Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, çalışmaya çocukken başlamış. İlkokul 4. sınıftan itibaren zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmış, üniversiteyi kazandıktan sonra da demir ticareti yapmış. “Hayata erken atılmak bizde aile geleneğidir” diyen Durman, ihtiyaçtan dolayı değil, meslek öğrenmek amacıyla çalıştığını söylüyor.

mehmet_durman_rektorKişiliğine daha uygun olduğu için akademik hayata yönelen Prof. Dr. Mehmet Durman, yükseköğretimin her alanında çalışmış bir isim. Sırasıyla araştırmacılık, öğretim üyeliği, Dekan Yardımcılığı, Rektör Yardımcılığı ve 2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlük yapan Durman, Ağustos 2015’ten beridir de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyor. Türkiye’de yükseköğretimin çok hızlı büyüdüğünü ve buna bağlı olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin de büyüdüğünü söyleyen Durman, şu an 24 bin olan öğrenci sayılarını 30 bine çıkarmayı planladıklarını belirtiyor. Çok geniş kapsamlı 5 yıllık bir stratejik plan hazırladıklarını dile getiren Durman, bu plan içinde yer alan eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model oluşturma hedefinin önem teşkil ettiğini söylüyor. Prof. Dr. Mehmet Durman ile yaşamını ve rektörü olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne dair gerçekleştirmeyi planladığı hedefleri konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Çocukluğunuz ve yaşamınız nerelerde geçti?
1961 yılında Bursa’da doğdum, İlkokul, ortaokul ve liseyi orada yaşadım. Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmam sebebiyle İstanbul’a geldim. Kimya Metalurji Fakültesi’nden Metalürji Mühendisi olarak mezun oldum. Daha sonraki süreç içerisinde İngiltere’ye doktora yapmak amacıyla gittim.

Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Anne babanız ne işle meşgullerdi?
Babam ayakkabıcılık yapardı. Sonrasında bir lokantamız oldu, onu işletti. Dolayısıyla orta halli bir aileden geldiğimi söyleyebilirim.

Kaç kardeşsiniz?
İki kardeşiz, bir ablam var benden 10 yaş büyük.

mehmet_durman_rektorÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİYDİM
Peki, eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlkokulu mahallemizdeki okulda, ortaokulu ise Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okudum. Lise hayatım Cumhuriyet Lisesi’nde geçti. Çalışkan bir öğrenciydim. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimle ilgili hiçbir sorunum olmadı.

En sevdiğiniz dersler hangileriydi?
Matematik, fizik derslerinde çok iyiydim.

Unutamadığınız bir öğretmeniniz var mıydı okul yıllarınızda?
İlkokul öğretmenim olan Abdülmecid öğretmenimi unutamam. Köy Enstitüsü’nden yetişmiş, öğrencilerini çok iyi takip eden bir öğretmendi, birey odaklıydı. Zaman zaman bir araya gelir, hayata yönelik konularda konuşurduk. Hayatıma rol model olmuş biriydi.

Hayatınızda rol model olan başka bir isim daha var mıydı?
İlkokul 4’ten itibaren yaz kış hep çalışan bir kişi oldum. 4.sınıfın yaz ayında zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmaya başladım. Oradaki kişide ailece tanıdığımız, amcam dediğimiz bir kişiydi. O da ilkokul öğretmenim gibi Köy Enstitüsü mezunuydu. Çok aydın ve entelektüel bir insandı. Benim kişisel ve mesleki gelişimimde çok büyük katkılar yaptı. Hatta öğretmenlerimin bana kattıklarının daha fazlasını o katmıştır.

Ailenizin durumu iyi olmadığı için mi çalışmak durumunda kalmıştınız?
Hayır, ihtiyaçtan dolayı değildi. Bizde hayata erken atılmak aile geleneğidir. Mesleği olsun, meslek öğrensin gayesiyle çocuklar çalışırdı. Dolayısıyla isteyerek çalıştım. İstanbul’a geldiğimde üniversite yıllarımda yine çalıştım. Demir ticareti yapıyordum. Çok da iyi para kazanıyordum.

Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?
Doktor ya da mühendis olmak istiyordum.

Çocukluk hayaliniz mühendislikmiş ve bu hayalinizi de metalürji mühendisliğini kazanarak gerçekleştirmişsiniz. Peki, neden metalürji alanını tercih ettiniz?
Ya makine mühendisi ya da metalürji mühendisi olacaktım. Tercihlerim arasında bu iki tanesi vardı. Bunun nedeni de yakın çevremizde metalürji mühendisi olan yakın dostlarımız vardı. Tabi çocukken onlardan etkileniyorsunuz. Dolayısıyla onlardan öğrendim mühendisliği.

KİŞİLİĞİME DAHA UYGUN OLDUĞU İÇİN AKADEMİSYENLİĞİ SEÇTİM
Akademik kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?
Kişiliğime daha uygun olan akademisyen olmak diye karar verdim. Onun sonucunda yurtdışında doktora yapmayı düşündüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursluluk sınavlarına hazırlandım ve kazandım. Önüme iki tane opsiyon çıkardılar: Amerika ve İngiltere… İçinde bulunduğum ortam içerisinde İngiltere bana daha cazip geldi ve orada doktoramı yaptım.

İngiltere’deki yaşamınız nasıl geçti?
Çok güzeldi. Birmingham, İngiltere’nin merkezinde bir şehir. İngilizler pek sevmez ama ben sevdim. Sevme nedenim de hobilerime yakın olmasıydı.

Hobileriniz neydi?
O dönem dağcılık, trekking ve bisiklet hobim vardı. Dolayısıyla hayatımın belli bir kısmı İngiltere’nin kuzey kısmında geçmiştir. Arkadaşlarımla Alpler’e çok giderdim.

İNGİLTERE’DE KENDİ BAŞINIZA AYAKTA DURMAYI ÖĞRETİYORLAR
İngiltere’de eğitimle Türkiye’deki eğitimi kıyaslamanızı istersek neler söyleyebilirsiniz?
Ben mesleğimi İngiltere’de araştırma alanına girince sevmeye başladım. İngiltere’de size kendi başınıza ayakta durmayı öğretiyorlar. Yani işin içine atıyorlar, daha fazla çaba içerisinde oluyorsunuz. Ben bunun faydasını çok gördüm.

Tekrardan yaşamınıza dönelim. Akademik hayatınız nerelerde geçti?
Devlet bursuyla okuduğum için döndüğümde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde akademik kariyerime başlayacaktım. Mezun olduğum yer zaten orası. Çok arzu etmedim, daha farklı yerlerde kendimi geliştirmeyi arzu ettim. O zaman Sakarya Mühendislik Fakültesi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir fakülteydi, akademik hayatım 1990 yılında orada başladı.

Nasıl bir hocaydınız?
Akademik kariyeri her zaman çok sevdim. Doktora ve doktora sonrası çok güzel, özgün projeler yapıyordum. İyi bir akademisyen olmak için kendimi hazırlamıştım. Tabi öğrencilerle de iletişimim çok iyiydi. Dolayısıyla iyi bir hoca olduğumu düşünüyorum.

Notunuz kıt mıydı?
Ben çok notla ilgilenmezdim. Bütün sınavlarımda öğrencilerin defter kitabı açıktı. Öğrencilerin sınav esnasında başlarında durulmasını hiç sevmem. Öğrencilerime güvenmek isterim. Ayrıca 20’li yaşlarına gelmiş gençlerin gözetmen eşliğinde sınav olmalarını şık bulmuyorum.

ÇOK YETENEKLİ AKADEMİSYENLERİMİZİ İDARİ GÖREVLERE YÖNLENDİRİYORUZ
Rektörlük görevine nasıl geldiniz?
İdari işler düşündüğüm işler değildi. 1990 yılında yardımcı doçent, 1993 yılında doçent, 1998 yılında ise profesör oldum. Türkiye’nin en genç rektörü olarak görev yaptım. Dolayısıyla o kademeler hızlı geçti. İyi bir akademisyendim. İdari görevlerde çok yer almak istemedim. Tabi yeni gelişmekte olan kurumlarda bu da sorunsal bir alan diye düşünüyorum. Çok yetenekli akademisyenlerimizi idari görevlere yönlendiriyoruz. Orada da performansları çok iyi olabilir ama akademik anlamda değerlerimizi de kaybediyoruz. İçinde bulunduğumuz şartlarda o zaman 1993-1996 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptım. 1996 yılında tekrar Sakarya’ya döndüğümde yeni kurulan bir üniversite olduğu için kendimizi idari görevlerde bulmaya başladık. Öncelikle bölüm başkan yardımcısı, sonra bölüm başkanlığı, daha sonra dekan yardımcılığı, dekanlık, rektör yardımcılığı ve rektörlük yaptım. Yani hemen hemen bütün idari işleri yaptım. Tabi bunlar olunca o zaman hedeflerinizi değiştiriyorsunuz. Hedefleriniz yükseköğretim olmaya başlıyor. Dolayısıyla alanımız değişti. Kendi alanımızdan yükseköğretim alanına kaydık. Ama yükseköğretimde da hep araştıran, yenilikleri takip eden biri oldum.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ne zamandan beridir rektör olarak görev yapıyorsunuz?
2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlüğünü yaptım. Sonra 4 yıl ara verdim. Ağustos 2015’ten beridir İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyorum.

ÖĞRENCİ SAYIMIZI 30 BİNE ÇIKARTMAYI PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Öğrenci sayısı ne kadar?
Çok hızlı büyüyen bir üniversiteyiz ama dediğim gibi bu büyüme sadece bize mahsus değil. Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüyor. Bilgi’de buna paralel olarak çok hızlı büyüyor. Şu an öğrenci sayımız 24 bin. Üniversitemizde çok geniş kapsamlı bir stratejik plan hazırlıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de öğrenci sayımızı 30 bine çıkartmayı planlıyoruz.

Uluslararasılaşmada hedefleriniz nelerdir?
Uluslararasılaşma benim çok değer verdiğim bir konu. Ayrıca stratejik planımızda da kurumsal hedeflerimiz açısından en değer verdiğimiz konulardan bir tanesi. Bizim yabancı öğretim üyesi ve yabancı öğrenci sayısını artırmak dışında, kurumumuzu uluslararası bir noktaya taşımak. Bunun için eğitim ve öğretim programlarının yapılandırılması, uluslararası araçlarla tanıtılması ve akreditasyona önem veriyoruz. Ayrıca Türkiye gelen yabancı öğrenci de coğrafi sınırları genişletmek istiyoruz. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke var. Bu ülkelerden en az 1 öğrencinin üniversitemizde eğitim görmesini hedefliyoruz.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Fırsat buldukça doğa sporlarına, balık tutmaya, bahçe bakımına zaman ayırıyorum. 19 yaşında bir kızım, 8 yaşında da bir oğlum var. Boş zamanlarımda onlarla da vakit geçirmeye çalışıyorum.

EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İLGİLİ BİR FARKLI MODEL PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde uzun vadede hangi hedefleri gerçekleştirmek istiyorsunuz?
Önümüzdeki 5 yıl içi stratejik hedeflerimizi belirledik. Bunlar içerisinde eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model planlıyoruz. Fakültelerimiz için stajın da çok ağırlıklı olduğu iki modelimiz, yüksekokullarımızı ve meslek yüksekokullarımızı içine alan ayrı modellerimiz var. Dolayısıyla önce eğitim yaklaşımımızı bir model üzerinden tanımlayarak iyileştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklerden bir tanesi de eğitim modelini çok iyi üniversitenin tanıyamadığıdır. Bunu tanımlayamazsanız kendinize özgü bir şey de geliştirmeniz mümkün değil. Sürekli iyileştiremezsiniz de. Eğitim-öğretim sistemimizde şu anda yapmaya çalıştığımız üniversitemiz için özgün ve örnek eğitim modeli oluşturduk. Bu eğitim modelinin güvence altına alınması için akreditasyon, kalite çalışmalarımız devam ediyor.

BÜYÜME İLE KALİTE DENGESİNİN İYİ KURULMASI GEREKİYOR
Yükseköğretimle ilgili araştırmalar yapmış birisiniz. Ülkemizde yükseköğretimde gibi sorunlar yaşandığını gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüdü. Çok sayıda üniversite kuruldu. Ancak kalite açısından bazı sorunlar görüyorum. Büyüme ile kalite dengesinin iyi kurulması gerekiyor. Bunun yanında üniversiteye gelene kadarki eğitim sisteminde de büyük sorunlar bulunuyor. Üniversitede de bu devam ediyor. Yani öğrenciler, üniversiteyi kazandıklarında üniversite eğitimi alacak düzeyde olmayabiliyorlar. Öğrenci odaklılık yine üniversitelerin önemli sorunlarından bir tanesi. Ayrıca uluslararasılaşma da önem taşıyor. Bu, sadece yabancı öğrenci sayılarıyla ilişkili değil, üniversitelerin kendilerini yeniden tasarlaması için son derece önemli. Bir diğer önemli konu da öğrenim elemanlarının yetiştirilmesi…

> Rektörün Odası'nın konuğu: Prof. Dr. Mehmet Durman

İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, çalışmaya çocukken başlamış. İlkokul 4. sınıftan itibaren zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmış, üniversiteyi kazandıktan sonra da demir ticareti yapmış. “Hayata erken atılmak bizde aile geleneğidir” diyen Durman, ihtiyaçtan dolayı değil, meslek öğrenmek amacıyla çalıştığını söylüyor.

mehmet_durman_rektorKişiliğine daha uygun olduğu için akademik hayata yönelen Prof. Dr. Mehmet Durman, yükseköğretimin her alanında çalışmış bir isim. Sırasıyla araştırmacılık, öğretim üyeliği, Dekan Yardımcılığı, Rektör Yardımcılığı ve 2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlük yapan Durman, Ağustos 2015’ten beridir de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyor. Türkiye’de yükseköğretimin çok hızlı büyüdüğünü ve buna bağlı olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin de büyüdüğünü söyleyen Durman, şu an 24 bin olan öğrenci sayılarını 30 bine çıkarmayı planladıklarını belirtiyor. Çok geniş kapsamlı 5 yıllık bir stratejik plan hazırladıklarını dile getiren Durman, bu plan içinde yer alan eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model oluşturma hedefinin önem teşkil ettiğini söylüyor. Prof. Dr. Mehmet Durman ile yaşamını ve rektörü olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne dair gerçekleştirmeyi planladığı hedefleri konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Çocukluğunuz ve yaşamınız nerelerde geçti?
1961 yılında Bursa’da doğdum, İlkokul, ortaokul ve liseyi orada yaşadım. Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmam sebebiyle İstanbul’a geldim. Kimya Metalurji Fakültesi’nden Metalürji Mühendisi olarak mezun oldum. Daha sonraki süreç içerisinde İngiltere’ye doktora yapmak amacıyla gittim.

Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Anne babanız ne işle meşgullerdi?
Babam ayakkabıcılık yapardı. Sonrasında bir lokantamız oldu, onu işletti. Dolayısıyla orta halli bir aileden geldiğimi söyleyebilirim.

Kaç kardeşsiniz?
İki kardeşiz, bir ablam var benden 10 yaş büyük.

mehmet_durman_rektorÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİYDİM
Peki, eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlkokulu mahallemizdeki okulda, ortaokulu ise Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okudum. Lise hayatım Cumhuriyet Lisesi’nde geçti. Çalışkan bir öğrenciydim. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimle ilgili hiçbir sorunum olmadı.

En sevdiğiniz dersler hangileriydi?
Matematik, fizik derslerinde çok iyiydim.

Unutamadığınız bir öğretmeniniz var mıydı okul yıllarınızda?
İlkokul öğretmenim olan Abdülmecid öğretmenimi unutamam. Köy Enstitüsü’nden yetişmiş, öğrencilerini çok iyi takip eden bir öğretmendi, birey odaklıydı. Zaman zaman bir araya gelir, hayata yönelik konularda konuşurduk. Hayatıma rol model olmuş biriydi.

Hayatınızda rol model olan başka bir isim daha var mıydı?
İlkokul 4’ten itibaren yaz kış hep çalışan bir kişi oldum. 4.sınıfın yaz ayında zirai tarım ilaçları ve aletleri alanında çalışmaya başladım. Oradaki kişide ailece tanıdığımız, amcam dediğimiz bir kişiydi. O da ilkokul öğretmenim gibi Köy Enstitüsü mezunuydu. Çok aydın ve entelektüel bir insandı. Benim kişisel ve mesleki gelişimimde çok büyük katkılar yaptı. Hatta öğretmenlerimin bana kattıklarının daha fazlasını o katmıştır.

Ailenizin durumu iyi olmadığı için mi çalışmak durumunda kalmıştınız?
Hayır, ihtiyaçtan dolayı değildi. Bizde hayata erken atılmak aile geleneğidir. Mesleği olsun, meslek öğrensin gayesiyle çocuklar çalışırdı. Dolayısıyla isteyerek çalıştım. İstanbul’a geldiğimde üniversite yıllarımda yine çalıştım. Demir ticareti yapıyordum. Çok da iyi para kazanıyordum.

Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?
Doktor ya da mühendis olmak istiyordum.

Çocukluk hayaliniz mühendislikmiş ve bu hayalinizi de metalürji mühendisliğini kazanarak gerçekleştirmişsiniz. Peki, neden metalürji alanını tercih ettiniz?
Ya makine mühendisi ya da metalürji mühendisi olacaktım. Tercihlerim arasında bu iki tanesi vardı. Bunun nedeni de yakın çevremizde metalürji mühendisi olan yakın dostlarımız vardı. Tabi çocukken onlardan etkileniyorsunuz. Dolayısıyla onlardan öğrendim mühendisliği.

KİŞİLİĞİME DAHA UYGUN OLDUĞU İÇİN AKADEMİSYENLİĞİ SEÇTİM
Akademik kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?
Kişiliğime daha uygun olan akademisyen olmak diye karar verdim. Onun sonucunda yurtdışında doktora yapmayı düşündüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursluluk sınavlarına hazırlandım ve kazandım. Önüme iki tane opsiyon çıkardılar: Amerika ve İngiltere… İçinde bulunduğum ortam içerisinde İngiltere bana daha cazip geldi ve orada doktoramı yaptım.

İngiltere’deki yaşamınız nasıl geçti?
Çok güzeldi. Birmingham, İngiltere’nin merkezinde bir şehir. İngilizler pek sevmez ama ben sevdim. Sevme nedenim de hobilerime yakın olmasıydı.

Hobileriniz neydi?
O dönem dağcılık, trekking ve bisiklet hobim vardı. Dolayısıyla hayatımın belli bir kısmı İngiltere’nin kuzey kısmında geçmiştir. Arkadaşlarımla Alpler’e çok giderdim.

İNGİLTERE’DE KENDİ BAŞINIZA AYAKTA DURMAYI ÖĞRETİYORLAR
İngiltere’de eğitimle Türkiye’deki eğitimi kıyaslamanızı istersek neler söyleyebilirsiniz?
Ben mesleğimi İngiltere’de araştırma alanına girince sevmeye başladım. İngiltere’de size kendi başınıza ayakta durmayı öğretiyorlar. Yani işin içine atıyorlar, daha fazla çaba içerisinde oluyorsunuz. Ben bunun faydasını çok gördüm.

Tekrardan yaşamınıza dönelim. Akademik hayatınız nerelerde geçti?
Devlet bursuyla okuduğum için döndüğümde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde akademik kariyerime başlayacaktım. Mezun olduğum yer zaten orası. Çok arzu etmedim, daha farklı yerlerde kendimi geliştirmeyi arzu ettim. O zaman Sakarya Mühendislik Fakültesi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir fakülteydi, akademik hayatım 1990 yılında orada başladı.

Nasıl bir hocaydınız?
Akademik kariyeri her zaman çok sevdim. Doktora ve doktora sonrası çok güzel, özgün projeler yapıyordum. İyi bir akademisyen olmak için kendimi hazırlamıştım. Tabi öğrencilerle de iletişimim çok iyiydi. Dolayısıyla iyi bir hoca olduğumu düşünüyorum.

Notunuz kıt mıydı?
Ben çok notla ilgilenmezdim. Bütün sınavlarımda öğrencilerin defter kitabı açıktı. Öğrencilerin sınav esnasında başlarında durulmasını hiç sevmem. Öğrencilerime güvenmek isterim. Ayrıca 20’li yaşlarına gelmiş gençlerin gözetmen eşliğinde sınav olmalarını şık bulmuyorum.

ÇOK YETENEKLİ AKADEMİSYENLERİMİZİ İDARİ GÖREVLERE YÖNLENDİRİYORUZ
Rektörlük görevine nasıl geldiniz?
İdari işler düşündüğüm işler değildi. 1990 yılında yardımcı doçent, 1993 yılında doçent, 1998 yılında ise profesör oldum. Türkiye’nin en genç rektörü olarak görev yaptım. Dolayısıyla o kademeler hızlı geçti. İyi bir akademisyendim. İdari görevlerde çok yer almak istemedim. Tabi yeni gelişmekte olan kurumlarda bu da sorunsal bir alan diye düşünüyorum. Çok yetenekli akademisyenlerimizi idari görevlere yönlendiriyoruz. Orada da performansları çok iyi olabilir ama akademik anlamda değerlerimizi de kaybediyoruz. İçinde bulunduğumuz şartlarda o zaman 1993-1996 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptım. 1996 yılında tekrar Sakarya’ya döndüğümde yeni kurulan bir üniversite olduğu için kendimizi idari görevlerde bulmaya başladık. Öncelikle bölüm başkan yardımcısı, sonra bölüm başkanlığı, daha sonra dekan yardımcılığı, dekanlık, rektör yardımcılığı ve rektörlük yaptım. Yani hemen hemen bütün idari işleri yaptım. Tabi bunlar olunca o zaman hedeflerinizi değiştiriyorsunuz. Hedefleriniz yükseköğretim olmaya başlıyor. Dolayısıyla alanımız değişti. Kendi alanımızdan yükseköğretim alanına kaydık. Ama yükseköğretimde da hep araştıran, yenilikleri takip eden biri oldum.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ne zamandan beridir rektör olarak görev yapıyorsunuz?
2002-2010 yılları arasında Sakarya Üniversitesi rektörlüğünü yaptım. Sonra 4 yıl ara verdim. Ağustos 2015’ten beridir İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde rektörlük görevini üstleniyorum.

ÖĞRENCİ SAYIMIZI 30 BİNE ÇIKARTMAYI PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Öğrenci sayısı ne kadar?
Çok hızlı büyüyen bir üniversiteyiz ama dediğim gibi bu büyüme sadece bize mahsus değil. Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüyor. Bilgi’de buna paralel olarak çok hızlı büyüyor. Şu an öğrenci sayımız 24 bin. Üniversitemizde çok geniş kapsamlı bir stratejik plan hazırlıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de öğrenci sayımızı 30 bine çıkartmayı planlıyoruz.

Uluslararasılaşmada hedefleriniz nelerdir?
Uluslararasılaşma benim çok değer verdiğim bir konu. Ayrıca stratejik planımızda da kurumsal hedeflerimiz açısından en değer verdiğimiz konulardan bir tanesi. Bizim yabancı öğretim üyesi ve yabancı öğrenci sayısını artırmak dışında, kurumumuzu uluslararası bir noktaya taşımak. Bunun için eğitim ve öğretim programlarının yapılandırılması, uluslararası araçlarla tanıtılması ve akreditasyona önem veriyoruz. Ayrıca Türkiye gelen yabancı öğrenci de coğrafi sınırları genişletmek istiyoruz. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke var. Bu ülkelerden en az 1 öğrencinin üniversitemizde eğitim görmesini hedefliyoruz.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Fırsat buldukça doğa sporlarına, balık tutmaya, bahçe bakımına zaman ayırıyorum. 19 yaşında bir kızım, 8 yaşında da bir oğlum var. Boş zamanlarımda onlarla da vakit geçirmeye çalışıyorum.

EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İLGİLİ BİR FARKLI MODEL PLANLIYORUZ
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde uzun vadede hangi hedefleri gerçekleştirmek istiyorsunuz?
Önümüzdeki 5 yıl içi stratejik hedeflerimizi belirledik. Bunlar içerisinde eğitim ve öğretimle ilgili bir farklı model planlıyoruz. Fakültelerimiz için stajın da çok ağırlıklı olduğu iki modelimiz, yüksekokullarımızı ve meslek yüksekokullarımızı içine alan ayrı modellerimiz var. Dolayısıyla önce eğitim yaklaşımımızı bir model üzerinden tanımlayarak iyileştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklerden bir tanesi de eğitim modelini çok iyi üniversitenin tanıyamadığıdır. Bunu tanımlayamazsanız kendinize özgü bir şey de geliştirmeniz mümkün değil. Sürekli iyileştiremezsiniz de. Eğitim-öğretim sistemimizde şu anda yapmaya çalıştığımız üniversitemiz için özgün ve örnek eğitim modeli oluşturduk. Bu eğitim modelinin güvence altına alınması için akreditasyon, kalite çalışmalarımız devam ediyor.

BÜYÜME İLE KALİTE DENGESİNİN İYİ KURULMASI GEREKİYOR
Yükseköğretimle ilgili araştırmalar yapmış birisiniz. Ülkemizde yükseköğretimde gibi sorunlar yaşandığını gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de yükseköğretim çok hızlı büyüdü. Çok sayıda üniversite kuruldu. Ancak kalite açısından bazı sorunlar görüyorum. Büyüme ile kalite dengesinin iyi kurulması gerekiyor. Bunun yanında üniversiteye gelene kadarki eğitim sisteminde de büyük sorunlar bulunuyor. Üniversitede de bu devam ediyor. Yani öğrenciler, üniversiteyi kazandıklarında üniversite eğitimi alacak düzeyde olmayabiliyorlar. Öğrenci odaklılık yine üniversitelerin önemli sorunlarından bir tanesi. Ayrıca uluslararasılaşma da önem taşıyor. Bu, sadece yabancı öğrenci sayılarıyla ilişkili değil, üniversitelerin kendilerini yeniden tasarlaması için son derece önemli. Bir diğer önemli konu da öğrenim elemanlarının yetiştirilmesi…

Son Güncelleme: Çarşamba, 20 Nisan 2016 11:08

Gösterim: 3152

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Üniversite kampüslerinde sigara satışını kaldırıyoruz. Kampüste sigara satışı olmayacak." dedi.

mehmet_muezzinoglu_sigaraAvustralya'da hayata geçirilen sigara paketlerinde kara paket uygulamasının Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edildiğini belirten Müezzinoğlu, "İstatistiksel verilere göre, bu anlamda henüz daha faydasını sahiplenecek bir veri elimizde yok. Bir de uluslararası ticaret hukukunda davalık olunuyor. Çünkü, markayı yok hükmüne taşıyorsunuz. O nedenle, Bakanlar Kurulu'ndaki değerlendirmemizle, dünyada Avustralya'dan başka uygulayan ülke olmadığı için de gündemimizden çıkarttık." şeklinde konuştu.

Müezzinoğlu, "Başkanlık sistemi" tartışmalarına ilişkin, "Türkiye'de bir eyalet sistemi düşünülmüyor. AK Parti olarak biz düşünmüyoruz. Üniter yapının korunduğu, vatandaşın 10 Ağustos 2014'teki gibi başkanını seçtiği, büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanı nasıl seçiliyorsa, o şekilde başkanını seçtiği bir sistem." dedi.

Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele
Bakan Müezzinoğlu, "Paralel Devlet Yapılanması"na ve yapılan operasyonlara dair bir soru üzerine, şöyle konuştu: "Bir devletin yönetiminde farklı kanallara hizmet eden bir anlayışın olmasını devlet asla kabul etmez. Bu ülkeye, bu millete hizmet etmek için kurulan kurumsal yapıların, meşru kanallar dışında bir başka yere göbek bağından, akıl bağından, vicdan bağıyla bağlı olması asla kabul edilemez. Bunun için bu süreç, öyle veya böyle, kararlı bir şekilde, son noktaya gidinceye kadar devam eder ve etmelidir de. Bunu Türkiye 17 Aralık ve 25 Aralık'tan bu yana tüm kurumlarıyla çok kararlı bir şekilde yapıyor. Yer yer aksayan alanlar olabilir ama duyarlılığı ve takibi asla azalmaz. Her geçen gün de buradaki yapının ne kadar hain bir yapı olduğunu dün fark etmeyenler, bugün fark ediyor. Bu fark etmeler nedeniyle de bu süreç devam edecektir, etmelidir de."

 

"Sevk zinciri" için önce altyapı kuracağız
Bakan Müezzinoğlu, "Hastanelerin acil servislerindeki yoğunluğun azaltılması için sevk zinciri uygulamasının yeniden başlayacağı belirtiliyor. Bu bir geriye dönüş mü olacak? Aile hekimlerinin rolü ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:

 

"Önümüzdeki yıl ve gelecek yıl, bu yıla bin adet, gelecek yıla da bin adet güçlendirilmiş aile sağlığı merkezini projelendirdik ve yapımlarına başladık. Bu sistemi kurguladıktan sonra, 2017 sonuna kadar, sevk zinciri sistematiğini kurgulamayı konuşacağız."

 

Sevk zinciri uygulamasının bir geriye gidiş değil, güçlü sağlık sistemini kurma anlayışı olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, "Bu altyapıyı kurmadan buna geçmeyi düşünmüyoruz. Önce altyapıyı kuracağız. Vatandaşımız önce aile hekimi randevusunu alacak." diye konuştu.

 

"1-2 ay içinde ihaleye çıkılacak"

 

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ilaç sanayisinde şu anda eş değerde, biyobenzerlikte önemli adımların atıldığını söyledi. Türkiye'nin her yıl insülin ve diyabet ilacına 400 bin lira verdiğini ifade eden Müezzinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bu rakam da ortalama her yıl yüzde 10 ile 15 arasında arttığına göre bu demek ki her yıl 400-500 bin lira giderek artan bir rakam harcanacak. Diyoruz ki '5 yıl alım garantisi ile ihaleye çıkıyoruz ve ana şartlarımız bu. 1-2 yıl sen nerede üretirsen üret, bugün nasıl alıyorsak öyle alacağız ama 3'üncü yıldan itibaren şu kadarını Türkiye'de...' Şu anda plazma ürünlerini, kan ürünlerini Kızılay ile Türkiye yaklaşık 500 bin dolar kan ürünlerine para ödüyor. Kızılay her yıl 2 milyon ünite kan topluyor. Bu topladığı kanın kullanmadığı ürünlerini çöpe atıyor. Halbuki bu kan ürünleri ilacı, bu ürünlerden elde ediliyor. 2 milyon ünite kanı ben topladığıma göre, bunun teknolojisini Türkiye'ye getirip dünyadan her yıl aldığım bu ilacı Türkiye'de üretebilmeliyim." Müezzinoğlu, yaklaşık 8 firmanın bu konuda ciddi düzeyde yarışa girdiğini, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının bu çalışmayı yürüttüğünü, 1-2 ay içinde ihaleye çıkılacağını dile getirdi.


> Üniversite kampüslerinde sigara satışı yasaklanıyor

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Üniversite kampüslerinde sigara satışını kaldırıyoruz. Kampüste sigara satışı olmayacak." dedi.

mehmet_muezzinoglu_sigaraAvustralya'da hayata geçirilen sigara paketlerinde kara paket uygulamasının Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edildiğini belirten Müezzinoğlu, "İstatistiksel verilere göre, bu anlamda henüz daha faydasını sahiplenecek bir veri elimizde yok. Bir de uluslararası ticaret hukukunda davalık olunuyor. Çünkü, markayı yok hükmüne taşıyorsunuz. O nedenle, Bakanlar Kurulu'ndaki değerlendirmemizle, dünyada Avustralya'dan başka uygulayan ülke olmadığı için de gündemimizden çıkarttık." şeklinde konuştu.

Müezzinoğlu, "Başkanlık sistemi" tartışmalarına ilişkin, "Türkiye'de bir eyalet sistemi düşünülmüyor. AK Parti olarak biz düşünmüyoruz. Üniter yapının korunduğu, vatandaşın 10 Ağustos 2014'teki gibi başkanını seçtiği, büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanı nasıl seçiliyorsa, o şekilde başkanını seçtiği bir sistem." dedi.

Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele
Bakan Müezzinoğlu, "Paralel Devlet Yapılanması"na ve yapılan operasyonlara dair bir soru üzerine, şöyle konuştu: "Bir devletin yönetiminde farklı kanallara hizmet eden bir anlayışın olmasını devlet asla kabul etmez. Bu ülkeye, bu millete hizmet etmek için kurulan kurumsal yapıların, meşru kanallar dışında bir başka yere göbek bağından, akıl bağından, vicdan bağıyla bağlı olması asla kabul edilemez. Bunun için bu süreç, öyle veya böyle, kararlı bir şekilde, son noktaya gidinceye kadar devam eder ve etmelidir de. Bunu Türkiye 17 Aralık ve 25 Aralık'tan bu yana tüm kurumlarıyla çok kararlı bir şekilde yapıyor. Yer yer aksayan alanlar olabilir ama duyarlılığı ve takibi asla azalmaz. Her geçen gün de buradaki yapının ne kadar hain bir yapı olduğunu dün fark etmeyenler, bugün fark ediyor. Bu fark etmeler nedeniyle de bu süreç devam edecektir, etmelidir de."

 

"Sevk zinciri" için önce altyapı kuracağız
Bakan Müezzinoğlu, "Hastanelerin acil servislerindeki yoğunluğun azaltılması için sevk zinciri uygulamasının yeniden başlayacağı belirtiliyor. Bu bir geriye dönüş mü olacak? Aile hekimlerinin rolü ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:

 

"Önümüzdeki yıl ve gelecek yıl, bu yıla bin adet, gelecek yıla da bin adet güçlendirilmiş aile sağlığı merkezini projelendirdik ve yapımlarına başladık. Bu sistemi kurguladıktan sonra, 2017 sonuna kadar, sevk zinciri sistematiğini kurgulamayı konuşacağız."

 

Sevk zinciri uygulamasının bir geriye gidiş değil, güçlü sağlık sistemini kurma anlayışı olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, "Bu altyapıyı kurmadan buna geçmeyi düşünmüyoruz. Önce altyapıyı kuracağız. Vatandaşımız önce aile hekimi randevusunu alacak." diye konuştu.

 

"1-2 ay içinde ihaleye çıkılacak"

 

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ilaç sanayisinde şu anda eş değerde, biyobenzerlikte önemli adımların atıldığını söyledi. Türkiye'nin her yıl insülin ve diyabet ilacına 400 bin lira verdiğini ifade eden Müezzinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bu rakam da ortalama her yıl yüzde 10 ile 15 arasında arttığına göre bu demek ki her yıl 400-500 bin lira giderek artan bir rakam harcanacak. Diyoruz ki '5 yıl alım garantisi ile ihaleye çıkıyoruz ve ana şartlarımız bu. 1-2 yıl sen nerede üretirsen üret, bugün nasıl alıyorsak öyle alacağız ama 3'üncü yıldan itibaren şu kadarını Türkiye'de...' Şu anda plazma ürünlerini, kan ürünlerini Kızılay ile Türkiye yaklaşık 500 bin dolar kan ürünlerine para ödüyor. Kızılay her yıl 2 milyon ünite kan topluyor. Bu topladığı kanın kullanmadığı ürünlerini çöpe atıyor. Halbuki bu kan ürünleri ilacı, bu ürünlerden elde ediliyor. 2 milyon ünite kanı ben topladığıma göre, bunun teknolojisini Türkiye'ye getirip dünyadan her yıl aldığım bu ilacı Türkiye'de üretebilmeliyim." Müezzinoğlu, yaklaşık 8 firmanın bu konuda ciddi düzeyde yarışa girdiğini, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının bu çalışmayı yürüttüğünü, 1-2 ay içinde ihaleye çıkılacağını dile getirdi.


Son Güncelleme: Salı, 19 Nisan 2016 13:48

Gösterim: 1553

Ülkelerindeki savaş ve iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye’ye göç eden yabancı akademisyenler için hayata geçirilen Yabancı Akademisyen Bilgi Sistemi'ne ilk iki günde 5 bine yakın başvuru yapıldı.

 

yekta_saracYÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK'ün ülkelerindeki savaş ve iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye’ye göç eden yabancı akademisyenler için hayata geçirdiği Yabancı Akademisyen Bilgi Sistemi'ne (YABSİS) ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de ilk olan bu çalışmayı, 11 Nisan Pazartesi günü hayata geçirdiklerini belirten Saraç, Başbakanlıkla işbirliği yapılarak hayata geçirilen uygulama ile savaş gibi olumsuz nedenlerle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan akademisyen ve araştırmacıların veri tabanını oluşturarak ihtiyaç halinde mesleklerini Türkiye'nin ilgili mevzuatı çerçevesinde icra etmelerine imkan sağlamayı amaçladıklarını anlattı.

 

"Müracaat sayısı tahminlerimizi aştı"
Saraç, başvuru sayısının ilk iki günde 5 bine yaklaştığını, pek çok ülkeden akademisyenlerin sisteme öz geçmişlerini yüklediğini belirtti. YABSİS'e başvurularda ilk sırada Suriye uyruklu akademisyenlerin yer aldığına dikkati çeken Saraç, şöyle konuştu: "Suriye uyruklu bin 200'e yakın bir müracaat var. Irak'tan 150 başvuru, Mısır'dan 31 başvuru geldi. Ülke içinde herhangi bir karışıklığın olmadığı ülkelerden, Afrika, Ortadoğu ve Balkan ülkelerinden de CV'lerini yükleyen akademisyenler bulunuyor. Bu bizim şevkimizi arttırıyor, projenin sonuç üretici bir çalışma olduğuna dair inancımızı pekiştiriyor. İki günlük bir sürede bu kadar yoğun bir ilginin oluşması bizler için teşvik edici bir unsur oldu. Müracaat sayısı tahminlerimizi aştı."
Öz geçmiş sayısında, ilerleyen haftalarda büyük bir artış olmasını beklediklerini vurgulayan Saraç, "Amacımız sadece savaş gibi nedenlerle ülkelerinde mesleklerini icra edemeyen, bilime katkı sağlayamayan akademisyenleri ülkemize cezbetmek değil, aynı zamanda yükseköğretimimizi bölge için bir cazibe merkezi haline getirmek ve geniş çerçevede bu çalışmayı sürdürmek." dedi.


> 5 bin yabancı akademisyen YÖK'e başvurdu

Ülkelerindeki savaş ve iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye’ye göç eden yabancı akademisyenler için hayata geçirilen Yabancı Akademisyen Bilgi Sistemi'ne ilk iki günde 5 bine yakın başvuru yapıldı.

 

yekta_saracYÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK'ün ülkelerindeki savaş ve iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye’ye göç eden yabancı akademisyenler için hayata geçirdiği Yabancı Akademisyen Bilgi Sistemi'ne (YABSİS) ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de ilk olan bu çalışmayı, 11 Nisan Pazartesi günü hayata geçirdiklerini belirten Saraç, Başbakanlıkla işbirliği yapılarak hayata geçirilen uygulama ile savaş gibi olumsuz nedenlerle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan akademisyen ve araştırmacıların veri tabanını oluşturarak ihtiyaç halinde mesleklerini Türkiye'nin ilgili mevzuatı çerçevesinde icra etmelerine imkan sağlamayı amaçladıklarını anlattı.

 

"Müracaat sayısı tahminlerimizi aştı"
Saraç, başvuru sayısının ilk iki günde 5 bine yaklaştığını, pek çok ülkeden akademisyenlerin sisteme öz geçmişlerini yüklediğini belirtti. YABSİS'e başvurularda ilk sırada Suriye uyruklu akademisyenlerin yer aldığına dikkati çeken Saraç, şöyle konuştu: "Suriye uyruklu bin 200'e yakın bir müracaat var. Irak'tan 150 başvuru, Mısır'dan 31 başvuru geldi. Ülke içinde herhangi bir karışıklığın olmadığı ülkelerden, Afrika, Ortadoğu ve Balkan ülkelerinden de CV'lerini yükleyen akademisyenler bulunuyor. Bu bizim şevkimizi arttırıyor, projenin sonuç üretici bir çalışma olduğuna dair inancımızı pekiştiriyor. İki günlük bir sürede bu kadar yoğun bir ilginin oluşması bizler için teşvik edici bir unsur oldu. Müracaat sayısı tahminlerimizi aştı."
Öz geçmiş sayısında, ilerleyen haftalarda büyük bir artış olmasını beklediklerini vurgulayan Saraç, "Amacımız sadece savaş gibi nedenlerle ülkelerinde mesleklerini icra edemeyen, bilime katkı sağlayamayan akademisyenleri ülkemize cezbetmek değil, aynı zamanda yükseköğretimimizi bölge için bir cazibe merkezi haline getirmek ve geniş çerçevede bu çalışmayı sürdürmek." dedi.


Son Güncelleme: Perşembe, 14 Nisan 2016 11:45

Gösterim: 1678

Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezinde olduğu gibi parçacık hızlandırıcıları kullanılarak araştırma yapılacak "Türk Hızlandırıcı Merkezi" (THM) projesinde son aşamaya geçildi.

omer_yasar_cernMerkez, Kalkınma Bakanlığı desteği, Ankara Üniversitesi koordinatörlüğü ve 12 üniversitenin iş birliğiyle Ankara'da kurulacak. Hızlandırıcı teknolojisini Türkiye'ye taşımayı hedefleyen ve 2006’da başlatılan proje kapsamında oluşturulan merkezde, parçacık fiziği ve nükleer fizik başta olmak üzere pek çok alanda ileri teknoloji araştırmaları yürütülecek.
Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü ve Hızlandırıcı Teknolojileri Enstitüsü Öğretim Üyesi, Türk Hızlandırıcı Merkezi Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Ömer Yavaş, hızlandırıcı teknolojileri ve uygulamalarının eğitimden sağlığa, güvenlikten enerjiye, uzaydan savunmaya, biyoteknolojiden nanoteknolojiye, iletişimden ulaşıma kadar birçok tekniği ve imkanı insanoğlunun kullanımına sunduğunu söyledi.

 "100 milyon liralık yatırım"
Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmalar kapsamında, fizibilite, genel tasarım ve teknik tasarım aşamalarının tamamlandığını, ilk elektron hızlandırıcısı ve ışınım tesisi hedefinin yakalandığını belirten Yavaş, "Bu çalışmaları son 10 yılda 12 üniversiteden yaklaşık 150 araştırmacıyla yürüttük. Kurmakta olduğumuz elektron hızlandırıcısı ve lazer tesisini önümüzdeki 1,5-2 yıl içerisinde Ankara Üniversitesi Gölbaşı Kampüs alanı içinde araştırmacıların hizmetine sunmayı hedefliyoruz." diye konuştu.
Şu anda kurulumunu sürdürdükleri tesiste yaklaşık 100 milyon liralık bir yatırımın söz konusu olduğunu anlatan Yavaş, "Bunun yıllık işletim ve cari giderleri de 8-10 milyon lira civarında olabilir ama dünyanın en büyük merkezinde en büyük hızlandırıcının ve dedektör sistemlerinin (CERN-LHC) yaklaşık 10 yılda 15 milyar dolara yakın bir maliyetle kurulduğunu dikkate alacak olursak bizim Türkiye için geliştirdiğimiz milyar elektronvolt enerjili büyük ölçekli 4 tesisin her birinin maliyetinin birkaç yüz milyon lira boyutunda olması çok anlaşılabilir olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu. 

CERN'e tam üyelik
Yavaş, CERN'in 2. Dünya Savaşı'ndan sonra 12 Avrupa ülkesince kurulan, şu anda dünyanın en büyük parçacık fiziği, hızlandırıcı ve araştırma merkezi olduğunu belirtti. Türkiye'nin CERN'de 1961 yılında gözlemci üye olduğunu hatırlatan Yavaş, şunları kaydetti: "Türkiye’nin CERN ile ortaklık anlaşması yapması, bu alanda ülkemizin önünü açan bir hamle olmuştur. Türk Hızlandırıcı Merkezi'nin hayata geçirilmesi ülkemizdeki bilim ve teknoloji algısını kökünden etkileyecek ve ileri noktalara taşıyacaktır."


> Yerli CERN'de son aşamaya gelindi

Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezinde olduğu gibi parçacık hızlandırıcıları kullanılarak araştırma yapılacak "Türk Hızlandırıcı Merkezi" (THM) projesinde son aşamaya geçildi.

omer_yasar_cernMerkez, Kalkınma Bakanlığı desteği, Ankara Üniversitesi koordinatörlüğü ve 12 üniversitenin iş birliğiyle Ankara'da kurulacak. Hızlandırıcı teknolojisini Türkiye'ye taşımayı hedefleyen ve 2006’da başlatılan proje kapsamında oluşturulan merkezde, parçacık fiziği ve nükleer fizik başta olmak üzere pek çok alanda ileri teknoloji araştırmaları yürütülecek.
Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü ve Hızlandırıcı Teknolojileri Enstitüsü Öğretim Üyesi, Türk Hızlandırıcı Merkezi Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Ömer Yavaş, hızlandırıcı teknolojileri ve uygulamalarının eğitimden sağlığa, güvenlikten enerjiye, uzaydan savunmaya, biyoteknolojiden nanoteknolojiye, iletişimden ulaşıma kadar birçok tekniği ve imkanı insanoğlunun kullanımına sunduğunu söyledi.

 "100 milyon liralık yatırım"
Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmalar kapsamında, fizibilite, genel tasarım ve teknik tasarım aşamalarının tamamlandığını, ilk elektron hızlandırıcısı ve ışınım tesisi hedefinin yakalandığını belirten Yavaş, "Bu çalışmaları son 10 yılda 12 üniversiteden yaklaşık 150 araştırmacıyla yürüttük. Kurmakta olduğumuz elektron hızlandırıcısı ve lazer tesisini önümüzdeki 1,5-2 yıl içerisinde Ankara Üniversitesi Gölbaşı Kampüs alanı içinde araştırmacıların hizmetine sunmayı hedefliyoruz." diye konuştu.
Şu anda kurulumunu sürdürdükleri tesiste yaklaşık 100 milyon liralık bir yatırımın söz konusu olduğunu anlatan Yavaş, "Bunun yıllık işletim ve cari giderleri de 8-10 milyon lira civarında olabilir ama dünyanın en büyük merkezinde en büyük hızlandırıcının ve dedektör sistemlerinin (CERN-LHC) yaklaşık 10 yılda 15 milyar dolara yakın bir maliyetle kurulduğunu dikkate alacak olursak bizim Türkiye için geliştirdiğimiz milyar elektronvolt enerjili büyük ölçekli 4 tesisin her birinin maliyetinin birkaç yüz milyon lira boyutunda olması çok anlaşılabilir olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu. 

CERN'e tam üyelik
Yavaş, CERN'in 2. Dünya Savaşı'ndan sonra 12 Avrupa ülkesince kurulan, şu anda dünyanın en büyük parçacık fiziği, hızlandırıcı ve araştırma merkezi olduğunu belirtti. Türkiye'nin CERN'de 1961 yılında gözlemci üye olduğunu hatırlatan Yavaş, şunları kaydetti: "Türkiye’nin CERN ile ortaklık anlaşması yapması, bu alanda ülkemizin önünü açan bir hamle olmuştur. Türk Hızlandırıcı Merkezi'nin hayata geçirilmesi ülkemizdeki bilim ve teknoloji algısını kökünden etkileyecek ve ileri noktalara taşıyacaktır."


Son Güncelleme: Pazar, 17 Nisan 2016 16:28

Gösterim: 1286

ASELSAN Araştırma Merkezi Akıllı Veri Analitiği Bölümü Müdürü Aykut Koç, ABD'de yaşayan doktoralı bilim insanlarını ASELSAN'a kazandırmak istediklerini söyledi.

 

aselsan_aykutASELSAN Araştırma Merkezi Akıllı Veri Analitiği Bölümü Müdürü Aykut Koç, ASELSAN bünyesinde kurulan merkezin faaliyetlerini anlattı. ASELSAN'ın dünya ölçeğinde bir marka olmasını hedeflediklerini vurgulayan Koç, devam eden iş birliklerine yenilerini eklemek üzere, geçen hafta ABD'nin Chicago kentinde düzenlenen Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA) Konferansı'na katıldıklarını söyledi.
ABD'de yaşayan doktora ve doktora sonrası çalışmalarını tamamlamış bilim insanlarına çağrıda bulunan Aykut Koç, "Onları ASELSAN'a kazandırmak istiyoruz. Şirketimizdeki araştırma fırsatları ve milli hedeflerimiz yurt dışında bulunan bilim insanlarını Türkiye'ye geri dönüşe teşvik ediyor." diye konuştu. Görüşmelerde şirketin faaliyet alanları, ileri teknoloji ve Ar-Ge faaliyetleri hakkında bilgi verdiklerini aktaran Koç, Türk bilim insanlarının ASELSAN'a gösterdiği ilgiden çok memnun olduklarını ifade etti.


> ASELSAN ABD'de 'doktoralı' avında

ASELSAN Araştırma Merkezi Akıllı Veri Analitiği Bölümü Müdürü Aykut Koç, ABD'de yaşayan doktoralı bilim insanlarını ASELSAN'a kazandırmak istediklerini söyledi.

 

aselsan_aykutASELSAN Araştırma Merkezi Akıllı Veri Analitiği Bölümü Müdürü Aykut Koç, ASELSAN bünyesinde kurulan merkezin faaliyetlerini anlattı. ASELSAN'ın dünya ölçeğinde bir marka olmasını hedeflediklerini vurgulayan Koç, devam eden iş birliklerine yenilerini eklemek üzere, geçen hafta ABD'nin Chicago kentinde düzenlenen Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA) Konferansı'na katıldıklarını söyledi.
ABD'de yaşayan doktora ve doktora sonrası çalışmalarını tamamlamış bilim insanlarına çağrıda bulunan Aykut Koç, "Onları ASELSAN'a kazandırmak istiyoruz. Şirketimizdeki araştırma fırsatları ve milli hedeflerimiz yurt dışında bulunan bilim insanlarını Türkiye'ye geri dönüşe teşvik ediyor." diye konuştu. Görüşmelerde şirketin faaliyet alanları, ileri teknoloji ve Ar-Ge faaliyetleri hakkında bilgi verdiklerini aktaran Koç, Türk bilim insanlarının ASELSAN'a gösterdiği ilgiden çok memnun olduklarını ifade etti.


Son Güncelleme: Pazartesi, 11 Nisan 2016 13:59

Gösterim: 1247


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.