Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Önlerine gelene sarıldılar

ABD’de yaşayan Andrew ve Jaclyn Hayes kardeşler geliştirdikleri “Hugging People” (insanları Kucaklamak) projesiyle internette bir fenomen oldu.

Şehirlerin işlek yerlerinde gelen geçenleri kucaklamaya çalışan kardeşler bu çabalarını ve insanların kendilerine verdiği tepkileri videoya kaydederek internete yüklüyor. Hayes’lerin kucaklamaya çalıştığı kişilerin çoğunluğu ya kaçıyor, ya da “Seni tanıyor muyum?” tepkisi veriyor. Nadiren de olsa, “Buna ihtiyacım vardı. Keşke her yerde birbirini kucaklayanlar olsa” diyen olumlu insanlara rastlanıyor. eğitimtercihi

 

 

 

 

 

 

 

eğitimtercihi

> İnternetin tıklanma rekoru kıran yeni fenomeni

Önlerine gelene sarıldılar

ABD’de yaşayan Andrew ve Jaclyn Hayes kardeşler geliştirdikleri “Hugging People” (insanları Kucaklamak) projesiyle internette bir fenomen oldu.

Şehirlerin işlek yerlerinde gelen geçenleri kucaklamaya çalışan kardeşler bu çabalarını ve insanların kendilerine verdiği tepkileri videoya kaydederek internete yüklüyor. Hayes’lerin kucaklamaya çalıştığı kişilerin çoğunluğu ya kaçıyor, ya da “Seni tanıyor muyum?” tepkisi veriyor. Nadiren de olsa, “Buna ihtiyacım vardı. Keşke her yerde birbirini kucaklayanlar olsa” diyen olumlu insanlara rastlanıyor. eğitimtercihi

 

 

 

 

 

 

 

eğitimtercihi

Son Güncelleme: Cuma, 10 Ağustos 2012 11:59

Gösterim: 2341

Kitap fotokopisine 5 yıl hapis

Bugün Gazetesi'inde çıkan habere göre, yeni Telif Yasası’na göre fotokopiyle çoğaltılan her kitap korsan sayılacak.

Bundan böyle bir eserin yüzde 20’sinden fazlasının fotokopisini çekmek yasak. Bu kurala uymayanlar bir yıldan 5 yıla kadar hapis ceza alacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni Telif Yasası’na göre bundan böyle fotokopicilerde çoğaltılan kitaplar korsan kapsamına giriyor. Mevcut sistemde herhangi bir kitabın tamamıyla fotokopisini çekip kullanmak mümkün. Ancak yeni yasa buna izin vermiyor.

TEK NÜSHAYA İZİN VAR

Bundan böyle eser sahibinin meşru menfaatine zarar verecek şekilde hiçbir eser çoğaltılamayacak. Eserin yüzde 20’sinden fazlasının fotokopiyle çoğaltılması yasak. Bu yasaya uymayanlar 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacak. Yetkililer yasaya uymayana önce para cezası verileceğini ikinci kez olayı tekrarlarsa hapis cezasının uygulanacağını belirtti. Piyasada tek nüshası olan kitaplar uygulamanın dışına bırakıldı. Düzenlemeyi değerlendiren Telif Hakları Uzmanı Avukat Cahit Suluk, “Bugün fotokopi cihazlarının hafızasında binlerce kitap yer alıyor. Fotokopici tek düğmeye basarak o kitabı çıkarabiliyor. Bu durumyayın sektörünü öldürüyor. Pahalı diye bir eser çoğaltılamaz. Bu ahlaksızlıktır” dedi. Eserlerden fotokopi çekilmesine ancak fotokopicinin bunun için bedel ödemesiyle mümkün olacağını belirten Avukat Suluk sözlerine şöyle devam etti:

FOTOKOPİYE ZAM GELİYOR

“Eserleri çoğaltmaya yarayan materyallerden ve cihazlardan yüzde 3 oranın kesinti yapılacak. Bu bedel, üreticilerden ya da ithalatçılardan yapılacak. Yani bin dolarlık bir cihaz için devlet 30 dolar alacak. Bu da ister istemez fotokopi fiyatlarının zamlanmasına neden olacak. ”

Böyle giderse hiç kitap çıkmaz

Yayıncılığın da aynı müzikte olduğu gibi şekil değiştirmeye başladığını ifade eden Telif Hakları Uzmanı Avukat Cahit Suluk şunları söyledi: “Dijital korsanlarla mücadele edilmezse bir daha kitap çıkmaz. Dolayısıyla bizim bilgiyi koruyucu hukuka yani fikri mülkiyet hukukuna ihtiyacımız var. Bilgiye bu değeri ve önemi vermezsek toplum için büyük bir tehlike ortaya çıkmış olur. Kaliteli hiçbir şey çıkmaz.”

(bugün)

> Bunu yapana 5 yıl hapis

Kitap fotokopisine 5 yıl hapis

Bugün Gazetesi'inde çıkan habere göre, yeni Telif Yasası’na göre fotokopiyle çoğaltılan her kitap korsan sayılacak.

Bundan böyle bir eserin yüzde 20’sinden fazlasının fotokopisini çekmek yasak. Bu kurala uymayanlar bir yıldan 5 yıla kadar hapis ceza alacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni Telif Yasası’na göre bundan böyle fotokopicilerde çoğaltılan kitaplar korsan kapsamına giriyor. Mevcut sistemde herhangi bir kitabın tamamıyla fotokopisini çekip kullanmak mümkün. Ancak yeni yasa buna izin vermiyor.

TEK NÜSHAYA İZİN VAR

Bundan böyle eser sahibinin meşru menfaatine zarar verecek şekilde hiçbir eser çoğaltılamayacak. Eserin yüzde 20’sinden fazlasının fotokopiyle çoğaltılması yasak. Bu yasaya uymayanlar 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacak. Yetkililer yasaya uymayana önce para cezası verileceğini ikinci kez olayı tekrarlarsa hapis cezasının uygulanacağını belirtti. Piyasada tek nüshası olan kitaplar uygulamanın dışına bırakıldı. Düzenlemeyi değerlendiren Telif Hakları Uzmanı Avukat Cahit Suluk, “Bugün fotokopi cihazlarının hafızasında binlerce kitap yer alıyor. Fotokopici tek düğmeye basarak o kitabı çıkarabiliyor. Bu durumyayın sektörünü öldürüyor. Pahalı diye bir eser çoğaltılamaz. Bu ahlaksızlıktır” dedi. Eserlerden fotokopi çekilmesine ancak fotokopicinin bunun için bedel ödemesiyle mümkün olacağını belirten Avukat Suluk sözlerine şöyle devam etti:

FOTOKOPİYE ZAM GELİYOR

“Eserleri çoğaltmaya yarayan materyallerden ve cihazlardan yüzde 3 oranın kesinti yapılacak. Bu bedel, üreticilerden ya da ithalatçılardan yapılacak. Yani bin dolarlık bir cihaz için devlet 30 dolar alacak. Bu da ister istemez fotokopi fiyatlarının zamlanmasına neden olacak. ”

Böyle giderse hiç kitap çıkmaz

Yayıncılığın da aynı müzikte olduğu gibi şekil değiştirmeye başladığını ifade eden Telif Hakları Uzmanı Avukat Cahit Suluk şunları söyledi: “Dijital korsanlarla mücadele edilmezse bir daha kitap çıkmaz. Dolayısıyla bizim bilgiyi koruyucu hukuka yani fikri mülkiyet hukukuna ihtiyacımız var. Bilgiye bu değeri ve önemi vermezsek toplum için büyük bir tehlike ortaya çıkmış olur. Kaliteli hiçbir şey çıkmaz.”

(bugün)

Son Güncelleme: Cuma, 10 Ağustos 2012 09:22

Gösterim: 1544

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yüksek lisans sınavında 'kabul edilecekler' listesi verildiği haberlerinin ardından ortaya çıkan bir belge, Halka İlişkiler Tezli Yüksek Lisans programı mülakatına girecek öğrencilerin fişlendiğini ortaya koydu.

Marmara Ünivesitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran jüriye yüksek lisans sınavında okula kabul edilecek öğrenciler için bir liste verdiği ve bunu kabul etmeyen öğretim görevlisi Doç. Dr. Gözde Yılmaz'ı tehdit ettiği ve fiziksel şiddette bulunduğu haberiyle gündeme gelmişti. Suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Doç. Yılmaz'a çağrılı koruma tahsis etmişti.

Haberin yankıları sürerken ortaya bir belge çıktı. "Sosyal Bilimler Enstitüsü / Halkla İlişkiler / Tezli Yüksek Lisans 2012-2013 Mülakata Girecek Öğrenci Listesi"nde bazı öğrencilerin başlarında kısaltma notlar alınarak fişlendiği görüldü. Kısaltmaların çoğunun fakültede eğitim veren hocaların isim ve soyadlarından oluştuğu ve o öğrencilerin bu hocalara yakın olduğunun vurgulandığı belirtiliyor. Bazı öğrenciler için de "P" kısaltması kullanılmış. P, kısaltmasının " PKK " anlamına geldiği ve bu öğrencilerin "terörist" olarak fişlendiği görülüyor. Bu sene Halkla İlişkiler Yüksek Lisans programına başvuran, ancak fişlendiği için kabul edilmediği belirtilen öğrencilerden Azad Bedirhan da listede adı P'yle fişlenen öğrenciler arasında yer alıyor.

NEYE GÖRE BAŞARILI?

Öğrenci Azad Bedirhan, "Dört senelik lisans eğitimim boyunca hiçbir soruşturmaya ya da disiplin cezasına tabi tutulmadım. Not ortalamam 3.65 ama ismim Azad. Bu yüzden Yusuf Devran tarafından fişlendim" diyor. Marmara Üniversitesi öğretim üyeleri, Yusuf Devran'ın hedef gösterme, öğrenciler arasında ayrımcılık yapma, sözlü ve fiziksel şiddette bulunma gibi uygulamalarının daha önce de yaşandığını söylüyor. Azad Bedirhan, "Hem yazılı hem sözlü mülakatta tüm soruları doğru cevapladığımı düşünüyorum. Sonuçlar verilen tarihten bir hafta sonra açıklandı ve notlarımız sisteme girilmemişti. Sadece başarılı ya da başarısız ibareleri vardı. Neye göre başarılı, neye göre başarısız?" diyor.

DEKAN DEVRAN'A YARGI YOLU GÖRÜNDÜ

Azad, yaşananları şöyle anlatıyor:

"Yusuf Devran benim nasıl biri olduğumu, kimlerle takıldığımı bazı öğretim üyelerine, ülkücü düşünceye sahip arkadaşlarıma sormuş. "Ben dört senelik öğrenim hayatım boyunca ne bir soruşturmaya tabi tutuldum, ne de bir disiplin cezasına. Ama sırf ismimden, Kürt kimliğinden dolayı Yusuf Devran beni fişledi."

Azad, şimdi İdare Mahkemesi'nde iptal davası açacak ve Devran hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak. Umudu, davanın lehine sonuçlanması ve yüksek lisans eğitimini planladığı şekilde tamamlamak.

FAKÜLTE KAYNIYOR

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Eğitim-Sen işyeri temsilcisi Dr. Uraz Aydın da Devran'ın bu tarz uygulamalarının daha önce de yaşandığını söylüyor. Geçen sene Yusuf Devran ilk göreve geldiğinde, Marmara Eğitim-Sen e-posta grubuna yazdığı yönetime ilişkin eleştirel bir mesajdan dolayı Aydın hakkında da iki soruşturma açılmış. Aydın , bu gerilimin geçen sene üniversitede çıkan bir çatışmada kafasından yaralanan bir öğrenciyi hastaneye götürmesiyle başladığını, KCK 'den tutuklu bir öğrencinin cezaevine sınav yapmaya giden bir araştırma görevlisi aracılığıyla kendisine selam göndermesi üzerine devam ettiğini anlatıyor.

E-postadan dolayı açılan soruşturmada Aydın 'ın "ayrımcılık suçu" işlediği iddia ediliyor. Aydın , "Hakkımdaki soruşturma okul içinde ceza almam ve eğer burada suçlu bulunursam bunun savcılığa intikal etmesi yani dışarıda yargılanmama yönelik tasarlanmıştı. Bana ayrımcılıktan soruşturma açılıyorken, öğrenci alımlarında açık bir ayrımcılığın uygulanması, buna göz yummayan bir öğretim üyesinin teröristleri kollamakla ithaf edilmesi çok trajik" diyor ve ekliyor:

'YETKİLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUM'

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Gözde Yılmaz, yazılı bir basın açıklamasıyla dekan Yusuf Devran'ın uygulamalarını ve yaşadıklarını ayrıntılı bir şekilde anlattı. Uygulamalara karşın gereğinin yapılması için yetkili makamları göreve davet etti.

Yılmaz'ın açıklaması şöyle:

"Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Yusuf Devran'ın Yüksek lisans ve doktora (lisansüstü) sınavlarında fişleme, adam kayırma, baskı yoluyla etki altına alma, hocalara ve öğrencilere iftira ve tehdit yoluyla sınav sonuçlarına müdahale etmesi üzerine 27 Haziran 2012 tarihinde Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na başvuruda bulundum. Akabindeki süreçte de Rektörlük ve Yüksek Öğretim Kurumu'nu konuyla ilgili bilgilendirdim. O günden bu güne, Prof.Dr.Yusuf Devran'ın tarafıma yönelttiği iftira, fişleme ve yıldırmalar artarak devam etmektedir. Her geçen gün can ve çalışma güvenliğim tehdit altındadır. Geçen süre içinde, Rektörlük, Prof.Dr.Yusuf Devran'ın fişleme, sınavlarda adam kayırma, tarafıma tehdit ve yıldırma eyleminde bulunmasına karşı savcılığın soruşturmasına izin vermemiştir."

"Lisans üstü eğitime başvuran öğrencilerimizi, sınav öncesi, sınav listeleri üzerinde MC, FS, P, ŞÖ, EÖ, gibi kodlamalarla fişlemiş, sınav sonrasında bunların alınmamaları için baskı uygulamıştır. Örneğin, adı Azad olan bir öğrenci, sınavı başarılı geçtiği halde dekan Prof. Dr. Yusuf Devran tarafından PKK 'lı olarak fişlenmiş ve bu öğrencinin yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına müdahale edilerek kazanması engellenmiştir. Dekan Prof.Dr. Yusuf Devran, sınav sonrası beni de "bir teröristi yüksek lisansa almakla" itham ederek, gece 02.30'da sözlü saldırıda bulundu. Daha sonraki günlerde de sözlü saldırının yanısıra fiziksel saldırıda da bulunmuştur."

"Bir öğrencinin internette kendisi için kullandığı "herif" kelimesini tehdit olarak algılayıp, kendini çelik kapılar ve onlarca güvenlik görevlisiyle koruma altına alan dekan Prof. Dr. Yusuf Devran, hiçbir koruması olmayan hoca, asistan ve öğrencileri terörist, PKK 'lı, solcu, ülkücü ve sendikacı ya da polis yanlısı şeklinde fişlemekte ve karşıt gruplara hedef göstermektedir. Bu iftiraları da dedikodu yoluyla okula yayarak fişlediği kişileri (öğrenci, öğretim üyesi ve asistan) itibarsızlaştırmaktadır. Öğrencileri twitter üzerindeki yazışmalarla tetikçi ve PKK 'lı ilan etmekte ve bu öğrencileri internette afişe ederek farklı öğrenci gruplarına hedef göstermekte ve öğrencileri birbirine düşürmektedir. 5 günde 15 lisansüstü sınavının 8'ine kendisi başkanlık yapmış, sınav sonuçlarını da sınav öncesi kendisinin belirlediği şekilde, diğer jüri üyelerine söz hakkı vermeksizin baskı ve tehdit yoluyla yine kendisi belirlemiştir."

'ARTARAK DEVAM EDİYOR'

"Fakültemizde, iletişim kökenli, doktoralı asistanlar kadro beklerken, kadrolar okulun akademik personeli yerine, dışarıdan, eğitiminin hiçbir aşamasında iletişim bilimiyle ilişkili olmamış, eş dost ve adam kayırma yoluyla dışarıdan gelen kişilere verilmiş ve kadrolaşma yoluna gidilmiştir. Dekanlığı döneminde Fakültemizde kongre, sempozyum gibi bilimsel çalışmalar hiç yapılmamıştır. Fakültenin öğretim üyelerini ve asistanlarını yıldırma girişimleri genişleyerek ve şiddeti artarak devam etmektedir. En son uygulama ise, öğretim üyelerinin talepleri olmaksızın oda değişikliğidir. 1 yılda 4 kez odalar; boya, tadilat ve yeni oturma planı oluşturma bahaneleriyle değiştirilmiştir. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu bir öğretim üyesi olarak, dekan Prof. Dr. Yusuf Devran'ı; can ve çalışma güvenliğimi ihlal ettiği, öğrencileri fişleyerek ayrımcılık ve bölücülüğü körüklediği, fakültede çatışma ortamı ve gerilim yarattığı, huzurlu bir akademik ortama izin vermediği, adam kayırdığı ve kadrolaştığı için tüm Türkiye 'ye şikayet ediyorum ve gereğinin yapılması için yetkili makamları göreve davet ediyorum."

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran ise, avukatı aracılığıyla yazılı bir açıklama yaparak Gözde Yılmaz'a koruma verilmesine rağmen hakkında çıkan tüm haberlerin gerçek dışı olduğunu söyledi. (CNNTürk - Bianet)

> İşte Marmara İletişim'deki fişlemenin belgesi

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yüksek lisans sınavında 'kabul edilecekler' listesi verildiği haberlerinin ardından ortaya çıkan bir belge, Halka İlişkiler Tezli Yüksek Lisans programı mülakatına girecek öğrencilerin fişlendiğini ortaya koydu.

Marmara Ünivesitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran jüriye yüksek lisans sınavında okula kabul edilecek öğrenciler için bir liste verdiği ve bunu kabul etmeyen öğretim görevlisi Doç. Dr. Gözde Yılmaz'ı tehdit ettiği ve fiziksel şiddette bulunduğu haberiyle gündeme gelmişti. Suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Doç. Yılmaz'a çağrılı koruma tahsis etmişti.

Haberin yankıları sürerken ortaya bir belge çıktı. "Sosyal Bilimler Enstitüsü / Halkla İlişkiler / Tezli Yüksek Lisans 2012-2013 Mülakata Girecek Öğrenci Listesi"nde bazı öğrencilerin başlarında kısaltma notlar alınarak fişlendiği görüldü. Kısaltmaların çoğunun fakültede eğitim veren hocaların isim ve soyadlarından oluştuğu ve o öğrencilerin bu hocalara yakın olduğunun vurgulandığı belirtiliyor. Bazı öğrenciler için de "P" kısaltması kullanılmış. P, kısaltmasının " PKK " anlamına geldiği ve bu öğrencilerin "terörist" olarak fişlendiği görülüyor. Bu sene Halkla İlişkiler Yüksek Lisans programına başvuran, ancak fişlendiği için kabul edilmediği belirtilen öğrencilerden Azad Bedirhan da listede adı P'yle fişlenen öğrenciler arasında yer alıyor.

NEYE GÖRE BAŞARILI?

Öğrenci Azad Bedirhan, "Dört senelik lisans eğitimim boyunca hiçbir soruşturmaya ya da disiplin cezasına tabi tutulmadım. Not ortalamam 3.65 ama ismim Azad. Bu yüzden Yusuf Devran tarafından fişlendim" diyor. Marmara Üniversitesi öğretim üyeleri, Yusuf Devran'ın hedef gösterme, öğrenciler arasında ayrımcılık yapma, sözlü ve fiziksel şiddette bulunma gibi uygulamalarının daha önce de yaşandığını söylüyor. Azad Bedirhan, "Hem yazılı hem sözlü mülakatta tüm soruları doğru cevapladığımı düşünüyorum. Sonuçlar verilen tarihten bir hafta sonra açıklandı ve notlarımız sisteme girilmemişti. Sadece başarılı ya da başarısız ibareleri vardı. Neye göre başarılı, neye göre başarısız?" diyor.

DEKAN DEVRAN'A YARGI YOLU GÖRÜNDÜ

Azad, yaşananları şöyle anlatıyor:

"Yusuf Devran benim nasıl biri olduğumu, kimlerle takıldığımı bazı öğretim üyelerine, ülkücü düşünceye sahip arkadaşlarıma sormuş. "Ben dört senelik öğrenim hayatım boyunca ne bir soruşturmaya tabi tutuldum, ne de bir disiplin cezasına. Ama sırf ismimden, Kürt kimliğinden dolayı Yusuf Devran beni fişledi."

Azad, şimdi İdare Mahkemesi'nde iptal davası açacak ve Devran hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak. Umudu, davanın lehine sonuçlanması ve yüksek lisans eğitimini planladığı şekilde tamamlamak.

FAKÜLTE KAYNIYOR

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Eğitim-Sen işyeri temsilcisi Dr. Uraz Aydın da Devran'ın bu tarz uygulamalarının daha önce de yaşandığını söylüyor. Geçen sene Yusuf Devran ilk göreve geldiğinde, Marmara Eğitim-Sen e-posta grubuna yazdığı yönetime ilişkin eleştirel bir mesajdan dolayı Aydın hakkında da iki soruşturma açılmış. Aydın , bu gerilimin geçen sene üniversitede çıkan bir çatışmada kafasından yaralanan bir öğrenciyi hastaneye götürmesiyle başladığını, KCK 'den tutuklu bir öğrencinin cezaevine sınav yapmaya giden bir araştırma görevlisi aracılığıyla kendisine selam göndermesi üzerine devam ettiğini anlatıyor.

E-postadan dolayı açılan soruşturmada Aydın 'ın "ayrımcılık suçu" işlediği iddia ediliyor. Aydın , "Hakkımdaki soruşturma okul içinde ceza almam ve eğer burada suçlu bulunursam bunun savcılığa intikal etmesi yani dışarıda yargılanmama yönelik tasarlanmıştı. Bana ayrımcılıktan soruşturma açılıyorken, öğrenci alımlarında açık bir ayrımcılığın uygulanması, buna göz yummayan bir öğretim üyesinin teröristleri kollamakla ithaf edilmesi çok trajik" diyor ve ekliyor:

'YETKİLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUM'

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Gözde Yılmaz, yazılı bir basın açıklamasıyla dekan Yusuf Devran'ın uygulamalarını ve yaşadıklarını ayrıntılı bir şekilde anlattı. Uygulamalara karşın gereğinin yapılması için yetkili makamları göreve davet etti.

Yılmaz'ın açıklaması şöyle:

"Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Yusuf Devran'ın Yüksek lisans ve doktora (lisansüstü) sınavlarında fişleme, adam kayırma, baskı yoluyla etki altına alma, hocalara ve öğrencilere iftira ve tehdit yoluyla sınav sonuçlarına müdahale etmesi üzerine 27 Haziran 2012 tarihinde Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na başvuruda bulundum. Akabindeki süreçte de Rektörlük ve Yüksek Öğretim Kurumu'nu konuyla ilgili bilgilendirdim. O günden bu güne, Prof.Dr.Yusuf Devran'ın tarafıma yönelttiği iftira, fişleme ve yıldırmalar artarak devam etmektedir. Her geçen gün can ve çalışma güvenliğim tehdit altındadır. Geçen süre içinde, Rektörlük, Prof.Dr.Yusuf Devran'ın fişleme, sınavlarda adam kayırma, tarafıma tehdit ve yıldırma eyleminde bulunmasına karşı savcılığın soruşturmasına izin vermemiştir."

"Lisans üstü eğitime başvuran öğrencilerimizi, sınav öncesi, sınav listeleri üzerinde MC, FS, P, ŞÖ, EÖ, gibi kodlamalarla fişlemiş, sınav sonrasında bunların alınmamaları için baskı uygulamıştır. Örneğin, adı Azad olan bir öğrenci, sınavı başarılı geçtiği halde dekan Prof. Dr. Yusuf Devran tarafından PKK 'lı olarak fişlenmiş ve bu öğrencinin yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına müdahale edilerek kazanması engellenmiştir. Dekan Prof.Dr. Yusuf Devran, sınav sonrası beni de "bir teröristi yüksek lisansa almakla" itham ederek, gece 02.30'da sözlü saldırıda bulundu. Daha sonraki günlerde de sözlü saldırının yanısıra fiziksel saldırıda da bulunmuştur."

"Bir öğrencinin internette kendisi için kullandığı "herif" kelimesini tehdit olarak algılayıp, kendini çelik kapılar ve onlarca güvenlik görevlisiyle koruma altına alan dekan Prof. Dr. Yusuf Devran, hiçbir koruması olmayan hoca, asistan ve öğrencileri terörist, PKK 'lı, solcu, ülkücü ve sendikacı ya da polis yanlısı şeklinde fişlemekte ve karşıt gruplara hedef göstermektedir. Bu iftiraları da dedikodu yoluyla okula yayarak fişlediği kişileri (öğrenci, öğretim üyesi ve asistan) itibarsızlaştırmaktadır. Öğrencileri twitter üzerindeki yazışmalarla tetikçi ve PKK 'lı ilan etmekte ve bu öğrencileri internette afişe ederek farklı öğrenci gruplarına hedef göstermekte ve öğrencileri birbirine düşürmektedir. 5 günde 15 lisansüstü sınavının 8'ine kendisi başkanlık yapmış, sınav sonuçlarını da sınav öncesi kendisinin belirlediği şekilde, diğer jüri üyelerine söz hakkı vermeksizin baskı ve tehdit yoluyla yine kendisi belirlemiştir."

'ARTARAK DEVAM EDİYOR'

"Fakültemizde, iletişim kökenli, doktoralı asistanlar kadro beklerken, kadrolar okulun akademik personeli yerine, dışarıdan, eğitiminin hiçbir aşamasında iletişim bilimiyle ilişkili olmamış, eş dost ve adam kayırma yoluyla dışarıdan gelen kişilere verilmiş ve kadrolaşma yoluna gidilmiştir. Dekanlığı döneminde Fakültemizde kongre, sempozyum gibi bilimsel çalışmalar hiç yapılmamıştır. Fakültenin öğretim üyelerini ve asistanlarını yıldırma girişimleri genişleyerek ve şiddeti artarak devam etmektedir. En son uygulama ise, öğretim üyelerinin talepleri olmaksızın oda değişikliğidir. 1 yılda 4 kez odalar; boya, tadilat ve yeni oturma planı oluşturma bahaneleriyle değiştirilmiştir. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu bir öğretim üyesi olarak, dekan Prof. Dr. Yusuf Devran'ı; can ve çalışma güvenliğimi ihlal ettiği, öğrencileri fişleyerek ayrımcılık ve bölücülüğü körüklediği, fakültede çatışma ortamı ve gerilim yarattığı, huzurlu bir akademik ortama izin vermediği, adam kayırdığı ve kadrolaştığı için tüm Türkiye 'ye şikayet ediyorum ve gereğinin yapılması için yetkili makamları göreve davet ediyorum."

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran ise, avukatı aracılığıyla yazılı bir açıklama yaparak Gözde Yılmaz'a koruma verilmesine rağmen hakkında çıkan tüm haberlerin gerçek dışı olduğunu söyledi. (CNNTürk - Bianet)

Son Güncelleme: Perşembe, 09 Ağustos 2012 17:11

Gösterim: 2497

Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer’in bugünkü yazısından

4+4+4 eğitim sistemini başlatan MEB’in, endişeleri nedeniyle çocuklarını erken yaşta okula göndermek istemeyen ailelere çocukları için doktor raporu alma yolunu göstermesiyle ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği (Dr. Bayazıt İlhan), Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği (Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu) ve Eğitim Sen’in (Ünsal Yıldız) ortak bir açıklaması var.

Açıklamada, bilimsel açıdan 72 ayını doldurmamış olan çocukların okula başlamasının doğru bulunmadığı bir kez daha hatırlatılırken, bu konuda kaygısı olan ailelerin rapor almaya yönlendirilmesinin dayatma ve bilim dışı olduğu vurgulanıyor. Bu konunun hekimlik meselesi değil, eğitim meselesi olduğunun kaydedildiği toplantıda “Milli Eğitim Bakanlığı topu he-kimlere atmaktan vazgeçmelidir” deniliyor.

Bu açıklamanın tümünü Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve tüm eğitimciler dikkatle okumalıdır.

Özet olarak söylenen dikkat çekici yanı şöyle: “Sonuç olarak: Şimdiye dek, eğitim fakültelerinin, meslek örgütlerinin ve eğitimcilerin hiçbir önerisini dikkate almayan MEB’i ve çocuklarımızı yeni dönemin başlamasıyla okullarda bir kaos ortamı beklemektedir. Endişemiz bu kaostan öğrencilerimizin onarılamayacak zararlar görmesidir.

- Çocukların 72 aydan önce ilkokul 1. sınıfa başlamaları başta kaygı bozuklukları, okul başarısızlığı, kendine güvensiz olarak büyümeleri ve davranış sorunlarının gelişmesi açısından sakıncalıdır. Bu yaştaki çocukların okulöncesi eğitim almaları daha doğrudur.

- Saydığımız bilimsel gerekçeler ışığında ilkokula başlama yaşı 72 ay ve üstü olarak ivedilikle düzeltilmelidir. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılı için söz konusu yasal düzenleme yetiştirilemeyecek ise bakanlık taraf-larla bir araya gelerek çocuklarımızın zarar görmeyeceği bir çözümü ortaya koymalı, aileleri hekimlere yönlendirmekten vazgeçmeli, ülkenin eğitim sorunlarına çözüm için hekimlerden çare bekler duruma düşülmemelidir.”

MEB ise 66 ayı dolduran çocukların kaydının yapılmasını istiyor.

(hürriyet)

> Çözüm hekimde değil eğitimde

Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer’in bugünkü yazısından

4+4+4 eğitim sistemini başlatan MEB’in, endişeleri nedeniyle çocuklarını erken yaşta okula göndermek istemeyen ailelere çocukları için doktor raporu alma yolunu göstermesiyle ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği (Dr. Bayazıt İlhan), Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği (Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu) ve Eğitim Sen’in (Ünsal Yıldız) ortak bir açıklaması var.

Açıklamada, bilimsel açıdan 72 ayını doldurmamış olan çocukların okula başlamasının doğru bulunmadığı bir kez daha hatırlatılırken, bu konuda kaygısı olan ailelerin rapor almaya yönlendirilmesinin dayatma ve bilim dışı olduğu vurgulanıyor. Bu konunun hekimlik meselesi değil, eğitim meselesi olduğunun kaydedildiği toplantıda “Milli Eğitim Bakanlığı topu he-kimlere atmaktan vazgeçmelidir” deniliyor.

Bu açıklamanın tümünü Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve tüm eğitimciler dikkatle okumalıdır.

Özet olarak söylenen dikkat çekici yanı şöyle: “Sonuç olarak: Şimdiye dek, eğitim fakültelerinin, meslek örgütlerinin ve eğitimcilerin hiçbir önerisini dikkate almayan MEB’i ve çocuklarımızı yeni dönemin başlamasıyla okullarda bir kaos ortamı beklemektedir. Endişemiz bu kaostan öğrencilerimizin onarılamayacak zararlar görmesidir.

- Çocukların 72 aydan önce ilkokul 1. sınıfa başlamaları başta kaygı bozuklukları, okul başarısızlığı, kendine güvensiz olarak büyümeleri ve davranış sorunlarının gelişmesi açısından sakıncalıdır. Bu yaştaki çocukların okulöncesi eğitim almaları daha doğrudur.

- Saydığımız bilimsel gerekçeler ışığında ilkokula başlama yaşı 72 ay ve üstü olarak ivedilikle düzeltilmelidir. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılı için söz konusu yasal düzenleme yetiştirilemeyecek ise bakanlık taraf-larla bir araya gelerek çocuklarımızın zarar görmeyeceği bir çözümü ortaya koymalı, aileleri hekimlere yönlendirmekten vazgeçmeli, ülkenin eğitim sorunlarına çözüm için hekimlerden çare bekler duruma düşülmemelidir.”

MEB ise 66 ayı dolduran çocukların kaydının yapılmasını istiyor.

(hürriyet)

Son Güncelleme: Cuma, 10 Ağustos 2012 09:06

Gösterim: 1364

Başbakan Erdoğan, 7 bin 746 engellinin memurluğa atandığı törende, kamuda yüzde 3'e tekabül eden engelli kadrolarının doldurulacağını açıkladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) sonucuna göre ataması yapılacak 7 bin 746 özürlünün, Ankara Ticaret Odası Kongre Salonu'ndaki Memur Yerleştirme Töreni'ne katıldı.

Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, ataması yapılan engellileri kutlarken, bugün ataması yapılamayanların da üzülmemesini istedi. Allah'ın izni ve milletin desteğiyle istihdam sürecinin devam edeceğini belirten Erdoğan, ''Kamuda ne kadar yüzde 3'e tekabül eden engelli ihtiyacı varsa bundan sonra bu engelli yerleştirmeyle ilgili kamudan biz bu tespiti yaptıktan sonra res'en bu imkanları başlatacağız. Yani Başbakan olarak bizim talimatımızla inşallah bu adımı atmak suretiyle belli bir periyotta buralar dolana kadar engelli kardeşlerim kamuda yerlerini almış olacak'' diye konuştu. Erdoğan, anne babalardan engelli çocukların eğitimi konusunda daha duyarlı olmalarını istedi.

Eğitimin önündeki engelleri tek tek kaldırmaya devam ediyoruz

Kaynaştırma sınıflarında öğrenim gören öğrenci sayısının 2002'de 32 bin olduğuna, 2010 sonunda 93 bine ulaştığına işaret eden Erdoğan, 2004-2005 eğitim öğretim yılı sonunda engelli öğrencilerin okullara ücretsiz taşınması uygulamasına başlandığını hatırlattı. Halen bu hizmetten 37 bin engelli öğrencinin faydalandığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

''Okullarımızı, şehirlerimizi, sokaklarımızı, eğitim materyallerini yeniden düzenleyerek, yeniden inşa ederek, okulun eğitimin önündeki engelleri tek tek kaldırmaya devam ediyoruz. Eksiklerimiz yok mu elbette var. İnşallah bu eksikleri de süratle tek tek kaldıracağız, kaldırmaya devam edeceğiz. Engelli kardeşlerimizin de en iyi eğitim almalarını, iş piyasasında rekabette öne çıkmalarını arzu ediyoruz.''

> Erdoğan'dan engellilere müjde

Başbakan Erdoğan, 7 bin 746 engellinin memurluğa atandığı törende, kamuda yüzde 3'e tekabül eden engelli kadrolarının doldurulacağını açıkladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) sonucuna göre ataması yapılacak 7 bin 746 özürlünün, Ankara Ticaret Odası Kongre Salonu'ndaki Memur Yerleştirme Töreni'ne katıldı.

Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, ataması yapılan engellileri kutlarken, bugün ataması yapılamayanların da üzülmemesini istedi. Allah'ın izni ve milletin desteğiyle istihdam sürecinin devam edeceğini belirten Erdoğan, ''Kamuda ne kadar yüzde 3'e tekabül eden engelli ihtiyacı varsa bundan sonra bu engelli yerleştirmeyle ilgili kamudan biz bu tespiti yaptıktan sonra res'en bu imkanları başlatacağız. Yani Başbakan olarak bizim talimatımızla inşallah bu adımı atmak suretiyle belli bir periyotta buralar dolana kadar engelli kardeşlerim kamuda yerlerini almış olacak'' diye konuştu. Erdoğan, anne babalardan engelli çocukların eğitimi konusunda daha duyarlı olmalarını istedi.

Eğitimin önündeki engelleri tek tek kaldırmaya devam ediyoruz

Kaynaştırma sınıflarında öğrenim gören öğrenci sayısının 2002'de 32 bin olduğuna, 2010 sonunda 93 bine ulaştığına işaret eden Erdoğan, 2004-2005 eğitim öğretim yılı sonunda engelli öğrencilerin okullara ücretsiz taşınması uygulamasına başlandığını hatırlattı. Halen bu hizmetten 37 bin engelli öğrencinin faydalandığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

''Okullarımızı, şehirlerimizi, sokaklarımızı, eğitim materyallerini yeniden düzenleyerek, yeniden inşa ederek, okulun eğitimin önündeki engelleri tek tek kaldırmaya devam ediyoruz. Eksiklerimiz yok mu elbette var. İnşallah bu eksikleri de süratle tek tek kaldıracağız, kaldırmaya devam edeceğiz. Engelli kardeşlerimizin de en iyi eğitim almalarını, iş piyasasında rekabette öne çıkmalarını arzu ediyoruz.''

Son Güncelleme: Perşembe, 09 Ağustos 2012 13:47

Gösterim: 1644


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.