiriyoruz. Bu iki alanın mutlaka dengelenmesi lazım. Ama bu dengeyi sağlarken de sistemleri ters yüz edecek girişimlerden uzak durmamız gerekir. Yeni dönem bence çok iyi başladı. Ve çok da iyi bir şekilde devam edecek. Okulların bu sene kapanmamasını diliyoruz. Böylece eski gündemimize yeniden dönmek, 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yazan satırları yeniden hatırlamak, kısacası bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz.

Teknoloji ve eğitim uyumu için neler öngörülüyor?

Teknoloji ve eğitim uyumu konusunda Türkiye birçok  ülkeye göre zaten çok ileride. Yurt dışında okul ziyaretleri yaptığımızda, birçok okulun teknolojik anlamda sahip oldukları donanımın Türk okullarına göre daha zayıf olduğunu görebiliyoruz. Ancak uyumun sağlanması için altyapının da iyi olması gerekiyor. Eğer çukurlarla dolu bozuk bir yolda gidiyorsanız, kullandığınız arabanın kaç kilometre hız yaptığının bir anlamı kalmıyor. Veya şöyle söyleyelim. Eğer yol bozuksa, Ferrari ile külüstür bir araba hız anlamında eşitleniyor. Bu yüzden altyapıyla birlikte izlenecek yol ve yöntemlere de yoğunlaşmak gerekiyor. Pandemi sonrasında bu uyum daha da güçlenmek zorunda. Hibrit modelin pedagojik altyapısın güçlendirmek için ülke çapında öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi elzem görünüyor. Yeni bakanımızın özellikle bu konuyu öncelikleyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Uzaktan eğitimin verimli olabilmesi için teknolojik altyapının yanında, öğretmenin uzaktan eğitimin gerektirdiği yaklaşımlara da hakim olması gerekiyor. Web 2.0 araçlarının kullanımına yönelik lokal ve ulusal çapta öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi, bu uyumu güçlendirecek bir adım olur. Öğretmenlerimiz sınıfta öğrencinin dikkatini çekmek ve merakını cezbetmek için gereken birikime sahipler. Ancak ekran karşısında bunu yapabilmek farklı gayretler ve yöntemler gerektiriyor. Eğer öğretmen canlı derslerde sunumunu yapar ve dersi kapatırsa, bu dersin bir Youtube videosundan farkı kalmaz. Yani bu uyumun sağlanması için en kritik madde öğretmenlerin eğitilmesi. Ayrıca bakanlık tıpkı okuma kitaplarıyla ilgili bir tavsiye listesi hazırladığı gibi, kullanılabilecek asenkron programlarla ilgili de bir tavsiye listesi ve kılavuz hazırlamalı. Eğitim ve teknoloji uyumunu sağlamak için çok fazla ücretsiz kaynak var ancak öğretmenlerin birçoğu bundan bihaberler. Sadece araştıran ve mesleki gelişimine önem veren öğretmenler bu kaynaklara ulaşabiliyor ve kullanabiliyorlar.

EĞİTİM GÖNÜLLERE DOKUNMAKTIR!

Yeni dönemin inovatif yaklaşımları neler olacak?
Doğa bilimlerinin konusu olan robotla sosyal bilimlerin konusu olan insan, endüstri 4.0 olarak adlandırılan yeni bir dönemin eşiğinde birbirine ilk kez bu kadar sokulmuştur. Ve bu yakınlaşmadan yönetim bilimleri de dahil olmak üzere birçok alanda büyük değişimlere sebep olacak yeni modeller ve yaklaşımlar oluşması kaçınılmaz görünmektedir. Özel okul reklamlarında sıkça gördüğümüz bir tasarım var; Robotla el tutuşan çocuk… Bu görsel insanı hem ümitlendiriyor, hem de korkutuyor. Çünkü robotla insanın yakınlaşmasının nelere gebe olacağı daha net olarak bilinmiyor. Ama şu kesin, Robotların işimizi elimizden alacağından korkmak yerine, robotların yapamayacağı şeylerin üzerine odaklanmamız lazım. Bu anlamda yeni dönemin en inovatif yaklaşımı, robotların asla beceremeyeceği sevmek, muhabbet duymak, ilgi göstermek veya gönül vermek gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmak olabilir. Eğitimin yüzlerce farklı tarifi var. Ama bunların içinde muhtevası en geniş olanı şudur diyebilirim; “Eğitim gönüllere dokunmaktır!” Gönüllere dokunan bir eğitim sistemi oluşturmak için insana ihtiyacımız var. İnsanları kazanmak için de sevgiye, ilgiye ve muhabbete mecburuz. Zaten eğitime en çok yakışan kelimeler de bunlar. Yeni dönemde akademik olarak kritik öneme sahip diğer bir konu da öğrencilerin bireysel gelişimlerinin desteklenmesi için derslerin seviyelendirilmesi. Çünkü dijital uygulamalar genellikle öğrencilere bireysel gelişim fırsatı sunuyor. Yani öğrenciler aynı programı kullanıyorlar ama her biri kendi potansiyellerine göre farklı seviyelerde ilerliyorlar. Bu yöntemi aslında inovatif bir yaklaşım olarak değerlendirmek de çok doğru değil çünkü defter üzerinde yapılan ders planlarında bile öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önüne alınarak ona göre bir plan hazırlanması gerekiyordu. Bir aralar ders planlarına eklenen farklı zeka türlerine göre etkinlik planlamaları da bunun bir ispatı aslında. Ama yeni dönem bu uygulamayı artık bir lüks olmaktan çıkarıyor ve hepimiz için bir mecburiyet haline getiriyor. Bu noktada en büyük görev de öğretmene düşüyor elbette. Öğretmen sınıftaki öğrencilerini tanıyacak, herkese kendi ilgi ve yeteneklerine göre farklı etkinlikler ve ödevler hazırlayacak. Ülke çapında aynı müfredatın uygulanması bu uygulamalar için asla bir engel teşkil etmiyor. Çerçeveyi bakanlık çiziyor belki ama o çerçevenin içini dolduracak olan öğretmendir. Nasıl ki ressamlar aynı boyaları kullanarak birbirine hiç benzemeyen eşsiz eserler ortaya çıkarabiliyorlar. Öğretmenler de belirlenen çerçevenin içini öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirebilirler. Doğru Cevap Eğitim Kurumları ve bazı kurumlar bu konuda öğretmen eğitimlerini geçen yıl başlattığını biliyoruz.

Okul iklimi yeni döneme göre nasıl uyarlandı?

Bakanlık tarafından yeni dönemin pandemi koşulları göz önüne alarak bazı tavsiyeler yayınlandı. Ama bu tavsiyeler yeterli mi? Her okul kendi içinde sağlık ve güvenlik konularını önceleyerek kendi planlarını oluşturmalı. Rehberlik servisleri önceki yıllardan farklı olarak okul içinde çok daha aktif olarak  konumlanmalı. Çünkü yaklaşık iki yıldır evde olan öğrencilerin ciddi bir desteğe ihtiyaçları var. Tabii evde kalmak sadece çocukları değil yetişkinleri de etkiledi. Bu yüzden yeni dönemde rehberlik faaliyetlerine anne babalar daha sık bir şekilde dahil edilmeli. Öğrencilerin sağlıkla ilgili kaygılarını  giderebilmek için pandemi süreciyle ilgili doğru bilgilendirilmeleri çok önemli. Çünkü kaygıyla korku arasında şöyle bir fark var. Kaygının nesnesi yoktur. Nesne belirlendiğinde kaygı, korkuya dönüşür. Ve korkularla baş etmek, kaygıyla baş etmekten çok daha kolaydır. Bu yüzden başta rehberlik öğretmenleri olmak üzere, bütün eğitim kadrosu öğrencilerin en çok neyden kaygılandıklarını tespit etmeli, daha sonra bu korkuyla baş edebilmeleri için gerekli bilgilendirmeleri yapmalıdır. Yeni dönemde en önemlisi öğrenciler mutlu öğretmenler görmeliler. Çünkü bu dönemde maruz kaldıkları kötü haberlerin oluşturduğu zararları gidermek için en etkili ilaç güler yüzdür. Okullarda korkutmayan ama tedbir almanın gerekli olduğu konusunda farkındalık oluşturan bir yaklaşım şart. Bir okulda güzel bir iklim oluşturmak uzun sürer. Ama iklimin bozulması için bir gün bile yeterli olabilir. Bu yüzden yeniden sınıflarına ve arkadaşlarına kavuşan öğrencilere yaklaşım tarzları çok hassas bir şekilde ayarlanmalı ve öğrencilerimizin ruh dünyalarını iyileştirmek için her türlü adım atılmalıdır. Ağustos ayındaki açıklamasında, 35.000 üzerindeki uzmanla okullarda bu hizmetin verildiğini sayın bakanımız ifade etmişti. Özel eğitim kurumlarında ise bu konuda sıkıntı olabileceğini öngörmüyoruz.

Öğretmen – öğrenci etkileşiminde yeni dönemi belirleyen ilkeler neler olacak?

Öğrenci-öğretmen etkileşiminde mevcut olan temel prensipler, dönemlerden bağımsız olarak vardır. Yani milattan önceki dönemlerde geçerli olan sağlıklı iletişim kuralları hala geçerlidir. Bu iletişimin merkezinde ise sevgi ve saygı vardır. Çocuklarımız maalesef uzunca bir süredir dış dünyadan hep kötü mesajlar alıyorlar. Sosyal medyada, oynadıkları oyunlarda veya seyrettikleri televizyon programlarında onları iyiye ve güzele yönlendirecek örnekleri bulmak kolay değil. Bu yüzden evin ve okulun önemi önceki dönemlere göre çok daha fazla diyebiliriz. Ebeveynler çocuklarını dış dünyanın tehditlerinden koruyabilmek için kendilerine sıkı bir ev içi müfredat hazırlamalı. Okullar da ailelerle işbirliği yaparak evde başlayan bu iyileşme hareketine destek vermeli. Özgür Bolat’ın iletişimle ilgili söylediği çok güzel bir cümle var: “Ekran bağımlılığı aile içi iletişimsizliğin sebebi değil, sonucudur.” Yani çocuklar ekran karşısında oldukları için aileleriyle iletişimleri zayıflamıyor. Aksine aile içi iletişim zayıfladığında, çocuklar ekrana yöneliyorlar. Aynı durum okulda da geçerli. Öğretmeniyle sağlıklı ve güven temelli bir iletişim kuramayan öğrenciler, okulu benimsemekte zorlanıyorlar. Ve çocuk evden ve okuldan uzaklaşmaya başladığında, genelde istemediğimiz şeylere yaklaşıyorlar. Avustralyalı yazar Nigel Marsh bir TED konuşmasında şöyle demişti; “Dışarıda binlerce insan var. Bu insanlar hiç hoşlanmadıkları kişileri etkilemek için, hiç ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın almak uğruna nefret ettikleri işlerde, uzun saatler boyunca çalışıyorlar ve sessiz, çaresiz ve berbat hayatlar yaşıyorlar.” İşte aileler ve öğretmenler bu cümlede ifade edilen durumu çocukların yaşamaması için el birliği içinde gayret göstermelidir. Eğer çocuklarımızın değerli bir amaca sahip olmalarını sağlayamazsak, eğitim de okul sonrası iş hayatı da anlamını kaybeder. Aynı Marsh’ın tarif ettiği gibi toplumda donuk, anlamsız ve amaçsız insanlar birikmeye devam eder. Ama çocuklarımız doğru gayeler edinirse hem okul hayatları hem de iş hayatları anlam kazanır.

ÖĞRENME KAYIPLARININ TELAFİSİ İÇİN NASIL BİR PROGRAM UYGULANACAK?

Öğrenme kayıplarının telafisi için ulusal düzeyde bir tedbir programı açıklanmadı. Okullar ve öğretmenler kendi imkanları doğrultusunda bazı planlamalar yaptılar. Bazı özel okullar öğrencilerini biraz erken çağırarak okulların açılmasından önce telafi çalışmaları yaptılar. Ancak asıl yapılması gereken telafi çalışmalarını bir yıla yayarak sürdürmek olmalıdır. Çünkü öğrencilerin hangi konuda eksik olduklarını hemen tespit etmek çok kolay değil. Derslere giren öğretmenler öğrencilerin eksiklerini ilerleyen süreçte tespit etmeli ve bu eksikleri gidermek için telafi çalışmaları yapmalıdır. Bu çalışmalar, farklı öğrenciler için hazırlanmış ödevler, velilerin bilgilendirmesi yoluyla evde bazı çalışmaların yapılmasının sağlanması şeklinde sürdürülmelidir. Bu arada şunu da belirtmek isterim. Öğrencilerin müfredat anlamında geri kaldıkları konuların telafisini yapmak çok zor değildir. Özveriyle çalışan öğretmenlerin bu sene bütün eksikleri kapatacaklarına dair inancım var. Bizim asıl yoğunlaşmamız gereken konu öğrencilerin psikolojik durumlarına odaklanmaktır. Bizler yetişkinler olarak eğitime siyaseti alet etmezsek, sosyal medyada hiçbir kesime fayda sağlamayan yıpratıcı kampanyalardan uzak durursak ve merkeze sadece öğrencilerin geleceğini alarak düşünürsek, sonuç iyi olacaktır. Çünkü çocuklar yetişkinlerin kavgasını uzaktan da olsa izliyor ve etkileniyorlar. Mesela okulların açıldığı ilk gün birkaç kalabalık okul bahçesi fotoğrafını binlerce kere paylaşılıp, “Online eğitime devam” etiketiyle paylaşımlar yapıldı. Çocuklar sosyal medyadalar ve bunlardan etkileniyorlar. Çocukların okulların açılış sevincini kursaklarında bırakmaya hiçbirimizin hakkı yok. Gizli gündemler bize çok zarar veriyor. “Okullar açılmasın” diye slogan atanların meselesi gerçekten sağlık kaygısı mı, yoksa başka gizli gündemler mi var diye düşünmek lazım. Çünkü sosyal medyadaki dezenformasyon en çok çocuklarımızı etkiliyor.

İÇ SPOT

Hibrit modelin pedagojik altyapısın güçlendirmek için ülke çapında öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi elzem görünüyor. Yeni bakanımızın özellikle bu konuyu öncelikleyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Uzaktan eğitimin verimli olabilmesi için teknolojik altyapının yanında, öğretmenin uzaktan eğitimin gerektirdiği yaklaşımlara da hakim olması gerekiyor. Web 2.0 araçlarının kullanımına yönelik lokal ve ulusal çapta öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi, bu uyumu güçlendirecek bir adım olur.

Son Güncelleme: Salı, 05 Ekim 2021 15:11

Gösterim: 1139

Eğitimci- Sosyolog, ÖZKURBİR Yüksek İstişare Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyesi, Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su Hami Koç, pandeminin yarattığı yeni eğitim ortamında neler yaşanacağını artı eğitim’e anlattı.

hami_kocÖzel okullar pandemi sonrasına nasıl hazırlanıyor? Pandemi sürecini başarıyla geçiren okullar yeni dönemi nasıl planlıyor ?
Pandemi süreci belki de en çok özel  okulların karar alma süreçlerini etkiledi. Ani kararlar ve sürekli değişen gündem nedeniyle artık özel okullar çok daha hızlı karar alabilmek için bir yapı oluşturdular. Önümüzdeki öğretim yılında da karar refleksini oluşturacak bir yönetim yapısının devam ettirilmesi gerekir. Yeni dönemin hibrit modellerle devam edeceği konusunda artık kimsenin şüphesi kalmadı. Virüsün durumuna göre ortalaması değişecektir belki ama, uzaktan eğitim artık öğretim programının bir parçası haline gelecek. Özel okullar da bunun farkında ve yeni öğretim yılını buna uygun bir şekilde planlıyorlar. Kaynak seçiminden öğretmen planlamaya, teknolojik yatırımlardan veli kayıt sözleşmelerine kadar birçok konu bu durumdan etkileniyor. 

Öğrenme kayıplarının telafisi için neler planlanıyor?
Özel okullar açısından bakıldığında akademik anlamda çok büyük bir öğrenme kaybı olduğunu da düşünmüyorum. Yıllık plana uygun olarak bütün konular tamamlandı ve gereken çalışmalar yapıldı. Sınav grupları zaten destekleme ve yetiştirme kurslarına katıldılar ve onlar da programın gerisinde kalmadılar. Ancak ilkokullar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Özellikle birinci sınıflar eğitim hayatlarının ilk adımında yüz yüze edinmeleri gereken birçok bilgi ve beceriyi ekran karşısında alamadılar. O yüzden telafi programlarının odağı öncelikle ilkokul grupları olmalıdır diye düşünüyorum. Bakanlık tarafından yapılan açıklamaya göre ilkokullar haziran ayının başı itibariyle, ortaokul ve liseler de 7 Haziran itibariyle haftada iki gün yüz yüze eğitime başlayacaklar. 18 Haziran - 2 Temmuz tarihleri arasında da telafi programına katılacaklar. Biz bu uygulamayı asgaride geçtiğimiz bir yılda da bekliyorduk. Ve bize göre doğrusu da bu. Bu dönem hem öğrenci hem de öğretmen için çok kolay bir dönem değil. Ama yine de önemli konuları telafi etmek için güzel bir fırsat olacaktır. Eğer öğretmenler en önemli birkaç konuyu seçerek bu dönemde işlerlerse, telafi eğitimi de anlamını bulmuş olur. 

Okul ikliminden uzak kalan öğrencilerin okula uyumu için nasıl bir strateji ortaya konulacak?
Öncelikle öğrencilerin zihinlerinden sağlıkla ilgili endişeleri süpürmek ve yeni bir başlangıç yapmak gerekiyor. Bunu yapabilmek için de tabii ülke genelinde konuyla ilgili geldiğimiz nokta çok önemli. Eğer vakalar belli bir sayının altına düşerse bu çok rahat bir şekilde yapılabilir. Bunun dışında okuldan uzak kalınan süre içinde oluşan soğukluğu gidermek için mutlaka ısınma çalışmaları yapılmalı. Sınıf bazında yapılacak yarışmalar, spor etkinlikleri, bilim ve sanat şenlikleri gibi öğrencileri sınıfların dışına çıkaracak etkinlikler, uyum programlarının etkili olmasını sağlayacaktır. Eğitim ve eğlenceyi bir araya getiren her türlü etkinlik, uyum sürecini hızlandıracaktır. 

Uzaktan eğitim sürecinde öğrenci ve öğretmenlerde oluşan dijital yorgunluk konusunda neler yapılacak?
Okullarda yeni dönemde olabildiğince ekranlara bağımlı olmayan bir öğretim programı oluşturulmalıdır. Etkinlik tabanlı bir yöntem tercih edilmeli, öğrencilerin bizzat içinde yer aldıkları farklı grup aktiviteleri planlanmalıdır. Bireysel performans gerektiren ekran etkinliklerine bir süre ara verilmelidir. Dijital yorgunluk ancak dijital cihazlardan biraz uzak kalmakla atılabilir. 

Yüz yüze eğitim sürecinde dijital eğitim uygulamalarına ne kadar ve nasıl yer verilecek?
Pandemiden önce de zaten birçok okul dijital eğitim uygulamalarını kullanıyorlardı. Ben bu oranın biraz daha artacağını düşünüyorum. Çünkü özellikle belirli yaşın üstündeki bazı eğitimciler dijital eğitim uygulamalarının kullanımı konusunda olumsuz düşünebiliyordu. Ancak yaşanan süreçte her yaştan eğitimci mecburi olarak teknolojiyle bütünleşti ve bir anlamda alıştılar. Bu yüzden yeni dönemde teknolojiye karşı bazı tutumların yıkılacağını ve dijital eğitim uygulamalarının okul listelerinde daha çok yer bulacağını tahmin ediyorum.

ÖZEL OKULLARIN GELECEK DÖNEM İÇİN HEDEFLERİ NELER?
Akademik eğitimle ilgili yeni dönemde bir farklılık olmayacaktır. Ancak sosyal ve kültürel faaliyetler olmadan geçen iki yılı telafi etmek için okullar bu konuda daha etkin olacak diye düşünüyorum. Mesela sayın bakanın son açıklamalarına göre okullar (ve çeşitli kurslar) yaz boyu bu tür faaliyetlere açık olacaklar. Geziler, yarışmalar, şenlikler öğrencilik hayatının en güzel hatıralarını oluşturan bölümlerdir. Bu yüzden önümüzdeki dönemde inşallah pandemiye bağlı zorunluluklar oluşmazsa, okullarımızın sosyal etkinlikler açısından zengin bir program sunacağını düşünüyorum. Çok fazlaca evde vakit geçiren ve sosyal anlamda zayıflayan öğrencilerimizin ruhlarını beslemek ve yeniden eski formlarına kavuşmalarını sağlamak için de bu şart. 

YÜZ YÜZE EĞİTİMLE BİRLİKTE OKULLARDA NELER DEĞİŞECEK?
Aslında değişen bir şey olmayacak. Bir anlamda eskiye döneceğiz. Sadece bir buçuk yıla yakın bir süredir yaşadığımız sürecin hatıralarından kurtulup, yeniden eski günlerin netliğine kavuşmamız gerekiyor. Bu dönemde özel okulları en çok yoran şey uzaktan eğitim vs. değildi. Bu dönemde oluşan yorgunluğun en büyük sebebi belirsizlikti. Yüz yüze eğitim başladığında ve uzun dönemde herhangi bir aksaklık yaşanmadığında, bu belirsizlik ortadan kalkacağı için planlamalar daha rahat yapılacaktır. Bunun yanında belki de en önemlisi öğrencilerimiz ekranlardan koparak akranlarına kavuşacaklardır. Sabahları kalkıp okula gitmenin aslında ne kadar güzel bir rutin olduğunu bu dönemde bütün ebeveynler anladılar. Yeniden yüz yüze eğitime başladığımızda herkes bunun kıymetini daha iyi bileceği için devamsızlık sorunları da azalacaktır diye düşünüyorum.  

ÖĞRETMENLERİN UYUMU İLE İLGİLİ NASIL BİR YOL İZLENECEK?
Bu anlamda öğretmenlerin bir uyum problemi yaşayacaklarını düşünmüyorum. Öğrenciler gibi birçok öğretmen de ekran karşısında olmaktan bunaldı ve artık sınıflara dönmek istiyorlar. Bu yüzden sağlık problemleri olmadığı sürece yüz yüze eğitime uyum konusunda öğretmenler açısından bir sorun yaşanmayacaktır. Mesai saatlerinin rahatlığı veya evden çalışmanın konforu gibi birkaç mesele var elbette ama öğretmenlerimizin bu faktörlerden dolayı pandemi sürecini ve uzaktan eğitimi özleyeceklerini hiç sanmıyorum. Öğrencilere yakın olmak, okul bahçesinde dolaşmak ve öğretmenlerle bir arada olup bilgi alışverişinde bulunmak öğretmenler açısından da çok önemli. Hem mesleki gelişim hem de sosyal ihtiyaçlar anlamında bir arada olma zorunluluğu var. O yüzden bu duruma ne kadar erken kavuşursak, o kadar iyi olacaktır. 

 

> Pandemi Sonrası Eğitimde Neler Yaşanacak?

Eğitimci- Sosyolog, ÖZKURBİR Yüksek İstişare Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyesi, Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su Hami Koç, pandeminin yarattığı yeni eğitim ortamında neler yaşanacağını artı eğitim’e anlattı.

hami_kocÖzel okullar pandemi sonrasına nasıl hazırlanıyor? Pandemi sürecini başarıyla geçiren okullar yeni dönemi nasıl planlıyor ?
Pandemi süreci belki de en çok özel  okulların karar alma süreçlerini etkiledi. Ani kararlar ve sürekli değişen gündem nedeniyle artık özel okullar çok daha hızlı karar alabilmek için bir yapı oluşturdular. Önümüzdeki öğretim yılında da karar refleksini oluşturacak bir yönetim yapısının devam ettirilmesi gerekir. Yeni dönemin hibrit modellerle devam edeceği konusunda artık kimsenin şüphesi kalmadı. Virüsün durumuna göre ortalaması değişecektir belki ama, uzaktan eğitim artık öğretim programının bir parçası haline gelecek. Özel okullar da bunun farkında ve yeni öğretim yılını buna uygun bir şekilde planlıyorlar. Kaynak seçiminden öğretmen planlamaya, teknolojik yatırımlardan veli kayıt sözleşmelerine kadar birçok konu bu durumdan etkileniyor. 

Öğrenme kayıplarının telafisi için neler planlanıyor?
Özel okullar açısından bakıldığında akademik anlamda çok büyük bir öğrenme kaybı olduğunu da düşünmüyorum. Yıllık plana uygun olarak bütün konular tamamlandı ve gereken çalışmalar yapıldı. Sınav grupları zaten destekleme ve yetiştirme kurslarına katıldılar ve onlar da programın gerisinde kalmadılar. Ancak ilkokullar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Özellikle birinci sınıflar eğitim hayatlarının ilk adımında yüz yüze edinmeleri gereken birçok bilgi ve beceriyi ekran karşısında alamadılar. O yüzden telafi programlarının odağı öncelikle ilkokul grupları olmalıdır diye düşünüyorum. Bakanlık tarafından yapılan açıklamaya göre ilkokullar haziran ayının başı itibariyle, ortaokul ve liseler de 7 Haziran itibariyle haftada iki gün yüz yüze eğitime başlayacaklar. 18 Haziran - 2 Temmuz tarihleri arasında da telafi programına katılacaklar. Biz bu uygulamayı asgaride geçtiğimiz bir yılda da bekliyorduk. Ve bize göre doğrusu da bu. Bu dönem hem öğrenci hem de öğretmen için çok kolay bir dönem değil. Ama yine de önemli konuları telafi etmek için güzel bir fırsat olacaktır. Eğer öğretmenler en önemli birkaç konuyu seçerek bu dönemde işlerlerse, telafi eğitimi de anlamını bulmuş olur. 

Okul ikliminden uzak kalan öğrencilerin okula uyumu için nasıl bir strateji ortaya konulacak?
Öncelikle öğrencilerin zihinlerinden sağlıkla ilgili endişeleri süpürmek ve yeni bir başlangıç yapmak gerekiyor. Bunu yapabilmek için de tabii ülke genelinde konuyla ilgili geldiğimiz nokta çok önemli. Eğer vakalar belli bir sayının altına düşerse bu çok rahat bir şekilde yapılabilir. Bunun dışında okuldan uzak kalınan süre içinde oluşan soğukluğu gidermek için mutlaka ısınma çalışmaları yapılmalı. Sınıf bazında yapılacak yarışmalar, spor etkinlikleri, bilim ve sanat şenlikleri gibi öğrencileri sınıfların dışına çıkaracak etkinlikler, uyum programlarının etkili olmasını sağlayacaktır. Eğitim ve eğlenceyi bir araya getiren her türlü etkinlik, uyum sürecini hızlandıracaktır. 

Uzaktan eğitim sürecinde öğrenci ve öğretmenlerde oluşan dijital yorgunluk konusunda neler yapılacak?
Okullarda yeni dönemde olabildiğince ekranlara bağımlı olmayan bir öğretim programı oluşturulmalıdır. Etkinlik tabanlı bir yöntem tercih edilmeli, öğrencilerin bizzat içinde yer aldıkları farklı grup aktiviteleri planlanmalıdır. Bireysel performans gerektiren ekran etkinliklerine bir süre ara verilmelidir. Dijital yorgunluk ancak dijital cihazlardan biraz uzak kalmakla atılabilir. 

Yüz yüze eğitim sürecinde dijital eğitim uygulamalarına ne kadar ve nasıl yer verilecek?
Pandemiden önce de zaten birçok okul dijital eğitim uygulamalarını kullanıyorlardı. Ben bu oranın biraz daha artacağını düşünüyorum. Çünkü özellikle belirli yaşın üstündeki bazı eğitimciler dijital eğitim uygulamalarının kullanımı konusunda olumsuz düşünebiliyordu. Ancak yaşanan süreçte her yaştan eğitimci mecburi olarak teknolojiyle bütünleşti ve bir anlamda alıştılar. Bu yüzden yeni dönemde teknolojiye karşı bazı tutumların yıkılacağını ve dijital eğitim uygulamalarının okul listelerinde daha çok yer bulacağını tahmin ediyorum.

ÖZEL OKULLARIN GELECEK DÖNEM İÇİN HEDEFLERİ NELER?
Akademik eğitimle ilgili yeni dönemde bir farklılık olmayacaktır. Ancak sosyal ve kültürel faaliyetler olmadan geçen iki yılı telafi etmek için okullar bu konuda daha etkin olacak diye düşünüyorum. Mesela sayın bakanın son açıklamalarına göre okullar (ve çeşitli kurslar) yaz boyu bu tür faaliyetlere açık olacaklar. Geziler, yarışmalar, şenlikler öğrencilik hayatının en güzel hatıralarını oluşturan bölümlerdir. Bu yüzden önümüzdeki dönemde inşallah pandemiye bağlı zorunluluklar oluşmazsa, okullarımızın sosyal etkinlikler açısından zengin bir program sunacağını düşünüyorum. Çok fazlaca evde vakit geçiren ve sosyal anlamda zayıflayan öğrencilerimizin ruhlarını beslemek ve yeniden eski formlarına kavuşmalarını sağlamak için de bu şart. 

YÜZ YÜZE EĞİTİMLE BİRLİKTE OKULLARDA NELER DEĞİŞECEK?
Aslında değişen bir şey olmayacak. Bir anlamda eskiye döneceğiz. Sadece bir buçuk yıla yakın bir süredir yaşadığımız sürecin hatıralarından kurtulup, yeniden eski günlerin netliğine kavuşmamız gerekiyor. Bu dönemde özel okulları en çok yoran şey uzaktan eğitim vs. değildi. Bu dönemde oluşan yorgunluğun en büyük sebebi belirsizlikti. Yüz yüze eğitim başladığında ve uzun dönemde herhangi bir aksaklık yaşanmadığında, bu belirsizlik ortadan kalkacağı için planlamalar daha rahat yapılacaktır. Bunun yanında belki de en önemlisi öğrencilerimiz ekranlardan koparak akranlarına kavuşacaklardır. Sabahları kalkıp okula gitmenin aslında ne kadar güzel bir rutin olduğunu bu dönemde bütün ebeveynler anladılar. Yeniden yüz yüze eğitime başladığımızda herkes bunun kıymetini daha iyi bileceği için devamsızlık sorunları da azalacaktır diye düşünüyorum.  

ÖĞRETMENLERİN UYUMU İLE İLGİLİ NASIL BİR YOL İZLENECEK?
Bu anlamda öğretmenlerin bir uyum problemi yaşayacaklarını düşünmüyorum. Öğrenciler gibi birçok öğretmen de ekran karşısında olmaktan bunaldı ve artık sınıflara dönmek istiyorlar. Bu yüzden sağlık problemleri olmadığı sürece yüz yüze eğitime uyum konusunda öğretmenler açısından bir sorun yaşanmayacaktır. Mesai saatlerinin rahatlığı veya evden çalışmanın konforu gibi birkaç mesele var elbette ama öğretmenlerimizin bu faktörlerden dolayı pandemi sürecini ve uzaktan eğitimi özleyeceklerini hiç sanmıyorum. Öğrencilere yakın olmak, okul bahçesinde dolaşmak ve öğretmenlerle bir arada olup bilgi alışverişinde bulunmak öğretmenler açısından da çok önemli. Hem mesleki gelişim hem de sosyal ihtiyaçlar anlamında bir arada olma zorunluluğu var. O yüzden bu duruma ne kadar erken kavuşursak, o kadar iyi olacaktır. 

 

Son Güncelleme: Perşembe, 24 Haziran 2021 11:47

Gösterim: 1008

TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk: Okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde aldıkları da göz önüne alınırsa önümüzdeki dönemde okullarda kesintisiz yüz yüze eğitimi aksatacak bir ortam oluşmayacağına içtenlikle inanıyoruz. 

zafer_ozturkKESİNTİSİZ YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN HANGİ TEDBİRLER ALINMALI?
Kesintisiz yüz yüze eğitim ve günlük hayatımızın normale dönmesi için temel kuralın ülke genelinde aşılanma olduğu, aşılanmanın hızla yaygınlaşması gerektiği kabul edilen ortak bir kural haline gelmiştir. Toplumdaki bilinçlenmenin her geçen gün daha da güçlenmesiyle yeni dalgaların olması halinde bile etkilerinin minimal düzeyde olacağını tahmin ediyoruz. Medyadan sıkça duyduğumuz gibi dünya genelinde aşılama sayısı düşük olan ülkeler daha sıkı önlemler almak ve toplum hareketlerine sınırlama getirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu bağlamda tekraren belirtmek isteriz ki her velimiz ve öğrencimiz aşılanmayı asla ihmal etmemelidir.
Diğer taraftan okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde aldıkları da göz önüne alınırsa önümüzdeki dönemde okullarda kesintisiz yüz yüze eğitimi aksatacak bir ortam oluşmayacağına içtenlikle inanıyoruz. 

MEB VE OKULLAR KRİZ YÖNETİMİNE HAZIR MI?
Pandemi süreci olarak geçirdiğimiz iki yıllık sürede Milli Eğitim Bakanlığı ve okullar geniş deneyim kazandı. Bu geçen zaman dilimi içinde yaşanan gelişmelerde Bakanlığın ve okulların başarılı bir sınav verdikleri kanaatindeyiz. İlk dönemde yaşanan belirsizlik ve konu hakkındaki bilgi yetersizliğine rağmen eğitimde ciddi bir aksamanın olmadığına tanık olduk. Dolayısıyla edinilen bilgi birikimi karşısında bundan böyle ortaya çıkacak olumsuzlukların krize dönmeden çözüleceğine güveniyoruz. 

HANGİ SENARYOLAR HAYATA GEÇİRİLECEK?
Bakanlığın ve özel okulların iki yıllık başarılı deneyimi, oluşacak bir pandemide eğitim hizmetlerinin sunumunda aksama olmadan yola devam edileceğine ilişkin birden fazla senaryoyu hayata geçirebilecektir. Örneğin uzaktan öğretim uygulaması daha zengin materyaller ve daha etkin metotlarla hayata geçirilir.
Bunun için önceki dönemde yaşanan iletişim ağı sorunları giderilerek ülke genelindeki her öğrencinin eğitimden azami ölçüde yararlanması sağlanabilir. 

MEB VE EĞİTİM DÜNYASI KESİNTİSİZ YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN HANGİ ORTAK ADIMLARI ATMALI?
Kesintisiz yüz yüze eğitime geçiş, sadece Bakanlığın ve eğitim dünyasının atacağı adımlarla gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü konu genel ve toplumsal davranışı, dayanışmayı, kurallara uymayı ve gerekli hassasiyetleri göstermeyi gerektirmektedir. Salgınının önlenmesini ve kesintisiz yüz yüze eğitime geçilmesini sadeceMilli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı veya Bilim Kurulundan beklemek gerçekçi olmaz.
Tabii ki eğitim hizmeti sunan kurum ve kuruluşların mutlaka ek önlemler almasını gerektirecektir. Örneğin okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde almaları, okullarda eğitimi aksatacak bir ortama fırsat vermemeleri gerektiğini de kabul etmemiz gerekiyor.

 

 

> MEB ve okullar kriz yönetimine hazır mı?

TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk: Okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde aldıkları da göz önüne alınırsa önümüzdeki dönemde okullarda kesintisiz yüz yüze eğitimi aksatacak bir ortam oluşmayacağına içtenlikle inanıyoruz. 

zafer_ozturkKESİNTİSİZ YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN HANGİ TEDBİRLER ALINMALI?
Kesintisiz yüz yüze eğitim ve günlük hayatımızın normale dönmesi için temel kuralın ülke genelinde aşılanma olduğu, aşılanmanın hızla yaygınlaşması gerektiği kabul edilen ortak bir kural haline gelmiştir. Toplumdaki bilinçlenmenin her geçen gün daha da güçlenmesiyle yeni dalgaların olması halinde bile etkilerinin minimal düzeyde olacağını tahmin ediyoruz. Medyadan sıkça duyduğumuz gibi dünya genelinde aşılama sayısı düşük olan ülkeler daha sıkı önlemler almak ve toplum hareketlerine sınırlama getirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu bağlamda tekraren belirtmek isteriz ki her velimiz ve öğrencimiz aşılanmayı asla ihmal etmemelidir.
Diğer taraftan okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde aldıkları da göz önüne alınırsa önümüzdeki dönemde okullarda kesintisiz yüz yüze eğitimi aksatacak bir ortam oluşmayacağına içtenlikle inanıyoruz. 

MEB VE OKULLAR KRİZ YÖNETİMİNE HAZIR MI?
Pandemi süreci olarak geçirdiğimiz iki yıllık sürede Milli Eğitim Bakanlığı ve okullar geniş deneyim kazandı. Bu geçen zaman dilimi içinde yaşanan gelişmelerde Bakanlığın ve okulların başarılı bir sınav verdikleri kanaatindeyiz. İlk dönemde yaşanan belirsizlik ve konu hakkındaki bilgi yetersizliğine rağmen eğitimde ciddi bir aksamanın olmadığına tanık olduk. Dolayısıyla edinilen bilgi birikimi karşısında bundan böyle ortaya çıkacak olumsuzlukların krize dönmeden çözüleceğine güveniyoruz. 

HANGİ SENARYOLAR HAYATA GEÇİRİLECEK?
Bakanlığın ve özel okulların iki yıllık başarılı deneyimi, oluşacak bir pandemide eğitim hizmetlerinin sunumunda aksama olmadan yola devam edileceğine ilişkin birden fazla senaryoyu hayata geçirebilecektir. Örneğin uzaktan öğretim uygulaması daha zengin materyaller ve daha etkin metotlarla hayata geçirilir.
Bunun için önceki dönemde yaşanan iletişim ağı sorunları giderilerek ülke genelindeki her öğrencinin eğitimden azami ölçüde yararlanması sağlanabilir. 

MEB VE EĞİTİM DÜNYASI KESİNTİSİZ YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN HANGİ ORTAK ADIMLARI ATMALI?
Kesintisiz yüz yüze eğitime geçiş, sadece Bakanlığın ve eğitim dünyasının atacağı adımlarla gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü konu genel ve toplumsal davranışı, dayanışmayı, kurallara uymayı ve gerekli hassasiyetleri göstermeyi gerektirmektedir. Salgınının önlenmesini ve kesintisiz yüz yüze eğitime geçilmesini sadeceMilli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı veya Bilim Kurulundan beklemek gerçekçi olmaz.
Tabii ki eğitim hizmeti sunan kurum ve kuruluşların mutlaka ek önlemler almasını gerektirecektir. Örneğin okulların Bakanlıkça yayımlanan Hijyen Kılavuzu kapsamında gerekli önlemleri en sağlıklı şekilde almaları, okullarda eğitimi aksatacak bir ortama fırsat vermemeleri gerektiğini de kabul etmemiz gerekiyor.

 

 

Son Güncelleme: Cuma, 17 Eylül 2021 14:36

Gösterim: 1372

Eğitimde 30 yılı aşkın tecrübesini YÖM Okulları’na taşıyarak özgün bir marka oluşturan Matematik Öğretmeni Kayhan Karlı, “YÖM mutfağında oluşturduğumuz felsefe ve standartların uygulamaya dönüştüğünde çocuklar için yaratabileceği pozitif etkiyi ete kemiğe büründürmek, bir öğrenme ekosistemi bizi çok heyecanlandırdı. İşte bu tatlı heyecanın adı YÖM Okulları!” diye konuştu. Karlı ile kurumun dünden bugüne gelişimini ve öze okul sektöründe yaşanan dönüşümün kodlarını konuştuk. 

kayhan_karliYÖM Okulları’nın kuruluşu ve dünden bugüne gelişim sürecinden bahsedebilir misiniz?
YÖM Okulları, 2013 yılında GKB A.Ş. çatısı altında kurulan Yenilikçi Öğrenme Merkezi’nin (YÖM) eğitim adına ürettiği tüm çalışmaların bütünsel olarak uygulandığı okullardır. YÖM, bir eğitim danışmanlık merkezi olarak, tüm Türkiye’deki öğretmenlerin eğitim yaşantılarına katkı sağlayan mesleki gelişim süreçleri yapılandırıyor, okulların ise kendi eğitim programlarını daha nitelikli hale getirmeleri için danışmanlık hizmeti sunuyor.
YÖM çatısı altında tasarlanan ve akreditasyon uygulamaları farklı okullarda devam eden BOYEP | Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı, özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılın gerektirdiği becerilerle ilgili kapsamlı bir alan taraması ve araştırma süreçlerinin sonucunda ortaya koyulan yaşam becerilerini odağa alarak oluşturuldu. Yaşayan ve sürekli gelişen bir eğitim programı olan BOYEP, YÖM’ün eğitim ekosistemine sunduğu bütün nitelikli hizmetlerin bir araya gelmesinin sonucu olarak tasarlandı. BOYEP, dengeli bir müfredat yapısıyla çocukların hem sosyal ve duygusal, hem de bilişsel alandaki gelişimini destekleyecek gerçekçi bir yapıya sahip bir “eğitim programı çerçevesidir”.
Başlangıç noktamız YÖM iken, BOYEP’in itici gücünü arkamızda hissettiğimizde, bir hayal kurduk. YÖM mutfağında geliştirdiğimiz eğitimleri çocuklarla buluşturacağımız okulları hayata geçirme hayali… Oluşturduğumuz felsefe ve standartların uygulamaya dönüştüğünde çocuklar için yaratabileceği pozitif etkiyi ete kemiğe büründürmek, bir öğrenme ekosistemi bizi çok heyecanlandırdı. İşte bu tatlı heyecanın adı YÖM Okulları! 2017’de Göztepe’de başladık. Ataşehir ve İzmir Yerleşkelerimizle de ailemizi büyüttük.
 

YÖM’E GÖRE OKUL BİR EKOSİSTEMDİR

YÖM Okulları’nın eğitim anlayışı nasıl oluşturuldu? Nasıl bir eğitim sistemi uyguluyorsunuz? Kurumlarınızı diğer eğitim kurumlarından farklı kılan özellikler nelerdir?

Yenilikçi Öğrenme Okulları anlayış ve felsefe olarak temelde; “Çocuk için anlamlı olan nedir?” sorusuyla yola çıkar ve bu soruya çocuk yanlısı olarak verilen tüm cevapları anlayış olarak benimser. Çocukları bireysel olarak kendi varoluşları, doğumdan itibaren yanlarında getirdikleri mizaçları ve dünyadaki eşsizlikleriyle kabul eder. Bu doğrultuda tüm öğrenme yaşantılarını; çocukların fiziksel, zihinsel ve duygusal potansiyellerini, ihtiyaçlarını görüp bunları kabul ederek oluşturur.
YÖM Okulları’na göre öğrenme sadece bir araç değil, aynı zamanda insanın yaşam yolcuğunun değişmez bir gelişim mekanizmasıdır. Çünkü insanın en doğal ve yaşamsal içgüdülerinden biridir öğrenme. Bundan dolayı öğrenmeyi çerçevelemek, mekân ve şartlarla sınırlandırmak yerine, içinde bulunduğu bireylerin en doğal haliyle kendi öğrenme sürecini kurgulayabildiği, farklı tercih, ilgi ve yönelimlere alan açan bir “ekosistem olma” anlayışını benimser. Ayrıca YÖM’e göre; okul sadece çocukların öğrenmesinden sorumlu bir yapı değildir. Tüm bireylerin öğrendiği, geliştiği bir ekosistemdir. Böylelikle, öğreten ve öğretilen kişi hiyerarşisi yerine herkesin birbirinden öğrendiği bir deneyim ortamı oluşturur. Yani “öğrenme” YÖM Okulları’nın ekosisteminde solunan havaya sinmiş bir yaşantı dinamiğidir.
Bütün bu felsefe ve anlayışı uygulamaya geçirmek, okulda yapılan eğitsel uygulamalarla somutlaştırmak ise eğitim programının gücüne bağlıdır. BOYEP’ten bahsetmiştim. Bizim geliştirdiğimiz bu program, yukarıda bahsedilen felsefeyle uyumlu olarak kendi içinde Farklılaştırılmış Öğretim, Tasarım Odaklı Düşünme, Sosyal Duygusal Öğrenme, STEM, Harmanlanmış Öğrenme, Ters-Yüz Sınıflar gibi öğrenme modellerini, öğrenme yaşantılarını tasarlamak ve kurgulamak için bir araç olarak kullanır. Bu uygulamalar aynı zamanda çocukların farklı ihtiyaçlarını karşılamak için başta sorduğumuz “Çocuk için anlamlı olan nedir?” sorusuna yanıt veren öğrenme süreçleri kurgusuna hizmet eder.

YÖM OKULLARI PANDEMİ SÜRECİNİ NASIL YÖNETTİ?

Pandemi ile birlikte uzaktan eğitim süreçleri de eğitim sistemimizin bir parçası haline dönüştü. Bu süreci kurumunuzda nasıl yönetiyorsunuz? Yüz yüze, uzaktan ve hibrit eğitim uygulamaları gelecek planlarınızı nasıl etkileyecek? Bu alanda stratejileriniz neler olacak?

Pandeminin getirmiş olduğu uzaktan eğitim süreçleri artık geri dönüşümü olmaksızın Pandemi kalktıktan sonra da o ihtiyaçlara yönelik o dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde eğitimin bir parçası olmaya devam edecek, bu kaçınılmaz. Biz bu süreci yönetirken, her zaman ve her alanda olduğu gibi çocuğun yüksek yararını ön planda tutmayı hedefledik. Bunu yaparken de çocukları her hafta gözlemledik, her hafta onların ihtiyaçlarına göre haftalık programlarımız içerisinde ders içeriklerimizi dönüştürdük, değiştirdik. Örneğin çocukların çok fazla konuşmaya ortam bulamaması sebebiyle serbest kürsü dersleri koyduk. Burada çocukların kendilerini ifade etmelerine alan açmaya çalıştık. Örneğin fiziksel aktivitelere daha çok ihtiyaçlarının olduğunu tespit ettiğimiz dönemler için yüz yüze geldikleri sınırlı günlerde daha çok bedensel faaliyetlerde bulunabilecekleri dersler tasarlamaya çalıştık. Özetle her hafta onları gözlemledik. Cuma günleri bu gözlemlerimiz sonucunda hangi dersler hangi içerikte nasıl olmalıyı tartıştık. Bir sonraki haftanın programını buna göre tasarladık. Bunun dışında tabi ki mesleki gelişim bizim çok önemli bir parçamız. Bu dönemde her ay öğretmenlerle yapmış olduğumuz mesleki gelişim günlerimizi daha çok online ve hibrit programlarda yenilikçi bir yaklaşımla neler yapabiliriz, neler üretebiliriz diye baktık. Farklılaştırma tekniğinin online versiyonunu örneğin bu sene çalıştık. Özetle ihtiyaca göre yol aldık. Ders içeriklerimizi de yine ders sürelerimizde bu ihtiyaçlar ölçeğinde çocuğun ekran karşısında olma süresini önemseyerek planlamaya çalıştık. Bundan sonrası için de az önce belirttiğim gibi hibrit bir yapı olmaya devam edecek. Bizim okul olarak en güçlü yanımız bence zorluklar içerisinden de avantajlar bulmaya çaba gösteriyor olmamız, böyle bir bakış açımızın olması. Örneğin online sürecin bize katmış olduğu en kıymetli uygulamalardan bir tanesi de yabancı dillerde örneğin ortaokul seviyesinde İspanyolca öğretmenimizin yurt dışından bağlanması, dersleri yurt dışından yapması oldu. Bu da hem esneklik hem o kültürü tanıma ve anlamaya çalışma açısından çocuklar için çok kıymetli bir kazanım oldu.
Bundan sonraki yıllarda da okul saatleri dışında tüm yabancı dillere yayılacak olan bir konuşma dersleri (conversation classes) olabilecek örneğin. İçinde tabiri caizse sıkıştığımız koşullar, bu esnekliği bize sundu. Atölyeler yine bizim için çok kıymetli bu dönemde. Yüz yüzede sadece kendi okulumuzun öğretmenleri o okulun öğrencileri ile temas ederken online süreçte yapmış olduğumuz atölyeler sayesinde 3 okulumuzun da öğretmenlerinin zenginliği tüm öğrencilerimize yansımış. Yani Ataşehir’deki bir öğrencimiz İzmir’den bir DİY öğretmeninin atölyesine katılma fırsatı buldu. Dolayısıyla bu atölyeler anlamında da bir zenginlik kattı bize. Belki de bundan sonra hep hibrit modellerle ilerleyeceğiz.
 

kayhan_karliGünümüzde başarı kavramı farklı açılardan ele alınmaktadır. Bir eğitim kurumunun başarılı olarak değerlendirilebilmesi için hangi kıstaslara bakılmalıdır? Bu anlamda kurumunuzda neleri ön plana çıkarıyorsunuz?

Başarı ne yazık ki günümüzde daha çok sınav sonuçlarına göre elde edilen skorlar ile tarif ediliyor. Oysa başarı, her kişi ve kurumun kendi adına vizyonu ve misyonu ile, kendi hayata bakışıyla, elde etmek istedikleri ile ilişkili olmalıdır. Bana göre eğitim kurumlarının başarısını tarif ederken de bunun kısa soluklu bir şey olmadığını, uzun soluklu yaşantısal olarak öğrenci izlemesinin gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Harvard Üniversitesi mezunlarının dünya ve ülke ekonomisine yaptığı katkı boyutunda projeksiyonlar yayınlarlar ki üniversitenin başarısını tarif edebilsinler. Dolayısıyla ben bir eğitim kurumunun da uzun soluklu olarak başarısının topluma yaptığı, mezunlarının topluma yaptığı katkılar boyutunda değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bir diğer taraftan da öğrencilerinin hayatın içerisindeki kimlik ve kişilik kararlarını alabilmelerini öz yönetim becerilerini ve donanımlarını görebilmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bunları ölçmek çok kolay değil. Dolayısıyla da ebeveynlerin ne istediğini bilmesi, eğitim kurumlarını temel yeterliliklerin üzerine beklentiler ve verdikleri sözü tutuyorlar mı diye incelemesi gerekir. Bence en temel sorun söz vermek ve verdiği sözü tutmaktır. 

Uzun yıllardır sektördesiniz, öncelikle bir eğitim kurumunu yönetmenin zor ve kolay yanları nelerdir? Nasıl bir yöneticisiniz? Yöneticilik vasfınızı belirleyen ilkeleriniz nelerdir?

Evet meslek hayatımın neredeyse tamamı özel okullar ve sivil toplum kuruluşlarında geçti. Mesleğin özellikle ilk yirmi yılını Türkiye'de ve dünyada özel okul sektöründe geçirmiş olunca, bu konuyla ilgili söyleyecek çok şeyim olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki ülkemizdeki özel okul sektörünün özellikle gelişmiş ülkeler nezdindeki iş etiği bağlamında aynı yere ulaşmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Henüz prematüre doğum yapmış bir bebeğin gelişmesi gibi değişik noktalardan gelişmeye ve geliştirilmeye ihtiyacı olan bir alan özel okulculuk sektörü. O nedenle de biz YÖM Okulları'nı zaten özel okul gibi tarif etmek yerine özerk okul diye tarif ediyoruz. Finansal yapıdan özerk ancak yine de kamu hizmeti yapan ve bursluluklarıyla, şeffaflığıyla, finansal yönetilebilirliği ve sürdürülebilirliğini velileriyle birlikte şeffaf bir şekilde paylaşan bir yapı olarak tarif ediyoruz. Yakın gelecekte sektördeki pek çok okulun da hipermarket satış stratejilerinden çıkarak gerçek anlamda eğitim kurumları bağlamında, kullandıkları dille, yaptıkları eylemlerle yeniden yapılanarak veli nezdinde güven kazanmaları gerektiğini düşünüyorum. O yüzden de özel okul yöneticiliği gerçekten zor bir iş. Bu arada derede kalmakla ilgili bir şey. İsteyenle talep edenin her iki noktada da yani hem kurucularınızın yönetim kurullarınızın talebinde, hem velilerinizin talebinin arasında bir tampon bölge olan özel okul yöneticiliği çok da kolay bir iş değil. Hele ki ülkemizde çok daha zor bir iş. Bu noktadaki en önemli şeyin, kişisel yetkinlik ve doygunluğunun, özellikle de liderlik vasfının yüksek yöneticiler olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak etik zekâsı yüksek kişiler sektörün gelişimine katkı sağlayabilir. 

ÖZEL OKULLARIN İŞİ ESKİSİNDEN ZOR OLACAK

Türkiye’de özel okul sektörünün gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörde yaşanan zorlukları nelere bağlıyorsunuz? Sektörün gelişimi için önerileriniz ve sektörün geleceğine yönelik öngörüleriniz nelerdir?

Ülkemizde özellikle özel okulculuğun - bu tanımı çok sevmiyorum ama - henüz bir sektör olduğunu düşünmüyorum çünkü sektör diye tarif ettiğimiz bütün kurumlar ya da bütün iş alanları, kendi sürdürülebilirliklerini sağlamış olan alanlardır. Örneğin finans sektörü dediğimiz zaman finans kuruluşlarının sektörel anlamda devamlılıklarını, sürdürülebilirliklerini sağladığını görürüz. Çünkü hiçbir şekilde bir finans kuruluşu kendi çalışanının mesleki gelişimini yaparken, ya bu başka bir yere giderse diye düşünmez. Çünkü sürekli olarak sektörün gelişimini düşünürler. Ne yazık ki özel okulların hem etik anlamda hem de var olan pastayı büyütmek yerine daha çok var olan pastayı tüketmek üzerine odaklanmış olmaları nedeniyle, sektörün sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. Bunun için de bir takım etik ilkeler çerçevesinde kurum ve kişilerin birbirleriyle kurdukları ilişkileri yeniden tarifleyerek, velileriyle kurdukları ilişkiyi de güven zemininde yeni baştan sıfırdan tesis etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Özellikle salgın sürecinde kötü performans gösteren bu ilişkilerin salgın sonrası süreçte kaybolan güven duygusunu yeniden yapılandırması gerekecektir. Bu da çok kolay değil. Açıkçası özel okulların işinin, bu dönemde eskisinden de zor olduğunu düşünüyorum. 

EĞİTİM HEM HOBİM HEM İŞİM

İş yaşamınızın dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz, nelerle ilgilenirsiniz, hobileriniz var mı?

Eğitim ve öğrenmek benim bir anlamda da zaten hobim, hobim de benim işim. Çünkü gerçekten çok meraklı bir insanım. Meraklı olduğum için de dünyanın her yerinde boş zamanlarımda araştırmayı, öğrenmeyi, izlemeyi, örneğin videolar, yerel belgeseller izlemeyi çok seviyorum. Bunun yanında doğada olmayı, doğa yürüyüşleri yapmayı, kamp yapmayı özellikle çok seviyorum. Sosyalleşmek benim için bir anlamda zaten hayatın en değerli yanı. Daha çok yalnız kalmak yerine dostlarımla bir arada olmayı tercih ediyorum. Benim için en iyi dinlenme anları dostlarımla yaptığım sohbetler ve birlikte geçirdiğim rahat zamanlar. 

YÖM OKULLARI VAKIFLAŞIYOR

Kısa bir süre önce vakıf çalışması başlattınız. Vakıflaşmaya neden karar verdiniz? Bu kapsamda YÖM Okulları’nın kısa, orta ve uzun vadede hedefleri ve stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Kendisi de benim gibi matematik öğretmeni olan Eşim Göknur Karlı ile birlikte YÖM Okulları’nı kurarken, bir sosyal girişim olarak yola çıktık. Bu nedenle de YÖM Okulları, uzun vadede Türkiye’de nitelikli eğitim her çocuğun hakkıdır sloganıyla yaptıklarını ve iyi sonuç aldığı her türlü uygulamayı ülke çapında yaygınlaştırabilmek, nitelikli eğitimin her çocuğa ulaşması için savunuculuk yapmak üzere, kendi bileşenlerinden bir parçası olan YÖM Eğitim Vakfı'nı bir sivil toplum kuruluşu olarak yapılandırma kararı aldık. 5. yılımız itibarıyla sivil toplum şapkamızı da takarak Türkiye'de eğitim ve eğitim ortamlarında ihtiyaç duyulan her alanda YÖM Eğitim Vakfı olarak var olacağız. 

EĞİTİMCİLERİN YAŞAMI KÖKTEN DEĞİŞECEK

Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenleri nasıl bir değişim süreci bekliyor? Öğretmenlerin yeni döneme uyumu hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz?

Pandemi, tüm dünyayı etkilediği gibi, özellikle biz eğitimcileri de daha çok etkileyecek. Öyle ki ebeveynlerin hayatını değiştiren, bir sanayi devrimi kavramı olan mesai kavramının bugün geleneksel mesai kavramının çok dışına çıkacağı, farklı ve parçalı saatlerde çalışılacağı, uzaktan yakından hibrit bir yaşam biçimine geçileceği, kent merkezi ve kırsal alanların iç içe geçeceği ve ilişkilendirilmiş yaşam biçimlerinin daha çok olacağı yeni bir hayata doğru gidiyoruz. Dolayısıyla da bu durumun okullarda da eğitimciler açısından çok şeyi değiştireceğini düşünüyorum. Artık ben şu saatle şu saat arasında okula giderim, bu saatler arasında dersimi yaparım, evde şunu yaparım, hafta sonu bunu yaparım ne yazık ki çok da geçerli olmayacak. Yani önümüzdeki birkaç yıl içerisinde eğitimcilerin de hayatının dramatik bir şekilde değişeceğini düşünüyorum. O yüzden de bu değişime ne kadar hızla ayak uydurursak, bizim de performans ve iş - yaşam tatminimiz daha yüksek olur diye düşünüyorum.

 

> Özel okul sektöründe ‘ETİK ZEKA’ ön plana çıkmalı

Eğitimde 30 yılı aşkın tecrübesini YÖM Okulları’na taşıyarak özgün bir marka oluşturan Matematik Öğretmeni Kayhan Karlı, “YÖM mutfağında oluşturduğumuz felsefe ve standartların uygulamaya dönüştüğünde çocuklar için yaratabileceği pozitif etkiyi ete kemiğe büründürmek, bir öğrenme ekosistemi bizi çok heyecanlandırdı. İşte bu tatlı heyecanın adı YÖM Okulları!” diye konuştu. Karlı ile kurumun dünden bugüne gelişimini ve öze okul sektöründe yaşanan dönüşümün kodlarını konuştuk. 

kayhan_karliYÖM Okulları’nın kuruluşu ve dünden bugüne gelişim sürecinden bahsedebilir misiniz?
YÖM Okulları, 2013 yılında GKB A.Ş. çatısı altında kurulan Yenilikçi Öğrenme Merkezi’nin (YÖM) eğitim adına ürettiği tüm çalışmaların bütünsel olarak uygulandığı okullardır. YÖM, bir eğitim danışmanlık merkezi olarak, tüm Türkiye’deki öğretmenlerin eğitim yaşantılarına katkı sağlayan mesleki gelişim süreçleri yapılandırıyor, okulların ise kendi eğitim programlarını daha nitelikli hale getirmeleri için danışmanlık hizmeti sunuyor.
YÖM çatısı altında tasarlanan ve akreditasyon uygulamaları farklı okullarda devam eden BOYEP | Beceri Odaklı YÖM Eğitim Programı, özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılın gerektirdiği becerilerle ilgili kapsamlı bir alan taraması ve araştırma süreçlerinin sonucunda ortaya koyulan yaşam becerilerini odağa alarak oluşturuldu. Yaşayan ve sürekli gelişen bir eğitim programı olan BOYEP, YÖM’ün eğitim ekosistemine sunduğu bütün nitelikli hizmetlerin bir araya gelmesinin sonucu olarak tasarlandı. BOYEP, dengeli bir müfredat yapısıyla çocukların hem sosyal ve duygusal, hem de bilişsel alandaki gelişimini destekleyecek gerçekçi bir yapıya sahip bir “eğitim programı çerçevesidir”.
Başlangıç noktamız YÖM iken, BOYEP’in itici gücünü arkamızda hissettiğimizde, bir hayal kurduk. YÖM mutfağında geliştirdiğimiz eğitimleri çocuklarla buluşturacağımız okulları hayata geçirme hayali… Oluşturduğumuz felsefe ve standartların uygulamaya dönüştüğünde çocuklar için yaratabileceği pozitif etkiyi ete kemiğe büründürmek, bir öğrenme ekosistemi bizi çok heyecanlandırdı. İşte bu tatlı heyecanın adı YÖM Okulları! 2017’de Göztepe’de başladık. Ataşehir ve İzmir Yerleşkelerimizle de ailemizi büyüttük.
 

YÖM’E GÖRE OKUL BİR EKOSİSTEMDİR

YÖM Okulları’nın eğitim anlayışı nasıl oluşturuldu? Nasıl bir eğitim sistemi uyguluyorsunuz? Kurumlarınızı diğer eğitim kurumlarından farklı kılan özellikler nelerdir?

Yenilikçi Öğrenme Okulları anlayış ve felsefe olarak temelde; “Çocuk için anlamlı olan nedir?” sorusuyla yola çıkar ve bu soruya çocuk yanlısı olarak verilen tüm cevapları anlayış olarak benimser. Çocukları bireysel olarak kendi varoluşları, doğumdan itibaren yanlarında getirdikleri mizaçları ve dünyadaki eşsizlikleriyle kabul eder. Bu doğrultuda tüm öğrenme yaşantılarını; çocukların fiziksel, zihinsel ve duygusal potansiyellerini, ihtiyaçlarını görüp bunları kabul ederek oluşturur.
YÖM Okulları’na göre öğrenme sadece bir araç değil, aynı zamanda insanın yaşam yolcuğunun değişmez bir gelişim mekanizmasıdır. Çünkü insanın en doğal ve yaşamsal içgüdülerinden biridir öğrenme. Bundan dolayı öğrenmeyi çerçevelemek, mekân ve şartlarla sınırlandırmak yerine, içinde bulunduğu bireylerin en doğal haliyle kendi öğrenme sürecini kurgulayabildiği, farklı tercih, ilgi ve yönelimlere alan açan bir “ekosistem olma” anlayışını benimser. Ayrıca YÖM’e göre; okul sadece çocukların öğrenmesinden sorumlu bir yapı değildir. Tüm bireylerin öğrendiği, geliştiği bir ekosistemdir. Böylelikle, öğreten ve öğretilen kişi hiyerarşisi yerine herkesin birbirinden öğrendiği bir deneyim ortamı oluşturur. Yani “öğrenme” YÖM Okulları’nın ekosisteminde solunan havaya sinmiş bir yaşantı dinamiğidir.
Bütün bu felsefe ve anlayışı uygulamaya geçirmek, okulda yapılan eğitsel uygulamalarla somutlaştırmak ise eğitim programının gücüne bağlıdır. BOYEP’ten bahsetmiştim. Bizim geliştirdiğimiz bu program, yukarıda bahsedilen felsefeyle uyumlu olarak kendi içinde Farklılaştırılmış Öğretim, Tasarım Odaklı Düşünme, Sosyal Duygusal Öğrenme, STEM, Harmanlanmış Öğrenme, Ters-Yüz Sınıflar gibi öğrenme modellerini, öğrenme yaşantılarını tasarlamak ve kurgulamak için bir araç olarak kullanır. Bu uygulamalar aynı zamanda çocukların farklı ihtiyaçlarını karşılamak için başta sorduğumuz “Çocuk için anlamlı olan nedir?” sorusuna yanıt veren öğrenme süreçleri kurgusuna hizmet eder.

YÖM OKULLARI PANDEMİ SÜRECİNİ NASIL YÖNETTİ?

Pandemi ile birlikte uzaktan eğitim süreçleri de eğitim sistemimizin bir parçası haline dönüştü. Bu süreci kurumunuzda nasıl yönetiyorsunuz? Yüz yüze, uzaktan ve hibrit eğitim uygulamaları gelecek planlarınızı nasıl etkileyecek? Bu alanda stratejileriniz neler olacak?

Pandeminin getirmiş olduğu uzaktan eğitim süreçleri artık geri dönüşümü olmaksızın Pandemi kalktıktan sonra da o ihtiyaçlara yönelik o dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde eğitimin bir parçası olmaya devam edecek, bu kaçınılmaz. Biz bu süreci yönetirken, her zaman ve her alanda olduğu gibi çocuğun yüksek yararını ön planda tutmayı hedefledik. Bunu yaparken de çocukları her hafta gözlemledik, her hafta onların ihtiyaçlarına göre haftalık programlarımız içerisinde ders içeriklerimizi dönüştürdük, değiştirdik. Örneğin çocukların çok fazla konuşmaya ortam bulamaması sebebiyle serbest kürsü dersleri koyduk. Burada çocukların kendilerini ifade etmelerine alan açmaya çalıştık. Örneğin fiziksel aktivitelere daha çok ihtiyaçlarının olduğunu tespit ettiğimiz dönemler için yüz yüze geldikleri sınırlı günlerde daha çok bedensel faaliyetlerde bulunabilecekleri dersler tasarlamaya çalıştık. Özetle her hafta onları gözlemledik. Cuma günleri bu gözlemlerimiz sonucunda hangi dersler hangi içerikte nasıl olmalıyı tartıştık. Bir sonraki haftanın programını buna göre tasarladık. Bunun dışında tabi ki mesleki gelişim bizim çok önemli bir parçamız. Bu dönemde her ay öğretmenlerle yapmış olduğumuz mesleki gelişim günlerimizi daha çok online ve hibrit programlarda yenilikçi bir yaklaşımla neler yapabiliriz, neler üretebiliriz diye baktık. Farklılaştırma tekniğinin online versiyonunu örneğin bu sene çalıştık. Özetle ihtiyaca göre yol aldık. Ders içeriklerimizi de yine ders sürelerimizde bu ihtiyaçlar ölçeğinde çocuğun ekran karşısında olma süresini önemseyerek planlamaya çalıştık. Bundan sonrası için de az önce belirttiğim gibi hibrit bir yapı olmaya devam edecek. Bizim okul olarak en güçlü yanımız bence zorluklar içerisinden de avantajlar bulmaya çaba gösteriyor olmamız, böyle bir bakış açımızın olması. Örneğin online sürecin bize katmış olduğu en kıymetli uygulamalardan bir tanesi de yabancı dillerde örneğin ortaokul seviyesinde İspanyolca öğretmenimizin yurt dışından bağlanması, dersleri yurt dışından yapması oldu. Bu da hem esneklik hem o kültürü tanıma ve anlamaya çalışma açısından çocuklar için çok kıymetli bir kazanım oldu.
Bundan sonraki yıllarda da okul saatleri dışında tüm yabancı dillere yayılacak olan bir konuşma dersleri (conversation classes) olabilecek örneğin. İçinde tabiri caizse sıkıştığımız koşullar, bu esnekliği bize sundu. Atölyeler yine bizim için çok kıymetli bu dönemde. Yüz yüzede sadece kendi okulumuzun öğretmenleri o okulun öğrencileri ile temas ederken online süreçte yapmış olduğumuz atölyeler sayesinde 3 okulumuzun da öğretmenlerinin zenginliği tüm öğrencilerimize yansımış. Yani Ataşehir’deki bir öğrencimiz İzmir’den bir DİY öğretmeninin atölyesine katılma fırsatı buldu. Dolayısıyla bu atölyeler anlamında da bir zenginlik kattı bize. Belki de bundan sonra hep hibrit modellerle ilerleyeceğiz.
 

kayhan_karliGünümüzde başarı kavramı farklı açılardan ele alınmaktadır. Bir eğitim kurumunun başarılı olarak değerlendirilebilmesi için hangi kıstaslara bakılmalıdır? Bu anlamda kurumunuzda neleri ön plana çıkarıyorsunuz?

Başarı ne yazık ki günümüzde daha çok sınav sonuçlarına göre elde edilen skorlar ile tarif ediliyor. Oysa başarı, her kişi ve kurumun kendi adına vizyonu ve misyonu ile, kendi hayata bakışıyla, elde etmek istedikleri ile ilişkili olmalıdır. Bana göre eğitim kurumlarının başarısını tarif ederken de bunun kısa soluklu bir şey olmadığını, uzun soluklu yaşantısal olarak öğrenci izlemesinin gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Harvard Üniversitesi mezunlarının dünya ve ülke ekonomisine yaptığı katkı boyutunda projeksiyonlar yayınlarlar ki üniversitenin başarısını tarif edebilsinler. Dolayısıyla ben bir eğitim kurumunun da uzun soluklu olarak başarısının topluma yaptığı, mezunlarının topluma yaptığı katkılar boyutunda değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bir diğer taraftan da öğrencilerinin hayatın içerisindeki kimlik ve kişilik kararlarını alabilmelerini öz yönetim becerilerini ve donanımlarını görebilmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bunları ölçmek çok kolay değil. Dolayısıyla da ebeveynlerin ne istediğini bilmesi, eğitim kurumlarını temel yeterliliklerin üzerine beklentiler ve verdikleri sözü tutuyorlar mı diye incelemesi gerekir. Bence en temel sorun söz vermek ve verdiği sözü tutmaktır. 

Uzun yıllardır sektördesiniz, öncelikle bir eğitim kurumunu yönetmenin zor ve kolay yanları nelerdir? Nasıl bir yöneticisiniz? Yöneticilik vasfınızı belirleyen ilkeleriniz nelerdir?

Evet meslek hayatımın neredeyse tamamı özel okullar ve sivil toplum kuruluşlarında geçti. Mesleğin özellikle ilk yirmi yılını Türkiye'de ve dünyada özel okul sektöründe geçirmiş olunca, bu konuyla ilgili söyleyecek çok şeyim olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki ülkemizdeki özel okul sektörünün özellikle gelişmiş ülkeler nezdindeki iş etiği bağlamında aynı yere ulaşmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Henüz prematüre doğum yapmış bir bebeğin gelişmesi gibi değişik noktalardan gelişmeye ve geliştirilmeye ihtiyacı olan bir alan özel okulculuk sektörü. O nedenle de biz YÖM Okulları'nı zaten özel okul gibi tarif etmek yerine özerk okul diye tarif ediyoruz. Finansal yapıdan özerk ancak yine de kamu hizmeti yapan ve bursluluklarıyla, şeffaflığıyla, finansal yönetilebilirliği ve sürdürülebilirliğini velileriyle birlikte şeffaf bir şekilde paylaşan bir yapı olarak tarif ediyoruz. Yakın gelecekte sektördeki pek çok okulun da hipermarket satış stratejilerinden çıkarak gerçek anlamda eğitim kurumları bağlamında, kullandıkları dille, yaptıkları eylemlerle yeniden yapılanarak veli nezdinde güven kazanmaları gerektiğini düşünüyorum. O yüzden de özel okul yöneticiliği gerçekten zor bir iş. Bu arada derede kalmakla ilgili bir şey. İsteyenle talep edenin her iki noktada da yani hem kurucularınızın yönetim kurullarınızın talebinde, hem velilerinizin talebinin arasında bir tampon bölge olan özel okul yöneticiliği çok da kolay bir iş değil. Hele ki ülkemizde çok daha zor bir iş. Bu noktadaki en önemli şeyin, kişisel yetkinlik ve doygunluğunun, özellikle de liderlik vasfının yüksek yöneticiler olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak etik zekâsı yüksek kişiler sektörün gelişimine katkı sağlayabilir. 

ÖZEL OKULLARIN İŞİ ESKİSİNDEN ZOR OLACAK

Türkiye’de özel okul sektörünün gelişimi hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Sektörde yaşanan zorlukları nelere bağlıyorsunuz? Sektörün gelişimi için önerileriniz ve sektörün geleceğine yönelik öngörüleriniz nelerdir?

Ülkemizde özellikle özel okulculuğun - bu tanımı çok sevmiyorum ama - henüz bir sektör olduğunu düşünmüyorum çünkü sektör diye tarif ettiğimiz bütün kurumlar ya da bütün iş alanları, kendi sürdürülebilirliklerini sağlamış olan alanlardır. Örneğin finans sektörü dediğimiz zaman finans kuruluşlarının sektörel anlamda devamlılıklarını, sürdürülebilirliklerini sağladığını görürüz. Çünkü hiçbir şekilde bir finans kuruluşu kendi çalışanının mesleki gelişimini yaparken, ya bu başka bir yere giderse diye düşünmez. Çünkü sürekli olarak sektörün gelişimini düşünürler. Ne yazık ki özel okulların hem etik anlamda hem de var olan pastayı büyütmek yerine daha çok var olan pastayı tüketmek üzerine odaklanmış olmaları nedeniyle, sektörün sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. Bunun için de bir takım etik ilkeler çerçevesinde kurum ve kişilerin birbirleriyle kurdukları ilişkileri yeniden tarifleyerek, velileriyle kurdukları ilişkiyi de güven zemininde yeni baştan sıfırdan tesis etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Özellikle salgın sürecinde kötü performans gösteren bu ilişkilerin salgın sonrası süreçte kaybolan güven duygusunu yeniden yapılandırması gerekecektir. Bu da çok kolay değil. Açıkçası özel okulların işinin, bu dönemde eskisinden de zor olduğunu düşünüyorum. 

EĞİTİM HEM HOBİM HEM İŞİM

İş yaşamınızın dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz, nelerle ilgilenirsiniz, hobileriniz var mı?

Eğitim ve öğrenmek benim bir anlamda da zaten hobim, hobim de benim işim. Çünkü gerçekten çok meraklı bir insanım. Meraklı olduğum için de dünyanın her yerinde boş zamanlarımda araştırmayı, öğrenmeyi, izlemeyi, örneğin videolar, yerel belgeseller izlemeyi çok seviyorum. Bunun yanında doğada olmayı, doğa yürüyüşleri yapmayı, kamp yapmayı özellikle çok seviyorum. Sosyalleşmek benim için bir anlamda zaten hayatın en değerli yanı. Daha çok yalnız kalmak yerine dostlarımla bir arada olmayı tercih ediyorum. Benim için en iyi dinlenme anları dostlarımla yaptığım sohbetler ve birlikte geçirdiğim rahat zamanlar. 

YÖM OKULLARI VAKIFLAŞIYOR

Kısa bir süre önce vakıf çalışması başlattınız. Vakıflaşmaya neden karar verdiniz? Bu kapsamda YÖM Okulları’nın kısa, orta ve uzun vadede hedefleri ve stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Kendisi de benim gibi matematik öğretmeni olan Eşim Göknur Karlı ile birlikte YÖM Okulları’nı kurarken, bir sosyal girişim olarak yola çıktık. Bu nedenle de YÖM Okulları, uzun vadede Türkiye’de nitelikli eğitim her çocuğun hakkıdır sloganıyla yaptıklarını ve iyi sonuç aldığı her türlü uygulamayı ülke çapında yaygınlaştırabilmek, nitelikli eğitimin her çocuğa ulaşması için savunuculuk yapmak üzere, kendi bileşenlerinden bir parçası olan YÖM Eğitim Vakfı'nı bir sivil toplum kuruluşu olarak yapılandırma kararı aldık. 5. yılımız itibarıyla sivil toplum şapkamızı da takarak Türkiye'de eğitim ve eğitim ortamlarında ihtiyaç duyulan her alanda YÖM Eğitim Vakfı olarak var olacağız. 

EĞİTİMCİLERİN YAŞAMI KÖKTEN DEĞİŞECEK

Pandemi ile başlayan yeni dönemde öğretmenleri nasıl bir değişim süreci bekliyor? Öğretmenlerin yeni döneme uyumu hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz?

Pandemi, tüm dünyayı etkilediği gibi, özellikle biz eğitimcileri de daha çok etkileyecek. Öyle ki ebeveynlerin hayatını değiştiren, bir sanayi devrimi kavramı olan mesai kavramının bugün geleneksel mesai kavramının çok dışına çıkacağı, farklı ve parçalı saatlerde çalışılacağı, uzaktan yakından hibrit bir yaşam biçimine geçileceği, kent merkezi ve kırsal alanların iç içe geçeceği ve ilişkilendirilmiş yaşam biçimlerinin daha çok olacağı yeni bir hayata doğru gidiyoruz. Dolayısıyla da bu durumun okullarda da eğitimciler açısından çok şeyi değiştireceğini düşünüyorum. Artık ben şu saatle şu saat arasında okula giderim, bu saatler arasında dersimi yaparım, evde şunu yaparım, hafta sonu bunu yaparım ne yazık ki çok da geçerli olmayacak. Yani önümüzdeki birkaç yıl içerisinde eğitimcilerin de hayatının dramatik bir şekilde değişeceğini düşünüyorum. O yüzden de bu değişime ne kadar hızla ayak uydurursak, bizim de performans ve iş - yaşam tatminimiz daha yüksek olur diye düşünüyorum.

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 22 May 2021 15:11

Gösterim: 1650


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.