Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

İstanbul Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, kentte 2013-2014 eğitim-öğretim yılına, 5 bin yeni derslik daha ekleyerek girildiğini belirterek, "Öğretmen, derslik sayısı ve okulların yaz döneminde yapılan bakım, onarım tamirat ve tadilatlarıyla sorunsuz bir şekilde eğitim-öğretime hazırız" dedi.
muammer_yildizMuamamer Yıldız, yeni eğitim ve öğretim yılına ilişkin 213 bin öğrencinin bu yıl ilk kez okulla tanışacağını, İstanbul'da 2 milyon 600 bin civarında öğrenci ve 115 bin öğretmenin 16 Eylül'de ders başı yapacağını bildirdi.
Yaz döneminde öğretmen açıklarının belirlendiğini ve yakında yapılacak ilk atamayla bu açıkların kapatılacağını ifade eden Yıldız, buna rağmen her yıl olduğu gibi, eğitim-öğretim yılı başladığı dönemde öğretmen açıklarının olacağını dile getirerek, "İstanbul'da 12 bin civarında ücretli öğretmen oluyor. 4 yıllık eğitim fakültesinden, fen-edebiyat veya öğretmen yetiştiren diğer fakültelerinden mezun olmuş, formasyonu olan, KPSS puanı yüksek olup, buna rağmen atanamayan öğretmenlerimiz oluyor. Biz, özellikle ücretli öğretmenlerimizi bunlardan seçiyoruz" diye konuştu.
Yıldız, 12 yılık zorunlu eğitimden sonra ilde çok sayıda derslik ihtiyacının olduğunu ve bu ihtiyaçların bakanlık yatırımları, il özel idaresinin yaptığı yatırımlar ve hayırseverlerin katkılarıyla giderildiğini belirterek, şu bilgileri verdi:
"Geçen yıl 4 bin 900 yeni derslik yaparak eğitim-öğretime başlamıştık ve çok sorunsuz bir başlangıç oldu. Öğrenci nüfusunun artmasından dolayı sınıflarımızın kalabalık olması değil, aksine yapılan dersliklerle ortalamaları düşürmüş olduk. 2013-2014 eğitim-öğretim yılına, 5 bin yeni derslik daha ekleyerek giriyoruz. Öğretmen, derslik sayısı ve okulların yaz döneminde tadilatlarıyla sorunsuz bir şekilde eğitim-öğretime hazırız. İstanbul'da şu anda ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimde ortalama derslik başına düşen öğrenci sayımız 48'iken 46'ya düşüyor, sınıfların standardı yükseliyor.
Çocuklar hiç bir sıkıntı yaşanmadan okullara kaydediliyor. Geçen yıl, 60 aylık çocukların da okula alınmasıyla okullarda sıkıntı oluşuyordu. Yaptığımız planlama ile bunu da sorun olmaktan çıkardık. Şubeleri oluştururken bir okula yeni başlayacak çocuklarımızı yaş gruplarına göre sınıflandırdık ve şubeler oluşturduk. Örneğin, bir okulda 3 şube olacaksa, A şubesine 60-66 ay arasındaki çocuklar, B şubesine 66-72 ay arasındaki çocuklar, C şubesine 72 ay ve üzerindeki çocukları aldık. Dolayısıyla sınıflar, yaş grupları itibariyle birbirine yakın homojen gruplardan oluşuyordu. Bu yıl zaten o ihtimal yok, dolayısıyla bu anlamda okullarda hiçbir sorun yaşamayacağız."
"Çocuklarımız seçeneksiz değiller"
Muammer Yıldız, SBS'nin son kez yapıldığını ve genel liselerin kapatıldığını, ortaöğretimde anadolu, fen, sosyal bilimler, sağlık, anadolu öğretmen ve meslek liselerinin bulunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Anadolu, fen, sosyal bilimler liselerinde mevcut sayısı artırıldı. Böylece, genel liselere gidecek çocukların yüzde 50'ye yakını dönüştürülen ve kapasiteleri artırılan bu liselere kaydolabilecek. Geriye kalan çocuklar için sınavsız öğrenci alan meslek liseleri, imam hatip liseleri ve çok programlı liseler bulunuyor. Çocuklarımız seçeneksiz değiller, buralara kayıt yaptırabilirler.
Bazı veliler çocuklarını meslek liselerine göndermek istemeyebilir ancak bizim açımızdan çocukların mesleki eğitimine gitmeleri bir kazanımdır. Çocukların daha çok mesleki eğitime yönelmelerini ve meslek okullarında okumaları öneriyoruz ancak vatandaşımızı tercihsiz bırakmıyoruz. Öğrenciler, meslek veya imam hatip liselerini tercih etmeyi düşünmüyorsa, çok programlı liseleri tercih ederek, buralarda 'düz lise' programını alabiliyor. İstanbul genelinde 13 ilçemizde 19 çok programlı lisemiz vardı. Şimdi 'bütün ilçelerimizde, en az 1 tane çok programlı lise olacak' şekilde bir çalışma başlattık. Meslek lisesi bünyesinde çok programlı lise açılması teklifini bakanlığa sunduk. Veliler, 'Çocuğumun meslek lisesine gitmesini istemiyorum' dediği zaman, aynı meslek lisesinde, çocuğun çok programlı lise kaydını alıyoruz. Şu anda tercihleri alıyoruz, velilerin tercih ve taleplerine göre düzenlemeler yapacağız. Açılan okullar yeterli olmadığı taktirde daha sonra çok programlı lise sayısı artırılabilir."
Milli Eğitim Müdürü Yıldız, İstanbul'da nüfus dağılımlarının homejen olmadığını buna dayalı bazı ilçelerde öğrenci standartlarının çok yüksek, yeni oluşan ve göç alan ilçelerde nispeten yoğun, daha kalabalık olduğunu belirti. Buna göre, Şişli, Bakırköy, Beşiktaş gibi ilçelerde öğrenci yoğunluğu düşük olduğuna değinen Yıldız, Esenyurt, Esenler, Sultangazi, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli, Ümraniye, Bağcılar ve Küçükçekmece gibi öğrenci yoğunluğunun fazla görüldüğü ilçelerde fiziki altyapının, dersliklerin daha fazla planlandığını söyledi.

> İstanbul yeni eğitim-öğretim yılına hazır mı?

İstanbul Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, kentte 2013-2014 eğitim-öğretim yılına, 5 bin yeni derslik daha ekleyerek girildiğini belirterek, "Öğretmen, derslik sayısı ve okulların yaz döneminde yapılan bakım, onarım tamirat ve tadilatlarıyla sorunsuz bir şekilde eğitim-öğretime hazırız" dedi.
muammer_yildizMuamamer Yıldız, yeni eğitim ve öğretim yılına ilişkin 213 bin öğrencinin bu yıl ilk kez okulla tanışacağını, İstanbul'da 2 milyon 600 bin civarında öğrenci ve 115 bin öğretmenin 16 Eylül'de ders başı yapacağını bildirdi.
Yaz döneminde öğretmen açıklarının belirlendiğini ve yakında yapılacak ilk atamayla bu açıkların kapatılacağını ifade eden Yıldız, buna rağmen her yıl olduğu gibi, eğitim-öğretim yılı başladığı dönemde öğretmen açıklarının olacağını dile getirerek, "İstanbul'da 12 bin civarında ücretli öğretmen oluyor. 4 yıllık eğitim fakültesinden, fen-edebiyat veya öğretmen yetiştiren diğer fakültelerinden mezun olmuş, formasyonu olan, KPSS puanı yüksek olup, buna rağmen atanamayan öğretmenlerimiz oluyor. Biz, özellikle ücretli öğretmenlerimizi bunlardan seçiyoruz" diye konuştu.
Yıldız, 12 yılık zorunlu eğitimden sonra ilde çok sayıda derslik ihtiyacının olduğunu ve bu ihtiyaçların bakanlık yatırımları, il özel idaresinin yaptığı yatırımlar ve hayırseverlerin katkılarıyla giderildiğini belirterek, şu bilgileri verdi:
"Geçen yıl 4 bin 900 yeni derslik yaparak eğitim-öğretime başlamıştık ve çok sorunsuz bir başlangıç oldu. Öğrenci nüfusunun artmasından dolayı sınıflarımızın kalabalık olması değil, aksine yapılan dersliklerle ortalamaları düşürmüş olduk. 2013-2014 eğitim-öğretim yılına, 5 bin yeni derslik daha ekleyerek giriyoruz. Öğretmen, derslik sayısı ve okulların yaz döneminde tadilatlarıyla sorunsuz bir şekilde eğitim-öğretime hazırız. İstanbul'da şu anda ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimde ortalama derslik başına düşen öğrenci sayımız 48'iken 46'ya düşüyor, sınıfların standardı yükseliyor.
Çocuklar hiç bir sıkıntı yaşanmadan okullara kaydediliyor. Geçen yıl, 60 aylık çocukların da okula alınmasıyla okullarda sıkıntı oluşuyordu. Yaptığımız planlama ile bunu da sorun olmaktan çıkardık. Şubeleri oluştururken bir okula yeni başlayacak çocuklarımızı yaş gruplarına göre sınıflandırdık ve şubeler oluşturduk. Örneğin, bir okulda 3 şube olacaksa, A şubesine 60-66 ay arasındaki çocuklar, B şubesine 66-72 ay arasındaki çocuklar, C şubesine 72 ay ve üzerindeki çocukları aldık. Dolayısıyla sınıflar, yaş grupları itibariyle birbirine yakın homojen gruplardan oluşuyordu. Bu yıl zaten o ihtimal yok, dolayısıyla bu anlamda okullarda hiçbir sorun yaşamayacağız."
"Çocuklarımız seçeneksiz değiller"
Muammer Yıldız, SBS'nin son kez yapıldığını ve genel liselerin kapatıldığını, ortaöğretimde anadolu, fen, sosyal bilimler, sağlık, anadolu öğretmen ve meslek liselerinin bulunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Anadolu, fen, sosyal bilimler liselerinde mevcut sayısı artırıldı. Böylece, genel liselere gidecek çocukların yüzde 50'ye yakını dönüştürülen ve kapasiteleri artırılan bu liselere kaydolabilecek. Geriye kalan çocuklar için sınavsız öğrenci alan meslek liseleri, imam hatip liseleri ve çok programlı liseler bulunuyor. Çocuklarımız seçeneksiz değiller, buralara kayıt yaptırabilirler.
Bazı veliler çocuklarını meslek liselerine göndermek istemeyebilir ancak bizim açımızdan çocukların mesleki eğitimine gitmeleri bir kazanımdır. Çocukların daha çok mesleki eğitime yönelmelerini ve meslek okullarında okumaları öneriyoruz ancak vatandaşımızı tercihsiz bırakmıyoruz. Öğrenciler, meslek veya imam hatip liselerini tercih etmeyi düşünmüyorsa, çok programlı liseleri tercih ederek, buralarda 'düz lise' programını alabiliyor. İstanbul genelinde 13 ilçemizde 19 çok programlı lisemiz vardı. Şimdi 'bütün ilçelerimizde, en az 1 tane çok programlı lise olacak' şekilde bir çalışma başlattık. Meslek lisesi bünyesinde çok programlı lise açılması teklifini bakanlığa sunduk. Veliler, 'Çocuğumun meslek lisesine gitmesini istemiyorum' dediği zaman, aynı meslek lisesinde, çocuğun çok programlı lise kaydını alıyoruz. Şu anda tercihleri alıyoruz, velilerin tercih ve taleplerine göre düzenlemeler yapacağız. Açılan okullar yeterli olmadığı taktirde daha sonra çok programlı lise sayısı artırılabilir."
Milli Eğitim Müdürü Yıldız, İstanbul'da nüfus dağılımlarının homejen olmadığını buna dayalı bazı ilçelerde öğrenci standartlarının çok yüksek, yeni oluşan ve göç alan ilçelerde nispeten yoğun, daha kalabalık olduğunu belirti. Buna göre, Şişli, Bakırköy, Beşiktaş gibi ilçelerde öğrenci yoğunluğu düşük olduğuna değinen Yıldız, Esenyurt, Esenler, Sultangazi, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli, Ümraniye, Bağcılar ve Küçükçekmece gibi öğrenci yoğunluğunun fazla görüldüğü ilçelerde fiziki altyapının, dersliklerin daha fazla planlandığını söyledi.

Son Güncelleme: Salı, 27 Ağustos 2013 11:27

Gösterim: 1212

Haberturk Gazetesi  Yazarı Serdar Turgut Başka bir okul mümkün mü? yazısıyla köşesini eğitime ayırdı.
serdar_turgutAnne ve babaların global bir ortak sorunları var: Dünyada mahalle kavramı hızla ortadan kalkıyor.
Var olmayı sürdürdüğü yerlerde ise "mahalle", eskiden olduğu gibi çocuklara güvenli bir ortam
sunmak yerine potansiyel tehlikelerin olduğu bir yer haline geliyor.
Eskiden mahalleler çocuklara özgür oynama, oyunlarını kendileri kurgulama, hayal gücünü ve
yaratıcılığını geliştirme imkânı veriyordu.
Mahalle ortadan kalınca çocuğun hayatındaki her şey planlı programlı olmaya başladı. Çocuğun
gündelik yaşamı belirli zorunluluklar zinciri gibi.
Yine sıkı kurallarla ve onların ödev disiplininden arta kalan az zamanda çocuk bu hayatta belki de en
çok ihtiyaç duyduğu şeyleri yapmaya çalışıyor. Ancak mahalleler ortada kalmadığından artık yaratıcı,
hayal gücüne dayalı özgür oyun oynama imkânı yok. Oyun zamanını da anne babalar planlayıp
düzenlemek zorundalar.
Çocuğa hayal gücüne dayalı oyunlar planlamak ve gerekirse onlarla birlikte oynamak zaten hayatın
koşulları altında yorgun olan anne ve babalara zor geliyor. Onlar da kolay yolu seçiyor ve çocuklarını
bilgisayar, tablet veya mobil cihazın başına itiyorlar. Önceden planlanmış kurallı ve hızlı oyunları
oynamalarını istiyorlar. Onların başına çöken çocuk da neredeyse büyülenmiş biçimde ekrana
baktığından ve sessiz kaldığından bu durum anne ve babanın işine geliyor. Bu sadece Türkiye'ye ait
değil global bir sorundur.
Böylece bu koşullarda yetişen çocuklar okulda, ders dışında kalan zamanlarında hep kurallı, katı
biçimde planlanmış hayatlar yaşayarak büyüyorlar. Dolayısıyla yaratıcı beyinlere sahip olmak
imkânından iyice uzaklaştırılmış bireyler olarak hem birbirlerine benziyorlar hem de hayatı doya doya
yaşama imkânından uzak kalıyorlar. Bu noktada, "Hayatın tümünün koşullarını değiştiremeyiz ama
eğitim sisteminde belki bir şeyler yapabiliriz" diyen insanlar devreye giriyor.
Dünyanın en kaliteli eğitimini veren Finlandiya'da, çocuklar serbest ortamlarda özgür kararlar vererek
oyunlar aracılığıyla öğreniyorlar. Önlerine getirilen sorunlara yaratıcı çözümler bulma yöntemini
içselleştiriyorlar. O eğitim sisteminden çıkan çocuklar; okul dışındaki yaşamlarında da özgür düşünen,
yaratıcı beyinlere ve hayatın önlerine getirebileceği sorunlar karşısında yaratıcı çözümler üretme
becerisine sahip oluyorlar.
Bizde okul dışındaki çocukların hayat koşulları malum... Okullarda da yılların alışkanlığıyla oluşmuş,
kurumlaşmış katı kurallı ve empoze edici disiplinci yaklaşım hâkim, gerçi bunu kırmak için değerli
girişimler yapan eğitimciler var ama onların azınlıkta kalan girişimleri genelde hâkim olan yapıyı kırıp
çocukları özgür bireyler olarak yetiştirmelerine imkân vermiyor.
Bu yüzden bana yaz aylarında oradayken Bodrum'da anlatılan bir girişimi heyecanla karşıladım.
Bodrum'da, çocukların eğitimini kendilerine sorun yapmış, bu işe kafayı takmış ve bir farklılık
yaratılabileceğine inanan bir grup insan bir araya gelmişler ve "Başka Bir Okul Mümkün" (BBOM) adlı
bir girişim başlatmış, daha sonra da bu yurttaş inisiyatifini ülke çapında yaygınlaştırmak için harekete
geçmişler. İlk BBOM okulu bu eylül ayı içinde faaliyete geçecek. Okulun adını da çocuklar büyüklerin
katılmadığı bir toplantıda kendileri koymuşlar. İlkokulun adı "Mutlu Keçi Okulu" olmuş. Bu eğitim
anlayışında çocuğun mutluluğu ön planda. Keçi de malum inatçılığıyla meşhur.
Bu yeni okulda, mutlu olması istenen çocuklara hiçbir şeyi dayatmama ilkesiyle yola çıkanlar
kendilerine 4 ana çalışma prensibi koymuşlar. Bana gönderilen dosyada bunlar şöyle açıklanmış:
1-EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜK: Okul çocukların en temel, en ağırlıklı yaşam alanlarından bir tanesidir. Her
birey gibi çocuklar yaşamlarını kendileri belirleme hakkına sahiptir. Bu yüzden BBOM eğitim programı
her çocuğun farklı öğrenme hakkı olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Öğretimin her aşamasında
çocuklara söz ve seçme haakkı tanınacak.
2- YÖNETİMDE EŞİTLİK: Yönetim ekseninde çocukların, ailelerin, öğretmenlerin ve idari personelin
hep birlikte çözümler ürettiği ve yönettiği bir model olacak; iletişimi temel alan demokratik bir yapı
temel alınacak.
3- DOĞAYLA DAYANIŞMA: Eğitim felsefesi ekoloji merkezli kurgulanacak.
4- FİNANSMANDA KARDEŞLİK: BBOM okulları aileler ve gönüllüler tarafından kâr amacı
güdülmeden işletilecek ve burslu öğrenci sayısı her yıl yüzde 25 artırılacak.
Bütün bu açıklanan amaçlar çok iyi ve güzel de, acaba gerçekçi mi? Yoksa bu yeni girişim de 1968 ruhunu hâlâ taşıyan özgür düşünceli insanların ortak bir hayali olarak mı kalacak?
Bence insanlar yukarıda yazdığım prensipleri okurken dördüncüsüne kadar coşkuyla destekleyecek
ancak iş dördüncüye gelince yan çizmeye başlayacak. Finansmanda kardeşlik prensibi, amaç ne
olursa olsun insan doğasıyla zor bağdaşan bir şey.
Ama bu yaratıcı insanlar gerçekten özveriyle çalışıyorlar, kendi aralarında bir sorunları yok. Herkes
kendi gücü ve becerisi oranında katkıda bulunuyor. Ancak yetmeyebilir.
İlk okul Bodrum'da açılıyor, ama bu işi büyütebilmek için yardımınıza ihtiyaçları var. Yani aynı kafa
yapısına sahip olan insanlardan bağış istiyorlar. Ben genelde böyle işlere aracı olmam, ama hedefte
eğitim olduğundan bu defa prensibimi bozuyorum. Eğer bağış yapmayı düşünürseniz BBOM Derneği
Koordinatörü Feyza Eyikul ile temasa geçebilirsiniz: 0533 3834316 www.baskabirokulmumkun.net

> Başka Bir Okul Mümkün (mü?)

Haberturk Gazetesi  Yazarı Serdar Turgut Başka bir okul mümkün mü? yazısıyla köşesini eğitime ayırdı.
serdar_turgutAnne ve babaların global bir ortak sorunları var: Dünyada mahalle kavramı hızla ortadan kalkıyor.
Var olmayı sürdürdüğü yerlerde ise "mahalle", eskiden olduğu gibi çocuklara güvenli bir ortam
sunmak yerine potansiyel tehlikelerin olduğu bir yer haline geliyor.
Eskiden mahalleler çocuklara özgür oynama, oyunlarını kendileri kurgulama, hayal gücünü ve
yaratıcılığını geliştirme imkânı veriyordu.
Mahalle ortadan kalınca çocuğun hayatındaki her şey planlı programlı olmaya başladı. Çocuğun
gündelik yaşamı belirli zorunluluklar zinciri gibi.
Yine sıkı kurallarla ve onların ödev disiplininden arta kalan az zamanda çocuk bu hayatta belki de en
çok ihtiyaç duyduğu şeyleri yapmaya çalışıyor. Ancak mahalleler ortada kalmadığından artık yaratıcı,
hayal gücüne dayalı özgür oyun oynama imkânı yok. Oyun zamanını da anne babalar planlayıp
düzenlemek zorundalar.
Çocuğa hayal gücüne dayalı oyunlar planlamak ve gerekirse onlarla birlikte oynamak zaten hayatın
koşulları altında yorgun olan anne ve babalara zor geliyor. Onlar da kolay yolu seçiyor ve çocuklarını
bilgisayar, tablet veya mobil cihazın başına itiyorlar. Önceden planlanmış kurallı ve hızlı oyunları
oynamalarını istiyorlar. Onların başına çöken çocuk da neredeyse büyülenmiş biçimde ekrana
baktığından ve sessiz kaldığından bu durum anne ve babanın işine geliyor. Bu sadece Türkiye'ye ait
değil global bir sorundur.
Böylece bu koşullarda yetişen çocuklar okulda, ders dışında kalan zamanlarında hep kurallı, katı
biçimde planlanmış hayatlar yaşayarak büyüyorlar. Dolayısıyla yaratıcı beyinlere sahip olmak
imkânından iyice uzaklaştırılmış bireyler olarak hem birbirlerine benziyorlar hem de hayatı doya doya
yaşama imkânından uzak kalıyorlar. Bu noktada, "Hayatın tümünün koşullarını değiştiremeyiz ama
eğitim sisteminde belki bir şeyler yapabiliriz" diyen insanlar devreye giriyor.
Dünyanın en kaliteli eğitimini veren Finlandiya'da, çocuklar serbest ortamlarda özgür kararlar vererek
oyunlar aracılığıyla öğreniyorlar. Önlerine getirilen sorunlara yaratıcı çözümler bulma yöntemini
içselleştiriyorlar. O eğitim sisteminden çıkan çocuklar; okul dışındaki yaşamlarında da özgür düşünen,
yaratıcı beyinlere ve hayatın önlerine getirebileceği sorunlar karşısında yaratıcı çözümler üretme
becerisine sahip oluyorlar.
Bizde okul dışındaki çocukların hayat koşulları malum... Okullarda da yılların alışkanlığıyla oluşmuş,
kurumlaşmış katı kurallı ve empoze edici disiplinci yaklaşım hâkim, gerçi bunu kırmak için değerli
girişimler yapan eğitimciler var ama onların azınlıkta kalan girişimleri genelde hâkim olan yapıyı kırıp
çocukları özgür bireyler olarak yetiştirmelerine imkân vermiyor.
Bu yüzden bana yaz aylarında oradayken Bodrum'da anlatılan bir girişimi heyecanla karşıladım.
Bodrum'da, çocukların eğitimini kendilerine sorun yapmış, bu işe kafayı takmış ve bir farklılık
yaratılabileceğine inanan bir grup insan bir araya gelmişler ve "Başka Bir Okul Mümkün" (BBOM) adlı
bir girişim başlatmış, daha sonra da bu yurttaş inisiyatifini ülke çapında yaygınlaştırmak için harekete
geçmişler. İlk BBOM okulu bu eylül ayı içinde faaliyete geçecek. Okulun adını da çocuklar büyüklerin
katılmadığı bir toplantıda kendileri koymuşlar. İlkokulun adı "Mutlu Keçi Okulu" olmuş. Bu eğitim
anlayışında çocuğun mutluluğu ön planda. Keçi de malum inatçılığıyla meşhur.
Bu yeni okulda, mutlu olması istenen çocuklara hiçbir şeyi dayatmama ilkesiyle yola çıkanlar
kendilerine 4 ana çalışma prensibi koymuşlar. Bana gönderilen dosyada bunlar şöyle açıklanmış:
1-EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜK: Okul çocukların en temel, en ağırlıklı yaşam alanlarından bir tanesidir. Her
birey gibi çocuklar yaşamlarını kendileri belirleme hakkına sahiptir. Bu yüzden BBOM eğitim programı
her çocuğun farklı öğrenme hakkı olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Öğretimin her aşamasında
çocuklara söz ve seçme haakkı tanınacak.
2- YÖNETİMDE EŞİTLİK: Yönetim ekseninde çocukların, ailelerin, öğretmenlerin ve idari personelin
hep birlikte çözümler ürettiği ve yönettiği bir model olacak; iletişimi temel alan demokratik bir yapı
temel alınacak.
3- DOĞAYLA DAYANIŞMA: Eğitim felsefesi ekoloji merkezli kurgulanacak.
4- FİNANSMANDA KARDEŞLİK: BBOM okulları aileler ve gönüllüler tarafından kâr amacı
güdülmeden işletilecek ve burslu öğrenci sayısı her yıl yüzde 25 artırılacak.
Bütün bu açıklanan amaçlar çok iyi ve güzel de, acaba gerçekçi mi? Yoksa bu yeni girişim de 1968 ruhunu hâlâ taşıyan özgür düşünceli insanların ortak bir hayali olarak mı kalacak?
Bence insanlar yukarıda yazdığım prensipleri okurken dördüncüsüne kadar coşkuyla destekleyecek
ancak iş dördüncüye gelince yan çizmeye başlayacak. Finansmanda kardeşlik prensibi, amaç ne
olursa olsun insan doğasıyla zor bağdaşan bir şey.
Ama bu yaratıcı insanlar gerçekten özveriyle çalışıyorlar, kendi aralarında bir sorunları yok. Herkes
kendi gücü ve becerisi oranında katkıda bulunuyor. Ancak yetmeyebilir.
İlk okul Bodrum'da açılıyor, ama bu işi büyütebilmek için yardımınıza ihtiyaçları var. Yani aynı kafa
yapısına sahip olan insanlardan bağış istiyorlar. Ben genelde böyle işlere aracı olmam, ama hedefte
eğitim olduğundan bu defa prensibimi bozuyorum. Eğer bağış yapmayı düşünürseniz BBOM Derneği
Koordinatörü Feyza Eyikul ile temasa geçebilirsiniz: 0533 3834316 www.baskabirokulmumkun.net

Son Güncelleme: Salı, 27 Ağustos 2013 10:50

Gösterim: 1445

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, bakanlığa 929 personel alınacağını bildirdi.

son_dakikaBakan Yazıcı, yaptığı yazılı açıklamada, bakanlığının, hükümetin 2023 yılı hedeflerinden 500 milyar dolarlık ihracat hedefini gerçekleştirmede ''anahtar'' rolündeki bakanlıklardan biri olduğunu belirtti. Bu doğrultuda hedeflerinin Türkiye’yi, ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirmek ve formaliteleri asgariye indirmek olduğuna dikkati çeken Yazıcı, "Bakanlık olarak geliştirdiğimiz projelerle insanımızın refahına, yaşam kalitesine doğrudan katkı yapıyoruz. Gümrüklerden giren ve çıkan her eşya, her araç, her yolcu ekonomimizin sağlıklı işleyişine dair bir göstergedir" ifadelerini kullandı.

Yazıcı, personel politikasının da bu hedefleri gerçekleştirmede önemli bir yer tuttuğunu, ticaret erbabının işlerini kolaylaştıran, iyi iletişim kuran, bürokratik işlemlerle vatandaşları bekletmeyen, ülkesini ve dünyayı iyi tanıyan, kanunlar ve etik kurallardan ödün vermeyen, rüşvete ve yasa dışı ticarete asla göz yummayan bir personel anlayışları olduğunu vurguladı. Yazıcı, rüşvet verenin de alanın da bu tür işlere göz yumanın da gözünün yaşına asla bakmayacaklarını defaatle söylediğini de ifade etti.

B grubu personel alımı olarak çeşitli unvanlarda 2011 yılında 1369,  2012 yılında 901, 2013 yılında 2 bin 992 olmak üzere toplam 5 bin 262 personel alımı yapıldığını anımsatan Yazıcı, şunları kaydetti:

"Bu yıl ayrıca 214 Gümrük ve Ticaret Uzman Yardımcısı, 6 AB Uzman Yardımcısı ve Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’nca alınacak 30 Gümrük ve Ticaret Müfettiş Yardımcısı olmak üzere toplam 250 personel alımı gerçekleştirilecektir. Bunlardan 30 Gümrük ve Ticaret Müfettiş Yardımcısının ilanı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, bugün 2013/2 B grubu ilanı ile çeşitli unvanlardan toplam 679 personel alımı gerçekleştirilecektir. Yani bakanlığımıza toplam 929 personel alımı gerçekleştirilecek."

> Hangi bakanlığa 929 personel alınacak?

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, bakanlığa 929 personel alınacağını bildirdi.

son_dakikaBakan Yazıcı, yaptığı yazılı açıklamada, bakanlığının, hükümetin 2023 yılı hedeflerinden 500 milyar dolarlık ihracat hedefini gerçekleştirmede ''anahtar'' rolündeki bakanlıklardan biri olduğunu belirtti. Bu doğrultuda hedeflerinin Türkiye’yi, ticaretin en kolay yapıldığı ülke haline getirmek ve formaliteleri asgariye indirmek olduğuna dikkati çeken Yazıcı, "Bakanlık olarak geliştirdiğimiz projelerle insanımızın refahına, yaşam kalitesine doğrudan katkı yapıyoruz. Gümrüklerden giren ve çıkan her eşya, her araç, her yolcu ekonomimizin sağlıklı işleyişine dair bir göstergedir" ifadelerini kullandı.

Yazıcı, personel politikasının da bu hedefleri gerçekleştirmede önemli bir yer tuttuğunu, ticaret erbabının işlerini kolaylaştıran, iyi iletişim kuran, bürokratik işlemlerle vatandaşları bekletmeyen, ülkesini ve dünyayı iyi tanıyan, kanunlar ve etik kurallardan ödün vermeyen, rüşvete ve yasa dışı ticarete asla göz yummayan bir personel anlayışları olduğunu vurguladı. Yazıcı, rüşvet verenin de alanın da bu tür işlere göz yumanın da gözünün yaşına asla bakmayacaklarını defaatle söylediğini de ifade etti.

B grubu personel alımı olarak çeşitli unvanlarda 2011 yılında 1369,  2012 yılında 901, 2013 yılında 2 bin 992 olmak üzere toplam 5 bin 262 personel alımı yapıldığını anımsatan Yazıcı, şunları kaydetti:

"Bu yıl ayrıca 214 Gümrük ve Ticaret Uzman Yardımcısı, 6 AB Uzman Yardımcısı ve Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’nca alınacak 30 Gümrük ve Ticaret Müfettiş Yardımcısı olmak üzere toplam 250 personel alımı gerçekleştirilecektir. Bunlardan 30 Gümrük ve Ticaret Müfettiş Yardımcısının ilanı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, bugün 2013/2 B grubu ilanı ile çeşitli unvanlardan toplam 679 personel alımı gerçekleştirilecektir. Yani bakanlığımıza toplam 929 personel alımı gerçekleştirilecek."

Son Güncelleme: Pazartesi, 26 Ağustos 2013 13:56

Gösterim: 1141

Kadrolu olacak 100 bin sözleşmeli personelin nakil yasağına ilişkin bir duyuru yayınlayan Devlet Personel Başkanlığı, sözleşmeli personellerin 5 yıl süreyle başka bir kuruma naklinin mümkün olmayacağını duyururken, naklin istisnası ise KPSS olarak açıkladı.
flash_haberKADROYA GEÇEN SÖZLEŞMELİ PERSONELİN NAKİL YASAĞINA İLİŞKİN DUYURU
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun geçici 41 inci maddesinde kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmakta olan sözleşmeli personelin talepleri halinde memur kadrolarına atanmaları öngörülmüş ve söz konusu personelin beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin yapılamayacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamdaki personelin KPSS sonucunda merkezi yerleştirmeyle veya kurumsal sınav neticesinde diğer kamu kurumlarının kadrolarına atanmaya hak kazanmaları durumunda, nakil yasağına tabi olup olmayacakları hususunda Başkanlığımıza çok sayıda müracaat intikal etmektedir.

 Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Memurların bir kurumdan diğerine nakilleri” başlıklı 74 üncü maddesinin ilk fıkrasında; “Memurların bu Kanuna tabi kurumlar arasında, kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür...” hükmüne yer verilerek, memurların sınava dayalı olarak veya sınava dayalı olmaksızın bir kurumdan diğerine nakillerinin kurumların muvafakati ile mümkün olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanunun, 02/08/2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 12/7/2013 tarihli ve 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 9 uncu maddesiyle eklenen, geçici 41 inci maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “…Bu madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz.” hükmüne yer verilmek suretiyle, mezkur madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin yapılamayacağı ifade edilmiştir.

Ancak, 657 sayılı Kanunun geçici 41 inci maddesinde öngörülen “nakil yasağının” memurun başka kurumlarda durumuna uygun bir kadroya sınava tabi tutulmaksızın naklen atanması şeklinde uygulanması gerektiği; KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer kamu kurum ve kuruluşlarının memur kadrolarına atanmaya hak kazananların, sınavlara dayalı olarak elde ettikleri kazanılmış haklarının korunması amacıyla, nakil yasağı kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

Benzer şekilde 657 sayılı Kanunun “Adaylığa kabul edilme” başlıklı 54 üncü maddesinin son fıkrasında yer alan; “Aday olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz.” şeklindeki hükmün uygulanmasıyla ilgili olarak Başkanlığımızın daha önce verdiği görüşlerde, KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer kamu kurum ve kuruluşlarının memur kadrolarına atanmaya hak kazananların nakil yasağı kapsamında olmadığı, bu çerçevede aday memurların sınava dayalı olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmasının mümkün bulunduğu belirtilmiştir.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken 657 sayılı Kanunun geçici 41 inci maddesi kapsamında memur kadrolarına atananların; KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer bir memur kadrosuna atanmaya hak kazanmaları halinde, mezkur maddede öngörülen nakil yasağına tabi olmaksızın, aynı Kanunun 74 üncü maddesinde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanması mümkün bulunmaktadır.

 Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

> Sözleşmeli personele kötü haber

Kadrolu olacak 100 bin sözleşmeli personelin nakil yasağına ilişkin bir duyuru yayınlayan Devlet Personel Başkanlığı, sözleşmeli personellerin 5 yıl süreyle başka bir kuruma naklinin mümkün olmayacağını duyururken, naklin istisnası ise KPSS olarak açıkladı.
flash_haberKADROYA GEÇEN SÖZLEŞMELİ PERSONELİN NAKİL YASAĞINA İLİŞKİN DUYURU
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun geçici 41 inci maddesinde kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmakta olan sözleşmeli personelin talepleri halinde memur kadrolarına atanmaları öngörülmüş ve söz konusu personelin beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin yapılamayacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamdaki personelin KPSS sonucunda merkezi yerleştirmeyle veya kurumsal sınav neticesinde diğer kamu kurumlarının kadrolarına atanmaya hak kazanmaları durumunda, nakil yasağına tabi olup olmayacakları hususunda Başkanlığımıza çok sayıda müracaat intikal etmektedir.

 Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Memurların bir kurumdan diğerine nakilleri” başlıklı 74 üncü maddesinin ilk fıkrasında; “Memurların bu Kanuna tabi kurumlar arasında, kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür...” hükmüne yer verilerek, memurların sınava dayalı olarak veya sınava dayalı olmaksızın bir kurumdan diğerine nakillerinin kurumların muvafakati ile mümkün olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanunun, 02/08/2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 12/7/2013 tarihli ve 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 9 uncu maddesiyle eklenen, geçici 41 inci maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “…Bu madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz.” hükmüne yer verilmek suretiyle, mezkur madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin yapılamayacağı ifade edilmiştir.

Ancak, 657 sayılı Kanunun geçici 41 inci maddesinde öngörülen “nakil yasağının” memurun başka kurumlarda durumuna uygun bir kadroya sınava tabi tutulmaksızın naklen atanması şeklinde uygulanması gerektiği; KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer kamu kurum ve kuruluşlarının memur kadrolarına atanmaya hak kazananların, sınavlara dayalı olarak elde ettikleri kazanılmış haklarının korunması amacıyla, nakil yasağı kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

Benzer şekilde 657 sayılı Kanunun “Adaylığa kabul edilme” başlıklı 54 üncü maddesinin son fıkrasında yer alan; “Aday olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz.” şeklindeki hükmün uygulanmasıyla ilgili olarak Başkanlığımızın daha önce verdiği görüşlerde, KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer kamu kurum ve kuruluşlarının memur kadrolarına atanmaya hak kazananların nakil yasağı kapsamında olmadığı, bu çerçevede aday memurların sınava dayalı olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmasının mümkün bulunduğu belirtilmiştir.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken 657 sayılı Kanunun geçici 41 inci maddesi kapsamında memur kadrolarına atananların; KPSS veya kurumsal sınavlar sonucunda diğer bir memur kadrosuna atanmaya hak kazanmaları halinde, mezkur maddede öngörülen nakil yasağına tabi olmaksızın, aynı Kanunun 74 üncü maddesinde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanması mümkün bulunmaktadır.

 Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Son Güncelleme: Salı, 27 Ağustos 2013 10:37

Gösterim: 1256

Ünlü piyanist Fazıl Say, “4+4+4 ile Türkiye’deki eğitim sistemi-çocuklarımızın geleceği- mahvolmuştur. Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek, çok zor elbet, ama imkansız da değil” dedi.

fazıl say'dan 4+4+4 eleştirisiEğitimtercihi- Ünlü piyanist Fazıl Say, Twitter’dan Türkiye’de geçen yıl uygulamaya koyulan 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili ilgili eleştirilerde bulundu.

Say, "Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek çok zor elbet, ancak imkansız da değil’’ dedi.

Ünlü Piyanist şu açıklamaları yaptı;

"Siyasette, ’kim gitmeli’ sorusunun cevabi çok açık. Çok daha çetrefili ’kim gelmeli’ sorusuna hala ’iyi bir cevap’ bulunamıyor olması. Benim için, ilk toparlanması gereken kurum eğitim sistemidir. 4+4+4 ile Türkiye’deki eğitim sistemi -çocuklarımızın geleceği- mahvolmuştur. Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek, çok zor elbet, ama imkansız da değil. Muhalefet konsantrasyon dönemidir." dedi.

> Fazıl Say’dan 4+4+4 eleştirisi

Ünlü piyanist Fazıl Say, “4+4+4 ile Türkiye’deki eğitim sistemi-çocuklarımızın geleceği- mahvolmuştur. Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek, çok zor elbet, ama imkansız da değil” dedi.

fazıl say'dan 4+4+4 eleştirisiEğitimtercihi- Ünlü piyanist Fazıl Say, Twitter’dan Türkiye’de geçen yıl uygulamaya koyulan 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili ilgili eleştirilerde bulundu.

Say, "Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek çok zor elbet, ancak imkansız da değil’’ dedi.

Ünlü Piyanist şu açıklamaları yaptı;

"Siyasette, ’kim gitmeli’ sorusunun cevabi çok açık. Çok daha çetrefili ’kim gelmeli’ sorusuna hala ’iyi bir cevap’ bulunamıyor olması. Benim için, ilk toparlanması gereken kurum eğitim sistemidir. 4+4+4 ile Türkiye’deki eğitim sistemi -çocuklarımızın geleceği- mahvolmuştur. Büyük çoğunluğu muhafazakar olan memlekette, bazı tabuları eritmek, çok zor elbet, ama imkansız da değil. Muhalefet konsantrasyon dönemidir." dedi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 24 Ağustos 2013 12:51

Gösterim: 1847


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.