Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Türkiye’de eğitimcilere mesleki gelişim konusunda hizmet sağlayan önde gelen bir kurum olan LEAD|Turkey, Wilkes Üniversitesi ile kurduğu ortaklık ile Türkiye’ye ‘Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını getirdi. LEAD|Turkey Genel Müdürü JT Rehill, bu programın, Türkiye’deki ve yurtdışındaki öğretmenler için bir başka benzeri olmayan, uluslararası eğitim-öğretim tecrübesi sunan müthiş bir fırsat olacağını vurguladı.
2011 yılından itibaren Türkiye’de eğitimcilere mesleki gelişim konusunda hizmet sağlayan önde gelen bir kurum olan LEAD|Turkey, en başından beri, pek çok öğretmenin ifade ettiği şekliyle bir boşluğu doldurmayı, öğretmenlere, takımlara ve okullara 21. yüzyılda sınıflarda karşılaştıkları zorluklarla daha iyi baş edebilmelerini sağlama hususunda sürekli destek verebilen yerel bir kaynak olmayı amaçlıyor. LEAD|Turkey, ilk günden beri Türkiye’nin her yerinden okullarla birlikte çalışıyor, öğretmenler ve okul liderleri için öğretmen eğitimi, çalıştaylar ve sertifika programları düzenliyor, müfredat yenileme ve akreditasyon çalışmaları için destek sağlıyor, öğretimi ve okul yönetimini geliştirme konusunda kitaplar ve kaynaklar sunuyor, okullara kadro kurma, değerlendirme sistemleri ve kapasite oluşturma hususunda danışmanlık hizmeti sunuyor.
Wilkes Üniversitesi ile birlikte, üç yıldan uzun bir süre önce öğretmenler için uzaktan öğrenme hizmeti sunma konusunda dünyada önde gelen bir kurum olan ortağı PLS 3rd Learning aracılığıyla çalışmaya başlayan LEAD|Turkey, ilk uluslararası program olan Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanında yüksek lisans programı uygulamaya başladı. Türkiye’den ve yurtdışından katılıp programı tamamlayan öğretmenler oldu ve programa kayıtlar giderek artmaya devam ediyor.
Wilkes ile kurdukları ortaklığı Türkiye’ye Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını getirerek daha da ilerletme konusunda çok heyecanlı olduklarını söyleyen LEAD|Turkey Genel Müdürü JT Rehill, “Bu program, Türkiye’deki ve yurtdışındaki öğretmenler için bir başka benzeri olmayan, uluslararası eğitim-öğretim tecrübesi sunan müthiş bir fırsat olacaktır” dedi. JT Rehill, LEAD|Turkey, uyguladıkları eğitim ve Wilkes Üniversitesi ile ilgili yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdi.
Sunduğunuz yüksek lisans programının böylesi bir başarı yakalamasını sağlayan nedir? Hibrid program nasıl işliyor? Bu programı Türkiye’de daha önce nerelerde uyguladınız?
Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programının başarılı olmasındaki en önemli etmen, kesinlikle gerçek bir öğrenme topluluğu oluşturmak için ne gerektiğini biliyor olmamızdır. Uzaktan öğrenme programlarının insanların tamamlamamasının başlıca sebebi, okul ve başka öğrenciler ile bir bağlantının kurulmamasıdır. Öz-disiplinin ve motivasyonun çok fazla olması gerekir.
Geleneksel öğrenimi ve uzaktan öğrenimi bir araya getiren hibrid programımız, öğrencilere Wilkes Üniversitesi’nin profesörleri ile birlikte çalışma ve öğrenme fırsatı sunuyor. Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programına son üç yıl boyunca her yaz İstanbul’da merkezi konumda olan bir okul ev sahipliği yapmıştır, herkes bir haftalık çalışma boyunca bir araya gelmiştir. Daha sonra, bütün dersler, aynı öğrenci topluluğu ve aynı profesör ile birlikte online olarak tamamlanmış, yalnızca tanıdığınız ve güvendiğiniz insanlarla kurulabilecek bağlantı ve destek ilişkisi kurulmuş ve sürdürülmüştür.
Bunun dışında, Wilkes tarafından sunulan dersler, titizlikle çalışmayı gerektirir ve günümüzün sınıflarında öğretmenlerin karşılaştığı sorunlar ile ilintilidir. Programa katılanlara göre, bu programın en cazip yönlerinden biri de, katılımcıların, Cuma günü derste öğrendiklerini Pazartesi günü kullanıp uygulayabileceklerini bilmeleridir.
2016 yılında başlatacağınız doktora programından söz eder misiniz? Ne tür bir program olacak? Bu program için ideal öğrenci kimdir?
Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını resmi olarak 2016 yılının Temmuz ayında İzmir’de bulunan bir okulda başlatacağız. Bu program, eğitimcilerin giderek daha küresel ve teknolojik hale gelen bir toplum için birbirinden farklı öğrencilere eğitim-öğretim hizmeti sunarken karşılaştıkları benzersiz zorlukları ve fırsatları ele alan dersleri ile özellikle uluslararası eğitimciler için tasarlanmıştır.
Doktora programı, uluslararası okul liderlerini ve öğretmenlerini hazırlamaya yönelik dersler içerecek. İdeal öğrenci, kendisini hayat boyu öğrenmeye ve araştırmaya dayalı mevcut uygulama stratejilerini ve konuyla ilgili bilgiyi öğrenme yoluyla eğitim-öğretim uygulamasında sürekli gelişime adamıştır. Program; mevcut kuramların, uygulamalı araştırmaların ve etkileşime dayalı öğrenme tecrübelerinin keşfedilmesi yoluyla, araştırma ve uygulama arasındaki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.
PROGRAMLAR İNGİLİZCE UYGULANIYOR
Her bir programın tamamlanması ne kadar sürüyor? Programlara katılmanın ön şartları nelerdir ve öğretmenler programlara nasıl başvurabilirler?
Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programı, 10 dersten oluşan 30 kredilik bir programdır ve bir tez yazılması şart koşulmaz. Programı 14 ay gibi bir sürede tamamlayan öğretmenlerimiz oldu, 4 yılda tamamlayan öğretmenlerimiz de oldu, ne var ki programın ortalama süresi 2-3 yıldır. Bütün programlarımız, profesyonel hayatta çalışanların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmektedir, bu yüzden her zaman iş, okul ve gündelik hayatın getirdiği şartlara uyum sağlamak üzere yeterli esnekliği gösteriyoruz.
Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programı ise 60 kredilik bir programdır, araştırma ve tez programa dahildir. Programı tamamlamak genellikle 3 ila 4 yıl sürmektedir, ne var ki, bu programda da bir ölçüde esneklik mevcuttur ve 7 yıl içinde de tamamlanabilir. Her iki program da yalnızca İngilizce olarak uygulanmaktadır ve öğrencilerin başarılı bir akademik geçmişlerinin olması gerekmektedir. Başvuru süreci, bütün başvuranların süreç boyunca adım adım desteklendiklerini hissetmelerini sağlamak için onlarla yakın çalışan LEAD|Turkey aracılığıyla sürdürülmektedir. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek ya da başvuru sürecini başlatmak için leadturkey.com adresini ziyaret edebilir ya da Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden bize e-posta gönderebilirsiniz.
Türkiye’ye yurtdışından ne gibi yenilikler getiriyorsunuz? Türk eğitimcilere başka neler sunacaksınız?
Temel odak noktamız, doğrudan öğretmenlerle ve okullarla çalışmak, öğrencinin öğreniminin gelişmesine ve ölçülebilir sonuçlara yol açan eğitim programları ve çalıştaylar düzenlemek. Gayrettepe’deki öğrenme merkezimizde düzenli kurum-içi programlarımız ve Türkiye’nin her köşesindeki okullarda programlarımız oluyor. Ortaklıklarımızı artırmaya devam ediyoruz -kısa bir süre önce Marzano Araştırma Laboratuvarları’nın Türkiye’deki tek ortağı haline geldik- ve böylece buradaki öğretmenlerimize en modern kaynakları sunuyoruz.
Yayın şirketimiz, yaratıcılığı öğretmek ve teknolojiyi derslerle entegre etmek gibi 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek üzere öğretmenlere yeni kitap dizileri sunuyor. Ayrıca ABD’deki STEM eğitim-öğretim kaynaklarını sağlayan önde gelen şirketle birlikte çalışıyoruz ve bu yıl bu kaynakları Türkiye’deki okullara sunmak üzere çalışıyoruz. Eğitim-öğretim dünyasında çok şey olup bitiyor ve bizler de Türkiye’deki meslektaşlarımızın uluslararası eğitim-öğretim dünyasında en ön planda yer alması için onları destekleme ve dünyanın her yerinden öğretmenlerle bağlantı kurmaları için onlara yeni fırsatlar sunma konusunda çok istekli ve heyecanlıyız.
LEAD|TURKEY İLE ORTAKLIĞIMIZ ÖĞRETMENLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Wilkes Üniversitesi’nin, 1933 yılında Pennsylvania’nın kuzeydoğusunda kurulan bağımsız ve tam olarak akredite olmuş bir üniversite olduğunu anımsatan Wilkes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rhonda Rabbitt, kendilerini sosyal bilimler, fen bilimleri dersleri ve mesleki programlar aracılığıyla akademik ve zihinsel açıdan mükemmeliyete adadıklarını, büyük bir araştırma üniversitesinin sunduğu her şeyi sunduklarını ve bunu samimi ve duyarlı bir ortamda yaptıklarını söyledi. Wilkes’in eğitimciler için lisansüstü programlar sunma konusunda önde gelen bir üniversite olduğunun altını çizen Prof. Dr. Rabbitt, “Dünyanın her yerinden öğretmenlere yirmiden fazla yüksek lisans programı ve sertifika programı sunuluyor. Ayrıca çeşitli doktora programları ve 41 lisans programı bulunuyor. Eğitim Fakültemiz, bugüne kadar 10.000’den fazla eğitimciye mesleki hedeflerine ulaşma konusunda destek sağladı” dedi.
Prof. Dr. Rabbitt, LEAD|Turkey ile ortaklıkları hakkında ise şunları aktardı: “Son birkaç yıl boyunca uluslararası alanda yayılmaya odaklandık, Umman’da ve Ürdün’de Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını başarıyla uygulamaya başladık, iki uluslararası yüksek lisans programı ve elbette Türkiye’de Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri Yüksek Lisans Programı’nı başlattık. LEAD|Turkey ile ortaklığımız ise programdaki öğretmenler için çok önemliydi, zira bu kurum yerel bir danışman ve irtibat merkezi görevi gördü. Böylece aramızda ne kadar mesafe olursa olsun, bütün öğrencilerle çok yakın çalışabildik ve onların ihtiyaçlarına çabucak karşılık verebildik.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Türkiye’de eğitimcilere mesleki gelişim konusunda hizmet sağlayan önde gelen bir kurum olan LEAD|Turkey, Wilkes Üniversitesi ile kurduğu ortaklık ile Türkiye’ye ‘Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını getirdi. LEAD|Turkey Genel Müdürü JT Rehill, bu programın, Türkiye’deki ve yurtdışındaki öğretmenler için bir başka benzeri olmayan, uluslararası eğitim-öğretim tecrübesi sunan müthiş bir fırsat olacağını vurguladı.
2011 yılından itibaren Türkiye’de eğitimcilere mesleki gelişim konusunda hizmet sağlayan önde gelen bir kurum olan LEAD|Turkey, en başından beri, pek çok öğretmenin ifade ettiği şekliyle bir boşluğu doldurmayı, öğretmenlere, takımlara ve okullara 21. yüzyılda sınıflarda karşılaştıkları zorluklarla daha iyi baş edebilmelerini sağlama hususunda sürekli destek verebilen yerel bir kaynak olmayı amaçlıyor. LEAD|Turkey, ilk günden beri Türkiye’nin her yerinden okullarla birlikte çalışıyor, öğretmenler ve okul liderleri için öğretmen eğitimi, çalıştaylar ve sertifika programları düzenliyor, müfredat yenileme ve akreditasyon çalışmaları için destek sağlıyor, öğretimi ve okul yönetimini geliştirme konusunda kitaplar ve kaynaklar sunuyor, okullara kadro kurma, değerlendirme sistemleri ve kapasite oluşturma hususunda danışmanlık hizmeti sunuyor.
Wilkes Üniversitesi ile birlikte, üç yıldan uzun bir süre önce öğretmenler için uzaktan öğrenme hizmeti sunma konusunda dünyada önde gelen bir kurum olan ortağı PLS 3rd Learning aracılığıyla çalışmaya başlayan LEAD|Turkey, ilk uluslararası program olan Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanında yüksek lisans programı uygulamaya başladı. Türkiye’den ve yurtdışından katılıp programı tamamlayan öğretmenler oldu ve programa kayıtlar giderek artmaya devam ediyor.
Wilkes ile kurdukları ortaklığı Türkiye’ye Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını getirerek daha da ilerletme konusunda çok heyecanlı olduklarını söyleyen LEAD|Turkey Genel Müdürü JT Rehill, “Bu program, Türkiye’deki ve yurtdışındaki öğretmenler için bir başka benzeri olmayan, uluslararası eğitim-öğretim tecrübesi sunan müthiş bir fırsat olacaktır” dedi. JT Rehill, LEAD|Turkey, uyguladıkları eğitim ve Wilkes Üniversitesi ile ilgili yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdi.
Sunduğunuz yüksek lisans programının böylesi bir başarı yakalamasını sağlayan nedir? Hibrid program nasıl işliyor? Bu programı Türkiye’de daha önce nerelerde uyguladınız?
Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programının başarılı olmasındaki en önemli etmen, kesinlikle gerçek bir öğrenme topluluğu oluşturmak için ne gerektiğini biliyor olmamızdır. Uzaktan öğrenme programlarının insanların tamamlamamasının başlıca sebebi, okul ve başka öğrenciler ile bir bağlantının kurulmamasıdır. Öz-disiplinin ve motivasyonun çok fazla olması gerekir.
Geleneksel öğrenimi ve uzaktan öğrenimi bir araya getiren hibrid programımız, öğrencilere Wilkes Üniversitesi’nin profesörleri ile birlikte çalışma ve öğrenme fırsatı sunuyor. Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programına son üç yıl boyunca her yaz İstanbul’da merkezi konumda olan bir okul ev sahipliği yapmıştır, herkes bir haftalık çalışma boyunca bir araya gelmiştir. Daha sonra, bütün dersler, aynı öğrenci topluluğu ve aynı profesör ile birlikte online olarak tamamlanmış, yalnızca tanıdığınız ve güvendiğiniz insanlarla kurulabilecek bağlantı ve destek ilişkisi kurulmuş ve sürdürülmüştür.
Bunun dışında, Wilkes tarafından sunulan dersler, titizlikle çalışmayı gerektirir ve günümüzün sınıflarında öğretmenlerin karşılaştığı sorunlar ile ilintilidir. Programa katılanlara göre, bu programın en cazip yönlerinden biri de, katılımcıların, Cuma günü derste öğrendiklerini Pazartesi günü kullanıp uygulayabileceklerini bilmeleridir.
2016 yılında başlatacağınız doktora programından söz eder misiniz? Ne tür bir program olacak? Bu program için ideal öğrenci kimdir?
Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını resmi olarak 2016 yılının Temmuz ayında İzmir’de bulunan bir okulda başlatacağız. Bu program, eğitimcilerin giderek daha küresel ve teknolojik hale gelen bir toplum için birbirinden farklı öğrencilere eğitim-öğretim hizmeti sunarken karşılaştıkları benzersiz zorlukları ve fırsatları ele alan dersleri ile özellikle uluslararası eğitimciler için tasarlanmıştır.
Doktora programı, uluslararası okul liderlerini ve öğretmenlerini hazırlamaya yönelik dersler içerecek. İdeal öğrenci, kendisini hayat boyu öğrenmeye ve araştırmaya dayalı mevcut uygulama stratejilerini ve konuyla ilgili bilgiyi öğrenme yoluyla eğitim-öğretim uygulamasında sürekli gelişime adamıştır. Program; mevcut kuramların, uygulamalı araştırmaların ve etkileşime dayalı öğrenme tecrübelerinin keşfedilmesi yoluyla, araştırma ve uygulama arasındaki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.
PROGRAMLAR İNGİLİZCE UYGULANIYOR
Her bir programın tamamlanması ne kadar sürüyor? Programlara katılmanın ön şartları nelerdir ve öğretmenler programlara nasıl başvurabilirler?
Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri (EGS) alanındaki yüksek lisans programı, 10 dersten oluşan 30 kredilik bir programdır ve bir tez yazılması şart koşulmaz. Programı 14 ay gibi bir sürede tamamlayan öğretmenlerimiz oldu, 4 yılda tamamlayan öğretmenlerimiz de oldu, ne var ki programın ortalama süresi 2-3 yıldır. Bütün programlarımız, profesyonel hayatta çalışanların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmektedir, bu yüzden her zaman iş, okul ve gündelik hayatın getirdiği şartlara uyum sağlamak üzere yeterli esnekliği gösteriyoruz.
Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programı ise 60 kredilik bir programdır, araştırma ve tez programa dahildir. Programı tamamlamak genellikle 3 ila 4 yıl sürmektedir, ne var ki, bu programda da bir ölçüde esneklik mevcuttur ve 7 yıl içinde de tamamlanabilir. Her iki program da yalnızca İngilizce olarak uygulanmaktadır ve öğrencilerin başarılı bir akademik geçmişlerinin olması gerekmektedir. Başvuru süreci, bütün başvuranların süreç boyunca adım adım desteklendiklerini hissetmelerini sağlamak için onlarla yakın çalışan LEAD|Turkey aracılığıyla sürdürülmektedir. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek ya da başvuru sürecini başlatmak için leadturkey.com adresini ziyaret edebilir ya da Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden bize e-posta gönderebilirsiniz.
Türkiye’ye yurtdışından ne gibi yenilikler getiriyorsunuz? Türk eğitimcilere başka neler sunacaksınız?
Temel odak noktamız, doğrudan öğretmenlerle ve okullarla çalışmak, öğrencinin öğreniminin gelişmesine ve ölçülebilir sonuçlara yol açan eğitim programları ve çalıştaylar düzenlemek. Gayrettepe’deki öğrenme merkezimizde düzenli kurum-içi programlarımız ve Türkiye’nin her köşesindeki okullarda programlarımız oluyor. Ortaklıklarımızı artırmaya devam ediyoruz -kısa bir süre önce Marzano Araştırma Laboratuvarları’nın Türkiye’deki tek ortağı haline geldik- ve böylece buradaki öğretmenlerimize en modern kaynakları sunuyoruz.
Yayın şirketimiz, yaratıcılığı öğretmek ve teknolojiyi derslerle entegre etmek gibi 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek üzere öğretmenlere yeni kitap dizileri sunuyor. Ayrıca ABD’deki STEM eğitim-öğretim kaynaklarını sağlayan önde gelen şirketle birlikte çalışıyoruz ve bu yıl bu kaynakları Türkiye’deki okullara sunmak üzere çalışıyoruz. Eğitim-öğretim dünyasında çok şey olup bitiyor ve bizler de Türkiye’deki meslektaşlarımızın uluslararası eğitim-öğretim dünyasında en ön planda yer alması için onları destekleme ve dünyanın her yerinden öğretmenlerle bağlantı kurmaları için onlara yeni fırsatlar sunma konusunda çok istekli ve heyecanlıyız.
LEAD|TURKEY İLE ORTAKLIĞIMIZ ÖĞRETMENLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Wilkes Üniversitesi’nin, 1933 yılında Pennsylvania’nın kuzeydoğusunda kurulan bağımsız ve tam olarak akredite olmuş bir üniversite olduğunu anımsatan Wilkes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rhonda Rabbitt, kendilerini sosyal bilimler, fen bilimleri dersleri ve mesleki programlar aracılığıyla akademik ve zihinsel açıdan mükemmeliyete adadıklarını, büyük bir araştırma üniversitesinin sunduğu her şeyi sunduklarını ve bunu samimi ve duyarlı bir ortamda yaptıklarını söyledi. Wilkes’in eğitimciler için lisansüstü programlar sunma konusunda önde gelen bir üniversite olduğunun altını çizen Prof. Dr. Rabbitt, “Dünyanın her yerinden öğretmenlere yirmiden fazla yüksek lisans programı ve sertifika programı sunuluyor. Ayrıca çeşitli doktora programları ve 41 lisans programı bulunuyor. Eğitim Fakültemiz, bugüne kadar 10.000’den fazla eğitimciye mesleki hedeflerine ulaşma konusunda destek sağladı” dedi.
Prof. Dr. Rabbitt, LEAD|Turkey ile ortaklıkları hakkında ise şunları aktardı: “Son birkaç yıl boyunca uluslararası alanda yayılmaya odaklandık, Umman’da ve Ürdün’de Eğitim-Öğretim Liderliği Doktora Programını başarıyla uygulamaya başladık, iki uluslararası yüksek lisans programı ve elbette Türkiye’de Eğitim-Öğretim Gelişimi ve Stratejileri Yüksek Lisans Programı’nı başlattık. LEAD|Turkey ile ortaklığımız ise programdaki öğretmenler için çok önemliydi, zira bu kurum yerel bir danışman ve irtibat merkezi görevi gördü. Böylece aramızda ne kadar mesafe olursa olsun, bütün öğrencilerle çok yakın çalışabildik ve onların ihtiyaçlarına çabucak karşılık verebildik.”
Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ekim 2015 17:43
Gösterim: 3353
Üniversite eğitimini ODTÜ İşletme Bölümü’nde tamamladığını belirten Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye Genel Müdür ve CEO’su Orhan Özer, iş hayatı boyunca işletme mezunu olmanın dezavantajını değil tam aksine pek çok açıdan avantajlarını yaşadığını söylüyor. Özer, “Otomotiv sektöründe ve her sektörde işletme mezunlarına yer var. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı ortamda oluşturduğu katma değerdir” diyor.
Eğitim hayatınız nasıl geçti? Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz?
Galatasaray Lisesi’ni bitirdim. Üniversite eğitimimi ODTÜ İşletme Bölümü’nde tamamladım. Ailem Bursa’da yaşadığı için tahsil hayatıma 12 yaşından itibaren yatılı devam ettim. Bütün öğrenim hayatım boyunca başarılı, çalışkan, araştırıcı ve disiplinli bir öğrenciydim.
Başarısızlık olarak, Galatasaray Lisesi’nde hazırlık senesinde Fransızca öğrenirken hayli zorlandığımı hatırlıyorum. Bunda çocuk denilecek bir yaşta aile ortamından yatılı okula geçişin getirdiği ortam değişikliği ile ilişkilendiriyorum.
Üniversite yılları da dönem itibarıyla kolay olmayan yıllardı ancak ben kişisel olarak pek fazla zorluk yaşamadım. Çizgisi belli ve çalışmayı amaç edinmiş biri olarak ciddi bir rahatsızlık duymadım. Kendimi bütün eğitim hayatım boyunca yaptığım gibi, tamamıyla okula, derslerime odakladığımı hatırlıyorum. Tüm üniversite dönemim boyunca okulun yurtlarında kaldım. Yurt hayatının kişiliğin gelişimine çok katkısı olduğunu düşünüyorum, tek başına mücadele etmeyi, ayaklarınızın üzerinde durmayı, hayata daha bilinçli bakmayı öğreniyorsunuz.
Üniversite yıllarımda Cumartesi günleri haricinde tüm diğer günlerim okula ve derslere konsantre olarak geçerdi. Açıkçası, şimdi doğru olup olmadığını tartışabileceğim ölçüde bir konsantrasyon idi. Spor aktiviteleri dışında fazla bir sosyalleşme çabası içinde olmazdım.
1982 yılında ODTÜ İşletmeden mezun oldum ve aynı yıl iş hayatına atıldım. Öğrenim hayatımda çok çalışırdım, iş hayatımda daha da çok çalışıyorum. Başarının böyle geldiğine inanıyorum.
Hangi derslerde başarılı, hangi dersler de başarısızdınız?
Derslerde daha çok matematiksel ve somut konularda başarılı idim; okuma ağırlıklı dersler tercihimde pek ön sırada değildi.
ÇALIŞKAN VE BAŞARILI BİR ÇOCUKTUM
Çocukluğunuz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Ayrıca çocukken kariyer planlarınız nasıldı? Hangi mesleğin hayalini kuruyordunuz?
Çocukluğum, normal gelir düzeyinde bir ailede geçti. İki ağabeyim üniversitede okurken ben daha ilkokulda idim, onların yönlendirmeleri, beni teşvik etmeleri oldukça önemliydi. Çalışkan ve başarılı bir çocuktum ve herkes başarılı bir hayatım olmasını bekliyordu.
İş hayatıma otomotiv sektöründe başladım. Bu kendi seçimimdi. Sonraki tercihlerim de otomotiv sektöründe ve üst düzey yöneticilik pozisyonundaydı. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı kalıplar içerisinden kurtulup, geniş düşünmesi, öğrenmek konusunda çok istekli olması ve her alanda kendini yetiştirebilmesidir.
Galatasaray Lisesi’nden sonra, ODTÜ’de İşletme okumuşsunuz. İşletmeyi seçmenizdeki nedenler nelerdi? İsteyerek tercih ettiğiniz bir bölüm müydü?
İşletme bölümünü seçmemin nedeni, profesyonel iş hayatında bulunmak isteyişimdir. Profesyonellikte kontrollü risk alırsınız. Aynı zamanda girişimcilik yönünüzü de geliştirebilirsiniz. Tüm bu özellikler, benim kişilik özelliklerimle örtüştüğünden, bu alanda eğitim almayı ve üzerine kariyerimi inşa etmeyi tercih ettim. İş hayatım boyunca işletme mezunu olmanın dezavantajını değil tam aksine pek çok açıdan avantajlarını yaşadım. Otomotiv sektöründe ve her sektörde işletme mezunlarına yer var. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı ortamda oluşturduğu katma değerdir.
Eğitim hayatınızda unutmadığınız, hayatınıza yön veren bir öğretmeniniz var mıydı? Bu öğretmenizle ilgili düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Öncelikle, ilkokulda haksızlığa uğradığım bir dönemde beni anlayıp, kol kanat geren ve beni bugünlere getiren ilk motivasyonumu aşılayan Sayın Sevim Yazıcıoğlu’na minnet borcumu vurgulamak isterim.
Üniversite’den ise, bütün arkadaşlarımız tarafından rahmetle anılan Muhan Soysal hocamız hepimize, yöneticilik konusunda önemli dersler ve vizyon vermişti. Birinci sınıfta ve dördüncü sınıfta işletme, strateji gibi dersler veren hocamızın hiç sınav yaptığını hatırlamıyorum. Sınıftaki tartışmalara katılımınız ve yaklaşımlarınızı dikkate alarak not verir, bizleri düşünmeye, yönetici olmaya yönlendirirdi. Ondan çok şey öğrendik.
TOYOTA GENÇLER İÇİN MÜKEMMEL BİR ADRES
Şirketinizde iş deneyimi olmayan gençleri neye göre ve hangi pozisyonlarda işe alıyorsunuz, onlara hangi fırsatları tanıyorsunuz? Ayrıca şirketinizde çalışan yeni mezunların oranı nedir? Bilgi verebilir misiniz?
Şirketimiz Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye, özellikle iş deneyimi olmayan veya 1-2 yıllık iş tecrübesi olan gençlerimiz için mükemmel bir adres. Toyota’da kendilerini çok geliştirebilecekleri bir ortam var. Bu yeni mezun, iş tecrübesi olmamış gençlerimiz için harika bir fırsat. Toyota’nın en önemli yönetim felsefesi olan Toyota Way ve üretim felsefesi olan Toyota Üretim Sistemi (TPS), dünya literatürlerinde ders olarak öğretilecek seviyede mükemmel bir prensipler dizisidir. Bu prensipler doğrultusunda bütün gelişim imkanlarını bizzat yaşayarak, dünyanın en büyük şirketlerinden birinde işlerini yaparken öğrenme şansına sahip olacaklarından, gençler için Toyota’da çalışmanın iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Bizim işe alım politikamız, hem üretimde hem de mühendislik ve diğer idari bölümlerde özellikle yeni mezun arkadaşlarımızı istihdam etmek üzerine kuruludur. İnsana yatırıma çok önem verdiğimiz için şirketimizde eğitim faaliyetleri süreklidir. Hem mesleki hem de yetkinlik geliştirici eğitimlerle çalışanlarımızın gelişimine katkıda bulunuyoruz. Çalışanlarımız işe girdikleri andan itibaren sürekli eğitimlerle gelişirler. Ayrıca Toyota içinde yaşayıp, yalın yönetim kültürünü hazmederler.
Türk eğitim sisteminin temel sorunları sizce nelerdir? Bu sorunlara nasıl çözümler üretilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
2002 yılında Brüksel’de bulunan Avrupa Merkezimize transfer olarak, 2008 Haziran ayına kadar Mali grup ve Bilgi İşlem gurubundan sorumlu Toyota Avrupa Başkan Yardımcısı olarak çalıştım. Avrupa’da geçirdiğim bu altı yıl boyunca bir şeyi çok net gözlemledim.
Kurumlarda finansal olarak gerekli ortamlar oluşturulamamış ama bizim çocuklarımız çok iyi; öğrenmeye ve gelişmeye çok açık. Bence üniversiteler arasında eğitim kalitesi açısından uçurumlar olmayacak şekilde imkanlar daha iyi seviyelere getirilirse, her şeyin daha da iyi olacağına inanıyorum. İlave olarak gençlerimize kendilerine güvenmeyi, kimseden daha aşağıda olmadıklarını anlatmayı çok önemsiyorum. Bence gerçek olan da, budur.
KIZLARIMA DANIŞMANLIK YAPMAYI HOBİ HALİNE GETİRDİM
Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? İş ve aile dengesini nasıl kuruyorsunuz?
Yapabildiğim aktivitelerin başında doğada veya spor salonunda yürüyüş yapmak ve kitap okumak geliyor. Daha çok araştırma veya çeşitli öykülerden oluşan Türk ve Dünya edebiyatından yazarların eserlerini okumaktan hoşlanıyorum. Tekstil işi ile uğraşan kızlarıma iş ortamlarında yardımcı olabilmek adına onlara danışmanlık yapmayı da hobi haline getirdim diyebilirim. Gençlere mesaj ve moral vermeyi seviyorum. Üniversitelerden çağırdıklarında da programım elverdiğince gitmeye gayret ediyorum. Yurt dışında da uzun bir süre çalıştığım için bizim insanımızın kapasitesini, kimseleri gözümüzde büyütmememiz gerektiğini biliyorum ve gençlerimizi kendilerine güvenmeleri, başkaları karşısında kendi değerlerinin farkında olmaları konusunda bilgilendirmeye çalışıyorum.
Hafta içi şirketimiz Adapazarı’nda olduğu için, fabrika alanımız içinde misafirhanemiz var, orada kalıyorum. Sadece hafta sonları İstanbul’a evime gidebiliyorum. Dolayısıyla en büyük handikabımız, ailece yeterince görüşememek diyebilirim. Ben, iş için aile hayatımdan fedakarlık yapmaya hala devam ediyorum.
Başarınızın sırrı nedir? Başarıya nasıl ulaştınız? Sizin konumunuza ulaşmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?
Daha önce de belirttiğim gibi; eğer başarılıysam, başarımı çalışmama, disiplinli ve özverili, düzenli olmama borçluyum. İş- yaşam dengesi özellikle kariyerin başında ve hatta sonrasında da fedakarlıklar gerektiriyor. İş hayatında sadece şansıyla bir yerlere gelen kişi sayısının çok olduğuna inanmıyorum, hatta şanstan öte şansızlıklar olabilir. Bunu da pes etmeden işinizi en iyi şekilde yapmaya devam ederek aşabilirsiniz.
Ben gerek iş ve gerekse özel hayatımda alçakgönüllü olmaktan, dürüst olmaktan, açık olmaktan, şeffaf olmaktan hiçbir zarar görmedim. Kendinizi geliştireceksiniz, donatacaksınız. Böylelikle siz kişilik olarak mütevazı olsanız da, varlığınız güçlü olacaktır.
CUMHURİYET SAYESİNDE ÖZGÜR VE UYGAR BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ
Cumhuriyet ve Atatürk hakkındaki düşüncelerinizi iletebilir misiniz? Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte eğitimde gerçekleştirilen devrimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
Öncelikle içinde bulunduğumuz ay Ekim olduğundan, herkesin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarım. Cumhuriyet, en basit tanımıyla gücünü halktan alan bir yönetim şeklidir. Çocukluktan itibaren öğrendiğimiz gibi, halkın kendi kendisini yönetme biçimidir. İnsan onuruna en çok yakışan yönetim şeklidir.
Ülkemizi “çağdaş uygarlık seviyesi”ne çıkartmak, hatta bu seviyeyi de aşmak üzere eğitim başta olmak üzere, hukuk, ekonomi, kültür- sanat ve toplumsal alanlarda gerçekleştirilen düzenlemelerle bugün uygar, özgür ve daha refah bir ülkede yaşıyoruz. Tüm bunları Atatürk’e ve onunla birlikte o günlerde mücadele eden ve sonrasında bugün ülkemizi daha iyi yerlere getirmek için gece gündüz uğraşan devlet büyüklerimize, yöneticilerimize borçluyuz. Hepsini saygıyla ve minnetle anıyorum.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Üniversite eğitimini ODTÜ İşletme Bölümü’nde tamamladığını belirten Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye Genel Müdür ve CEO’su Orhan Özer, iş hayatı boyunca işletme mezunu olmanın dezavantajını değil tam aksine pek çok açıdan avantajlarını yaşadığını söylüyor. Özer, “Otomotiv sektöründe ve her sektörde işletme mezunlarına yer var. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı ortamda oluşturduğu katma değerdir” diyor.
Eğitim hayatınız nasıl geçti? Hangi okullarda okudunuz? Nasıl bir öğrenciydiniz?
Galatasaray Lisesi’ni bitirdim. Üniversite eğitimimi ODTÜ İşletme Bölümü’nde tamamladım. Ailem Bursa’da yaşadığı için tahsil hayatıma 12 yaşından itibaren yatılı devam ettim. Bütün öğrenim hayatım boyunca başarılı, çalışkan, araştırıcı ve disiplinli bir öğrenciydim.
Başarısızlık olarak, Galatasaray Lisesi’nde hazırlık senesinde Fransızca öğrenirken hayli zorlandığımı hatırlıyorum. Bunda çocuk denilecek bir yaşta aile ortamından yatılı okula geçişin getirdiği ortam değişikliği ile ilişkilendiriyorum.
Üniversite yılları da dönem itibarıyla kolay olmayan yıllardı ancak ben kişisel olarak pek fazla zorluk yaşamadım. Çizgisi belli ve çalışmayı amaç edinmiş biri olarak ciddi bir rahatsızlık duymadım. Kendimi bütün eğitim hayatım boyunca yaptığım gibi, tamamıyla okula, derslerime odakladığımı hatırlıyorum. Tüm üniversite dönemim boyunca okulun yurtlarında kaldım. Yurt hayatının kişiliğin gelişimine çok katkısı olduğunu düşünüyorum, tek başına mücadele etmeyi, ayaklarınızın üzerinde durmayı, hayata daha bilinçli bakmayı öğreniyorsunuz.
Üniversite yıllarımda Cumartesi günleri haricinde tüm diğer günlerim okula ve derslere konsantre olarak geçerdi. Açıkçası, şimdi doğru olup olmadığını tartışabileceğim ölçüde bir konsantrasyon idi. Spor aktiviteleri dışında fazla bir sosyalleşme çabası içinde olmazdım.
1982 yılında ODTÜ İşletmeden mezun oldum ve aynı yıl iş hayatına atıldım. Öğrenim hayatımda çok çalışırdım, iş hayatımda daha da çok çalışıyorum. Başarının böyle geldiğine inanıyorum.
Hangi derslerde başarılı, hangi dersler de başarısızdınız?
Derslerde daha çok matematiksel ve somut konularda başarılı idim; okuma ağırlıklı dersler tercihimde pek ön sırada değildi.
ÇALIŞKAN VE BAŞARILI BİR ÇOCUKTUM
Çocukluğunuz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Ayrıca çocukken kariyer planlarınız nasıldı? Hangi mesleğin hayalini kuruyordunuz?
Çocukluğum, normal gelir düzeyinde bir ailede geçti. İki ağabeyim üniversitede okurken ben daha ilkokulda idim, onların yönlendirmeleri, beni teşvik etmeleri oldukça önemliydi. Çalışkan ve başarılı bir çocuktum ve herkes başarılı bir hayatım olmasını bekliyordu.
İş hayatıma otomotiv sektöründe başladım. Bu kendi seçimimdi. Sonraki tercihlerim de otomotiv sektöründe ve üst düzey yöneticilik pozisyonundaydı. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı kalıplar içerisinden kurtulup, geniş düşünmesi, öğrenmek konusunda çok istekli olması ve her alanda kendini yetiştirebilmesidir.
Galatasaray Lisesi’nden sonra, ODTÜ’de İşletme okumuşsunuz. İşletmeyi seçmenizdeki nedenler nelerdi? İsteyerek tercih ettiğiniz bir bölüm müydü?
İşletme bölümünü seçmemin nedeni, profesyonel iş hayatında bulunmak isteyişimdir. Profesyonellikte kontrollü risk alırsınız. Aynı zamanda girişimcilik yönünüzü de geliştirebilirsiniz. Tüm bu özellikler, benim kişilik özelliklerimle örtüştüğünden, bu alanda eğitim almayı ve üzerine kariyerimi inşa etmeyi tercih ettim. İş hayatım boyunca işletme mezunu olmanın dezavantajını değil tam aksine pek çok açıdan avantajlarını yaşadım. Otomotiv sektöründe ve her sektörde işletme mezunlarına yer var. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı ortamda oluşturduğu katma değerdir.
Eğitim hayatınızda unutmadığınız, hayatınıza yön veren bir öğretmeniniz var mıydı? Bu öğretmenizle ilgili düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Öncelikle, ilkokulda haksızlığa uğradığım bir dönemde beni anlayıp, kol kanat geren ve beni bugünlere getiren ilk motivasyonumu aşılayan Sayın Sevim Yazıcıoğlu’na minnet borcumu vurgulamak isterim.
Üniversite’den ise, bütün arkadaşlarımız tarafından rahmetle anılan Muhan Soysal hocamız hepimize, yöneticilik konusunda önemli dersler ve vizyon vermişti. Birinci sınıfta ve dördüncü sınıfta işletme, strateji gibi dersler veren hocamızın hiç sınav yaptığını hatırlamıyorum. Sınıftaki tartışmalara katılımınız ve yaklaşımlarınızı dikkate alarak not verir, bizleri düşünmeye, yönetici olmaya yönlendirirdi. Ondan çok şey öğrendik.
TOYOTA GENÇLER İÇİN MÜKEMMEL BİR ADRES
Şirketinizde iş deneyimi olmayan gençleri neye göre ve hangi pozisyonlarda işe alıyorsunuz, onlara hangi fırsatları tanıyorsunuz? Ayrıca şirketinizde çalışan yeni mezunların oranı nedir? Bilgi verebilir misiniz?
Şirketimiz Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye, özellikle iş deneyimi olmayan veya 1-2 yıllık iş tecrübesi olan gençlerimiz için mükemmel bir adres. Toyota’da kendilerini çok geliştirebilecekleri bir ortam var. Bu yeni mezun, iş tecrübesi olmamış gençlerimiz için harika bir fırsat. Toyota’nın en önemli yönetim felsefesi olan Toyota Way ve üretim felsefesi olan Toyota Üretim Sistemi (TPS), dünya literatürlerinde ders olarak öğretilecek seviyede mükemmel bir prensipler dizisidir. Bu prensipler doğrultusunda bütün gelişim imkanlarını bizzat yaşayarak, dünyanın en büyük şirketlerinden birinde işlerini yaparken öğrenme şansına sahip olacaklarından, gençler için Toyota’da çalışmanın iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Bizim işe alım politikamız, hem üretimde hem de mühendislik ve diğer idari bölümlerde özellikle yeni mezun arkadaşlarımızı istihdam etmek üzerine kuruludur. İnsana yatırıma çok önem verdiğimiz için şirketimizde eğitim faaliyetleri süreklidir. Hem mesleki hem de yetkinlik geliştirici eğitimlerle çalışanlarımızın gelişimine katkıda bulunuyoruz. Çalışanlarımız işe girdikleri andan itibaren sürekli eğitimlerle gelişirler. Ayrıca Toyota içinde yaşayıp, yalın yönetim kültürünü hazmederler.
Türk eğitim sisteminin temel sorunları sizce nelerdir? Bu sorunlara nasıl çözümler üretilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
2002 yılında Brüksel’de bulunan Avrupa Merkezimize transfer olarak, 2008 Haziran ayına kadar Mali grup ve Bilgi İşlem gurubundan sorumlu Toyota Avrupa Başkan Yardımcısı olarak çalıştım. Avrupa’da geçirdiğim bu altı yıl boyunca bir şeyi çok net gözlemledim.
Kurumlarda finansal olarak gerekli ortamlar oluşturulamamış ama bizim çocuklarımız çok iyi; öğrenmeye ve gelişmeye çok açık. Bence üniversiteler arasında eğitim kalitesi açısından uçurumlar olmayacak şekilde imkanlar daha iyi seviyelere getirilirse, her şeyin daha da iyi olacağına inanıyorum. İlave olarak gençlerimize kendilerine güvenmeyi, kimseden daha aşağıda olmadıklarını anlatmayı çok önemsiyorum. Bence gerçek olan da, budur.
KIZLARIMA DANIŞMANLIK YAPMAYI HOBİ HALİNE GETİRDİM
Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? İş ve aile dengesini nasıl kuruyorsunuz?
Yapabildiğim aktivitelerin başında doğada veya spor salonunda yürüyüş yapmak ve kitap okumak geliyor. Daha çok araştırma veya çeşitli öykülerden oluşan Türk ve Dünya edebiyatından yazarların eserlerini okumaktan hoşlanıyorum. Tekstil işi ile uğraşan kızlarıma iş ortamlarında yardımcı olabilmek adına onlara danışmanlık yapmayı da hobi haline getirdim diyebilirim. Gençlere mesaj ve moral vermeyi seviyorum. Üniversitelerden çağırdıklarında da programım elverdiğince gitmeye gayret ediyorum. Yurt dışında da uzun bir süre çalıştığım için bizim insanımızın kapasitesini, kimseleri gözümüzde büyütmememiz gerektiğini biliyorum ve gençlerimizi kendilerine güvenmeleri, başkaları karşısında kendi değerlerinin farkında olmaları konusunda bilgilendirmeye çalışıyorum.
Hafta içi şirketimiz Adapazarı’nda olduğu için, fabrika alanımız içinde misafirhanemiz var, orada kalıyorum. Sadece hafta sonları İstanbul’a evime gidebiliyorum. Dolayısıyla en büyük handikabımız, ailece yeterince görüşememek diyebilirim. Ben, iş için aile hayatımdan fedakarlık yapmaya hala devam ediyorum.
Başarınızın sırrı nedir? Başarıya nasıl ulaştınız? Sizin konumunuza ulaşmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?
Daha önce de belirttiğim gibi; eğer başarılıysam, başarımı çalışmama, disiplinli ve özverili, düzenli olmama borçluyum. İş- yaşam dengesi özellikle kariyerin başında ve hatta sonrasında da fedakarlıklar gerektiriyor. İş hayatında sadece şansıyla bir yerlere gelen kişi sayısının çok olduğuna inanmıyorum, hatta şanstan öte şansızlıklar olabilir. Bunu da pes etmeden işinizi en iyi şekilde yapmaya devam ederek aşabilirsiniz.
Ben gerek iş ve gerekse özel hayatımda alçakgönüllü olmaktan, dürüst olmaktan, açık olmaktan, şeffaf olmaktan hiçbir zarar görmedim. Kendinizi geliştireceksiniz, donatacaksınız. Böylelikle siz kişilik olarak mütevazı olsanız da, varlığınız güçlü olacaktır.
CUMHURİYET SAYESİNDE ÖZGÜR VE UYGAR BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ
Cumhuriyet ve Atatürk hakkındaki düşüncelerinizi iletebilir misiniz? Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte eğitimde gerçekleştirilen devrimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
Öncelikle içinde bulunduğumuz ay Ekim olduğundan, herkesin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarım. Cumhuriyet, en basit tanımıyla gücünü halktan alan bir yönetim şeklidir. Çocukluktan itibaren öğrendiğimiz gibi, halkın kendi kendisini yönetme biçimidir. İnsan onuruna en çok yakışan yönetim şeklidir.
Ülkemizi “çağdaş uygarlık seviyesi”ne çıkartmak, hatta bu seviyeyi de aşmak üzere eğitim başta olmak üzere, hukuk, ekonomi, kültür- sanat ve toplumsal alanlarda gerçekleştirilen düzenlemelerle bugün uygar, özgür ve daha refah bir ülkede yaşıyoruz. Tüm bunları Atatürk’e ve onunla birlikte o günlerde mücadele eden ve sonrasında bugün ülkemizi daha iyi yerlere getirmek için gece gündüz uğraşan devlet büyüklerimize, yöneticilerimize borçluyuz. Hepsini saygıyla ve minnetle anıyorum.
Son Güncelleme: Perşembe, 22 Ekim 2015 16:19
Gösterim: 2440
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılan değişikliklerin eğitimi ciddiye alarak gerçekleştirildiğini ve bunun sonucu özgüvenli, başarılı, “fikri hür, irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşağın ortaya çıktığını belirten ressam ve yazar Bedri Baykam, “Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır” dedi.
Cumhuriyet ve Atatürk denilince sizde oluşturduğu duygular nelerdir?
Cumhuriyet ve Atatürk denilince bunun bende uyandırdığı duyguların ne olduğundan daha önemlisi, maalesef yeni kuşakta bu duyguların tamamen yanılgılarla dolu ve dönüştürülmüş şekilde algılanıyor olması... Bu çok üzücü çünkü Cumhuriyet ve Atatürk demek özgürlük demek, demokrasi demek, kadın erkek eşitliği demek insan gibi yaşamak demek. Atatürk bize bu temel veriler üstünden ayrıca barışı kovalamayı ve hiçbir şekilde savaşarak toprak büyütmeye çalışmamayı öğretiyor. Bütün bu duyguların tamamının karışımı da önümüze evrensel kardeşliği, barış, sevgiyi ve insan haklarını koyuyor, hakça paylaşımı koyuyor. Ne yazık ki özellikle 12 Eylül’den beri Cumhuriyet ve Atatürk’ün değeri tamamen unutturuldu ve olay bildiğiniz gibi çok tehlikeli noktalara tırmandırıldı. Bugün birçok gencin kafası bu konularda karışmış durumda. Atatürkçülük veya Cumhuriyet deyince akıllarında tamamen kendilerine son 25 yılda damardan zerk edilmiş ezberci fikirler dolaşıyor. Yani Cumhuriyet’in tek tip insan demek olduğu veya Atatürk’ün faşist bir diktatör olduğu gibi dünyadaki her aydını dehşet içinde bırakıp alay konusu olabilecek sözler. Ne yazık ki bu insanlar daha sonra bu akıl almaz propagandanın bedelini ödeyerek bunlara inanır kıvama geliyorlar ve ondan sonra da siyasetle olan güven ilişkilerini toptan kaybederek hiçbir düşünsel baltaya sap olamayan, çoğu ortada, amaçsız, apolitik ve her şeyden şikayet eder bir şekilde kızıyorlar.
ORDU MARŞLARI GÖZÜMÜZÜ YAŞARTIRDI
Siz öğrencilik yıllarınızda Cumhuriyet’in etkilerini nasıl yaşadınız? O dönemde okullarda nasıl bir anlayış hakimdi? Bu kapsamda öğrencilik yıllarınızla ilgili hatırladıklarınızı anlatabilir misiniz?
Ben öğrencilik yıllarımda Fransız okuluna gittiğim için Türk okullarında nasıl bir anlayışın hakim olduğunu bilmiyorum. Dolayısıyla bu kapsamdaki hatırladıklarımın bu soruya bir karşılığı olmaz. Ama içinde büyüdüğüm ailede gördüklerim ve yaşadıklarımın sorunuzla doğrudan alakası var. O dönemlerde Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sonsuz ve tartışılmaz bir sevgi ve saygı vardı. Minnet borcu vardı, şükran vardı. Bilinçli bir idrak vardı, devrimlerin değeri çok iyi biliniyordu ve hepsinden önemlisi bütün bunların doğrultusunda sağcısından solcusuna geniş ortak payda buluşuyordu. Zaten Atatürk ve Cumhuriyet siyasi tartışmaların bir odağı halinle gelemiyordu. Bu maalesef önce Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi ile dejenere olmaya başlayacak bir hattı. O günlerde, yani benim büyüdüğüm 60’larda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de çok büyük bir saygı vardı. Mesela şimdi size Ordu marşlarının gözümüzü yaşarttığını söylesem, bugünün gençliği bununla alay eder; buna militarizasyon der, faşizm der ve buna benzer tepkiler verir. Halbuki o günlerde bu ulus olma gururu bu Cumhuriyet’in yurttaşı olma gururu ve bu büyük kahramanlıklara imza atan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sonsuz sevgi, saygı ve şükran demekti. Silahlı kuvvetler de, Atatürk’ün devamı niteliğinde idi. Bunun değerini bugünkü genç kitlelerin anlaması, hissetmesi maalesef mümkün değil. Çünkü onların doğup büyüdüğü yetiştiği son 20-30 yılda Atatürk’ü eleştirmek ve devrimlerini küçümsemek, tarihi yansıtmak, bir alışkanlık ve refleks haline geldi. Bu tabii ki çok üzücü.
TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU DEV BİR DEVRİMDİ
Cumhuriyet’in kuruluşuyla eğitimde gerçekleştirilen devrimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
O dönemki değişikliklerin en önemlileri tabii ki 1924’te yapılan tevhid-i tedrisat kanunu ve laik eğitimde dönemin birinci Cumhuriyet kuşağı gençlerinin devrimin getirdiği yeni alfabe ve öz Türkçeyi yavaş yavaş öğrenmeleri bugün anlayamayacağımız derecede evrensel boyutlarda dev bir devrimdi. Yeni Cumhuriyet, yeni bir alfabeyle yeni bir anlayışla ve Cumhuriyet’e ve devrimlere inanmış yeni bir eğitimci kuşağın büyük ivmesiyle başlamıştı. Böylece eğitimde çok başlılık dönemi ve hilafetçilerin etkisi sona eriyor, “maarif vekaleti”ne bağlanması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile bilimsel laik eğitimin önü açıldı. Eğitimi baştan ciddiye alarak bu işe girişilmişti ve ortaya çıkan kuşak inanılmaz derecede özgüvenli, başarılı, “fikri hür irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşak çıktı ortaya. Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır.
Cumhuriyet’in başlangıcında eğitimde gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Günümüzde eğitimde yaşanan öncelikli sorunlar nelerdir? Bu sorunların çözümü için neler yapılmalı?
Maalesef bu sorunun yanıtı çok acı. Çünkü Cumhuriyet’in başlangıcında gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları değil, yansımamaları üzerine çaba harcanıyor. Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in büyük eğitim reformundaki ileri hamlelerin tümü, bir filmi geri sarar gibi geriye alınıyor. Ve maalesef, sanki bu devrimlerden hiç geçmemişiz gibi başa dönülüyor. Bir eğitim sistemi düşünün ki felsefe dersi kaldırılıyor, binlerce resim hocası atama bekliyor, boş boş oturuyor ve normal liseler zorla imam hatip lisesine çevriliyor. Bırakın “imam ihtiyacından fazla mı yoksa az mı imam yetiştiriliyor” sorusunun yanıtını, başka üniversite okuyup normal mesleklere geçerek eğitim almak isteyen başka gençler, zorla imam hatip lisesine geçiriliyor, normal liseler zorla ebeveynlerin protestoları arasında imam kıyafetine büründürülüyor. Siyaset ve Cumhuriyet’in Atatürkçü çizgisi bir gün bu ihanetlerin hesabını Parlamento’da sorup eğitimin yönünü tekrar devrimin gerçek akışına çevirir diye umuyorum; ummak istiyorum. Çünkü Türkiye ve Atatürk’ün bize bıraktığı miras böyle bir sonu hakketmiyor, hak edemez
RESİM SANATI CİDDİ BİR DUVARLA KARŞI KARŞIYA
Cumhuriyet’ten günümüze sanat alanında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Resim sanatının ülkemizde bugün geldiği noktadan memnun musunuz?
Atatürk, I. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkede, bütçenin çok önemli bir kısmı ile sanat eserleri satın alıp, İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzesi’ni kuran insan. Türkiye’de tiyatro ve operanın temelini atan insan, Türkiye’de sahne sanatlarının gelişmesi için inanılmaz atılımlar yapmış, destek olmuş bir insan. Böyle bir insanın ardından ikinci cumhurbaşkanı İnönü’de sürekli olarak sergilere ve konserlere giden, sanatı gerçekten seven, sanatçıya saygı duyan bir başka büyük insan. Fakat maalesef onlardan sonra bu Cumhuriyet’in gördüğü başkanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları sanatı hiç sevemediler. Yalnız son 13 yıllık dönemden bahsettiğimiz sanmayın, daha önceki dönemlerdeki başvekillerden her hangi biri de kalkıp bir modern sanat müzesi açmadı. Biz 110.000 cami açıp, bir adet modern veya çağdaş sanat müzesi açmamış iktidarların çocuklarıyız. Açılan bir kaç müze, bildiğiniz gibi özel sektör girişimleri sonucu... Bu utanç tüm parlamentoya ve tüm siyasilerimize geri dönülmez şekilde bir hüküm getirmektedir. İtiraf edeyim bundan utanıyorum, dolayısıyla bugün ülkemizde resim sanatının geldiği nokta, diğer sanat dallarını yaşadığı tıkanmaların çok ötesinde ciddi bir duvarla karşı karşıyadır. Bir yandan sıfır devlet desteği ile yürümeye çalışan bir sanat ortamı, diğer yandan devletleri affından hiçbir destek verilmemesinin doğrultusunda manevi desteğini bile esirgeyen önemli bir zengin zümre. Ve bu konuda giderek açılan bir uçurum ve yaşanan ciddi bir buhran söz konusu. Maalesef ülkemizde müzayede evlerinin bazılarının çağdaş sanatçıların yaşamını karartacak tavırlar içinde piyasaya açık zarar vermeleri ve vurdumduymazlıkları, durumun ciddiyetini daha da ağırlaştırıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılan değişikliklerin eğitimi ciddiye alarak gerçekleştirildiğini ve bunun sonucu özgüvenli, başarılı, “fikri hür, irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşağın ortaya çıktığını belirten ressam ve yazar Bedri Baykam, “Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır” dedi.
Cumhuriyet ve Atatürk denilince sizde oluşturduğu duygular nelerdir?
Cumhuriyet ve Atatürk denilince bunun bende uyandırdığı duyguların ne olduğundan daha önemlisi, maalesef yeni kuşakta bu duyguların tamamen yanılgılarla dolu ve dönüştürülmüş şekilde algılanıyor olması... Bu çok üzücü çünkü Cumhuriyet ve Atatürk demek özgürlük demek, demokrasi demek, kadın erkek eşitliği demek insan gibi yaşamak demek. Atatürk bize bu temel veriler üstünden ayrıca barışı kovalamayı ve hiçbir şekilde savaşarak toprak büyütmeye çalışmamayı öğretiyor. Bütün bu duyguların tamamının karışımı da önümüze evrensel kardeşliği, barış, sevgiyi ve insan haklarını koyuyor, hakça paylaşımı koyuyor. Ne yazık ki özellikle 12 Eylül’den beri Cumhuriyet ve Atatürk’ün değeri tamamen unutturuldu ve olay bildiğiniz gibi çok tehlikeli noktalara tırmandırıldı. Bugün birçok gencin kafası bu konularda karışmış durumda. Atatürkçülük veya Cumhuriyet deyince akıllarında tamamen kendilerine son 25 yılda damardan zerk edilmiş ezberci fikirler dolaşıyor. Yani Cumhuriyet’in tek tip insan demek olduğu veya Atatürk’ün faşist bir diktatör olduğu gibi dünyadaki her aydını dehşet içinde bırakıp alay konusu olabilecek sözler. Ne yazık ki bu insanlar daha sonra bu akıl almaz propagandanın bedelini ödeyerek bunlara inanır kıvama geliyorlar ve ondan sonra da siyasetle olan güven ilişkilerini toptan kaybederek hiçbir düşünsel baltaya sap olamayan, çoğu ortada, amaçsız, apolitik ve her şeyden şikayet eder bir şekilde kızıyorlar.
ORDU MARŞLARI GÖZÜMÜZÜ YAŞARTIRDI
Siz öğrencilik yıllarınızda Cumhuriyet’in etkilerini nasıl yaşadınız? O dönemde okullarda nasıl bir anlayış hakimdi? Bu kapsamda öğrencilik yıllarınızla ilgili hatırladıklarınızı anlatabilir misiniz?
Ben öğrencilik yıllarımda Fransız okuluna gittiğim için Türk okullarında nasıl bir anlayışın hakim olduğunu bilmiyorum. Dolayısıyla bu kapsamdaki hatırladıklarımın bu soruya bir karşılığı olmaz. Ama içinde büyüdüğüm ailede gördüklerim ve yaşadıklarımın sorunuzla doğrudan alakası var. O dönemlerde Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sonsuz ve tartışılmaz bir sevgi ve saygı vardı. Minnet borcu vardı, şükran vardı. Bilinçli bir idrak vardı, devrimlerin değeri çok iyi biliniyordu ve hepsinden önemlisi bütün bunların doğrultusunda sağcısından solcusuna geniş ortak payda buluşuyordu. Zaten Atatürk ve Cumhuriyet siyasi tartışmaların bir odağı halinle gelemiyordu. Bu maalesef önce Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi ile dejenere olmaya başlayacak bir hattı. O günlerde, yani benim büyüdüğüm 60’larda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de çok büyük bir saygı vardı. Mesela şimdi size Ordu marşlarının gözümüzü yaşarttığını söylesem, bugünün gençliği bununla alay eder; buna militarizasyon der, faşizm der ve buna benzer tepkiler verir. Halbuki o günlerde bu ulus olma gururu bu Cumhuriyet’in yurttaşı olma gururu ve bu büyük kahramanlıklara imza atan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sonsuz sevgi, saygı ve şükran demekti. Silahlı kuvvetler de, Atatürk’ün devamı niteliğinde idi. Bunun değerini bugünkü genç kitlelerin anlaması, hissetmesi maalesef mümkün değil. Çünkü onların doğup büyüdüğü yetiştiği son 20-30 yılda Atatürk’ü eleştirmek ve devrimlerini küçümsemek, tarihi yansıtmak, bir alışkanlık ve refleks haline geldi. Bu tabii ki çok üzücü.
TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU DEV BİR DEVRİMDİ
Cumhuriyet’in kuruluşuyla eğitimde gerçekleştirilen devrimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
O dönemki değişikliklerin en önemlileri tabii ki 1924’te yapılan tevhid-i tedrisat kanunu ve laik eğitimde dönemin birinci Cumhuriyet kuşağı gençlerinin devrimin getirdiği yeni alfabe ve öz Türkçeyi yavaş yavaş öğrenmeleri bugün anlayamayacağımız derecede evrensel boyutlarda dev bir devrimdi. Yeni Cumhuriyet, yeni bir alfabeyle yeni bir anlayışla ve Cumhuriyet’e ve devrimlere inanmış yeni bir eğitimci kuşağın büyük ivmesiyle başlamıştı. Böylece eğitimde çok başlılık dönemi ve hilafetçilerin etkisi sona eriyor, “maarif vekaleti”ne bağlanması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile bilimsel laik eğitimin önü açıldı. Eğitimi baştan ciddiye alarak bu işe girişilmişti ve ortaya çıkan kuşak inanılmaz derecede özgüvenli, başarılı, “fikri hür irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşak çıktı ortaya. Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır.
Cumhuriyet’in başlangıcında eğitimde gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Günümüzde eğitimde yaşanan öncelikli sorunlar nelerdir? Bu sorunların çözümü için neler yapılmalı?
Maalesef bu sorunun yanıtı çok acı. Çünkü Cumhuriyet’in başlangıcında gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları değil, yansımamaları üzerine çaba harcanıyor. Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in büyük eğitim reformundaki ileri hamlelerin tümü, bir filmi geri sarar gibi geriye alınıyor. Ve maalesef, sanki bu devrimlerden hiç geçmemişiz gibi başa dönülüyor. Bir eğitim sistemi düşünün ki felsefe dersi kaldırılıyor, binlerce resim hocası atama bekliyor, boş boş oturuyor ve normal liseler zorla imam hatip lisesine çevriliyor. Bırakın “imam ihtiyacından fazla mı yoksa az mı imam yetiştiriliyor” sorusunun yanıtını, başka üniversite okuyup normal mesleklere geçerek eğitim almak isteyen başka gençler, zorla imam hatip lisesine geçiriliyor, normal liseler zorla ebeveynlerin protestoları arasında imam kıyafetine büründürülüyor. Siyaset ve Cumhuriyet’in Atatürkçü çizgisi bir gün bu ihanetlerin hesabını Parlamento’da sorup eğitimin yönünü tekrar devrimin gerçek akışına çevirir diye umuyorum; ummak istiyorum. Çünkü Türkiye ve Atatürk’ün bize bıraktığı miras böyle bir sonu hakketmiyor, hak edemez
RESİM SANATI CİDDİ BİR DUVARLA KARŞI KARŞIYA
Cumhuriyet’ten günümüze sanat alanında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Resim sanatının ülkemizde bugün geldiği noktadan memnun musunuz?
Atatürk, I. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkede, bütçenin çok önemli bir kısmı ile sanat eserleri satın alıp, İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzesi’ni kuran insan. Türkiye’de tiyatro ve operanın temelini atan insan, Türkiye’de sahne sanatlarının gelişmesi için inanılmaz atılımlar yapmış, destek olmuş bir insan. Böyle bir insanın ardından ikinci cumhurbaşkanı İnönü’de sürekli olarak sergilere ve konserlere giden, sanatı gerçekten seven, sanatçıya saygı duyan bir başka büyük insan. Fakat maalesef onlardan sonra bu Cumhuriyet’in gördüğü başkanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları sanatı hiç sevemediler. Yalnız son 13 yıllık dönemden bahsettiğimiz sanmayın, daha önceki dönemlerdeki başvekillerden her hangi biri de kalkıp bir modern sanat müzesi açmadı. Biz 110.000 cami açıp, bir adet modern veya çağdaş sanat müzesi açmamış iktidarların çocuklarıyız. Açılan bir kaç müze, bildiğiniz gibi özel sektör girişimleri sonucu... Bu utanç tüm parlamentoya ve tüm siyasilerimize geri dönülmez şekilde bir hüküm getirmektedir. İtiraf edeyim bundan utanıyorum, dolayısıyla bugün ülkemizde resim sanatının geldiği nokta, diğer sanat dallarını yaşadığı tıkanmaların çok ötesinde ciddi bir duvarla karşı karşıyadır. Bir yandan sıfır devlet desteği ile yürümeye çalışan bir sanat ortamı, diğer yandan devletleri affından hiçbir destek verilmemesinin doğrultusunda manevi desteğini bile esirgeyen önemli bir zengin zümre. Ve bu konuda giderek açılan bir uçurum ve yaşanan ciddi bir buhran söz konusu. Maalesef ülkemizde müzayede evlerinin bazılarının çağdaş sanatçıların yaşamını karartacak tavırlar içinde piyasaya açık zarar vermeleri ve vurdumduymazlıkları, durumun ciddiyetini daha da ağırlaştırıyor.
Son Güncelleme: Salı, 20 Ekim 2015 15:40
Gösterim: 2592
6 bin okulda, 2 milyon 660 bin öğrenci ve 128 bin öğretmenle İstanbul’un yeni eğitim öğretim yılına başladığını belirten İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, anaokulundan liseye çeşitli kademelerde derslik yatırımlarına da imza attıklarını ve bir kısmının bu yıl hizmete gireceğini ifade ediyor. Bu yıl ayrıca ‘Yazarlar Okullarda’ projesine ağırlık verdiklerini dile getiren Dr. Yıldız, her okulu en az bir yazarla buluşturma hedefinde olduklarını söylüyor.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 2015-2016 eğitim öğretim yılına hazırlık sürecinde gerçekleştirdiği çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Okulların fiziki, altyapı sorunlarını gidermeye yönelik hangi çalışmalar yapıldı?
Milli Eğitim Bakanlığı'nın son yılda yaptığı bir değişim dönüşüm programı var. Bu program çerçevesinde eğitim sistemimizde birçok program gerçekleşti. Müfredat değişikliği, birtakım yapısal değişiklikler, insan kaynaklarına ilişkin değişiklikler, yönetmelik değişiklikleri gibi. Biz de bakanlığın yaptığı değişikliklere ilişkin çalışma yapıyoruz. Dolayısıyla bizim birinci görevimiz eğitim öğretim yılına çocuklarımızın sorunsuz bir şekilde başlaması amacıyla altyapı hazırlıklarımızı yapmak.
Özellikle bu hazırlıkların başında öğrenci yerleştirilmeleri geliyor. TEOG sınavlarına göre çocuklarımızın bir orta öğretime kayıtları yapıldı. Daha sonra nakil süreci devreye girdi ve bu süreci de tamamlamış olduk. Böylece yeni öğretim yılına çocuklar okullarını seçmiş, yeni bir üst tercihine yerleşmiş veya beklentileri karşılanmış şekilde başlamış olacaklar.
Bu yıl en önemli değişikliklerden birisi de dershanelerin kapanma süreciydi. 1 Eylül itibariyle dershaneler kapandı. Çocukların dershane ihtiyacını artık destekleme ve yetiştirme kurslarımızda gidereceğiz. Okullarda ise çocukların eksikliklerini tamamlamaları amacıyla kurslar düzenlenecek. Dolayısıyla takviye kurslarında mezunlar ve 12. sınıftaki çocuklar için üniversite sınavına hazırlık amaçlı, test ağırlıklı bir faaliyet yürütülecek. 9. sınıftaki çocuklar için ise bir üst sınıfa geçme, derslerdeki eksikliklerini giderme noktasında bir faaliyet yürütülecek. Çocuklar, bir okulda kurs talep ediyorsa E-Yaygın Otomasyon Sistemi üzerinden girip tercihini yapacak. Aynı şekilde öğretmenler, idareci ve yönetici arkadaşlar da bunları takip edip gruplar oluşturacak. Kurslar ücretsiz olmak üzere hafta içi kamu okullarında, hafta sonları da Temel Liselerde verilebilecek.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak özellikle okulların kapanmasından sonra yaz döneminde bütün okullarımızda tamirat, tadilat, onarım, bakım gibi faaliyetler yürütüyoruz. Bu faaliyetlerin bir kısmı bizim tarafımızdan bir kısmı da kaymakamlıklar aracılığıyla yürütülüyor. Bazen İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere belediyelerimiz, bir okulun boya ihtiyacını üstlenebiliyor. Yine bu eğitim öğretim yılına hazırlık sürecinde yoğun bir çaba sarf edildi.
Bir başka husus da yeni eğitim öğretim yılına bizim yeni okullarla girmemiz gerektiği… İstanbul hâlâ nüfus yoğunluğu fazla olan ve çok göç alan bir ilimiz. Hem kamu hem de özel okullarda eğitim gören 2 milyon 660 bin öğrencimiz var. Bu sebeple il genelinde her yıl yeni okullar yapıyoruz. 2015 eğitim öğretim yılında da 9 anaokulu, 36 derslik; 94 ilkokul, 2.550 derslik; 13 ortaokul, 360 derslik ve 13 imam hatip ortaokulu, 360 derslik yatırımı gerçekleştirdik. Aynı şekilde 2015-2016 eğitim öğretim yılında Bakanlığımızın programında 91 okul, toplam 1.746 derslik yatırımı var. Bunların bir kısmı tamamlandı, bir kısmı da bitmek üzere. Büyük bir kısmı yeni eğitim öğretim yılında hizmete girecek. Geriye kalanlar da 2015 yılı itibariyle bitmiş olacak.
Yeni eğitim öğretim yılına İstanbul, kaç öğretmenle başlayacak?
Kamu ve özel okullar dahil 128 bin öğretmenimiz var. 6 bine yakın da okulumuz var özeller dahil olmak üzere.
Bakanlığın gerçekleştireceği yeni atamayla birlikte İstanbul’da yaklaşık kaç öğretmenin göreve başlayacağını tahmin ediyorsunuz?
Yeni dönemde Türkiye genelinde 35 bin öğretmen alımı var. İstanbul’da ise 2 bin civarı öğretmen ataması olacağını tahmin ediyoruz.
OKULLARIMIZDA 5 BİN SURİYELİ ÇOCUK EĞİTİM GÖRÜYOR
İstanbul’daki okullarda kaç Suriyeli çocuk eğitim görüyor?
İstanbul’da 21 bin civarında Suriyeli çocuk eğitim görüyor. Bunların 5 bine yakını okullarımızda geriye kalan 16 bini ise Suriyeli derneklerin kurduğu sivil toplum kuruluşları tarafından açılan geçici eğitim merkezlerinde eğitimlerini sürdürüyor.
Özel öğretim desteğinden İstanbul’da kaç öğrenci faydalandı?
İstanbul genelinde okul öncesi, ilkokul, ortaokul, ve ortaöğretim olmak üzere toplam 59.121 öğrenci özel öğretim desteğinden faydalandı. Buna karşılık 1.169 okul da teşvik almaya hak kazandı.
AKADEMİK BAŞARIDA SIÇRAMA YAŞIYORUZ
TEOG, YGS ve LYS sınavlarında İstanbul’un başarı durumu nasıl?
İstanbul’da genel olarak akademik başarı noktasında yıllara bağlı olarak çok belirgin bir sıçrama yaşıyoruz. Bu eğitim çıktılarımızda zaten kendini gösteriyor. Akademik olarak sınav sonuçlarına göre başarılı öğrenciler İstanbul’dan, en iyi okullar İstanbul’dan. Dolayısıyla da sayısal verilere baktığımız zaman bunu görebiliyoruz. YGS ve LYS sınavlarına İstanbul’dan 317 bin öğrenci giriyor. Bunların bir kısmı İstanbul’da yaşamayan, Anadolu’daki bir okulda mezun olup İstanbul’da sınava girmiş kişiler. İstanbul’daki okullardan mezun olan öğrenci sayımız ise 200 bin civarında.
TEOG, YGS ve LYS sınavlarında başarılı sonuçlar alıyoruz. Daha iyi sonuçlar almak için ise çaba sarf ediyoruz. Bakanlığımızın yapmış olduğu hem müfredat düzeyinde hem de yapısal alandaki değişimleri takip edip onları en iyi şekilde uygulamak için çalışıyoruz. Ayrıca daha iyi hizmet vermek için İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak yeni bir binaya taşınıyoruz. Sultanahmet Adliyesi olarak bilinen bina yeni yerimiz olacak. Artık hizmetlerimizi orada sürdüreceğiz.
TEOG yerleştirme sonuçlarına göre İstanbul’da kaç öğrenci bir okulun 9’uncu sınıfına yerleşti? Okullarda ne kadar boş kontenjan var?
Merkezi sınavla öğrenci alan okullarımızın tamamına giren öğrenci sayısı 179.250… Bunların bir kısmı açık liseye kaydoldu. Nakil sürecinde bu çocuklarımızı da örgün öğretime almaya çalışıyoruz.
HER MESLEK LİSESİNİN BİR HAMİSİ OLACAK
Ülkemizde mesleki eğitime gereken önemin verildiğini düşünüyor musunuz? Türkiye ve İstanbul mesleki eğitimde dünyayla kıyaslarsak istenilen düzeyi yakalayabildi mi?
İyi bir ortalama elde ettik. Genel liseler, Anadolu lisesine dönüştürülünce meslek liseleri, daha çok öğrencinin tercih ettiği okul türü oldu. Biz İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak mesleki eğitimin önemini artırmak için çaba sarf ediyoruz. Sektörle ve meslek odalarıyla işbirliğine gidiyoruz. İş başında öğrenme, çocuklarımızın teorik uygulamalarının yanında bir de alanın ihtiyaç duyduğu yeni teknolojik uygulamalarla birlikte hangi programların açılacağı, yeni meslekler ve bu mesleklerin geleceği ile ilgili okullarımızda güzel bir eğitim veriyoruz. Yürüttüğümüz Hami projemiz var. Bir iş adamı, iş kadını olabilir ya da bir üniversite gidip bizim bir okulumuzda bir çalışmaya katkıda bulunabiliyor. Projemiz yılsonu itibariyle sonuçlandığı zaman her meslek lisemizi sektörde bir iş koluyla, bir iş yeriyle irtibatlandırmış olacağız. O işyeri oranın hamisi olacak.
HER OKUL BİR YAZARLA BULUŞACAK
Yeni eğitim öğretim yılında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sürdüreceği ve hayata geçireceği projelere ilişkin bilgi verebilir misiniz?
Bu sene ‘Yazarlar Okullarda’ projesine ağırlık verdik. Bu projede çocuklarımız yaşayan yazarlarla bir araya geliyorlar. Öncesinde yazarın kitabını okuyorlar, sonrasında ise o yazarı okullarına çağırıyoruz. Yazarla kitap üzerine konuşmalar yapılıyor. İstanbul’daki yazarlarımız bize bu anlamda çok büyük bir katkı sunuyor. Okul müdürlerimiz, ilçe müdürlerimiz ve öğretmenlerimiz bu projeye oldukça ilgi gösteriyor. Ayrıca yayın dünyasının da çok benimsediği bir proje. Her okula en az bir yazar hedefi koyduk. Bu projede bir yayıncı bir okula gidip o okulda Yazarlar Okullarda projesini gerçekleştirmek istediğini belirtebiliyor ya da bir ilçe müdürü bir yazarı çağırabiliyor.
Bir de her yıl yaptığımız ‘İyi Örnekler’ projemiz var. Projede, yıl içerisinde öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, velilerimizin, okul aile birliklerimizin, idareci arkadaşlarımızın yapmış olduğu iyi örnekleri sergiliyoruz. Yıl içerisinde müracaatlarını alıyoruz. Bu sene yine bu projeyi gerçekleştireceğiz. Sergilenen bu çalışmaların yıl içerisinde de TRT Radyo’da iyi örnekler paylaşımları yapılacak. Ayrıca televizyon programları hazırlanıyor bu sene. Çocuklar çıkıp kendilerini anlatacaklar. Bunun dışında bizim ‘İstanbul Dersi’ diye bir projemiz var. İstanbul’da yaşayan ama İstanbul’u yaşayamayan, tanımayan çocuklara tanıtmak istiyoruz. Bir şehir, tarih bilinci sosyolojik olarak böyle gelişir. O sebeple bu projemizde okul aile birlikleri üzerinden çeşitli geziler yapıyoruz. Ayrıca birçok sosyal sorumluluk projesini İstanbul Dersi içerisinde yapabiliyoruz. Mesela herhangi bir uluslararası sergi var. O sergiyi de bu ders kapsamında çocuklar gidip görebiliyorlar. Aynı şekilde müzeleri de ücretsiz olarak gezebiliyorlar. Bu kapsamda müzelerle işbirliği protokolü imzaladık.
Bir diğer projemiz ise ‘Akademisyenler Okullarda’ projesi. Bu çalışmamızda üniversitelerle olan işbirliğimizi taçlandırıyoruz. Akademik görüşün bir şekilde okula bulaşması, erişmesi, okulun bunu sahiplenmesini hedefliyoruz. Birkaç üniversiteyle karşılıklı protokol imzaladık. İstanbul Şehir Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, MEF Üniversitesi gibi. Proje kapsamında öğretmen eğitimlerimiz için sempozyum, çalıştay yapacağımız zaman üniversitelerle birlikte çalışacağız. Böylece bizzat akademisyen gelip okulda ders anlatabilecek.
ÖZEL EĞİTİMDE İSTEDİĞİMİZ ÖĞRETMENİ BULAMIYORUZ
İstanbul’da eğitimde yaşanan sorunlara ve sorunlara yönelik gerçekleştireceğiniz çözümlere değinebilir misiniz?
İstanbul’un öğrenci nüfusu çok fazla. Göçten kaynaklı sebeplerden her yıl fazla sayıda öğrencisi var. Dolayısıyla dersliklerinin standart olarak istediğimiz düzeyde olmaması en büyük sorun. Her yıl çok sayıda derslik yapılmasına rağmen istediğimiz seviyede değiliz. Derslik başına düşen öğrenci sayımız 42 şu an. Hedefimiz ise 25. Bu hedefimizi yakalamıştık ama 4+4+4 sürecinden sonra yeni okul ihtiyaçları ortaya çıktı. Umuyoruz ki çok kısa bir süre içerisinde bunu realize edeceğiz.
İstanbul’da öğretmen açığımız da bulunuyor. Her yıl 10 bin-12 bin arası ücretli öğretmen görevlendirmesi yapıyoruz. Bunun büyük kısmı da doğum izni kullanan kadın öğretmenlerimiz. Ayrıca askere giden öğretmenlerimiz ve sahada mezunu az olan atanamayan öğretmenlerimiz de var. Özellikle özel eğitimde istediğimiz öğretmeni bulamıyoruz. Rehber öğretmen de az. Bunu karşılamak için de ücretli öğretmen görevlendirmesi yapıyoruz.
CUMHURİYET’İN EN BÜYÜK YENİLİĞİ BİREYİN ORTAYA ÇIKARILMASIYDI
Cumhuriyet denilince sizde oluşturduğu duygular nelerdir? Sizce O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
Hepimiz Cumhuriyette doğduk, Cumhuriyetin kazanımlarıyla birlikte yaşadık. Dolayısıyla şu an demokratik bir ülkede yaşamanın tadını çıkarıyoruz. Türkiye’nin daha ileri demokrasiye kavuşması açısından çok önemli bir süreçteyiz. Daha iyisini, daha ilerisini yapmak her zaman mümkün… Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlıdan da elde edilen birikimle eğitim öğretimde çok önemli çalışmalar olduğunu biliyoruz. Bu, bireyin yetiştirilmesi anlamında bir değer olarak her zaman hepimizin önem vermesi gereken bir kavram. Bireyin ortaya çıkarılması o dönemdeki en büyük yenilikti. Temelinde hoşgörü olan, farklılıklara saygı duyan bir arada yaşama kültürünü özümsemiş insanlardan oluşan demokratik bir toplum oluşturmak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
6 bin okulda, 2 milyon 660 bin öğrenci ve 128 bin öğretmenle İstanbul’un yeni eğitim öğretim yılına başladığını belirten İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, anaokulundan liseye çeşitli kademelerde derslik yatırımlarına da imza attıklarını ve bir kısmının bu yıl hizmete gireceğini ifade ediyor. Bu yıl ayrıca ‘Yazarlar Okullarda’ projesine ağırlık verdiklerini dile getiren Dr. Yıldız, her okulu en az bir yazarla buluşturma hedefinde olduklarını söylüyor.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 2015-2016 eğitim öğretim yılına hazırlık sürecinde gerçekleştirdiği çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Okulların fiziki, altyapı sorunlarını gidermeye yönelik hangi çalışmalar yapıldı?
Milli Eğitim Bakanlığı'nın son yılda yaptığı bir değişim dönüşüm programı var. Bu program çerçevesinde eğitim sistemimizde birçok program gerçekleşti. Müfredat değişikliği, birtakım yapısal değişiklikler, insan kaynaklarına ilişkin değişiklikler, yönetmelik değişiklikleri gibi. Biz de bakanlığın yaptığı değişikliklere ilişkin çalışma yapıyoruz. Dolayısıyla bizim birinci görevimiz eğitim öğretim yılına çocuklarımızın sorunsuz bir şekilde başlaması amacıyla altyapı hazırlıklarımızı yapmak.
Özellikle bu hazırlıkların başında öğrenci yerleştirilmeleri geliyor. TEOG sınavlarına göre çocuklarımızın bir orta öğretime kayıtları yapıldı. Daha sonra nakil süreci devreye girdi ve bu süreci de tamamlamış olduk. Böylece yeni öğretim yılına çocuklar okullarını seçmiş, yeni bir üst tercihine yerleşmiş veya beklentileri karşılanmış şekilde başlamış olacaklar.
Bu yıl en önemli değişikliklerden birisi de dershanelerin kapanma süreciydi. 1 Eylül itibariyle dershaneler kapandı. Çocukların dershane ihtiyacını artık destekleme ve yetiştirme kurslarımızda gidereceğiz. Okullarda ise çocukların eksikliklerini tamamlamaları amacıyla kurslar düzenlenecek. Dolayısıyla takviye kurslarında mezunlar ve 12. sınıftaki çocuklar için üniversite sınavına hazırlık amaçlı, test ağırlıklı bir faaliyet yürütülecek. 9. sınıftaki çocuklar için ise bir üst sınıfa geçme, derslerdeki eksikliklerini giderme noktasında bir faaliyet yürütülecek. Çocuklar, bir okulda kurs talep ediyorsa E-Yaygın Otomasyon Sistemi üzerinden girip tercihini yapacak. Aynı şekilde öğretmenler, idareci ve yönetici arkadaşlar da bunları takip edip gruplar oluşturacak. Kurslar ücretsiz olmak üzere hafta içi kamu okullarında, hafta sonları da Temel Liselerde verilebilecek.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak özellikle okulların kapanmasından sonra yaz döneminde bütün okullarımızda tamirat, tadilat, onarım, bakım gibi faaliyetler yürütüyoruz. Bu faaliyetlerin bir kısmı bizim tarafımızdan bir kısmı da kaymakamlıklar aracılığıyla yürütülüyor. Bazen İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere belediyelerimiz, bir okulun boya ihtiyacını üstlenebiliyor. Yine bu eğitim öğretim yılına hazırlık sürecinde yoğun bir çaba sarf edildi.
Bir başka husus da yeni eğitim öğretim yılına bizim yeni okullarla girmemiz gerektiği… İstanbul hâlâ nüfus yoğunluğu fazla olan ve çok göç alan bir ilimiz. Hem kamu hem de özel okullarda eğitim gören 2 milyon 660 bin öğrencimiz var. Bu sebeple il genelinde her yıl yeni okullar yapıyoruz. 2015 eğitim öğretim yılında da 9 anaokulu, 36 derslik; 94 ilkokul, 2.550 derslik; 13 ortaokul, 360 derslik ve 13 imam hatip ortaokulu, 360 derslik yatırımı gerçekleştirdik. Aynı şekilde 2015-2016 eğitim öğretim yılında Bakanlığımızın programında 91 okul, toplam 1.746 derslik yatırımı var. Bunların bir kısmı tamamlandı, bir kısmı da bitmek üzere. Büyük bir kısmı yeni eğitim öğretim yılında hizmete girecek. Geriye kalanlar da 2015 yılı itibariyle bitmiş olacak.
Yeni eğitim öğretim yılına İstanbul, kaç öğretmenle başlayacak?
Kamu ve özel okullar dahil 128 bin öğretmenimiz var. 6 bine yakın da okulumuz var özeller dahil olmak üzere.
Bakanlığın gerçekleştireceği yeni atamayla birlikte İstanbul’da yaklaşık kaç öğretmenin göreve başlayacağını tahmin ediyorsunuz?
Yeni dönemde Türkiye genelinde 35 bin öğretmen alımı var. İstanbul’da ise 2 bin civarı öğretmen ataması olacağını tahmin ediyoruz.
OKULLARIMIZDA 5 BİN SURİYELİ ÇOCUK EĞİTİM GÖRÜYOR
İstanbul’daki okullarda kaç Suriyeli çocuk eğitim görüyor?
İstanbul’da 21 bin civarında Suriyeli çocuk eğitim görüyor. Bunların 5 bine yakını okullarımızda geriye kalan 16 bini ise Suriyeli derneklerin kurduğu sivil toplum kuruluşları tarafından açılan geçici eğitim merkezlerinde eğitimlerini sürdürüyor.
Özel öğretim desteğinden İstanbul’da kaç öğrenci faydalandı?
İstanbul genelinde okul öncesi, ilkokul, ortaokul, ve ortaöğretim olmak üzere toplam 59.121 öğrenci özel öğretim desteğinden faydalandı. Buna karşılık 1.169 okul da teşvik almaya hak kazandı.
AKADEMİK BAŞARIDA SIÇRAMA YAŞIYORUZ
TEOG, YGS ve LYS sınavlarında İstanbul’un başarı durumu nasıl?
İstanbul’da genel olarak akademik başarı noktasında yıllara bağlı olarak çok belirgin bir sıçrama yaşıyoruz. Bu eğitim çıktılarımızda zaten kendini gösteriyor. Akademik olarak sınav sonuçlarına göre başarılı öğrenciler İstanbul’dan, en iyi okullar İstanbul’dan. Dolayısıyla da sayısal verilere baktığımız zaman bunu görebiliyoruz. YGS ve LYS sınavlarına İstanbul’dan 317 bin öğrenci giriyor. Bunların bir kısmı İstanbul’da yaşamayan, Anadolu’daki bir okulda mezun olup İstanbul’da sınava girmiş kişiler. İstanbul’daki okullardan mezun olan öğrenci sayımız ise 200 bin civarında.
TEOG, YGS ve LYS sınavlarında başarılı sonuçlar alıyoruz. Daha iyi sonuçlar almak için ise çaba sarf ediyoruz. Bakanlığımızın yapmış olduğu hem müfredat düzeyinde hem de yapısal alandaki değişimleri takip edip onları en iyi şekilde uygulamak için çalışıyoruz. Ayrıca daha iyi hizmet vermek için İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak yeni bir binaya taşınıyoruz. Sultanahmet Adliyesi olarak bilinen bina yeni yerimiz olacak. Artık hizmetlerimizi orada sürdüreceğiz.
TEOG yerleştirme sonuçlarına göre İstanbul’da kaç öğrenci bir okulun 9’uncu sınıfına yerleşti? Okullarda ne kadar boş kontenjan var?
Merkezi sınavla öğrenci alan okullarımızın tamamına giren öğrenci sayısı 179.250… Bunların bir kısmı açık liseye kaydoldu. Nakil sürecinde bu çocuklarımızı da örgün öğretime almaya çalışıyoruz.
HER MESLEK LİSESİNİN BİR HAMİSİ OLACAK
Ülkemizde mesleki eğitime gereken önemin verildiğini düşünüyor musunuz? Türkiye ve İstanbul mesleki eğitimde dünyayla kıyaslarsak istenilen düzeyi yakalayabildi mi?
İyi bir ortalama elde ettik. Genel liseler, Anadolu lisesine dönüştürülünce meslek liseleri, daha çok öğrencinin tercih ettiği okul türü oldu. Biz İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak mesleki eğitimin önemini artırmak için çaba sarf ediyoruz. Sektörle ve meslek odalarıyla işbirliğine gidiyoruz. İş başında öğrenme, çocuklarımızın teorik uygulamalarının yanında bir de alanın ihtiyaç duyduğu yeni teknolojik uygulamalarla birlikte hangi programların açılacağı, yeni meslekler ve bu mesleklerin geleceği ile ilgili okullarımızda güzel bir eğitim veriyoruz. Yürüttüğümüz Hami projemiz var. Bir iş adamı, iş kadını olabilir ya da bir üniversite gidip bizim bir okulumuzda bir çalışmaya katkıda bulunabiliyor. Projemiz yılsonu itibariyle sonuçlandığı zaman her meslek lisemizi sektörde bir iş koluyla, bir iş yeriyle irtibatlandırmış olacağız. O işyeri oranın hamisi olacak.
HER OKUL BİR YAZARLA BULUŞACAK
Yeni eğitim öğretim yılında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sürdüreceği ve hayata geçireceği projelere ilişkin bilgi verebilir misiniz?
Bu sene ‘Yazarlar Okullarda’ projesine ağırlık verdik. Bu projede çocuklarımız yaşayan yazarlarla bir araya geliyorlar. Öncesinde yazarın kitabını okuyorlar, sonrasında ise o yazarı okullarına çağırıyoruz. Yazarla kitap üzerine konuşmalar yapılıyor. İstanbul’daki yazarlarımız bize bu anlamda çok büyük bir katkı sunuyor. Okul müdürlerimiz, ilçe müdürlerimiz ve öğretmenlerimiz bu projeye oldukça ilgi gösteriyor. Ayrıca yayın dünyasının da çok benimsediği bir proje. Her okula en az bir yazar hedefi koyduk. Bu projede bir yayıncı bir okula gidip o okulda Yazarlar Okullarda projesini gerçekleştirmek istediğini belirtebiliyor ya da bir ilçe müdürü bir yazarı çağırabiliyor.
Bir de her yıl yaptığımız ‘İyi Örnekler’ projemiz var. Projede, yıl içerisinde öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, velilerimizin, okul aile birliklerimizin, idareci arkadaşlarımızın yapmış olduğu iyi örnekleri sergiliyoruz. Yıl içerisinde müracaatlarını alıyoruz. Bu sene yine bu projeyi gerçekleştireceğiz. Sergilenen bu çalışmaların yıl içerisinde de TRT Radyo’da iyi örnekler paylaşımları yapılacak. Ayrıca televizyon programları hazırlanıyor bu sene. Çocuklar çıkıp kendilerini anlatacaklar. Bunun dışında bizim ‘İstanbul Dersi’ diye bir projemiz var. İstanbul’da yaşayan ama İstanbul’u yaşayamayan, tanımayan çocuklara tanıtmak istiyoruz. Bir şehir, tarih bilinci sosyolojik olarak böyle gelişir. O sebeple bu projemizde okul aile birlikleri üzerinden çeşitli geziler yapıyoruz. Ayrıca birçok sosyal sorumluluk projesini İstanbul Dersi içerisinde yapabiliyoruz. Mesela herhangi bir uluslararası sergi var. O sergiyi de bu ders kapsamında çocuklar gidip görebiliyorlar. Aynı şekilde müzeleri de ücretsiz olarak gezebiliyorlar. Bu kapsamda müzelerle işbirliği protokolü imzaladık.
Bir diğer projemiz ise ‘Akademisyenler Okullarda’ projesi. Bu çalışmamızda üniversitelerle olan işbirliğimizi taçlandırıyoruz. Akademik görüşün bir şekilde okula bulaşması, erişmesi, okulun bunu sahiplenmesini hedefliyoruz. Birkaç üniversiteyle karşılıklı protokol imzaladık. İstanbul Şehir Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, MEF Üniversitesi gibi. Proje kapsamında öğretmen eğitimlerimiz için sempozyum, çalıştay yapacağımız zaman üniversitelerle birlikte çalışacağız. Böylece bizzat akademisyen gelip okulda ders anlatabilecek.
ÖZEL EĞİTİMDE İSTEDİĞİMİZ ÖĞRETMENİ BULAMIYORUZ
İstanbul’da eğitimde yaşanan sorunlara ve sorunlara yönelik gerçekleştireceğiniz çözümlere değinebilir misiniz?
İstanbul’un öğrenci nüfusu çok fazla. Göçten kaynaklı sebeplerden her yıl fazla sayıda öğrencisi var. Dolayısıyla dersliklerinin standart olarak istediğimiz düzeyde olmaması en büyük sorun. Her yıl çok sayıda derslik yapılmasına rağmen istediğimiz seviyede değiliz. Derslik başına düşen öğrenci sayımız 42 şu an. Hedefimiz ise 25. Bu hedefimizi yakalamıştık ama 4+4+4 sürecinden sonra yeni okul ihtiyaçları ortaya çıktı. Umuyoruz ki çok kısa bir süre içerisinde bunu realize edeceğiz.
İstanbul’da öğretmen açığımız da bulunuyor. Her yıl 10 bin-12 bin arası ücretli öğretmen görevlendirmesi yapıyoruz. Bunun büyük kısmı da doğum izni kullanan kadın öğretmenlerimiz. Ayrıca askere giden öğretmenlerimiz ve sahada mezunu az olan atanamayan öğretmenlerimiz de var. Özellikle özel eğitimde istediğimiz öğretmeni bulamıyoruz. Rehber öğretmen de az. Bunu karşılamak için de ücretli öğretmen görevlendirmesi yapıyoruz.
CUMHURİYET’İN EN BÜYÜK YENİLİĞİ BİREYİN ORTAYA ÇIKARILMASIYDI
Cumhuriyet denilince sizde oluşturduğu duygular nelerdir? Sizce O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?
Hepimiz Cumhuriyette doğduk, Cumhuriyetin kazanımlarıyla birlikte yaşadık. Dolayısıyla şu an demokratik bir ülkede yaşamanın tadını çıkarıyoruz. Türkiye’nin daha ileri demokrasiye kavuşması açısından çok önemli bir süreçteyiz. Daha iyisini, daha ilerisini yapmak her zaman mümkün… Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlıdan da elde edilen birikimle eğitim öğretimde çok önemli çalışmalar olduğunu biliyoruz. Bu, bireyin yetiştirilmesi anlamında bir değer olarak her zaman hepimizin önem vermesi gereken bir kavram. Bireyin ortaya çıkarılması o dönemdeki en büyük yenilikti. Temelinde hoşgörü olan, farklılıklara saygı duyan bir arada yaşama kültürünü özümsemiş insanlardan oluşan demokratik bir toplum oluşturmak.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 Ekim 2015 17:29
Gösterim: 2605
Sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düştüğünü ifade ediyor.
Sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düştüğünü ifade ediyor. Büyükekşi, “Meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve üniversiteler ile lisans ve doktora eğitim programlarının yenilenmesi, uygulama ağırlıklı eğitime geçilmesi, yeni nesil işgücü ihtiyacını karşılayacak eğitimler verilmesi gerekiyor” diyor.
Türkiye, 2023 yılında milli gelirini 2 trilyon dolara çıkarmayı ve yıllık 500 milyar dolar ihracat yapmayı hedefliyor. Belirlenen bu hedeflere ulaşmak için üniversite-sanayi işbirliğinin önemi nedir?
Sürdürülebilir ihracat için ilerlemenin yolunu yüksek katma değerli ihracat atılımında görüyoruz ve bu doğrultuda, inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşmaya büyük önem veriyoruz. Öyle ki, günümüzde, inovatif girişimlerin yaşama kalite ve artı değer kattığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçek olarak benimsendi. Bizim de ülke olarak sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için firmalarımızla beraber inovasyon adına her geçen gün çıtayı daha da yukarı taşımamız gerekiyor. Bu noktadan yola çıkarak 61 bini aşkın ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) olarak, 2023 yılında ulaşmayı hedeflediğimiz 500 milyar dolarlık ihracata, 7’den 77’ye ülkemizin tüm bölgelerine inovasyon kültürünü yayarak ulaşacağımıza inanıyoruz. Bu devasa dönüşüme ülke olarak daha hazır olmak için üniversitelerdeki büyük yeteneklerin ortaya çıkarılması önem taşıyor. Bu kapsamda inovasyon alanında gençlere katkı yaparak, üniversite-sanayi işbirlikleri sağlayarak ülkemizi daha ileriye taşıyabileceğimizi düşünüyoruz.
T-JUMP SAN FRANCİSCO ÖNEMLİ BİR GİRİŞİMCİLİK MERKEZİ OLACAK
Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, üniversite-sanayi işbirliğinin artırılmasına katkı sağlamak için hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz? İhracatçıların eğitimli iş gücü sorununu çözmek amacıyla üniversitelerle anlaşmalar yapıyor musunuz?
61 bin aktif üyeli ihracatçı ailesinin temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak her yaş grubunda, girişimcilik ve inovasyon kültürünü yaygınlaştırmak için birçok projeye imza atmış bulunuyoruz.
İlköğretim öğrencilerine yönelik “İnovasyon Atölyeleri’ni” hayata geçirdik. 50 dezavantajlı okulda kurulan İnovasyon Atölyeleri’nde eğitimlerimiz devam ediyor. Üniversite öğrencilerine yönelik ise “İnovaTİM” projesini hayata geçirdik. Bu minvalde, Türkiye’deki tüm üniversite öğrencileri arasında yapılan başvurular sonucu, 500 İnovaTİM temsilcisine Türkiye İnovasyon Haftası kariyer etkinliklerinde staj, burs ve mentorluk desteği veriyoruz. Diğer taraftan TİM olarak İTÜ bünyesinde YGA ile kurduğumuz “TeknoTİM- Teknovasyon” programı ile girişimcilere altyapı, danışmanlık hizmeti, eğitim ve mentorluk desteğini veriyoruz.
Yine yakın zamanda ODTÜ Teknokent’in ABD’nin San Francisco şehrinde bulunan Silikon Vadisi’nde kurduğu girişimcilik üssünü destekleyerek bir ilke imza attık. Girişimcilik dünyasının kalbinde, Silikon Vadisi’nde açtığımız “T-Jump San Francisco” adı verilen ofis, inovasyonun dünyadaki merkezi olan Silikon Vadisi’nde önemli bir girişimcilik merkezi olacak. Bu dev projemiz, genç girişimcilerimizle birlikte “start up” ve “spin-off” dediğimiz yeni küçük işletmelerin doğmasının ve büyümesinin önünü açacak. İnanıyoruz ki ODTÜ'nün Silikon Vadisi'nde açtığı bu üs, ülkemizin kıymetli girişimcilerinin gelişmesi ve dünyaya açılması açısından önemli bir kilometre taşı olacaktır. En ileri teknolojilerin ve bu teknolojilere dayalı üretime yönelik "knowhow”ın ülkemize aktarılabilmesi önemli önceliğimiz.
Ayrıca, meclisimiz desteği ile ihracatçı birlikleri tarafından düzenlenen Ar-Ge proje pazarları ile tasarım yarışmalarında üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin Ar-Ge ve inovasyona dayalı derece alan başarılı eserlerini Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerinde katılımcılar ile buluşturuyoruz. Yine Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerinde, Türkiye’de faaliyet gösteren Ar-Ge merkezleri, teknoparklar ile bilim ve teknoloji merkezlerinin çalışmalarını kendilerine tahsis ettiğimiz alanlarda katılımcılar ile buluşturuyoruz.
Üniversiteler sanayinin ihtiyaçlarına uygun eleman yetiştirebiliyor mu? Akademik eğitim ülke sanayisine nasıl adapte oluyor? Sizce bu sorunun çözümü için nasıl bir yol izlenmelidir?
Geçtiğimiz yıl başladığımız “Türkiye’de Sanayinin ve Sanayiciliğin Yeniden Özendirilmesi ve Desteklenmesi” konulu çalışmamızda sanayi sektörünün önde gelen firma temsilcileri ile gerçekleştirdiğimiz yüz yüze görüşmeler neticesinde sanayinin en öncelikli sorunlarının başında üniversite-sanayi işbirliğinin güçlendirilerek sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini gördük. Bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düşüyor. Meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve üniversiteler ile lisans ve doktora eğitim programlarının yenilenmesi, uygulama ağırlıklı eğitime geçilmesi, yeni nesil işgücü ihtiyacını karşılayacak eğitimler verilmesi gerekiyor. Bu amaçla orta ve yüksek teknoloji sektörleri ile ilgili teknik alanlar için staj programının zorunlu olması gerektiğine ve tüm üniversitelerimiz tarafından uygulanması gerektiğine inanıyoruz.
Bilim, teknoloji, Ar-Ge politikaları ve insan kaynağı stratejileri bakımından Güney Kore bizim için çok iyi bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Güney Kore teknik eğitim ve mühendislik eğitim reformunu 1968’li yıllarda uygulamaya başlamış. Güney Kore’nin özellikle KAIST ve Brain Korea uygulamaları ile aldığı sonuçlar ile yaklaşık 50 yılda muazzam bir noktaya ulaştığını görüyoruz. Uluslararası araştırmacı mobilitesini destekleyerek nitelikleri artırmak ve AR-GE çalışmalarını küreselleştirmek için birçok düzenleme gerçekleştirilmiştir. 2013 yılında, Güney Kore yükseköğretim kayıtlarında dünyada ilk sırada yer alıyor.
FİRMALAR, EĞİTİLMİŞ TEKNİK ELEMAN BULMAKTA ZORLANIYORLAR
Türkiye’de hızla yükselen ticaret ve sanayinin iş gücü konusunda genel olarak ihtiyaçları nelerdir?
Sanayinin ara eleman bulma konusunda sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Firmalar, ortaöğrenim seviyesinde uygulama tecrübesi yüksek, piyasa koşullarına uyumlu, güncel teknolojiye hakim müfredat ile eğitilmiş teknik eleman bulmakta zorlanıyorlar. Hızla şehirleşen ve endüstrileşen ülkemizde bilhassa yüksek katma-değerli sanayi ve hizmet sektörlerine yönelik daha verimli ve nitelikli istihdam yaratabilme ihtiyacımız bugün ekonomimizin geleceğine dair en belirleyici unsur olarak göze çarpıyor.
2013 verilerine göre; Türkiye, 28,1 milyondan fazlası aktif olarak çalışan 76,6 milyonluk bir nüfusa ve AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında en büyük iş gücüne sahip 4. ülkedir. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, iş gücünün büyümesindeki en önemli faktör olarak ülkenin rakiplerine kıyasla en üst sırada yer almasına katkı sağladı. Önümüzdeki dönemde de genç ve dinamik nüfusa sahip olan ülkemizin bu özelliğini iyi bir eğitim ve planlama ile fırsata çevireceğimize inanıyoruz.
AR-GE’YE DAHA FAZLA YATIRIM YAPILMALI
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Bu hedefe yönelik 2023 İhracat Stratejimiz ise bir Devlet Stratejisi haline gelmiş durumda. İhracatta ileri teknoloji ürünlerin payını yüzde 15’in üzerine çıkarma ve Ar-Ge harcamalarının GSMH’ye oranını yüzde 3’e çıkarma hedeflerine odaklanmak durumundayız. Türkiye’nin oldukça çetin şartlara sahip global rekabet ortamı içerisinde 2023 hedefleri yolunda emin adımlarla devam etmesi için ihracatımızın yüksek katma-değerli ürünlere dönüşümünü hızlandırmak ve ihracatımızda ileri teknolojinin ağırlığını yükseltmekten başka çaremiz yok. Bunun için de Türkiye’deki tüm sektörlerin ve firmalarımızın inovasyona, Ar-Ge’ye, tasarıma ve markalaşmaya çok daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Bu yatırımlar için öncelikli koşul ise Türkiye’nin gündeminin bir an önce tamamen ekonomik istikrara odaklanmasıdır. Türkiye’de tesis edilen istikrar ortamının ve uzun vadeli vizyonun temellerinin sarsılmaması bu açıdan hayati önem taşıyor.
Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında yer alan ekonomik büyüklükte dünyanın 10. ülkesi hayaline kavuşmasında inovasyonun önemini keşfeden İhracatçılar Meclisi (TİM), bu alanda üniversitelerdeki potansiyelin kullanılması için güç birliği çağrısında bulunuyor.
Üniversitelerin örnek alabileceği ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin çizdiği yol haritası ise şöyle:
-Toplumsal değerler zincirindeki değişim devam etmelidir. Zincirin tepesine üretimi ve her düzeyde inovatif insan fikrini koymak gerekiyor.
-Ulusal İnovasyon Stratejisi kısa zamanda hayata geçirilmeli hatta bir devlet belgesi olarak ortaya konulmalıdır.
-Eğer İstanbul'u dünya ölçeğinde bir tasarım ve inovasyon merkezi olarak ilan edersek ve dünya ölçeğinde bu algıyı yönetirsek,2023 yılında dünya tasarım ve inovasyon pastasından büyük bir pay alabiliriz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Röportaj
Sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düştüğünü ifade ediyor.
Sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düştüğünü ifade ediyor. Büyükekşi, “Meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve üniversiteler ile lisans ve doktora eğitim programlarının yenilenmesi, uygulama ağırlıklı eğitime geçilmesi, yeni nesil işgücü ihtiyacını karşılayacak eğitimler verilmesi gerekiyor” diyor.
Türkiye, 2023 yılında milli gelirini 2 trilyon dolara çıkarmayı ve yıllık 500 milyar dolar ihracat yapmayı hedefliyor. Belirlenen bu hedeflere ulaşmak için üniversite-sanayi işbirliğinin önemi nedir?
Sürdürülebilir ihracat için ilerlemenin yolunu yüksek katma değerli ihracat atılımında görüyoruz ve bu doğrultuda, inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşmaya büyük önem veriyoruz. Öyle ki, günümüzde, inovatif girişimlerin yaşama kalite ve artı değer kattığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçek olarak benimsendi. Bizim de ülke olarak sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için firmalarımızla beraber inovasyon adına her geçen gün çıtayı daha da yukarı taşımamız gerekiyor. Bu noktadan yola çıkarak 61 bini aşkın ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) olarak, 2023 yılında ulaşmayı hedeflediğimiz 500 milyar dolarlık ihracata, 7’den 77’ye ülkemizin tüm bölgelerine inovasyon kültürünü yayarak ulaşacağımıza inanıyoruz. Bu devasa dönüşüme ülke olarak daha hazır olmak için üniversitelerdeki büyük yeteneklerin ortaya çıkarılması önem taşıyor. Bu kapsamda inovasyon alanında gençlere katkı yaparak, üniversite-sanayi işbirlikleri sağlayarak ülkemizi daha ileriye taşıyabileceğimizi düşünüyoruz.
T-JUMP SAN FRANCİSCO ÖNEMLİ BİR GİRİŞİMCİLİK MERKEZİ OLACAK
Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, üniversite-sanayi işbirliğinin artırılmasına katkı sağlamak için hangi çalışmaları gerçekleştiriyorsunuz? İhracatçıların eğitimli iş gücü sorununu çözmek amacıyla üniversitelerle anlaşmalar yapıyor musunuz?
61 bin aktif üyeli ihracatçı ailesinin temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak her yaş grubunda, girişimcilik ve inovasyon kültürünü yaygınlaştırmak için birçok projeye imza atmış bulunuyoruz.
İlköğretim öğrencilerine yönelik “İnovasyon Atölyeleri’ni” hayata geçirdik. 50 dezavantajlı okulda kurulan İnovasyon Atölyeleri’nde eğitimlerimiz devam ediyor. Üniversite öğrencilerine yönelik ise “İnovaTİM” projesini hayata geçirdik. Bu minvalde, Türkiye’deki tüm üniversite öğrencileri arasında yapılan başvurular sonucu, 500 İnovaTİM temsilcisine Türkiye İnovasyon Haftası kariyer etkinliklerinde staj, burs ve mentorluk desteği veriyoruz. Diğer taraftan TİM olarak İTÜ bünyesinde YGA ile kurduğumuz “TeknoTİM- Teknovasyon” programı ile girişimcilere altyapı, danışmanlık hizmeti, eğitim ve mentorluk desteğini veriyoruz.
Yine yakın zamanda ODTÜ Teknokent’in ABD’nin San Francisco şehrinde bulunan Silikon Vadisi’nde kurduğu girişimcilik üssünü destekleyerek bir ilke imza attık. Girişimcilik dünyasının kalbinde, Silikon Vadisi’nde açtığımız “T-Jump San Francisco” adı verilen ofis, inovasyonun dünyadaki merkezi olan Silikon Vadisi’nde önemli bir girişimcilik merkezi olacak. Bu dev projemiz, genç girişimcilerimizle birlikte “start up” ve “spin-off” dediğimiz yeni küçük işletmelerin doğmasının ve büyümesinin önünü açacak. İnanıyoruz ki ODTÜ'nün Silikon Vadisi'nde açtığı bu üs, ülkemizin kıymetli girişimcilerinin gelişmesi ve dünyaya açılması açısından önemli bir kilometre taşı olacaktır. En ileri teknolojilerin ve bu teknolojilere dayalı üretime yönelik "knowhow”ın ülkemize aktarılabilmesi önemli önceliğimiz.
Ayrıca, meclisimiz desteği ile ihracatçı birlikleri tarafından düzenlenen Ar-Ge proje pazarları ile tasarım yarışmalarında üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin Ar-Ge ve inovasyona dayalı derece alan başarılı eserlerini Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerinde katılımcılar ile buluşturuyoruz. Yine Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerinde, Türkiye’de faaliyet gösteren Ar-Ge merkezleri, teknoparklar ile bilim ve teknoloji merkezlerinin çalışmalarını kendilerine tahsis ettiğimiz alanlarda katılımcılar ile buluşturuyoruz.
Üniversiteler sanayinin ihtiyaçlarına uygun eleman yetiştirebiliyor mu? Akademik eğitim ülke sanayisine nasıl adapte oluyor? Sizce bu sorunun çözümü için nasıl bir yol izlenmelidir?
Geçtiğimiz yıl başladığımız “Türkiye’de Sanayinin ve Sanayiciliğin Yeniden Özendirilmesi ve Desteklenmesi” konulu çalışmamızda sanayi sektörünün önde gelen firma temsilcileri ile gerçekleştirdiğimiz yüz yüze görüşmeler neticesinde sanayinin en öncelikli sorunlarının başında üniversite-sanayi işbirliğinin güçlendirilerek sanayide ara ve nitelikli eleman sorunun çözülmesi gerektiğini gördük. Bu noktada, hem kamusal alana hem de özel sektöre ayrı ayrı sorumluluk düşüyor. Meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve üniversiteler ile lisans ve doktora eğitim programlarının yenilenmesi, uygulama ağırlıklı eğitime geçilmesi, yeni nesil işgücü ihtiyacını karşılayacak eğitimler verilmesi gerekiyor. Bu amaçla orta ve yüksek teknoloji sektörleri ile ilgili teknik alanlar için staj programının zorunlu olması gerektiğine ve tüm üniversitelerimiz tarafından uygulanması gerektiğine inanıyoruz.
Bilim, teknoloji, Ar-Ge politikaları ve insan kaynağı stratejileri bakımından Güney Kore bizim için çok iyi bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Güney Kore teknik eğitim ve mühendislik eğitim reformunu 1968’li yıllarda uygulamaya başlamış. Güney Kore’nin özellikle KAIST ve Brain Korea uygulamaları ile aldığı sonuçlar ile yaklaşık 50 yılda muazzam bir noktaya ulaştığını görüyoruz. Uluslararası araştırmacı mobilitesini destekleyerek nitelikleri artırmak ve AR-GE çalışmalarını küreselleştirmek için birçok düzenleme gerçekleştirilmiştir. 2013 yılında, Güney Kore yükseköğretim kayıtlarında dünyada ilk sırada yer alıyor.
FİRMALAR, EĞİTİLMİŞ TEKNİK ELEMAN BULMAKTA ZORLANIYORLAR
Türkiye’de hızla yükselen ticaret ve sanayinin iş gücü konusunda genel olarak ihtiyaçları nelerdir?
Sanayinin ara eleman bulma konusunda sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Firmalar, ortaöğrenim seviyesinde uygulama tecrübesi yüksek, piyasa koşullarına uyumlu, güncel teknolojiye hakim müfredat ile eğitilmiş teknik eleman bulmakta zorlanıyorlar. Hızla şehirleşen ve endüstrileşen ülkemizde bilhassa yüksek katma-değerli sanayi ve hizmet sektörlerine yönelik daha verimli ve nitelikli istihdam yaratabilme ihtiyacımız bugün ekonomimizin geleceğine dair en belirleyici unsur olarak göze çarpıyor.
2013 verilerine göre; Türkiye, 28,1 milyondan fazlası aktif olarak çalışan 76,6 milyonluk bir nüfusa ve AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında en büyük iş gücüne sahip 4. ülkedir. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, iş gücünün büyümesindeki en önemli faktör olarak ülkenin rakiplerine kıyasla en üst sırada yer almasına katkı sağladı. Önümüzdeki dönemde de genç ve dinamik nüfusa sahip olan ülkemizin bu özelliğini iyi bir eğitim ve planlama ile fırsata çevireceğimize inanıyoruz.
AR-GE’YE DAHA FAZLA YATIRIM YAPILMALI
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Bu hedefe yönelik 2023 İhracat Stratejimiz ise bir Devlet Stratejisi haline gelmiş durumda. İhracatta ileri teknoloji ürünlerin payını yüzde 15’in üzerine çıkarma ve Ar-Ge harcamalarının GSMH’ye oranını yüzde 3’e çıkarma hedeflerine odaklanmak durumundayız. Türkiye’nin oldukça çetin şartlara sahip global rekabet ortamı içerisinde 2023 hedefleri yolunda emin adımlarla devam etmesi için ihracatımızın yüksek katma-değerli ürünlere dönüşümünü hızlandırmak ve ihracatımızda ileri teknolojinin ağırlığını yükseltmekten başka çaremiz yok. Bunun için de Türkiye’deki tüm sektörlerin ve firmalarımızın inovasyona, Ar-Ge’ye, tasarıma ve markalaşmaya çok daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Bu yatırımlar için öncelikli koşul ise Türkiye’nin gündeminin bir an önce tamamen ekonomik istikrara odaklanmasıdır. Türkiye’de tesis edilen istikrar ortamının ve uzun vadeli vizyonun temellerinin sarsılmaması bu açıdan hayati önem taşıyor.
Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında yer alan ekonomik büyüklükte dünyanın 10. ülkesi hayaline kavuşmasında inovasyonun önemini keşfeden İhracatçılar Meclisi (TİM), bu alanda üniversitelerdeki potansiyelin kullanılması için güç birliği çağrısında bulunuyor.
Üniversitelerin örnek alabileceği ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin çizdiği yol haritası ise şöyle:
-Toplumsal değerler zincirindeki değişim devam etmelidir. Zincirin tepesine üretimi ve her düzeyde inovatif insan fikrini koymak gerekiyor.
-Ulusal İnovasyon Stratejisi kısa zamanda hayata geçirilmeli hatta bir devlet belgesi olarak ortaya konulmalıdır.
-Eğer İstanbul'u dünya ölçeğinde bir tasarım ve inovasyon merkezi olarak ilan edersek ve dünya ölçeğinde bu algıyı yönetirsek,2023 yılında dünya tasarım ve inovasyon pastasından büyük bir pay alabiliriz.
Son Güncelleme: Cuma, 03 Temmuz 2015 18:09
Gösterim: 2784

