Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
TÜRKİYE’de eğitimle ilgili sivil toplum örgütleri yıllardır kampanyalar yürütüyor. En akılda kalan slogan ‘7 çok geç’ sloganı.
Söylenmek istenen, okul öncesi eğitimin önemi. Çocuk okulla yedi yaşında tanışırsa, hayata da dezavantajlı başlıyor çünkü.
İşte bu sloganla birlikte yürütülen kampanyalar sonucu, çok kısa zamanda çok büyük bir başarı elde edildi ve Türkiye’de okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 60’a kadar geldi. Sıfırdan gelinen bu nokta gerçekten mucizevi bir başarı öyküsü. Kampanyalar aynı hızda devam etse, iki yıla kalınmadan yüzde 100 okullaşmaya da ulaşılacaktı.
Ama artık ulaşılamayacak. Çünkü, artık eğitime başlama yaşı yedi değil altı, hatta beş ile altı yaş arası.
E siz ilkokul birinci sınıfa 5-6 yaş arası çocuğu alırsanız ana sınıfına da 4-5 yaş arasını mı alacaksınız? Siz olsanız kendi çocuğunuzu gönderir misiniz o yaşta, o çağda?
Yeni eğitim yasasının ilk kurbanı ana sınıfları olacaktır. Son 6-8 yıla sığan olağanüstü çabalar, olağanüstü başarılar ve akan inanılmaz kaynak şimdi heba olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Okula başlama yaşının erkene alınmasının çıkaracağı pedagojik güçlükler de cabası.
Belli ki Milli Eğitim Bakanlığı bu güçlüklerin farkında, ilkokul birinci sınıf müfredatı tamamen değişecekmiş. Böyle haberler çıkıyor gazetelerde. Artık okuma-yazma oyunlarla öğretilecekmiş.
Mecburen oyunla öğretilecek, çünkü o yaştaki çocuğu düz okul sıralarında günde beş saat oturtmak imkansız. Onları oyun çemberlerine alacaksınız, dersi sıralarda değil halıların üzerinde yerde yapacaksınız vs.
Sadece bu da değil. Dersin öğretmenlerini de ya baştan sona değiştirecek ya da kapsamlı bir eğitimden geçireceksiniz. Bugün varolan birinci ve ikinci sınıf sınıf öğretmenlerinin daha küçük bir yaş grubu için ayrıca formasyon kazanması, o yaş grubuna başka türlü bir sevecenlikle yaklaşıp eğitim vermesi gerekecek.
İdeal durumda sınıf araç gereçlerinin de değişmesi gerekir. Oyuncaklar, oyun blokları, oyun hamurları vs gibi yepyeni araç gereçlerin birinci sınıflara girmesi gerekir.
Kısacası, ilkokulun birinci sınıfı okuma yazma da öğretilen bir ana sınıfına dönüşmek durumunda. Yoksa yaşanacak travmanın, erken eğitim döneminde yaşanacak başarısızlıkların hesabını tutamaz hale gelebiliriz. Bir kuşak çocuğumuzu feda edebilir miyiz?
Doğrusu, okul öncesi eğitimin de zorunlu eğitim kapsamına alınarak 1-5-3-4 düzeni kurulmasıydı. Dörder yıllık kademelendirmede
inat edilse bile başlangıca 1 yıllık okul öncesi eklenmeliydi ve en önemlisi bugün yazılı olan okula başlama yaşı (60-72 ay aralığı yani) okul öncesi eğitime başlama aralığı olmalıydı.
‘Çocuklarımıza 1 yıl kazandırıyoruz’ cümlesi bana göre çok sakıncalı bir cümle.
Gaziantep’te var, Eskişehir’de var ama İstanbul’da yok...
İKİ gün önce gazetelerde haberini okudum, Sabancı Grubu finansmanını üstlenmiş, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi de arsayı vermiş ve böylece Eskişehir’e bir ‘planeteryum’ yapılmış.
Daha önce de CNN Türk’ün bir hafta boyunca süren Gaziantep çıkarması sırasında Göksel Özköylü’nün haberinden öğreniştim, bu şehrimizde de yepyeni bir ‘planeteryum’ var.
Bilmiyorum başka bir şehrimizde eski veya yeni başka planateryumlarımız var mı ama bildiğim bir şey var: Yıllardır bu konuda uğraşılmasına rağmen koca İstanbul’da bir planeteryumumuz hâlâ yok.
Planeteryum, tepesi kubbe olan büyükçe bir salon demek. O kubbede gökyüzünü yansıtıyorlar size. Yıldızları, uzak ve yakın gök adalarını vs görebiliyorsunuz. Burası bir eğlence merkezi olmaktan çok bir eğitim
merkezi.
Dünyanın büyük şehirlerinde onlarca planeteryuma gitmiş biri olarak söylüyorum, buralar sürekli okullar tarafından ziyaret edilen ve küçük çocuklara astronomi ile fiziğin bu güzel dalı ile ilgili çok ilgi çekici bilgilerin verildiği birer merkez.
İstanbul’da iki tane çok güzel ve devasa boyutlarda akvaryumumuz var. Bu akvaryumlara da oğlumla birlikte defalarca gittim. Her seferinde içeride büyük kalabalıklar gördüm. Yani özel şirketlerin işlettiği böyle yerler aslında kârlı da olabilir.
En son İstanbul’da, Topkapı civarında, kaldırılan eski otobüs garajlarının orada bir planeteryum yapma tasarıları vardı, acaba ne oldu?
Okula başlama yaşı: İki feryat...
OKUYUCULARIM eğitimle ilgili ideolojik olmayan teknik konuları yazıyorum diye beni mektup bombardımanına tutuyor. En çok sorulan soru, çocuklarının ne zaman okula başlayacağı sorusu.
Bakın dün aldığım mektuplardan ikisini paylaşmak istiyorum:
‘Yasayı açıkça maddeleştirdiğiniz için teşekkürler. Anlamadığım bir konu şu: Bu sene 2006 doğumlular ilkokul 1’e başlıyor. Örneğin benim kızım Aralık 2006 doğumlu ve
okula başladığında 69 aylık olacak. Bu yasa geçmiş olsa ne fark edecekti?’
İkinci mektup şu:
‘Sizin yazınızdan sonra Fikri Işık ve Nabi Avcı’nın Meclis’teki ofislerini aradım ve danışmanlarıyla görüştüm. Onlar 60-72 ay arasındaki çocukların okula başlamak zorunda olduklarını, örneğin Eylül 2012’de 67 aylık öğrenci okula başlamazsa 1 yıl sonra 79 aylık olacağı için (üst limiti -72 ay- geçeceğinden dolayı) okula başlamak zorunda olduğunu ifade ettiler.
Siz yazınızda bunun isteğe bağlı olduğunu ifade etmiştiniz. Bir baba olarak şu anda büyük bir karışıklık yaşıyorum. Çocuğumu 67 aylık olarak okula göndermek istemiyorum, bu hakkımın olması gerektiğini düşünüyorum ve benim gibi düşünen bir çok veli var. Bizlere bu hak verilmeli. Bu konuda sesimiz olursanız sevinirim.’
Bu konuda yasanın amir hükmü olduğu ve çocuğu okula göndermemenin cezası gün başına 15 lira gibi büyük bir para olduğu için, önümüzde tek bir ümit kapısı var: Bakanlar Kurulu yasanın uygulamasını 2012-13 değil de 2013-14 öğretim yılına bırakır, bu arada da okula başlama yaşı konusunda yeni bir düzenleme yapılabilir.
Yoksa 72 aydan küçük çocuklarımızı bağırta bağırta okula göndereceğiz.
İsmet Berkan
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TÜRKİYE’de eğitimle ilgili sivil toplum örgütleri yıllardır kampanyalar yürütüyor. En akılda kalan slogan ‘7 çok geç’ sloganı.
Söylenmek istenen, okul öncesi eğitimin önemi. Çocuk okulla yedi yaşında tanışırsa, hayata da dezavantajlı başlıyor çünkü.
İşte bu sloganla birlikte yürütülen kampanyalar sonucu, çok kısa zamanda çok büyük bir başarı elde edildi ve Türkiye’de okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 60’a kadar geldi. Sıfırdan gelinen bu nokta gerçekten mucizevi bir başarı öyküsü. Kampanyalar aynı hızda devam etse, iki yıla kalınmadan yüzde 100 okullaşmaya da ulaşılacaktı.
Ama artık ulaşılamayacak. Çünkü, artık eğitime başlama yaşı yedi değil altı, hatta beş ile altı yaş arası.
E siz ilkokul birinci sınıfa 5-6 yaş arası çocuğu alırsanız ana sınıfına da 4-5 yaş arasını mı alacaksınız? Siz olsanız kendi çocuğunuzu gönderir misiniz o yaşta, o çağda?
Yeni eğitim yasasının ilk kurbanı ana sınıfları olacaktır. Son 6-8 yıla sığan olağanüstü çabalar, olağanüstü başarılar ve akan inanılmaz kaynak şimdi heba olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Okula başlama yaşının erkene alınmasının çıkaracağı pedagojik güçlükler de cabası.
Belli ki Milli Eğitim Bakanlığı bu güçlüklerin farkında, ilkokul birinci sınıf müfredatı tamamen değişecekmiş. Böyle haberler çıkıyor gazetelerde. Artık okuma-yazma oyunlarla öğretilecekmiş.
Mecburen oyunla öğretilecek, çünkü o yaştaki çocuğu düz okul sıralarında günde beş saat oturtmak imkansız. Onları oyun çemberlerine alacaksınız, dersi sıralarda değil halıların üzerinde yerde yapacaksınız vs.
Sadece bu da değil. Dersin öğretmenlerini de ya baştan sona değiştirecek ya da kapsamlı bir eğitimden geçireceksiniz. Bugün varolan birinci ve ikinci sınıf sınıf öğretmenlerinin daha küçük bir yaş grubu için ayrıca formasyon kazanması, o yaş grubuna başka türlü bir sevecenlikle yaklaşıp eğitim vermesi gerekecek.
İdeal durumda sınıf araç gereçlerinin de değişmesi gerekir. Oyuncaklar, oyun blokları, oyun hamurları vs gibi yepyeni araç gereçlerin birinci sınıflara girmesi gerekir.
Kısacası, ilkokulun birinci sınıfı okuma yazma da öğretilen bir ana sınıfına dönüşmek durumunda. Yoksa yaşanacak travmanın, erken eğitim döneminde yaşanacak başarısızlıkların hesabını tutamaz hale gelebiliriz. Bir kuşak çocuğumuzu feda edebilir miyiz?
Doğrusu, okul öncesi eğitimin de zorunlu eğitim kapsamına alınarak 1-5-3-4 düzeni kurulmasıydı. Dörder yıllık kademelendirmede
inat edilse bile başlangıca 1 yıllık okul öncesi eklenmeliydi ve en önemlisi bugün yazılı olan okula başlama yaşı (60-72 ay aralığı yani) okul öncesi eğitime başlama aralığı olmalıydı.
‘Çocuklarımıza 1 yıl kazandırıyoruz’ cümlesi bana göre çok sakıncalı bir cümle.
Gaziantep’te var, Eskişehir’de var ama İstanbul’da yok...
İKİ gün önce gazetelerde haberini okudum, Sabancı Grubu finansmanını üstlenmiş, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi de arsayı vermiş ve böylece Eskişehir’e bir ‘planeteryum’ yapılmış.
Daha önce de CNN Türk’ün bir hafta boyunca süren Gaziantep çıkarması sırasında Göksel Özköylü’nün haberinden öğreniştim, bu şehrimizde de yepyeni bir ‘planeteryum’ var.
Bilmiyorum başka bir şehrimizde eski veya yeni başka planateryumlarımız var mı ama bildiğim bir şey var: Yıllardır bu konuda uğraşılmasına rağmen koca İstanbul’da bir planeteryumumuz hâlâ yok.
Planeteryum, tepesi kubbe olan büyükçe bir salon demek. O kubbede gökyüzünü yansıtıyorlar size. Yıldızları, uzak ve yakın gök adalarını vs görebiliyorsunuz. Burası bir eğlence merkezi olmaktan çok bir eğitim
merkezi.
Dünyanın büyük şehirlerinde onlarca planeteryuma gitmiş biri olarak söylüyorum, buralar sürekli okullar tarafından ziyaret edilen ve küçük çocuklara astronomi ile fiziğin bu güzel dalı ile ilgili çok ilgi çekici bilgilerin verildiği birer merkez.
İstanbul’da iki tane çok güzel ve devasa boyutlarda akvaryumumuz var. Bu akvaryumlara da oğlumla birlikte defalarca gittim. Her seferinde içeride büyük kalabalıklar gördüm. Yani özel şirketlerin işlettiği böyle yerler aslında kârlı da olabilir.
En son İstanbul’da, Topkapı civarında, kaldırılan eski otobüs garajlarının orada bir planeteryum yapma tasarıları vardı, acaba ne oldu?
Okula başlama yaşı: İki feryat...
OKUYUCULARIM eğitimle ilgili ideolojik olmayan teknik konuları yazıyorum diye beni mektup bombardımanına tutuyor. En çok sorulan soru, çocuklarının ne zaman okula başlayacağı sorusu.
Bakın dün aldığım mektuplardan ikisini paylaşmak istiyorum:
‘Yasayı açıkça maddeleştirdiğiniz için teşekkürler. Anlamadığım bir konu şu: Bu sene 2006 doğumlular ilkokul 1’e başlıyor. Örneğin benim kızım Aralık 2006 doğumlu ve
okula başladığında 69 aylık olacak. Bu yasa geçmiş olsa ne fark edecekti?’
İkinci mektup şu:
‘Sizin yazınızdan sonra Fikri Işık ve Nabi Avcı’nın Meclis’teki ofislerini aradım ve danışmanlarıyla görüştüm. Onlar 60-72 ay arasındaki çocukların okula başlamak zorunda olduklarını, örneğin Eylül 2012’de 67 aylık öğrenci okula başlamazsa 1 yıl sonra 79 aylık olacağı için (üst limiti -72 ay- geçeceğinden dolayı) okula başlamak zorunda olduğunu ifade ettiler.
Siz yazınızda bunun isteğe bağlı olduğunu ifade etmiştiniz. Bir baba olarak şu anda büyük bir karışıklık yaşıyorum. Çocuğumu 67 aylık olarak okula göndermek istemiyorum, bu hakkımın olması gerektiğini düşünüyorum ve benim gibi düşünen bir çok veli var. Bizlere bu hak verilmeli. Bu konuda sesimiz olursanız sevinirim.’
Bu konuda yasanın amir hükmü olduğu ve çocuğu okula göndermemenin cezası gün başına 15 lira gibi büyük bir para olduğu için, önümüzde tek bir ümit kapısı var: Bakanlar Kurulu yasanın uygulamasını 2012-13 değil de 2013-14 öğretim yılına bırakır, bu arada da okula başlama yaşı konusunda yeni bir düzenleme yapılabilir.
Yoksa 72 aydan küçük çocuklarımızı bağırta bağırta okula göndereceğiz.
İsmet Berkan
(hürriyet)
Son Güncelleme: Cumartesi, 07 Nisan 2012 11:03
Gösterim: 2322
Annesinin üstten kollarından, alt kattaki komşusunun da ayaklarından tutup düşmesini engelemeye çalıştıkları M.Ç., diğer komşularının da yardımıyla kollarından tutulup içeri çekilerek kurtarıldı.
Olay, bugün saat 13.10 sıralarında 10 katlı apartmanın 8’inci katında meydana geldi. İddiaya göre, 9’uncu sınıf öğrencisi M.Ç.’nin elinde cep telefonu gören annesi 42 yaşındaki H.Ç., ”Senin telefonun yok. Bu cep telefonu kimin?” dedi. Ardından anne ve kız tartıştı. Odasına giren M.Ç. pencereden sarkıp intihara kalkıştı. Durumu fark eden annesi H.Ç., kızının düşmemesi için kollarından tututup içeri çekmek istedi.
Bu sırada gürültüyü duyan alt kattaki komşu da genç kızın ayaklarından tututtup düşmesini engellemeye çalıştı. Anne H.Ç.’nin yardımına komşuları koştu H.Ç., yardıma gelen komşularına kapıyı açmaya giderken M.Ç. de pencerenin pervazından tutunarak bekledi.
Liseli kız daha sonra komşular ve annesi tarafından güçlükle içeri çekirelerek ölümden son anda kuruldu. M.Ç., ambulansla Selçuklu Ünivertesi Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Annesinin üstten kollarından, alt kattaki komşusunun da ayaklarından tutup düşmesini engelemeye çalıştıkları M.Ç., diğer komşularının da yardımıyla kollarından tutulup içeri çekilerek kurtarıldı.
Olay, bugün saat 13.10 sıralarında 10 katlı apartmanın 8’inci katında meydana geldi. İddiaya göre, 9’uncu sınıf öğrencisi M.Ç.’nin elinde cep telefonu gören annesi 42 yaşındaki H.Ç., ”Senin telefonun yok. Bu cep telefonu kimin?” dedi. Ardından anne ve kız tartıştı. Odasına giren M.Ç. pencereden sarkıp intihara kalkıştı. Durumu fark eden annesi H.Ç., kızının düşmemesi için kollarından tututup içeri çekmek istedi.
Bu sırada gürültüyü duyan alt kattaki komşu da genç kızın ayaklarından tututtup düşmesini engellemeye çalıştı. Anne H.Ç.’nin yardımına komşuları koştu H.Ç., yardıma gelen komşularına kapıyı açmaya giderken M.Ç. de pencerenin pervazından tutunarak bekledi.
Liseli kız daha sonra komşular ve annesi tarafından güçlükle içeri çekirelerek ölümden son anda kuruldu. M.Ç., ambulansla Selçuklu Ünivertesi Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
Son Güncelleme: Cuma, 06 Nisan 2012 18:23
Gösterim: 1858
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Kuruca, gelir testi başvurusu yapan 8 milyon yeşil kartlıdan 3 milyonunun gerçek yoksul olduğunu söyledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu Erzurum Koordinatör İl Müdürlüğünce ''SGK 18. Koordinatör il Müdürleri'' toplantısı düzenlendi.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Mustafa Kuruca, Palandöken Dağı'nda bir otelde düzenlenen toplantı öncesi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülke genelindeki 9.1 milyon yeşil kartlı ile sigortada kaydı bulunmayan 1.7 milyon kişiye uygulanan gelir testi üzerindeki çalışmaların devam ettiğini ifade etti.
Gelir düzeyi prim yatırmaya uygun olmayanların primlerinin devlet tarafından ödeneceğini belirten Kuruca, şunları kaydetti:
''Son verilere göre, gelir testi başvurusu yapan 8 milyon yeşil kartlıdan, yaklaşık 3 milyonunun aylık geliri 295 TL'nin altında çıktı. Gerçek yoksul oldukları anlaşılan bu vatandaşların sağlık primi eskiden olduğu gibi yine devlet tarafından karşılanacak. Genel Sağlık Sigortası uygulamaları kapsamında 1 Ocak-30 Haziran 2012 dönemi için aile içindeki kişi başı geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan herkes prim ödemek zorunda kalacak.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Kuruca, gelir testi başvurusu yapan 8 milyon yeşil kartlıdan 3 milyonunun gerçek yoksul olduğunu söyledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu Erzurum Koordinatör İl Müdürlüğünce ''SGK 18. Koordinatör il Müdürleri'' toplantısı düzenlendi.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Mustafa Kuruca, Palandöken Dağı'nda bir otelde düzenlenen toplantı öncesi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülke genelindeki 9.1 milyon yeşil kartlı ile sigortada kaydı bulunmayan 1.7 milyon kişiye uygulanan gelir testi üzerindeki çalışmaların devam ettiğini ifade etti.
Gelir düzeyi prim yatırmaya uygun olmayanların primlerinin devlet tarafından ödeneceğini belirten Kuruca, şunları kaydetti:
''Son verilere göre, gelir testi başvurusu yapan 8 milyon yeşil kartlıdan, yaklaşık 3 milyonunun aylık geliri 295 TL'nin altında çıktı. Gerçek yoksul oldukları anlaşılan bu vatandaşların sağlık primi eskiden olduğu gibi yine devlet tarafından karşılanacak. Genel Sağlık Sigortası uygulamaları kapsamında 1 Ocak-30 Haziran 2012 dönemi için aile içindeki kişi başı geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan herkes prim ödemek zorunda kalacak.''
Son Güncelleme: Cuma, 06 Nisan 2012 16:04
Gösterim: 1520
Van'ın Gevaş ilçesinde iki ilköğretim okulu öğrencisi tarafından hazırlanan 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesiyle Van Gölü suyundan sabun üretildi.
Güzelkonak Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) 8/A öğrencisi Hilal Karaman ve Kader Atar, Fen ve Teknoloji Öğretmeni Mehmet Hulki Başak'ın rehberliğinde 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesi ile evlerde atık durumda olan yağ ve lavabo çözücüsüne tuzlu ve sodalı Van Gölü suyunu da katarak sabun üretti.
Hem çöplerin Van Gölü'nü kirletmemesi hem de bu sudan sabun üretilmesi amacıya hazırlanan proje, Van'da düzenlenen yarışmada en iyi 8 çalışma arasında girdi. Proje, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Genel Müdürlüğü Projeler Grup Başkanlığı koordinatörlüğünde her yıl ilköğretim öğrencilerine yönelik olarak gerçekleştirilen matematik ve fen bilimleri proje çalışmaları kapsamında Van'da 590 eser arasından seçildi. Öğrenciler bu çalışmalarıyla 8 proje ile birlikte Batman ilinde düzenlenecek olan 'Bu Benim Eserim' başlıklı proje yarışmasında Van'ı temsil edecek.
ATIK YAĞ, LAVABO ÇÖZÜCÜSÜ VAN GÖLÜ SUYUNDAN SABUN
Öğrencilerinin projeyi büyük bir özgüven içerisinde azimle hazırladıklarını belirten Güzelkonak YİBO Fen ve Teknoloji Öğretmeni Mehmet Hulki Başak, bu fikrin öğrencilerden çıktığını söyledi. Başak, "Öğrencilerim tarafından hazırlanan 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesi, Ankara finalleri için Batman'a gidecek. Bu proje ile Van Gölü suyundan sabun üretimi yapılabileceğini ispatlamış olduk. Proje kapsamında Van Gölü suyundan yaptığımız sabunun temizleyicilik, bazik ve fiziksel özellikler yönünden diğer sabunlardan daha iyi olduğu kanıtlamış oldu.
Buradaki en büyük amaç, ev hanımları tarafından çöpe atılan atık yağ ve lavabo çözücüsünü Van Gölü suyu ile karıştırıp sabun elde edilmesidir. Böyle olunca hem Van Gölü'ne çöp atılmayacak ve göl kirlenmeyecek hem de atık vaziyette olan maddelerle sabun elde etmiş olacaklar. Bizim ürünümüz ile ülke genelinde üretilen diğer sabunlar nitelik açısından karşılaştırılarak bundan sonra yapılacak olan çalışmalara katkı sağlanmış olacaktır" dedi.
VAN GÖLÜ SUYU İYİ ARAŞTIRILMALI
Tuzlu ve sodalı olan Van Gölü suyunun her alanda iyi araştırılması gerektiğini ifade eden Başak, "Van Gölü birçok özelliğe sahip. Öğrencilerimizle zaten yöre halkı tarafından bilinen Van Gölü suyunun sabun özelliğini ortaya koyduk. Cilde ve birçok hastalığa iyi gelen Van Gölü'nün iyi araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Biz buradan sabun ürettik ve yetkililerin bunu daha da ileriye götürmesini istiyoruz. Bu proje ile Van Gölü'ne gerekli yatırımların yapılmasını umut ediyoruz" şeklinde konuştu.
Van Gölü suyunu bidonlarla okulun fen laboratuvarına getirip burada yaptıkları bazı işlemler sonucunda sabuna dönüştürdüklerini belirten öğrenciler ise, elde edilen ürünün temizleyici özelliğinin diğer sabunlara göre daha iyi olduğunu savundu. Böyle bir proje hazırlamaktan son derece mutlu olduklarını ifade eden öğrenciler, kendilere büyük destek veren öğretmenlerine de teşekkür etti
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Van'ın Gevaş ilçesinde iki ilköğretim okulu öğrencisi tarafından hazırlanan 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesiyle Van Gölü suyundan sabun üretildi.
Güzelkonak Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) 8/A öğrencisi Hilal Karaman ve Kader Atar, Fen ve Teknoloji Öğretmeni Mehmet Hulki Başak'ın rehberliğinde 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesi ile evlerde atık durumda olan yağ ve lavabo çözücüsüne tuzlu ve sodalı Van Gölü suyunu da katarak sabun üretti.
Hem çöplerin Van Gölü'nü kirletmemesi hem de bu sudan sabun üretilmesi amacıya hazırlanan proje, Van'da düzenlenen yarışmada en iyi 8 çalışma arasında girdi. Proje, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Genel Müdürlüğü Projeler Grup Başkanlığı koordinatörlüğünde her yıl ilköğretim öğrencilerine yönelik olarak gerçekleştirilen matematik ve fen bilimleri proje çalışmaları kapsamında Van'da 590 eser arasından seçildi. Öğrenciler bu çalışmalarıyla 8 proje ile birlikte Batman ilinde düzenlenecek olan 'Bu Benim Eserim' başlıklı proje yarışmasında Van'ı temsil edecek.
ATIK YAĞ, LAVABO ÇÖZÜCÜSÜ VAN GÖLÜ SUYUNDAN SABUN
Öğrencilerinin projeyi büyük bir özgüven içerisinde azimle hazırladıklarını belirten Güzelkonak YİBO Fen ve Teknoloji Öğretmeni Mehmet Hulki Başak, bu fikrin öğrencilerden çıktığını söyledi. Başak, "Öğrencilerim tarafından hazırlanan 'Van Gölü'nün Bilinmeyen Başka Bir Yönü' projesi, Ankara finalleri için Batman'a gidecek. Bu proje ile Van Gölü suyundan sabun üretimi yapılabileceğini ispatlamış olduk. Proje kapsamında Van Gölü suyundan yaptığımız sabunun temizleyicilik, bazik ve fiziksel özellikler yönünden diğer sabunlardan daha iyi olduğu kanıtlamış oldu.
Buradaki en büyük amaç, ev hanımları tarafından çöpe atılan atık yağ ve lavabo çözücüsünü Van Gölü suyu ile karıştırıp sabun elde edilmesidir. Böyle olunca hem Van Gölü'ne çöp atılmayacak ve göl kirlenmeyecek hem de atık vaziyette olan maddelerle sabun elde etmiş olacaklar. Bizim ürünümüz ile ülke genelinde üretilen diğer sabunlar nitelik açısından karşılaştırılarak bundan sonra yapılacak olan çalışmalara katkı sağlanmış olacaktır" dedi.
VAN GÖLÜ SUYU İYİ ARAŞTIRILMALI
Tuzlu ve sodalı olan Van Gölü suyunun her alanda iyi araştırılması gerektiğini ifade eden Başak, "Van Gölü birçok özelliğe sahip. Öğrencilerimizle zaten yöre halkı tarafından bilinen Van Gölü suyunun sabun özelliğini ortaya koyduk. Cilde ve birçok hastalığa iyi gelen Van Gölü'nün iyi araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Biz buradan sabun ürettik ve yetkililerin bunu daha da ileriye götürmesini istiyoruz. Bu proje ile Van Gölü'ne gerekli yatırımların yapılmasını umut ediyoruz" şeklinde konuştu.
Van Gölü suyunu bidonlarla okulun fen laboratuvarına getirip burada yaptıkları bazı işlemler sonucunda sabuna dönüştürdüklerini belirten öğrenciler ise, elde edilen ürünün temizleyici özelliğinin diğer sabunlara göre daha iyi olduğunu savundu. Böyle bir proje hazırlamaktan son derece mutlu olduklarını ifade eden öğrenciler, kendilere büyük destek veren öğretmenlerine de teşekkür etti
Son Güncelleme: Cuma, 06 Nisan 2012 18:04
Gösterim: 2659
Başbakan Erdoğan’a 5 yaş altı çocukların yüzde 10′unun boy sorunu olduğuna dair bilgiler verilince okullara süt dağıtımı uygulaması başlatıldı.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın talimatıyla ‘devlet okullarındaki 7 milyon öğrenciye her gün süt dağıtılması’ projesinin arkasında bodur nesil tehlikesinin yattığı ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in 20 Mart’ta Başbakan Erdoğan’a okul sütü programıyla ilgili gönderdiği bilgi notunda bu tehlikeye dikkat çekildi.
En sorunlu bölge Doğu
Yoksul hanelerde yaşayan çocukların eğitimden dışlanmalarından en büyük riskin yetersiz beslenme olduğuna dikkat çekilen bilgi notunda Türkiye’de 5 yaş altı çocukların yüzde 10.3′ünün bodur, yüzde 3.2′sinin ise cüceliğe yakın şekilde bodur olduğu belirtildi. Özellikle Doğu’da 5 yaş altı çocukların yüzde 21′i bodur, yüzde 8.3′ü ise cüceliğe yakın şekilde bodur olduğu ortaya çıktı. Başkan Dinçer’in bilgi notunun kaynağı Hacettepe Üniversitesi Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre Türkiye’de ilkokulu bitirmemiş annelerin çocuklarının yüzde 22.9′u bodur, yüzde 9.9′u da cüceliğe yakın bodur.
Günde 2 bardak süt
Raporsa yetersiz beslenme ve bodurluk gibi gelişme geriliklerinin okula geç kaydolmayı etkileyen temel sorunlardan biri olduğuna işaret edildi. 5-11 yaş arası çocuklar için sağlıklı beslenme düzen,nin mümkün olduğunca besleyici değeri yüksek olan çeşitli gıdaları içermesi gerektiği belirtilen raporda günde 2 bardak süt alımı bu yaş grubunda tavsiye edilen protein alımının yaklaşık yüzde 30-40′ını karşıladığı vurgulandı.
Bu dönemde yeterli süt tüketiminin bağışıklık sistemini güçlendirdiği diş ile kemiklerin büyümesine katkı verdiği kaydedildi. MEB’in bilgi notundan sonra Başbakan Erdoğan, “Devlet okullarında her sabah süt” talimalı verdi.
Start bu yıl
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının ortak projesi olan Okul Sütü Programı hazırlanması ve 2012 yılında başlatılması öngörülüyor.
Her gün dağıtım
Program ile 5′inci sınıftan ana sınıfa kadar toplam 7 milyon öğrencinin gelişimi desteklenirken mevsimsel süt arzı fazlalığı değerlendirerek eğitimde istikrarı sağlamak için uzun ömürlü kutu süt dağıtımı çalışmalarına başlandı.
Bu kapsamda MEB tarafından belirlenecek okullar, her öğrenciye okulun açık olduğu günlerde en az 200 mililitre uzun ömürlü kutu süt dağıtılacak
(sabah)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Erdoğan’a 5 yaş altı çocukların yüzde 10′unun boy sorunu olduğuna dair bilgiler verilince okullara süt dağıtımı uygulaması başlatıldı.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın talimatıyla ‘devlet okullarındaki 7 milyon öğrenciye her gün süt dağıtılması’ projesinin arkasında bodur nesil tehlikesinin yattığı ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in 20 Mart’ta Başbakan Erdoğan’a okul sütü programıyla ilgili gönderdiği bilgi notunda bu tehlikeye dikkat çekildi.
En sorunlu bölge Doğu
Yoksul hanelerde yaşayan çocukların eğitimden dışlanmalarından en büyük riskin yetersiz beslenme olduğuna dikkat çekilen bilgi notunda Türkiye’de 5 yaş altı çocukların yüzde 10.3′ünün bodur, yüzde 3.2′sinin ise cüceliğe yakın şekilde bodur olduğu belirtildi. Özellikle Doğu’da 5 yaş altı çocukların yüzde 21′i bodur, yüzde 8.3′ü ise cüceliğe yakın şekilde bodur olduğu ortaya çıktı. Başkan Dinçer’in bilgi notunun kaynağı Hacettepe Üniversitesi Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre Türkiye’de ilkokulu bitirmemiş annelerin çocuklarının yüzde 22.9′u bodur, yüzde 9.9′u da cüceliğe yakın bodur.
Günde 2 bardak süt
Raporsa yetersiz beslenme ve bodurluk gibi gelişme geriliklerinin okula geç kaydolmayı etkileyen temel sorunlardan biri olduğuna işaret edildi. 5-11 yaş arası çocuklar için sağlıklı beslenme düzen,nin mümkün olduğunca besleyici değeri yüksek olan çeşitli gıdaları içermesi gerektiği belirtilen raporda günde 2 bardak süt alımı bu yaş grubunda tavsiye edilen protein alımının yaklaşık yüzde 30-40′ını karşıladığı vurgulandı.
Bu dönemde yeterli süt tüketiminin bağışıklık sistemini güçlendirdiği diş ile kemiklerin büyümesine katkı verdiği kaydedildi. MEB’in bilgi notundan sonra Başbakan Erdoğan, “Devlet okullarında her sabah süt” talimalı verdi.
Start bu yıl
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının ortak projesi olan Okul Sütü Programı hazırlanması ve 2012 yılında başlatılması öngörülüyor.
Her gün dağıtım
Program ile 5′inci sınıftan ana sınıfa kadar toplam 7 milyon öğrencinin gelişimi desteklenirken mevsimsel süt arzı fazlalığı değerlendirerek eğitimde istikrarı sağlamak için uzun ömürlü kutu süt dağıtımı çalışmalarına başlandı.
Bu kapsamda MEB tarafından belirlenecek okullar, her öğrenciye okulun açık olduğu günlerde en az 200 mililitre uzun ömürlü kutu süt dağıtılacak
(sabah)
Son Güncelleme: Cuma, 06 Nisan 2012 15:45
Gösterim: 2136

