Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Türk Eğitim-Sen üyesi bir grup, Milli Eğitim Temel Kanunu'nda yapılan bazı değişikliklerin iptali talebiyle topladıkları mektup, imza ve şikayet dilekçelerini Anayasa Mahkemesine gönderdi.
Sirkeci PTT Merkezi önünde toplanan gruptakiler, sloganlar atarak sendika pankartı ve flamalarını açtı.
Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan, grup adına yaptığı açıklamada, mart ayında 6528 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un yürürlüğe girdiğini hatırlattı.
Bostan, "Anılan kanunla, getirilen yeni düzenlemeler Anayasamızda yer alan hukuk devleti ilkesi ve hakkaniyet anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Bu kanunla Milli Eğitim Bakanlığında ciddi bir yönetici ve öğretmen kıyımı yaşanmasına sebep olunmuş ve önümüzdeki süreçte de daha büyük sıkıntılara zemin hazırlanmıştır" dedi.
Topladıkları mektup, imza ve şikayet dilekçelerini gerekli merciye iletmek için bir araya geldiklerini ifade eden Bostan, şöyle devam etti:
"Eğitim camiasında infiale yol açan ve kamuoyunda ucube kanun olarak adlandırılan bu kanun hakkında yüksek mahkemenin vereceği kararın mutlaka hukukun üstünlüğünü korumak doğrultusunda olacağına şüphe yoktur. Anayasa Mahkemesi, hukuk devleti ilkesi ve hukukun üstünlüğünün ülkemizdeki teminatıdır."
Basın açıklamasının ardından zarflar içerisinde toplanan imza, mektup ve şikayet dilekçeleri Anayasa Mahkemesine gönderilmek üzere Sirkeci PTT Merkezi'ne teslim edildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türk Eğitim-Sen üyesi bir grup, Milli Eğitim Temel Kanunu'nda yapılan bazı değişikliklerin iptali talebiyle topladıkları mektup, imza ve şikayet dilekçelerini Anayasa Mahkemesine gönderdi.
Sirkeci PTT Merkezi önünde toplanan gruptakiler, sloganlar atarak sendika pankartı ve flamalarını açtı.
Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan, grup adına yaptığı açıklamada, mart ayında 6528 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un yürürlüğe girdiğini hatırlattı.
Bostan, "Anılan kanunla, getirilen yeni düzenlemeler Anayasamızda yer alan hukuk devleti ilkesi ve hakkaniyet anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Bu kanunla Milli Eğitim Bakanlığında ciddi bir yönetici ve öğretmen kıyımı yaşanmasına sebep olunmuş ve önümüzdeki süreçte de daha büyük sıkıntılara zemin hazırlanmıştır" dedi.
Topladıkları mektup, imza ve şikayet dilekçelerini gerekli merciye iletmek için bir araya geldiklerini ifade eden Bostan, şöyle devam etti:
"Eğitim camiasında infiale yol açan ve kamuoyunda ucube kanun olarak adlandırılan bu kanun hakkında yüksek mahkemenin vereceği kararın mutlaka hukukun üstünlüğünü korumak doğrultusunda olacağına şüphe yoktur. Anayasa Mahkemesi, hukuk devleti ilkesi ve hukukun üstünlüğünün ülkemizdeki teminatıdır."
Basın açıklamasının ardından zarflar içerisinde toplanan imza, mektup ve şikayet dilekçeleri Anayasa Mahkemesine gönderilmek üzere Sirkeci PTT Merkezi'ne teslim edildi.
Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 17:21
Gösterim: 1374
Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) ilk kez düzenleyeceği 1. Eğitim Kongresi'nde Türk eğitim sistemi ve özel okullar, ilk kez felsefi açıdan ele alınacak.
Antalya'da 28-30 Kasım'da düzenlenecek kongrede, "eğitim felsefesi", "estetik", "ontoloji ve metafizik", "medeniyet ve din ", "etik", "epistemoloji", "eğitim politikası", "özel öğretim kurumları", "antropoloji " başlıklarında 50'nin üzerinde bildiri katılımcılarla paylaşılacak.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1. Eğitim Kongresi'nin "21. yüzyılda bir eğitim felsefesi oluşturmak ve özel okullar" başlığını taşıdığını ifade etti.
Eğitim felsefesi olmadan, anlamlı eğitim faaliyeti yapmanın mümkün olmadığına işaret eden Yelkenci, eğitim felsefesi oluşturmanın kolay bir iş olmadığına vurgu yaparak, "Yüzyıllardır tartışılan konuların sonucunda Batılı ülkeler kendi eğitimlerini şekillendirmek üzere kendi eğitim felsefelerini oluşturdular. Bizde ise eğitim daha çok Batı'ya öykünülen bir faaliyet olarak icra edilmiş" değerlendirmesini yaptı.
19. yüzyılda Osmanlı döneminde geleneksel eğitimin sıbyan mektepleri ve medreseler üzerinden devam ederken, askeri alandaki başarısızlıklardan dolayı askeri okulların ıslah edilip çeşitli reformların yapılmasıyla eğitimin modernleştirilmesinin gündeme geldiğini anlatan Yelkenci, ancak bu dönemde herhangi bir eğitim felsefesi geliştirilmeden tamamen Batı'da olan üzerinden bir kurgulamanın yapıldığını aktardı.
Cumhuriyet döneminde de Batı'yı model alan bir eğitim faaliyetinin sürdürüldüğünü dile getiren Yelkenci, "Ancak eğitimin arka planı ideolojik olarak seyretmiş. Bir ideolojiye dayanan eğitim yaklaşımları oluşturulmuş. Aslında olması gereken insanı ele alış biçiminizi ortaya koymanız gerekiyor. İnsanın doğuştan getirdiği özellikleri ele alarak da bir eğitim yaklaşımı ortaya koymamız gerekiyor. Bunun eksik olduğunu ve günümüz ihtiyaçlarından çok uzak bir noktada durduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.
-"Bu coğrafyaya ait değerlerin eğitim felsefemizin içinde olmasında herkesle hemfikir olabiliriz"
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Atatürk'ün çabalarıyla John Dewey gibi önde gelen eğitim bilimcilerinin ABD'den ülkeye getirildiğini, eğitim felsefesi anlamında pragmatizm yani ilerlemecilik yaklaşımının benimsendiğini ve bunun üzerine bir eğitim modeli oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Yelkenci, ancak daha sonra bu zeminin de kayıp yeniden Batı'ya öykünmecilik üzerinden giden bir eğitim faaliyetine dönüldüğünü aktardı.
Yelkenci, şöyle konuştu:
"Kongreyi, kendi değerlerimiz üzerine basan yani milli, fakat bütün dünyada olup biteni bilen ve dikkate alan bir eğitim yaklaşımına ulaşmamız gerçeğinden yola çıkarak düzenliyoruz. Çünkü milli olmamız, bu coğrafyaya ait değerlerin eğitim felsefemizin içinde olması gerektiği noktasında herkesle hemfikir olabileceğimizi zannediyorum.
Eğitim felsefesi oluşturulurken ülkenin kendi değerlerini merkeze alacak, ancak sadece Batı'dan değil, Hindistan'ın, Çin'in, Japonya'nın medeniyet havzasından da diğer bütün medeniyet havzalarından istifade edilecek. Nasıl ki geçmişte İslam bilim ve medeniyeti oluşturulurken, Mısır, Yunan, Roma, Mezopotamya, hatta Hint medeniyetinden istifade edilmişse bugün de aynı şeyin güncel olarak yapılmasını ve yine klasiğe yani geleneğe de bakılması gerektiğini düşünüyoruz."
"Herkesi içine alan yaklaşımla bir çerçeve tasarladık"
Yelkenci, kongreye, Türkiye'de eğitimin aktörleri olan akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, diğer örgütlerin, sendikaların ve öğretmenlerin katılacağını bildirdi.
Kongrede üç eğitim sendikasının da katılacağı bir panelin, ayrıca tüm özel okul derneklerinin konuyu tartışacakları bir oturumun düzenleneceğini belirten Yelkenci, "Kongremizde kimseyi dışlamadan, ötelemeden, bu topraklardaki herkesi içine alan bir yaklaşımla bir çerçeve tasarladık" diye konuştu.
Kongrede, tüm paydaşların birlikteliğinin ilk adım olacağını dile getiren Yelkenci, bu birlikteliğin herkesi kuşatıp önemli bir verim doğuracağını düşündüklerini aktardı.
Kongrede, felsefenin ana konuları ontoloji, epistomoloji, estetik, etik ve metafizik konularının yanı sıra, antropoloji, eğitim politikaları, medeniyet ve din, gibi başlıkların da ele alınacağını belirten Yelkenci, ayrıca Muallim-i Evvel Aristo'dan, Muallim-i Sani Farabi'ye ilişkin tebliğlerden, özel okulların şehir mimarisi estetiğine katkılarına kadar çok geniş konuların ele alınacağını bildirdi. Yelkenci, Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi yazarların düşüncelerinin de analiz edileceği oturumların yapılacağını söyledi.
Yelkenci, bunların yanında günümüz eğitim sisteminde "international bakolarya" sistemi IB'nin de ele alınacağı oturumların düzenleneceğini kaydetti.
Kongrenin Bilim Kurulu Başkanlığını ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnam'ın yaptığını dile getiren Yelkenci, Kongrenin sonuç bildirgesinin de MEB, üniversiteler, bilim dünyası için önemine işaret etti.
Ömer Faruk Yelkenci, kongreye tüm rektörleri, eğitim fakültesi dekanlarını davet ettiklerini belirterek, kongrenin kapanışının Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından “21. Yüzyılda Eğitim Nasıl Olmalı?” konulu sunum ile yapılacağını sözlerine ekledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) ilk kez düzenleyeceği 1. Eğitim Kongresi'nde Türk eğitim sistemi ve özel okullar, ilk kez felsefi açıdan ele alınacak.
Antalya'da 28-30 Kasım'da düzenlenecek kongrede, "eğitim felsefesi", "estetik", "ontoloji ve metafizik", "medeniyet ve din ", "etik", "epistemoloji", "eğitim politikası", "özel öğretim kurumları", "antropoloji " başlıklarında 50'nin üzerinde bildiri katılımcılarla paylaşılacak.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1. Eğitim Kongresi'nin "21. yüzyılda bir eğitim felsefesi oluşturmak ve özel okullar" başlığını taşıdığını ifade etti.
Eğitim felsefesi olmadan, anlamlı eğitim faaliyeti yapmanın mümkün olmadığına işaret eden Yelkenci, eğitim felsefesi oluşturmanın kolay bir iş olmadığına vurgu yaparak, "Yüzyıllardır tartışılan konuların sonucunda Batılı ülkeler kendi eğitimlerini şekillendirmek üzere kendi eğitim felsefelerini oluşturdular. Bizde ise eğitim daha çok Batı'ya öykünülen bir faaliyet olarak icra edilmiş" değerlendirmesini yaptı.
19. yüzyılda Osmanlı döneminde geleneksel eğitimin sıbyan mektepleri ve medreseler üzerinden devam ederken, askeri alandaki başarısızlıklardan dolayı askeri okulların ıslah edilip çeşitli reformların yapılmasıyla eğitimin modernleştirilmesinin gündeme geldiğini anlatan Yelkenci, ancak bu dönemde herhangi bir eğitim felsefesi geliştirilmeden tamamen Batı'da olan üzerinden bir kurgulamanın yapıldığını aktardı.
Cumhuriyet döneminde de Batı'yı model alan bir eğitim faaliyetinin sürdürüldüğünü dile getiren Yelkenci, "Ancak eğitimin arka planı ideolojik olarak seyretmiş. Bir ideolojiye dayanan eğitim yaklaşımları oluşturulmuş. Aslında olması gereken insanı ele alış biçiminizi ortaya koymanız gerekiyor. İnsanın doğuştan getirdiği özellikleri ele alarak da bir eğitim yaklaşımı ortaya koymamız gerekiyor. Bunun eksik olduğunu ve günümüz ihtiyaçlarından çok uzak bir noktada durduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.
-"Bu coğrafyaya ait değerlerin eğitim felsefemizin içinde olmasında herkesle hemfikir olabiliriz"
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Atatürk'ün çabalarıyla John Dewey gibi önde gelen eğitim bilimcilerinin ABD'den ülkeye getirildiğini, eğitim felsefesi anlamında pragmatizm yani ilerlemecilik yaklaşımının benimsendiğini ve bunun üzerine bir eğitim modeli oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Yelkenci, ancak daha sonra bu zeminin de kayıp yeniden Batı'ya öykünmecilik üzerinden giden bir eğitim faaliyetine dönüldüğünü aktardı.
Yelkenci, şöyle konuştu:
"Kongreyi, kendi değerlerimiz üzerine basan yani milli, fakat bütün dünyada olup biteni bilen ve dikkate alan bir eğitim yaklaşımına ulaşmamız gerçeğinden yola çıkarak düzenliyoruz. Çünkü milli olmamız, bu coğrafyaya ait değerlerin eğitim felsefemizin içinde olması gerektiği noktasında herkesle hemfikir olabileceğimizi zannediyorum.
Eğitim felsefesi oluşturulurken ülkenin kendi değerlerini merkeze alacak, ancak sadece Batı'dan değil, Hindistan'ın, Çin'in, Japonya'nın medeniyet havzasından da diğer bütün medeniyet havzalarından istifade edilecek. Nasıl ki geçmişte İslam bilim ve medeniyeti oluşturulurken, Mısır, Yunan, Roma, Mezopotamya, hatta Hint medeniyetinden istifade edilmişse bugün de aynı şeyin güncel olarak yapılmasını ve yine klasiğe yani geleneğe de bakılması gerektiğini düşünüyoruz."
"Herkesi içine alan yaklaşımla bir çerçeve tasarladık"
Yelkenci, kongreye, Türkiye'de eğitimin aktörleri olan akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, diğer örgütlerin, sendikaların ve öğretmenlerin katılacağını bildirdi.
Kongrede üç eğitim sendikasının da katılacağı bir panelin, ayrıca tüm özel okul derneklerinin konuyu tartışacakları bir oturumun düzenleneceğini belirten Yelkenci, "Kongremizde kimseyi dışlamadan, ötelemeden, bu topraklardaki herkesi içine alan bir yaklaşımla bir çerçeve tasarladık" diye konuştu.
Kongrede, tüm paydaşların birlikteliğinin ilk adım olacağını dile getiren Yelkenci, bu birlikteliğin herkesi kuşatıp önemli bir verim doğuracağını düşündüklerini aktardı.
Kongrede, felsefenin ana konuları ontoloji, epistomoloji, estetik, etik ve metafizik konularının yanı sıra, antropoloji, eğitim politikaları, medeniyet ve din, gibi başlıkların da ele alınacağını belirten Yelkenci, ayrıca Muallim-i Evvel Aristo'dan, Muallim-i Sani Farabi'ye ilişkin tebliğlerden, özel okulların şehir mimarisi estetiğine katkılarına kadar çok geniş konuların ele alınacağını bildirdi. Yelkenci, Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi yazarların düşüncelerinin de analiz edileceği oturumların yapılacağını söyledi.
Yelkenci, bunların yanında günümüz eğitim sisteminde "international bakolarya" sistemi IB'nin de ele alınacağı oturumların düzenleneceğini kaydetti.
Kongrenin Bilim Kurulu Başkanlığını ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnam'ın yaptığını dile getiren Yelkenci, Kongrenin sonuç bildirgesinin de MEB, üniversiteler, bilim dünyası için önemine işaret etti.
Ömer Faruk Yelkenci, kongreye tüm rektörleri, eğitim fakültesi dekanlarını davet ettiklerini belirterek, kongrenin kapanışının Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından “21. Yüzyılda Eğitim Nasıl Olmalı?” konulu sunum ile yapılacağını sözlerine ekledi.
Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 14:10
Gösterim: 1019
ABD Büyükelçiliği Basın, Kültür ve Kamu Diplomasi Müsteşarı Henick, Türkiye'den 10 bin 821 gencin yükseköğrenim için ABD'yi seçtiğini ifade ederek, "Türkiye bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" dedi.
ABD Büyükelçiliği Basın, Kültür ve Kamu Diplomasi Müsteşarı Jonathan Henick, Türkiye'den 10 bin 821 gencin yükseköğrenim için ABD'yi seçtiğini ifade ederek, "(Türkiye) Bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" dedi.
ABD Büyükelçiliğinin Türkiye'deki eğitim çalışmalarını AA muhabirine anlatan Henick, ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde yurtdışında eğitim almak isteyen gençlerin önemli rol oynadığını, bu nedenle büyükelçilik olarak Türkiye'de çalışmalar yaptıklarını söyledi.
Henick, ABD'nin 15 yıldır 100'den fazla ülkede "uluslararası eğitim haftası" düzenlediğini aktararak, bu hafta etkinlikleri kapsamında lise öğrencilerine ABD'deki yükseköğrenim olanakları hakkında bilgi verdiklerini kaydetti.
Türkiye'den daha fazla öğrenciye ABD'yi tanıtmak amacıyla İstanbul ve Ankara'dan sonra İzmir'de de eğitim danışmanlık merkezi açtıklarını, merkezde öğrencilere ücretsiz hizmet verdiklerini dile getiren Henick, yükseköğrenim için ABD ile Türkiye arasındaki öğrenci sayısını artırmayı hedeflediklerini ifade etti.
Henick, ülkesinin yükseköğrenimde bütün dünyadan gençlerin tercihi olduğunu vurgulayarak, "Son rakamlara göre ABD'deki üniversitelerde Türkiye'den 10 binden fazla öğrenci okuyor. Bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" diye konuştu.
ABD'ye eğitim için dünyanın birçok ülkesinden 886 bin 52 öğrenci geldiğini, Çin'in 274 bin 439 gençle ilk sırada olduğunu aktaran Henick, Çin'i 102 bin 673 öğrenciyle Hindistan'ın, 68 bin 47 öğrenciyle Güney Kore'nin takip ettiğini, Türkiye'nin tüm ülkeler sıralamasında 11. sırada yer aldığını kaydetti.
"Türkiye'ye gelen ABD'li öğrenci sayısını yükseltmeye çalışıyoruz"
Henick, ABD'den ağırlıklı olarak Türk dili ve kültürü hakkında eğitim almak isteyen gençlerin Türkiye'ye geldiğini bildirdi.
Ülkesinden 2 bin 37 gencin yükseköğrenim için Türkiye'yi seçtiğine işaret eden Henick, "Bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 2,5 arttı. Türkiye'ye gelen ABD'li sayısı daha düşük, bunu yükseltmeye çalışıyoruz. Çünkü Türkiye hakkında çok fazla bilgi sahibi değiller. Daha çok turist olarak geliyorlar. Türk öğrencilerin ilk tercihi Almanya. ABD, ikinci sırada" şeklinde konuştu.
ABD'ye giden 10 bin 821 Türk gencinin yüzde 82,7'si lisans programında, yüzde 17,3'ü de önlisans programında eğitim alıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
ABD Büyükelçiliği Basın, Kültür ve Kamu Diplomasi Müsteşarı Henick, Türkiye'den 10 bin 821 gencin yükseköğrenim için ABD'yi seçtiğini ifade ederek, "Türkiye bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" dedi.
ABD Büyükelçiliği Basın, Kültür ve Kamu Diplomasi Müsteşarı Jonathan Henick, Türkiye'den 10 bin 821 gencin yükseköğrenim için ABD'yi seçtiğini ifade ederek, "(Türkiye) Bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" dedi.
ABD Büyükelçiliğinin Türkiye'deki eğitim çalışmalarını AA muhabirine anlatan Henick, ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde yurtdışında eğitim almak isteyen gençlerin önemli rol oynadığını, bu nedenle büyükelçilik olarak Türkiye'de çalışmalar yaptıklarını söyledi.
Henick, ABD'nin 15 yıldır 100'den fazla ülkede "uluslararası eğitim haftası" düzenlediğini aktararak, bu hafta etkinlikleri kapsamında lise öğrencilerine ABD'deki yükseköğrenim olanakları hakkında bilgi verdiklerini kaydetti.
Türkiye'den daha fazla öğrenciye ABD'yi tanıtmak amacıyla İstanbul ve Ankara'dan sonra İzmir'de de eğitim danışmanlık merkezi açtıklarını, merkezde öğrencilere ücretsiz hizmet verdiklerini dile getiren Henick, yükseköğrenim için ABD ile Türkiye arasındaki öğrenci sayısını artırmayı hedeflediklerini ifade etti.
Henick, ülkesinin yükseköğrenimde bütün dünyadan gençlerin tercihi olduğunu vurgulayarak, "Son rakamlara göre ABD'deki üniversitelerde Türkiye'den 10 binden fazla öğrenci okuyor. Bu sayıyla bütün Avrupa'daki ülkeler arasında birinci sırada" diye konuştu.
ABD'ye eğitim için dünyanın birçok ülkesinden 886 bin 52 öğrenci geldiğini, Çin'in 274 bin 439 gençle ilk sırada olduğunu aktaran Henick, Çin'i 102 bin 673 öğrenciyle Hindistan'ın, 68 bin 47 öğrenciyle Güney Kore'nin takip ettiğini, Türkiye'nin tüm ülkeler sıralamasında 11. sırada yer aldığını kaydetti.
"Türkiye'ye gelen ABD'li öğrenci sayısını yükseltmeye çalışıyoruz"
Henick, ABD'den ağırlıklı olarak Türk dili ve kültürü hakkında eğitim almak isteyen gençlerin Türkiye'ye geldiğini bildirdi.
Ülkesinden 2 bin 37 gencin yükseköğrenim için Türkiye'yi seçtiğine işaret eden Henick, "Bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 2,5 arttı. Türkiye'ye gelen ABD'li sayısı daha düşük, bunu yükseltmeye çalışıyoruz. Çünkü Türkiye hakkında çok fazla bilgi sahibi değiller. Daha çok turist olarak geliyorlar. Türk öğrencilerin ilk tercihi Almanya. ABD, ikinci sırada" şeklinde konuştu.
ABD'ye giden 10 bin 821 Türk gencinin yüzde 82,7'si lisans programında, yüzde 17,3'ü de önlisans programında eğitim alıyor.
Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 14:20
Gösterim: 1484
MEB Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi kapsamında, ortaokul 8'inci sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen birinci dönem ortak sınavların ilk oturumu, yarın yapılacak.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından (MEB) Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi kapsamında, ortaokul 8'inci sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen birinci dönem ortak sınavların ilk oturumu, yarın yapılacak.
Toplam 970 sınav merkezinde 15 bin 353 okulda, 93 bin 589 salonda gerçekleştirilecek ortak sınavlara toplam 1 milyon 287 bin 847 öğrenci katılacak.
Yarınki oturumda, sırasıyla Türkçe, matematik, din kültürü ve ahlak bilgisi ders yazılıları yapılacak. Ortak sınavlar; ülke genelinde olağanüstü haller ve özel durumlar dışında öğrencilerin öğrenim gördükleri okullar ile yurt dışında KKTC ve MEB'e bağlı okulların bulunduğu, sınav için uygun görülen merkezlerde Türkiye saatiyle 09.00, 10.10 ve 11.20’de başlayacak ve aynı anda yapılacak.
Ortak sınavlarda her ders için çoktan seçmeli 20 soru sorulacak, değerlendirmede yanlış cevap sayısı doğru cevap sayısını etkilemeyecek. Ortak sınavlarda A, B, C ve D kitapçığı olmak üzere dört kitapçık verilecek. Sınav süresi her ders için 40 dakika olacak.
Ortak sınavın ikinci oturumu ise 20 Kasım Perşembe günü yapılacak. İkinci oturumda ise fen ve teknoloji, TC inkılap tarihi ve Atatürkçülük ile yabancı dil ders yazılıları gerçekleştirilecek. Sınav yapılacak okullarda sınav günleri ders yapılmayacak.
Öğrenciler olağanüstü haller ve özel durumlar dışında kendi okullarında, belirlenen sınıflarda sınava alınacak.
Mazeret sınavları ise 13-14 Aralık'ta yapılacak. İkinci dönem ise merkezi ortak sınav, 29-30 Nisan 2015'te, mazeret sınavı ise 16-17 Mayıs 2015'te gerçekleştirilecek.
Öğretmenler, kendi okulu dışında görevlendirilecek
Merkezi ortak sınavlarda alınan puanlar, yıl sonu başarı puanı hesaplamasına dahil edilecek. Her dönem yapılan ortak sınavlarda ağırlıklandırılmış puanların hesaplanmasında; Türkçe, matematik, fen ve teknoloji dersleri için dört; T.C inkılap tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil ile din kültürü ve ahlak bilgisi için iki katsayısı o dersin puanı ile çarpılarak her bir dersin ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı hesaplanacak. Bu puanlama 700 tam puan üzerinden yapılacak.
Ortaöğretime yerleştirmeye esas puan hesaplamasında ise öğrencilerin 6, 7 ve 8’inci sınıf yıl sonu başarı puanları ile 8’inci sınıf ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı toplanacak, elde edilen toplam ikiye bölünerek merkezi sistemle öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına yerleştirmeye esas puan hesaplamasında kullanılacak. Bu puanlama ise 500 tam puan üzerinden yapılacak.
Sınavlarda görevlendirilecek öğretmenler, kendi okulları dışında farklı bir okulda görevlendirilecek.
Yurt dışında öğrenimlerini sürdüren öğrenciler, bulundukları ülkedeki eğitim ataşeliklerinde ya da elçiliklerde onaylattıkları denklik belgesine göre ortak sınavlara girebilecek.
Engelli öğrencilerin sınavları
Az gören öğrenciler ve işitme engelli öğrenciler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan öğrenciler, özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler, yaygın gelişimsel bozukluğu olan öğrenciler, bedensel engelli öğrenciler, zihinsel engelli çocuklar, istekte bulunmaları halinde tek kişilik sınıflarda, total düzeyde görme engelli öğrenciler, süreğen hastalığı olan öğrenciler, okuyucu ve kodlayıcı eşliğinde tek kişilik sınıflarda sınavlara alınacak.
TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilen uluslararası bilim olimpiyatları ve matematik olimpiyat sınavlarında, ulusal elemelerden geçtikten sonra Türkiye'yi temsil etme hakkı kazanmış olan öğrencilere, katıldıkları yılın yıl sonu başarı puanlarına belirlenen oranda ek puan verilecek.
Tüm öğretmenler okullarında olacak
MEB, ortak sınavlarda görevli olmayan ancak okulda dersi olan öğretmenlerin de sınavların yapılacağı günlerde en geç saat 09.00'da okullarında hazır bulunmalarını istedi. Sınav başladıktan sonra görevine ihtiyaç duyulmayan öğretmenler okuldan ayrılacak.
Musevi öğrencilere din kültürü soruları
MEB tarafından bu yıl 8. sınıf öğrencilerinin gireceği merkezi ortak sınavlarda ilk kez Musevi öğrencilere, ayrı bir müfredat kapsamında hazırlanan "din kültürü ve ahlak bilgisi" soruları yöneltilecek. Özel Ulus Musevi 1. Karma Ortaokulunun isteği üzerine hazırlanan din kültürü ve ahlak bilgisi sorularını, yalnızca bu okulun 8. sınıf öğrencileri yanıtlayacak, diğer okullardaki musevi öğrenciler ise bu sorulardan geçen yıl olduğu gibi bu yıl da muaf tutulacak.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
MEB Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi kapsamında, ortaokul 8'inci sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen birinci dönem ortak sınavların ilk oturumu, yarın yapılacak.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından (MEB) Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi kapsamında, ortaokul 8'inci sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen birinci dönem ortak sınavların ilk oturumu, yarın yapılacak.
Toplam 970 sınav merkezinde 15 bin 353 okulda, 93 bin 589 salonda gerçekleştirilecek ortak sınavlara toplam 1 milyon 287 bin 847 öğrenci katılacak.
Yarınki oturumda, sırasıyla Türkçe, matematik, din kültürü ve ahlak bilgisi ders yazılıları yapılacak. Ortak sınavlar; ülke genelinde olağanüstü haller ve özel durumlar dışında öğrencilerin öğrenim gördükleri okullar ile yurt dışında KKTC ve MEB'e bağlı okulların bulunduğu, sınav için uygun görülen merkezlerde Türkiye saatiyle 09.00, 10.10 ve 11.20’de başlayacak ve aynı anda yapılacak.
Ortak sınavlarda her ders için çoktan seçmeli 20 soru sorulacak, değerlendirmede yanlış cevap sayısı doğru cevap sayısını etkilemeyecek. Ortak sınavlarda A, B, C ve D kitapçığı olmak üzere dört kitapçık verilecek. Sınav süresi her ders için 40 dakika olacak.
Ortak sınavın ikinci oturumu ise 20 Kasım Perşembe günü yapılacak. İkinci oturumda ise fen ve teknoloji, TC inkılap tarihi ve Atatürkçülük ile yabancı dil ders yazılıları gerçekleştirilecek. Sınav yapılacak okullarda sınav günleri ders yapılmayacak.
Öğrenciler olağanüstü haller ve özel durumlar dışında kendi okullarında, belirlenen sınıflarda sınava alınacak.
Mazeret sınavları ise 13-14 Aralık'ta yapılacak. İkinci dönem ise merkezi ortak sınav, 29-30 Nisan 2015'te, mazeret sınavı ise 16-17 Mayıs 2015'te gerçekleştirilecek.
Öğretmenler, kendi okulu dışında görevlendirilecek
Merkezi ortak sınavlarda alınan puanlar, yıl sonu başarı puanı hesaplamasına dahil edilecek. Her dönem yapılan ortak sınavlarda ağırlıklandırılmış puanların hesaplanmasında; Türkçe, matematik, fen ve teknoloji dersleri için dört; T.C inkılap tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil ile din kültürü ve ahlak bilgisi için iki katsayısı o dersin puanı ile çarpılarak her bir dersin ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı hesaplanacak. Bu puanlama 700 tam puan üzerinden yapılacak.
Ortaöğretime yerleştirmeye esas puan hesaplamasında ise öğrencilerin 6, 7 ve 8’inci sınıf yıl sonu başarı puanları ile 8’inci sınıf ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı toplanacak, elde edilen toplam ikiye bölünerek merkezi sistemle öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına yerleştirmeye esas puan hesaplamasında kullanılacak. Bu puanlama ise 500 tam puan üzerinden yapılacak.
Sınavlarda görevlendirilecek öğretmenler, kendi okulları dışında farklı bir okulda görevlendirilecek.
Yurt dışında öğrenimlerini sürdüren öğrenciler, bulundukları ülkedeki eğitim ataşeliklerinde ya da elçiliklerde onaylattıkları denklik belgesine göre ortak sınavlara girebilecek.
Engelli öğrencilerin sınavları
Az gören öğrenciler ve işitme engelli öğrenciler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan öğrenciler, özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler, yaygın gelişimsel bozukluğu olan öğrenciler, bedensel engelli öğrenciler, zihinsel engelli çocuklar, istekte bulunmaları halinde tek kişilik sınıflarda, total düzeyde görme engelli öğrenciler, süreğen hastalığı olan öğrenciler, okuyucu ve kodlayıcı eşliğinde tek kişilik sınıflarda sınavlara alınacak.
TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilen uluslararası bilim olimpiyatları ve matematik olimpiyat sınavlarında, ulusal elemelerden geçtikten sonra Türkiye'yi temsil etme hakkı kazanmış olan öğrencilere, katıldıkları yılın yıl sonu başarı puanlarına belirlenen oranda ek puan verilecek.
Tüm öğretmenler okullarında olacak
MEB, ortak sınavlarda görevli olmayan ancak okulda dersi olan öğretmenlerin de sınavların yapılacağı günlerde en geç saat 09.00'da okullarında hazır bulunmalarını istedi. Sınav başladıktan sonra görevine ihtiyaç duyulmayan öğretmenler okuldan ayrılacak.
Musevi öğrencilere din kültürü soruları
MEB tarafından bu yıl 8. sınıf öğrencilerinin gireceği merkezi ortak sınavlarda ilk kez Musevi öğrencilere, ayrı bir müfredat kapsamında hazırlanan "din kültürü ve ahlak bilgisi" soruları yöneltilecek. Özel Ulus Musevi 1. Karma Ortaokulunun isteği üzerine hazırlanan din kültürü ve ahlak bilgisi sorularını, yalnızca bu okulun 8. sınıf öğrencileri yanıtlayacak, diğer okullardaki musevi öğrenciler ise bu sorulardan geçen yıl olduğu gibi bu yıl da muaf tutulacak.
Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 14:00
Gösterim: 2298
Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım, yolsuzluk iddiası ile gözaltına alınmasına ilişkin, "Gözaltına alınma sürecim mevzuata uygun değil. Rektörlük makamı bir idari soruşturma başlatacaktı. Yargının işin içine girmesini gerektiren bir durum var ise onu da resmi bir yazı ile bildirecekti ve süreç böylece başlayacaktı. Ama öyle olmadı. Hukuken çok yanlış başladı ve çok yanlış devam etti. Gözaltına alınacağımı internetten öğrendim" dedi.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan ve çıkarıldığı nöbetçi mahkemece serbest bırakılan Prof. Dr. Yıldırım, düzenlediği basın açıklamasında gözaltına alınma sürecini eleştirdi.
Yıldırım, MAÜ Konferans Salonunda yaptığı açıklamada, 18 Kasım'da gözaltına alındığını, 22 Kasım'da da serbest kaldığını hatırlatarak, kamuoyunda ve medyada gözaltına alınmasıyla ilgili farklı değerlendirmeler ve algılamalar oluştuğunu, bu nedenle açıklama yapma gereği duyduğunu söyledi.
"Kendimi teselli ettim"
Gözaltı süresince fiziki bir müdahaleye maruz kalmadığını ifade eden Yıldırım, "Sadece kaldığımız yer 3-4 metrelik bir alandı. 5 kişi kalıyorduk. Battaniye vardı. Ceketimi de yastık yaptım ve orada 4 günümü geçirdim. 'Filistin ve Kobani'de bu battaniyeleri bulamayanlar da vardır' diyerek kendimi teselli ettim" diye konuştu.
Yıldırım, gözaltına alınmasının Kürdoloji Bölümü ile ilgili olup olmadığı yönünde iddialara değinerek, şunları dile getirdi:
"Durumdan vazife çıkarmak isteyip bazı rapor ve ihbarlarla merkezi aleyhimize çevirmek isteyen bazı klikleri ayrı tutmak lazım. Eşgüdüm içerisinde olan bu klikler kimler olabilir? Üniversitenin içerisinde bir grup, emniyetin içerisinde olmasını istemediğimiz ama herhalde hala temizlenmesinde güçlük çekilmekte olan bir grup, Ankara'da bir takım kurumlarda statükocu bir grup, bir de bunların evirip çevirdiklerini sayfalarına taşıyan, benimle görüşme zahmetine katlanmadan bu kliklerin tercümanlığını yapıp, gazetelerin sayfalarını bunlara açan bir grup. Bunlar bazı rapor ve ihbarnamelerle merkezi etkilemeye çalışıyorlar. Yani Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve İçişleri Bakanımız ve gibileri."
Kürdoloji Bölümü
"Geçen yıl üniversitenin mezuniyet töreninde hem dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hem de BDP'li Emine Ayna'nın kutlama mesajları okundu. İki mesaj da törene katılanlardan alkış aldı" diyen Yıldırım, Kürdoloji Bölümünün hem iktidar ve hem de muhalefetin takdirini kazandığını vurguladı.
"Kürdoloji Bölümü Türkiye tarihinde iktidar ve muhalefeti aynı nokta etrafında bir araya getirmeyi başarabilen tek örnek olarak yerini alacaktır" diyen Yıldırım, bu bölümden mezun bazı öğrencilerin kadrolu Kürtçe öğretmeni olarak atanmasının sağlandığını iddia etti.
"Kürdoloji biriminin kimsenin arka bahçesinin olmadığı görülüyor"
"Kürdoloji biriminin attığı adımlara bakıldığında kimsenin bir arka bahçesinin olmadığı görülüyor. Dolayısıyla bu işin merkezdeki büyüklerimizle herhangi bir alakasının kurulması da söz konusu değil. Gözaltına alınacağımı internetten öğrendim" ifadelerini kullanan Yıldırım, hayatında ilk kez böyle bir durumla karşılaştığını ifade etti.
Prof. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnternete baktığımda, 'MAÜ Rektör Yardımcısı Yıldırım, 'örgüt kurmaktan, örgüte üye olmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, yolsuzluktan ve zimmetten gözaltına alındı' yazıyordu. (Ben neymişim be abi?) Dünya tarihinde belki de ilk kez bir insan gözaltına alınacağını birkaç saat önce öğreniyor. Bir de deniliyor ki; 'Türkiye'de teknoloji geridir'. Külliyen yalan. Hangi ülkenin teknolojisi bir vatandaşa birkaç saat sonra ne olacağını bildirebilecek kadar ilerlemiş?"
Kürdoloji Bölümü'ne öğrenci alınırken bazı baskılara maruz kaldığını öne süren Yıldırım, üniversiteye sınavla alınan 500'e yakın öğrencinin toplumun herkesiminden olduğunu söyledi.
"Gözaltına alınma sürecim de mevzuata uygun değil"
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin'in emniyetteki ifadesinin çarpıtıldığını savunan Yıldırım, şöyle dedi:
"Enstitü sekreteri gözaltına alındığında verdiği ifade birkaç saat sonra teknolojik bir hızla Mardin basınında çıkmış ve üzerinde spekülasyonlar yapılarak ulusal basına servis edilmiştir. Bu ifadeler üzerinde itibarsızlaşma olgularına maruz bırakılıyorum. Gözaltına alınma sürecim de mevzuata uygun değil. Rektörlük makamı bir idari soruşturma başlatacaktı. Soruşturma neticesinde herhangi bir cezai müeyyidesinin olup olmadığına karar verecekti. Eğer yargının işin içine girmesini gerektiren bir durum var ise onu da resmi bir yazı ile bildirecekti ve süreç böylece başlayacaktı. Ama öyle olmadı. Hukuken çok yanlış başladı ve çok yanlış devam etti."
Yıldırım, amaçlarının çözüm ve barış sürecine neye mal olursa olsun katkıda bulunmak olduğunu ifade ederek, tek amaçlarının bu olduğunu vurguladı.
"Kişisel menfaatlerle bu kadar saldırıya geçilir mi?"
Eleştirilere açık, ancak iftira ve itibarsızlığa karşı olduklarını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Eleştirmek ayrı, akaret ayrıdır. Gelin eleştirilerinizi bana söyleyin. Ben de ekibimi toplayayım ve bundan ibret alıp bir daha da bunu tekrarlamayalım. Bu işin yolu budur. Yoksa kişisel menfaatlerle bu kadar saldırıya geçilir mi? İtibarsızlaştırma da yöntemi ve yoluna göre yapılır. Benimle hiç alakası olmayan bir dosya üzerinden, 'Mevcut vagonlardan bir tanesi de Kadri Yıldırım vagonu olsun' diye monte edip bu kadar elaleme teşhir edilip itibarsızlaştırma yapılmak istendi."
Hakkın gücünün halkın gücüyle birleştiğini ve itibarsızlaştırılmak istenirken itibarlarının 10 kat arttığını ifade eden Yıldırım, bu sayede nasıl bir sorumluluk altında olduklarını daha da iyi hissettiklerini anlattı.
"Bu sahiplenmeye nail olmaya çalışacağız"
Yıldırım, bundan sonra daha fazla çalışmaları gerektiğini anladıklarına işaret ederek, "Bu, teveccühe, pekiştirmeye ve güven tazelemeye yönelik. Bu sahiplenmeye nail olmaya çalışacağız. Neye mal olursa olsun."
"Merkezdekiler üzerimizde oynanmak istenen oyunlara inanmadı. Yanlış başladı, yanlış devam etti. İnşallah hayırlı sonuç devam edecek" diyen Prof. Dr. Yıldırım, gözaltında bulunduğu sürede kendisine destek verenlere teşekkür etti.
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin ise sabah saatlerinde evinden alındığını belirterek, kendileri ile ilgili olmayan bir davayla ilişkilendirilip emniyete götürüldüklerini savundu.
Emniyetteki ifadesinin eksik yazıldığını ileri süren Gültekin, şöyle konuştu:
"Sadece soru sorup, kendi kendilerine yazdıkları bazı şeyleri gördük. Bazı ifade ettiğim şeyleri maalesef sabah internette gördük. Savcılıkta düzeltmeleri yaptık. Özellikle bir miktar parayı Kadri hocaya verdiğimi ve bu paranın kitap ve kütüphanede kullandığının maalesef orada yazılmadığını gördük. Bu açıdan, bu olayı düzeltmek amacıyla da olsa basın mensuplarına söyleme ihtiyacı duyduk. Bir komplo ve ihaleyle hiçbir ilgimiz olmamasına rağmen bizi birleştirip böyle bir süreci devam ettirdiler. Avukatlarımızın, bu davanın diğer davadan ayrılması gerektiğini, bunun idari bir dava olduğunu belirterek dilekçe ile başvuru yapmasına rağmen maalesef tekrar birleştirildi."
Mardin Artuklu Üniversitesi'nde (MAÜ) yürütülen yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan 29 kişiden 5'i tutuklanmış, aralarında üniversitenin rektör yardımcısı Prof. Dr. Kadri Yıldırım'ın da bulunduğu 24 kişi adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmıştı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım, yolsuzluk iddiası ile gözaltına alınmasına ilişkin, "Gözaltına alınma sürecim mevzuata uygun değil. Rektörlük makamı bir idari soruşturma başlatacaktı. Yargının işin içine girmesini gerektiren bir durum var ise onu da resmi bir yazı ile bildirecekti ve süreç böylece başlayacaktı. Ama öyle olmadı. Hukuken çok yanlış başladı ve çok yanlış devam etti. Gözaltına alınacağımı internetten öğrendim" dedi.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan ve çıkarıldığı nöbetçi mahkemece serbest bırakılan Prof. Dr. Yıldırım, düzenlediği basın açıklamasında gözaltına alınma sürecini eleştirdi.
Yıldırım, MAÜ Konferans Salonunda yaptığı açıklamada, 18 Kasım'da gözaltına alındığını, 22 Kasım'da da serbest kaldığını hatırlatarak, kamuoyunda ve medyada gözaltına alınmasıyla ilgili farklı değerlendirmeler ve algılamalar oluştuğunu, bu nedenle açıklama yapma gereği duyduğunu söyledi.
"Kendimi teselli ettim"
Gözaltı süresince fiziki bir müdahaleye maruz kalmadığını ifade eden Yıldırım, "Sadece kaldığımız yer 3-4 metrelik bir alandı. 5 kişi kalıyorduk. Battaniye vardı. Ceketimi de yastık yaptım ve orada 4 günümü geçirdim. 'Filistin ve Kobani'de bu battaniyeleri bulamayanlar da vardır' diyerek kendimi teselli ettim" diye konuştu.
Yıldırım, gözaltına alınmasının Kürdoloji Bölümü ile ilgili olup olmadığı yönünde iddialara değinerek, şunları dile getirdi:
"Durumdan vazife çıkarmak isteyip bazı rapor ve ihbarlarla merkezi aleyhimize çevirmek isteyen bazı klikleri ayrı tutmak lazım. Eşgüdüm içerisinde olan bu klikler kimler olabilir? Üniversitenin içerisinde bir grup, emniyetin içerisinde olmasını istemediğimiz ama herhalde hala temizlenmesinde güçlük çekilmekte olan bir grup, Ankara'da bir takım kurumlarda statükocu bir grup, bir de bunların evirip çevirdiklerini sayfalarına taşıyan, benimle görüşme zahmetine katlanmadan bu kliklerin tercümanlığını yapıp, gazetelerin sayfalarını bunlara açan bir grup. Bunlar bazı rapor ve ihbarnamelerle merkezi etkilemeye çalışıyorlar. Yani Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve İçişleri Bakanımız ve gibileri."
Kürdoloji Bölümü
"Geçen yıl üniversitenin mezuniyet töreninde hem dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hem de BDP'li Emine Ayna'nın kutlama mesajları okundu. İki mesaj da törene katılanlardan alkış aldı" diyen Yıldırım, Kürdoloji Bölümünün hem iktidar ve hem de muhalefetin takdirini kazandığını vurguladı.
"Kürdoloji Bölümü Türkiye tarihinde iktidar ve muhalefeti aynı nokta etrafında bir araya getirmeyi başarabilen tek örnek olarak yerini alacaktır" diyen Yıldırım, bu bölümden mezun bazı öğrencilerin kadrolu Kürtçe öğretmeni olarak atanmasının sağlandığını iddia etti.
"Kürdoloji biriminin kimsenin arka bahçesinin olmadığı görülüyor"
"Kürdoloji biriminin attığı adımlara bakıldığında kimsenin bir arka bahçesinin olmadığı görülüyor. Dolayısıyla bu işin merkezdeki büyüklerimizle herhangi bir alakasının kurulması da söz konusu değil. Gözaltına alınacağımı internetten öğrendim" ifadelerini kullanan Yıldırım, hayatında ilk kez böyle bir durumla karşılaştığını ifade etti.
Prof. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnternete baktığımda, 'MAÜ Rektör Yardımcısı Yıldırım, 'örgüt kurmaktan, örgüte üye olmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, yolsuzluktan ve zimmetten gözaltına alındı' yazıyordu. (Ben neymişim be abi?) Dünya tarihinde belki de ilk kez bir insan gözaltına alınacağını birkaç saat önce öğreniyor. Bir de deniliyor ki; 'Türkiye'de teknoloji geridir'. Külliyen yalan. Hangi ülkenin teknolojisi bir vatandaşa birkaç saat sonra ne olacağını bildirebilecek kadar ilerlemiş?"
Kürdoloji Bölümü'ne öğrenci alınırken bazı baskılara maruz kaldığını öne süren Yıldırım, üniversiteye sınavla alınan 500'e yakın öğrencinin toplumun herkesiminden olduğunu söyledi.
"Gözaltına alınma sürecim de mevzuata uygun değil"
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin'in emniyetteki ifadesinin çarpıtıldığını savunan Yıldırım, şöyle dedi:
"Enstitü sekreteri gözaltına alındığında verdiği ifade birkaç saat sonra teknolojik bir hızla Mardin basınında çıkmış ve üzerinde spekülasyonlar yapılarak ulusal basına servis edilmiştir. Bu ifadeler üzerinde itibarsızlaşma olgularına maruz bırakılıyorum. Gözaltına alınma sürecim de mevzuata uygun değil. Rektörlük makamı bir idari soruşturma başlatacaktı. Soruşturma neticesinde herhangi bir cezai müeyyidesinin olup olmadığına karar verecekti. Eğer yargının işin içine girmesini gerektiren bir durum var ise onu da resmi bir yazı ile bildirecekti ve süreç böylece başlayacaktı. Ama öyle olmadı. Hukuken çok yanlış başladı ve çok yanlış devam etti."
Yıldırım, amaçlarının çözüm ve barış sürecine neye mal olursa olsun katkıda bulunmak olduğunu ifade ederek, tek amaçlarının bu olduğunu vurguladı.
"Kişisel menfaatlerle bu kadar saldırıya geçilir mi?"
Eleştirilere açık, ancak iftira ve itibarsızlığa karşı olduklarını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Eleştirmek ayrı, akaret ayrıdır. Gelin eleştirilerinizi bana söyleyin. Ben de ekibimi toplayayım ve bundan ibret alıp bir daha da bunu tekrarlamayalım. Bu işin yolu budur. Yoksa kişisel menfaatlerle bu kadar saldırıya geçilir mi? İtibarsızlaştırma da yöntemi ve yoluna göre yapılır. Benimle hiç alakası olmayan bir dosya üzerinden, 'Mevcut vagonlardan bir tanesi de Kadri Yıldırım vagonu olsun' diye monte edip bu kadar elaleme teşhir edilip itibarsızlaştırma yapılmak istendi."
Hakkın gücünün halkın gücüyle birleştiğini ve itibarsızlaştırılmak istenirken itibarlarının 10 kat arttığını ifade eden Yıldırım, bu sayede nasıl bir sorumluluk altında olduklarını daha da iyi hissettiklerini anlattı.
"Bu sahiplenmeye nail olmaya çalışacağız"
Yıldırım, bundan sonra daha fazla çalışmaları gerektiğini anladıklarına işaret ederek, "Bu, teveccühe, pekiştirmeye ve güven tazelemeye yönelik. Bu sahiplenmeye nail olmaya çalışacağız. Neye mal olursa olsun."
"Merkezdekiler üzerimizde oynanmak istenen oyunlara inanmadı. Yanlış başladı, yanlış devam etti. İnşallah hayırlı sonuç devam edecek" diyen Prof. Dr. Yıldırım, gözaltında bulunduğu sürede kendisine destek verenlere teşekkür etti.
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin
Yaşayan Diller Enstitüsü Sekreteri Hanifi Gültekin ise sabah saatlerinde evinden alındığını belirterek, kendileri ile ilgili olmayan bir davayla ilişkilendirilip emniyete götürüldüklerini savundu.
Emniyetteki ifadesinin eksik yazıldığını ileri süren Gültekin, şöyle konuştu:
"Sadece soru sorup, kendi kendilerine yazdıkları bazı şeyleri gördük. Bazı ifade ettiğim şeyleri maalesef sabah internette gördük. Savcılıkta düzeltmeleri yaptık. Özellikle bir miktar parayı Kadri hocaya verdiğimi ve bu paranın kitap ve kütüphanede kullandığının maalesef orada yazılmadığını gördük. Bu açıdan, bu olayı düzeltmek amacıyla da olsa basın mensuplarına söyleme ihtiyacı duyduk. Bir komplo ve ihaleyle hiçbir ilgimiz olmamasına rağmen bizi birleştirip böyle bir süreci devam ettirdiler. Avukatlarımızın, bu davanın diğer davadan ayrılması gerektiğini, bunun idari bir dava olduğunu belirterek dilekçe ile başvuru yapmasına rağmen maalesef tekrar birleştirildi."
Mardin Artuklu Üniversitesi'nde (MAÜ) yürütülen yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan 29 kişiden 5'i tutuklanmış, aralarında üniversitenin rektör yardımcısı Prof. Dr. Kadri Yıldırım'ın da bulunduğu 24 kişi adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmıştı.
Son Güncelleme: Salı, 25 Kasım 2014 08:06
Gösterim: 1459

