Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

19. Araştırma Zirvesi'nde klavye kullanmanın yerine kalemle yazı yazmanın beyni daha çok geliştiren bir eylem olduğu vurgulandı.

el_yazisiTürkiye Araştırmacılar Derneği'nin (TÜAD) düzenlediği 19. Araştırma Zirvesi'nde klavye yerine kalemle yazı yazmanın beyni daha çok geliştiren bir eylem olduğu açıklandı. 
19. Araştırma Zirvesi'nde konuşan Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Beyin Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Sinan Canan, 3,5 milyar yıllık bir Ar-Ge ürünü olan beynin ayarlarının aşırı bilgiden bozulduğunu ve strese girdiğini belirtti. 
Canan, akıllı telefonların ve dijitalleşmenin yaşam serüveninde çok yoğun bir şekilde yer almasının beyin ve dil gelişimine olumsuz etki ettiğini aktararak, "elleri kullanmanın ve yazı yazmanın" beyni geliştiren eylemler olduğuna vurgu yaptı.

> Elleri kullanarak yazı yazmak beyni geliştiriyor

19. Araştırma Zirvesi'nde klavye kullanmanın yerine kalemle yazı yazmanın beyni daha çok geliştiren bir eylem olduğu vurgulandı.

el_yazisiTürkiye Araştırmacılar Derneği'nin (TÜAD) düzenlediği 19. Araştırma Zirvesi'nde klavye yerine kalemle yazı yazmanın beyni daha çok geliştiren bir eylem olduğu açıklandı. 
19. Araştırma Zirvesi'nde konuşan Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Beyin Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Sinan Canan, 3,5 milyar yıllık bir Ar-Ge ürünü olan beynin ayarlarının aşırı bilgiden bozulduğunu ve strese girdiğini belirtti. 
Canan, akıllı telefonların ve dijitalleşmenin yaşam serüveninde çok yoğun bir şekilde yer almasının beyin ve dil gelişimine olumsuz etki ettiğini aktararak, "elleri kullanmanın ve yazı yazmanın" beyni geliştiren eylemler olduğuna vurgu yaptı.

Son Güncelleme: Salı, 03 May 2016 08:42

Gösterim: 1281

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan araştırmada, göz hastalıklarının romatizma, kalp ve tansiyon gibi çeşitli sağlık problemlerinin habercisi olabileceği ortaya çıktı.

 

goz_saglikRecep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümünde yürütülen araştırmada, "Gözlerin vücudun aynası olduğunu" kanıtlayan bulgular elde edildi. Çalışmanın, göz rahatsızlığı bulunanlarda kalp, romatizma, tansiyon ve diyabetgibi hastalıklara karşı önlem alınması açısından önem taşıdığı bildirildi. Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal Türkyılmaz, göz hastalıklarına bağlı farklı rahatsızlıkların tespiti ve gözle bağlantı nedenlerin belirlenmesi amacıyla yaklaşık bir yıl süren çalışma yürüttüklerini belirtti. Özellikle 40 yaş üstü hastalarda göz muayenesi ile mevcut hastalıkların tespit edilebildiğini vurgulayan Türkyılmaz, "Göz, insanın dünyaya açılan penceresidir ve bir anlamda insanın kalp damar sağlığını yansıtır. Gözün histolojik yapısı ve damar sertliğini ölçen cihazlar yardımıyla hastanın gerek göz gerekse de diğer rahatsızlıklarını araştırdık" dedi.
Türkyılmaz, araştırmayla göz hastalıklarının tanımlandığını, sınıflandırıldığını ve diğer hastalıklarla ilişkilerinin tespit edildiğini belirterek, "Araştırmamızın sonuçları, adeta gözlerin vücudun aynası olduğu görüşünü destekledi. Araştırmaya katılan hastaların 51'inde kalp-damar, romatizma, 59'unda tansiyon, kolesterol ve diyabete bağlı rahatsızlıklar, 14'ünde ise boyun damarında darlık gibi sorunları tespit ettik. Hastalarımızın 76'sında ise göz rahatsızlıkları dışında bulguya rastlamadık" diye konuştu.
Göz damarlarında bozulma olan hastalarda, göz sinirlerinde de incelme tespit ettiklerine dikkati çeken Türkyılmaz, "Kişinin göz damarlarında sertlik ve incelik varsa kalp ve iç hastalıkları bölümüne erkenden yönlendirerek daha ciddi problemleri önceden engellemeyi amaçlıyoruz. Araştırmamız, önleyici sağlık tedbirleri açısından son derece önemli" dedi. 

 

"Rahatsızlığı gözden tanıyabiliyoruz"
Doç. Dr. Türkyılmaz, araştırmaya ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Romatizmal hastalıkları, beyin ve tansiyon hastalıkları, şeker hastalığının safhaları, vitamin ve demir eksikliği, vücutta madde birikimine bağlı hastalıklar gibi birçok rahatsızlığı gözden tanıyabiliyoruz. Göz muayenesi için bize gelen hastaları bazı ilave bulgular açısından araştırıyoruz. Şüphe doğuracak bulgulara rastladığımızda kalp doktorlarına sevk ediyor ve erken tedavi alınmasını sağlıyoruz."


> Gözlerin 'vücudun aynası' olduğu kanıtlandı

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan araştırmada, göz hastalıklarının romatizma, kalp ve tansiyon gibi çeşitli sağlık problemlerinin habercisi olabileceği ortaya çıktı.

 

goz_saglikRecep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümünde yürütülen araştırmada, "Gözlerin vücudun aynası olduğunu" kanıtlayan bulgular elde edildi. Çalışmanın, göz rahatsızlığı bulunanlarda kalp, romatizma, tansiyon ve diyabetgibi hastalıklara karşı önlem alınması açısından önem taşıdığı bildirildi. Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal Türkyılmaz, göz hastalıklarına bağlı farklı rahatsızlıkların tespiti ve gözle bağlantı nedenlerin belirlenmesi amacıyla yaklaşık bir yıl süren çalışma yürüttüklerini belirtti. Özellikle 40 yaş üstü hastalarda göz muayenesi ile mevcut hastalıkların tespit edilebildiğini vurgulayan Türkyılmaz, "Göz, insanın dünyaya açılan penceresidir ve bir anlamda insanın kalp damar sağlığını yansıtır. Gözün histolojik yapısı ve damar sertliğini ölçen cihazlar yardımıyla hastanın gerek göz gerekse de diğer rahatsızlıklarını araştırdık" dedi.
Türkyılmaz, araştırmayla göz hastalıklarının tanımlandığını, sınıflandırıldığını ve diğer hastalıklarla ilişkilerinin tespit edildiğini belirterek, "Araştırmamızın sonuçları, adeta gözlerin vücudun aynası olduğu görüşünü destekledi. Araştırmaya katılan hastaların 51'inde kalp-damar, romatizma, 59'unda tansiyon, kolesterol ve diyabete bağlı rahatsızlıklar, 14'ünde ise boyun damarında darlık gibi sorunları tespit ettik. Hastalarımızın 76'sında ise göz rahatsızlıkları dışında bulguya rastlamadık" diye konuştu.
Göz damarlarında bozulma olan hastalarda, göz sinirlerinde de incelme tespit ettiklerine dikkati çeken Türkyılmaz, "Kişinin göz damarlarında sertlik ve incelik varsa kalp ve iç hastalıkları bölümüne erkenden yönlendirerek daha ciddi problemleri önceden engellemeyi amaçlıyoruz. Araştırmamız, önleyici sağlık tedbirleri açısından son derece önemli" dedi. 

 

"Rahatsızlığı gözden tanıyabiliyoruz"
Doç. Dr. Türkyılmaz, araştırmaya ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Romatizmal hastalıkları, beyin ve tansiyon hastalıkları, şeker hastalığının safhaları, vitamin ve demir eksikliği, vücutta madde birikimine bağlı hastalıklar gibi birçok rahatsızlığı gözden tanıyabiliyoruz. Göz muayenesi için bize gelen hastaları bazı ilave bulgular açısından araştırıyoruz. Şüphe doğuracak bulgulara rastladığımızda kalp doktorlarına sevk ediyor ve erken tedavi alınmasını sağlıyoruz."


Son Güncelleme: Perşembe, 10 Mart 2016 14:16

Gösterim: 1273

Bilim adamları, köpek, ayı ve orangutanların gözünde etraftaki elektrik sinyallerini ve manyetik alanları algılayan moleküller bulunduğunu keşfetti.

kopekler_goz_manyetikAlmanya'nın Frankfurt kentindeki Max Planck Beyin Araştırmaları Enstitüsü araştırmacıları, aralarında köpekler, kurtlar, ayılar, tilkiler, porsuklar ve organgutanların da bulunduğu bazı memelilerin gözlerinde bulunan ışığa duyarlı "Kriptokrom 1" adlı molekülün bu hayvanların manyetik alanları algılamasına yardımcı olduğunu ortaya çıkardı. 

Kriptokrom 1, hayvanların aydınlık ortamlarda kuzey ve güney kutupları olan dünya manyetik alan çizgilerinin açılarını hissetmelerini ve yönlerini bulmalarını sağlıyor. Kedigillerde bulunmadığı belirlenen molekül, hayvanların renk algısını etkilemiyor. Doksandan fazla hayvan türünün araştırıldığı çalışmaya Berlin'deki Ludwig-Maximilians Üniversitesi, Frankfurt'taki Goethe Üniversitesi, Duisburg, Essen ve Göttingen üniversiteleri de destek verdi. Araştırma "Scientific Reports" dergisinde yayımlandı.


> Köpeklerin gözünde moleküller bulundu

Bilim adamları, köpek, ayı ve orangutanların gözünde etraftaki elektrik sinyallerini ve manyetik alanları algılayan moleküller bulunduğunu keşfetti.

kopekler_goz_manyetikAlmanya'nın Frankfurt kentindeki Max Planck Beyin Araştırmaları Enstitüsü araştırmacıları, aralarında köpekler, kurtlar, ayılar, tilkiler, porsuklar ve organgutanların da bulunduğu bazı memelilerin gözlerinde bulunan ışığa duyarlı "Kriptokrom 1" adlı molekülün bu hayvanların manyetik alanları algılamasına yardımcı olduğunu ortaya çıkardı. 

Kriptokrom 1, hayvanların aydınlık ortamlarda kuzey ve güney kutupları olan dünya manyetik alan çizgilerinin açılarını hissetmelerini ve yönlerini bulmalarını sağlıyor. Kedigillerde bulunmadığı belirlenen molekül, hayvanların renk algısını etkilemiyor. Doksandan fazla hayvan türünün araştırıldığı çalışmaya Berlin'deki Ludwig-Maximilians Üniversitesi, Frankfurt'taki Goethe Üniversitesi, Duisburg, Essen ve Göttingen üniversiteleri de destek verdi. Araştırma "Scientific Reports" dergisinde yayımlandı.


Son Güncelleme: Perşembe, 25 Şubat 2016 16:48

Gösterim: 1002

Türkiye'de 561 milyon kitabın basımının yapıldığı 2014 yılında kişi başına 7,3 kitap düşerken geçen yıl ise 620 milyon 751 bin kitap basılarak kişi başına düşen kitap sayısı 8'e çıktı.

 

kitap_turkiyeTürkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu, Türkiye'nin dünyadakitap okuma oranları bakımından 11. sırada yer aldığını belirterek, "Bu çok önemli. Sonuçta 80 milyon nüfuslu bir ülkeyiz. O nüfusta bu kadar çok kitapokunması ciddidir" dedi. Zeynioğlu, okuma oranının yükselmesiyle Türkiye'de son 15 yıldır yayıncılık sektörünün düzenli olarak büyüdüğünü söyledi. Sektörün 2014 yılında yüzde 5 büyüdüğünü, bu rakamın 2015 yılında yüzde 10'a yükseldiğine dikkati çeken Zeynioğlu, "Ekonomik durgunluk olmasına rağmen bu kadar büyük bir büyüme olacağını tahmin etmiyorduk. Seçim ortamı vardı, Türkiye iki seçim yaşadı. Kitap alımına olumsuz etkiler oldu. Buna rağmen geçen yıl yüzde 10 civarında bir büyüme kaydettik" diye konuştu.

 

Zeynioğlu, 2014 yılında 561 milyon kitap basımı yapıldığını, bunun kişi başına 7,3 kitap düştüğünü gösterdiğini dile getirerek, geçen yıl ise 620 milyon 751 bin kitap basıldığını ve bunun kişi başına 8 kitaba işaret ettiğini anlattı. Sektördeki büyümenin devam etmesini beklediklerini ifade eden Zeynioğlu, "Büyümenin 2016 yılında da devam edeceğini düşünüyoruz. Tabi bu ekonomik ve toplumsal koşullara da bağlı. Her şey yolunda giderse bu büyüme devam edecektir" diye konuştu.

 

Türkiye'de geçen yıl 620 milyon kitap basıldı

 

Zeynioğlu, Uluslararası Yayıncılar Birliğinin verilerine göre Türkiye'nin kitap okuma oranları bakımından dünyada üst sıralarda yer aldığını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Türkiye dünyada kitap okuma oranları bakımından 11. sırada yer alıyor. Bu çok önemli. Sonuçta 80 milyon nüfuslu bir ülkeyiz. O nüfusta bu kadar çok kitap okunması ciddidir. İnternette dolaşan şeyleri ben şehir efsanesi olarak görüyorum. Japonların çok okuduğu, Türkiye'de 12 bin kişiye bir kitap düştüğü... Bunun mümkün olmadığı, 620 milyon kitabı 80 milyona böldüğünüzde ortaya çıkıyor. İyi kitap okuyan, takip eden okurları olan ve entelektüel düzeyde yükselen bir ülkeyiz. Zaten gelişen, parlayan bir ülkeyiz. Bunun yansımasını da yayıncılıkta kültür hayatında görüyoruz."

 

Türkiye'de genç kuşak kitap okuyor

 

Zeynioğlu, fuarların çeşitli nedenlerle ulaşamayan okurun kitapla buluşmasını sağladığını anlatarak, şunları kaydetti: "Öğrenciler maalesef ders kitabı dışında okullarda başka kitap bulamıyor. Zaten yoğun sınav ortamı ve diğer unsurlar var. Fuarlar vesilesiyle Milli Eğitim Bakanlığının desteğiyle geldiğimizde kitapla karşılaşıyorlar. Yazarı görüyorlar, onunla görüşüyorlar, söyleşileri dinliyorlar. Bunların bir süreç içinde okura dönüştüğünü de görüyoruz. Dünyada genelde hep yaşlılar kitap okur. Yaptığımız araştırmalarda, Kültür ve Turizm Bakanlığının da bir araştırması var aynı şekilde, Türkiye'de 7-14 yaş kuşağı en çok kitap okuyan kuşak. Bu da genç kuşağın, öğrencilerin kitap okuduğunu, genel kanının aksine gösteren bir şey. Rakamların ve ciroların artmasının sebebi de o dur. Özellikle genç kızlarımız çok kitap okuyor. Gittikçe de sayıları artıyor."


> Türkiye'nin dünya kitap okuma sıralamasında yeri belli oldu

Türkiye'de 561 milyon kitabın basımının yapıldığı 2014 yılında kişi başına 7,3 kitap düşerken geçen yıl ise 620 milyon 751 bin kitap basılarak kişi başına düşen kitap sayısı 8'e çıktı.

 

kitap_turkiyeTürkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu, Türkiye'nin dünyadakitap okuma oranları bakımından 11. sırada yer aldığını belirterek, "Bu çok önemli. Sonuçta 80 milyon nüfuslu bir ülkeyiz. O nüfusta bu kadar çok kitapokunması ciddidir" dedi. Zeynioğlu, okuma oranının yükselmesiyle Türkiye'de son 15 yıldır yayıncılık sektörünün düzenli olarak büyüdüğünü söyledi. Sektörün 2014 yılında yüzde 5 büyüdüğünü, bu rakamın 2015 yılında yüzde 10'a yükseldiğine dikkati çeken Zeynioğlu, "Ekonomik durgunluk olmasına rağmen bu kadar büyük bir büyüme olacağını tahmin etmiyorduk. Seçim ortamı vardı, Türkiye iki seçim yaşadı. Kitap alımına olumsuz etkiler oldu. Buna rağmen geçen yıl yüzde 10 civarında bir büyüme kaydettik" diye konuştu.

 

Zeynioğlu, 2014 yılında 561 milyon kitap basımı yapıldığını, bunun kişi başına 7,3 kitap düştüğünü gösterdiğini dile getirerek, geçen yıl ise 620 milyon 751 bin kitap basıldığını ve bunun kişi başına 8 kitaba işaret ettiğini anlattı. Sektördeki büyümenin devam etmesini beklediklerini ifade eden Zeynioğlu, "Büyümenin 2016 yılında da devam edeceğini düşünüyoruz. Tabi bu ekonomik ve toplumsal koşullara da bağlı. Her şey yolunda giderse bu büyüme devam edecektir" diye konuştu.

 

Türkiye'de geçen yıl 620 milyon kitap basıldı

 

Zeynioğlu, Uluslararası Yayıncılar Birliğinin verilerine göre Türkiye'nin kitap okuma oranları bakımından dünyada üst sıralarda yer aldığını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Türkiye dünyada kitap okuma oranları bakımından 11. sırada yer alıyor. Bu çok önemli. Sonuçta 80 milyon nüfuslu bir ülkeyiz. O nüfusta bu kadar çok kitap okunması ciddidir. İnternette dolaşan şeyleri ben şehir efsanesi olarak görüyorum. Japonların çok okuduğu, Türkiye'de 12 bin kişiye bir kitap düştüğü... Bunun mümkün olmadığı, 620 milyon kitabı 80 milyona böldüğünüzde ortaya çıkıyor. İyi kitap okuyan, takip eden okurları olan ve entelektüel düzeyde yükselen bir ülkeyiz. Zaten gelişen, parlayan bir ülkeyiz. Bunun yansımasını da yayıncılıkta kültür hayatında görüyoruz."

 

Türkiye'de genç kuşak kitap okuyor

 

Zeynioğlu, fuarların çeşitli nedenlerle ulaşamayan okurun kitapla buluşmasını sağladığını anlatarak, şunları kaydetti: "Öğrenciler maalesef ders kitabı dışında okullarda başka kitap bulamıyor. Zaten yoğun sınav ortamı ve diğer unsurlar var. Fuarlar vesilesiyle Milli Eğitim Bakanlığının desteğiyle geldiğimizde kitapla karşılaşıyorlar. Yazarı görüyorlar, onunla görüşüyorlar, söyleşileri dinliyorlar. Bunların bir süreç içinde okura dönüştüğünü de görüyoruz. Dünyada genelde hep yaşlılar kitap okur. Yaptığımız araştırmalarda, Kültür ve Turizm Bakanlığının da bir araştırması var aynı şekilde, Türkiye'de 7-14 yaş kuşağı en çok kitap okuyan kuşak. Bu da genç kuşağın, öğrencilerin kitap okuduğunu, genel kanının aksine gösteren bir şey. Rakamların ve ciroların artmasının sebebi de o dur. Özellikle genç kızlarımız çok kitap okuyor. Gittikçe de sayıları artıyor."


Son Güncelleme: Cuma, 26 Şubat 2016 12:15

Gösterim: 1510

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yücesoy, "Aşkın ömrü, hem hormon ölçümleri hem beyin görüntülemeleriyle 2,5 yıl olarak belirleniyor" dedi.

 

kemal_yucesoyBahçeşehir Üniversitesi'nde düzenlenen "İstanbul'un Kalbinde Bilim Konuşmaları" konferansında kalp ve beyin cerrahisi uzmanlarının gözünden aşkın gelişimi ve yarattığı değişiklikler ele alındı. Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde konuşan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy ve  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özalp Karabay, "Aşkın tıbbi bir tanımı var mı?", "Aşkın kimyası, yaşanan hormonal değişikliklerle birlikte ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?", "Aşk bir geçici delilik, akıl tutulması hali mi?" sorularına yanıt aradı. Prof. Dr. Yücesoy, aşkı "geçici bir delilik hali ve akıl tutulması" olarak tanımlayarak, aşka kapılmanın 1,5 saniye sürdüğünü söyledi.

 

Aşık olunca beyinde 12 merkezin aynı anda çalıştığını belirten Yücesoy, aşkın beyinde meydana getirdiği değişiklikleri şöyle anlattı: "Aşk, görsel bir şeyle başlıyor ama görsel bir beğeni insan beyninde sadece saniyenin beşte biri kadar. Beyin, o an bir fotoğraf çekiyor. Bu fotoğraf çekildikten sonra aşka düşme ya da kalp çarpıntısı başlıyor. Bu durum, toplamda 1,5 saniye sürüyor. Bundan sonra bütün iş beyinde dönüyor. Aşık olunca beyinde hummalı bir faaliyet başlıyor, tam 12 merkez birden çalışıyor."

 

Hormonlar aşık olmayı etkiliyor

 

Hormonların aşık olmayı etkilediğinin altını çizen Prof. Dr. Kemal Yücesoy, şu şekilde devam etti: 
"Oksitosin ve vasopressin diye iki madde var ki bunlar da çok önemli. Doğumdan sonra anne sütünün gelmesini ve annenin bebeğini sevmesini sağlayan oksitosin aşkta da ortaya çıkıyor. Oksitosin biriyle kucaklaştığınızda, tokalaştığınızda bile yükseliyor. Vasopressin de bağlılığı gösteren bir hormon. Vasopressinin yüksek olması, tek eşliliği artırıyor. Azsa aldatmalar başlıyor." 

"Aşkın ömrü 2,5 yıl" 

 

Aşkın ömrünün hem hormon ölçümleriyle hem beyin görüntülemeleriyle 2,5 yıl olarak belirlendiğini anlatan Yücesoy, 2,5 yıl sonra hormonların düşmeye başladığını kaydetti. Yücesoy, şunları kaydetti: "İlk yükseldiği zaman akıl tutulması uyanıyor ancak hormonlar düştükçe yüksek kortikal merkezler harekete geçiyor, yani uyanıyoruz, gözümüz açılıyor. Uyandığınız zaman onu karşınızda gördüğünüzde, mantıklı düşünen yüksek kortikal merkezin kumandasında da dengeli bir ilişki yürütebiliyorsanız, mantığınız devredeyken de keyif alabiliyorsanız eğer, o ilişki ömür boyu sürüyor. Eğer o eski sarhoşluk halini özlüyor, yüksek kortikal merkez devre dışıyken yaşadığınız keyfi arıyorsanız, o ilişkinin ömrü 2,5 yıl sürüyor ve siz de sonra yeni aşklar aramaya gidiyorsunuz" diye konuştu.

 

"Aşk acısı ruhsal değil, fizyolojik de bir ağrı"

 

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde konuşan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy, aşk acısına da değinerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Aşk acısı denen şey aslında sadece ruhsal değil, fizyolojik de olan bir ağrı. Bununla ilgili ilginç bir örnek var. Mutlu evliliği olan kadınlara dışarıdan ağrı verildiğinde, bundan acı duyuyor. Yanına eşini getirip elini tutturduğunuzda, bu acı azalıyor. Mutsuz evliliklerde eş gelip elini tutsa da eğer insan mutsuzsa o acı seviyesi düşmüyor. Dolayısıyla, aşk, içinde sadece mutluluk değil, depresyonu, acısı, deliliği de olan bir yapı."


> Aşk'ın ömrü 2,5 yıl çıktı

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yücesoy, "Aşkın ömrü, hem hormon ölçümleri hem beyin görüntülemeleriyle 2,5 yıl olarak belirleniyor" dedi.

 

kemal_yucesoyBahçeşehir Üniversitesi'nde düzenlenen "İstanbul'un Kalbinde Bilim Konuşmaları" konferansında kalp ve beyin cerrahisi uzmanlarının gözünden aşkın gelişimi ve yarattığı değişiklikler ele alındı. Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde konuşan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy ve  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özalp Karabay, "Aşkın tıbbi bir tanımı var mı?", "Aşkın kimyası, yaşanan hormonal değişikliklerle birlikte ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?", "Aşk bir geçici delilik, akıl tutulması hali mi?" sorularına yanıt aradı. Prof. Dr. Yücesoy, aşkı "geçici bir delilik hali ve akıl tutulması" olarak tanımlayarak, aşka kapılmanın 1,5 saniye sürdüğünü söyledi.

 

Aşık olunca beyinde 12 merkezin aynı anda çalıştığını belirten Yücesoy, aşkın beyinde meydana getirdiği değişiklikleri şöyle anlattı: "Aşk, görsel bir şeyle başlıyor ama görsel bir beğeni insan beyninde sadece saniyenin beşte biri kadar. Beyin, o an bir fotoğraf çekiyor. Bu fotoğraf çekildikten sonra aşka düşme ya da kalp çarpıntısı başlıyor. Bu durum, toplamda 1,5 saniye sürüyor. Bundan sonra bütün iş beyinde dönüyor. Aşık olunca beyinde hummalı bir faaliyet başlıyor, tam 12 merkez birden çalışıyor."

 

Hormonlar aşık olmayı etkiliyor

 

Hormonların aşık olmayı etkilediğinin altını çizen Prof. Dr. Kemal Yücesoy, şu şekilde devam etti: 
"Oksitosin ve vasopressin diye iki madde var ki bunlar da çok önemli. Doğumdan sonra anne sütünün gelmesini ve annenin bebeğini sevmesini sağlayan oksitosin aşkta da ortaya çıkıyor. Oksitosin biriyle kucaklaştığınızda, tokalaştığınızda bile yükseliyor. Vasopressin de bağlılığı gösteren bir hormon. Vasopressinin yüksek olması, tek eşliliği artırıyor. Azsa aldatmalar başlıyor." 

"Aşkın ömrü 2,5 yıl" 

 

Aşkın ömrünün hem hormon ölçümleriyle hem beyin görüntülemeleriyle 2,5 yıl olarak belirlendiğini anlatan Yücesoy, 2,5 yıl sonra hormonların düşmeye başladığını kaydetti. Yücesoy, şunları kaydetti: "İlk yükseldiği zaman akıl tutulması uyanıyor ancak hormonlar düştükçe yüksek kortikal merkezler harekete geçiyor, yani uyanıyoruz, gözümüz açılıyor. Uyandığınız zaman onu karşınızda gördüğünüzde, mantıklı düşünen yüksek kortikal merkezin kumandasında da dengeli bir ilişki yürütebiliyorsanız, mantığınız devredeyken de keyif alabiliyorsanız eğer, o ilişki ömür boyu sürüyor. Eğer o eski sarhoşluk halini özlüyor, yüksek kortikal merkez devre dışıyken yaşadığınız keyfi arıyorsanız, o ilişkinin ömrü 2,5 yıl sürüyor ve siz de sonra yeni aşklar aramaya gidiyorsunuz" diye konuştu.

 

"Aşk acısı ruhsal değil, fizyolojik de bir ağrı"

 

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde konuşan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy, aşk acısına da değinerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Aşk acısı denen şey aslında sadece ruhsal değil, fizyolojik de olan bir ağrı. Bununla ilgili ilginç bir örnek var. Mutlu evliliği olan kadınlara dışarıdan ağrı verildiğinde, bundan acı duyuyor. Yanına eşini getirip elini tutturduğunuzda, bu acı azalıyor. Mutsuz evliliklerde eş gelip elini tutsa da eğer insan mutsuzsa o acı seviyesi düşmüyor. Dolayısıyla, aşk, içinde sadece mutluluk değil, depresyonu, acısı, deliliği de olan bir yapı."


Son Güncelleme: Cumartesi, 20 Şubat 2016 15:55

Gösterim: 1126


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.