Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Damacana sularında yapılan analizlerdeki korkunç gerçek: Bu suları içenler tifo, dizanteri, sarılık ve nörovirüs gibi ölümcül hastalıklara yakalanabilir.
Vatandaşın endişelerini dile getiren Takvim, Sağlık Bakanlığı'na 4 soru yöneltmiş; sulardaki 'uygunsuzluk' sözünün ne anlama geldiğini, piyasadaki suların ne olacağını, zehirli suların hangi hastalıklara yol açtığını, 'geçici olarak durdurma'nın ne demek olduğunu sormuştu. Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili bu sorulara cevaplar verirken, korkunç bir gerçeği de gözler önüne serdi: "Bu sulardan içenler ölümcül hastalıklara yakalanabilir."
HASTALIK YUVASI
Sadece İstanbul'da değil, yurt genelindeki damacana su markalarını mercek altına alan Sağlık Bakanlığı, kaynağından satış noktasına kadar damacana suların her aşamasını takibe aldı. Bu suları fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik açılardan inceledi. Damacanaları, renk-koku gibi fiziksel 50 ayrı kimyasal ve içinde insanhayvan dışkısı, parazit, bakteri gibi insan sağlığını doğrudan etkileyen mikroorganizmaların araştırıldığı mikrobiyolojik analizden geçiren Sağlık Bakanlığı, 1 hafta süren bu analizlerin ardından suların sarılık, tifo, dizanteri ve nörovirüs gibi ölümcül hastalıklara neden olan mikrop yuvası olduğunu tespit etti. Damacana sulardaki analiz sonuçları Türk insanının hayatının 'sudan ucuz' olduğunu ortaya koyarken; sağlıkçılar da, damacanaların kendisinde bulunan Bisfenol A (BPA) adlı kimyasal maddenin kanser başta olmak üzere, kısırlık, cinsel fonksiyonlarda bozukluk, diyabet ve kalp hastalıklarına yol açtığını vurgulamıştı.
KENDİLERİ İMHA EDECEK
Halkın içme suyunda ölümcül bakterilerin tespit edilmesi üzerine açıklama yapan Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili, ceza verilen firmaların hem kaynaklarının hem de tesislerinin güvenli olmadığını, bu nedenle üretimlerinin durdurulduğunu söyledi. Yetkili, şu bilgileri verdi: "Firmalar kaynakların çevresinde insan yerleşimi, hayvan giriş-çıkışını engelleyen önlemler alacak. Hijyeni sağlanacak. Ayrıca ceza verilen bu firmalar, piyasadaki sorunlu sularını kendileri imha edecek. Sular toplatılarak bakanlık yetkilisi gözetiminde imha edilecek."
(takvim)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Damacana sularında yapılan analizlerdeki korkunç gerçek: Bu suları içenler tifo, dizanteri, sarılık ve nörovirüs gibi ölümcül hastalıklara yakalanabilir.
Vatandaşın endişelerini dile getiren Takvim, Sağlık Bakanlığı'na 4 soru yöneltmiş; sulardaki 'uygunsuzluk' sözünün ne anlama geldiğini, piyasadaki suların ne olacağını, zehirli suların hangi hastalıklara yol açtığını, 'geçici olarak durdurma'nın ne demek olduğunu sormuştu. Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili bu sorulara cevaplar verirken, korkunç bir gerçeği de gözler önüne serdi: "Bu sulardan içenler ölümcül hastalıklara yakalanabilir."
HASTALIK YUVASI
Sadece İstanbul'da değil, yurt genelindeki damacana su markalarını mercek altına alan Sağlık Bakanlığı, kaynağından satış noktasına kadar damacana suların her aşamasını takibe aldı. Bu suları fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik açılardan inceledi. Damacanaları, renk-koku gibi fiziksel 50 ayrı kimyasal ve içinde insanhayvan dışkısı, parazit, bakteri gibi insan sağlığını doğrudan etkileyen mikroorganizmaların araştırıldığı mikrobiyolojik analizden geçiren Sağlık Bakanlığı, 1 hafta süren bu analizlerin ardından suların sarılık, tifo, dizanteri ve nörovirüs gibi ölümcül hastalıklara neden olan mikrop yuvası olduğunu tespit etti. Damacana sulardaki analiz sonuçları Türk insanının hayatının 'sudan ucuz' olduğunu ortaya koyarken; sağlıkçılar da, damacanaların kendisinde bulunan Bisfenol A (BPA) adlı kimyasal maddenin kanser başta olmak üzere, kısırlık, cinsel fonksiyonlarda bozukluk, diyabet ve kalp hastalıklarına yol açtığını vurgulamıştı.
KENDİLERİ İMHA EDECEK
Halkın içme suyunda ölümcül bakterilerin tespit edilmesi üzerine açıklama yapan Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili, ceza verilen firmaların hem kaynaklarının hem de tesislerinin güvenli olmadığını, bu nedenle üretimlerinin durdurulduğunu söyledi. Yetkili, şu bilgileri verdi: "Firmalar kaynakların çevresinde insan yerleşimi, hayvan giriş-çıkışını engelleyen önlemler alacak. Hijyeni sağlanacak. Ayrıca ceza verilen bu firmalar, piyasadaki sorunlu sularını kendileri imha edecek. Sular toplatılarak bakanlık yetkilisi gözetiminde imha edilecek."
(takvim)
Son Güncelleme: Pazar, 05 Ağustos 2012 12:12
Gösterim: 1617
Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan’ın bugünkü yazısı
Geçen hafta pazar günü, Amerika’nın saygın gazetelerinden The New York Times’da yayınlanan bir makalenin başlığı tam da buydu: ‘Cebir gerekli midir?’
Yazıyı New York Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veren, eğitim sistemi üzerine kitapları bulunan bir profesör yazmıştı: Andrew Hacker.
Hacker’ın temel iddiası şuydu:
Amerika’da orta okul ve liselerde öğretilen matematik, öğrencilerin çoğu için zordu ve bu zorluk yüzünden de gerekmediği kadar çok sayıda çocuğun sınıfta kalmasına, okulu bitirememesine vs neden oluyordu.
Hacker’a göre ortaokul ve lisede öğretilmek istenen matematiğin, özellikle de cebir ve geometrinin o çocukların daha sonra başlayacakları ‘gerçek hayat’ta yeri ve karşılığı yoktu. O yüzden, daha basitleştirilmiş (dört işlemden öteye pek gitmeyen demek istiyor aslında yazar) bir matematik eğitimi, bu ‘sosyal yara’yı hafifletebilirdi.
Dikkatli gözlerden kaçmamıştır, Andrew Hacker’ın daha kibar ve bilimsel bir söyleyiş biçimi haline getirdiği görüşleri biz de kendi ülkemizde sık sık duyuyoruz.
Hatta Allah bilir bazılarımız öğrencilik yıllarımızda, ‘Yahu bu türevleri öğreniyoruz ama bunlar hayatta bizim ne işimize yarayacak’ sorusunu yüksek sesle sormuşuzdur, bunu sorduğumuz için etrafımızda sevimli bulunanlarımız bile olmuştur.
Amerika ile Türkiye’nin bir farkı şu: Andrew Hacker’ın yazısı inanılmaz bir tartışma başlattı. Hayır, sadece eğitim ve bilim çevrelerinde değil, çok daha yaygın bir çevrede oldu bu tartışma. O kadar yaygın ki, Türkiye’de oturan ben bile bu konuyla ilgili onlarca makale, haber, yazı gördüm, okudum.
Evet, Hacker’ın yazısına yansıyan görüşleri belki yeni değil, hatta banal ama o bu görüşünü gerçekten kuvvetli biçimde ifade ediyordu. Onu eleştirenler de, ki ben de eleştireceğim, daha az kuvvetli değildi ama.
Bana soracak olursanız Hacker yanlış şeyi eleştiriyor. Onun eleştirmesi gereken şey matematik eğitiminin içeriği değil, bu eğitimin veriliş biçimi olmalı. (Türkiye’de matematik eğitiminin çok kötü olmasının başlıca sebebi, matematik öğretmenlerinin yeterince iyi matematik öğretmemesidir esasen.) Belli ki Hacker’ın kendi öğretmeni de yeterince iyi değilmiş, o yüzden soruyor: Bu matematik hayatta benim ne işime yarayacak?
Ne bileyim, Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları romanını okumak da bir mühendisin hayatta hiçbir işine yaramaz aslında ama o roman onun hayatını zenginleştirir.
Aynı şey matematik için de geçerli: Bir türevi, eğer mühendis değilseniz, sıradan hayatınızda hiç kullanmazsınız ama aslında farkında değilsiniz, türevlerin varlığını biliyor olmanız sayesinde gündelik hayattaki bir sürü davranışınız değişir.
Polinomlar, gerçekten de çok az kişinin gündelik hayatı için gereklidir ama en azından dinlediğiniz müziğin derinliğini (veya sığlığını) farkında olmadan kavrıyorsanız, okulda polinomların varlığından haberdar olmanız size çok yardımcı oluyordur.
Geçenlerde matematikçi Ali Nesin twitter’da yazdı, benim de aklımda yer etti: ‘Modern anlamda efendi ile köle arasındaki fark, özünde, matematiksel kanıtı anlayıp anlamamakta yatar.’
Gerçekten de öyledir. Bir şeyin özündeki matematiksel kanıtı anlıyorsanız köle değilsinizdir.
Bunu da bize ancak iyi verilmiş matematik eğitimi sağlayabilir.
Cebir cebir dediğimiz korktuğumuz şey aslında nedir?
BEN, ‘modern matematik’ okuyan ilk sınıfta yer alan öğrencilerdendim. Liseye geldiğimde, hâlâ bizden büyük sınıflar ‘klasik matematik’ okumaya devam ediyordu. Onların ‘cebir’ ve ‘geometri’ diye iki ayrı dersleri vardı.
Cebir, tabii çok geniş bir konu ama işin özü nedir diye sorulacak olursa, cebir ilişkiler hakkındadır.
Denklemin bir tarafındaki büyüklüğün değişmesi öteki tarafı da etkiler. Cebirden öncelikle bunu öğreniriz.
Cebir sayesinde, mesela maaşımıza önce yüzde 30 zam yapılıp sonra da yüzde 30 indirime gidilecek olursa başlangıçtakinden daha az para kazanacağımızı özel bir hesap yapmak bile gerekmeden biliriz.
Bize gündelik hayatımızda bu soyut hesaplama mantığını cebir kazandırır.
‘E ne olacak önce yüzde 30 zam aldım, sonra şirket zora girince maaşımı yüzde 30 indirdiler, bir şey değişmedi’ diyenlerdenseniz, Ali Nesin’in ‘köle’ dediklerindensiniz.
Benim oğlum 8.5 yaşında ve basit denklemleri artık benim yardımım olmadan kavrayabiliyor, çözebiliyor. Soyut düşünmenin, x, y ve z’ye herhangi bir sabit değer atfetmeden de problem oluşturup çözebilmenin keyfine vardığı yetmezmiş gibi, gerçek hayatta karşılaştığı pek çok durumu da bu denklemlerin diline çevirmekten bugünlerde özel bir zevk alıyor, çünkü bu evreni daha yeni keşfediyor.
Farkındasınız veya değilsiniz; gerçek hayatta karşınıza çıkan her şey bir diğeriyle matematiksel anlamda ilişki içinde. Ve matematik de, özünde, büyük fizikçi Richard Feynmann’ın deyişiyle ‘Şeyler arasındaki ilişkileri, örüntüleri görmekle ilgilidir.’
Çocuğunuz matematik okusun parlak bir hayatı olsun
BAKIN bugünlerde üniversitelerde tercih günleri. Gazetelerimizde çarşaf çarşaf üniversite reklamları veya üniversite tanıtım sayfaları var. Milyonlarca aile ve yüzbinlerce çocuk, ‘Acaba ne seçsem’ diye düşünüyor.
Puanı yetenlere hiç tereddütsüz, matematik veya temel bilimler okumalarını tavsiye ediyorum.
Hayır, hepsinin bilimci olmasını arzuladığımdan değil.
Günümüzün en parlak kariyerlerinin hepsinin
matematik bilgisine ve yeteneğine dayanıyor, o yüzden bunu öneriyorum.
Bankalar, borsa şirketleri, işletmeciden çok iktisatçı işe alıyor. Matematikçi veya fizikçiler ise o bankalara giren (ve matematiksel modelleme bilen) iktisatçılardan bile fazla maaşla istihdam ediliyor.
Bütün temel bilimlerin birleşip tek bir büyük bilim haline gelmekte olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Çocuklarımız büyüdüğünde, bugünün orta üst sınıfları kadar para kazansınlar istiyorsak, onları bu yeni çağa uygun bilgilerle donatarak yetiştirmeliyiz.
Üniversitede eğitimi verilen hiçbir dalı küçümsüyor değilim ama şunu biliyorum: Matematik bilmeyen aslında başka hiçbir şeyi tam olarak bilemez.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan’ın bugünkü yazısı
Geçen hafta pazar günü, Amerika’nın saygın gazetelerinden The New York Times’da yayınlanan bir makalenin başlığı tam da buydu: ‘Cebir gerekli midir?’
Yazıyı New York Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veren, eğitim sistemi üzerine kitapları bulunan bir profesör yazmıştı: Andrew Hacker.
Hacker’ın temel iddiası şuydu:
Amerika’da orta okul ve liselerde öğretilen matematik, öğrencilerin çoğu için zordu ve bu zorluk yüzünden de gerekmediği kadar çok sayıda çocuğun sınıfta kalmasına, okulu bitirememesine vs neden oluyordu.
Hacker’a göre ortaokul ve lisede öğretilmek istenen matematiğin, özellikle de cebir ve geometrinin o çocukların daha sonra başlayacakları ‘gerçek hayat’ta yeri ve karşılığı yoktu. O yüzden, daha basitleştirilmiş (dört işlemden öteye pek gitmeyen demek istiyor aslında yazar) bir matematik eğitimi, bu ‘sosyal yara’yı hafifletebilirdi.
Dikkatli gözlerden kaçmamıştır, Andrew Hacker’ın daha kibar ve bilimsel bir söyleyiş biçimi haline getirdiği görüşleri biz de kendi ülkemizde sık sık duyuyoruz.
Hatta Allah bilir bazılarımız öğrencilik yıllarımızda, ‘Yahu bu türevleri öğreniyoruz ama bunlar hayatta bizim ne işimize yarayacak’ sorusunu yüksek sesle sormuşuzdur, bunu sorduğumuz için etrafımızda sevimli bulunanlarımız bile olmuştur.
Amerika ile Türkiye’nin bir farkı şu: Andrew Hacker’ın yazısı inanılmaz bir tartışma başlattı. Hayır, sadece eğitim ve bilim çevrelerinde değil, çok daha yaygın bir çevrede oldu bu tartışma. O kadar yaygın ki, Türkiye’de oturan ben bile bu konuyla ilgili onlarca makale, haber, yazı gördüm, okudum.
Evet, Hacker’ın yazısına yansıyan görüşleri belki yeni değil, hatta banal ama o bu görüşünü gerçekten kuvvetli biçimde ifade ediyordu. Onu eleştirenler de, ki ben de eleştireceğim, daha az kuvvetli değildi ama.
Bana soracak olursanız Hacker yanlış şeyi eleştiriyor. Onun eleştirmesi gereken şey matematik eğitiminin içeriği değil, bu eğitimin veriliş biçimi olmalı. (Türkiye’de matematik eğitiminin çok kötü olmasının başlıca sebebi, matematik öğretmenlerinin yeterince iyi matematik öğretmemesidir esasen.) Belli ki Hacker’ın kendi öğretmeni de yeterince iyi değilmiş, o yüzden soruyor: Bu matematik hayatta benim ne işime yarayacak?
Ne bileyim, Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları romanını okumak da bir mühendisin hayatta hiçbir işine yaramaz aslında ama o roman onun hayatını zenginleştirir.
Aynı şey matematik için de geçerli: Bir türevi, eğer mühendis değilseniz, sıradan hayatınızda hiç kullanmazsınız ama aslında farkında değilsiniz, türevlerin varlığını biliyor olmanız sayesinde gündelik hayattaki bir sürü davranışınız değişir.
Polinomlar, gerçekten de çok az kişinin gündelik hayatı için gereklidir ama en azından dinlediğiniz müziğin derinliğini (veya sığlığını) farkında olmadan kavrıyorsanız, okulda polinomların varlığından haberdar olmanız size çok yardımcı oluyordur.
Geçenlerde matematikçi Ali Nesin twitter’da yazdı, benim de aklımda yer etti: ‘Modern anlamda efendi ile köle arasındaki fark, özünde, matematiksel kanıtı anlayıp anlamamakta yatar.’
Gerçekten de öyledir. Bir şeyin özündeki matematiksel kanıtı anlıyorsanız köle değilsinizdir.
Bunu da bize ancak iyi verilmiş matematik eğitimi sağlayabilir.
Cebir cebir dediğimiz korktuğumuz şey aslında nedir?
BEN, ‘modern matematik’ okuyan ilk sınıfta yer alan öğrencilerdendim. Liseye geldiğimde, hâlâ bizden büyük sınıflar ‘klasik matematik’ okumaya devam ediyordu. Onların ‘cebir’ ve ‘geometri’ diye iki ayrı dersleri vardı.
Cebir, tabii çok geniş bir konu ama işin özü nedir diye sorulacak olursa, cebir ilişkiler hakkındadır.
Denklemin bir tarafındaki büyüklüğün değişmesi öteki tarafı da etkiler. Cebirden öncelikle bunu öğreniriz.
Cebir sayesinde, mesela maaşımıza önce yüzde 30 zam yapılıp sonra da yüzde 30 indirime gidilecek olursa başlangıçtakinden daha az para kazanacağımızı özel bir hesap yapmak bile gerekmeden biliriz.
Bize gündelik hayatımızda bu soyut hesaplama mantığını cebir kazandırır.
‘E ne olacak önce yüzde 30 zam aldım, sonra şirket zora girince maaşımı yüzde 30 indirdiler, bir şey değişmedi’ diyenlerdenseniz, Ali Nesin’in ‘köle’ dediklerindensiniz.
Benim oğlum 8.5 yaşında ve basit denklemleri artık benim yardımım olmadan kavrayabiliyor, çözebiliyor. Soyut düşünmenin, x, y ve z’ye herhangi bir sabit değer atfetmeden de problem oluşturup çözebilmenin keyfine vardığı yetmezmiş gibi, gerçek hayatta karşılaştığı pek çok durumu da bu denklemlerin diline çevirmekten bugünlerde özel bir zevk alıyor, çünkü bu evreni daha yeni keşfediyor.
Farkındasınız veya değilsiniz; gerçek hayatta karşınıza çıkan her şey bir diğeriyle matematiksel anlamda ilişki içinde. Ve matematik de, özünde, büyük fizikçi Richard Feynmann’ın deyişiyle ‘Şeyler arasındaki ilişkileri, örüntüleri görmekle ilgilidir.’
Çocuğunuz matematik okusun parlak bir hayatı olsun
BAKIN bugünlerde üniversitelerde tercih günleri. Gazetelerimizde çarşaf çarşaf üniversite reklamları veya üniversite tanıtım sayfaları var. Milyonlarca aile ve yüzbinlerce çocuk, ‘Acaba ne seçsem’ diye düşünüyor.
Puanı yetenlere hiç tereddütsüz, matematik veya temel bilimler okumalarını tavsiye ediyorum.
Hayır, hepsinin bilimci olmasını arzuladığımdan değil.
Günümüzün en parlak kariyerlerinin hepsinin
matematik bilgisine ve yeteneğine dayanıyor, o yüzden bunu öneriyorum.
Bankalar, borsa şirketleri, işletmeciden çok iktisatçı işe alıyor. Matematikçi veya fizikçiler ise o bankalara giren (ve matematiksel modelleme bilen) iktisatçılardan bile fazla maaşla istihdam ediliyor.
Bütün temel bilimlerin birleşip tek bir büyük bilim haline gelmekte olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Çocuklarımız büyüdüğünde, bugünün orta üst sınıfları kadar para kazansınlar istiyorsak, onları bu yeni çağa uygun bilgilerle donatarak yetiştirmeliyiz.
Üniversitede eğitimi verilen hiçbir dalı küçümsüyor değilim ama şunu biliyorum: Matematik bilmeyen aslında başka hiçbir şeyi tam olarak bilemez.
Son Güncelleme: Pazar, 05 Ağustos 2012 09:06
Gösterim: 2253
Binlerce adayın merakla beklediği 7 Temmuz 2012 tarihinde yapılan KPSS sonuçlarının ÖSYM tarafından bir türlü açıklanmaması ve ortaya atılan ''kopya ve soruların sızdırıldığı'' iddiaları kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor.
7 Temmuz 2012’de yapılan KPSS sınavına kopya iddiaları damgasını vurmuştu. Sınav iptal edilecek mi edilmeyecek mi derken ÖSYM Başkanı Ali Demir tüm iddiaları yalanlamış ve hükümetten de bu doğrultuda açıklama gelmişti. ÖSYM yaklaşık bir ay geçmesine rağmen hala KPSS sonuçlarını yayımlamadı. KPSS sonuçlarının hala açıklanmaması konusunda ÖSYM’den bir açıklama gelmedi. Kendilerini KPSS mağdurları olarak tanımlayan ve ataması yapılmayan öğretmenlerden de destek gören bir grup Twitter’da #KPSSiptaledilsin hashtag’ıyla başlattıkları tweet bombardımanına destek çığ gibi büyüyor.
İşte o tweetlerden bazıları

haber eğitimtercihi
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Binlerce adayın merakla beklediği 7 Temmuz 2012 tarihinde yapılan KPSS sonuçlarının ÖSYM tarafından bir türlü açıklanmaması ve ortaya atılan ''kopya ve soruların sızdırıldığı'' iddiaları kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor.
7 Temmuz 2012’de yapılan KPSS sınavına kopya iddiaları damgasını vurmuştu. Sınav iptal edilecek mi edilmeyecek mi derken ÖSYM Başkanı Ali Demir tüm iddiaları yalanlamış ve hükümetten de bu doğrultuda açıklama gelmişti. ÖSYM yaklaşık bir ay geçmesine rağmen hala KPSS sonuçlarını yayımlamadı. KPSS sonuçlarının hala açıklanmaması konusunda ÖSYM’den bir açıklama gelmedi. Kendilerini KPSS mağdurları olarak tanımlayan ve ataması yapılmayan öğretmenlerden de destek gören bir grup Twitter’da #KPSSiptaledilsin hashtag’ıyla başlattıkları tweet bombardımanına destek çığ gibi büyüyor.
İşte o tweetlerden bazıları

haber eğitimtercihi
Son Güncelleme: Cumartesi, 04 Ağustos 2012 15:14
Gösterim: 2041
Kastamonu’da cuma namazında hutbe sonunda imam hatip liselerinin kayıtlarının duyurulması İl Genel Meclisi toplantısında Ak Parti ve MHP’li meclis üyeleri arasında tartışmaya neden oldu.
Ak Parti İl Genel Meclisi üyesi Adnan Koçoğlu başkanlığındaki İl Genel Meclisi toplantısında, cuma namazı hutbesi sonunda Kastamonu’daki camilerde imam hatip liselerinin kayıtlarının başladığı duyurusunun yapılması tartışmalara neden oldu. Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi’nin 2013 Yılı Yatırım Programı gündeminin konuşulduğu toplantıda İl Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz, Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkında bilgi verdi.
Danimarka ile Finlandiya’nın eğitim anlayışını örnek olarak gösteren Yılmaz, kesintisiz eğitim döneminde okullarda yaşanan sıkıntılara değindi. İl Genel Meclisi üyelerinin eğitim üzerinden siyaset yaptığını ima eden Yılmaz, "Eğitim üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum" dedi.
"İMAM HATİP LİSELERİNİN NE ÖZELLİĞİ VAR?"
Bunun üzerine Yılmaz’ın sözünü kesen MHP İl Genel Meclisi üyesi Hakkı Tekkeşin, bu sözlerle kimi kastettiğini sordu. Yılmaz ise doğrudan bir kişinin kast edilmediğini söylenmesi üzerine Tekkeşin de "Bugün Cuma hutbesinde İmam Hatip Liseleri’nin kayıtlarının başladığı söylendi. Diğer okulların kayıt tarihlerini de bu şekilde camilerden duyuracak mısınız?" diye sordu. Bağımsız üye Erdal Başesgioğlu da tartışmaya katılarak kürsüde bulunan Yılmaz’a, "İmam hatip liselerinin ne özelliği var?" dedi.
Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz ise, imam hatip liselerinin ilk kayıt dönemi olduğu için böyle bir uygulama yapıldığını belirtti.
KİMSE GOCUNMASIN
Konu hakkında düşüncelerini aktarmak için söz alan Ak Parti İl Genel Meclisi Grup Başkanı Halil Uluay ise, "İmam hatipten kimse gocunmasın, kimseye zarar gelmez. İmam hatip kayıtlarının camiden duyurulmasında bir sakınca yok, bu konuda siyaset yapmayın. İmam hatip camide konuşulmayacak da nerede konuşulacak?" diye konuşması tartışmayı alevlendirdi. Bunun üzerine toplantıya beş dakika ara verildi.
Toplantı arasında kendilerinin dine karşıymış gibi gösterilmek istendiğini belirten MHP’li meclis üyesi Hakkı Çolak ise, "İmam Hatip’e karşı gelen kim? Siyasetin ağa babasını Ak Parti Grup Başkanı yapıyor. Biz bu millet için çarpışıyorken, caminin köşesine dahi gelmiyorlardı. Ne imam hatiqten bahsediyorlar?" diye konuşup elini masaya vurdu. Ak Partili meclis üyesi Hüseyin Yavuz da aynı şekilde Çolak’a tepki göstererek üzerine yürüdü. Tartışma diğer meclis üyelerinin araya girmesi ile önlendi.
Daha sonra toplantıya geçilerek Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkındaki oylama oy birliği ile kabul edildi.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kastamonu’da cuma namazında hutbe sonunda imam hatip liselerinin kayıtlarının duyurulması İl Genel Meclisi toplantısında Ak Parti ve MHP’li meclis üyeleri arasında tartışmaya neden oldu.
Ak Parti İl Genel Meclisi üyesi Adnan Koçoğlu başkanlığındaki İl Genel Meclisi toplantısında, cuma namazı hutbesi sonunda Kastamonu’daki camilerde imam hatip liselerinin kayıtlarının başladığı duyurusunun yapılması tartışmalara neden oldu. Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi’nin 2013 Yılı Yatırım Programı gündeminin konuşulduğu toplantıda İl Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz, Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkında bilgi verdi.
Danimarka ile Finlandiya’nın eğitim anlayışını örnek olarak gösteren Yılmaz, kesintisiz eğitim döneminde okullarda yaşanan sıkıntılara değindi. İl Genel Meclisi üyelerinin eğitim üzerinden siyaset yaptığını ima eden Yılmaz, "Eğitim üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum" dedi.
"İMAM HATİP LİSELERİNİN NE ÖZELLİĞİ VAR?"
Bunun üzerine Yılmaz’ın sözünü kesen MHP İl Genel Meclisi üyesi Hakkı Tekkeşin, bu sözlerle kimi kastettiğini sordu. Yılmaz ise doğrudan bir kişinin kast edilmediğini söylenmesi üzerine Tekkeşin de "Bugün Cuma hutbesinde İmam Hatip Liseleri’nin kayıtlarının başladığı söylendi. Diğer okulların kayıt tarihlerini de bu şekilde camilerden duyuracak mısınız?" diye sordu. Bağımsız üye Erdal Başesgioğlu da tartışmaya katılarak kürsüde bulunan Yılmaz’a, "İmam hatip liselerinin ne özelliği var?" dedi.
Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz ise, imam hatip liselerinin ilk kayıt dönemi olduğu için böyle bir uygulama yapıldığını belirtti.
KİMSE GOCUNMASIN
Konu hakkında düşüncelerini aktarmak için söz alan Ak Parti İl Genel Meclisi Grup Başkanı Halil Uluay ise, "İmam hatipten kimse gocunmasın, kimseye zarar gelmez. İmam hatip kayıtlarının camiden duyurulmasında bir sakınca yok, bu konuda siyaset yapmayın. İmam hatip camide konuşulmayacak da nerede konuşulacak?" diye konuşması tartışmayı alevlendirdi. Bunun üzerine toplantıya beş dakika ara verildi.
Toplantı arasında kendilerinin dine karşıymış gibi gösterilmek istendiğini belirten MHP’li meclis üyesi Hakkı Çolak ise, "İmam Hatip’e karşı gelen kim? Siyasetin ağa babasını Ak Parti Grup Başkanı yapıyor. Biz bu millet için çarpışıyorken, caminin köşesine dahi gelmiyorlardı. Ne imam hatiqten bahsediyorlar?" diye konuşup elini masaya vurdu. Ak Partili meclis üyesi Hüseyin Yavuz da aynı şekilde Çolak’a tepki göstererek üzerine yürüdü. Tartışma diğer meclis üyelerinin araya girmesi ile önlendi.
Daha sonra toplantıya geçilerek Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkındaki oylama oy birliği ile kabul edildi.
(milliyet)
Son Güncelleme: Cumartesi, 04 Ağustos 2012 17:59
Gösterim: 3281
Nasreddin Hoca bugün yaşasa tutuklanırdı
Le Monde gazetesi İstanbul muhabiri ve yazarı Guillaume Perrier Nasreddin Hoca’nın günümüz Türkiyesi'nde yaşasa tutuklanacağını öne sürdü.
Perrier dün gazetede yayımlanan makalesinde şu yorumu yaptı:
"Konya’nın Akşehir ilçesinde 1959’dan beri düzenlenen Akşehir Festivali’nde tiyatrolar, danslar, müzikler ve sergilerle yarı mitolojik Nasreddin Hoca figürü kutlanıyor. Hoca kadar özgür bir mizaha bugünkü Türkiye’de izin verilir miydi diye sormak istiyoruz. Piyanist Fazıl Say, şair Ömer Hayyam’dan Twitter’da alıntı yaptığı için dine saygısızlıktan dava edilmedi mi? Haftalık mizah dergisi Penguen çizerlerinden karikatürist Bahadır Baruter, Nasreddin’i aratmayan bir karikatür yüzünden suçlanmadı mı? Son zamanlarda Türkiye’de her şeyden utanma rüzgarı esiyor. Seks ve alkol tehlikeli olarak görülüyor. Bir mizah festivali ile kutlanan Nasreddin Hoca bugün yaşasaydı şüphesiz hapiste olurdu. İşte bu Türkiye’nin paradoksu."
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Nasreddin Hoca bugün yaşasa tutuklanırdı
Le Monde gazetesi İstanbul muhabiri ve yazarı Guillaume Perrier Nasreddin Hoca’nın günümüz Türkiyesi'nde yaşasa tutuklanacağını öne sürdü.
Perrier dün gazetede yayımlanan makalesinde şu yorumu yaptı:
"Konya’nın Akşehir ilçesinde 1959’dan beri düzenlenen Akşehir Festivali’nde tiyatrolar, danslar, müzikler ve sergilerle yarı mitolojik Nasreddin Hoca figürü kutlanıyor. Hoca kadar özgür bir mizaha bugünkü Türkiye’de izin verilir miydi diye sormak istiyoruz. Piyanist Fazıl Say, şair Ömer Hayyam’dan Twitter’da alıntı yaptığı için dine saygısızlıktan dava edilmedi mi? Haftalık mizah dergisi Penguen çizerlerinden karikatürist Bahadır Baruter, Nasreddin’i aratmayan bir karikatür yüzünden suçlanmadı mı? Son zamanlarda Türkiye’de her şeyden utanma rüzgarı esiyor. Seks ve alkol tehlikeli olarak görülüyor. Bir mizah festivali ile kutlanan Nasreddin Hoca bugün yaşasaydı şüphesiz hapiste olurdu. İşte bu Türkiye’nin paradoksu."
(hürriyet)
Son Güncelleme: Cumartesi, 04 Ağustos 2012 13:03
Gösterim: 1532

