Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Kadir Has Üniversitesi’nin kurucusu Türkiye’nin öncü hayırseverlerinden merhum Kadir Has adına 7 yıldır verilen başarı ödülleri, bu yıl kültür-sanat alanında “Sanatta Üstün Başarı Ödülü” ve “Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü” olarak iki kategoride veriliyor.
Geçtiğimiz yıl “Üstün Başarı” ve “Gelecek Vadeden Bilim İnsanı” olmak üzere iki kategoride verilen ödüller; bu yıl da “Sanatta Üstün Başarı Ödülü” ve “Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü” kategorilerinde veriliyor.
Yedi yıldır verdikleri başarı ödülleriyle Türkiye ve Türk insanına hizmet eden, toplumun ilerlemesine katkı sağlayan kişi ve kurumlara bir anlamda teşekkürlerini sunduklarını belirten Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın, bu sayede diğer kişi ve kurumları da teşvik etmeyi amaçladıklarını söyledi.
Başvuru ve ödüller nasıl olacak?
Kadir Has Ödülleri her yıl “bilim-eğitim ve kültür-sanat” alanlarından birisinde, ilgili yönerge çerçevesinde, başarılı çalışmaları sebebiyle bir veya birden fazla kişi ya da kuruma “Başarı Ödülü” olarak verilir. Kadir Has Ödülleri’ne adaylar kendileri başvurabilecekleri gibi başkaları tarafından aday gösterilebilirler. Değerlendirme kurulu da aday önerebilir.
Ödül beratı ve parasal ödülden oluşan Kadir Has Ödülleri için kültür-sanat alanlarında farklı dallarda gerçekleştirdikleri çalışmaları ile önemli başarılara imza atmış, ulusal /uluslararası tanınırlığa ulaşmış ya da bu potansiyeli bulunan adayların başvurması bekleniyor. Sanatta Üstün Başarı Ödülü’ne 20 bin dolar ve berat, Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü’ne 10 bin dolar ve berat verilecek. Kadir Has Ödülleri için başvurular 8 Mart tarihine kadar yapılması gerekmekte.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Kadir Has Üniversitesi’nin kurucusu Türkiye’nin öncü hayırseverlerinden merhum Kadir Has adına 7 yıldır verilen başarı ödülleri, bu yıl kültür-sanat alanında “Sanatta Üstün Başarı Ödülü” ve “Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü” olarak iki kategoride veriliyor.
Geçtiğimiz yıl “Üstün Başarı” ve “Gelecek Vadeden Bilim İnsanı” olmak üzere iki kategoride verilen ödüller; bu yıl da “Sanatta Üstün Başarı Ödülü” ve “Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü” kategorilerinde veriliyor.
Yedi yıldır verdikleri başarı ödülleriyle Türkiye ve Türk insanına hizmet eden, toplumun ilerlemesine katkı sağlayan kişi ve kurumlara bir anlamda teşekkürlerini sunduklarını belirten Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın, bu sayede diğer kişi ve kurumları da teşvik etmeyi amaçladıklarını söyledi.
Başvuru ve ödüller nasıl olacak?
Kadir Has Ödülleri her yıl “bilim-eğitim ve kültür-sanat” alanlarından birisinde, ilgili yönerge çerçevesinde, başarılı çalışmaları sebebiyle bir veya birden fazla kişi ya da kuruma “Başarı Ödülü” olarak verilir. Kadir Has Ödülleri’ne adaylar kendileri başvurabilecekleri gibi başkaları tarafından aday gösterilebilirler. Değerlendirme kurulu da aday önerebilir.
Ödül beratı ve parasal ödülden oluşan Kadir Has Ödülleri için kültür-sanat alanlarında farklı dallarda gerçekleştirdikleri çalışmaları ile önemli başarılara imza atmış, ulusal /uluslararası tanınırlığa ulaşmış ya da bu potansiyeli bulunan adayların başvurması bekleniyor. Sanatta Üstün Başarı Ödülü’ne 20 bin dolar ve berat, Gelecek Vadeden Sanatçı Ödülü’ne 10 bin dolar ve berat verilecek. Kadir Has Ödülleri için başvurular 8 Mart tarihine kadar yapılması gerekmekte.
Son Güncelleme: Perşembe, 26 Ocak 2012 14:33
Gösterim: 2645
Türkiye, 110 milyar dolarlık yabancı öğrenci pazarından pay alabilmek için kolları sıvadı. Tanıtım faaliyetleri ile 8 yıl içerisinde 100 bin yabancı öğrencinin Türkiye'ye getirilmesi ve 3 milyar dolarlık bir yabancı öğrenci pazarı oluşturulması planlanıyor
Türk üniversiteleri, yabancı öğrenci sayılarını artırmak için tanıtım faaliyetlerini hızlandırdı. Üniversitelerin yurtdışında yapacağı tanıtımların teşvik kapsamına alınması bu yönde gerçekleştirilecek çalışmaların önünü açtı. UNESCO verilerine göre dünyada 3.1 milyon öğrenci, başka bir ülkede eğitim görüyor. 110 milyar dolar civarında bir büyüklüğe ulaşan yabancı öğrenci pazarından Türk üniversiteleri de pay alabilmek için tanıtım çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Tanıtım faaliyetleri ile 8 yılda 100 bin yabancı öğrencinin Türkiye'ye gelmesi öngörülüyor. Bir yabancı öğrencinin ekonomiye yılda ortalama 30 bin dolarlık katkı sağladığı belirtilirken, 100 bin öğrencinin 3 milyar dolarlık bir yabancı öğrenci pazarı oluşturması bekleniyor. UNESCO tahminleri 2020 yılında yabancı öğrenci sirkülasyonunun 7 milyonu bulacağı yönünde. Tercih edilen ülkeler arasında ABD, İngiltere, Avustralya, Almanya ve Fransa başı çekiyor.
Yurtdışında tanıtım
Son yıllarda Ortadoğu ve Asya ülkelerinin önemli bir atılım yaparak yabancı öğrenci çekmeye başladıkları gözleniyor. Özellikle Malezya, Singapur ve Çin global öğrenci pazarında yaklaşık yüzde12'lik bir paya ulaşmış durumdalar. Üniversiteler yurtdışındaki tanıtım faaliyetlerini daha kapsamlı ve sistemli bir şekilde yürütmek amacıyla TUPA Ajansı (Turkish Universities Promotion Agency) kuruldu. Ajansın kurucusu Deniz Akar, böyle bir ajansa neden ihtiyaç olduğunu ve kuruluş amaçlarını şöyle anlattı: "Türkiye'deki devlet üniversiteleri sayısı 100'ü aşarken, vakıf üniversitelerinin sayısı 70'i aştı. Önümüzdeki süreçte üniversite sayısının 200'ü bulması bekleniyor. Bununla birlikte Türkiye, her yıl onbinlerce öğrenciyi yurtdışında eğitime gönderirken, Türkiye'ye gelen yabancı öğrenci sayısı ise ancak binlerle ifade edilebiliyor. Bugün yurtdışında okuyan Türk öğrenci sayısı 100 bine yaklaşmışken, Türkiye'de okuyan yabancı öğrenci sayısı ise 18 bin civarındadır. Yabancı öğrenci sayısının artırılması için tek bir yol görünüyor. Bu da, İngiltere, Amerika, Avustralya, Almanya, Fransa, Hollanda ve Kanada gibi ülkelerin yıllardır takip ettiği gibi hedef ülkelerde Türkiye'nin ve Türk üniversitelerinin tanıtımını en iyi şekilde yapmak.
Tanıtım nasıl olacak ?
Çalışmalara, "Study in Turkey" dergisini hazırlayarak başladık. Derginin tüm dünyadan ulaşılabilir olması için "www.studyinturkey. com" sitesini hazırlıyoruz. Bu dergi kataloğu ve web portalında, Türkiye'deki üniversite sistemi, rektörlerle röportajlar, üniversitelerin değişim programları, iletişim, ulaşım, burslar ve kampus yaşamı gibi bilgilere yer verilecek.
(Yaşar Özay – sabah.com.tr)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Türkiye, 110 milyar dolarlık yabancı öğrenci pazarından pay alabilmek için kolları sıvadı. Tanıtım faaliyetleri ile 8 yıl içerisinde 100 bin yabancı öğrencinin Türkiye'ye getirilmesi ve 3 milyar dolarlık bir yabancı öğrenci pazarı oluşturulması planlanıyor
Türk üniversiteleri, yabancı öğrenci sayılarını artırmak için tanıtım faaliyetlerini hızlandırdı. Üniversitelerin yurtdışında yapacağı tanıtımların teşvik kapsamına alınması bu yönde gerçekleştirilecek çalışmaların önünü açtı. UNESCO verilerine göre dünyada 3.1 milyon öğrenci, başka bir ülkede eğitim görüyor. 110 milyar dolar civarında bir büyüklüğe ulaşan yabancı öğrenci pazarından Türk üniversiteleri de pay alabilmek için tanıtım çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Tanıtım faaliyetleri ile 8 yılda 100 bin yabancı öğrencinin Türkiye'ye gelmesi öngörülüyor. Bir yabancı öğrencinin ekonomiye yılda ortalama 30 bin dolarlık katkı sağladığı belirtilirken, 100 bin öğrencinin 3 milyar dolarlık bir yabancı öğrenci pazarı oluşturması bekleniyor. UNESCO tahminleri 2020 yılında yabancı öğrenci sirkülasyonunun 7 milyonu bulacağı yönünde. Tercih edilen ülkeler arasında ABD, İngiltere, Avustralya, Almanya ve Fransa başı çekiyor.
Yurtdışında tanıtım
Son yıllarda Ortadoğu ve Asya ülkelerinin önemli bir atılım yaparak yabancı öğrenci çekmeye başladıkları gözleniyor. Özellikle Malezya, Singapur ve Çin global öğrenci pazarında yaklaşık yüzde12'lik bir paya ulaşmış durumdalar. Üniversiteler yurtdışındaki tanıtım faaliyetlerini daha kapsamlı ve sistemli bir şekilde yürütmek amacıyla TUPA Ajansı (Turkish Universities Promotion Agency) kuruldu. Ajansın kurucusu Deniz Akar, böyle bir ajansa neden ihtiyaç olduğunu ve kuruluş amaçlarını şöyle anlattı: "Türkiye'deki devlet üniversiteleri sayısı 100'ü aşarken, vakıf üniversitelerinin sayısı 70'i aştı. Önümüzdeki süreçte üniversite sayısının 200'ü bulması bekleniyor. Bununla birlikte Türkiye, her yıl onbinlerce öğrenciyi yurtdışında eğitime gönderirken, Türkiye'ye gelen yabancı öğrenci sayısı ise ancak binlerle ifade edilebiliyor. Bugün yurtdışında okuyan Türk öğrenci sayısı 100 bine yaklaşmışken, Türkiye'de okuyan yabancı öğrenci sayısı ise 18 bin civarındadır. Yabancı öğrenci sayısının artırılması için tek bir yol görünüyor. Bu da, İngiltere, Amerika, Avustralya, Almanya, Fransa, Hollanda ve Kanada gibi ülkelerin yıllardır takip ettiği gibi hedef ülkelerde Türkiye'nin ve Türk üniversitelerinin tanıtımını en iyi şekilde yapmak.
Tanıtım nasıl olacak ?
Çalışmalara, "Study in Turkey" dergisini hazırlayarak başladık. Derginin tüm dünyadan ulaşılabilir olması için "www.studyinturkey. com" sitesini hazırlıyoruz. Bu dergi kataloğu ve web portalında, Türkiye'deki üniversite sistemi, rektörlerle röportajlar, üniversitelerin değişim programları, iletişim, ulaşım, burslar ve kampus yaşamı gibi bilgilere yer verilecek.
(Yaşar Özay – sabah.com.tr)
Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Ocak 2012 13:57
Gösterim: 2272
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve eşi özlenen Özkan'ın da organlarını bağışlayacakları belirtildi
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Özkan ve eşi Özlenen Özkan'ın da organlarını bağışlayacakları belirtildi.
Özkan çifti, yakın zamanda herhangi bir çalışmalarının olmayacağı ve hedeflerinin ilk etapta gerçekleştirdikleri nakillerden sonuç almak olduğunu açıkladılar. Gerçekleştirdiği özel nakillerle Türkiye ve dünya gündemine oturan Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, yüz ve çift kol nakli hastalarındaki gelişmelerin olumlu olduğunu kaydetti.
Ameliyat başarılı geçti
Yüz nakli yapılan 19 yaşındaki Atilla Acar'ın dolaşım, sistemik ve cerrahi bir problemi olmadığına değinen Özkan,"Uğur, gayet iyi, sağlıklı ilişkiler kurulabiliyor. Yoğun bakımdaki Atilla Kavdır'ın cerrahi bir problemi yok. İlk gündeki yüklenmelerden dolayı biraz daha fazla yoğun bakımda kalması gerekiyor. Çok uzun kalmasını beklemiyoruz ama yavaş yayaş toparlıyor. Keşke bacakta başarılı olsaydı. Hastanın genel durumunu bozmamak için bacağı aldık. Hastanın kollarında sorun olmaması daha önemli. En azından buraya geldiğinden daha fazlası ile göndermekte çok önemli"
Yüz nakli olan Uğur Acar'ın yüzünün normal bir insandaki gibi fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir süre bekleteceklerini kaydeden Ömer Özkan, 'Umuyoruz her şey öyle olacak" dedi.
Doktorda organ bağışı yapıyor
Organ bağışına değinen Ömer Özkan,"Organ nakli ameliyatları; çok önemli bir sembol bir prestij ameliyatıdır. Bu ameliyatlar Türkiye'de yapılabiliyorsa çok daha iyisi yapılabilir. Diğer ameliyatların çok rutin olarak daha fazla yapılması gerekiyor.
Özellikle organ naklinde ülkemizdeki sıkıntı teknik alt yapı değil donör bulma aşamasındaki zorluklardır. Artık insanımızın bunu aşması gerekiyor. Çürüyen bir dokunun kimseye faydası yok. Çürüyecek olan bir doku şu an başkasında yaşıyor. Bir böbreğin, karaciğerin bir kolun insanlara hayat vereceği bir yüzün insanlara yaşam sevinci vereceğini düşünmemiz lazım. Bahçede görüyoruz. Birçok vatandaşımızın motive olduğunu ellerinde organ bağışı kartları ile dolaştığını görüyoruz. İnşallah bu olaylarda onlara vesile olur. Biz de uzun dönemde organ bağışında İspanya'yı yakalarız diye umut ediyorum. Biz bağışladık. Bizim bağışlamamızın yanında ailemizin yakınlarımızın daha duyarlı olması gerekiyor. Ben bunda hiçbir sakınca görmüyorum. İnsanların çevresini motive etmesi daha önemli diye düşünüyorum"
Hayalleri bitmedi
Özkan, şu an kısa dönemdeki en büyük hedefinin yüz naklini sonuçlandırmak olduğunu belirterek "Ardından uzun dönemde rahim naklinde çocuk sahibi yapabilmektir. Buda bir buçuk sene süre gerektiriyor. Biz ilk önce gerçekleştirdiğimiz nakillerden sonuç almayı bekliyoruz. Tabii ki gerçekleştirmek istediğim hayallerim var."
Yüz nakli bilim kurgu filmi gibiydi
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç Dr. Özlenen Özkan, eşi Ömer Özkan ile paylaştıklarını aktardı. Özlenen Özkan, eşi Ömer ile yüz naklini çok uzun zamandır hayal ettiklerini hatırlattı. Son bir yıldır bütün dikkatlerinin yüz nakli üzerine olduğunu vurgulayan Özlenen Özkan, şöyle konuştu: " Bizim ilk yaptığımız nakil 1.5 yıl önce Cihan Topal'a yaptığımız çift kol nakliydi. Onda çok heyecanlanmıştık. Rahim naklinde de çok heyecanlanmıştık. Ama yüz nakli bize biraz daha fantastik geldi. Heyecanımız daha da arttı.
Sonrasında her şey güzel gelişti. Ben bu olaya medyanın bu kadar çok ilgi göstermesini ameliyat esnasında fark ettim. Ameliyat masasında aldığımız yüzü Uğur Acar'a nakletme esnasındaki görüntü hepimizi çok ürpertti. İnsanların ilgisini o zaman anladım. Bilim kurgu filmi gibiydi açıkcası. Çok değişik heyecan verici mutluluk bütün duygular bir aradaydı"
Evde hep yüz nakli konuşuluyordu
Evde sürekli yüz nakli yapacakları günü konuştuklarını kaydeden Özlenen Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ne zaman yapacağız, ne zaman yapacağız' diye konuşurduk. Eşim Ömer Özkan, nakil yapacağını hisseder. Rahim naklinde de hissetmişti. Yani tesadüf oldu. Ama son zamanlardaki bütün mevzumuz buydu. 4 merkez yüz naklini yapmak için adaydı. Ne mutlu ki bunu biz başardık. Ömer kendine yüz naklini 31 Aralık'ta yapma hedefi koymuştu. Bunu 20 gün geciktirdik"
Organ bağışı için bir dakika bile düşünmediler
Eşi ile birlikte organlarını bağışladıklarını ifade eden Özlenen Özkan, şunları söyledi: "Bizim yaptığımız iş organlarla ilgili, vermemek zaten çok ayıp olurdu. Bizim tek başımıza organlarımızı vermemizin bir anlamı yok. Önemli olan burada hasta yakınlarının bilinçli olmasıdır. Biz aramızda konuştuk, böyle bir şey bir dakika bile düşünülmezdi."
Gerçekleştirdikleri 3 önemli naklin hepsinin birbirinden önemli olduğunun altını çizen Özlenen Özkan, sözlerini şöyle tamamladı: " Hepsinde ilkleri yaşadık. Beni en çok heyecanlandıran yüz nakli oldu. Bizim 3 nakil çok zamanımızı ve enerjimizi aldı. Rahim naklinde bir tecrübemiz yok. Kısa vadede yeni bir şey düşünmüyoruz. Söz verdiğimiz yüz ve kol nakli adayları var. Bunların dışında düşündüğümüz bir konu yok."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve eşi özlenen Özkan'ın da organlarını bağışlayacakları belirtildi
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Özkan ve eşi Özlenen Özkan'ın da organlarını bağışlayacakları belirtildi.
Özkan çifti, yakın zamanda herhangi bir çalışmalarının olmayacağı ve hedeflerinin ilk etapta gerçekleştirdikleri nakillerden sonuç almak olduğunu açıkladılar. Gerçekleştirdiği özel nakillerle Türkiye ve dünya gündemine oturan Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, yüz ve çift kol nakli hastalarındaki gelişmelerin olumlu olduğunu kaydetti.
Ameliyat başarılı geçti
Yüz nakli yapılan 19 yaşındaki Atilla Acar'ın dolaşım, sistemik ve cerrahi bir problemi olmadığına değinen Özkan,"Uğur, gayet iyi, sağlıklı ilişkiler kurulabiliyor. Yoğun bakımdaki Atilla Kavdır'ın cerrahi bir problemi yok. İlk gündeki yüklenmelerden dolayı biraz daha fazla yoğun bakımda kalması gerekiyor. Çok uzun kalmasını beklemiyoruz ama yavaş yayaş toparlıyor. Keşke bacakta başarılı olsaydı. Hastanın genel durumunu bozmamak için bacağı aldık. Hastanın kollarında sorun olmaması daha önemli. En azından buraya geldiğinden daha fazlası ile göndermekte çok önemli"
Yüz nakli olan Uğur Acar'ın yüzünün normal bir insandaki gibi fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir süre bekleteceklerini kaydeden Ömer Özkan, 'Umuyoruz her şey öyle olacak" dedi.
Doktorda organ bağışı yapıyor
Organ bağışına değinen Ömer Özkan,"Organ nakli ameliyatları; çok önemli bir sembol bir prestij ameliyatıdır. Bu ameliyatlar Türkiye'de yapılabiliyorsa çok daha iyisi yapılabilir. Diğer ameliyatların çok rutin olarak daha fazla yapılması gerekiyor.
Özellikle organ naklinde ülkemizdeki sıkıntı teknik alt yapı değil donör bulma aşamasındaki zorluklardır. Artık insanımızın bunu aşması gerekiyor. Çürüyen bir dokunun kimseye faydası yok. Çürüyecek olan bir doku şu an başkasında yaşıyor. Bir böbreğin, karaciğerin bir kolun insanlara hayat vereceği bir yüzün insanlara yaşam sevinci vereceğini düşünmemiz lazım. Bahçede görüyoruz. Birçok vatandaşımızın motive olduğunu ellerinde organ bağışı kartları ile dolaştığını görüyoruz. İnşallah bu olaylarda onlara vesile olur. Biz de uzun dönemde organ bağışında İspanya'yı yakalarız diye umut ediyorum. Biz bağışladık. Bizim bağışlamamızın yanında ailemizin yakınlarımızın daha duyarlı olması gerekiyor. Ben bunda hiçbir sakınca görmüyorum. İnsanların çevresini motive etmesi daha önemli diye düşünüyorum"
Hayalleri bitmedi
Özkan, şu an kısa dönemdeki en büyük hedefinin yüz naklini sonuçlandırmak olduğunu belirterek "Ardından uzun dönemde rahim naklinde çocuk sahibi yapabilmektir. Buda bir buçuk sene süre gerektiriyor. Biz ilk önce gerçekleştirdiğimiz nakillerden sonuç almayı bekliyoruz. Tabii ki gerçekleştirmek istediğim hayallerim var."
Yüz nakli bilim kurgu filmi gibiydi
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç Dr. Özlenen Özkan, eşi Ömer Özkan ile paylaştıklarını aktardı. Özlenen Özkan, eşi Ömer ile yüz naklini çok uzun zamandır hayal ettiklerini hatırlattı. Son bir yıldır bütün dikkatlerinin yüz nakli üzerine olduğunu vurgulayan Özlenen Özkan, şöyle konuştu: " Bizim ilk yaptığımız nakil 1.5 yıl önce Cihan Topal'a yaptığımız çift kol nakliydi. Onda çok heyecanlanmıştık. Rahim naklinde de çok heyecanlanmıştık. Ama yüz nakli bize biraz daha fantastik geldi. Heyecanımız daha da arttı.
Sonrasında her şey güzel gelişti. Ben bu olaya medyanın bu kadar çok ilgi göstermesini ameliyat esnasında fark ettim. Ameliyat masasında aldığımız yüzü Uğur Acar'a nakletme esnasındaki görüntü hepimizi çok ürpertti. İnsanların ilgisini o zaman anladım. Bilim kurgu filmi gibiydi açıkcası. Çok değişik heyecan verici mutluluk bütün duygular bir aradaydı"
Evde hep yüz nakli konuşuluyordu
Evde sürekli yüz nakli yapacakları günü konuştuklarını kaydeden Özlenen Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ne zaman yapacağız, ne zaman yapacağız' diye konuşurduk. Eşim Ömer Özkan, nakil yapacağını hisseder. Rahim naklinde de hissetmişti. Yani tesadüf oldu. Ama son zamanlardaki bütün mevzumuz buydu. 4 merkez yüz naklini yapmak için adaydı. Ne mutlu ki bunu biz başardık. Ömer kendine yüz naklini 31 Aralık'ta yapma hedefi koymuştu. Bunu 20 gün geciktirdik"
Organ bağışı için bir dakika bile düşünmediler
Eşi ile birlikte organlarını bağışladıklarını ifade eden Özlenen Özkan, şunları söyledi: "Bizim yaptığımız iş organlarla ilgili, vermemek zaten çok ayıp olurdu. Bizim tek başımıza organlarımızı vermemizin bir anlamı yok. Önemli olan burada hasta yakınlarının bilinçli olmasıdır. Biz aramızda konuştuk, böyle bir şey bir dakika bile düşünülmezdi."
Gerçekleştirdikleri 3 önemli naklin hepsinin birbirinden önemli olduğunun altını çizen Özlenen Özkan, sözlerini şöyle tamamladı: " Hepsinde ilkleri yaşadık. Beni en çok heyecanlandıran yüz nakli oldu. Bizim 3 nakil çok zamanımızı ve enerjimizi aldı. Rahim naklinde bir tecrübemiz yok. Kısa vadede yeni bir şey düşünmüyoruz. Söz verdiğimiz yüz ve kol nakli adayları var. Bunların dışında düşündüğümüz bir konu yok."
Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Ocak 2012 10:50
Gösterim: 3446
“Ah şu gençler! Kabalar, saygısızlar, kontrolden çıkmışlar!” Bu sözler ilginçtir ki, düşündüğünüz gibi bugünlere değil, bundan tam 2350 yıl öncesine, yani M.Ö. 350 yılına ait. Söyleyeni ise ünlü fizolof Aristoteles… Üstadın bugünlere uzanan sitemini en azından azaltmak için 2012 yılının ilk iş gününde ODTÜ kolları sıvadı. “Değişen Dünyada Y Kuşağı İle Etkili İletişim Kurma” seminerinde, kuşaklar arası anlaşmazlıklar ele alındı, katılımcılara bugünün ve geleceğin yöneticileri olan Y kuşağının iletişim kodları da anlatıldı.
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Ankara ve çevre il, ilçelerde devlet okulları ile özel dershanelerde görev yapan rehber öğretmenlere Y Kuşağı ile İletişim Semineri verdi. Seminerde, X olarak adlandırılan 1965-1980 arasında doğmuş kuşak ile günümüz gençlerini temsil eden 1980-2000 arası doğumlu Y kuşağının birbirlerini anlamada yaşadığı güçlükler ve bu güçlüklerin nasıl giderilebileceği konuşuldu. Daha sağlıklı iletişim kurabilmek için neler yapmak gerektiği sorgulandı, öneriler sunuldu. Seminerde, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Sosyal Bilimler Programları Akademik Kurul Başkanı Prof. Dr. Meral Aksu ve ODTÜ Öğrenme ve Öğrenci Gelişim Birimi Başkanı Doç. Dr. Oya Yerin Güneri, eğitim ile psikolojik danışma ve rehberlikteki yeni trendleri anlatırken, Profesyonel Gelişim Danışmanı ve Eğitmeni Elif Duru Gönen de, Y kuşağının düşünce yapısı, bakış açısı, motivasyon faktörleri ve davranışlarındaki farklılıklarını değerlendirdi.
Seminerin açılış konuşmasını yapan ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Rektörü Prof. Dr. Turgut Tümer, “Gençlerin önüne iyi fırsatlar konduğunda iki-üç matematik neti onlara engel olamaz” dedi. Prof. Dr. Tümer, Kuzey Kıbrıs Kampusu’nda da ODTÜ standartlarının işlediğini, eğitim kalitelerinin aynı seviyede olduğunu vurguladı.
X, Y ve Z kuşağının tarihsel yolculuğu
Konuşmasına kuşakların kronolojik sıralanışıyla başlayan Profesyonel Gelişim Danışmanı ve Eğitmeni Elif Duru Gönen’e göre jenerasyon sıralamasında ilk sırada 1922-1945 arası doğumlu olan ‘Geleneksel Kuşak’ yer alıyor. İkinci nesil kategorisinde yer alan ‘Ben Kuşağı’ (Boomers – BabyBoomers) ise 1946-1964 arası doğumlulardan oluşuyor. 1965-1980 zaman diliminde dünyaya gelen üçüncü nesil ‘X’ olarak adlandırılırken, seminerin ana konusunu oluşturan ‘Y Kuşağı’ ise 1980-2000 doğumluları kapsıyor. Bugün için son nesil olarak kategorize edilen, 2000 sonrası doğumluları ise ‘Z Kuşağı’ adı tarif ediyor.
Flu kuşak
Geleneksel Kuşak, II. Dünya Savaşını ve büyük buhranları yaşamış bir kuşak olarak sarsıntılar kuşağı olarak tanınıyor. ‘Bu kuşak çok büyük trajedilere sahip, bu yüzden hayatları boyunca kaygılara da sahip oldular’ diyen Gönen’e göre, o dönemin fotoğrafları bile flu. Tommiks’lerin, Mandrake’lerin ve bunun gibi kahramanı bol olan çizgi romanların vazgeçilmediği bu kuşakta, travmaların derinliğinde yaşadıkları umutları o kadar sığ ki, dünyayı kurtarıp, tüm acılara son verecek ‘süper kahramanlar’ umudun hayal hali oluyor. Gerçekçilik akımının dünyaya getirdiği yıkım, Dadaizm ve Sürrealizm akımlarının bu zaman aralığında doğmasına ve en çok bu kuşağın insanlarında yasamasına sebep oluyor.
Bir milyar insan ve devrim kuşağı
Geleneksel kuşağın çocukları olarak dünyaya gelen ‘Ben Kuşağı’ (BabyBoomers) çok sakin bir kuşak olamıyor. Dünyanın insan hakları hareketlerini, radyonun altın çağını, Türkiye'nin ise ihtilali ve çok partili döneme geçiş sancılarını yaşadığı yılları yaşıyorlar. Bazıları babaları gibi otoriteye saygılı olsalar da içlerinden en idealistleri toplumsal haksızlıklara isyan edip 68 gençlik hareketlerinin kahramanı oldular. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonraki ‘nüfus patlaması’ yıllarında doğan bu 1 milyar bebeğe ‘BabyBoomers’ deniyor. Gönen’in ‘Otoriteyi zorlayan ve statükodan nefret eden’ olarak dile getirdiği bu kuşakta teknoloji bazılarına yakın olurken, büyük kısmı ise teknolojiden uzak olmayı tercih ediyorlar.
Küçük Emrah jenerasyonu
Dünyanın hala nispeten çoğunluğunu oluşturan ‘X Kuşağı’ sandviç jenerasyon olarak da tanımlanıyor. Yaşadıkları evlerde hem önce çocuklarına, sonra yaşlanan anne-babalarına bakan X Kuşağı, kuşaklar arasında kalıyor. “Özal’ı, Küçük Emrah’ı, Ajda Pekkan’ı, araba telefonunu, ansiklopedilerin hala çok karizmatik olduğu dönemlerde son baskılarını yaşadık. Bunun yanında tüketim toplumunun ilk nesli olmayı da becerdik” diyen Gönen, iş alanlarında da arada kalmış bir kuşak olduklarını şu sözlerle vurguluyor: “İş hayatımın ilk zamanlarında, iki yöneticinin yaptığı toplantıda ‘bir fikrim var’ diye çıkış yapmıştım. Bana tuhaf baktılar. Kendi yöneticim beni içeri çekip kibarca susmamı söyleyip, fikirlerimi yönetici olana kadar saklamamı tembihlemişti, ben de uzun yıllarca tüm fikirlerimi bir deftere not aldım. Sürekli yazıyordum. Nihayetinde artık yönetici olmuştum. Ancak yönetici olduğumda Y Kuşağı ile çalışmaya başlamıştık. Biriktirdiğim tüm fikirleri kullanacaktım ki, işlerin değişmiş olduğunu fark ettim. Yeni kuşakta yönetim yapılanması üstten alta doğru değil yatay şekilde işliyormuş. Komut vermekle değil, beyin fırtınasıyla çalışılıyormuş. Not defterimi nerdeyse hiç kullanamadım.”
Neden Y kuşağı
IQ’nun her 10 yılda 3 puan arttığını dile getiren Gönen, günümüzde yaşayan kuşakların kesinlikle zeki olduklarını savundu. ‘Eski kuşakların dünya ile ortak noktası çok az iken, bu günün dünya insanı, yüzde 80 ortak yaşıyor.’ diyen Gönen, Y kuşağının (Why Generation) davranış ve düşünce farklılığının sebeplerini zamansal ve küresel değişikliklere göre temellendirdi. Bu değişiklikleri somutlaştırmak adına Radyonun, TV’nin, PC’nin ve IPAD ürününün satış ve rakam grafiğini anlattığı sunuma göre, radyo 38 yılda 50 milyon satış yaparken sadece IPad ürünü bile 3 günde 600 bin satışa ulaşıyor. ‘Dün, 300 milyardan fazla mail atıldı’ diye konuşan Gönen, ‘bilginin geçerliliği, süt şişesinin üzerindeki tarihten bile kısa artık’ diyerek kuşaklar arası bilgiye ulaşma tekniklerinin de değiştiğinin altını çizdi. ‘Bu kuşaklar artık her yerde öğreniyor’ diye sözlerine devam eden Gönen, elli yıl sonra kütüphanelerin, banknotların, petrol araçlarının, kaybolmanın, körlüğün, buzulların artık olmayacağını örneklendirerek, değişimin yarın olduğu gibi bu gün de kaçınılmaz ve gün geçtikçe daha da hızlandığını dile getirdi.
Y kuşağı aynı anda birçok işi yapabiliyor
Gönen’in verdiği Youth Media araştırmasına bilgilerine göre, Y kuşağı günde ortalama 4 saat sosyal medyada online olurken, aynı anda dizi izliyor, yine aynı anda arkadaşları ile de mesajlaşabiliyor, zekalarını çoklu konsantre şeklinde kullanıyorlar. Yine araştırmalara göre kuşağın yüzde 91’i mutlaka ‘online’ olurken, bu nesil için en önemli marka ürünleri ise telefon ve ayakkabıdan oluşuyor. Sportif giyimleri seven bu jenerasyon kendilerini ‘anlayışlı, eğlenceli ve canayakın’ buluyor. Kendi aralarında kurdukları kısaltılmış formlarla hem aynı frekansları yakalıyorlar hem de iletişimlerini hızlandırıyorlar. Eski bilgi edinme yöntemleri yerine yeni tür bilgi paylaşım forumları olan Facebook, Twetter ve ‘Wiki-pedia-leaks’ gibi ‘e-öğretmenlerle’ bilginin kendisine akmasını istiyor, gündemi de buradan takip ediyor.
Devrimci nineler asi torunlar!
Samimiyetin, Y nesli için bir ilişkide en önemli duygu olduğunu belirten, Gönen’in anlatılarına göre kendisine açık davranıldığı durumlarda nesil, olgun ve anlayışlı davranıyor. Nintendo kuşağı, nexters, veya why jenerasyonu olarak da isimlendirilen bu kuşak, bir önceki X kuşağıyla çatışmalar yaşasa da, daha önceki ‘Ben’ kuşağı (BabyBoomers) ile çok daha iyi anlaşıyor. Y kuşağı ve Ben kuşağı özgürlüğe olan düşkünlüklerinde ve dünyayı değiştirmek için kahramanlara ihtiyaç duymamalarında benzerlik gösterip benzer idealleri paylaşıyor.
Y nesli ile daha sağlıklı iletişim kurabilmek için bazı anahtarların olduğuna vurgu yapan gönene göre ‘Onaylanmak’ olmazsa olmaz bir olgu.
Y kuşağını anlama kılavuzu
Onaylanmak: Bu kuşak için önemli olan faktörlerin başında ‘akran onayı’ da geliyor. Sıra arkadaşının, mesai arkadaşının, internetteki oyun arkadaşının önermediği ve onaylamadığı bir ürün ile Y'nin buluşması çok zor.
Kişiselleştirme: Tek tip olmaktan, aynı düşünmekten, fabrikasyon görünmekten hoşlanmıyorlar. Üreticiler bile ürünlerini ‘kendi tarzını yarat’ mantığında, özellikleri değiştirilebilir olarak sunuyor.
İşbirliği: Eğitim hayatlarında veya iş yaşamlarında karşılıklı etkileşim olursa ilgilerini yüksek tutuyorlar. Bir projenin kendilerine anlatılmasındansa projenin içinde yer almayı istiyorlar.
Eğlence: Hayattı gerektiğinden fazla ciddiye almanın sorunlu bir davranış olduğunu düşünüyorlar. Kendileriyle bile dalga geçebilen insanlar, kesinlikle sevecekleri, eğlenceli insanlar oluyor.
Hız: Aynı anda 4-5 yere odaklanabilen bu nesil, iletişimlerinde uzun nutuklar yerine ‘yatırımcı konuşması’nı tercih ediyor. Bu, aklında bir proje olan kişinin, potansiyel yatırımcıyla asansörde denk gelip, 20. kata kadar bir iş bağlantısı kurabilme konuşması oluyor.
Güven: İletişim halinde olduğu kişilerde güven duygusu arıyorlar. Bu da onlar için samimiyet, açıklık ve zamanla oluşuyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
“Ah şu gençler! Kabalar, saygısızlar, kontrolden çıkmışlar!” Bu sözler ilginçtir ki, düşündüğünüz gibi bugünlere değil, bundan tam 2350 yıl öncesine, yani M.Ö. 350 yılına ait. Söyleyeni ise ünlü fizolof Aristoteles… Üstadın bugünlere uzanan sitemini en azından azaltmak için 2012 yılının ilk iş gününde ODTÜ kolları sıvadı. “Değişen Dünyada Y Kuşağı İle Etkili İletişim Kurma” seminerinde, kuşaklar arası anlaşmazlıklar ele alındı, katılımcılara bugünün ve geleceğin yöneticileri olan Y kuşağının iletişim kodları da anlatıldı.
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Ankara ve çevre il, ilçelerde devlet okulları ile özel dershanelerde görev yapan rehber öğretmenlere Y Kuşağı ile İletişim Semineri verdi. Seminerde, X olarak adlandırılan 1965-1980 arasında doğmuş kuşak ile günümüz gençlerini temsil eden 1980-2000 arası doğumlu Y kuşağının birbirlerini anlamada yaşadığı güçlükler ve bu güçlüklerin nasıl giderilebileceği konuşuldu. Daha sağlıklı iletişim kurabilmek için neler yapmak gerektiği sorgulandı, öneriler sunuldu. Seminerde, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Sosyal Bilimler Programları Akademik Kurul Başkanı Prof. Dr. Meral Aksu ve ODTÜ Öğrenme ve Öğrenci Gelişim Birimi Başkanı Doç. Dr. Oya Yerin Güneri, eğitim ile psikolojik danışma ve rehberlikteki yeni trendleri anlatırken, Profesyonel Gelişim Danışmanı ve Eğitmeni Elif Duru Gönen de, Y kuşağının düşünce yapısı, bakış açısı, motivasyon faktörleri ve davranışlarındaki farklılıklarını değerlendirdi.
Seminerin açılış konuşmasını yapan ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Rektörü Prof. Dr. Turgut Tümer, “Gençlerin önüne iyi fırsatlar konduğunda iki-üç matematik neti onlara engel olamaz” dedi. Prof. Dr. Tümer, Kuzey Kıbrıs Kampusu’nda da ODTÜ standartlarının işlediğini, eğitim kalitelerinin aynı seviyede olduğunu vurguladı.
X, Y ve Z kuşağının tarihsel yolculuğu
Konuşmasına kuşakların kronolojik sıralanışıyla başlayan Profesyonel Gelişim Danışmanı ve Eğitmeni Elif Duru Gönen’e göre jenerasyon sıralamasında ilk sırada 1922-1945 arası doğumlu olan ‘Geleneksel Kuşak’ yer alıyor. İkinci nesil kategorisinde yer alan ‘Ben Kuşağı’ (Boomers – BabyBoomers) ise 1946-1964 arası doğumlulardan oluşuyor. 1965-1980 zaman diliminde dünyaya gelen üçüncü nesil ‘X’ olarak adlandırılırken, seminerin ana konusunu oluşturan ‘Y Kuşağı’ ise 1980-2000 doğumluları kapsıyor. Bugün için son nesil olarak kategorize edilen, 2000 sonrası doğumluları ise ‘Z Kuşağı’ adı tarif ediyor.
Flu kuşak
Geleneksel Kuşak, II. Dünya Savaşını ve büyük buhranları yaşamış bir kuşak olarak sarsıntılar kuşağı olarak tanınıyor. ‘Bu kuşak çok büyük trajedilere sahip, bu yüzden hayatları boyunca kaygılara da sahip oldular’ diyen Gönen’e göre, o dönemin fotoğrafları bile flu. Tommiks’lerin, Mandrake’lerin ve bunun gibi kahramanı bol olan çizgi romanların vazgeçilmediği bu kuşakta, travmaların derinliğinde yaşadıkları umutları o kadar sığ ki, dünyayı kurtarıp, tüm acılara son verecek ‘süper kahramanlar’ umudun hayal hali oluyor. Gerçekçilik akımının dünyaya getirdiği yıkım, Dadaizm ve Sürrealizm akımlarının bu zaman aralığında doğmasına ve en çok bu kuşağın insanlarında yasamasına sebep oluyor.
Bir milyar insan ve devrim kuşağı
Geleneksel kuşağın çocukları olarak dünyaya gelen ‘Ben Kuşağı’ (BabyBoomers) çok sakin bir kuşak olamıyor. Dünyanın insan hakları hareketlerini, radyonun altın çağını, Türkiye'nin ise ihtilali ve çok partili döneme geçiş sancılarını yaşadığı yılları yaşıyorlar. Bazıları babaları gibi otoriteye saygılı olsalar da içlerinden en idealistleri toplumsal haksızlıklara isyan edip 68 gençlik hareketlerinin kahramanı oldular. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonraki ‘nüfus patlaması’ yıllarında doğan bu 1 milyar bebeğe ‘BabyBoomers’ deniyor. Gönen’in ‘Otoriteyi zorlayan ve statükodan nefret eden’ olarak dile getirdiği bu kuşakta teknoloji bazılarına yakın olurken, büyük kısmı ise teknolojiden uzak olmayı tercih ediyorlar.
Küçük Emrah jenerasyonu
Dünyanın hala nispeten çoğunluğunu oluşturan ‘X Kuşağı’ sandviç jenerasyon olarak da tanımlanıyor. Yaşadıkları evlerde hem önce çocuklarına, sonra yaşlanan anne-babalarına bakan X Kuşağı, kuşaklar arasında kalıyor. “Özal’ı, Küçük Emrah’ı, Ajda Pekkan’ı, araba telefonunu, ansiklopedilerin hala çok karizmatik olduğu dönemlerde son baskılarını yaşadık. Bunun yanında tüketim toplumunun ilk nesli olmayı da becerdik” diyen Gönen, iş alanlarında da arada kalmış bir kuşak olduklarını şu sözlerle vurguluyor: “İş hayatımın ilk zamanlarında, iki yöneticinin yaptığı toplantıda ‘bir fikrim var’ diye çıkış yapmıştım. Bana tuhaf baktılar. Kendi yöneticim beni içeri çekip kibarca susmamı söyleyip, fikirlerimi yönetici olana kadar saklamamı tembihlemişti, ben de uzun yıllarca tüm fikirlerimi bir deftere not aldım. Sürekli yazıyordum. Nihayetinde artık yönetici olmuştum. Ancak yönetici olduğumda Y Kuşağı ile çalışmaya başlamıştık. Biriktirdiğim tüm fikirleri kullanacaktım ki, işlerin değişmiş olduğunu fark ettim. Yeni kuşakta yönetim yapılanması üstten alta doğru değil yatay şekilde işliyormuş. Komut vermekle değil, beyin fırtınasıyla çalışılıyormuş. Not defterimi nerdeyse hiç kullanamadım.”
Neden Y kuşağı
IQ’nun her 10 yılda 3 puan arttığını dile getiren Gönen, günümüzde yaşayan kuşakların kesinlikle zeki olduklarını savundu. ‘Eski kuşakların dünya ile ortak noktası çok az iken, bu günün dünya insanı, yüzde 80 ortak yaşıyor.’ diyen Gönen, Y kuşağının (Why Generation) davranış ve düşünce farklılığının sebeplerini zamansal ve küresel değişikliklere göre temellendirdi. Bu değişiklikleri somutlaştırmak adına Radyonun, TV’nin, PC’nin ve IPAD ürününün satış ve rakam grafiğini anlattığı sunuma göre, radyo 38 yılda 50 milyon satış yaparken sadece IPad ürünü bile 3 günde 600 bin satışa ulaşıyor. ‘Dün, 300 milyardan fazla mail atıldı’ diye konuşan Gönen, ‘bilginin geçerliliği, süt şişesinin üzerindeki tarihten bile kısa artık’ diyerek kuşaklar arası bilgiye ulaşma tekniklerinin de değiştiğinin altını çizdi. ‘Bu kuşaklar artık her yerde öğreniyor’ diye sözlerine devam eden Gönen, elli yıl sonra kütüphanelerin, banknotların, petrol araçlarının, kaybolmanın, körlüğün, buzulların artık olmayacağını örneklendirerek, değişimin yarın olduğu gibi bu gün de kaçınılmaz ve gün geçtikçe daha da hızlandığını dile getirdi.
Y kuşağı aynı anda birçok işi yapabiliyor
Gönen’in verdiği Youth Media araştırmasına bilgilerine göre, Y kuşağı günde ortalama 4 saat sosyal medyada online olurken, aynı anda dizi izliyor, yine aynı anda arkadaşları ile de mesajlaşabiliyor, zekalarını çoklu konsantre şeklinde kullanıyorlar. Yine araştırmalara göre kuşağın yüzde 91’i mutlaka ‘online’ olurken, bu nesil için en önemli marka ürünleri ise telefon ve ayakkabıdan oluşuyor. Sportif giyimleri seven bu jenerasyon kendilerini ‘anlayışlı, eğlenceli ve canayakın’ buluyor. Kendi aralarında kurdukları kısaltılmış formlarla hem aynı frekansları yakalıyorlar hem de iletişimlerini hızlandırıyorlar. Eski bilgi edinme yöntemleri yerine yeni tür bilgi paylaşım forumları olan Facebook, Twetter ve ‘Wiki-pedia-leaks’ gibi ‘e-öğretmenlerle’ bilginin kendisine akmasını istiyor, gündemi de buradan takip ediyor.
Devrimci nineler asi torunlar!
Samimiyetin, Y nesli için bir ilişkide en önemli duygu olduğunu belirten, Gönen’in anlatılarına göre kendisine açık davranıldığı durumlarda nesil, olgun ve anlayışlı davranıyor. Nintendo kuşağı, nexters, veya why jenerasyonu olarak da isimlendirilen bu kuşak, bir önceki X kuşağıyla çatışmalar yaşasa da, daha önceki ‘Ben’ kuşağı (BabyBoomers) ile çok daha iyi anlaşıyor. Y kuşağı ve Ben kuşağı özgürlüğe olan düşkünlüklerinde ve dünyayı değiştirmek için kahramanlara ihtiyaç duymamalarında benzerlik gösterip benzer idealleri paylaşıyor.
Y nesli ile daha sağlıklı iletişim kurabilmek için bazı anahtarların olduğuna vurgu yapan gönene göre ‘Onaylanmak’ olmazsa olmaz bir olgu.
Y kuşağını anlama kılavuzu
Onaylanmak: Bu kuşak için önemli olan faktörlerin başında ‘akran onayı’ da geliyor. Sıra arkadaşının, mesai arkadaşının, internetteki oyun arkadaşının önermediği ve onaylamadığı bir ürün ile Y'nin buluşması çok zor.
Kişiselleştirme: Tek tip olmaktan, aynı düşünmekten, fabrikasyon görünmekten hoşlanmıyorlar. Üreticiler bile ürünlerini ‘kendi tarzını yarat’ mantığında, özellikleri değiştirilebilir olarak sunuyor.
İşbirliği: Eğitim hayatlarında veya iş yaşamlarında karşılıklı etkileşim olursa ilgilerini yüksek tutuyorlar. Bir projenin kendilerine anlatılmasındansa projenin içinde yer almayı istiyorlar.
Eğlence: Hayattı gerektiğinden fazla ciddiye almanın sorunlu bir davranış olduğunu düşünüyorlar. Kendileriyle bile dalga geçebilen insanlar, kesinlikle sevecekleri, eğlenceli insanlar oluyor.
Hız: Aynı anda 4-5 yere odaklanabilen bu nesil, iletişimlerinde uzun nutuklar yerine ‘yatırımcı konuşması’nı tercih ediyor. Bu, aklında bir proje olan kişinin, potansiyel yatırımcıyla asansörde denk gelip, 20. kata kadar bir iş bağlantısı kurabilme konuşması oluyor.
Güven: İletişim halinde olduğu kişilerde güven duygusu arıyorlar. Bu da onlar için samimiyet, açıklık ve zamanla oluşuyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Ocak 2012 12:40
Gösterim: 6891
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, öğrencilerin Twitter üzerinden gönderdiği şikayet mesajları üzerine gece yarısı yurtlara çatkapı yapıyor.
Sosyal medyayı en iyi kullanan kabine üyeleri arasında yer alan Gençlik ve Spor Bakanı Kılıç, Twitter’dan şikayetlerini dinlediği öğrencilerin talepleri doğrultusunda Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı yurtlara ziyaretler yapıyor.
Öğrencilerin Twitter üzerinde gönderdiği şikâyet mesajlarını ihbar kabul ederek yurtlara gece yarısı baskınlar düzenleyen Bakan Kılıç'ın gittiği her yurtta sorunları tek tek çözüme kavuşturduğu ifade edilen bakanlıktan yapılan açıklamada, İzmir Bornova Yurdu'na yapılan son baskının ardından yurtta büyük bir değişim başladığı ifade edildi.
Açıklamaya göre, 13 Ocak'ta stadyum yeri bakmak üzere İzmir'e yaptığı ziyaret sırasında gece saatlerinde ani bir kararla Bornova yurduna ''baskın yapan'' Kılıç, önce kız yurdunu ardından erkek yurdunu ziyaret etti.
Twitter’dan mesaj yağıyor
Öğrencilerin isteği üzerine katlara çıkan ve oda oda blokları dolaşan Kılıç, ihtiyaçları ve eksikleri yerinde tespit etti. Öğrencilerin yoğun şikayetlerini dinledikten sonra Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak'ı arayarak İzmir'e çağıran Kılıç, verdiği talimatla yurttaki sorunları 10 günde çözüme kavuşturdu.
Açıklamaya göre, öğrencilerin isteği doğrultusunda yurt bloklarının altındaki kafeteryalara LCD ekran televizyonlar yerleştirildi. Nevresim ve çarşaf takımlarına dönük şikayetler üzerine de 5 bin nevresim, çarşaf ve yastık kılıfından oluşan setler öğrencilere dağıtıldı. 15 günlük tatil süresince de yurt bloklarındaki tüm banyo ve tuvaletler yenilenmeye başladı.
Kılıç'ın bu ziyaretleri sonrasında Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndaki sorunların çözüldüğünü gören öğrencilerin, twitter üzerinden mesaj atmaya devam ettiği bildirildi.
(samanyoluhaber.com)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, öğrencilerin Twitter üzerinden gönderdiği şikayet mesajları üzerine gece yarısı yurtlara çatkapı yapıyor.
Sosyal medyayı en iyi kullanan kabine üyeleri arasında yer alan Gençlik ve Spor Bakanı Kılıç, Twitter’dan şikayetlerini dinlediği öğrencilerin talepleri doğrultusunda Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı yurtlara ziyaretler yapıyor.
Öğrencilerin Twitter üzerinde gönderdiği şikâyet mesajlarını ihbar kabul ederek yurtlara gece yarısı baskınlar düzenleyen Bakan Kılıç'ın gittiği her yurtta sorunları tek tek çözüme kavuşturduğu ifade edilen bakanlıktan yapılan açıklamada, İzmir Bornova Yurdu'na yapılan son baskının ardından yurtta büyük bir değişim başladığı ifade edildi.
Açıklamaya göre, 13 Ocak'ta stadyum yeri bakmak üzere İzmir'e yaptığı ziyaret sırasında gece saatlerinde ani bir kararla Bornova yurduna ''baskın yapan'' Kılıç, önce kız yurdunu ardından erkek yurdunu ziyaret etti.
Twitter’dan mesaj yağıyor
Öğrencilerin isteği üzerine katlara çıkan ve oda oda blokları dolaşan Kılıç, ihtiyaçları ve eksikleri yerinde tespit etti. Öğrencilerin yoğun şikayetlerini dinledikten sonra Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak'ı arayarak İzmir'e çağıran Kılıç, verdiği talimatla yurttaki sorunları 10 günde çözüme kavuşturdu.
Açıklamaya göre, öğrencilerin isteği doğrultusunda yurt bloklarının altındaki kafeteryalara LCD ekran televizyonlar yerleştirildi. Nevresim ve çarşaf takımlarına dönük şikayetler üzerine de 5 bin nevresim, çarşaf ve yastık kılıfından oluşan setler öğrencilere dağıtıldı. 15 günlük tatil süresince de yurt bloklarındaki tüm banyo ve tuvaletler yenilenmeye başladı.
Kılıç'ın bu ziyaretleri sonrasında Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndaki sorunların çözüldüğünü gören öğrencilerin, twitter üzerinden mesaj atmaya devam ettiği bildirildi.
(samanyoluhaber.com)
Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Ocak 2012 10:15
Gösterim: 2299

