Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 4+4+4 kademeli ve zorunlu eğitim yasasını onaylamasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bürokratlarına çalışmalarını en kısa sürede tamamlama talimatı vermesinin ardından 2 yol haritası belirlendi. Öncelikle okullarda okutulacak olan seçmeli derslerin kitaplarının yetiştirilmesi için çalışılacak. Kitapların yetişmemesi durumunda materyal sistemi devreye sokulacak. MEB, kitap olmadan materyal sistemiyle dersin anlatılmasını sağlayacak. O dersin öğretmenine kitap haline gelmemiş, konuları ciltler halinde fotokopi verilecek. Öğretmenler dokümanlar doğrultusunda dersleri aktaracak. Öte yandan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, 4+4+4 ile okullarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulabilmesi için Bakanlar Kurulu kararının şart olduğunu söyledi.
(Hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 4+4+4 kademeli ve zorunlu eğitim yasasını onaylamasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bürokratlarına çalışmalarını en kısa sürede tamamlama talimatı vermesinin ardından 2 yol haritası belirlendi. Öncelikle okullarda okutulacak olan seçmeli derslerin kitaplarının yetiştirilmesi için çalışılacak. Kitapların yetişmemesi durumunda materyal sistemi devreye sokulacak. MEB, kitap olmadan materyal sistemiyle dersin anlatılmasını sağlayacak. O dersin öğretmenine kitap haline gelmemiş, konuları ciltler halinde fotokopi verilecek. Öğretmenler dokümanlar doğrultusunda dersleri aktaracak. Öte yandan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, 4+4+4 ile okullarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulabilmesi için Bakanlar Kurulu kararının şart olduğunu söyledi.
(Hürriyet)
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:15
Gösterim: 1775
Engin ARDIÇ'ın bugünkü eğitim yazısı
Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir çelişkiye imza attı: Osmanlıca yasaktı ama okullarda Osmanlı edebiyatı öğretiliyordu! Geçmişi silmişlerdi ama pek o kadar da silememişlerdi.
Yaaa, bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? "Eski yazı" şiddetle yasaktı, kullandığı görülen kodese tıkılıyordu.
Ama okulda çocuk "failatün failatün failatün failün" vezninin bütün inceliklerini öğrenmek zorundaydı, bilemezse notu kırılıyordu. (Bendeniz bu veznin "fa'lün" türevini severim, "ayını çatlatacaksın"...)
Alın işte, "ayını çatlatmak" ne demek? Herşeyden önce, "ayın" nedir "elif" nedir? Nerede "kaf" nerede "kef" kullanılır? Bunun bir de "nef" ve "gef" şeklinde çeşitlemesi var mıdır?
Çocuk Osmanlıca bilmiyordu, öğretmen "tuti-i mucize guyem" ne demek, "ayinesi saf olmayan çerh" nedir, meyhane taşradan niçin "mukassi" görünür, açıklamak zorundaydı. (Türk Sanat Musikisi dinleyen hanımlar mucize guye olan tutiyi Bülent Ersoy'un ağzından duydukları zaman anlıyorlar mı?)
Eskiler biliyorlardı, onlar imparatorluktan cumhuriyete yeni geçmişlerdi, eski yazı kamuda yasaktı ama birbirlerine özel mektuplarını falan hep eski yazıyla yazarlardı... Peki yeni kuşaklar?
O kadar bilmezler ki, eski yazıyla bir Türk kitabı gördükleri zaman, örneğin sahaflarda bir Ömer Seyfettin ya da bir Reşat Nuri eseri, bunu "Arapça" sanırlar schweizer-apotheke.de! (Yıl 1973, Boğaziçi Üniversitesi'nde rahmetli Ali Alparslan'dan Osmanlıca dersi alıyorum, elimde de ilk baskısından mis gibi Çalıkuşu, tıkır tıkır okuyorum, gören takılıyor: Aaa, sen Arapça biliyor musun yahu?)
Şimdi ne denecektir? "Bunlar yeni yazıya aktarıldı, eski yazıya ne gerek var?" denilecektir.
Atanın dedenin mezar taşını okuyabiliyor musun, yoksa yerini müteahhide verip kat karşılığı apartman mı yaptırdınız? Sen daha 31 Mart'ın 13 Nisan olduğunu bile bilmiyorsun, konuşma.
Muhteşem Yüzyıl dizisini seyretmeyi biliyorsun ama o devirde yaşayan Baki Efendi'nin şu muhteşem beyitinin tadına varabilir misin: "Cihanı cam-ı nazmım şiir-i Baki gibi devreyler... Bu bezmin şimdi biz de Cami-i devranıyız cana!"
Baki'nin "gazeli" demedim, yanlış anlarsın, Baki "gazel okuyor" sanırsın.
Haa bak, "Osmanlıca ama hangi Osmanlıca" desen daha akıllı bir eleştiri getirmiş olurdun... Eski yazıyla temiz Türkçe mi? Yani diyelim Hüseyin Rahmi... Yoksa bir Ahmet Mithat Efendi okuyabilecek kadar ılımlı Osmanlıca mı? Yoksa, Evliya Çelebi'ye kadar gidelim mi? Yoksa "paleografya" mı, apayrı bir uzmanlık alanı, hani Hürrem'in sarayda öğrendiği...
Ben size söyleyeyim: Postalcıları ve de vakvakları ürkütmemek için, her Türk çocuğunun, Atatürk'ün Büyük Nutuk'unu "aslından" okuyup anlayabileceği kadar Osmanlıca!
Böylece, Hıfzı Veldet'in Nutuk'u öldüren o uyduruk "çevirisinden" de kurtulursunuz. (Orada Gazi Paşa, CHP mebuslarına "baylar" diye seslenir, oku oku gül.)
İsterseniz bu ders de "seçmeli" olsun.
Ama kim öğretecek? Eski yazı bilen kaç öğretmen var? Dersi mahallenin imamı mı verecek?
Eh, Kürt çocuklarına Kürtçe dersini kim verecekse, buna da bir miktar helal süt emmiş Osmanlı bulursunuz artık. Yoksa da yetiştirin.
(sabah)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Engin ARDIÇ'ın bugünkü eğitim yazısı
Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir çelişkiye imza attı: Osmanlıca yasaktı ama okullarda Osmanlı edebiyatı öğretiliyordu! Geçmişi silmişlerdi ama pek o kadar da silememişlerdi.
Yaaa, bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? "Eski yazı" şiddetle yasaktı, kullandığı görülen kodese tıkılıyordu.
Ama okulda çocuk "failatün failatün failatün failün" vezninin bütün inceliklerini öğrenmek zorundaydı, bilemezse notu kırılıyordu. (Bendeniz bu veznin "fa'lün" türevini severim, "ayını çatlatacaksın"...)
Alın işte, "ayını çatlatmak" ne demek? Herşeyden önce, "ayın" nedir "elif" nedir? Nerede "kaf" nerede "kef" kullanılır? Bunun bir de "nef" ve "gef" şeklinde çeşitlemesi var mıdır?
Çocuk Osmanlıca bilmiyordu, öğretmen "tuti-i mucize guyem" ne demek, "ayinesi saf olmayan çerh" nedir, meyhane taşradan niçin "mukassi" görünür, açıklamak zorundaydı. (Türk Sanat Musikisi dinleyen hanımlar mucize guye olan tutiyi Bülent Ersoy'un ağzından duydukları zaman anlıyorlar mı?)
Eskiler biliyorlardı, onlar imparatorluktan cumhuriyete yeni geçmişlerdi, eski yazı kamuda yasaktı ama birbirlerine özel mektuplarını falan hep eski yazıyla yazarlardı... Peki yeni kuşaklar?
O kadar bilmezler ki, eski yazıyla bir Türk kitabı gördükleri zaman, örneğin sahaflarda bir Ömer Seyfettin ya da bir Reşat Nuri eseri, bunu "Arapça" sanırlar schweizer-apotheke.de! (Yıl 1973, Boğaziçi Üniversitesi'nde rahmetli Ali Alparslan'dan Osmanlıca dersi alıyorum, elimde de ilk baskısından mis gibi Çalıkuşu, tıkır tıkır okuyorum, gören takılıyor: Aaa, sen Arapça biliyor musun yahu?)
Şimdi ne denecektir? "Bunlar yeni yazıya aktarıldı, eski yazıya ne gerek var?" denilecektir.
Atanın dedenin mezar taşını okuyabiliyor musun, yoksa yerini müteahhide verip kat karşılığı apartman mı yaptırdınız? Sen daha 31 Mart'ın 13 Nisan olduğunu bile bilmiyorsun, konuşma.
Muhteşem Yüzyıl dizisini seyretmeyi biliyorsun ama o devirde yaşayan Baki Efendi'nin şu muhteşem beyitinin tadına varabilir misin: "Cihanı cam-ı nazmım şiir-i Baki gibi devreyler... Bu bezmin şimdi biz de Cami-i devranıyız cana!"
Baki'nin "gazeli" demedim, yanlış anlarsın, Baki "gazel okuyor" sanırsın.
Haa bak, "Osmanlıca ama hangi Osmanlıca" desen daha akıllı bir eleştiri getirmiş olurdun... Eski yazıyla temiz Türkçe mi? Yani diyelim Hüseyin Rahmi... Yoksa bir Ahmet Mithat Efendi okuyabilecek kadar ılımlı Osmanlıca mı? Yoksa, Evliya Çelebi'ye kadar gidelim mi? Yoksa "paleografya" mı, apayrı bir uzmanlık alanı, hani Hürrem'in sarayda öğrendiği...
Ben size söyleyeyim: Postalcıları ve de vakvakları ürkütmemek için, her Türk çocuğunun, Atatürk'ün Büyük Nutuk'unu "aslından" okuyup anlayabileceği kadar Osmanlıca!
Böylece, Hıfzı Veldet'in Nutuk'u öldüren o uyduruk "çevirisinden" de kurtulursunuz. (Orada Gazi Paşa, CHP mebuslarına "baylar" diye seslenir, oku oku gül.)
İsterseniz bu ders de "seçmeli" olsun.
Ama kim öğretecek? Eski yazı bilen kaç öğretmen var? Dersi mahallenin imamı mı verecek?
Eh, Kürt çocuklarına Kürtçe dersini kim verecekse, buna da bir miktar helal süt emmiş Osmanlı bulursunuz artık. Yoksa da yetiştirin.
(sabah)
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:01
Gösterim: 3328
Bakan Günay üniversitelerin geçmişte, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor''
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' dedi.
İstanbul Aydın Üniversitesi'nde düzenlenen şiir sergisinin açılışında konuşan Günay, bir üniversitede şiir sergisini ilk defa gördüğünü belirterek, üniversitelerin kültür hayatıyla iç içe olmasının, gerçekten kültür-sanat hayatının iyiye ve ileriye doğru gittiğinin göstergesi olduğunu söyledi.
Üniversitelerin sosyal yaşamın içine girerek, onu değiştirmeye başladığına işaret eden Günay, ''Çevredeki binalara bakın. Çevredeki binalar buraya, üniversiteye uymaya başlamış. Kafe oluyorlar, sergi salonu oluyorlar... Üniversite, suya atılan bir taş gibi halka halka çevresini güzelleştirmeye, iyileştirmeye, dönüştürmeye çalışıyor. Burada tabii geçmiş yıllarda üniversitelerimizin yaptığı yanlışı yapmamamız gerekiyor. Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' şeklinde konuştu.
Günay, bugün iki üniversitede katıldığı toplantılar sırasında, üniversitelerin binalarına, yeşil alanlarına dikkat ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Biz öğrencilerin bir araya gelmesinin yasaklandığı bir ortamda, bodrum katlarında, tuvalet kapılarının önlerinde bir araya gelip çay içmeyi sosyal ortam sayan bir dönemden geldik. Bugün de her şey elbette mükemmel değil. Hala yapmamız gereken çok şey var. Düşünce özgürlüğü, öğrenme özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü konusunda, birbirimizin yaşamına, inancına, kökenine saygı gösterme konusunda hala öğreneceğimiz şeyler var. Ben hala insanlığı, insanlığın atası çağında sayıyorum. Gerçek insanlık inşallah ileride daha güzel günler görecek. Bizim yaşamımızda maalesef 60'larda, 70'lerde, 80'lerde birtakım darbe ve kesintiler oldu, ama buna rağmen son 5-10 yıl içinde iyiye ve ileriye doğru gidiyoruz.''
Çin'e gerçekleştirdiği yorucu bir geziden dün gece yarısı döndüğünü, ancak gençlerle buluşma fırsatını kaçırmak istemediği için üniversitenin davetiyle şiir sergisi açılışına katıldığını belirten Günay, ''Gençlerle buluşma imkanı siyasetçilere az veriliyor ve gençler de genellikle beni demin kapıda karşıladığınız gibi alkışlarla değil, daha yenilebilir, içilebilir maddelerle karşılıyorlar. Umarım alkışlarla girdiğimiz gibi alkışlarla da çıkarız'' dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bakan Günay üniversitelerin geçmişte, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor''
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' dedi.
İstanbul Aydın Üniversitesi'nde düzenlenen şiir sergisinin açılışında konuşan Günay, bir üniversitede şiir sergisini ilk defa gördüğünü belirterek, üniversitelerin kültür hayatıyla iç içe olmasının, gerçekten kültür-sanat hayatının iyiye ve ileriye doğru gittiğinin göstergesi olduğunu söyledi.
Üniversitelerin sosyal yaşamın içine girerek, onu değiştirmeye başladığına işaret eden Günay, ''Çevredeki binalara bakın. Çevredeki binalar buraya, üniversiteye uymaya başlamış. Kafe oluyorlar, sergi salonu oluyorlar... Üniversite, suya atılan bir taş gibi halka halka çevresini güzelleştirmeye, iyileştirmeye, dönüştürmeye çalışıyor. Burada tabii geçmiş yıllarda üniversitelerimizin yaptığı yanlışı yapmamamız gerekiyor. Geçmiş yıllarda üniversite, duvarlar içinde kendisini topluma kapatırdı. Şimdi mümkün olduğu kadar çok toplumla, toplumun kılcal damarlarıyla bağlantılar kurmamız, bilgimizi, dünyadan aldıklarımızı toplumla paylaşmamız gerekiyor'' şeklinde konuştu.
Günay, bugün iki üniversitede katıldığı toplantılar sırasında, üniversitelerin binalarına, yeşil alanlarına dikkat ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Biz öğrencilerin bir araya gelmesinin yasaklandığı bir ortamda, bodrum katlarında, tuvalet kapılarının önlerinde bir araya gelip çay içmeyi sosyal ortam sayan bir dönemden geldik. Bugün de her şey elbette mükemmel değil. Hala yapmamız gereken çok şey var. Düşünce özgürlüğü, öğrenme özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü konusunda, birbirimizin yaşamına, inancına, kökenine saygı gösterme konusunda hala öğreneceğimiz şeyler var. Ben hala insanlığı, insanlığın atası çağında sayıyorum. Gerçek insanlık inşallah ileride daha güzel günler görecek. Bizim yaşamımızda maalesef 60'larda, 70'lerde, 80'lerde birtakım darbe ve kesintiler oldu, ama buna rağmen son 5-10 yıl içinde iyiye ve ileriye doğru gidiyoruz.''
Çin'e gerçekleştirdiği yorucu bir geziden dün gece yarısı döndüğünü, ancak gençlerle buluşma fırsatını kaçırmak istemediği için üniversitenin davetiyle şiir sergisi açılışına katıldığını belirten Günay, ''Gençlerle buluşma imkanı siyasetçilere az veriliyor ve gençler de genellikle beni demin kapıda karşıladığınız gibi alkışlarla değil, daha yenilebilir, içilebilir maddelerle karşılıyorlar. Umarım alkışlarla girdiğimiz gibi alkışlarla da çıkarız'' dedi.
Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 21:09
Gösterim: 1898
Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.
Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.
Derslere Kur'ân gelmeyecek!
Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.
Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."
Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!
Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.
Meâl ve tefsir mutlaka olmalı
Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.
Dersleri branş hocaları vermeli!
Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.
Kur'an 3 aşamada öğretilebilir
Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kamuoyunda "4+4+4" diye bilinen 12 yıllık zorunlu aşamalı eğitime ilişkin kanun teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ancak tartışma bitmek bir yana ayrıntılar etrafında bütün hararetiyle devam ediyor. Özellikle de ortaokul ve lise müfredatına 'seçmeli' statüsüyle dahil edilen Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersi.
Kimilerine göre laik eğitim sistemi temelinden yıkılıyor! Bu iddia sahiplerine göre okulda imamlar dolaşacak, kızlar başını örtecek ve öğrenciler, abdest almak zorunda kalacak. Büyük bir kitleye göre ise "Çoğunluğu Müslüman bir ülkede Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammet’in hayatı dersinin seçmeli okutulması normal hatta bu noktada geç bile kalındı." diye düşünüyor. Fakat bir de tartışmanın esası var ki orada da karşımıza "Nasıl?" sorusu çıkıyor... Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, öncelikle ortalıkta dolaşan yorumların yanlışlığınana işaret ediyor. Medyanın bilgiye dayanmayarak, halka kendi yorumlarını sunduğunu söylüyor. Çünkü ders saati ve müfredat henüz belli değil. Ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. Önce Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ders saatini belirleyecek, ardından genel müdürlük müfredat hazırlığına başlayacak.
Derslere Kur'ân gelmeyecek!
Peki, Kur'ân ve siyer dersinin müfredatı nasıl olmalı? Din Öğretimi Genel Müdürü Aycan'a göre, Kur'ân-ı Kerîm okula değil, MEB'in hazırlayacağı kitaplara taşınmalı. Derslerde cami eğitimi benzeri üslup olmamalı. Müfredat, çağdaş eğitim sistemiyle bağdaşmalı. Dersi sadece, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni vermeli. Aslında Genel Müdür'ün görüşleri, oluşturulacak müfredata dair yeterince bilgi veriyor.
Tabii bir de siyer dersi var. Genel kanaat, siyer için belirlenecek müfredatta da Kur'ân eğitimindeki gibi alışılmışın dışına çıkılması yönünde. Din eğitimine yönelik çalışmalarıyla tanınan Recep Kaymakcan ve Bilal Yorulmaz, mevcut işleyişte Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatının kronolojik anlatıldığını ve birkaç sayfaya sığdırıldığını söylüyor: "Peygamberimiz ile ilgili öğrenciye asıl anlatılması gereken, davranışları ve yaşam şeklidir. Olaylar karşısındaki duruşu, çevresindekilerle ilişkisi, çocuklara muhabbetidir... O'nun hayatı kıssalarla dile getirilmeli. 1500 yıl önceki fiillerinin tamamının bugün hâlâ manasını koruduğunu güncelle ilişkilendirerek anlatmak lazım. Yani öğrenci, yaşadığı olaylar karşısında 'Efendimiz nasıl davranırdı böyle bir durumda?' diye düşünecek hale gelmeli."
Derslerin güncelle ilişkisi kurulmalı!
Prof. Dr. Recep Kaymakcan: Kur'an-ı Kerîm okuması öğretilmezse öğrenciye dersin bir anlamı olmaz. Çünkü Kur'ân hakkında diğer bilgiler din kültürü derslerinde veriliyor. Yapılması gereken, dersi kurlara ayıran bir müfredat olmalı.'Elif–ba' öğretilmeli önce, sonra okumaya geçilmeli. son aşamadaysa, tecvitli Kur'ân okumaya geçilmeli.Bunlarla birlikte eşzamanlı olarak, meâl okunmalı derslerde. Meâli okunacak sûreler yaşa göre seçilmeli. İlk seviyede meal okumaları Kur'ân kıssaları ve İslam ahlakını yansıtan ayetler üzerine yapılabilir. Lisede ise meâlleri okunacak sûreler değişmeli ve daha felsefi olanlar üzerine dersler ilerlemeli. Ve meâl okuması esnasında gündeme gelen her konunun güncelle, gündelik hayatla ilişkisi kurulmalı.
Meâl ve tefsir mutlaka olmalı
Yard. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz (Marmara Üniversitesi Din kültürü ve Ahlak bilgisi Öğretmenliği): Öğrencilerin Kur'ân-ı Kerim'i okumayı öğrenmesini sağlanmalı. Bunun için de dersler, kurlara bölünebilir. Dönemli ve yıllık bir müfredat hazırlanabilir. Ama derslerde, esas alınması gereken şey yüzünden Kur'ân okumayı öğretmek ve ezber yaptırmak olmalı. Ku'rân okumayı da mahreç ve tecvitli öğretmek gerekli. Dersler, Kur'ân'ın "İçeriğinde ne var?" sorusuna cevap verilmesiyle sınırlı kalmamalı. Kur'ân-ı Kerim hakkında anlatılan temel bilgilerin dışına çıkılmalı. Muhakkak meâl okuma ve tefsir olmalı.
Dersleri branş hocaları vermeli!
Din-Bir-Sen Genel Sekreteri Süleyman Çalışkan: Kur'an indiğinden bu yana anlaşılmak ve içindekileri yaşamak için okundu. Bu derslerde de öKur'an-ı Kerim'in neden okunduğu ve içindeki yaşam şekli anlatılmalı. İslami yaşam şeklinin ne olduğu ayetler üzerinden gösterilmeli. Çocuklar bu dersten, günlük hayatta hep ihtiyacımız olan aile hayatının, ticaretin, insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini öğrenmeli. Burada derslerin içeriği kadar dersleri verecekler de önemli. Bugün pek çok okulda din kültürü öğretmeni olmadığı için derslere başka branşların öğretmenleri giriyor. Eğer, Kur'an derslerinde de aynı şey olursa bu dersi seçmeli yapmanın hiçbir önemi olmaz. Bu yüzden müfredattan önce dersleri verecek öğretmenler belirlenmeli.
Kur'an 3 aşamada öğretilebilir
Adem Güneş (Pedagog): Kur'ân-ı Kerim eğitimi, diğer eğitimlerden biraz farklı... Kur'ân öğrenmek, öğrenilen Kur'ân'ın ezberini de beraberinde getiriyor... Bunun haricinde bir de Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve yorumlamak da Kur'ân'a has bir eğitim usulüdür... Bu yüzden, Kur'ân eğitimi üçayak üstüne kurulmalı. Birincisi ezberlemek.İkincisi harflerini okuyabilmek ve yazabilmek.Üçüncüsü anlayabilmek. Bu kategoriler çocuğun yaşına göre değişmektedir. Kur'an harfleri ile bir şeyler yazabilen çocuk daha sonra Kur'ân okumalarına başlayabilir... Günümüz Kur'ân eğitiminde bir ezber başlatılmadan ve Kur'ân harfleri ile yazılar yazmadan hemen okumaya geçiliyor ki, bu da doğru değildir. Son aşamada ayetlerin Türkçe meâl ve tefsirlerini öğrenme üzerine yapılmalıdır.
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 08:56
Gösterim: 3201
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Dr. Hüseyin Orhan İlköğretim Okulu'nun açılış töreninde eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile yan yana oturdu.
Arınç, ülkeye onurlu hizmet vermiş Özkök'le karşılaşmaktan mutlu olduğunu söyledi.
Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı
Arınç, başarılı hizmetlerde bulunan Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan'ın eski belediye başkanlarından olan babası Hüseyin Orhan adına okul yaptırdığını, ilçenin hayırseverleriyle ünlü olduğunu belirterek, ''Allah bu hayırları kabul etsin'' diye konuştu.
Okulda pek çok rektör, belediye başkanı yetişeceğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı. Çocuklarımızın doğru, dürüst, çalışkan olması, vatanına, toprağına bayrağına bağlı olması ancak eğitimle mümkün. Eğitimi iyi verirsek Türkiye'de anarşist yetişmez, ülkede güzellikler olur, kimse kimsenin boğazına sarılmaz, herkes annesine ve babasına saygılı olur, küçüklerini sever, 75 milyonu da kucaklar. 'Ne büyük memleketim var' diye iftihar eder. Eğitimden uzak kalırsak bütün kötülüklerin anası olan zulümlerle karşılaşırız.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Dr. Hüseyin Orhan İlköğretim Okulu'nun açılış töreninde eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile yan yana oturdu.
Arınç, ülkeye onurlu hizmet vermiş Özkök'le karşılaşmaktan mutlu olduğunu söyledi.
Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı
Arınç, başarılı hizmetlerde bulunan Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan'ın eski belediye başkanlarından olan babası Hüseyin Orhan adına okul yaptırdığını, ilçenin hayırseverleriyle ünlü olduğunu belirterek, ''Allah bu hayırları kabul etsin'' diye konuştu.
Okulda pek çok rektör, belediye başkanı yetişeceğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Türkiye'nin geleceği eğitime bağlı. Çocuklarımızın doğru, dürüst, çalışkan olması, vatanına, toprağına bayrağına bağlı olması ancak eğitimle mümkün. Eğitimi iyi verirsek Türkiye'de anarşist yetişmez, ülkede güzellikler olur, kimse kimsenin boğazına sarılmaz, herkes annesine ve babasına saygılı olur, küçüklerini sever, 75 milyonu da kucaklar. 'Ne büyük memleketim var' diye iftihar eder. Eğitimden uzak kalırsak bütün kötülüklerin anası olan zulümlerle karşılaşırız.''
Son Güncelleme: Perşembe, 12 Nisan 2012 15:34
Gösterim: 1659